25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER ERGİN YILDIZOĞLU AKP hükümeti döneminde ÖİB’nin giderleri toplamı 705 milyon YTL ’ye ulaştı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR Özelleştirmenin astarı da pahalı AYŞE SAYIN Irak’ta Fantezi ve Gerçek Irak seçimleriyle yeni geniş tabanlı ve güçlü demokratik toplumsal desteğe sahip bir koalisyon hükümeti kurulacaktı. Seçim sonuçları, direnişi ve destekçilerini tecrit edecek, yeni hükümete bunları ezmesi için olanak sağlayacaktı. Bizdeki ‘‘ABD’nin sesi’’ yazarlar bu fanteziyi satmak için seçimlerden hemen sonra kolları sıvadılar: ‘Ulusalcılar’, ‘İslamcılar’, ‘laikçiler’, ‘antiküreselciler’ yine fena halde yanılmışlardı; bakınız, Irak’ta artık demokrasi kuruluyordu. ABD’nin sömürge valisi (pardon, Irak Büyükelçisi) Zalmay Halilzad da ‘‘Aralık seçimlerine bütün cemaatlerin katılması... başarı stratejimizi belirgin bir biçimde ilerletebilmemiz için gereken fırsatı yarattı’’ diyor (Wall Street Journal, 09/01). Geçen hafta ‘‘gerçek’’ bu fantezileri bir kez daha iflas ettirdi. Ama Kuzey Irak sakin, üstelik ekonomisi hareketli, hatta Türk işadamları orada ‘‘cirit atıyor’’ diyebilirsiniz. Acele etmeyin, çünkü orası da bir başka ‘‘âlem’’. ANKARA AKP hükümetinin büyük umut bağladığı özelleştirmelerde 38 kuruluşun alıcılarının taahhütlerini yerine getiremezken 11 büyük özelleştirme de ‘‘yargıdan’’ döndü. AKP hükümeti döneminde ilan, reklam, danışmanlık hizmetlerinin de içinde yer aldığı özelleştirme giderleri ise 2004’te 688 milyon 548 bin YTL, 2005’te ise 16 milyon 722 YTL olmak üzere toplam 705 milyon 270 YTL’ye ulaştı. CHP İstanbul Milletvekili Halil Akyüz’ün, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili soru önergesine Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın verdiği yanıta göre 7’si Anayasa Mahkemesi tarafından olmak üzere toplam 11 büyük özelleştirme usulsüzlükler nedeniyle yargı kapısından döndü. Buna göre Sümer Holding’in 8 işletmesi, ÇİTOSAN’ın 3, Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin 8 limanı, HAVAŞ, TESTAŞ Aydın tesisleri, ORÜS’ün 3 işletmesi ile PET ? Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın CHP’li Halil Akyüz’ün soru önergesine verdiği yanıta göre, şimdiye kadar 11 büyük özelleştirme yargıya takıldı. Özelleştirilen 38 kuruluşun alıcıları ise taahhütlerini yerine getiremedi. Alıcıların büyük bölümü, borçlarını vadesinde ödememelerinin yanı sıra taahhüt ettikleri ‘‘3 yıl üretim koşulunu’’ yerine getiremedi. LAS AŞ özelleştirmeleri Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. METAŞ İzmir Metalurji Fabrikası’nın satışı hukuka aykırı olduğu, piyasa değeri 51.2 milyon dolar olan SEKA Balıkesir İşletmesi’nin 1.1 milyon dolara, değerinin çok altında Albayraklar’a satıldığı, TÜPRAŞ’ın yüzde 65.76’sının şartnameye aykırı teklif alındığı gerekçesiyle özelleştirmeleri iptal edildi. Unakıtan, Akyüz’ün özelleştirilen şirketler ile işletmelerde satış sözleşmesinde hükme bağlanan taahhütleri yerine getirmeyen alıcılar ve yerine getirememe gerekçesine ilişkin sorusuna verdiği yanıta göre 38 işletmenin alıcısı taahhüdünü yerine getiremedi. Alıcıların önemli bir bölümünün şartnamede belirtilen ‘‘3 yıl süreyle faaliyet/üretim yapma koşulunu yerine getiremediği’’ ortaya çıkarken diğer bir grup da vadesi gelen taksitlerini zamanında ödeyemedi. verek İşletmesi), DEMÇAY (SEK Trabzon İşletmesi), Yüksekbaş Tekstil Fab. AŞ (Sümer Holding Adana İşletmesi), Özerler Holding (Sümer Holding Afyon Sincanlı İşletmesi), ArTu Kimya Sanayi AŞ (Sümer Holding Salihli Palamut İşletmesi). Koşulları yerine getirmeyenler Satış sözleşmesindeki 3 yıl süreyle faaliyet koşulunu yerine getiremeyen şirketler şunlar: ‘‘TAT Et Entegre Et Sanayii (EBK Tatvan Kombinası), Artvin İmalat Sanayii (ORÜS Artvin, Borçka İşletmeleri), Bolu Ahşap Koruma Sanayii (ORÜS Bolu Emprenyeleme Tesisi), SEYTAŞ Tarım Ürünleri Pazarlama (SEK Adana İşletmesi), CANSÜT Gıda Sanayii (SEK Çorum İşletmesi), Mis Süt AŞ (SEK, Eskişehir, İzmir, Lalahan işletmeleri), Ali Murat Bucak (SEK Si Satış bedelini ödemeyenler Satış ya da devir bedelini ödemeyen şirketler ise şunlar: Oruçoğlu Ltd.Şti (Devrekani Yem Fabrikası), Zonguldak Yat. Mak. AŞ (Filyos Ateş Tuğlası), ABG Ortak Girişim Grubu (KÖŞTAŞ Tarım Makineleri AŞ), Meyepa Marketing AŞ (Nimsa Niğde Meyve Suları), Demirköy Orman Ürünleri AŞ (ORÜS Demirköy İşletmesi), M. Zeki Hacıku aoğlu (ORÜS Devrek İşletmesi), ORSA Ağaç Sanayi AŞ (ORÜS Dursunbey İşletmesi), Kalkım Orman Ürünleri AŞ (ORÜS Kalkım İşletmesi), Çevik Orman Ürünleri AŞ (ORÜS Ulupınar İşletmesi), Milda Kâğıt Sanayi AŞ (SEKA Aksu İşletmesi), SİVYAT Yatırım AŞ (Sıvas DemirÇelik İşletmeleri), Yüksekbaş Teks. Fab. AŞ (Sümer Holding Adana İşletmesi), Bünteks (Sümer Holding Bünyan İşletmesi), Zafer Pamuk ve Tekstil AŞ (Sümer Holding Denizli İşletmesi), Hesfibel AŞ (TAKSAN Takım Tezgâhları AŞ), Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri (Antalya Limanı), Çakıroğlu Giresun Liman İşletmeleri (Giresun Limanı), Park Denizcilik Hopa Liman İşletmeleri (Hopa Limanı), Çakıroğlu Ordu Liman İşletmeleri (Ordu Limanı), Çarıkoğlu Sinop Limanı İşletmeleri (Sinop Limanı), Taiwan Firstohm Elektrik AŞ (TESTAŞ Aydın Tesisleri), EmsSel İnşaat Turizm Ltd. Şti. (Turbant Abant ve Bolu işletmeleri). Rekor ölümler haftası Seçimler sırasında sessizlik, neocon aklıevvellerin ve bizdeki kopyalarının sandığı gibi, direnişin zayıflığının değil, gücünü kontrol edebilen bir örgütlülük düzeyinin işaretiydi. Böylece direniş hem siyasi alanı kullanmaya başlıyor hem de isterse istikrar getirebileceğini kanıtlamış oluyordu. Ama seçimlerdeki yolsuzluk iddiaları, Sünnilerin protestoları, seçim sonrası Şiilerin katı tutumu, direnişin geri gelmesini çabuklaştırdı. Geçen hafta bombalı saldırılarda ve çatışmalarda, çoğu Şii 180’den fazla sivil ve toplam 30’a yakın ABD askeri öldü, bir Black Hawk helikopteri düştü. Dahası, Şiiler intihar eylemlerinden, Şiilerin denetimindeki içişleri bakanlığının Sünni tutuklulara yönelik aşırı yöntemleri engellemeye çalışan ABD yönetimini, direnişe karşı teslimiyetçi bir tutum takınmakla suçladılar. Bağdat sokaklarında binlerce Şii, ‘‘Halilzad’a hayır, İçişleri Bakanlığı’na evet’’ sloganları ile yürüdüler. Gerçekten de ABD’nin Sünni direnişçilerle bir diyalog alanı açmak için ‘‘şirin görünme’’ operasyonları yaptığına, önde gelen Baas seçkinlerini, Saddam’ın yakınlarından Satam Kuaod dahil, serbest bıraktığına, direnişle (özellikle Baasçılarla) ilişki kurarak El Kaide’ye karşı ittifak vesilesiyle uzlaşmaya çalıştığına ilişkin haberler de geliyordu (New York Times, 07/01). Şiiler, ABD ile Sünniler (özellikle Baas örgütü) arasındaki eski bağların yeniden kurulmakta olmasından kuşkulanıyor, gelişmeleri kaygıyla izliyorlar. Acaba ABD, İran’ın etkisini zayıflatmak için yeniden Sünnilere yanaşmaya mı başlamıştı? Bu kaygıyla Şii camilerinden ABD karşıtı sert mesajlar gelmeye başladı. Sadr’ın seçimlerden güçlenerek çıkması, bazı dinci Sünni direniş örgütleriyle ilişki içinde olması, durumun giderek karmaşıklaşacağını gösteriyor. ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ ADANA TEKEL İŞÇİLERİ Sezer: Basın özgürlüğü sağlanmalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yasalardaki basın özgürlüğünü kısıtlayıcı hükümlerin kaldırılmasını istedi. Cumhurbaşkanı Sezer, ‘‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’’ nedeniyle bir mesaj yayımladı. Sezer, mesajında basının halkın haber alma, kamuoyu oluşturma ve anlatım özgürlüğünün güvencesi olduğuna işaret etti. Bağımsız ve yansız basının olmadığı bir ülkede, demokrasiden ve özgürlüklerden söz edilemeyeceğini belirten Sezer, demokrasilerde yaşamsal rol üstlenen basının bu gücü ve konumunun ona önemli sorumluluklar yüklediğine işaret etti. Sezer, basının istenilen düzeye ulaşmasında kendi içinde yapacağı özdenetimin büyük önem taşıdığını vurguladı. Gazetecilerin sendikal örgütlülüğünün sağlanması ve özgür çalışma ortamının sunulmasının önemine değinen Sezer, ‘‘Bu konuda siyasal erke olduğu kadar, basın organları sahiplerine ve meslek örgütlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Yasalarda basın özgürlüğünü kısıtlayıcı kurallar kaldırılarak basın çalışanlarının halkı en iyi biçimde bilgilendirmeleri ve görevlerini rahatça yapmaları sağlanmalıdır’’ görüşüne yer verdi. Başbakan Tayyip Erdoğan da mesajında demokratik kültürün yerleşmesi için özgür bir medya ortamını ‘‘elzem’’ gördüğünü belirtti. TBMM Başkanı Bülent Arınç yayımladığı mesajında, gazetecilerin çalışma özgürlüğünü kısıtlayan engellerin ortadan kaldırılmasını istedi. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer mesajında Basınİş Yasası’nın günümüze göre yeniden düzenlenmesini istedi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu, yayımladığı mesajında gazetecilerin planlı olarak bir yandan medya patronlarının, diğer yandan siyasi iktidarın ve kamu otoritesinin kıskacı arasında hem sosyal ekonomik haklarının geriletildiği hem de özgür habercilik olanaklarının daraltıldığı bildirildi. ‘AKP hükümeti daha pervasız’ AKP hükümeti tarafından kapatma kararı verilen Adana Tekel Sigara Fabrikası’nda işyerlerini terk etmeme eylemi yapan işçiler, bayramın ilk gününde temsili olarak Tekel işçisini kurban edip aileleriyle birlikte AKP il binasına yürüdü. Burada oturma eylemi yapan işçiler ve aileleri AKP hükümetini sloganlarla protesto ederken bir işçinin bypass ameliyatı olan eşi kalp spazmı geçirdi. Tek Gıdaİş Güney Anadolu Bölge Başkanı Gürsel Diliçıkık, ‘‘Çocuklarımızla birlikte buradayız. Hiçbiri geleceğinden emin değil. Biz ekmeğimizin derdindeyiz, ama AKP hükümeti önceki hükümetlerden daha pervasız şekilde IMF ve Dünya Bankası’nın emirlerini yerine getiriyor’’ dedi. (Fotoğraf: VURAL KÖSE) Kuzey Irak ve ötesi Halilzad’ın ‘‘başarı stratejisi’’ olarak nitelediği (demokratikleşme, ekonomik liberalizasyon, istikrar) gelişmelere tek uygun yer Kuzey Irak Kürt Yönetimi (KIKY). Bizdeki ABD sesi yazarlar da Türk şirketleri açısından buranın ne kadar ‘‘ballı’’ olduğunu anlatmaya başladılar. Bunlar, bu ‘‘ballı’’ ekonomik ilişkilerin siyasi sonuçlar yaratacak (!) boyutlara ulaşmaya başladığını vurguluyor uydurma bilgilerle (Irak petrolünün yüzde 40’ı burada) yine, orduyu Irak’a sokmayı, ülkeyi maceraya atmayı kolaylaştıracak fanteziler yaratmaya çalışıyorlar. Ancak KIKY ne demokratik, ne özgür, ne bağımsız ne de liberal bir yer. İki büyük aşiretin kucağında kurulan bir siyasi sistemin demokratik olmasını beklemiyorduk zaten. ABD, güvenlik şemsiyesi ve mali desteği yüzünden bağımsız ve meşru olması da söz konusu değildi. Ama uzun yıllar, büyük acılardan sonra, nihayet kendi yönetimine kavuşan seçkinlerin kendi halkına biraz daha insaflı davranması beklenebilirdi. Ama Kürt medya sitelerindeki (örneğin: KurdishMedia.com) tartışmalardan anladığımız kadarıyla, TalabaniBarzani ikilisinin keyfi ve baskıcı yönetiminden, yolsuzluklardan; aşiret üyelerinin, peşmerge komutanlarının, halkı korkutup rüşvet, haraç vb. yollarla zenginleşmeye, peşmergenin yaşamın her alanına karışmaya başladığından yakınan eleştiriler söz konusu. Bu eleştiriler giderek dünya medyasına da çıkmaya başladı (RFE, 29/05/05; Washington Post, 20/06/05; Handelsblad, 20/11/05). Bu madalyonun öbür yüzündeyse ABD işgalinin etkilerini ve Kürt yönetici sınıfının politikalarını, yolsuzluklarını eleştiren aydınların, örneğin yazar Dr. Kemal Said Kadir’ in başına gelenler var. Dr. Kadir, 26 Ekim günü KDP istihbarat görevlileri tarafından kaçırıldı, tutuklandı, Uluslararası Af Örgütü’ne göre de işkence gördü. Dr. Kadir, bir saat süren bir duruşma sonunda, Mesut Barzani’ye hakaretten 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı. ergin.yildizoglu?gmail.com Gemilerimize liman yasağı Özelleştirme İdaresi, ilgili kuruluşların haberi olmadan TCDD Mersin Limanı için hazırladığı taslakta, alacak şirkete bir dizi ayrıcalıklar veriyor. IŞIK KANSU ANKARA Danıştay tarafından başkanı ve yöneticileri hakkında peş peşe soruşturma izni kararları verilen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), bu kez de ilgili kuruluşların haberi olmadan TCDD Mersin Limanı için işletme sözleşmesi taslağı hazırladı. ÖİB’nin taslağına göre, Mersin Limanı’nın işletmesini alan özel şirket, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gemilerine geçiş izni vermeme hakkına sahip olacak. Taslakla ayrıca, şirkete 5 yıl vergi ödememe olanağı tanındı. Sözleşme taslağına yönelik bir rapor hazırlayan Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi İlter Ertuğrul, sözleşme uyarınca alıcı şirketin limanda faaliyeti bir ay durdurabileceğini, bir yıl da hizmet standartlarının altında hizmet verebileceğini belirterek ‘‘Standardın ne ALAN ŞİRKET 5 YIL VERGİ ÖDEMEYECEK İlter Ertuğrul, kimi diğer koşulları da şöyle sıraladı: ? İlk dönem yatırım zorunluluğunun yerine getirilmemesinin yaptırımı 27.5 milyon ABD Doları’dır. Ancak, bundan daha önemlisi, bu beş yıl boyunca işletmeciye devrilen yıllık ciro yaklaşık 70 milyon dolar, net kâr yıllık 50 milyon dolardır. ? Alıcı, yatırım muafiyeti belgesi alacak ve 5 yıl vergi vermeyecektir. ? Şirket sözleşme değişikliğinde TCDD onayı şartı getirilmiştir. Ancak, yaptırımı ‘fesih’ değildir, çünkü TCDD’nin sözleşmeyi fesih yetkisi yoktur. Ayrıca TCDD, 15 gün içinde başvuruya yanıt vermediği takdirde, değişikliği kabul etmiş sayılacaktır. ? Limanın denetim yetkisi TCDD’ye verilmiştir ama TCDD, ihalesine, sözleşme sürecine hiç katılmadığı ve tarafı olmadığı bir sözleşmenin uygulanmasından sorumludur. Ayrıca tüm bu denetimi üç kişiyle yapacaktır. ? İşleticiye yükümlülükleri yerine getirmeme hakkı verilmekte ve süre sınırı da konmamaktadır. olduğu, standardın altına düşüldüğüne kimin karar vereceği ise sözleşmeye göre belli değildir’’ dedi. Ertuğrul, sözleşme taslağına göre, işletmeyi üstlenecek şirkete TSK’ye ait gemilere bile kısıtla ma koyma yetkisi tanındığına değindi ve sözleşmede yer alan konuya ilişkin şu noktalara dikkat çekti: ‘‘Sözleşme taslağının 24. maddesinde, işletmecinin NATO ve TSK’ye hizmeti ücretsiz vereceği belirtilmişken 24. maddesinin 2. fıkrasında ‘TSK’ye, NATO’ya ait deniz taşıtları ile NATO ve TSK’ye ait harp gemilerinin limandan yararlanmalarında bir ücret ödeyip ödemeyecekleri ve eğer ödeyeceklerse bu bedelin ne olacağı hususunda işletici, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile ayrı sözleşmeler yapacaktır’ denilmektedir. Ayrıca, 24. madde ile işletmeciye getirildiği ileri sürülen yükümlülüklerin hiçbiri ‘kesin’ değildir. İfadelerin tümü ‘edebilir’ biçimindedir ve iki türde de yorumlanabilecek yapıdadır. Örneğin, 24. maddenin 1. fıkrasının ilk tümcesine göre, TSK’ye, NATO’ya TSK’nin yarar gördüğü ‘deniz taşıtlarına tahsis edilebilir’. Bu ‘edilebilir’ yükleminde ‘zorunluluk’ yoktur ve işletmeciye ‘tahsis etmeme’ hakkı da vermektedir. 24. maddenin 1. fıkrasının ikinci tümcesindeki yüklemler de ‘askıya alınabilir ve izin verilmeyebilir’ biçimindedir.’’ Bir bayram sabahına uyandık. İyi şeyler düşünmek, iyi duygularla geleceğe bakmak istiyoruz. Buna hakkımız yok mu? Ulus olarak çok acı çektik. ‘‘Düşük yoğunluklu savaş’’ yakın tarihimizin bir parçası. 30 bin insanımızı yitirdik. Hâlâ Kürt sorunu, netameli bir sorun olarak önümüzde duruyor. Bu bayramı da kuş gribi endişeleriyle geçiriyoruz. Gazetelerin ön sayfalarını, televizyonların ilk haberlerini kuş gribi kaplıyor. Hepimiz endişeliyiz. Ülkemizde kümes hayvancılığı bu şekilde sona eriyor. Kazlar, ördekler, martılar, güvercinler yaşamımızı tehdit edecek bir potansiyel olarak görülüyorlar. ??? ‘‘Türkiye ne durumda’’ sorusuna, her zaman iki tür yanıt vermek mümkün. Olumlu tarafından bakarsak iyi şeyler söyleyebiliriz. Türkiye AB ile müzakerelere başladı, Türkiye’nin ithalat ve ihracatı rekor üstüne rekor kırıyor. Adam başına yıllık Gerginliklerden Neden Hoşlanıyoruz? gelir, son birkaç yılda iki misline çıktı. Kıbrıs’ta Türkler uygulanan ambargoyu, tecridi kıracak bir beklenti içindeler. KKTC’ye ilgi artıyor. Olumsuz tarafından bakarsak da göreceğimiz çok şey olduğu bir gerçek. Türkiye AB ile müzakerelere başladı, ancak işler pek de istendiği gibi gitmiyor. 301. maddeye ilişkin açılan davalar, yükselen milliyetçilik gibi konular AB tarafından hoş karşılanmıyor. Kıbrıs hâlâ bir çıban başı. AB, üzerine düşeni yapmıyor. Annan planına evet diyen Kıbrıslı Türkler cezalandırılmak isteniyor. İthalat ve ihracat artıyor, ama Türkiye’nin cari açığı ve dış borçları da aşırı ölçüde artmış durumda. ??? Bütün bunlar ülkemizin gerçekleri. İyi şeyler de var, kötü şeyler de. Bütün mesele, bizim bunları nasıl algıladığımız ve nasıl bir çözüm yolu bulabileceğimiz. Türkiye, iç gerginlikleri çok olan bir ülke. Hemen her konu bir anda var olmak ya da yok olmak şeklinde algılanabiliyor. Birimizin çok olumlu gördüğü şeyi diğerimiz tamamen olumsuz görebiliyor. Bütün temel sorunlar da tam bir kamplaşma içindeyiz. Örneğin Kürt sorunu, azınlıklar, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu, AB ile ilişkiler gibi konular bir anda bizleri geriyor. Bir taraf diğer tarafı anında vatan hainliğiyle, yabancı işbirlikçiliğiyle suçlayıveriyor. Ya da faşistlikle ve ırkçılıkla. ??? Dünyanın her yerinde siyasi tartışmalar oluyor, suçlamalar oluyor, gerginlikler yaşanıyor. Bizdeki sanki tamamen bize özel. Hiç bitmiyor, hep yanı yerde duruyor, suçlamaların konuları da değişmiyor. Neden acaba? Türkiye’deki tartışmaların konusu neden değişmiyor? Aşırı gerginlik neden bir türlü ortadan kalkmıyor? Bu sorulara da bir iyimser, bir de kötümser yorum yapmak mümkün. İyimser yorum: Türkiye, dinamik bir ülke. Nüfusu hızla artan, yeniliklere açılan bir ülke. Bu nedenle bu değişim hızı, iç canlılık, toplumun gerilmesine yol açıyor. Kötümser yorum: Türkiye bir darbeler ülkesi. Bu ülke otoriter bir sistemle yönetilmeye alışmış. Bu sistem, birtakım çıkar çeteleri yaratmış. Bu çıkar çeteleri, kurulu düzenin değişmesini istemiyorlar. Her değişim isteğinin karşısına, ‘‘ülkeyi bölecekler’’ tehdidiyle çıkıyor ve korkular üzerinden siyaset yapmayı kendi iktidarlarının devamı için gerekli görüyorlar. ??? Peki biz bu durumdan kurtulamayacak mıyız? Yani hep birbirimizden korkarak mı yaşamaya devam ede ceğiz? Bu temel sorunlar hiç mi bitmeyecek? Bir yönüyle bakarsak evet. Türkiye gibi yarı demokratik, yarı otoriter sistemle yönetilen ülkelerde, işlerin yerine oturması kolay değil. Çünkü çok fazla değişik gelenek iç içe geçmiş durumda. Şiddet de var, barışçı eğilim de. Zenginlik de var, aşırı yoksulluk da. Değişim de var, statüko da. Türkiye, böyle yaşamaya alışmış bir ülke. Değişebilir, bu sorunları aşabiliriz. AB süreci, belki bir gerginlik yaratıyor, ancak aynı zamanda artık değişimin eşiğine gelmiş Türkiye için bir sıçrama olanağı da sağlıyor. Geçmişe dönüp baktığımız zaman epeyce mesafe aldığımızı da kabul etmeliyiz. ??? En tehlikeli olanı karamsarlık. ‘‘Memleket elden gitti’’ ruh halinden çıkmak gerekiyor. Türkiye’de iyi şeyler de oluyor. İyi olanları geliştirecek bir potansiyele de sahibiz. Çözüme buradan başlamak en iyisi. Şeker gibi bayramlar dileğiyle. AKP’li başkanın ricacı bakan çelişkisi ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Seyhan Belediye Başkanı Azim Öztürk, kaçak yapıların yıkımını önlemek için çok sayıda kişinin araya girmek istediğini, bunlardan birinin de bir bakan olduğunu söyledi. Meclis toplantısında, ‘‘Bakan beni 3 kez aradı, ama ben buna rağmen yıktım’’ diyen Öztürk, gelen tepkiler üzerine, ‘‘Arayan eski bakandı’’ açıklamasını yaptı. Seyhan Belediyesi’nin önceki gün yapılan toplantısına, Başkan Öztürk ile meclis üyesi Mustafa Tuncel’in, yıkımlarla ilgili açıklamaları damgasını vurdu. Tuncel, gündem dışı konuşmasında yıkımlarla ilgili çok spekülasyon yapıldığını, yıkılacak ev ve işyerleriyle ilgili çok sayıda kişinin araya girerek ‘‘torpil’’ istediğini vurguladı. Söz alan Seyhan Belediye Başkanı Öztürk de şunları söyledi: ‘‘Taviz vermeye niyetimiz yok. Evet, 100 metrekarelik kaçak yapının yıkılmaması için bir bakan beni 3 kez aradı, buna rağmen yıktım.’’ Özellikle AKP kanadından gelen tepkiler üzerine ‘‘Meclis’te sözünü ettiğim bakan, eski bir bakandı’’ dediği öğrenildi. 5CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle