25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 OCAK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 2 Şubat Pirsultan Abdal Vakfı Genel Sekreteri Emel Sungur: ‘‘Abdi İpekçi’nin öldürüldüğü gün olan 2 Şubat’ta, bu yıl meydanlara çıkarak ulusal dayanışma göstermeliyiz.’’ Yağmur Ekim Ağca gidip Ladin’i getirecekmiş... ‘‘Önce Bush’u getirsin de bir görelim!’’ DÜN Cumhuriyet’te yazdı Orhan Birgit; bugün ‘‘kuş gribi’’ denen hastalığa köylülerin uzun yıllardan beri ‘‘ölet’’ dediğini anlatmış veteriner hekim kökenli Burdur CHP Milletvekili Ramazan Kerim. Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Ortaş da, panik havası içinde tavukları itlaf etmenin ve köy tavukçuluğunu ortadan kaldırmanın ekolojik dengeyi bozacağını bildirmiş; tavuk aşılarını anımsatmış. ‘‘Ölet’’ sözcüğünü değil ama çocukluk yıllarımı anımsadım. Demokrat Parti iktidarında Antalya’da sürgündeydik; babam belediyenin ‘‘hoparlör memurluğu’’nu yapıyordu. Hıdırlık Kulesi’nin hemen yanındaki bahçeli bir evde oturuyorduk. Babam, bahçede kendi yaptığı iki katlı kümeste 50’den fazla tavuk beslerdi. Tavukları asla kümesten dışarı çıkarmazdı. Kümesin, her katında tavuklar tel örgülü bir zemin üzerinde gezinir, PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Balların yüzde 37’si sahteymiş. Sahtekârlık ballı iş! Kesişim Anıl Öçal: ‘‘Tüp bebek yöntemiyle doğ(durul)an köşe yazarları ile milli katilin kesişimi; asker kaçaklığı ve Abdi İpekçi’nin ve de gazetesinin katli değilse nedir?’’ dışkıları kuş kafeslerindeki gibi alttaki sürgülü tablada toplanırdı. Yemlik ve sulukların özel kapakları vardı; dışarıdaki kuşlar, tavukların yem ve suyuna ulaşamazdı. Folluklar da özel tasarlanmıştı; yumurtalar da koruma altındaydı. Yılda birkaç kez tavukları kümesten alıp evin dışındaki odunluğa götürür ve orada aşı yapardı. Tavukları kolumun altına sıkıştırıp tek tek taşımak benim görevimdi. Yine yılda birkaç kez, balıkçı arkadaşlarından irice bir köpekbalığı alır ve toprağa gömer; balık kurtlanır; tavuklara kurtları yedirirdi. Haftada birkaç gün, sebze hali kapanırken, halden sebze artıklarını toplar ve bunları ince ince kıyarak tavuklara yem yapardı. Yanlış anımsamıyorsam, Ölet kuru yemin içine de zaman zaman kireç ya da beyaz bir toz kattığı olurdu. Bunu da yumurta kabuklarında, küçük kabartılar gördüğünde yapardı. Beslenme rejimini defterine yazar, sonucunu izler; kestiği bazı tavukların temizlenmiş haldeki ağırlığını ölçer ve şimdi anımsamadığım kilolarla kendi rekorunu kırdığını söylerdi. Bütün bunları amatörce yapar ve bilgilerini çevresindekilerle paylaşır; binlerce tavuğun yetiştirilebileceği çiftliklerden söz ederdi. Ve bu arada, komşuların tavukları bahçelerde gezerken, bir gün mahalleye bir hastalık gelir ve tavuklar ölmeye başlardı. Bizim kümesteki tavuklar ise asla ölmezdi. İşte o zaman babam, kuşların mikrop taşıdığını ve tavukların başıboş bırakılmaması gerektiğini anlatırdı. Şimdi anlıyorum ki 50 yılda bir arpa boyu yol alamamışız. Kahramanlar Mehmet Ali Ağca bir ‘‘kahraman’’ gibi katıldı aramıza. Sayıları, bir süre önce Şişli Adliyesi önünde Orhan Pamuk’a yuh çekmeye, küfretmeye, yumurtadomates atmaya, onu ‘‘satılmış vatan haini’’ ilan etmeye gelenler kadar olmasa da sesi en az onlar kadar gür çıkan bir kalabalık karşıladı Ağca’yı. Ünlü katil cezaevi kapısından alkışlar arasında çıktı, ellerinde Türk bayrakları sallayan insanlar onu ‘‘Türkiye seninle gurur duyuyor!’’ diye bağırarak selamladılar. İçlerinden kimileri de, ‘‘Tüm hayatım boyunca kendime onu örnek aldım’’ ya da ‘‘O, öl dese, ölürüm’’ yollu açıklamalar yaptılar basına. Sonra onu camları siyah, son model, lüks bir Mercedes’e bindirip ‘‘bilinmeyen’’ bir yere götürdüler. Daha doğrusu biz öyle sandık, meğerse o denizi seyretmeye, ince belli bardakta tavşan kanı çay içmeye gitmiş. Belki bu arada dürüm, tantuni, ekmek arası döner de yemiştir, ama bu kadar ayrıntılı anlatmadı avukatı. Sonra öğrendik ki tam teşekküllü askeri bir hastaneden ‘‘askerlik yapamaz’’, çünkü ‘‘antisosyaldir’’ diye rapor almış. Askerliğine engel oluşturan antisosyalliği kahramanlığına gölge düşürür mü? Asla, çünkü kahramanlara bir türlü doyamayan insanlarımız için antisosyallik kahramanlaşma yolunda bir engel oluşturmaz. Eğer bir kişi bir kez ‘‘kahraman’’ ilan edilmişse, ne zaman ve ne ölçüde antisosyalleşmiş olursa olsun, bu durum o kişinin kahramanlığına gölge düşürmez. ‘‘Kahraman’’ yaratanlar, kendileri de bir tür kahraman olmak için yanıp tutuşanlardır aslında. Bizimki gibi ülkelerde kahramanlaşmak pek zor değildir, hele her kahramanlaşanın herkesin kahramanı olmak gibi bir zorunluluğunun olmadığı koşullarda... Sözgelimi, ülkenin çoğunluktan farklı düşünen, ‘‘yanlış konuşan’’ yazarlarını çürük domates yağmuruna tutanların başını çekmek, onları yönlendirmek, o kişiyi domates atanların gözünde kahramanlaştırır. Bu iş bu kadar kolaydır yani. Bu örnek farklı yerlerde, farklı nedenlerle en büyük bayrağı sallamak, en önde, en çok taş atmak ya da söverken en gür sesi çıkarmak gibi eylemlerle zenginleştirilebilir. Fakat ulvi bir amaca yönelik adam öldürme eylemi tüm bu eylemlerin çok üstünde, bambaşka bir yerdedir. Ülkemizde birçok insan için bir ‘‘katil kahraman’’, düşünmeyetaşınmaya hiç gerek duymadan örnek alınacak bir kişiliktir. Bu nedenle katilkahramanlar cezaevi kapılarında hep törenlerle karşılanır ve ‘‘Türkiye seninle gurur duyuyor!’’ diye bağırılır. ‘‘Kurtlar Vadisi’’ adlı dizinin başfigürü ‘‘Polat Alemdar’’ın dizinin daha ilk bölümlerinde bir kahraman olarak gönüllerde yer etmesi, onun dizinin en çok adam öldüren ve öldürten kişisi olmasının yanı sıra bu cinayetleri ulvi bir amaç için işliyor ve işletiyor olmasının izleyiciler tarafından çok erken anlaşılmış olması nedeniyledir. Çocuklarından, ‘‘Baba, büyüyünce ben de Polat gibi olacağım..’’ sözlerini duyan babaların omuzları kabarmakta, gözleri sulanmaktadır. Dizinin son bölümündeki final sahnesinde duyulan son sözler gerçekten ibret vericidir: ‘‘Bu vatan kendisine hizmet edenleri unutmaz!’’ Vatan tarafından unutulmamak için çeşitli hizmetler sunulur kahraman olmak isteyenlerce. Sözgelimi, darbe yapıp on yedi yaşındaki solcu çocukları darağacına göndermek de, cezaevlerinde tutuklulara işkence yapmak da, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu eve bomba atmak da bilim adamı, gazeteci, yazar öldürmek de zamanın ve zeminin elverişli olmadığı koşullarda yumurta, domates, taş atmak da bu yolda verilen hizmetlerdir. Mehmet Ali Ağca da Abdi İpekçi’yi öldürerek önce kahramanlaşmış, sonra da Vatikan’da Papa’ya ateş edip yaralayarak efsaneleşmiştir. Ortada ayrıca başka bir gerçek de vardır. Efsaneleşmiş ya da efsaneleşmemiş olsunlar son otuz kırk yılın kahramanlarının ortak özelliği milliyetçi olmalarıdır. ‘‘Millet’’, ‘‘devlet’’ dendi mi, artık kimse onları tutamamaktadır. Öyle ki, kimi siyasal iktidarlar, ‘‘Yahu, bunlar madem devleti bu kadar çok seviyorlar, öldüreceklerse bari devlet için öldürsünler’’ diyerek onlara üstün hizmet görevleri vermiştir. Tansu Çiller de başbakanken, ‘‘Vatan için kurşun sıkan şereflidir’’ dememiş miydi, onları kastederek?. Biz de oturmuş, günlerdir Ağca’yı tartışıyoruz. Adam kahraman mı kahraman, efsane mi efsane, şerefli mi şerefli... Ha, bu arada biraz antisosyalmiş, yahu bu saatten sonra kim düşünür ki bunu? Niye düşünsün ki? Hem biz sosyaliz de ne oluyor, öyle değil mi? eposta: dkavukcuoglu?superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) Fukaranın tavuğu hastalıklı yumurtlar! YALNIZ kuş gribi virüsünün değil atasözlerinin de değişime uğradığını söylüyor Akif Kökçe: ‘‘Garip kuşun yuvasını itlaf ekipleri yıkar. Eceli gelen kuş Türkiye’ye göçer. Besle kargayı, itlaf edildi diye devletten parasını istersin. Kutsuz kuşun yuvası karantina bölgesinde olur. Kuzguna yavrusu virüssüz gözükür. Yuvayı yapan dişi kuştur, yıkan H5N1 virüsü. Alçak tavuk kendini sağlam gösterir. At ölür meydan kalır, kuş ölür tavuk çiftlikleri iflas eder. Fukaranın tavuğu hastalıklı yumurtlar. İtlaf gününde açıkta gezen, açıkta gezilen günde cennette gezer. Tavuk sağ kalırsa itlaf ekiplerine karşı gelir. Aç tavuk kendini karantinada sanır. Her kuşun eti yenmez ama itlaf edilecekse yoksulluğun gözü kör olsun yenir. Tavuğa sesin niye ince demişler, grip oldum galiba demiş. Her şey incelikten kanatlılar gripten kırılır. Vakitsiz öten horozu keserler, grip olmuşsa itlaf ekiplerinden saklarlar. Zemheriden sonra ekilen darıdan, grip olmuş kanatlıdan hayır gelmez. Acı tavuğu salgın çalmaz. Çağrılan yere erinme, karantina bölgesinde görünme. Ecel geldi cihane, H5N1 bahane. Sakınan tavuğa kuş gribi bulaşır. Kahpe felek kimine kavun yedirir, kimine kuş gripli tavuk. Kuş gribine gel demek kolay, git demek güçtür. Horoz ölür, gözü çöplükte kalır; tavuk ölür, karantinada diri diri yakılır. İtlaf edilen tavuk büyük olur. Leyleğin ömrü laklakla geçer, tavuğun ömrü karantinada biter.’’ behicak?yahoo.com.tr Çürük Cemil Keleş: ‘‘Adama çürük raporu vermişler, o şimdi milli çürük!’’ Şeytan Ahmet Önen: ‘‘O nasıl şeytandır ki öyle, kendisini taşlama hırsıyla her yıl yüzlerce insan ölürken, biz daha şeytanın bacağını bile kıramadık!’’ ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Balkon Demokrasisi Bir uzun tatil daha geride kaldı... Pencereden baktığınızda, çevrenizdeki değişiklik ‘‘demokrasi’’mizin de göstergesi olacak. ‘‘Düşünce’’nin ‘‘suç’’; ‘‘yağma’’nın ‘‘başarı’’ sayıldığı demokrasimizin... Örneğin, boş alanda bir bina ‘‘doğmuş’’sa, imar aflarıyla tatillerin ‘‘demokratik(!) eylem’’ine dönüşen ‘‘kaçak yapı özgürlüğü’’ sonuna kadar kullanılmış demektir... Ya da var olan binalarda eklenti veya ‘‘ilave kat’’ görürseniz, aynı özgürlüğün yeni ‘‘hukuksal dayanak’’ları da gözetilmiştir. Çünkü 2006’nın Bütçe Kanunu’na sokuşturulan ‘‘yasadışı binalar’’a da ‘‘elektrik ve su satılması’’ maddesi, nasıl olsa gelecek yılın bütçesinde de anımsanacaktır... Tatildeki bu ‘‘hür’’ ortamın, belki de en yaygın uygulaması ise ‘‘balkonların kapatılması’’ olacak ama sadece ‘‘kolay’’ olmasından ötürü değil... Son günlerdeki bir hukuk tartışmasında, balkon kapatmanın ‘‘ev sahipliği hakkı’’na girebileceği gündeme geldi. diyen Yargıtay haklı ne de gömme balkona ‘‘camekân’’ izni veren Danıştay... Balkon, öncelikle ‘‘mimari’’ bir karar ve yapının hem iç mekân hem de cephe tasarımıyla bir bütün... Bu nedenle, ‘‘Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’’na göre binanın mimarı onay vermeden, kapatma bir yana korkuluk şekli bile değiştirilemez... Benzer şekilde ‘‘kentsel planlama’’ da unutulmuş görünüyor... İmar planlarındaki temel hedeflerden biri, kentin yaşam değerlerini gözeten bir ‘‘yapı yoğunluğu’’nu aşmamaktır. Buna uygun nüfusu barındıracak yapıların ‘‘en fazla büyüklük’’leri de arsa alanıyla oranlanarak ‘‘emsal’’ adıyla belirlenir. İmar söyleminde ‘‘açık çıkma’’ denilen ve ‘‘bu nedenle’’ planlarda arsalar için öngörülen kapalı inşaat alanlarının ‘‘dışında’’ bırakılan balkonlar, mimari projelerde de ‘‘emsale girmeyen alan’’lardır... Yani, tıpkı bahçeler ya da avlular gibi ‘‘açık mekân’’ kabul edilerek ‘‘yapı yoğunluğu’’nu çoğaltmış sayılmazlar... Davalarda bu bilimsel kuralHem suçlu lar da anımsanhem suçsuz... saydı, hiç kuşÖnce haberi kusuz balkonlaanımsatalım: rın ‘‘şehircilik’’ ‘‘Yargıtay, apartaçısından da man sakinlerinkapatılamayaden izinsiz balcaklarına karar kon kapatılamaverilirdi. Çünkü yacağına karar kapatılan her verdi. Danıştay balkon, o arsaise camla kapatıda ‘‘kamu adılabileceğini sana’’ öngörülen vundu.’’ (Sabah, ‘‘kapalı inşaat 19 Aralık 2005) “Kapatılamayacak” balkonlar. hakkı’’nı, ruhKapattığı bal (Fotoğraf: NEVZAT ÇAKIR) sat alınan prokonu için, apartjeye aykırı olaman yönetimince mahkemeye rak ‘‘çoğaltmak’’ demektir. verilen bir daire sahibinin, KadıBu nedenle aslında mimar da köy 4. Sulh Hukuk Mahkeme izin verse bile, ‘‘yoğunluk arttısi’nce ‘‘suçsuz’’ bulunması üze rıcı balkon kapatma’’ yapılarine dava yüksek yargıya taşın maz! mış. Yargıtay 18. Sulh Hukuk İşte, yargının bütün bunları Dairesi de bu kararı bozarak gözetmeyen kararlarıyla yeni bir ‘‘izin alınması’’ şartını anımsat ‘‘imar cinliği’’ne daha olanak mış... sağlanıyor. Balkonlar artık Bu kararın tersine hüküm ve ‘‘oturma izninden sonra odalaren diğer dava ise İzmir’deki Ma rın büyütülmesine’’ hazır biçimvişehir sitesinde kapatılan bal lerde ve büyüklüklerde tasarlakonla ilgili... Karşıyaka Beledi nabilir... yesi’nin ceza kesmesine mahkeDanıştay’ın ‘‘cam kaplama’’ mede itiraz edilince, Danıştay 6. koşulu ise ‘‘camdan gökdelenDairesi şu kararı veriyor: ‘‘Göm ler’’in her yanı sardığı bir çağda, me balkonlar camla kapatılabi ülkemize özgü bir ‘‘balkon odalir.’’ lar mimari’’sine bile esin kaynağı olabilir... Ya mimarlık ve şehircilik? Bu görüntünün nereden kayÜst mahkemelerdeki bu fark naklandığını özetlemek için de lı kararların aslında ‘‘ortak’’ bir akla şu tanımlama gelebilir: ‘‘Bu yanı var. Ne yazık ki her ikisin da balkon demokrasisinin mide de ‘‘mimarlık ve şehircilik il marisi’’... keleri’’ hemen hiç gözetilmiyor... Aslında, ne ‘‘kat malikleri onay verirse balkon kapatılabilir’’ ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Ocak www.mumtazarikan.com ERZURUM SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 2005/350 Davacı Botaş vekili Av. Abdullah A. Karakılıç tarafından hasımsız olarak mahkememize açılan veraset davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara kararı uyarınca; Erzurum ili Ilıca ilçesi Alaybeyi köyü C: 79, H. 1’de kayıtlı olarak bulunduğu sırada 13.04.1992 tarihinde dul olarak ölen Tevfik ve Fahriye’den olma 1320 doğumlu İzzet Erçıkan’ın nüfus kayıt tablosunun tetkikinde ve mahkememizce yapılan araştırmalar ve tüm aramalara rağmen mirasçılarının bulunmadığı anlaşılmakla M.K. 594. maddesi gereğince miras bırakanın mirasçısının olup olmadığı mirasçıları varsa son ilan tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde mirasçılık sıfatlarını bildirmeleri, ilan süresinde başvurulmazsa istihkak davası açma haklarının saklı kalmak üzere M.K. 501 maddesi gereğince mirasın devlete geçeceği hususu davetiye yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 17.11.2005. Basın: 59563 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İri taneli bir kiraz. 2/ Tür 1 kiye’nin dör 2 düncü büyük 3 gölü. 3/ Başörtü olarak 4 kullanılan bir 5 tür ipekli do 6 kuma... Ak7 deniz yöresine özgü bitki 8 topluluğu. 4/ 9 Askeri dona1 2 3 4 5 6 7 8 9 nımın madeni bölümlerini temizle 1 K A V U Ş T A K D Ö Ş mede kullanılan üs 2 A V İ Z E 3 Ç A P D A İ R E tübeç, alkol ve saŞ İ R EM bun karışımı madde. 4 I R Ş 5/ Galyum elementi 5 R E S İ T A L E K K A V A nin simgesi... Rüt 6 G D İ M besiz asker... Kayın 7 A G R A F birader. 6/ ‘‘Fani 8 R E N S İ D E biter bir uzun sonba 9 H İ N T E NO R har olur’’ (Yahya Kemal)... Depolanmış mal. 7/ Osmanlı devletinde kullanılmış gümüş bir sikke... Bir nota. 8/ Vücutta biriken azotlu madde... Meziyet. 9/ Tevfik Fikret’in, şimdi müze olarak kullanılan evi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İri ve yuvarlak taneli bir üzüm cinsi. 2/ Kırsal kesimde büyük toprakları olan, varlıklı ve sözü geçer kimse... Denizcilikte, yelkenlerin açılması için verilen komut. 3/ Leylak rengi, açık mor... Hisse, pay. 4/ İçine kömür doldurulan ve açık havada ısınmaya yarayan kap. 5/ ‘‘ her şeydir/Sil beni’’ (İlhan Berk)... Türkiye’nin plaka imi... Atın yavrusu. 6/ Yunanistan’a ait Sömbeki Adası’nın bir başka adı... Bir sinir hastalığı. 7/ Yanardağ kökenli bir feldispat türü... Tunus’un plaka imi. 8/ Ülkemizde de yetiştirilen bir yağ bitkisi. 9/ Boru sesi... Yerine koyma, yerine kullanma. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle