Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 2006 SALI 6 EĞİTİM EğitimSen engellenemeyen olaylar karşısında sorumluluğun paylaşılması gerektiğini vurguladı SALI ORHAN BURSALI Okullar ‘şiddet’ yuvası MEHLİKA AKGÜN Büyük Aile 1 Şeker, çikolata mutluluk verir! Bilimin bu saptamalarını insanlık yüzlerce yıldır zaten “Şeker Bayramı” olarak uyguluyor! Şeker yiyelim, şeker gibi olalım... büyüklerimizin ellerinden öpelim... küçüklerimizin yanaklarından... Davulcu gelecek, mahalle çocukları bir bir kapınızı çalacak... İyi harçlık veren kapılar diğer çocuklara da söylenecek... Küçüklüğümde el öpünce para verilmesine mutlu olurdum. Dar gelirli ailenin çocuğu olarak elimize üç kuruş geçerdi. Akraba ziyaretlerinin en çok bu yönünü severdim. Ancak tanımadık kapıları çalıp para istemek yoktu bizde! Ramazan aylarında karanlık bastıktan sonra çocukların ellerinde kandillerle “yağlı kapı mumlu kapıakşam oldu kandil kapısı...” teraneleriyle özellikle FenerBalat’ın Rum sokaklarında dolaşan çocuk gruplarına da bir kez katıldığımı anımsıyorum! Mahalle aralarında kurulan küçük bayram yerlerinin anılarını unutmayız. Atlar, süslü at arabaları, tabak içinde sunulan kafalar, denizkızları... Dönme dolaplar... Mahallede bayram yerine gitmeyen çocuk mu vardı?! Ama annemin köyünde geçirdiğim iki yılın bayramlarını hiç unutmam! Uzun tahta bacakların üzerinde yürüyen onlarca çocuk! Uzun tahtalardan, boyunuzun 1.5 misli bacaklar! Koltuk altında dayanağı da var ve mümkün olduğunca yüksekte ayak basacağınız bir basamağı! Yarışırdık! Nerede o bayramlar, demem. Ama bayramlar geliştirileceğine yok oldu. Bu anlamda bugünkü çocukların biriktirdikleri bayram anıları arasında ne vardır diye de merak ederim. ??? Bayram, sosyolojik olarak, büyük bir topluluğun yakınlığını yaşatması bakımından önemliydi. Hafiften bir dayanışmadestek de vardır. Bayramlar, daha büyük ailenin bir parçası olma duygusu verirdi. İnsan ve aile ilişkilerini yumuşatır, onarır, yeni başlangıçları tazeler. Günümüzde bayramlar daha çok insanlığın yalnızlaştığı kulvarlarda akıyor! Bayram günleri yoksunluğun ve yalnızlığın tepe yaptığı noktalar olabiliyor. Tektanrılı dinler, feodalfeodal öncesi toplumsal yapıları derleyip toparlayan devrimcideğiştirici düşünceler (veya buyruklar!) olarak doğdu. Hemen hepsi sayesinde toplumlar yeni bir aşamaya yükseldi. İnsan ilişkileri ve devlet yapıları olarak... Fakat insanlık tarihinin en kanlı sayfaları arasında din savaşları vardır. Din, egemenlerin elinde, çokça, “insan düşmanı” bir araca dönüştürüldü. Siyasi, ekonomik büyük bir çıkar aracı. İnsanların tinsel varoluşlarına bir anlam kazandırmaya çalıştıkları din, mesela örneğini yeni yaşadığımız Ali Coşkun gibi politikacıların elinde, bina penceresinin önünde ibadet etme derecesine indirildi! “Ben sana daha çok dinsel şeyler vereceğim” politikası, yeryüzünde büyük servet ve rahat yaşamlar vaat ediyor ve politikacının gelecek kuşaklarına da bu yeryüzü garantisini veriyor! ??? Feodal toplum mu iyi, yoksa kapitalist toplum mu? Hangisi daha dayanışmacı? Kapitalizm büyük aileyi parçaladı ve “çekirdek aile”yi yarattı. Mal satımına dayanan bir ekonomik yapının zorunlu bir sonucuydu bu. Büyük ailenin kullandığı tek buzdolabı, parçalanmayla 35 buzdolabı oldu. Kapitalizmin son aşaması, sosyolojik anlamda, çekirdek ailenin de parçalanması ve tek kişilik ailelerin yaratılmasıdır. Kapitalizmin kültürü, toplumları şimdi, her bireyin bir buzdolabı sahibi olması aşamasına getirdi. Sosyal refah ve çalışan kesimlerin mücadelesi, toplumsal dayanışma için “sosyal devleti” yaratmıştı. Şimdi bu denge de bozuldu ve insan ekonomik bakımdan da tamamen yalnızlaştırıldı... Bu düzen insanı vahşileştirmekte, bireyselleştirmekte, yalnızlaştırmakta... Bir suç ekonomisi ve suç toplumunda yaşıyoruz. Büyük ailenin yok olmasıyla ve bireyin yalnızlaşmasıyla bu gelişmenin yakın ilişkisi var. Şimdiki çocuklar, büyük ailenin yumuşak kollarında değil, vahşi bir ormanda tek başına ayakta kalmaya büyütülüyor!.. Perşembe günü antropologların bazı ilginç saptamalarına değineceğim... İyi bayramlar! İlk ve ortaöğretimde yaşanan şiddet olayları, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve emniyet müdürlüklerinin “şiddeti önleme amaçlı planlar”ına karşın sürüyor. Yeni eğitim ve öğretim yılının başlangıcından bu yana Türkiye genelinde 1’i ölümlü toplam 25 şiddet olayı gerçekleşti. Uzmanlar, okullarda yaşanan şiddet olaylarına “eğitim kalitesinin düşmesinin ve okul sonrası sosyal faaliyetlerin olmamasının” neden olduğunu belirttiler. Televizyonlardaki şiddet içerikli programların gençler üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dikkat çeken uzmanlar, okulların öncelikle “eğitim yuvası” olduğuna, “güvenli okul” kavramının yaygınlaştırılması gerektiğine işaret ettiler. EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, okullarda yaşanan şiddet terörünün sonuçlarını tartışmaktan çok, nedenlerini sorgulamak gerektiğini belirterek “Gençler arasında sisteme dönük güvenin aşınması, kültürel yozlaşma ve yabancılaşma, kalabalık sınıflar, yazılı basının ve görsel medyanın şiddet unsurları içeren programlarının gençler üzerindeki etkisinin yanı sıra gençlerde gelecek kaygısı, gençlerin işsizlik sorunu, son yıllarda toplumdaki gelir adaletsizliği ve yoksullaşma oranının artması, göç nedeniyle başta büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim birimlerinde oluşan kontrolsüz yapılaşma ve yerel düzeyde kendi yönetim düzeneklerini oluşturan mafya benzeri grupların sayısındaki artış, okullarda şiddeti besleyen en önemli nedenlerdir” diye konuştu. Dinçer, okullarda öğrenci ve öğretmenlerin maruz kaldıkları şiddet olaylarını geleceğe yönelik hem tehdit hem de önemli bir uyarı olarak değerlendirmek gerektiğini dile getirerek “Okul ? Yeni eğitim ve öğretim yılının başlangıcından bu yana Türkiye genelinde 1’i ölümlü toplam 25 şiddet olayı gerçekleşti. Uzmanlar, okullarda yaşanan şiddet olaylarına “eğitim kalitesinin düşmesinin ve okul sonrası sosyal faaliyetlerin olmamasının” neden olduğunu belirttiler. Yeni eğitimöğretim yılında Türkiye’deki okullarda biri ölümlü toplam 25 şiddet olayı meydana geldi. larda yaşanan şiddet olaylarından başta MEB olmak üzere tüm yetkililer, hatta toplumun tüm kesimlerinin sorumluluğu var” dedi. sorumlu olduğunu dile getirerek “Çocuk, sorun çözme örneklerini aileden aldığı için, eğer aile sorunlarını şiddetle çözüyorsa çocuk da aynı davranışı sergiliyor. İkincisi de, eğer aile ekonomik olarak yetersiz ise çocuk da eğitime, spora yönlendirilmiyor. Bu durumdaki çocuk da kendini kabul ettirmek ve etkili olmak için şiddete yöneliyor” diye konuştu. ği’nden (YENİDEN) psikolog Emin Sönmez şiddetin sonradan öğrenildiğine dikkat çekerek “Gençler şiddeti, televizyonda izledikleri bir dizi filmden ya da hayran oldukları bir oyuncunun rolünden, şiddet içerikli bilgisayar oyunlarından, şiddet ya da suç içerikli davranışları normalleştiren arkadaşlarından, şiddet uygulayan ve şiddeti onaylayan aile ve çevresindeki büyüklerden öğreniyor” diye konuştu. Sönmez, çocuklara şiddet içerikli herhangi bir davranı ‘Müfredat çözüm olabilir’ Türk Eğitim Derneği (TED) Yönetim Kurulu Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu okullarda artan şiddet olaylarının “MEB’in hazırlayacağı bir müfredat” ile önlenebileceğini söyledi. Pehlivanoğlu, çocukların şiddete yönelmesinden aile ve okul ortamının ‘Şiddet öğrenilen bir davranış’ Yeniden Sağlık ve Eğitim Derne şın asla “normalleştirilmemesi” gerektiğini vurguladı. Gençlerin, çevrelerinde tanık oldukları şiddetin daha sonra yaşamlarındaki “sorunların çözüm yolu” olarak görmelerine neden olduğunu belirten Sönmez, “Çoğunlukla ailesel ve çevresel destek mekanizmaları zayıf, çevreleri tarafından dışlanmış, öfkesini kontrol edemeyen, okul çeteleri içinde olan, antisosyal davranışları bulunan ya da bu tarz değerlere sahip olan, madde ve alkol bağımlılığı olan çocuklar, sorunlarını çözmek için herhangi bir yöntem bulmaya gerek duymadan şiddete yöneliyorlar” diye konuştu. Uzman psikolojik danışman Itır Tarı da suç, şiddet ve madde kullanımı gibi davranışların daha çok 1517 yaşları arasındaki gençlerde ortaya çıktığını, daha sonraki yaş dönemlerinde bu sorunun azaldığını söyledi. Tarı, 2004 yılında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Caritas Türkiye ve Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği işbirliği ile yapılan “2004 İstanbul Gençlik Araştırması”nda İstanbul’un 15 ilçesinden rasgele seçilen 43 okulda, 3 bin 483 lise II. sınıf öğrencisine ulaşıldığını belirtti. Öğrencilerin yüzde 45.5’inin kız, yüzde 54.5’inin ise erkek öğrencilerden oluştuğunu dile getiren Tarı, şunları söyledi: “Araştırmanın sonuçlarına göre son bir yıl içinde en az bir kez fiziksel kavgada bulunanlar grubun yaklaşık olarak yarısını oluşturuyor. Cinsiyete göre dağılımına bakıldığında ise bu oran erkeklerde yüzde 68.8, kızlarda ise yüzde 29.7. Hayatı boyunca en az bir kez bıçak, çakı ya da benzeri kesici alet taşıyanların oranı yüzde yüzde 22.6. Bıçak, çakı gibi kesici alet taşıyanların yarıdan çoğunun (yüzde 55.2) ilk kez 1315 yaşları arasında kesici alet taşıdığı ortaya çıktı.” ‘Güvenli okul kriterleri’ P sikiyatr Doç. Dr. Kültekin Ögel, uzman psikolog Ceyda Yılmazçetin Eke ve kendisinin de yer aldığı “Okullarda Suç ve Şiddeti Önleme” projesini değerlendiren Tarı, okul kelimesinin anlamı üzerinde durdu. Tarı, “güvenli okul kriterleri”ni şu şekilde sıraladı: Güvenli okullarda öğrenciler, öğretmenler, okul çalışanları, okul idaresi arasında güvenli bir iletişim vardır. Bu durum problemlerin çözümünü kolaylaştırır. Güvenli okulların tutumu çocukların akademik başarılarını ve davranışlarını geliştirmek üzerine kuruludur, fakat sadece akademik başarıya odaklanmamaktadır. Öğrencilerin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını da karşılamaya önem verir. Bütün çocuklara eşit şekilde davranılır ve eşit sorumluluk verilir. Sınıf içinde ya da okul içinde arkadaşları ile eşit sorumluluklar almayan, farklı davranılan çocuklar ileride şiddet davranışlarında bulunabilirler ya da şiddetin hedefi olabilirler. Güvenli okullar, velileri çocukları hakkında bilgilendiren okullardır. Bu sadece veli toplantıları ile yapılmamalı, veliler düzenli olarak okula davet edilmeli ve çocukları hakkında bilgilendirilmelidir. Okul öncesi ve sonrası programlar, şiddet ile mücadelede önemli bir yere sahiptir. Bu programlarda çocuklar rehberleri eşliğinde kültürel faaliyetlerde bulunabilirler. Güvenli okullar, öğrencileri geleceğe hazırlamalı, yetişkinlik döneminde karşılaşabilecekleri zorluklar hakkında onları hazırlamalıdır. Okullar, öğrenciler ve çalışanlar için potansiyel olarak tehlikeli olabilecek durumlar hakkında bilgilendirme yapmalı ve çözüm yollarını paylaşmalıdır. Okulda şiddet duyurusu yapan öğrenciler mutlaka korunmalıdır. Okul, öğrenciler ve yetişkinler arasında güven oluşturulmalıdır ki potansiyel olarak tehlikeli olan durumlar hakkında bilgiler gelebilsin. Okulda sorun yaşandığında “ispiyoncu” veya “korkak” gibi tanımlamalara maruz kalmadan öğrencilerin başvurabilecekleri güvenli bir kaynağın olması için çalışılmalıdır. Öğrenciyi hiçbir koşulda deşifre etmemek, bunun için bilinen yolların dışında (örneğin öğretmenin odasına gitmek yerine eposta yöntemiyle başvuru yapması gibi) yeni yollar geliştirmek faydalı olacaktır. Bazı durumlarda şiddet mağdurları tepkilerini agresif şekillerde gösterebilirler. Bu nedenle şiddete maruz kalan çocuk ve gençlerde şiddet davranışı gözlenebileceği unutulmamalıdır. Şiddete maruz kalanlara uygun psikososyal yaklaşımlarda bulunulması gerekir. Ailelerin yapması gerekenler Psikolog Emin Sönmez ailelere şu önerilerde bulundu: ? Çocuğunuzun seyrettiği, ilgilendiği alanları bilin ve gerektiğinde müdahale edin. ? Şiddet ile sorun çözen bir model olmaktan kaçının, çocuğunuzun şiddet içerikli davranışlarda bulunmasına nelerin yol açtığını gözlemleyin. ? Sizin kontrolünüz altında olanları değiştirmek için adım atın, diğerleri için bir uzmandan yardım alın. ? Kimlerle birlikte, nerede olduğundan ve neler yaptığından haberdar olun. ? Arkadaşlarını hiçbir şekilde onaylamasanız bile daha iyi tanımak ve kontrol altına almak için ara sıra evinize çağırın. ? Olumsuz davanışlarını onaylamayın, ancak çocuğunuzu olduğu gibi kabullenmeye çalışın. ? Çocuğunuz adına onun sorumluluklarını yüklenmeyin. ? Çocuğunuzla ilgili hedeflerinizi küçük parçalara bölün, bu süreçte adım adım ilerleyeceğinizi unutmayın. obursali?cumhuriyet.com.tr. Mehmetçik bilinçlendiriliyor ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konularında erbaş ve erleri bilgilendirmek ve töre cinayetlerini önlemek için eğitim çalışması başlattı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘‘Kadının İnsan Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’’ konulu eğitim çalışması, Genelkurmay Başkanlığı ile Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın ortak çalışması sonucu ortaya çıktı. ‘‘Aile Kavramı ve Aile Yapımız’’,‘‘Ailede Eğitim, Aile İçinde İletişim’’ konularında uzun yıllardır erbaş ve erlere aydınlatıcı eğitimler veren TSK, bu çalışmayı genişleterek kadına karşı şiddetin önlenmesi boyutuna taşıdı. MEB’in sınıf tekrarı yapan öğrencileri aynı sınıflarda toplayacağı sistem tepkiyle karşılandı Liselerde ‘tecrit’ sınıfları SALİM HALİMOĞLU Başkan ve kardeşin katili ? ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Karataş Belediye Başkanı Yusuf Erenkara ile kardeşi Çınar’ı 23 Eylül’de evlerine gelerek öldürdüğü savıyla aranan katil zanlılarından biri önceki gün İstanbul’da yakalandı. Bir düğünde beraber olduğu Başkan Erenkara’yı, Karataş plajının işletmesi ve borcu konusunda tartıştığı için öldürttüğü savlanan Mehmet Kumlu’nun olaydan sonra yakalanmasının ardından tetikçi oldukları savıyla aranan 3 kişiden biri olan Bülent B. de önceki gün İstanbul’da yakalandı, daha sonra nöbetçi mahkemeye çıkarılarak tutuklandı. Polis yetkilileri, diğer iki zanlının yakalanması için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yeni uygulamasıyla liselerde, “tecrit sınıfları” yaratıldı. Lise öğretimini 3 yıldan 4 yıla çıkaran MEB’in herhangi bir nedenle sınıf tekrarı yapmak zorunda kalan öğrenciler için tecrit sınıfları oluşturduğu ileri sürüldü. MEB, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü, 26 Temmuz 2005 tarihli ve 65 sayılı genelgeyle, liselerde öğretim süresi 3 yıldan 4 yıla çıkarıldı. Genelgede, 20052006 yılında liselere kaydolan öğrencilerin 4 yıl okuyacağı, 20042005 öğretim yılında 3 yıllık sisteme dahil öğrencilerden herhangi bir nedenle hazırlık ya da 1. sınıfta ? Sınıf tekrarı yapacak olan öğrencilerin “tecrit’’ uygulamasıyla karşı karşıya kaldıklarını belirten EğitimSen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı Dursun Yıldız, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, her yıl yenilik adı altında uyguladığı programlarda mağdurlar yarattığını belirtti. kalan öğrencilerin de bir üst sınıfa sorumlu (borçlu) olarak geçebilecekleri belirtildi. Ancak 20052006 yılında güncellenen genelgede sınıf ortalaması 2.7’den 3’e çıkınca, bu ortalamayı tutturamayan öğrenciler bir üst sınıfa geçemedi. Sınıf geçemeyen öğrenciler arasında liseyi 3 yıl okuyacak öğrenciler için ayrı bir sınıf oluşturulması öngörüldü. Sınıf tekrarı yapacak olan öğrencilerin “tecrit’’ uygulamasıyla karşı karşıya kaldıklarını belirten EgitimSen İstanbul 3 Nolu Şube Başkanı Dursun Yıldız, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, her yıl yenilik adı altında uyguladığı programlarda mağdurlar yarattığını belirtti. Yıldız, 07.09.2006 tarihli 76 sayılı genelgede 3 yıllık lise dönemine tabi tutulan öğrencilerin sınıf tekrarı yapması durumunda, o öğrencilerden oluşan ayrı bir sınıf oluşturulmasının öngörüldüğünü ve lise ile ergenlik dönemi yaşayan sekizonsekiz kişilik gençlerden kurulu adeta “tecrit sınıflarının’’ yaratılmaya çalışıldığını anlattı. Yıldız, “Söz konusu genelge ile okullarda tembeller sınıfı oluşturuluyor. Okullarında sınıf bulamayan öğrenciler de zorunlu yönlendirmelerle başka okullara gitmeye mecbur bırakılıyor. Bu durum ister istemez öğrenciler arasında birbirini aşağılama, alaya alma yarışı başlatır. Bu da öğrenciler üzerinde telafisi mümkün olmayan psikolojik rahatsızlıklara neden olabilir’’ dedi. Liselerdeki şiddet olaylarının bu tür uygulamalarla birlikte düşünülmesi gerektiğine işerat eden Yıldız, meslek liselerinde bu tür sorunların daha da ağırlaştığını bildirdi. Aksaklıkların eğitim sistemindeki yapısal sorunlardan kaynaklandığını söyleyen Yıldız, “Okullarda sınıfların kalabalık, öğretmenlerin sayıca yetersiz olduğu bir dönemde, yayımlanan böyle bir genelgeyle sınıf geçmek için gerekli olan yıl sonu ders ortalamasının 2.7’den 3’e çıkartılması sorunları çözmüyor. Ortaöğretimin 4 yıla çıkarılması da düşünüldüğünde asıl amaçlanan üniversite yıllarının uzatılmasıdır. Bu gizli bir müfredat ve gizli bir istihdamdır’’ diye konuştu. ‘At yarışlarına düşük vergi’ tepkisi ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Çevre Konseyi, okul arazilerini satarak gelir bekleyen Maliye Bakanlığı’nın at yarışlarından gelen vergileri düşürmeye çalışmasını eleştirdi. Yapılan yazılı açıklamada, vergilerin düşürülmesinin at yarışlarıyla ilgilenen zenginler için yapıldığı belirtilerek ‘‘Atçılığı geliştirme adı altında azaltılacak vergiler halkın sırtına yüklenerek geri alınacak. Evinin önünde duran arabadan, emekliden vergi almaya çalışırken diğer taraftan kumar vergilerinden vazgeçmek zengine hizmet değil midir?’’ ifadesi kullanıldı. CUMHURİYET 06 K