12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OCAK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Sektöre emek verenler dizi filmler yapılırken kaliteye ve kültür seviyesine bakılmadığını söylediler 7 DÜZYAZI ORHAN BİRGİT ‘Aile içi iletişimi yok ediyor’ Oyuncular, kanalların yayın akışının büyük bir kısmına hâkim olan dizilere temkinli yaklaşıyor ve genelde dizi sayısı ile kalitenin ters orantılı olduğu görüşünde birleşiyor. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, 1996’dan bu yana TV dizileriyle ilgili araştırmalar yapıyor. Dizilerin bir anda bitmeyeceğini öngören Tanrıöver, ‘‘Umarım dizilerin yerine BBG evleri gibi başka bir furya değil de daha alternatif yapımlar gelir. Tabii bu ille de bilmem ne belgeseli olmak zorunda değil. Ama artık 78. defa benzeri çekilen bir dizi olmamalı’’ görüşünü dile getiriyor. Sezer’in Vetosu Cumhurbaşkanı’nın, 15 yeni üniversitenin kurulmasına ilişkin yasanın rektör seçimlerini düzenleyen maddesini veto kararı, kuş gribi ile başı adamakıllı ağrımakta olan iktidar için, tam bayram öncesinde can sıkıcı bir haber olmalı. O sıkıntının ipuçlarını, politikaya eylemli dönüş yapmak için yasaklı günlerini saymakta olduğunu, geçen akşam Başbakan’la yediği yemekte açıklayan bir kadın başyazarın dünkü yazısından da öğrenebiliyoruz. Söz konusu yazıda veto edilen ve yeni kurulacak 15 üniversiteye atanacak rektörlerin belirlenme yöntemini gösteren geçici 1. maddenin ‘‘eski köye yeni âdet’’ olarak gelmediği hatırlatılıyor ve ‘‘öteden beri, yeni kurulan üniversitelerde belirli bir süre için, kurucu rektör adaylarının, Milli Eğitim bakanı ve başbakanca belirlendiği adaylar arasında tercihin Cumhurbaşkanı’nca yapıldığı’’ ndan söz ediliyor. O öteden beri denilen 1992 yılında kurulan 22 üniversite ve 2 yüksek teknoloji enstitüsü ile ilgili yasadaki ‘‘geçici madde’’ olmalıdır. Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı ve Köksal Toptan’ın Milli Eğitim bakanlığı yaptığı bir dönemden söz edildiği açıktır. Merhum Özal’ın, Sayın Sezer’in anayasa konusundaki duyarlığının kaçta kaçını nasıl paylaştığını anımsamak için, ünlü ‘‘anayasanın bir kez delinirse bir şey olmayacağı’’sözlerinin sahibi olduğunu, 8. Cumhurbaşkanı’nın arşivinden çıkarmak gerekecektir. Önce şu konuda anlaşmalıyız: Sezer’in, ‘‘Bilimsel özerklik, yönetsel özerkliği de içermektedir. Yönetsel özerklik olmadan bilimsel özerklikten söz edilmesi anlamsız kalmaktadır’’ görüşü her dönemde ve her siyasal iktidar için geçerli olmalı mıdır? Olmamalı mıdır? YILDIRIM YANILMAZ BAŞAK KÖKLÜKAYA ‘Kaliteyi reyting savaşı düşürüyor’ ‘‘ Bizimkiler’’, ‘‘Yazlıkçılar’’,‘‘Sultan Makamı’’ gibi dizilerde rol alan oyuncu Başak Köklükaya, televizyon dizilerinin aslında kaliteli olması gerektiğini, ancak reyting savaşı yüzünden bunun mümkün olmadığını belirtiyor. Dizilerdeki oyuncularda, yetenek ve görselliğin arandığını ifade eden Köklükaya, ‘‘Televizyonda görsellik çok önemlidir. İnsanları ekran başında tutmanın en önemli özelliklerinden biri budur. Bu yüzden yapımcılar ve yöneticiler, görsel etkileyicisi olan birini, örneğin mankeni dizide oynatacaksa, karşısına daima güçlü bir oyuncu koyarlar. Bir denge sağlamaya çalışırlar’’ diyor. Köklükaya, hızla artan dizilerin insanların ilişkilerini de etkilediğini belirterek, bu etkiyi şöyle aktarıyor: ‘‘Aile içi sohbet ve iletişim, dizilerin artmasıyla birlikte yok olmaya başladı. Geçmiş dönemde yönetmen Ferzan Özpetek ile de bu konuyu konuştuğum zaman bana bunun bir ‘furya’ olduğunu ve zamanla yok olacağını söylemişti. İtalya’da da zamanında bir dizi furyası vardı, zamanla durdu. Keşke diziler çok kaliteli olsa, ama bu kadar çok dizi olunca kalite kavramından pek söz edemiyoruz.’’ ‘Gözyaşı için her şey mubahtır mantığı var’ önetmen ve tiyatro eğitmeni Yıldırım Yanılmaz, dizi filmler yapılırken ‘‘kalite’’ kavramının göz önünde bulundurulmadığından yakınarak, ‘‘Filmler yapılırken yapımcılar herhangi bir kriter aramıyorlar. Konuya tamamen ticari olarak yaklaşıyorlar. Reytingi yüksek olan, yapımcıya kazandıran filmler yapılıyor’’ diyor. Yanılmaz, parası olanın dizilerden bol para kazanmaya başladığı son dönemlerde, televizyondan ve sinemedan anlamayan insanların bu işi yapmaya başladığını belirterek şunları söylüyor: ‘‘Dizi filmler yapılırken kaliteye ve kültür seviyesine bakılmadığından ortaya garip şeyler çıkıyor. Halkımızın yüzde 80’inin kültür seviyesinin düşük olduğu ve ekonomik durumları çok iyi olmadığı için ‘Gözyaşı döktürecek her şey mubahtır’ denilerek filmler yapılıyor.’’ Televizyonun çok iyi bir görsel etkileme aracı olduğunu ve insanları ekran başına kilitlediğini söyleyen Yanılmaz, ‘‘Genç nesle iyi bir şey vermek gerekir. Cebe ne kadar para girecek düşüncesiyle filmler yapılmamalı. Ayrıca, farklı ülkelerin, örneğin Amerika’nın ya da İngiltere’nin dizilerini, sitcom’larını örnek alıyoruz. Yabancı kültüre ait diziler ülkemizde aynı etkiyi yapamaz. Geçmiş dönemde yapılan filmlere baktığımız zaman, konularını edebiyatın usta yazarlarından alıyordu. Bir Aşkı Memnu dizisi edebiyattan geldiği için başarılı olmuştur’’ diyor. Dizilerde aynı zamanda Türkçenin de yanlış kullanılmasını eleştiren Yanılmaz, sitcom’ların dilimizi çok az bir kelime ile sınırlandırdığını ve belli konuşma kalıplarının yerleştiğini belirtiyor ve dilimizin yok edilerek milletimiz yok edileceği uyarısında bulunuyor. Y Siyasal erk kafa kafaya vererek Seçilmiş siyasal erkin Milli Eğitim Bakanı ile Başbakanı kafa kafaya vererek özerk olması ve bu doğrultuda bilimsel çalışma yapması istenilen üniversiteleri yönetmeleri için 3 rektör adayı saptayacaklar; cumhurbaşkanları bu adaylar arasından birisini atamak zorunda kalacaktır. Sezer’in veto ettiği, AKP iktidarının savunduğu görüş budur. Sezer’in savunduğu anayasa hükmü ise Yüksek Öğrenim Kurumu’nu oluşturan üyelerin, 3 aday belirleyerek cumhurbaşkanına, yine aralarından birisini seçmesi istemiyle sunmasıdır. Bu ikinci görüşte, yönetsel özerkliğe siyasal erkin müdahalesi söz konusu değildir. AKP iktidarı ile yandaşlarının içine sindiremediği de budur. Belki de Allah söyletiyor ve Bayan Başyazar, salt kara mizah yapmak amacıyla ‘‘AKP hükümetinin üniversiteleri ele geçirmesini veto kararıyla Sezer önledi!’’ diyor; ardın da ekliyor: ‘‘Ama bizim gibi düşünenler, kışla düzeni gibi işleyen üniversite sisteminden rahatsız. Ayrıca bu üniversitelerin belli bir düşüncenin eline teslim edilmiş olması da ilave bir tedirginlik yaratıyor.’’ Şecaat arz ederken yapılan bu samimi itiraf, kurulan yeni üniversitelerin aslında ülke eğitimine hizmetten, yani bilimsel katkıyı alabildiğince büyüterek kurulduğu yörelere aydınlatma devrimini götürmeyi amaçlamaktan daha çok, ‘‘onlar gibi düşünenler!’’in tedirginliğini giderecek kadrolar oluşturma hesabına dayandığını ortaya koyuyor. Demokratik bir ülkede elbette herkes farklı düşüncelere sahip olacak ve bu doğrultuda örgütlenecektir. KUDRET SABANCI ‘Dizilerdeki artış bir fırsat’ Yücel Aşkın’a komployu unutmayalım. O farklı düşüncelerin sahipleri, belirli bir zihniyet olarak isimlendirdikleri kişileri tasfiye amacıyla Yücel Aşkın’a komplo hazırlayacak kadar seviyesiz olmalı mıdırlar? 15 yeni üniversite için yeni komplo odaklarına kadro mu yaratılmak istenilmiştir? Çankaya, vetosu ile bu hazırlığı şimdilik önlediği için bayram ertesinde yeni eleştirilerin hedefi olacaktır. Çok büyük bir olasılıkla veto edilen yasa, kılına dokunulmadan görüşülerek oylanacak ve bu kez kerhen onaylanarak yürürlüğe girecektir. Ama Cumhurbaşkanı, sanırım Hüseyin ÇelikErdoğan ikilisinin her üniversite için önereceği 3’er rektör adayı arasından birisini seçme eğilimi göstermeyi, yönetsel özerklik açısından anayasaya olan saygısıyla çeliştiği için doğru bulmayacaktır. Bir yandan yeni yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir. Hem iptal isteminde bulunur, hem yürürlüğe girmenin önlenmesini talep edebilir. Öte yandan da yetkisini kullanarak yeni üniversiteler için rektör adayları belirlemesi için YÖK’ü harekete geçirmek yöntemine başvurur. Özetle Sayın Ahmet Necdet Sezer, büyük bir yurttaş kesiminin de beklentisine uyarak çağdaş, laik, bilimsel özerkliği amaç edinmiş 15 üniversite oluşması için elinden geleni elbette yapar. Bir kez daha söyleyeceğim: İyi ki Çankaya’da Sayın Sezer var. Doç. Dr. Tanrıöver, yurttaşın seçici olduğunu, ancak dizi izlemeye zorlandığını söyledi G eçen sezon yayımlanan ‘‘Zerda’’ ve bu sezonun popüler dizisi ‘‘Aliye’’nin yönetmeni Kudret Sabancı ise dizilerin sayısının artmasına farklı bir açıdan yaklaşarak, ‘‘Bence bu artış bir fırsat olarak görülmeli. Eğer ki dizilerden elde edilen gelir, yine sektöre yatırım olarak geri dönerse bu bir yarar sağlar’’ ifadesini kullanıyor. Sabancı, dizilerin konuları ve geleceği hakkında da şunları düşünüyor: ‘‘Diziler tutunca hep aynı konular işlenmeye başlandı. Ama kötüler zaten eleniyor. Kanallar da bu durumdan yararlanmaya çalışıyor. Eskiden ne güzel programlar, filmler izlerdik.. şimdi her kanalda en az 2 dizi yayımlanıyor. Gelecekte dizilerin sayısının azalacağına inanıyorum. Ayrıca dizi setlerinde akademik birikim eksik, oyunculuk eğitimi verilen kurumlarda da pratik eksik. Bu ikisi birleştirilerek daha iyi işler yapılabilir. Türkiye’de oyunculuk okulları çok sayıda mezun veriyor. Çok film yapılmadığı için de bu kişiler dizilere yöneliyorlar mecburen. Bu sebeple dizi sektörünü küçümsemeden, ondan yararlanmaya çalışarak ilerlemek gerek.’’ ‘Seyircilerin başka şansı yok’ G alatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, 1996 yılından bu yana Dünya Bankası’nın kadın istihdamını geliştirme projesinin Türkiye ayağında görev yapıyor. Bu projenin ‘‘Popüler kültür ürünlerinde kadın istihdamını etkileyebilecek öğeler’’ başlığı altında da televizyon dizilerini araştırıyor. Halen genel olarak dizi sektörünü takip eden Tanrıöver, geçen yıl da 1518 yaş grubundaki erkek çocukları ve Kurtlar Vadisi ilişkisini inceleyen bir araştırma yaptı. Araştırmalar sonucu elde ettiği ilk gözlemin, zaman içinde dizilerde inanılmaz bir teknik ve mesleki düzelme olduğuna dikkat çeken Tanrıöver, 1996’dan bugüne dizi sektörünün yaşadığı değişimleri genel hatlarıyla şöyle aktarıyor: ‘‘İzleyicilerin en fazla ilgi gösterdiği dizilerde dönem dönem söylem açısından ‘hayatın farklı alanlarına odaklanma’ oldu. 1996’larda, hatta ‘Perihan Abla’ dizisi ile başlayan 1986’larda, ‘ailemahalle dizisi’ kavramları geçerliydi. Bu, dizi isimleri analizinde de ortaya çıkıyor; ‘Mahallenin Muhtarları’, ‘Süper Baba’ gibi. Bugün bu diziler hâlâ var olmakla birlikte sayıları azaldı. 2000’li yıllara gelindikçe yeni alt türler oluştu. Bir yandan polisiye diziler ki bizde Amerikanvari bu diziler fazla tutmadı başladı. Sonra ‘mafyanın sempatik yüzü, yakışıklı mafya, iyikötü çeteler’ gibi kavramlar girdi dizilere. 2000’li yılların başlangıcına asıl damgasını vuran ise sitcom’lar (durum komedileri) oldu. Bence bunun en önemli nedeni Türkiye’nin o dönemde ekonomik krizde olmasıydı. Çünkü sitcom’lar ucuz ve kolay olarak üretilir. 2002’de ‘Çocuklar Duymasın’ın tavan yapmasını buna bağlayabiliriz. Daha sonraki süreçte, her bölümde farklı bir olayın ele alındığı ‘Sır Kapısı’ gibi diziler ortaya çıktı. Benim tanımım ‘Emret Komutanım’ 20.30 civarı kanallara bir bakın. Ya dizi seyredeceksiniz ya dizi seyredeceksiniz’’ ifadesini kullanıyor. Kişilerin dizi seçiminde de genellikle özdeşleştirmenin önem taşıdığını anlatan Tanrıöver, genç kızların dizi seçiminde, oyuncularının kıyafet stillerinin bile belirleyici olabildiğine dikkat çekiyor. YAŞANAN DRAMLAR Zamanlaması tesadüfi değil Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, diziler ile ülkenin siyasi iklimi arasındaki bağlantıya şu örnekle dikkat çekiyor: ‘‘Bu dönemki en ilginç dizi ‘Emret Komutanım’. Çünkü ilk defa askeriyeye, yatılı bir okul mantığı ile el atıldı. Ancak AB sürecindeki Türkiye’de, bu dizinin zamanlamasının tesadüfi olmadığını düşünüyorum. ‘Güleryüzlü ordu, ordu da bir kurumdur, orada da insanlar vardır, komutanlar sadece komutan değil aynı zamanda babadırlar, kadın askerler de vardır’ gibi söylemler hâkim. Acaba Emret Komutanım, 1991’de yapılabilir miydi? Bundan emin değilim.’’ la ‘uhrevi diziler’, bir sıçrama yapar gibi gözüktüler ama yaygın liberal kanallardaki (atv, Kanal D, Show TV ...) dizilerin yakaladığı sükseyi elde edemediler. Çünkü sadece muhafazakâr bir kitleye hitap ettiler. Uhrevi dizileri liberal kanallar tercih etmedi. Çünkü onların iddiaları geniş kitlelere ulaşmaktı.’’ ‘TÜRK DALLAS’LARI’ Tanrıöver, daha sonra ‘‘Türk Dallas’ları’’ adını verdiği ‘‘ağa dizileri’’nin gündeme geldiğini, Türkiye’de ilk defa zenginliğin temaşası, büyük hanedanların inişliçıkışlı hikâyelerinin hâkim olduğunu anımsatarak, ‘‘Bence bunun siyasal arka planı da var. Bu dizilerin yükselişe geçişi, Türkiye’de Kürt meselesinin, ayrılıkçı örgütlerle çatışma mecrasından biraz daha normalleştirilme süreci ile çakışıyor’’ ifadesini kullandı. Diziler tarihinde her zaman araya ‘‘kadın dizisi’’ koyma endişelerinin var olduğunu, bu amaçla da ‘‘Omuz Omuza’’, ‘‘Metropalas’’ gibi dizilerin denendiğini anımsatan Tanrıöver, bu diziler tutmayınca, kendi klasik dizi iklimimize dönüldüğünü ifade etti. Televizyon dizilerinin seyirci yönüne de değinen Tanrıöver, ‘‘İzleyiciler ‘olabildiklerince’ seçiciler. Ama öyle bir durum var ki akşam EROL AVCI ‘İyi dizi, ticari kazanç yaratır’ T MC Ajans’ın sahibi yapımcı Erol Avcı, her işin ticari amaçlı olduğunu belirterek, ‘‘Düşünce olarak sadece ticari amaç baz alınırsa, birçok dizide olduğu gibi kalite anlayışı, devamlılığı, sanatsal görselliği ve izlenirliği kötü olur’’ diyor. Avcı, dizilerin hem ticari hem de iyi olması gerektiğine, iyi olanın zaten ticari kazanç sağlayacağına dikkat çekerek reyting almanın, iyi yapmak, özen göstermek, seyirciyle buluşacak hikâyelerle donatmakla ve etkin tanıtımla doğru orantılı olduğuna inanıyor. Seyircinin eskiye göre değiştiğini ve seçici olmaya başladığını anlatan Avcı, bunun yeterli olmadığını, daha fazla yol alacağımızı söylüyor. Dizi sektörünün görünmeyen boyutuna dikkat çeken Tanrıöver, yaşanan dramları şu sözlerle anlatıyor: ‘‘Diziler, Osmanlı’daki bedesten geleneği ile yapılıyor. Şuraya biri kuyumcu açsa, bir süre sonra kuyumcu sayısı nasıl artarsa; bir dizinin konusu tuttuğunda da benzerleri yapılıyor. Benzer 10 dizinin 2’si tutuyor, 8’i acıklı biçimde başlıyor ve bitiyor. Reytingler 35 puan düştü mü diziler yayından kaldırılıyor. Batı ülkelerinde bir dizi 1.5 puan da alsa sözleşme süresince yayımlanır. İzleyen izler.. izlemeyen izlemez. Çünkü televizyon kanallarının politikaları vardır. Bizde ise ‘vahşi rekabet’ söz konusu. Bu durum, sektörde çalışanlar için zor. Çünkü bir dizi yayından kalkınca, ortalama 50 kişi sigortasız, işsiz sokakta kalıyor, bir başka diziye dek. Yani bu açıdan çok ciddi dramlar da yaşanıyor.’’ Tanrıöver, insanların kurmacaya olan ihtiyaçlarını, sinema ya da tiyatro yerine dizilerden karşıladıkları için dizilerin bir süre daha var olacağını vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamlıyor: ‘‘Diziler, birden bitmeyecek. Ama umarım süreç içinde bu durum değişir. Dizilerin yerine BBG evleri gibi başka bir furya değil de daha alternatif yapımlar gelir. Tabii bu ille de bilmem ne belgeseli olmak zorunda değil. Ama artık 78. defa benzeri çekilen bir dizi olmamalı.’’ Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Otomobilde iki ceset, bir çocuk ? İSTANBUL (AA) Ümraniye’de, biri kadın 2 kişi bir otomobilde ölü bulundu. Ataşehir Şenol Güneş Bulvarı’nda park halindeki otomobilde kanlar içinde 2 kişinin bulunduğunu gören yurttaşlar durumu polise bildirdi. Yapılan incelemede, iki kişinin başlarına isabet eden birer kurşunla öldüğü belirlendi. Otomobilin arka koltuğunda ise 3 yaşlarında bir çocuk bulundu. Araçtaki çocuk, yakınları bulunarak teslim edilmek üzere Ümraniye Polis Merkezi’ne götürüldü. AİHM’de dostane çözüm ? STRAZBURG (ANKA) Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM), ruhsal sorunları olmasına karşın silahı elinden alınmayan polisin açtığı ateş sonucunda ölen Mehmet Aslan’ın ailesiyle dostane çözüme ulaştı. Ankara, aileye 13 bin Avro ödemeyi kabul etti. 1992’de İstanbul’da su dağıttığı sırada ruhsal sorunları olan polisin ateş açması sonucunda Aslan ölmüş, üç kişi de ağır yaralanmıştı. Zabıtaya esrar baskını ? EREĞLİ (AA) Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde yapılan operasyonda, 10 kilogram esrar maddesi ele geçirilirken 1’i zabıta memuru 3 kişi gözaltına alındı. Polis, esrar maddesi satıcısı olduğu iddia edilen Ereğli Belediyesi’nde görevli zabıta memuru İ.S. ile ilçede kasaplık yapan A.S. ve oğlu S.S. ile irtibat kurdu. Alıcı gibi davranan polise, getirdikleri 10 kilogram toz esrar maddesini satmak için pazarlık yaptıkları iddia edilen bu kişiler, düzenlenen operasyonla yakalandı. SÜRECEK CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle