Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 OCAK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ S.,Türkiye’de yaşamadığı acılarla, sıkıntılarla Almanya’ya gelin gitmiş, sevgisini vermiş, karşılığını alamamış. Sövülmüş, dövülmüş, baba evinden nasıl kız olarak çıktıysa, iki yıl evlilikten sonra yine öyle çıkmış koca evinden; kapı dışarı edilmiş. 9 ‘Hayallerim vardı, ama...’ G ünlerden pazar. Münih’in sokakları, hele ara sokakları tenha. Haftanın yorgunluğunu üzerlerinden atamayan Münihliler sokaklarda görünmüyorlar. Zaten pazar günleri Almanya’da hep böyle olur... Almanya’da gün günü tutmuyor; hava bir açıyor bir kapıyor. Açınca yüzü gülen insanların sayısı çoğalıyor. Bugün hava yarı kapalı, arada bir yağmur da çiseliyor. S., Merkez İstasyon yakınlarında bir Türk restoranında garson olarak çalışıyor. Onunla birlikteyiz. Hem çalışıyor, hem de benimle konuşuyor. Sadece iki masada yemek yiyen müşterilerin Türkiye kökenli oldukları belli, Türkçe konuşuyorlar. Başka bir masada iki Alman; biri kadın öteki erkek. Türkiye geleneklerine göre temiz döşenmiş restoranda başka kimse yok. S., servis yapmayı sürdürüyor. Önünde, çalıştığı restoranın adının yazılı olduğu kırmızı bir önlük var. Saçları uzun, boylu boslu güzel bir kız. Garsonluk da yakışıyor ona. S’nin işyerinin bulunduğu sokak ünlü Alman şairi Schiller’in adını taşıyor. S., bundan pek habersiz. 1981 Sıvas doğumlu olan S., kendisini şöyle tanıtıyor: ‘‘Ben Türkiye’nin şirin bir kasabasında doğdum. Çok güzel bir aile ortamına sahiptim. Annem babam dünyalar tatlısı insanlardı. Ben ailemin en küçük kızlarıyım. Babam bir devlet dairesinde memur olarak çalışıyordu. Ailem, annem, babam, kaldığımız kasabada örnek aile olarak anılıyordu. Ben lise mezunuyum. Kısaca her genç kız gibi, benim de hayallerim vardı. Her zaman düşünürdüm; acaba karşıma nasıl bir erkek çıkacak, kiminle evleneceğim, diye? Beni istemeye gelirlerdi. Ben, evlenmeyeceğim, okuyacağım derdim. Hep hayalim konservatuvara gitmekti. Kaldığımız kasabanın radyosu vardı. Her zaman radyodan istek ister, şarkı söylerdim. Sesimi çok beğenirlerdi. Ama biliyorsunuz kasaba küçük olduğundan babam, annem, ‘Burası küçük yer. Sen okumak istiyorsun ama, el ne der?.. Sen göze görkemsin! Biz okumana bir şey demiyoruz’ derlerdi.’’ ‘Eşimle karıkoca değil, bir kardeştik’ Böyle bir evlilikten ne beklediniz, ne buldunuz? Hiç mutlu olmadım. Hayallerim yarım kaldı. Boşanmak için evlenmedim ki. Verdiğim değerlerin karşılığını alamadım. Evlendikten sonra uzun süre eşimle beraber olamadık. Neden beni getirdin diye sorduğumda: ‘‘Ne yapayım, ben hazır değildim. Ailemin zoruyla evlendim’’ diyordu. Eşimin benimle ilişkisi yoktu. Evden kaçıyor, üç dört ay gelmiyordu. Geldiğinde de bir şey demiyordu. Öyle, sanki karıkoca değil de kardeştik! Sonradan sevgilisinin olduğunu öğrendim. Sevgilisinin işyeri bana yakındı. Kız beni görünce ‘‘Bay... bay...’’ diyordu. Bunları hep içime attım. Bir yıl anneme babama haber vermedim, sustum. ‘Bu yaşam çekilmez’ S.’nin gelin geldiği aile, namazında niyazında. S.’ de beş vakit namaz kıldığını, şimdi bıraktığını söylüyor. Aile gelinini, izin bahanesiyle Türkiye’ye götürüp ailesine teslim etmeyi deniyor. Bu nedenle S. üç ay Türkiye’de ailesinin yanında kalıyor. Bir daha Almanya’ya dönmemesi için kayınvalide tarafından pasaportuna bir süre el konuluyor. Almanya’dan kayınbaba S.’ye telefon ederek ‘‘Kocan eve geldi, gel sahip çık’’ diyor. S. Almanya’ya döndüğünde, eşinde hiçbir değişme olmadığını görüyor. Yine ayrı odalarda kalıyorlar. Kayınvalide gelinine, gece oğlunun odasına gitmesini istiyor. S., buna karşı şu tepkiyi gösteriyor: ‘‘Kırk yıl kocasız kalsam senin oğlunun yanına gidemem. Benim de gururum var. Odamın kapısı açık kilitlemiyorum, gelsin. Ben onu seviyorum ama, o beni sevmiyor. Siz onu zorla evlendirmeseydiniz böyle olmazdı’’ diyor. Kayınvalide ‘‘Oğlumun bana böyle hıyanet edeceğini nereden bileyim. Seni istememiş olsaydı o kadar masraf edip o düğünü yapar mıydık’’ derken kayınbaba ona şu yanıtı veriyor: ‘‘Bunu oğlunla sen yaptın, sen temizle.’’ S., “bu yüzden karıkoca her gün birbirlerini yiyorlardı” diyor. ‘Mutsuz bir gelin’ Muskacı hocalara gittiniz mi? Ooo çok oldu. Ben bile gittim. Stuttgart’ta bir hoca varmış. Kaynanama onu tavsiye etmişler. Gidiyorlardı, ben de merak ettim gittim. Hocanın yanına girer girmez kaynanama bir bağırdı, ‘‘Oğlunun sevgilisi varmış. Neden bu kıza sebep oldun’’ diyerek. Herhalde hocanın önceden bilgisi olmuş. Hoca, ‘‘Oğlana papaz büyüsü yapmışlar. ‘Okuyacam, çalışacam’ düzelecek’’ dedi. Muska yaptı verdi. Kaynanam muskanın suyunu bana ve oğluna içiriyordu. Tam bir yıl muskacılarla uğraştı. Epeyi para verdi. S., Münih’te, mutsuz, eski bir gelin. Acı yaşamöyküsünün bıraktığı izlerle, duygularla iç içe yaşıyor! Kınası solmuş, çiçek gibi boynu bükülmüş!.. Kimsesi yok, tek başına. Tutunacak bir dal arıyor. Katolik Kilisesi’ne bağlı kadın sığınma evinde 17 metrekare büyüklüğünde bir odada kalıyor. Evde, her katta aynı büyüklükte dört oda bulunuyor. Odalarda, yakınlarından ya da eşinden şiddet görmüş, sıkıntılı, sorunlu Alman ve çeşitli ülkelerden göçmen kadınlar kalıyor. S., bu evde kalan tek Türkiye kökenli kadın. Sığınma evinin olduğu sokak, taş duvarlı, dörder katlı evlerle uzayıp gidiyor. Sığınma evinin kapısı cezaevi kapısı gibi günün her saatinde kilitli. Her gelen giremiyor, yasak. Gece saat 22.00’den sonra ne içerideki kadınlar dışarıya çıkabiliyor, ne de içeridekiler dışarıya. S., restoranda aralıksız 12, 13 saat çalışıyor. Ayda eline geçen 700 Avro. Sığınma evine ödediği aylık kira ise 340 Avro. Arta kalan parayla kıt kanaat yaşamaya çalışıyor. SÜRECEK ‘Benim için üç tane damat adayı seçilmişti’ S., Türkiye dertlisi. Ülkesini çok seviyor. Genç kız olarak bir defa yola çıkmış ama, Almanya’ya gelmiş de ne olmuş!.. Türkiye’de yaşamadığı acılarla, sıkıntılarla Almanya’ya gelin gidince tanışmış. Sevgisini vermiş, karşılığını alamamış. Sövülmüş, dövülmüş, baba evinden nasıl kız olarak çıktıysa, iki yıl evlilikten sonra yine öyle çıkmış; kapı dışarı edilmiş. Böyle bir yolculuğun başına dönüyoruz. O anlatıyor: ‘‘.....Yine beni istemeye gelmişlerdi. Hiç unutmam çok güzel bir gündü, ramazan ayı idi. Hatta o gün de düğün vardı. Ailemle düğüne gittik. Düğünde eğlendim. Damatla gelin salondan içeriye girince kendimi hayal ettim. O anı nasıl tarif edebilirim. Kelimelerle tarif edemem sizlere. Düğün bitti eve döndük. Telefon geldi. Annem misafir geleceğini söyledi. Neyse misafirler geldi. Gelen görücülerin tek tek ellerini öptükten sonra geçtim koltuğa oturdum. Gözler hep benim üzerimde idi. Durmadan bana bakıyorlardı. Tabii ben de her genç kız gibi heyecanlanıyordum; insanlar tarafından beğenilmek hoşuma gidiyordu. Eşim olacak gencin ailesi artık her gün gelmeye başladı. Tabii televizyonlardan izliyorduk. Almanya’dan Türkiye’den alınan gelinlere yapılanları. Hatta o günlerde bir televizyon kanalında Türk kızına yapılan işkenceler gösteriliyordu. Babam beni istemeye gelenlerin Almanya’dan geldiğini duyunca ‘‘Annene söyle, benim Almanya’ya, yurtdışına verilecek kızım yok. Kesinlikle gelmesinler’’ dedi. Bir cuma günü yine çıkıp geldiler. Ama bu defa da bizim görmemiz için oğullarını da getirmişlerdi. Onları karşıladıktan sonra odadan çıktım. Ama eşim olacak genç çok hoşuma gitmişti. İçimden, tam aradığımı buldum, dedim.’’ Hiç konuşmadan, nasıl karşıdan bir defa görünce beğendiniz, hem de babanız ‘Ben Almanya’ya kız vermem’ dediği halde? Bilmiyorum, gördüğüm zaman âşık oldum. Bu ilk âşık olmamdı. İlk görüşte âşık olunur mu? Kolay kolay sevemezdim. Görünce içim ona ısındı. Karşılıklı bakıştık. O 23 yaşındaydı, ben 20 yaşındaydım. Damat adayı Almanya’dan çıkmadan önce, annenizin sizin için kendi çevrenizde beğendiği damat adayı var mıydı? Annem benim için üç tane damat adayı seçmişti. İkisi polis, biri de kendi akrabasıydı. ‘‘Hiç şansın yok, seni bunlardan birine vereceğim’’ diyordu. Onları kırmamak için, siz kime verirseniz onunla evlenirim, diyordum. Benim ailemde hiç kimse sevdiğiyle evlenmedi. Hep annemin babamın istediklerini aldık, ablam dışında. S., Türkiye dertlisi. Türkiye’de yaşamadığı acılarla, sıkıntılarla Almanya’ya gelin gidince tanışmış. Almanya’da iki yıl evli kaldıktan sonra eşi ve ailesi tarafından kapı dışarı edilmiş. S.’nin dayısı: Kızı verdim gitti Sizin sevdiğiniz var mıydı? Bizim kazadan İstanbul’da olan bir genç vardı. O beni seviyordu, ben de ona ilgi duyuyordum. Tam üç yıl gece gündüz telefonla konuştuk. Kazaya geldiği zaman beni uzaktan görüp gidiyordu... Evimizin önünde bekliyordu. Onun ailesi köyde olduğundan ailem istemiyordu. ‘Babam bu evliliğe karşı çıkıyordu’ Annem ‘‘Sen onunla mutlu olamazsın’’ diyordu. Benim sözleneceğimi duyunca, söz kesilmeden bir gün önce telefon etmişti. Benim artık sözlüm oluyor, dediğimde ağlamaya başlamıştı. ‘‘Bunu nasıl yaparsın, ben seni seviyordum. Bana nasıl güven verip üç yılımı yedin. Başımı artık duvardan duvara vuruyorum. İnşallah hiç mutlu olmazsın. Sen bana nasıl yaptınsa evleneceğin insan da sana yapsın’’ demişti. Ondan sonra eşimden ayrılıncaya kadar hiç görüşmedik. İntihara teşebbüs ettiğini duymuştum. Onun bedduasını aldığımı düşündüğüm için eşimden ayrılınca İstanbul’a gidip buldum. Özür dileyerek hakkını helal et senin bedduan tuttu, dedim. Sizin Almanya’ya gelin olmanıza karşı çıkan babanızı nasıl ikna ettiniz? Babam bana evlilik konusunda öğüt verdiği sırada ‘‘Bunlar yurtdışında kalıyorlar. Ne olduklarını, ne yaptıklarını bilmiyoruz, tanımıyoruz’’ diyordu. Annem istiyordu. Bu yüzden aralarında sert tartışmalar oldu. Babam evden çıktı, gitti. Daha lah yazmış, dayım da vesile oldu. Kasonra telefon ederek kazayı da terk dir Gecesi’nde sözüm oldu. Anlaedeceğini söyledi, ‘‘Sizin ne haltınız tamam o kadar mutluydum ki, dünvarsa görün’’ dedi. Bir süre sonra yalar benim olmuştu. Başıma gelekendiliğinden eve geldi. ceklerden habersizdim!.. Babamı ikna etmek için araya Söz kesilmeye kesiliyor ama, her adam koydular. Eşim olacak gencin iki aile de gençlerin böyle bir evlianneannesinin benim halamın karliğe hazır olmadıklarını bildikleri şı kapı komşusu olduğunu duyduk. halde, çocuklarını evliliğe zorlayaOnlar halamla konuşarak ‘‘Babasırak, onların yaşamlarını karartmanın kıramayanın ilk adımıcağı kim var’’ nı böylece atdiye sormuşlar. mış oluyorlar. Halam da ‘‘KıKız tarafından zın dayısının baba bunun hatırını kırasinyallerini vemaz’’ demiş. riyor ama, tutDayım da İsmuyor. Aileletanbul’da oturin küçük çıruyor. İstemekar hesapları ye gelenler dagençleri daha yımı arıyor ve o yaşta şiddeonunla bizde te, çatışmaya buluşmak üzesürüklüyor. re anlaşıyorlar. Kendilerinin Böyle bir gelişüstesinden geme sonucu dalemedikleri yım bize geldi. sorunları Daha sonra gençlerin sıreşim olacak tına yükleyegencin dedesi, rek kurtulmak annesi, babası istiyorlar. Kız da aynı akşam isteme süreci geldiler. Dedeiçinde tutumsi beni torunularıyla da na isteyince gençlerin duyBabam ‘‘Dayıgularını kamsı bilir’’ dedi. çılıyorlar!.. Dayım da Söz kesimin‘‘Verdim gitti’’ den bir gün deyip sözü kessonra kaynati. Aslında Al S., “Eşime ilk gördüğümde âşık oldum”. na gelin adayına, oğluyla rahat konuşabilmesi için bir cep telefonu hediye ediyor. S., Almanya doğumlu olan sözlüsüyle başlayan ilişkilerini, Almanya üzerine ondan edindiği bilgileri şöyle anlatıyor: ‘‘İkinci gün dedesi bizi Sıvas’a sabah kahvaltısına davet etti. Gittik, oturduk konuştuk. Nişanlım bana Almanya’yı, arkadaşlarını anlatıyordu. Kendi evlerinin olduğunu, BMW araba kullandığını, bizim ayrı oturacağımızı söylüyordu. Evin şeklini çizdi. Akşam sokaklarda gezdik. Çok utangaç ve az konuşuyordu. Evliliğe tam hazır değil hissi uyandı bende. Almanya’da sevgilisi olduğu daha sonra, evlendikten sonra ortaya çıktı. Onun aldığı kültür benimkiyle çatışıyordu. Ben doğru söylesem bile ona göre yanlıştı. Kulağına küpe takıyordu. Bu sana yakışmıyor, erkek, erkek gibi olmalı deyince ‘Sen cahil kalmışsın’ diyordu.’’ ‘Ben gezerim, sen evde oturursun’ İstemeye geldiklerinde de kulağında küpe var mıydı? Deliği belliydi, hemen fark ettim. Kulağındaki deliğin ne olduğunu sorunca ‘‘İnkâr etmiyorum; ben geziyorum. Hafta sonları diskoteğe giderken küpelerimi takıyorum. Sen burada böyle konuş konuş... Almanya’ya gelince sana gösteririm! Sana göstermek için bir defa beraber diskoteğe gideriz. Ondan sonra gidemezsin. Ben gezerim, sen evde oturursun’’ diyordu. Bu söylediklerini ben şaka sanıyordum. Dil okuluna gitmek istiyordum. Kayınvalidem, beni dışarıya yollamayacağını söyledi. Evin yanında bir okul vardı. Hep Türkler gidiyordu. Oradan birine sordum. O da bana bir öğretmen tanıştırdı. Az Türkçe bilen bir bayan Alman öğretmendi. Bana Almanca ders vermeye geliyordu. Bizim ayrı odada yattığımızdan haberdardı. Ona sıkıntılarımı anlattığımda ‘‘Bu yaşam çekilmez’’ diyordu. Kayınbabam, ‘‘Sen ne evde, ne de Almanya’da kalabilirsin. Kalırsan ‘orospu’ olursun’’ diyerek bana saldırıyordu. Ona göre, sözde ben oğlunu beğenmiyormuşum. Oğlunun eve gelmediğine karşı çıkınca, ‘‘O erkektir yapar!’’ deyip kestirip atıyordu. Bir gün kayınbabamla kavga ettik. Sabah saat altıda beni evden kovdu. Gidecek yerim yoktu. Almanca öğretmenime telefon ettim. Gelip beni aldı. Onun bildiği bir kadınlar sığınma evi varmış beni oraya yerleştirdi. Fiziksel saldırıya da maruz kaldığınız oluyor muydu? Eşim birkaç defa dövdü. Bir gece geç gelmişti. Neden geç kaldığını sordum. ‘‘Sana ne. Çekersen böyle, çekmezsen def ol git’’ dedi. Gecenin üçüydü. Ben de kalktım üzerimi giyindim. ‘‘Gidemezsin!’’ dedi. Kapıları kilitleyip beni dövdü. Kollarım mosmor olmuştu. ‘Beni istemiyor’ Neden Türkiye’ye dönmenizi istiyorlardı? Oğulları beni istemiyordu. Diyorlardı ki ‘‘Burada kalsa yarın birisiyle gider, bizim yüreğimizi yarar.” O nedenle her gün tehdit ederlerdi. Her Allah’ın günü beni evden kovarlardı. ‘‘Altınları ve parayı verelim Türkiye’ye dön” diyorlardı. Ben de kendilerinin nikâhında bulunduğum sürece bir leke getirmeyeceğime söz veriyordum. Akrabaları hep onları kışkırtıyordu. Evden gideyim diye eşim ve kayınpederim benimle konuşmuyorlardı. Türkiye’ye gitmek istemiyordum. Bizim orası küçük yerdi. Dedikodu olurdu. Bir defa baba evinden ayrılmıştım... Geriye dönemeyeceğimi anladım, Almanya’da kalmaya karar verdim. ‘Alnına ne yazıldıysa, onu görürsün’ Onlar Almanya’ya dönünce, nişanlı kaldığınız süre içinde nişanlınızla ilişkilerinizi nasıl sürdürdünüz? Her gün telefonlaşıyorduk, hep arıyordum. Bir gün aradığımda telefona bir kadın çıktı. Almanca bilmediğim için konuşamadım. Daha sonra nişanlımla konuşurken telefona çıkan kadının kim olduğunu sorduğumda, telefonun yanlış düştüğünü söyledi. Halbuki Romanyalı kız arkadaşıymış. Ona, kız arkadaşın varsa benim hayallerimle oynama. Ailenin baskısı nedeniyle evleniyorsan hiç olmasın, dedim. ‘‘Yok, ben seninle evlenmek istiyorum’’ demişti. Meğerse ailesinden kurtulmak için yapıyormuş. Bir süre nişanlı kaldıktan sonra sonuçta evlendiniz değil mi, biraz da düğününüzü ve Almanya yolculuğunuzu anlatır mısınız? Altı ay nişanlı kaldık. Türkiye’ye tekrar düğün yapmaya geldiler. Düğün üç gün sürdü. Düğünümde çok ağladım; acep doğru mu yaptım, yanlış mı yaptım diye yoğun bir duygu içindeydim. Hem resmi nikâh, hem de imam nikâhı kıyıldı. Geleneklere göre, gelin olduğumun anlaşılması için tek parmağıma kına yakıldı. Gerdeğe girdiniz mi? Hayır, ayrı yattık!.. Sabah olunca eşimi ailesi sıkıştırdı, gerdeğe girdiniz mi diye. O da ‘‘Bizim Almanya’da evimiz var. Yabancı bir evde gerdeğe girmem’’ dedi. Sabah komşu kadınlar eve damladı. ‘‘Bir şey oldu mu” diye soruyorlardı. Ben sıkıldım... Hiç yanıt vermedim. Ben de ne olacağını bilmiyordum. Annemin yanına gittim. ‘‘Ne oldu’’ diye sorunca ben de bir şey olmadığını söyledim. ‘‘İyi ki bir şey olmamış. Biz de seninle Almanya’ya gideceğiz” dedi. Anneme, ben buna güvenmiyorum. Sanki başıma bir şey gelecekmiş deyince, annem ‘‘Alnına ne yazıldıysa, kaderde ne varsa o olur. Biz de geliyoruz. Eğer bir şey olursa seni geri alır getiririz’’ diyerek beni teselli etti. S.’nin ailesi de tedirgin. Karşı tarafa güvenemedikleri için kızlarını yalnız bırakmamak amacıyla birlikte Almanya’ya gitmeye karar veriyorlar. Bir hafta sonra her iki aile gelin ve damatla birlikte Münih’e gidiyorlar, oğlan evine iniyorlar. S. yol boyunca, Almanya’da neler olacak düşüncesiyle heyecanlı. Münih’te de ikinci düğünü yapıp evleninceye kadar yine ayrı yatıyorlar, S.’nin deyişiyle, birlikte olmuyorlar. Bir ay sonra bir Alman düğün salonunda düğünleri oluyor. 1500 davetli katılıyor. S., düğünün çok güzel olduğunu, masal gibi geçtiğini söylüyor. ‘‘Takılar takıldı, 38 bin mark para toplandı. Toplanan paralar bize verilmedi. Her şeyime el koydular. Benim başıma neyin geleceği o günden belliydi. Eve dönüşte bir yağmur yağdı, bir yağmur yağdı. Gelin arabası yolda zor gidiyordu. Gök gürlüyordu, ortalığı sel götürüyordu’’ diyor. CUMHURİYET 09 K