19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 2006 SALI 10 KAVŞAK ÖZGEN ACAR DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr Probo Koala’nın Afrika’ya bıraktığı zehrin ardından küresel faaliyetler sorgulanıyor Irak’ta Kanlı Ramazan! Bayramda okurlara “kanlı” yazı yazmanın anlamsızlığının bilincindeyim. Yazı günüm bayram dinlemiyor. Okurların anlayışına sığınıyorum. ABD’ye göre Saddam Hüseyin kimdi? Bir diktatördü. Irak’ta demokrasi var mıydı? Yoktu. ABD ve İngiltere üç yıl önce martta Irak’ı neden işgal etti? Ülkeyi diktatörden kurtarıp demokrasiyi getirmek için değil mi? Mayısta ABD, savaşın bittiğini ilan etmekle kalmadı, Irak’ı yeniden yapılandırmak için 55 milyar dolarlık maliyetten söz etti. ABD, bunun 18.4, uluslararası bağışçılar da 13.6 milyar dolarını karşılayacaktı. Şu ana değin ne yapıldı? Topu topu 5.5 milyar dolar harcandı. Irak hâlâ susuz, elektriksiz. John Hopkins Üniversitesi Irak’ta bir araştırma yaptı. Üç yılda 65 bini doğal hastalıklardan, gerisi çatışmalarda olmak üzere 665 bin, yani her 50 sivil Iraklıdan 1’i ölmüştü. Bayrağa sarılı Amerikan askerlerinin tabut sayısı ise 2 bin 800’ü buldu. Yalnızca ekimde öldürülen Amerikalı asker sayısı 78 idi. (Bu satırlar yazılırken gelen haberde 6 askerin daha eklendiği bildirildi.) Bu rakam üç yıl boyunca bir ayda ölen Amerikalı asker sayısı açısından bir rekordu. Irak’ta en kanlı ramazan yaşanmıştı. Iraklıların Amerikalılara ve birbirlerine saldırılarda yaz ortasından bu yana yüzde 43, yalnızca ramazanda yüzde 22 oranında artış vardı. 11 Eylül olayından sonra Cumhuriyetçilere destek veren Amerikalıların 7 Kasım’da Kongre ara seçimi öncesinde “Demokratlar Irak savaşını daha iyi yürütürlerdi” demeye başladıkları, Başkan George W. Bush’a güvenlerinin iyice sarsıldığı görülüyor. ABC televizyonuna verdiği bir özel mülakatta Bush, Irak’ta bugünkü durumla 1968’de Vietnam’da, dönemin Başkanı Lyndon B. Johnson’a olan güveni yerle bir eden Tet saldırısı ile sınırlı bir koşutluk gördüğünü söyleyerek “siyasal bir gaf” yapıyor, ertesi gün sözcüsü durumu düzeltmeye çalışıyordu. Bush, direnişçilerin amacını “Amerikan halkını bezdirip, hükümetimize baskı yaptırıp çekilmemizi sağlamak için saldırılarını artırarak kargaşa yaratıyorlar” diye yorumluyordu. Cuma günü bir toplantıda Bush, “Irak’ta kalacağız. Irak’ta savaşacağız. Irak’ta kazanacağız. Hedefimiz değişmedi. Ancak acımasız ve vahşi düşmana göre taktiklerimizi anında ayarlıyoruz” sözleriyle inadını sürdürüyordu. “Gerçek ABD Başkanı” denilen Bush’un yardımcısı Dick Cheney de “Başkanın ve kendimin ne düşündüğümüzü biliyorum. Irak’tan çıkış stratejisini değil, zaferin stratejisini arıyoruz” diyordu. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de “Irak’ta strateji değişmeyecek. En büyük hatamız mutlak yönetimi Iraklılara devretmemek oldu. Kendi ülkelerinde yönetimi ve güvenliği er geç onlar sağlamalıdır” sözleri ile dediğim dedik, öttürdüğüm düdük diye konuşuyordu. Bush, çıkmaz sokaktan nasıl çıkılırı araştırmak üzere babasının has adamı, Dışişleri ve Hazine bakanlıkları yapmış James A. Baker, Kongre üyesi Lee Hamilton’un ortak başkanlığında “Irak Çalışma Grubu” kurdu. Grubun irdelediği seçenekler arasında çekilme takvimi yapmak, Suriye ve İran’la işbirliğine gitmek, daha çok askeri getirip bunları sokakların güvenliğinde kullanmak, Irak hükümetini merkeziyetçilikten uzaklaştırmak, ülkeyi Kürdistan, Sünniler ve Şiiler arasında üçe bölmek, ülkede bir yıl önce titizce hazırlanmış Amerika patentli anayasayla, demokrasiyi askıya alıp güçlü bir Irak generalini işbaşına getirmek ya da beşli bir cuntaya devretmek olasılıkları yer aldı. Irak’taki Amerikalı komutan Peter W. Chiarelli, “Bağdat’ın korunması önceliklidir. Bağdat düşerse Irak da düşer” diyerek bir paniği yansıttı. Gruptan adı açıklanmayan bir üye, Los Angeles Times gazetesine şöyle dedi: “Pılımızı pırtımızı toplayıp eve dönecek değiliz. Ancak itiraf etmeliyim ki durum medyaya yansıdığından daha da kötü. Yönetimde ümitsizlik var. Yönetim ne yapılması gerektiğini düşünüp duruyor.” Daha çok Amerikan askeri, daha çok tabut demekti. Suriye karşılığında “Golan”, İran ise “nükleer güç” diyecekti. (Her nedense raporda Türkiye işbirliği düşünülmemişti.) Ülkeyi üçe bölme durumunda Türkiye, Suriye, İran hemen Kuzey Irak’a girerlerdi. Iraklıları kendi yazgıları ile baş başa bırakıp çekilmek ise bir iç savaşa, bölgede yeni huzursuzluğa, terör gruplarının güçlenmesine yol açardı. Bush’un suç ortağı, yeni İngiliz Genelkurmay Başkanı’nın eleştirdiği Tony Blair ise sorumluluğu güçlü bir Iraklıya devredip 1016 ay içinde aşamalı çekilmekten yanaydı. Kendi şimdi çekilirse tükürdüğünü yalamış olurdu. Şimdilerde dolaşan söylentiye çözüme göre düş kırıklığı yaratan Başbakan Nuri Kemal el Maliki uzaklaştırılacaktı. El Maliki “kum fırtınası”ndan dolayı değil “darbe fırtınası”ndan dolayı Ankara’ya gelememişti. Durumu Türkçeye şöyle çevirebiliriz: Irak’ı ikinci bir Saddam’a devretmeyi, onun himayesinde petrol kuyularını ABDİngiltere çıkarlarına yönlendirmeyi amaçlayan bir taktiği uygulamak. Hani Irak’a demokrasi getirilecekti? Galiba Iraklılar bundan böyle “Diktatör öldü, yaşasın yeni diktatör” diyecekler. Son bir nokta... 1 Mart tezkeresine hayır diyenleri bir kez daha kutlamalıyız! Küreselleşmenin kirli yüzü unan bandıralı bir tanker.. Panama bayrağı taşıyor.. İsviçreli bir şirkete ait.. Şirketin mali merkezi Hollanda’da... Tankerin kiralanmasından, merkezi İsviçre’de bulunan bir şirketin Londra şubesi sorumlu... Geminin aslında boşaltım yapacağı yer Amsterdam Limanı... Son durağı Estonya... Atıkların bırakıldığı yer ise Fildişi Sahili’nin en büyük kenti Abidjan... Tam anlamıyla küresel bir olgu. Ortada çokuluslu bir şirket ve onun denizaşırı küresel faaliyetleri söz konusu. Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na, Baltık Denizi’nden Afrika kıyılarına yolculuk yapan Probo Koala tankeri, küreselleşmenin ‘‘karanlık yüzünü’’ simgeliyor. ABD’de yayımlanan New York Times gazetesi, zehirli atıkları Afrika’ya taşıyan Proba Koala’nın öyküsünden yola çıkarak küreselleşmenin, aslında çok da tartışılmayan bir boyutunu gündeme getirdi. Abidjan’da 10 kişinin öldüğü, onbinlerin hastanelik olduğu, Fildişi Sahili Y rafigura şirketi, Amsterdam Limanı’na 300 bin dolar ödemek istemeyince, Probo Koala tankeri, atıkları bir gecede Abidjan’a boşalttı. 10 kişi öldü, on binlerce kişi hastanelik oldu. Çevreci Jim Puckett, ‘‘Çevre koruma Kuzey’de pahalıya mal oluyor. Bu yüzden şirketler Güney’e bakıyor’’ diyor. hükümetini istifaya zorlayan çevre felaketine yol açan olaylar dizisi Yunan bandıralı tanker Probo Koala’nın temmuz ayının başında Amsterdam Limanı’na yanaşmasıyla başladı. Tankeri kiralayan Trafigura şirketi yetkilileri, Hollandalı boşaltım ekibine, bazı atık maddeleri limanda boşaltacaklarını söylediler. belirlediler. Yeni bir hesap yapıldı ve gittikçe şüphe çeken ve çalışanlardan birinin zehirlenmesine yol açan atığın boşaltım ücreti 300 bin dolara çıkarıldı. Yıllık kazancı 28 milyar dolar olan Trafigura gibi bir şirket için bu miktar önemsiz gibi görünse de, mali merkez ödemeyi reddetti ve atıkları geri alıp limandan ayrıldı. Tanker, uzun bir yolculuktan ve başka limanlardan geri çevrildikten sonra 19 Ağustos’ta Abidjan’a ulaştı. Burada atıkların boşaltımı için Tommy adlı bir şirketle anlaşıldı. Tommy, şüpheli atıkları aldı ve gece yarısı gizlice şehrin 18 ayrı noktasına boşalttı. Sabaha karşı şehir halkı burun kana T ması, mide bulantısı, baş ağrısı gibi şikâyetlerle uyandı. Evlerinden çıkanlar şehir merkezine çok yakın noktalara çamura benzeyen, sonradan sodyum hidroksit içerdiği anlaşılan petrokimyasal atıklar boşaltılmış olduğunu gördüler. ÇAMURUMSU MADDE Sağlık sorunları saatler ilerledikçe arttı. Çamurumsu maddeyle temas edenlerde deri yanmaları, vücutta kabarcıklanma ve derinin altından sıvı akıntısı gibi belirtiler görülmeye başlandı. Halk kısa sürede galeyana geldi. Abidjanlılar, bu esrarengiz atıkların şehre boşaltılmasından, ani ölüm ve hastalıklardan hükümeti sorumlu tutuyordu. Sokak gösterileri sonunda hükümet istifa etti. Bunun ardından gözler, Trafigura şirketine çevrildi. Şirket, atıkların yasal bir anlaşmayla bırakıldığını ve aslında zehirli olmadıklarını iddia ediyordu. Bağımsız kimyagerler ve çevre temizleme ekipleri ise çürümüş yumurta ve petrol gibi kokan atıkların aşırı derecede yüksek oranda sodyum hidrat ve hidrojen sülfit içerdiğini söylüyorlardı. Fildişi Sahili Hükümeti’nin görevlendirdiği Fransız temizlik ekibiyle Amsterdam Limanı görevlileriyse, daha önce hiç böyle bir atıkla karşılaşmadıklarını belirtiyorlardı. GİZLİCE BOŞALTILDI 250 ton atığın boşaltımı için Amsterdam Liman Servisi’yle 15 bin dolara anlaşma yapıldı. Ancak boşaltım sırasında Hollandalı çalışanlar gemide, bahsedilenden çok daha fazla atık olduğunu YÜZEN ATIK DEPOSU Bölgede araştırma yapan kimyagerler ve doktorlar şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar, küresel bir petrol ve çelik şirketi olan Trafigura ise hâlâ atıkların zehirli olmadığı ve her şeyin prosedüre uygun olduğunu iddia ediyordu. Atık maddelerin orijinini tespit etmek oldukça zor. Probo Koala’nın Akdeniz’de bulunduğu süre içinde ‘‘yüzen bir atık deposu’’ işlevi gördüğü ve pek çok gemiden çeşitli kimyasal atıklar topladığı ileri sürülüyor. Greenpeace olayda adı geçen hemen herkesi suçlayan bir rapor hazırladı. Raporda, Trafigura şirketi, Amsterdam Liman Servisi ve Hollandalı çevre yetkilileri hedef alınıyor. Greenpeace’den bir yetkili, ‘‘Tüm prosedür yasadışı’’ diyor. Felaketten sonra herkes birer soruşturma açtı. Hollanda hükümetinin başlattığı incelemeyi Amsterdam şehri ve Hollanda Parlementosu’nun kendi soruşturmaları izledi. Bu arada Fildişi Sahili’nde de beş ayrı inceleme başlatıldı. Probo Koala ise Greenpeace’in başvurusu ile son uğradığı liman olan Estonya’daki Paldiski Limanı’nda üç hafta alıkondu. Tanker, Estonyalı yetkililerin izni ve denetimiyle kalan kirli su ve gemi artıklarını bir depolama tesisine boşalttı. Estonyalı yetkililerden çıkış izni alan Probo Koala’nın yeni rotası ise bilinmiyor. Afrika uzun zamandır gelişmiş ülkelerin çöp depolama sahası olarak görülüyor. Bir çevre koruma örgütü olan Basel Action Network’ten Jim Puckett, küreselleşme söz konusu olduğunda bu noktada bir yasal boşluk olduğunu söylüyor. ‘‘Çevre korumaya yönelik uygulamalar Kuzey’de pahalıya mal oluyor. Bu yüzden şirketler Güney’e bakıyor’’ diye ekliyor. Derleyen: GÖNENÇ ÜNALDI Abidjan’da yaşanan trajedi, geçen yılların en büyük çevre felaketlerinden ve skandallarından biri sayılıyor. (Fotoğraf: AP) Kedinin Adı ‘Umut’ mu ‘RTE’ mi Olmalı? New York’ta görev yaptığımız yıllarda, ABD’de, “Gizli Servis” görevlilerine ilişkin bazı gözlemlerimiz oldu. Türk diplomatik temsilciliklerinin bulunduğu “Türk Evi” BM binasının karşısındadır. Genel Kurul konuşması için BM’ye gelen ABD Başkanı’nın güvenliğinin nasıl sağlandığı Hollywood filmlerine asla yansıtılamamıştır. Gökdelenlere, BM çatısına, bazı pencerelere keskin nişancılar yerleştirilir. BM’ye giden yollar iki saat önceden kesilir. Köşe başlarını polisler dışında korumalar tutar. Kaldırımlarda insanlar dolaşamaz. Konvoyda en azından 10 cankurtaran vardır. Binaların pencerelerinden insanların dışarıya bakmalarına izin verilmez. Bir keresinde Başkonsolos Yardımcısı Ferhat Ataman, dokunulmazlığı bulunan binanın penceresinden dışarı bakacak olmuştu. Güvenlikçinin içeriye girmesini söylediği Ataman gerekeni yapmayınca uzun namlulu tüfeği Türk diplomatına çevrilmişti. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Beyaz Saray ziyaretinden sonra New York’tan Türkiye’ye dönerken ilginç bir olaya tanık olduk. Evren, güvenlikten çok memnun kalmış, yaverine “Güvenlikçilere verilen eğitimi dönünce biz de uygulayalım” demişti. THY’nin uçağına binmeden önce, herkesin elini tek tek sıkmış, protokol görevlilerine, güvenlikçilere uygun hediyeler dağıtılmış, ancak emrine verilen zırhlı limuzininin şoförü zahmet edip araçtan çıkmamıştı! Evren, şoförün saygısızlığına bozulmuş, “Arabasından çıksın da bir elini sıkıp teşekkür edeyim” demişti. Evren’in isteği çevrildiğinde bir saniye içinde bir başkası çalışır durumdaki arabanın şoförünün yerine oturduktan sonra esas şoför Evren’in yanına gelmişti. Amerikalı başgörevli, Evren’e “o an beklenmedik bir olayda Türk Cumhurbaşkanı’nı oradan uzaklaştıracak tek kişinin o şoför olduğunu” söylemişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başına gelen olay inşallah balyoz etkisi yapmıştır. Bu olaydan üç gün sonra Adapazarı’nda bir kedi yavrusu bir otomobilin motoruna sıkışmış, balyozsuz kurtarılmış, “Umut” adı verilmişti. Karikatüristimiz Musa Kart herhalde kediye “RTE” adını takardı! Başbakan’ın hastalığı konusunda çeşitli söylentiler de gündemde. “Hastanın hakkı” gerekçesiyle Erdoğan’ın hastalığının açıklanmasının doğru olmayacağı yazılıyor. Unutulmayalım ki o bir vatandaş değil, bir başbakandır, Türk halkı da başbakanları hakkındaki gerçekleri bilme önceliğine sahiptir. Uluslararası anlaşmalar ihlal ediliyor Ç Doğu, Batı’nın çöp deposu mu? evre korumayla ilgili ilk ciddi küresel adım 1972’de toplanan ve 113 ülkenin temsilcisini bir araya getiren Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nda atıldı. Yayımlanan bildirgede sağlıklı bir çevrede yaşamak bir ‘‘insan hakkı’’ olarak tanımlandı. Ancak, küreselleşmenin insan hakları kavramını tüm dünyaya yaydığı iddia edilirken, çevre hakkını baltalaması kafalarda soru işaretleri yaratıyor. Denetimlerin zayıf, insan hayatının ucuz olduğu Doğu’da bu hakkı kim, nasıl koruyacak? Yine 1972 Stockholm Bildirgesi Birleşmiş Milletler Şartı’na ve devletler hukuku ilkelerine göre devletler, egemenlik hakları gereğince kendi çevre politikalarını uygulayabilirler, ancak başka bir devlete ya da kendi egemenlik alanları dışındaki bölgelere zarar veremezler. Oysa Abidjan’da yaşanan, tam da bu ilkenin ihlalidir. OTOPAN... Küreselleşme, çevre politikalarından önce Batılı ülkelerin egemenliklerinin yayılması anlamına geliyor. Abidjan’da ölen 10 kişi ve hastalanan onbinler, Trafigura’nın ödemesi gereken 300 bin dolardan daha değersiz. Üstelik tüm küresel çevre politikalarına rağmen aynı olaylar tekrarlanıyor. Son olarak içinde bir ton asbest bulunduğu iddia edilen Hollanda bandıralı Otopan gemisi, sökülmek için İzmir Aliağa’ya gönderilmiş, ancak gemide bildirilenden daha çok asbest bulunduğu anlaşılınca gemi Türk karasularına sokulmamıştı. Anlaşılan Doğu, küreselleşmenin tuzaklarına karşı daha uzun süre uyanık olmak zorunda. Bakan Edery, açık alanlarda ve yalnızca askeri hedeflere karşı kullandıklarını söyledi İsrail’den fosfor bombası itirafı Dış Haberler Servisi İsrail yöne karşı fosfor ve lazer bombaları kultimi bir ayı aşan Lübnan saldırısı sıra lanmasına izin veriyor mu” diye sorsında fosfor bombası kullandığını ilk muştu. Cenevre Sözleşmesi, bu silahkez itiraf etti. İsrail’de yayımlanan Ha ların sivil yerleşimlerde yangın çıkararetz gazetesi, İsrail ordusunun Hiz ma amacıyla ya da yerleşim bölgelebullah ile Lübnan’da çatışması sırasın rindeki askeri hedeflerde kullanılmada fosfor bombası kullandığının, İsra sına izin vermiyor. İnsan hakları örilli bir bakan tarafından doğgütleri, kimyasal yanmaya yol rulandığını yazdı. açan fosfor bombalarının kimHabere göre, mecliste yönelnsan hakları yasal silah kategorisine alıntilen bir soru üzerine, meclismasını istiyor. İsrail’in çatışörgütlerine le ilişkilerden sorumlu bakan malar sırasında dört milyonJacob Edery tarafından yapı göre kimyasal dan fazla misket bombası kullan açıklamada, daha önce yal yanmaya yol landığı öne sürülüyor. nızca bölge ve hedef işaretGüney Lübnan’da bir milaçan bu lenmesinde kullanıldığı iddia yondan fazla patlamamış misbomba edilen bu silahların, hedeflebombası olduğu tahmin kimyasal silah ket re yönelik olarak bilinçli bir şeediliyor. Bu bombalar siviller sınıfına kilde kullanıldığı belirtildi. için büyük tehdit oluşturuyor. alınmalı. Edery, bombaların sadece açık BM’ye göre, çatışmaların bitalanlarda askeri hedeflere karmesi sonrasında bu bombalar şı kullanıldığını iddia etti. Açıklamada, nedeniyle 21 Lübnanlı öldü, 100 kişi de fosfor bombasının uluslararası hukuka yaralandı. Önceki gün de, Lübnan’ın güuygun bir şekilde kullanıldığı ve bu neyindeki bir köyde, misket bombasınun yasak olmadığı ifade edildi. Fos nın patlaması sonucu 12 yaşındaki bir for bombasının, büyük acı veren kim erkek çocuğu öldü. Lübnanlı güvenlik yasal yanıklara neden olduğu biliniyor. yetkilileri, Rami Ali Hüseyin Şibli’nin Lübnan Cumhurbaşkanı Emil La Halta’da zeytin topladığı sırada bombahud, savaş sırasında “Cenevre Sözleş nın patladığını, dokuz yaşındaki karmesi İsrail’in sivillere ve çocuklara deşinin de yaralandığını açıkladı. Frig Başlıklı Kadına Yasak! Kültür Bakanlığı da çüp başta Marsilya yapan Milli Eğitim Baolmak üzere Frankanı Doç. Dr. Hüseyin sa’da kentler kuranÇelik’i eğitim konuların ataları olan sunda gösterdiği ti“Frig”lerin başlığıdır. tizlikten dolayı kutluGeçen ay Tahran’da yoruz! Fransız ressam İslam ülkelerinin Eugene Delacroix’ın genç gazetecilerine “Halka yol gösteren kültürel miras konuözgürlük” resminin sunda konuşma yaders kitaplarından çıparken bazı saydamkarılmasını istemesi, lar göstermiştik. BunAnadolu uygarlıkları lardan biri de ünlü açısından onur kırıcı Milo Venüsü idi. TopFrig Başlığı. bir durumdur. Ressalantıyı düzenleyen mın 1830’da Fransa’daki özgürlük İranlı görevlilere bu resmi göstermeayaklanmasını en iyi yansıtan bu tabmin sakıncası olup olmadığını sordulodaki ulusal kadın kahramanın başınğumda aldığım yanıt, “Sanat eserinin daki şapkanın kökeninin Anadolu olneden sakıncası olsun ki?” idi. Ayeduğunu nereden bilsin Sayın Bakan? tullahın İran’ına karşılık laik Türkiye’nin Kadının şapkası, Anadolu’dan göMilli Eğitim Bakanı’nı kutluyoruz. Bayram hüznü... Pek çok Lübnanlı için, bayramın ilk gününde ilk uğrak yeri mezarlıklar oldu. Lübnanlı Zeynep Çalub, babasının mezarına kapanmış ağlarken bir başka Lübnanlı kadın da, 30 Temmuz’da Kana’ya yönelik İsrail saldırısında ölen çocuklarının mezarının başında Kuran okuyordu... (Fotoğraf: AP) İ Elmek: oacar?superonline.com Faks: 0312. 442 79 90 CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle