19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 2006 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Uygarlığın Neresindeyiz?.. Dünyayı silahlardan arındırmadan, tüm ateşli ve nükleer silahları uluslararası bir güce özgülemeden dünyanın barışa kavuşması olanaksızdır. Unutmayalım ki evrensel ve uluslararası akıl, tek tek akıllardan üstündür. Dünyanın globalleşmesi, ekonominin ve paranın küreselleşmesi o kadar önemli değildir. Asıl önemli olan uygarlığın küreselleşmesi ve evrenselleşmesidir. Çağdaş dünyanın sorunu, insanı insan yapma sorunudur. PENCERE Gelgeç Dünyadaki Eşeklerin Eşekliği... “Ömer Hayyam Rubaileri” bu kez Ahmet Kırca’nın çevirisiyle yayımlandı (Ötüken); kitaptan daha sonra söz açmak istiyor, bugün yaşadığımız dünyaya uygun bir dörtlükle yazıya giriyorum: “Ey felek! Hep yıkıp bozarsın, bu ne kin? Zulüm eski huyun, âdetin. Ey toprak! Bağrını yarsınlar da gör: Koynunda ne inciler yatar senin.” Feleğin kini bugün de sürüp gidiyor... ? Hayyam’ınkinden epey farklı bir dünyada yaşıyoruz; neyin niçin olduğunu da artık daha iyi biliyoruz, görüyoruz. Günümüz dünyasında çatışma ve savaş kimle kim arasında?.. ‘Emperyalizm’ bir yanda.. ‘Fanatizm’ karşı yanda.. İkisi de ne yazık ki Frenkçe olan bu sözcükleri sözlüğe başvurarak kısaca tanımlamakta yarar var... Fanatizm: “Bir düşünceye, bir davaya, politik ya da siyasal hoşgörüsüzlüğe yol açacak ve şiddet (terör) eylemlerine yöneltecek biçimde ödün vermez kesin bağlılık, bağnazlık...” Ne ve kim geliyor aklınıza?.. Usame bin Ladin mi?.. Hizbullah mı?.. Ne yazık ki bugün dünyada emperyalizmin karşısına çıkan gücün fikriyatı fanatizmi vurgulayan ‘taassup’tan gayrı bir içerik taşımıyor... ? Peki, ya emperyalizm nedir?.. Arife tarif ne gerek!.. Ortadoğu’daki Amerika’nın suretine baktın mı emperyalizmin fotoğrafını görürsün... Kapitalizmin dünya ölçeğinde tekelleşen gücüyle özdeşleşen emperyalizmin karşısına bu kez fanatizmin çıkması Türkiye’yi zora düşürdü... ? Laik Türkiye 21’inci yüzyılın başında emperyalizmle fanatizm arasında bînamaz... Peki, bu işin içinden çıkabilecek miyiz?.. Ne emperyalizm.. Ne fanatizm.. Yazıyı Ahmet Kırca’nın çevirdiği bir Hayyam rubaisiyle noktalayalım: “Aldırma dünyaya hükmeden şu üç beş eşeğe, Kendini en bilgin sanan şu cahillere. Eşek gözüyle bakar onlar eşekliklerinden Kendileri gibi eşek olmayan herkese.” ‘Keşke 15 Milyon Genç’ Kalsaydık!.. “Yaşı elliyi geçmiş Kürt kökenli bir Türk genciyim. Türkçeyi, ilkokula başladıktan sonra öğrendim. İçimden gelen duyguları size yansıtmaya çalışacağım: Mutsuzum, huzursuzum. Neden mi? Cumhuriyet gidiyor da ondan!” ??? Tekirdağ’dan T. Aslan adlı bir okurumdan bayram sabahı gelen mektubu okurlarıma sunmak istiyorum. Türklük, Türkiyelilik, alt kimlik, üst kimlik tartışmaları, dağdan inip ovada politika yapmak önerileri arasında, elli yaşında genç bir yurttaşın yazdıkları, gerçekten ilgi çekici... ??? “On yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan! Keşke 15 milyon kalsaydık genç olarak!.. Biz lisede haftada bir saat ‘Cumhuriyet Tarihi’ dersi okurduk. Fakültede ‘Devrim Tarihi’ dersi okuyacaktık. Okuduk, ama üç ders yalnız!.. ‘Devrim Tarihi’ öğretim görevlisi Hukuk Fakültesi Dekanı’ydı. Öğrenci sayısı 2530 kadardı! Derse gelme zorunluluğu ve sınavı kaldırılmıştı!.. Sonra öyle bir anayasa hazırladılar ki, laik bir ülkede din dersleri zorunluluğu koydular... Sonra öyle bir gençlik yetişti ki, nerde Ulu Önder’in Bursa Söylevi’nde güvendiği gençlik? Kürtler, Kemalizmi öğrenseler (ki bilenleri de çoktur), emperyalizmin oyununa gelirler miydi?.. Ulu Önder’in emri neydi: ‘Devrim Tarihi’ni bilmeyene diploma vermeyeceksiniz.’ Öyle bir durumdayız, kurduğu partinin başındaki, ‘Devrim Tarihi’ni bilse, o koltukta beş dakika durabilir mi? İşte böyle.. mutsuzum, huzursuzum. Hele hele umutsuzum! Yaşamda umutsuzluk kadar kötü bir şey düşünülebilir mi?” Yetmiş milyon Türk şu günlerde sözde bir bayram yaşıyor! Kimi evinde, kimi gezilerinde, kimi dış ülkelerde!.. Düşmanlarımız bu arada ne güzel gerçekleştirmeye çalışıyorlar bir bütünü parçalamayı!.. Sen şusun, ben buyum, diyerek Mustafa Kemal’in kurduğu, yarattığı güçlü Türkiye Cumhuriyeti’ni... Sinsi sinsi, açık kapalı ‘bölyönet’ ilkesini yıllardır uyguluyorlar.... Seksen yıldan beri sürdürülen bir uğraş... Önce umutsuz bir çabaydı, ama dört yıldır meydan açıldı, içte dışta işbirliğiyle bir yıkıma, bir felakete doğru itiliyoruz... Bu yüzden umutsuzluklar, huzursuzluklar, mutsuzluklar... ??? “Benim soyum CHP’li, ruhum da CHP’li.. ama şimdi hangi partiye oy vereceğim diye düşünüyorum. Seçmen, CHP’ye evet, Baykal’a hayır derken, parti delegesi tersini söylüyor. Eski CHP milletvekili Gani Aşık’ın dediği gibi, ‘Köşe başını tuttular/Yoksulu unuttular/Kör hırsları uğruna/Solu yiyip yuttular’. “ M. İskender ÖZTURANLI “Eğer insanın yaşamasını istiyorsak, ordular, donanmalar ve kara güçleri ulusal değil, uluslararası olmalıdır.” B. RUSSELL nsanlık, bugüne değin türlü aşamalardan geçmiştir. Yabanıl insandan günümüz insanına ulaşmak hiç de kolay olmamıştır. Henüz uygar insana ulaşılıp ulaşılmadığı da tartışmalıdır. Kimilerine göre çağımız uygarlık çağıdır, kimilerine göre de uygarlık çok uzaklardadır. Ne var ki uygarlıkla teknoloji birbirine karıştırılmamalıdır. Yabanıl insanı bir yana bırakarak, öncelikle Yunan ve Roma dönemini ele alabiliriz. Gerek Roma’da, gerekse Yunan’da gladyatör oyunları vardır. İnsanlar hayvanlara yem olarak verilmektedir. İnsanların insanlarla dövüştürülmesi, birbirlerini boğazlaması eğlence konusudur. İnsan eşitliği söz konusu değildir. Greklerde cömertlik ve yiğitlik gibi kavramlar ve erdemler vardır da, insanlık (Hümanitas) yoktur. Bu kavram daha sonra Roma’da doğmuş ve gelişmiştir. Sokrates, Aristoteles ve Platon “Doğada köleler vardır” diyerek köleliği savunmuşlar, Roma Stoacıları ise bu görüşü benimsememişlerdir. Doğanın, toplumsal köleliği değil, ahlaksal özgürlüğü çağrıştırması gerektiğini vurgulamışlardır. Onlara göre insanı köle yapan doğa değildir, insandır. İnsan insanı köle olarak kullanmıştır. İnsan köle olmaktan kurtulunca da, bu kez “İnsan insan için kurt” olmuştur. Yüzyılları atlayarak XX. yüzyılın başlarına gelelim. İnsanın insana kıyımı bu çağda da bitmiş değildir. Bu konuda sayısız örnekler verilebilir. Hepsini bir yana bırakarak isterseniz Türk ulusunun Bağımsızlık Savaşı yıllarını ele alalım. Dünyanın uygar diye geçinen devletleri Türk topraklarına saldırmışlar, Türk ulusunu yok etmek istemişlerdir. Ülkenin her köşesi düşman askerlerinin çizmeleri altındadır. Mustafa Kemal, vatanı kurtarmak için büyük çaba harcamaktadır. Ne var ki vatanı için, namusu için savaşanlar, saldırgan devletlerin gözünde birer çeteci olarak nitelendirilmektedir. Bunlar hem suçlu, hem güçlüdürler. Daha doğrusu zalimdirler. Anadolu’ya zulüm yapmaya gelmişlerdir. O yıllarda Kemalist deyimini ilk kullanan İngilizler olmuştur. Daha önce de Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda Washingtonist sözcüğünü kullananlar, bu kez Mustafa Kemal’in eylemi için “Kemalist” deyimini seçmişlerdir. Washingtonist, ihtiraslı bir çete başıyla ona çıkar ilişkileriyle bağlanmış bir avuç çeteci demektir. O yılları anlatırken Prof. Toynbee, “Kemalist adının, tıpkı Washingtonist gibi bir avuç teröristin Anadolu’da sahte bir hareketi başlatması” olarak kullanıldığını yazmaktadır. Ne var ki sonunda bu çeteciler, savaşı kazanmışlardır. Dünyanın en çağdaş, en saygın bir devletini kurmuşlar ve dünyaya insanlığın ne olduğunu göstermişlerdir. Gün gelmiş Kemalizm, devlet biçimlerinin en gözdesi olarak tarih sayfalarına geçmiştir. Bir zamanlar eşkıya diye nitelenen Kemalistler, çağdaş dünyanın tanımadığı değerde bir devlet kurmuşlardır. Ve Birleşmiş Milletler’e bağlı bir kültür ve eğitim kurumu olan UNESCO, Atatürk’ün “sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri” olduğunu belirtmiş, “eylemini her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde gerçekleştirmek istediğini” çok açık biçimde dile getirmiştir. Ama o günün zalimleri şimdi, önceki dönemlerde “Washingtonist” diye alay ettikleri bir devletle işbirliği yaparak, dünyayı yeniden ateş ve savaşın içine atmışlardır. Ortadoğu’daki kargaşa, bu iki devletin marifetidir. Dünyaya egemen olmak isteyen ABD ve İngiliz emperyalizmi, saldırgan eylemleriyle Irak’ın bölünmesine neden olmakla yetinmemişler, Filistin ve Lübnan’ın İsrail tarafından yerle bir edilmesine de izin vermişler, göz yummuşlardır. Hatta İsrail’e destek olmuşlar, onlara modern silahlar göndermişlerdir. Amaçları Türkiye’nin bazı illerini de kapsayan Ortadoğu haritasını istedikleri biçimde değiştirmektir. Savaşın beşinci haftasında İsrail’in Lübnan’da başarısızlığa uğrayacağı anlaşılınca, daha önce iki kez önledikleri ateşkes kararını Güvenlik Konseyi’nden ivedilikle çıkartmışlardır. İ Dünyada barışı gerçekleştirme ve ateşli silahların uluslararası bir örgüte verilmesi amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler, bu iki emperyalist devletin oyuncağı haline gelmiştir. Dünya devletlerini silahsızlandırma yolunda çaba harcaması gereken ve bu uğurda çeşitli toplantılar ve konferanslar düzenleyen bu örgüt, eylem alanında görevini gereği gibi yapamamıştır. Ne var ki dünyayı silahlardan arındırmadan, tüm ateşli ve nükleer silahları uluslararası bir güce özgülemeden dünyanın barışa kavuşması olanaksızdır. Unutmayalım ki evrensel ve uluslararası akıl, tek tek akıllardan üstündür. Dünyanın globalleşmesi, ekonominin ve paranın küreselleşmesi o kadar önemli değildir. Asıl önemli olan uygarlığın küreselleşmesi ve evrenselleşmesidir. Çağdaş dünyanın sorunu, insanı insan yapma sorunudur. Sömürü düzenini ortadan kaldırma, varsılı daha varsıl, yoksulu daha yoksul yapmama sorunudur. Gezegenimizi silahlardan arındırma, dünya yüzünde aç insan, yoksul insan, mutsuz insan bırakmama sorunudur. Oysa günümüzdeki küreselleşme, varsıl ulusları daha varsıl, yoksul ulusları daha yoksul hale getirmiştir ve getirmektedir. Bunu önlemek için de tüm devletlerin Birleşmiş Milletler’e eI vermesinden ya da yeni ve güçlü bir uluslararası örgüt oluşturmasından başka çıkar yol yoktur. Asıl küreselleşme budur ve bu olmalıdır. Böylesine güçlü bir örgüt kurulduğu takdirde, devletler arasında güç yarışı, saygınlık yarışı, silah yarışı sona ereceği gibi, nükleer tehlike de ortadan kalkacaktır. Tüm devletler eşit ve saygın olacaktır. Bundan önce olduğu gibi bugün de dünya barışı silah dengelerine dayandırılmak istenmektedir. Bu nedenle bir türlü barışa ulaşılamamakta ve zulüm, egemenliğini sürdürmektedir. Kendi çıkarları için insanlığın güzelliklerini yok etmek isteyen devletler, uygarlığın değerlerini hiçe saydıkları sürece insanlığın öncesi neyse sonrası da öyle olacaktır. Gladyatör oyunları yerine ateş, savaş ve dövüş gezegenimizi yakıp yıkacaktır. Savaş ve dövüş ortadan kaldırılmadan ve silah dengeleri yerine sevgiden dengeler kurulmadan uygarlığa erişmek olanaksızdır... Çünkü savaş, ilkellik ve yabanıllık demektir. Devletlerin ve insanların bu talihsizliği yenebilmeleri için “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine tüm içtenlikleriyle sarılmaları gereklidir. Dünya barışı için başka bir yol ve yöntem aramak boşunadır. Bu sağlanamadığı takdirde uygarlık ve çağdaşlık görüntü olmaktan ileri gidemeyecek ve dünyanın geleceği de tehlikeden kurtulamayacaktır. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle