20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EKİM 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Yeni yapıların kimliksiz mimarisine neden olan asıl suçlu “çıkarcı imar düzeni” 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Eskişehir’de ‘estetik arayış’a katkı ente karşı “özen”li mimariyi çağdaş yapılarda da gözetmek artık herkesin dileği. Özellikle “yapsat” sektörünün “tek tip apartmanlaşma”sı karşısında … Ne var ki hem “geç kalınmışlığın” yarattığı “kalıcı çirkinlikler”, hem de “kimliksizliğin imar düzeni”, bu dileğin gerçekleşmesini zorlaştırıyor. Buna, mimarların yıllardır tartıştıkları “tasarım özgürlüğü” de eklenince; kentlerinin “güzel” yapılaşmasını isteyen belediyelerle, “mimari dokunulmazlık”larını asıl ‘projeye uymayan müteahhitler’e karşı savunmaları gereken mimarlar arasında, gerilimler bile yaşanıyor… Tıpkı son aylarda Eskişehir’de olduğu gibi… ÇIKLAMALARDAN ÖZETLER Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in 1999’da başlattığı “estetik denetim”e Eskişehir’deki kimi mimar MİMARİDE TARİHLE ‘KOMŞU’ OLABİLMEK ağdaş mimarinin tarihi kent peyzajıyla uyumu ların 7 yıl sonra gösterdikleri sert tepki, 7 Eyiçin de gerekli olan ‘estetik denetim’ Avrulül 2006 günlü yazımızın konusuydu. pa’da yüzlerce yıldır var... İşte bu uygarlık geleneBüyükerşen’in aslında “uygarca” bir arayış içinde olduğunu belirtirken; bunca yılın yiz...” ardından ve üstelik “muhalif siyasi kimlikBu dilekler, “yeler”le başlatılan böylesi bir “karşı çıkış”ın rel kamuoyu”nun “mimari amacı aştığı”nı da vurgulamıştık... da beklentisi. ÖrneBasındaki tam sayfa “protesto” ilanlarıy ğin, Eskişehir Politik la Büyükerşen’e yönelik “karikatür”lü kı Araştırmalar Merkenama afişleri hakkındaki değerlendirmemi zi yazarlarından ze, Mimarlar Odası Eskişehir Şubesi’nden Gürcan Banger, 29 “imzasız” bir açıklama geldi. Konuyla ilgili Ağustos 2006 tarihli bölümünde deniyor ki: “Estetiğe değil, bele makalesini şöyle noktalamış: “Bugün Odundiye başkanının müdahale tarzına karşı pazarı’nın bir bölümü dışında hızla kimlikyız. Kurulun bağımsız, demokratik ve oda sizleşen Eskişehir’den ‘Ben sorumlu değitemsilcilerini de içermesini savunuyo lim’ diyebilecek bir sosyal kesim olduğu karuz…” naatinde değilim. Kimse sütten çıkmış ak Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kuru kaşık değil. Önemli olan şimdiden sonra lu’nun 1 Ekim 2006 tarihli basın açıklama neler yapabileceğimiz...” sında da şöyle söyleniyor: “Estetik kurullaBanger haklı; kent kültüründeki “binaların yapısının katılımcı bir şekilde oluşturul rın içi kullanıcıya; ama dışı herkese aittir..” masının kent mimarisine ve demokrasisine kuralının yaşama geçebilmesi için “katılımkatkılar sağlayabileceğini düşünmekte cı bir denetim” nasıl oluşacak? Bir Nişan, Bir Ödül (2) Geçen haftaki yazımda, YÖK Başkanı Sayın Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in, 2004 yılında Fransa Cumhurbaşkanı’nın kararıyla kendisine verilen “Commandeur” liyakat nişanını, Ermeni soykırımı konusunun Fransa’nın devlet politikasının bir parçası olduğunu açıkladığı gerekçesiyle, Fransa Cumhurbaşkanı’na iade edişinden ve 2006 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verilişinden söz etmiştim. Yazımı şu saptamayla bağlamıştım: “Nobel Edebiyat Ödülü açıklandığından bu yana, ülkemizde tartışmalar, Orhan Pamuk’tan yana olanlar ve olmayanlar kamplaşmasına dönüştürüldü. Oysa ne bu ödülün yazarımıza sadece ‘Türkiye aleyhinde konuştuğu için’ verildiğini söylemek doğrudur, ne de böyle bir başarının … kendi dışındaki her şeyi sileceğine inanmak, bizi gerçeğe götürebilir. Çünkü bugün koşulsuz alkış tutmanın yarının tarihinde birini büyük ve kalıcı kılabildiğine şimdiye kadar tanık olunmamıştır…” Nobel Edebiyat Ödülü’nün açıklanmasından bu yana, konunun medyada ağırlıklı olarak ‘Orhan Pamuk yandaşları ve karşıtları’ başlığıyla ele alınması, bu bağlamdaki saptırmaların ana kaynağını oluşturmuştur. ??? Bir defa, bu ödülü tartışmak için Orhan Pamuk’un ‘nitelikli bir yazar olmadığını’ ileri sürmek, kanımca son derece haksız bir tutumdur. Orhan Pamuk, gerçekten usta bir romancıdır; bu yılki Nobel Edebiyat Ödülü’nü tartışmalı kılması gereken nokta, Orhan Pamuk’un bu ödülü almaya yeterli yazarlık niteliklerine sahip olup olmaması değil, fakat ödülün hangi koşullar altında verildiğidir. Nobel Edebiyat Ödülü’nün tarihinde, yazarlık nitelikleri son derece tartışılabilecek ve romancımızın hayli gerisinde kaldıkları söylenebilecek yazarların sayısı hayli kabarıktır. Fakat öte yandan bu ödülün bu yıl bir Türk yazarına verilmesini tek başına yeterli görüp, bunun dışında hiçbir şeyin tartışılmamasını isteyenlerin, tartışıp eleştirenleri de: “Kendinize gelin!” diye uyaranların görüşlerini herhangi bir nesnelliğin temeline oturtabilmek de olanaksızdır. Çünkü söz konusu ödülü alan kişinin adı, Orhan Pamuk’tur ve onun kişiliği, bu ödülden soyutlanamayacağı gibi, aldığı ödül de var olan bazı koşulları ve gerçekleri tümüyle geçersiz kılan bir olay sayılamaz. ??? Her şeyden önce, Nobel Edebiyat Ödülü’nün genellikle ‘muhalif’ tutumlu yazarlara verildiği gerekçesi, Orhan Pamuk olayında doyurucu değildir. Çünkü ondan önce yıllarca bu ödül ile ilintili olarak adı geçen Yaşar Kemal, muhaliflik çizgisinde Orhan Pamuk’un çok ilerisindedir. Eserleri bir bütün olarak ele alındığında, Yaşar Kemal hep tüm haksızlıklara, eşitsizliklere ve dengesizliklere karşı çıkarken, Orhan Pamuk’un – daima yurtdışında dile getirdiği – ‘muhalefeti’, hep yurtdışındaki yabancı ve etkin çevrelerin dile getirdikleri kanıtlanmamış savların savunuculuğunu yapmakla sınırlı kalmıştır. Bugün, Nobel’den ötürü Orhan Pamuk’u koşulsuz savunanların ‘birtakım söyledikleri’ diye geçiştirdikleri, dahası, o ‘birtakım söyledikleri’ni yazarın düşünce özgürlüğünün bir parçası saydıkları, aslında koca bir ulusa yöneltilmiş bir iftiradır. Çünkü Orhan Pamuk, yurtdışında örneğin: “Bence böyle bir soykırım olmuş olabilir” gibisinden bir düşünce açıklamamıştır; o, sözde Ermeni soykırımı sırasında Türkiye’de bir milyon Ermeninin öldürüldüğü yolunda, her türlü kanıttan yoksun bir saptamada bulunmuş, dolayısıyla bir iftirayı dile getirmiştır. ??? Kişilere veya toplumlara yöneltilen iftiraları da düşünce özgürlüğünün parçası saymak, doğrudan düşünce özgürlüğünün özüne yönelik bir saldırı ve gerçek anlamda bir hukuk cinayetidir. Bugün sayısal tabanıyla birlikte bir Ermeni soykırımını kanıtlayabilmek ne kadar mümkün ise, bu mesnetsiz soykırım savlarının en yoğunlaştığı bir dönemde Nobel Edebiyat Ödülü’nün o savlara katılan bir yazara sırf yazarlığından ötürü verildiğini kanıtlayabilmek de ancak o kadar mümkündür! Devletin zirvesindeki hukuk adamının, yani Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmekle görevli Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in bu ödülden sonraki sessizliğini “yadırgayanların”, olayları biraz da bu açılardan düşünmelerinde sanırım yarar vardır! eposta : ahmetcemal@superonline. com [email protected] K A Ç yılabilirler mi?… Ne var ki kentlerimizin mimari görünümlerini belirleyen imar ve inşaat pazarı düzeni, mimarlara da “ruhsuz” ve “kolay inşa edilebilir” projeler dayatıyor. Buna direnebilen, “sipariş”le tanımlanan projeleri değil, “öğrendiği”ni ve “beğeni”sini tasarlamaktan ödün vermeyen mimarlarımızı ise eğer hep “duyarlı müşteri”ler bulamazlarsa yaşam boyu “onurlu bir işsizlik” bekliyor… Bu nedenle “estetik denetim”in başarısı, mimarların da “yapsatçılığın teknik ressamlığı” konumuna düşmelerinden “korunma”larına bağlı. Örneğin her katta mutlaka bilmem kaç daireyi “aynı plan ve cephe”yle isteyen müteahhitlerin arzularına göre değil; her parselde özgün tasarımlara olanak veren “imar planı kararları” sağlanmalı… Hele yapılaşmayı “aynı ölçülerde beğinin ürünü olan; ‘geçmişten esinlenilmiş yeni yatonarme kütleler” olarak anlayan imar pı tasarımlarına’ bir örnek. Yeniler, eskiden fark yönetmelikleri; buna uygun arsa parselılar ama aynı kültürel köklerden geldiklerini de lasyonları ve sözde “imar nizamı” degöstererek onlara ‘komşu’ oluyorlar. nen yeknesak yapı yığınları tanımları, kentin mimarisinde nasıl güzellik sağlaİMARİSİZ’Lİ yabilir ki?.. ĞİN MİMARLARI Bunlara “sanatsal özü terk edilen mimarSorunun çözümünü lık eğitimi” ile “mimariyle bağlarını kopartaraflara bırakırken tan şehircilik eğitimi”ni de eklemeliyiz… kentlerimizdeki “kim Mimarlık okullarından “yetenek sınavı”nı liksiz” mimarinin temel kaldıran; kent plancılığını da “tasarım” saynedenlerini anımsamak mayan anlayışı artık açıkça “sorgulamata yarar var. lı”yız… Kuşkusuz en büyük İşte eğer bunlar önlenebilirse, “telif hak“dert” kaçak ve “mimarsız” yapılaşma. ları” adına estetik denetime karşı çıkan; proKentsel çirkinliğin devasa kaynağını oluş jelerine uymayan işverenlere karşı ise “susan turan yasadışı rant pazarını önleyecek bir si mimarlar” azalır. Çünkü, özgün tasarımlara yaset, adeta “tarihsel beklenti”miz oldu… verilecek imar ve mimarlık politikası desteği, Ancak, çirkinlik “yasal” ve “projeli” ya mimarın yaratıcılığını güvenceye alacak; uypılaşmalarda da yaygınlaştığına göre, aca gulamadaki “aykırılık”lara müdahalesini de ba bunda “mimari beceriksizlikler”in pa etkin kılacaktır… Sözün kısası; “estetik denetim çağdaşlıkyı ne kadardır? Her mimar elbette ki her binasında sanatını göstermek ister. Bu kaygıyı tır”; estetiği yaratabilmenin koşullarını sağtaşımayanlar, diplomaları olsa bile mimar sa lamak ise “çağdaş uygarlık”tır… ‘M ETKİNLİK 13 KASIM TARİHLERİ ARASINDA Ankaralılara caz dolu günler... Kültür Servisi ‘Ankara’da Sonbahar 2006’ başlıklı etkinlikte, 1 3 Kasım tarihleri arasında ülkemizden ve dünyadan sanatçı ve topluluklar konserleriyle Ankaralı müzikseverlerle buluşacak. Çankaya Belediyesi Anatolia Gösteri Merkezi’nde yapılacak etkinliğin konukları The Manhattan Transfer, Fahir Atakoğlu ve Sertab Erener olacak. Daha önce İstanbul ve Çeşme’de ülkemizde birkaç kez konser veren The Manhattan Transfer, ‘Ankara’da Sonbahar 2006’ etkinlikleri kapsamında da 1 Kasım Çarşamba akşamı sahneye çıkacak. Eleştirmenlerin sesleri arasındaki uyumu ‘mükemmel’ olarak niteledikleri Tim Hauser, Cheryl Bentyne, Janis Siegel ve Alan Paul’dan oluşan topluluk, otoriteler tarafından dünyanın en iyi vokal caz topluluklarından biri olarak kabul ediliyor. Sertab Erener ve Fahir Atakoğlu ise kendi repertuvarlarının yanı sıra belgesellerden reklam müziklerine kadar çeşitli ortak çalışmalarını seslendirecek. İkili, 3 Kasım’da verecekleri konserle ilk kez Ankaralı müzikseverlerin karşısına çıkacak. Etkinlik, Kayra Şarapları desteğiyle düzenleniyor. (BİLETIX : 216 556 98 00 Anatolia Gişe: 312 286 02 06) Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak Aratos sinema günleri başlıyor... Kültür Servisi Tarsus’ta üç yıldır yayımlanan ve tarih, felsefe kültür ve sanat alanında yayın yapan Aratos dergisi, geçen günlerde gerçekleştirdiği felsefe günleri etkinliğinin ardından Aratos Sinema Günleri’ni düzenliyor. 17 Kasım tarihleri arasında, “7. Sanat Sinema, 7 Günde 7 Film” alt başlığıyla gerçekleştirilecek olan Aratos Sinema Günleri’nin ilki Güner Baykal Konferans Salonu’nda yapılacak. Sinemaseverlerin, ücretsiz katılabilecekleri sinema günleri kapsamında, Türk ve dünya sinemalarından seçilmiş filmler sunulacak. Yön Dershanesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilecek olan Aratos Sinema Günleri’nde Babam ve Oğlum, Zorba, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, Cennetin Çocukları, Ölü Ozanlar Derneği, Batı Beyrut ve Motosiklet Günlüğü gösterime girecek. İNEMASIZ BİR KENT TARSUS’ Yeni İnsan Yeni Sinema dergisi ile birlikte sinema günlerini düzenlediklerini söyleyen Aratos dergisi Yayın Yönetmeni Uğur Pişmanlık, “Tarsus’ta bir zamanlar 20’ye yakın sinema vardı. Tarsus bugün, sinemasız bir kenttir. Amacımız, Tarsus’ta yeniden sinema kültürünün oluşmasının zeminini oluşturmak. Sinema yayınlarının okunmasını sağlamak, sinemanın verdiği mesajları tartışmak ve bunun üzerinden de bir sanatsal bilincin oluşumuna katkıda bulunmaktır” diye amaçlarını açıkladı. Sinema gibi güçlü bir sanat dalının insanların kültürel gelişimine ve kentlileşmesinde önemli bir katkı sağladığını belirten Pişmanlık, bunun oluşabilmesi için sürekliliğin önemli olduğunu vurgulayarak sinema günlerine çeşitli başlıklar altında bir süreklilik kazandırmak istediklerini ifade ederek, “Sinema günleri etkinliklerimiz, ‘Dört mevsim sinema’ sloganıyla 2007 yılında da devam edecek. Gelecek yıl içerisinde, ‘Benim Sinemalarım’ başlığıyla Türk filmleri gösterilecek, ‘Tematik Filmler Haftası’ ile barış, savaş, kadın, çocuk, çevre, emek gibi filmlere yer vereceğiz. Dünya sinemalarından başlığı altında, İspanyol, Fransız, İran, Macar vb. filmler haftası gibi çeşitli ülkelerin sinemasından kaliteli filmleri izleyicilere sunacağız. Son olarak ise bir ‘Belgesel Filmler Haftası’ düzenleyeceğiz” dedi. Gösterim öncesi izlenecek filmin ülke sineması, yönetmen ve film hakkında izleyicilere bilgi de verilecek. Film bitiminde ise kalmak isteyen izleyicilerle filmin konusu, mesajı üzerine söyleşi yapılacak. (0 324 614 46 43) Antik mezarların üzerindeki mahalle... ? SAMSUN (AA) Samsun’un Baruthane ve Kalkanca mahallelerinin bulunduğu yörede yapılan kazılarda bugüne kadar çok sayıda antik mezar ortaya çıkarılırken, Kara Samsun olarak bilinen ve antik Amisos kentinin kurulduğu yörede halen yapıların altında kalmış çok sayıda antik mezar odası olduğu tahmin ediliyor. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde iskân gördüğü bilinen kentin kalıntıları arasında en önemli buluntuları ise antik mezar odaları. Bölgede halen ziyarete açık bulunan mezar odalarından en bilinenleri ise Kalkanca Mahallesi sınırları içinde yer alan Baruthane Tümülüsleri. GELECEK YILLARDA DA SÜRECEK ‘S CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle