10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 OCAK 2006 PAZAR ? Yeşil sahaların duayeni Deringör’le dün ve bugün Halit Deringör’ün forma giydiği 1940’ların F.Bahçe’sinde Cihat Arman, Lefter, Fikret Kırca gibi futbolcular da oynuyordu. İşte futbol bu HALİT DERİNGÖR Eski futbol yeni futbol... Hangisi daha iyi? Sık sık soranlar oluyor. Çoğu da genç kuşaktan. Yanıt vermek, çok zor oluyor. Aynı dilden konuşamıyoruz. Anlattıklarımız onlara masal gibi geliyor. Dinliyorlar ama inanmıyorlar. İçlerinde ‘‘Halit Abi eski futbolun sürati yoktu, futbolcular kağnı arabası gibiydiler’’ diyenler de çok. Haklılar. Çünkü görmemişler, eskiyi! Bence iki şeyi birbiriyle karşılaştırmak veya eleştirmek için iki olayı da yaşamak, bilmek gerekir. Ne var ki bilenler oldukça az. Çoğu dünya değiştirdi. Bizler eskiyi de yeniyi de yaşadık yaşıyoruz. Hiç çıkmadık futbolun içinden. Bu nedenle de rahatça iki devrin futbolunun arasındaki ilişki ve çelişkileri anlatabiliyor, yazabiliyoruz. Şurası bir gerçek ki biz siyah beyaz bir dünya içerisinde yaşadık. Her şeyi siyah beyaz renkte gördük. Oysa o günden bugüne dünyada birbirini kovalayan değişimler oldu. Bir değişimin, nedenini niçinini öğrenmeden bir başka değişim çıktı ortaya. Yani değişimler de değişiyor. Bütün bu değişimler karşısında futbolun değişmediğini söylemek aymazlık olur. Öncelikle dünyayı arkasından koşturan futbol oyununun varlık nedeni olan ‘‘Futbol topu’’ değişti. Bizim kuşak deriden yapılmış, ağzı sırım ile kapatılmış şişirme toplarla futbol yaşamlarını sürdürdüler. Çamurlu havalarda topun ağırlığı iki misli artardı. Kafa vurduğunuz zaman alnınızın, kaşınızın yarıldığı günler olurdu. Böyle bir topla futbolun incelikleri olan pas vermek, şut atmak, stop yapmak gibi özellikleri uygulamak çok zordu. Sahalarımız ise bir başka âlemdi. Bele kadar çamur olurdu. Bazen çamurdan adam şekline girerdik. Şimtediliyor, anlayamıyorum, Bizim kuşak, ‘WM’ sistemiyle oynardı. Kişilikli bir sistemdi bu. Gole dönüktü. Seyretmesi zevk verirdi. Açık bir sistemdi. Geride ve orta alanda kargaşa olmazdı. Bu sistemde özellikle sağ açık, sol açık santraforların çok hızlı olmaları gerekirdi. Tuncay hızlı mı? Örneğin Fenerbahçe’nin sağ kanadında Küçük Fikret, sol kanadında da ben oynuyordum. İkimiz de 100 metre koşuyorduk. Okulda benim birinciliğim vardı. Santraforumuz, önceleri rahmetli Melih Kotanca, sonra da Suphi Ural’dı. İkisi de dekatlon şampiyonlarıydı. Sabah atletizm müsabakalarına katılırlar, öğleden sonra da maça çıkarlar gollerini atarlardı. Şimdiler Fenerbahçe’de Tuncay’ın süratinden bahsediyorlar. Keşke bugünkü kuşak görseydi ve görebilseydi bu futbolcuları. Böyle süratli futbolcular diğer takımlarda da vardı. Özellikle Beşiktaş’ın sol açığı merhum Şükrü Gülesin’i rakip defans ancak beline sarılmak suretiyle durdurabiliyordu. Bugün ise dünyada WM sistemi yok. Çoktan kalktı. 352, 442 gibi sistemler var. Önce gol yememeyi düşünüyorlar. Hem defansı hem de ofansı aynı zamanda uygulamak istiyorlar. Bugünkü kuşak bu sistemlerle topun ortalarda çabuk dolaşmasını sanırım süratli futbol diye niteliyorlar. Oysa böyle bir düzende sonuca gitmek için çok zaman kaybediliyor. Eski futbol da ise üç pas ile gole gidiyorlardı. di ise toplar empermavize, su tutmuyor. Dış etkenler ile ağırlaşmıyor. Sahalarda çamur filan da kalmadı. Hemen hemen hepsi yemyeşil. Anadolu’da bile... Böyle sahalarda top oynamak bir zevk adeta. Bütün yeteneklerinizi gösterebilirsiniz. Yalnız futbol topu değil, futbolun malzemeleri de değişim fırtınalarına uydu. Ayakkabılar kalın deriden yapılır, altı ızgaralı köseleden olurdu. Bileklere kadar uzundu. Burunları çelikle kaplanırdı. Ayakkabılarımız da yağmurlu ve ça murlu havalarda iki misli ağırlık kazanırdı. Formalar da suyu tutar cinsindendi. Ne var ki bütün bu dezavantajlar karşısında o günkü futbolculardan bazıları dünya çapında ünlü oldular. İçlerinde Avrupa’da bile ünlerini devam ettiren arkadaşlarımız vardı. Hâlâ yazılıp çiziliyorlar. Hatta onlara özlem bile duyuluyor. Gerçekten eski futbolun sürati yok muydu? Sürat deyince topun ayaktan ayağa hızlı olarak dolaşması mı yoksa futbolcuların sürati mi kas İNSANLIK 6 OKKAYDI! Doğal olarak Türk futbolunu yönetenler de değişim rüzgârına kapıldılar. Eski yıllarda yönetime giren özellikle başkan olan kişiler eski futbolculardan ve de ülkenin saygın insanlarından olurlardı. Hürmet ederler, hürmete layık olurlardı. Argo lisanı ile tam anlamıyla 6 okka insanıydılar. Futbol profesyonel olduktan sonra bu durum değişti. Kulübü yönetenlerden tek istenen şey paraydı. Bu nedenledir ki kulüplerimizin başına bazı köşe başı zenginleri, hayali ihracatcılar, kara para aklayanlar gelmeye başladı. Gelenler gitmemek için her yola başvurdular. Kulüp içinde ve dışında birtakım mücadeleler yarattılar. Kavga ortamı, işlerine geldi. Sıradan futbolculara sırf reklam olsun diye trilyonlar akıttılar. Bunları hep beraber görüyoruz. Yazdıklarım hayali değil.. HİTLER’İN TAKIMINI YENDİK F.Bahçe’de A takımı, B takımı, Genç A, Genç B diye kategorileri vardı. Bütün bunları yabancı antrenörler çalıştırırdı. Bizler, genç takıma girdiğimiz zaman antrenör olarak önce İngiliz Mr. Elliot ve Macar Herschweng ile çalıştık. Daha çiceği burnundayken futbolun özellikleri o adamlardan öğrendik. Fenerbahçelilik ruhumuz da bu devrede kuvvetlendi. Genç takımda oynarken Haydarpaşa Lisesi’nin futbol takımınında da oynuyordum. Lise 1’deyken eğer öğrencilere lisans verilebilseydi Fenerbahçe A Takımı’nda oynayacaktım. 1939, 1940 ve 1941 yıllarında Haydarpaşa Lisesi arka arkaya şampiyon oldu. Galibiyet golleri de benden geldi. Bu süreler içinde Fenerbahçe yöneticileri hep bizi gözlemlediler. Lise son sınıfında Fenerbahçe A Takımı’nda oynamaya başladım ve Hitler’in takımı olan Admira maçını 21 kazandık. Galibiyet golünü yine ben attım. Bunu sizlere kendimi övmek için anlatıyor değilim. Amacım gençlere eski futbolcuların nasıl yetiştiğini anlatmak. Önünü ilikleyip konuşan başkanlar F.Bahçe Başkanı rahmetli İsmet Uluğ, Galatasaray Başkanı ise rahmetli Suphi Batur ,her ikisi de futboldan gelmişlerdi. Samimi arkadaştılar. Bir gün rahmetli Suphi Batur’un telefonu çalar, konuşmak için ahizeyi kaldırır. Aynı anda da ceketinin düğmelerini iliklemeye başlar. O anda Batur’un yanında olan bir arkadaşı vardı. Sorar, kimdi o diye. Cevap olarak İsmet Uluğ der. Peki, neden ceketinizin düğmelerini iliklediniz. Batur yanıt verir: ‘‘O büyük Fenebahçe’nin büyük başkanı İsmet Uluğ’’ der ve devam eder: ‘‘Onun karşısında ben her zaman böyle yaparım’’. Yine eski G.Saray başkanlarından Selahattin Beyazıt’ın bazı Fenerbahçelileri ülke dışına gönderip tedavi ettirdiği de hâlâ dilden dile dolaşır.Bu olaylar bugünkü kulüp başkanları karşısında romantik olarak görülebilir. Ama bunlar gerçektir. İşte fairplay budur. Saymak ve sayılmak budur. Kulüplerin futbolcu kaynakları nasıldı? Özellikle şunu söylemek gerekir ki kulüplerin genç takımları vardı. Bunun dışında hepsinin büyük okullar ile organik bağları olurdu. Örneğin, Fenerbahçe, Haydarpaşa Lisesi, Galatasaray, Galatasaray Lisesi, İstanbul, İstanbul Lisesi, Beşiktaş Kabataş Lisesi ile... Ben eskici değilim. Yelkovan gibi bir noktaya takılıp kalmak istemem. Ama bir gerçek var. Bütün meslek grupları eskiyi arıyor ve ona özlem duyuyor. Bu çok anlamlıdır. Türk futbolu gelişti. Ama boyuna göre değil enine göre, şişmanladı. Ancak sağlıksız bir şişmanlama!.. CUMHURİYET 19 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle