23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr ESİNTİLER ZEYNEP ORAL 15 HALİÇ HASTANESİ’NDE Uğur Mumcu’yu dinliyorum... Pazar sabahıydı. İnsanların dünyaya, çevrelerine, kendilerine biraz daha umutlu, biraz daha olumlu baktıkları bir gün... Tatil günü... Belki o sabah, sizler de önünüzde Cumhuriyet gazetesi, ‘Bugün pazar’ diye başlayan yazıyı okuyordunuz... O, öğleye doğru evinden çıktı. Karısıyla birlikte, hastaneye, bir hasta dost ziyaretine gideceklerdi. Saat 13.15’e yaklaşmak üzereydi... Her zamanki gibi önce o ilerledi otomobile doğru. İlerledi, otomobiline bindi. Her zamanki gibi ‘motoru ısıtacaktı’... Kendisine yöneltilen tehditlere karşı, ölüm tehditlerine karşı, ailesini korumaya, karısını, çocuklarını korumaya yönelik bir alışkanlıktı bu... Arabasına bindi, kontak anahtarını çevirdi ve... Yaşam durdu. Siz belki o anda önünüzde Cumhuriyet gazetesi, ‘Bugün pazar’ diye başlayan yazıyı, Uğur Mumcu’nun yazısını okuyordunuz... Tahrip gücü çok yüksek bir bomba... Profesyonel işi... O anda yaşam durdu. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerini, demokrasiyi, insan haklarını, laikliği, özgür düşünceyi, tam bağımsız Türkiye’yi savunan; terorizme, demokrasi düşmanlarına, silah kaçakçılarına, yobazlara, hırsızlara, vurgunculara savaş açmış bir aydın, bir düşünür, titiz bir araştırmacı susturulmak istenmişti. Bodrum’da toplantı ? ‘‘Çare, solda ve sağda, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bütün engellerin kaldırılmasıdır. Bir başka çare de yoktur. Ancak, özgürlükçü ve demokratik toplumlarda bu ‘siyasettarikatticaret’ üçgeni ile savaşılır. Kapalı rejimlerde ise bu akımlar, devlet kadrolarını, sinsi ve karanlık yöntemlerle ele geçirirler... Atatürk’ün laiklik ilkesinin ancak ve ancak özgürlükçü demokrasilerde savunulacağına inanıyorum... Demokrasilerde çözüm yolları yasaklarla değil, özgürlüklerde aranmalıdır.’’ cu’nun savunduğu ilkelere, şimdi her zamankinden daha çok sahip çıkma tutkusuydu. Toplantıda iki gencin provokasyon girişimini Hikmet Çetinkaya’nın yazısından okumuş olmalısınız. (26 Ocak Cumhuriyet) Ama onun yazmadığı ve beni müthiş duygulandıran bir ‘ayrıntıyı’ belirtmeden geçemeyeceğim... Benim konuşmam sırasında, sözümü kesip, bana hakaretler yağdıran bu iki kendini bilmez karşısında, sevgili meslektaşımın nasıl bir ‘kaplan’ kesildiğini, beni nasıl savunduğunu görmeliydiniz! Teşekkürler Hikmet Çetinkaya! Üstelik tam da şiddetten konuşuyorduk! İki genç, ‘‘Türklüğümden utanıyorum’’ sözüme takmışlardı. Oysa evet, düşünce ve ifade özgürlüğü yok sayıldığında, Türklüğümden utanıyordum. İnsanlarımız işkenceyle ezildiğinde, 17 yaşındaki bir çocuğun yaşını büyütüp idam ettiğimizde, ‘Manisalı çocukları’ düşündüğümde, evet, Türklüğümden utanıyordum! Çünkü, ben Abdi İpekçi’lerin, Uğur Mumcu’ların aydınlattığı yolda ilerlemeye çalışıyordum. Ve bu yolu kimsenin karartmasına, geriletmesine izin vermemeliydim! (Bu arada, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde okumakla da suçlandım ama Hikmet Çetinkaya’nın dediği gibi, orda bir ‘algılama sorunu’ vardı herhalde... Geçelim...) Uğur Mumcu’yu dinliyorum Hikmet Çetinkaya’yla birlikte, Uğur Mumcu’yu anma toplantısına, ‘Adalet ve Demokrasi Haftası’ etkinliklerine katılmak üzere Bodrum’a giderken o günü, 24 Ocak 1993 gününü düşünüyordum... Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Bodrum Belediyesi, CHP, Bodrum Ticaret Odası, Muğla Barosu ve daha birçok demokratik kitle örgütünün düzenlediği toplantıda, doğrusu, böylesi büyük bir kalabalıkla, yoğun ilgiyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Belediye salonu ağzına dek dolmuş, millet salonun merdivenlerine oturmuştu. Çevreden de insanları buraya yönelten, hiç kuşkusuz Uğur Mum kitapları, ama özellikle ‘Rabıta’, ‘Ağca Dosyası’, ‘Papa MafyaAğca’, ‘Silah Kaçakçılığı ve Terör’, ‘TarikatSiyasetTicaret’ kitaplarını yeniden ve yeniden okumakta sonsuz yarar var. Ne diyordu: ‘‘Çare, solda ve sağda, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bütün engellerin kaldırılmasıdır. Bir başka çare de yoktur. Ancak, özgürlükçü ve demokratik toplumlarda bu ‘siyasettarikatticaret’ üçgeni ile savaşılır. Kapalı rejimlerde ise bu akımlar, devlet kadrolarını, sinsi ve karanlık yöntemlerle ele geçirirler... Atatürk’ün laiklik ilkesinin ancak ve ancak özgürlükçü demokrasilerde savunulacağına inanıyorum... Demokrasilerde çözüm yolları yasaklarda değil, özgürlüklerde aranmalıdır.’’ Şu son günlerde, Uğur Mumcu’nun çeşitli yönleri, düşünceleri, araştırmacılığı çok vurgulandı. Belki benim gözümden kaçtı ama onun ne mükemmel bir yazar olduğu, en ciddi araştırmalara dalmışken bile, mizah gücünden nasıl da yararlandığı, mizahı eşsiz bir silah olarak kullandığı sanki yeterince belirtilmedi. Anımsayın, ‘Liberal Çiftlik’ kitabının sunuşunda şöyle diyordu: ‘‘Ekonomimiz alaturka, liberalizmimiz arabesk, sermayemiz nazlı, işadamlarımız narindir. Ekonomide serbest, siyasette grekoromen güreşiriz. Uçan kuşa borcumuz var, uçmayana hıncımız... Devrim yasak, evrim sakıncalı, döneklik yararlıdır az gelişmiş demokrasimizde... Şimdiye kadar kızarak yazdım anlamadılar; şimdi gülerek yazıyorum, belki anlarlar!’’ 1992’nin son gününde, okurlarının yeni yılını kutladığı yazısını ise şöyle bitiriyordu: ‘‘Savaşsız ve terörsüz bir yılda buluşmak dileğiyle hepinize yürek dolusu sevgiler, saygılar...’’ Bizden de sana Uğur Mumcu... Yürek dolusu... eposta:Zeynep?zeyneporal.com faks: 0212 257 16 50 Muzaffer Buyrukçu yoğun bakıma alındı Kültür Servisi Yazınımızın önemli öykü ve romancılarından Muzaffer Buyrukçu, önceki gün durumunun ağırlaşması nedeniyle Haliç Hospital’da yoğun bakıma alındı. Buyrukçu, ‘solunum ve kalp yetmezliği’ çektiği için iki yıldır oksijen tüpüne bağlı. Buyrukçu, İstanbul Pertevniyal Lisesi’ndeki eğitimini yarım bırakarak başladığı memurluk döneminde hikâye ve şiirleriyle yazın dünyasına adım attı. 19461953 yılları arasında ‘Son Telgraf’ta ve başka gazetelerde hikâyeleri yayımlandı. 1946’da Tanin gazetesinin açtığı hikâye yarışmasını kazandı. 1953’te edebiyat dergilerinde yer almaya başladı. Bugüne dek ülkemizin yazın birikimi için çok önemli roman ve hikâyelere imza attı. Çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor. İlk iki yapıtı ‘İstikbalin Sesi’ (1945), ‘Kalplerin Feryadı’ (1947) kitabıydı. ‘Katran’ (1956), ‘Acı’ (1957), ‘Korkunun Parmakları’(1959), ‘Bulanık Resimler’(1961), ‘Kuyularda’ (1962), ‘Mağara’ (1971), ‘Şarkılar Seni Söyler’ (1982), ‘Günlerden Bir Gün’ (1983), ‘Hüznün Kar Çiçeği’ (1987), ‘Dumanı Tüten Çay Gibi’(1999) yazarın hikâye kitaplarından bazıları. Buyrukçunun romanları arasında da ‘Gürültülü Birkaç Saat’ (1969), ‘Bir Olayın Başlangıcı’ (1970), ‘Dar Sokaklardaki Duvar’ (1992), ‘Gece Bitmedi’ (1995), ‘Ucu Güllü Kundura’ (1998) sayılabilir. ‘Sayılı Günler’(1986), ‘Anında Görüntü’(1992) de yazarın deneme kitaplarına iki örnek. Hayır, Türkiye’nin önünün karartılmasına izin vermeyeceğiz. Uğur Mumcu’yu, onun yazdığı tüm CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle