25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 6 Şubat’a dek açık olan sergi daha sonra Viyana Liechtenstein Museum’a taşınacak YAZI ODASI SELİM İLERİ Caravaggio ve Avrupa... NECDET ADABAĞ Üç Kuşak, Üç Yapıt Geçen haftayı üç kitaptan tat alarak geçirdim. Şükufe Nihal’in Yalnız Dönüyorum (Leyla ile Mecnun Yayıncılık) adlı, yıllardan beri merak ettiğim romanı beni handiyse şaşırttı. Şair Şükufe Nihal’i belki bugün de tanıyan üç beş edebiyatsever vardır. Ne var ki, ‘romancı’ Şükufe Nihal çoktan unutulmuş... Yalnız Dönüyorum, öyle anlaşılıyor ki, Şükufe Nihal’in mutsuz yaşamından izler taşıyan bir yapıt: Kırık bir aşk hikâyesi, anlamını yitirmiş bir evlilik, gelecekteki günlerini, zamanını göremeyen bir genç kadın. 1938 tarihli bu roman, aslında, 1930 yılında bütünlenmiş; sekiz yıllık bir gecikmeyle okura ulaştırılabilmiş. Yalnız Dönüyorum bugün yetmiş beş yaşında. Oysa, inceliğini, duyuş ve düşünüşteki canlılığını alabildiğine koruyor. Duru dili, akıp giden anlatımı, o yılların romanlarını handiyse ezip geçiyor. Çok kişisel bir başarı bu. Roman, Cumhuriyet’in hemen sonrasında başlıyor. Ne var ki, geriye dönüşlerle İttihat ve Terakki dönemine kadar geniş bir panorama çiziyor. Bir yandan Yıldız’ın bireysel öyküsü, bir yandan da yakın tarihimizin o kadar yürek yakıcı olayları. Hele, Halide Edib’in konuşmasıyla noktalanan Sultanahmet Mitingi sayfaları! Mitingi, Halide Edib’in anılarından da okumuştum. Kemal Tahir’in Esir Şehir dizisinde de miting anılır. Sonra, Cahit Uçuk da anılarında yazdı. Şükufe Nihal, bambaşka bir ayrıntıyı saptamış: Anılarda, hep kara bayraklarıyla betimlenen bu mitingin kara bayraklarını kimler dikmiş; işte Yalnız Dönüyorum’dan öğreniyorsunuz... Doğan Hızlan, eleği duvardan indiriyor. Eleği Duvardan İndirelim (Dünya Kitapları), Hızlan’ın özlü denemelerinden bir seçmeler kitabı. Keşke, dedim, bu seçmelere Yazılı İlişkiler’den ve Günlerde Kalan’dan da yazılar eklenseydi. Doğan Hızlan, son on beş yılla yetinmiş. Onun edebiyata bağlılığı çok daha eskilere dayanmaz mı? Eleği Duvardan İndirelim’deki denemeler, Türk edebiyatını, yer yer de dünya edebiyatını gerçekten çok sevmiş, hep özümseyerek okumuş; sevgisini, birikimini başkalarıyla cömertçe paylaşmak istemiş bir yazarın kaleminden çıkma. Şaşırtıcı bir üslubu var bence Doğan Hızlan’ın: Gündelik şeylerden konuşacakmış gibi başlangıçlar, sonra da edebiyatın bin yılına dönüp bakışlar, bizi yeniden okumalara gizli çağrı. Doksan dokuzuncu sayfada ‘‘Ağustos Karabasanı’’ Reşat Ekrem Koçu’ya bir göndermeyle başlıyor, cesur sıçrayışlarla nerelere açılmıyor ki! Demek bir daha okumak gerekiyor, Faulkner’ın Ağustos Işığı’nı. Çünkü Doğan Hızlan, romandaki çayhanenin adının, ‘‘Ağustos Mehtabında Çayhane’’ olduğunu söylüyor... Üçüncü yapıt Evvel’di, Ömer Erdem’in yeni şiirleri (Yapı Kredi Yayınları). Birdenbire yıllar öncesine döndüm. TRT 2’de sevgili Duygu Asena ve sevgili Müveddet Anter’le birlikte Ondan Sonra’yı sunuyoruz. Her salı canlı yayın. Ömer Erdem yolun başındaydı, şiir yazdığını saklıyordu. Genç bir görüntü yönetmeni. Yalnız, bazı salılar, geçmiş zamanın değeri bilinmemiş şiirleriyle çıkagelirdi. Örnekse, Mehmed Rauf’un mensur şiirleriyle. Bu şiirler daha yeni yazıya geçirilmemişti. Ömer okur, bana da dinlemek ve okuyamadıklarımı kıskanmak düşerdi... Evvel, şiir sanatının merhametsizliğini bilen bir şairin yapıtı. Ömer Erdem, yıllardır, kendi köşesinde, aynı gizlenişini sürdürerek, alçakgönüllülükten ödün vermeyerek örüyor şiirlerini. Bu yazıyı, Evvel’in çok sevdiğim bir şiirini alıntılayarak noktalıyorum, ‘‘Kayzerin Şehri’’: ‘‘yürürken düşünüyor musun beni sabahleyin / kayzerin şehrinde / yara kabukları gibi karışıyor mu sesine sesim üstün açılıyor mu geceleri kayıyor mu yorganın / hayat sökülmüş bir kaldırım / su damarları var mı içinde su içtiğin bardağın’’... ‘Caravaggio ve Avrupa’ bir serginin adı. Sergi 15 Ekim 2005’te Milano Palazzo Reale salonlarında açıldı. 6 Şubat 2006 tarihine dek açık olan sergi daha sonra Viyana Liechtenstein Museum’a taşınacak ve 9 Temmuz 2006’ya kadar da orada kalacak. Caravaggio’yla birlikte Caravaggio’dan etkilenen sanatçıların yapıtlarının da yer aldığı serginin alt başlığı da bu nedenle ‘Caravaggio’dan Mattia Preti’ye’. Ancak bu sanatçılar Caravaggio’dan etkilenmiş olmalarına karşın Caravaggio’nun öğrencileri değiller. Çünkü Caravaggio’nun bir okulu olmamıştır. Okulu olmamasına karşın Avrupa’da birçok sanatçıyı gerek kişiliğiyle gerek sanatıyla etkilemiş olması, onun farklı özellikleri olduğunu, ayrıca sanatının özgünlükler taşıdığını gösterir. Sergilenen yapıtların dönemini belirleyen 15951635 tarihleri, Caravaggio’nun Roma’ya ilk kez gelişiyle Mattia Preti’nin gene Roma’ya ilk kez gelişini gösteren iki tarihtir. Bu dönem, Roma’da sanata ve sanatçıya omuz veren Barberini ailesinin desteğiyle ortaya çıkan Barok sanatın kendini etkin bir biçimde duyumsattığı yılları kapsar. Aynı izleğin değişik yorumları lo daha gördük. Artemisia Gentileschi’nin yapıtı olan bu tablo da aynı izleği işliyordu. Çok görkemli bir yapıt olmasının yanı sıra, sanatçı kendisini kin ve öfke içinde bir Giuditta; sanatçıya zor kullanan Agostino Tassi’yi de Oloferne kılığında göstermişti. Bu tabloda öteki iki tabloya oranla kan hemen hemen hiç yoktur: Sanatçı, deyim yerindeyse, ‘‘Kan ne kadar azsa acıma duygusu o kadar azdır’’ sözünden yola çıkmıştır sanki. Aynı izleğin işlendiği bir başka tablo da Carlo Saraceni’nin yapıtıdır. Gölgeışık oyununun etkin bir örneği olan bu tabloda Giuditta hiç öyle intikamcı bir tavır içinde olmadığı gibi, bir salon kadını olarak betimlenmiştir. Burada Oloferne’nin yalnızca başı görünmektedir. Sergide aynı adı taşıyan bir başka tablo da Fransız Claude Vignon’undur. Burada da Giuditta yüzü makyajlı, gözleri boyalı; takmış takıştırmış tipik bir Fransız kadını olarak betimlenmiştir. Oloferne’nin yalnızca kesik başı görünmektedir. Resimlerdeki üçüncü kişi Giuditta che uccide Oloferne (Oloferne’yi öldüren Giuditta) Caravaggio denince akla Bacchus ve Narkissos tabloları gelir. En azından benim aklıma gelenleri söylüyorum. Nasıl Botticelli denince Venüs’ün Doğuşu geliyorsa... Gerek Bacchus’nun, gerek Narkissos’nun kendilerini beğenmişlikleri hoşuma gitmişti tabloları bire bir gördüğümde. Bu sergide de görebileceğimi düşünerek içeri girdim ama ne biri, ne öteki vardı. Ancak onlardan geri kalmayan ve daha çok olgunluk yıllarının ürünü olan tabloları arasında, sanatçının yaşamış olduğu fırtınalı yılların sanki bir yansıması olarak dramatize ettiği bir tablo gördüm: Giuditta che uccide Oloferne. (Oloferne’yi öldüren Giuditta.) Sanatçı, Yahudi ulusal kahramanı olan genç kızın (Giuditta) Babilli Oloferne’yi boğazlayışını betimlemiş. Kızın yüzündeki kin ve öfke yalnızca inanmış bir yurtseverin derin boyutlu intikam hırsından kaynaklanıyor olamaz; aynı zamanda adam öldürmeye eğilimli, kızgınlıkla karışık, gördüğü kandan kişisel bir keyif alan birinin ruh durumunun da ürünü olmalıdır. Sanatçı bu iki psikolojiyi aynı anda ortaya koyma çabası içindedir sanki. Aynı izleği işleyen Mattia Preti’nin tablo ? ‘Caravaggio ve Avrupa’ sergisinde, Caravaggio’yla birlikte Caravaggio’dan etkilenen sanatçıların yapıtları da yer alıyor. Serginin alt başlığı da bu nedenle ‘Caravaggio’dan Mattia Preti’ye’. Ancak bu sanatçılar Caravaggio’dan etkilenmiş olmalarına karşın Caravaggio’nun öğrencileri değiller. Çünkü Caravaggio’nun bir okulu olmamıştır. Sergilenen yapıtların dönemini belirleyen 15951635 tarihleri ise, Caravaggio’nun Roma’ya ilk kez gelişiyle Mattia Preti’nin gene Roma’ya ilk kez gelişini gösterir. Bu dönem, Roma’da sanata ve sanatçıya omuz veren Barberini ailesinin desteğiyle ortaya çıkan Barok sanatın kendini etkin bir biçimde duyumsattığı yılları kapsıyor. sunda ise Giuditta, kesik başı önüne koymuş ve gözlerini göklere dikmiş bir biçimde betimlenmiştir. Yüzünde ‘‘Tanrım ben ne yaptım’’ der gibi bir pişmanlık ifadesi vardır. Sanıyorum, Caravaggio’nun tersine, huzurlu ve dingin bir yaşam sürmüş olan Preti’nin bu tür izleklere pek sıcak bakmadığını gösteren bir yapıttır. Oysa Caravaggio’ya adam öldürmek gibi bir izleği konu olarak seçmek pek de yabancı sayılmaz, çünkü bizzat kendisi adam öldürmüştür. Bu konuda yorumcular birleşirken kendisinin de öldürüldüğü yönündeki savlara incelemecilerin tümü sıcak bakmaz. Böyle bakıldığında sanatçıların özyaşamlarından kimi kesitleri tuvallerine aktardıkları varsayılabilir. Özellikle, Caravaggio söz konusu olunca, çünkü sanatçı ‘‘yaşamdan esinlenmeyen bir sanatı tanımak’’ istemediğini söyler. İnsanın kendi yaşamından daha çok gerçeklik taşıyan bir gerçek var mıdır? Buna bir de tarihsel gerçeği eklemek gerek: Çünkü o dönem Kontroriforma dönemidir, Engizisyon durmadan kelle almaktadır. Sergide bu savımızı doğrular bir başka tab Aynı izleği işleyen söz konusu tablolarda üçüncü bir kişi vardır: Hizmetçi kadın. Birinci tablodan başlayarak bu figürü irdelemeye kalktığımızda ayrı ayrı ifadeler içinde kadınlar görürüz. Kimilerinde hizmetçiler hanımlarının psikolojisini taşıyorlar ama, kimilerinde tümden farklılar. Örneğin Vignon’un tablosunda ‘‘vah vah zavallı!’’ der gibi bir havası var. Saraceni’nin tablosunda şaşkın bir ifadesi olduğu görülüyor. Preti’nin tablosunda varlığıyla yokluğu belli değil. Caravaggio’da gözleri dışarı fırlamış, gerginliğini elindeki paçavrayı çekiştirmekle gidermeyi deneyen biri var. Gentileschi’nin tablosunda hizmetçi kadın katılımcıdır. Sahibesine Oloferne’yi boğazlamak için yardım etmektedir. Gerçekçilik Caravaggio’nun ve onu izleyenlerin tablolarında bir başka biçimde de kendini gösterir: Bu tablolara, o güne dek dinsel içerikli bir tabloda yer almayan alt toplumsal katmandan kişiler de girmişlerdir. Madonna dei Pellegrini (Hacıların Meryemi) tablosu ‘‘kutsal ikonografyada bir devrimdir’’. İki köylünün çıplak ve kirli ayaklarıyla uzun bir yoldan geldikleri bellidir. Hz. Meryem’e uzattıkları ellerinden ‘insanlık’ akmaktadır. Caravaggio’ya göre çok daha sert ve çizgilerinden ödün vermeyen bir resmi olan Jusepe de Ribera’nın Mendicante (Dilenci) adlı yapıtı da en acıklı durumuyla bir dilenciyi betimlemektedir. Yersizlikten ancak küçük bir bölümünden söz edebildiğim sergi gerçekten görülmeye değer. ATÖLYE TİYATROSU’NUN OYUNU 21 OCAK SAAT 16.00’DA ‘Beat Kuşağı’ müzesine kavuştu, sıra filminde ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ Hadi Çaman Sahnesi’nde Kültür Servisi Atölye Tiyatrosu 21 Ocak Cumartesi günü saat 16.00’da Hadi Çaman Tiyatrosu’nda ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ oyununu sahneliyor. Nikolay Gogol’ün yazıp Savaş Mutlu’nun yönettiği oyunda Erdem Topuz oynuyor. Oyunun dekor tasarımı Nikolay Raskov’a, kostüm Onur Uğurlu’ya ve ışık Dimitri’ye ait. 2002 yılında, Studio Oyuncuları’nda Şahika Te Savaş kand’ın, Sofokles Mutlu’nun metni ‘Kral Oidi yönettiği pus’tan uyarlayıp oyunda yönettiği ‘Oidipus Erdem Nerede’ adlı oyun Topuz la profesyonelliğe oynuyor. adım atan Erdem Topuz birçok yerli ve yabancı festivale katıldı. 2004 yılında Atölye Tiyatrosu’na geçti. Topuz’un ilk tek kişilik oyunu ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin ilk oynanışı 31 Mart’ta Beyoğlu Maya Sanat Sahnesi’nde yapıldı. Serkan Genç oyun için şunları söylüyor: ‘‘...Nikolay Gogol’ün büyük ustalıkla yazdığı öyküsünden yola çıkarak oyunlaştırılan ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ hepimizin hayatına ayna tutuyor aslında. İçinde bulunduğumuz bu pop kültürde amaç, bir an önce kendimizi kurtarmak olarak aşılanıyor bize. Hayatın bundan ibaret olduğunu zannederek gelişen yeni bireylerimiz ise, hep daha ileriye taşımaya çalıştığımız toplumumuz için potansiyel birer tehlike. Dışlamadan ve doğru bildiğimiz hiçbir şeyi onlara dayatmaya çalışmadan, önlerine bütün seçenekleri serip dğruyu seçmelerini beklemek bile yeterli olacaktır.’’ (0 212 219 36 29) Jack Kerouac’ın kitabı filme uyarlanıyor... LONDRA (BBC) ‘Baba’, ‘Konuşma’, ‘Kıyamet’, ‘Outsiders’, ‘Siyam Balığı’ gibi birçok başarılı yapıma imza atan ünlü yönetmen Francis Ford Coppola, uzun süredir üzerinde durduğu film tasarısı için harekete geçti: Yönetmen ‘Beat Kuşağı’nın öncülerinden Jack Kerouac’ın ‘‘On The Road’’ (Yolda) adlı kitabını beyazperdeye uyarlayacak. Coppola, bu filmde Che Guevara’nın gençliğinde yaptığı Latin Amerika gezisini konu alan ‘Motorcyle Diaries/Motosiklet Günlüğü’nün yönetmeni Walter Salles’le çalışacak. Coppola’nın yapım şirketi Zoetrope, Kerouac’ın filmin çıkış noktası olan kitabının filme çekme hakkını uzun zaman önce, 1979’da satın almıştı. 1957’de yayımlanan kitap Keurac’ı Amerikan yazınının büyükleri arasına soktuğu gibi, buna çok gönüllü olmasa da, ‘‘Beat Kuşağı’nın göz önündeki sözcüsü’’ konumuna da taşımıştı. Salles’e göre, ‘‘farklı deneyimlere aç, dayatılan gerçekleri reddeden ve var olan düzenle tat BUGÜN ? ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’nde 19.30’da İDSO konseri. Şef: Erol Erdinç. Solist:Florin Ionescu Galati (keman). (0 212 251 56 00) ? AVUSTURYA KÜLTÜR OFİSİ’nde 19.30’da Grup Cantus konseri. (0 212 233 78 43) ? NÂZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ’nde 20.30’da Okyanus konseri. (0 216 414 22 39) ? BABYLON’da 23.00’te James Taylor Quartet konseri. (0 212 292 73 68) ? YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER SALONU’nda 18.30’da Kaya Özsezgin’den ‘Yeniler Grubu ve Mümtaz Yener’ başlıklı söyleşi. (0 212 252 47 00) Francis Ford Coppola’nın yapım şirketi Zoetrope, Kerouac’ın filmin çıkış noktası olan kitabının filme çekme hakkını 1979’da satın almıştı. min olmayan’’ bir görüşü yansıtması nedeniyle bu roman tüm kuşaklara ilgi çekici geliyor ve 40 yıl öncesinde olduğu gibi bugün de modern olarak nitelenebilecek bir yapıt. Geçen günlerde de San Francisco’da, ‘Beat’ hareketinin doğduğu Grant Avenue’de ‘Beat Kuşağı’na adanmış bir müze açıldı. Müzede Jack Keurac ile Alan Ginsberg’in el yazısı belgeler de sergilenen eşyalar arasında. Bunların arasında en değerli parça lardan biri Ginsberg’in ‘Beat’ hareketini ateşleyen ‘Howl’ başlıklı şiirinin özgün yazımı. ‘Beatnik’ Neal Cassady’nin dul eşi Carolyn Cassady, açılışta, müzenin kuruluşuyla kendisine gelen mektuplarla birlikte sayısı gittikçe artan belgeleri nasıl koruyacağı sorusunun yanıt bulduğunu söyledi. Müzenin kurucusu Jerry Cimino da ‘‘Burası ‘Beat’ merkezi. Ben bu hareketi aydınlatıcı buluyorum, çünkü onlar hayallerinin peşinden gittiler’’ dedi. Eyüp çömlekçiliği Osmanlı Bankası Müzesi’nde Kültür Servisi Osmanlı Bankası Müzesi, Voyvoda Caddesi Toplantıları kapsamında düzenlenen ‘Obje ve Ritüel’ söyleşilerinde bu ay, Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu’nu ağırlanacak. ‘İstanbul’da 15. Yüzyıldan Beri Devam Eden Bir Üretim: Eyüp Çömlekçiliği’ başlıklı söyleşi, 25 Ocak Çarşamba günü saat 18.30’da yapılacak. Konuşmada, bölgede yapılan sondaj çalışmalarından çıkan örnekler, yurtiçi ve yurtdışı müzelerde yapılan araştırmalar ve tarihi bilgiler kapsamında Eyüp çömlekçiliği anlatılacak. Eyüp’ün İstanbul için günlük kullanımda gerekli çömlek imalatının yüzyıllar boyun ca değişmeyen merkezi olduğunu belirten Yenişehirlioğlu, ‘‘İmaretlerde kullanılan tabak ve bardaklardan sarayda kullanılan kimi özel çömleklere, mezarlıklardaki testilerden bahçelerdeki saksılara, kuru tahıl ürünlerinin saklandığı kavanozlardan su küplerine kadar İstanbullunun her türlü ihtiyacını karşılayan Eyüp çömlekçileri, farklı nedenlerle üretimini sürdürdü, ürettikleri nesneleri yeni işlevlere göre biçimlendirdi’’ diyor. Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu, 1968 yılında Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ni bitirdikten sonra Sorbonne Üniversitesi’nde sanat tarihi alanında lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimi gördü. 19762002 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Sanat Tari hi Bölümü’nde özellikle İslam ve Osmanlı sanatı konularında lisans ve yüksek lisans düzeyinde dersler verdi. 2003 yılından bu yana Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanlığı görevini yürüten Yenişehirlioğlu, 1986 yılında Harvard Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. Filiz Yenişehirlioğlu’nun yayımlanmış kitapları arasında ‘Le Programme Decoratif des Edifices Ottomans au cours de XVI eme siecle’, ‘Ottoman Architectural Works Outside of Turkey’ ve ‘Mersin Evleri’ bulunuyor. Katılımın ücretsiz olduğu etkinliği izlemek için yer ayırtılması zorunlu. (0 212 245 50 92) CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle