28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1-1 TEMMUZ 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(S cumhuriyet.com.tr 15 ÇACRIŞIMLAR AYŞE EMEL MESCİ Ustalara saygı...0n beş, on altı yaşlarındaydım. Teyzemlere veya halamlara her gi- dişımızde -ki o devirde bu mısafir- lıkler günlük yaşam ntüelüıın ol- dukça sık yinelenen parçalanydı- bij saat gelir, koltuklara, ıskemle- lere yenı bır düzen verilir, herkes seyırci durumuna geçer ve ailenin tiyatrocu kızı, yani bendeniz ma- rifetlerimi sergilemeye başlardım. Sürekli prömiyer seyircisıne oyna- mak gıbi bir şeydı bu -tiyatrocular ne demek istediğimi anlamışlar- dır- ve bu mıni göstenlerden aldı- gım zevkı, 'aile'nin ıçınde kendi- mi göstermekten, büyüklere "ba- kın, ben de vanm" diyebılmekten kaynaklanan hazzı belleğımin "en kıymetli anılar köşesi"nde sakla- nm hâlâ. Aslında aynı dönemde Gülriz Sururi-Engin Cezzar Ti- yatrosu'nda, Güngör DUmen'in yazdığı 'Kurban'dakonuk oyun- cu olarak çalışıyor, Zehra'nın üze- rine kuma gelen Gülsüm'ü oynu- yordum. Itiraf etmeliyım: Aıle içi gösterilerin rol dağıhmında ken- dimı terfi ettırip Gülsüm'ün kar- şısında Zehra'yı da oynar, daha doğrusu sahnede karşımda Zeh- ra'yı oynayan Gülnz Sururi'yi her şeyiyle taklit ederdim. Reperru- vann komedi dalındaki en büyük numaram ıse Nisa Abla taklidiy- di. Nisa Serezli'nın ounutulmaz konuşmasını, mimiklerinı, jestle- rini bellegimden çıkanp çıkanp kullandıkça "seyircileritn" gül- mekten kınlırlardı. Tiyatroyu sahnede öflrenmek Bizim kuşak açısından tiyatro 'okul'da öğrenilen bir meslek ol- manın ötesinde, gerek ödeneklı ti- yatrolar gerekse 60'lı yıllann al- tınçağında sayıları çokartmış özel tiyatrolar sayesinde sahnede, usta- ların yanında doğrudan çalışarak sırnna erilen bir sanattı. Kenterler, Dormen Tıyatrosu, Gülriz Sururi- Engin Cezzar Tiyatrosu, AST, HO, Dostlar Tiyatrosu... Liste böyle uzayıp giderdı. Tabiı ki son- Yıldız Kenter benim hocamdı. Eğer Türk tiyatrosu bir nehirse, onun ve diğer hocalanmın ellerinden geçerek girdim ben bu nehre. Doğrudur, sonradan farklı bir yol çizdim kendime, tiyatroyu ve dünyayı daha farklı algıladım belki. Ama sonuçta bugün geldiğim noktadan geriye dönüp, o çok uzaklardaki başlangıca, kendi miladıma baktığımda hepsini orada, o kıyıda, beni nehre uğurladıktan sonra el sallarken görüyorum hâlâ. radan herkes kendı yolunda yürü- dü, kimimiz tiyatroyu kalıcı bir yaşam biçimi olarak seçtı, kimi- miz tiyatro-televizyon-Yeşilçam filmleri üçgenınde belirlenen ve ağırlık merkezı dönemine göre değışen bır yörünge izledi, kimi- miz çağının içinde olmaya gayret etti, kımımız gişe kaygısını önde tutup tersten gıden bir yaklaşımla gişem iyiyse çağın içindeyim de- mek ki, noktasına vardı. Önemli değil... Gerçekten de, bunlar neh- rin ana akışı ıçindeki dip akıntıla- rı sadece. Yeri geldiğinde çok önemli olabiliyor, bindiğiniz tek- neyi bir sağa bir sola savurabili- yorlar, ama sonuçta o nehırde iler- lemeye devam ediyorsunuz. Ve Jean Jaures'in dediğı gibi, "ne- hir denize akmaya devam ettiği müddetçe kaynağına sadık ka- lıyor." BellekslzHk tehlikesl Bu nehrin önüne set çekebile- cek, onun denize akmasını durdu- rup bir çölün ortasmda kuruyup gitmesine veya basit bir yeraltı akıntısına dönmesine neden olabi- lecek en büyük tehlike ise unut- kanlık, belleksizleşme... Tiyatro sanatı, kökeni itibanyla unutma tehlikesine karşı bir dire- niştir aslında: Tiyatronun teme- linde yer alan mitoslann ve ritü- ellerin en dibinde, insanın bir yan- dan dünya ve evrenle, diğer yan- dan da bir topluluk (veya birey) olarak kendiyle ilişki içinde oluş- turduğu kimliği yitirmeme, sonra- ki kuşaklara aktarabilme kaygısı yatar. Köken ve yaratıhş mitosla- nnm, her yeni yılda yinelenen ri- tüellerle hayata geçirilişi hem tan- nlann evreni yararmasımn, yani kusursuz ilk örneğin taklit edilme- sidir hem de topluluk kimliğinin kökenlere bağlanarak ayakta tutul- ması çabasuıı yansıtır. Taklit ve kökenlere bağlanma... Tiyatronun ve dansın en temel iki kaynağı değil midir bunlar? Me- yerhold tiyatroyu, her yeniliği es- kilerin kırk ambannda arayıp bu- lan bir sanat diye tanımlar çok hak- lı olarak. Çağının nabzını damarlannda hissettikçe sesi gürleşen ama bir yandan da geçmişle bağıru asla yi- tirmemeye çalışan, modern eğitim sistemi içinde yerini alan ama bir yandan da usta- çırak ilişkisini de- ğişen bıçımlerde de olsa sürdüren bu sanatın kuşaklar arası ilişkile- nnde hoyratlığa, kadir bilmezliğe, unutkanlığa hiç yer olmamalı... Yıldız Kenter Tiyatrocular bir yandan medyatik değerlerdeki yükselişten şikâyet edip gerçek sanatçılann yaşarken gereğince hatırlanmaması yüzünden topluma sitem eder, sonra da kendi- lerinden önceki kuşaklan, özellikle de ders aldıklan hocalannı incitirler- se korkanm inandıncılıklan kalmaz. Yıldız Kenter benim hocamdı. Eğer Türk tiyatrosu bir nehirse, onun ve diğer hocalanmın ellerinden ge- çerek girdim ben bu nehre. Doğru- dur, sonradan farklı bir yol çizdim kendime, tiyatroyu ve dünyayı daha farklı algıladım belki. Ama sonuçta bugün geldiğim noktadan geriye dö- nüp, o çok uzaklardaki başlangıca, kendi miladıma baktığımda hepsini orada, o kıyıda, beni nehre uğurla- dıktan sonra el sallarken görüyorum hâlâ. Yıldız Kenter benim hocamdı. Bununla gurur duyuyorum. Tüm ti- yatroculan gişe şımanklıklannı bir kenara bırakıp hocalanna saygı gös- termeye çağınyorum. Necati Tosuner'in 'Kambur' adlı öykü kitabı Neden Kitap'tan çıktı Yaşama başkaldırmakECE BAKTIAYA Necati Tosuner'in 'Kambur' adlı öy- kü kitabı, Neden Kitap tarafindan yenıden yayımlandı. Kıtapta yer alan, kambur bir genç adamın yaşadıklannın anlatıldığı 14 öykü de yazann yaşam savaşımından iz- ler taşıyor. îlk kez 1972'de basılan kitap, genç ve kambur bir adamın yaşadığı zorluklan anlatırken toplumun düşünce yapısında- ki geri kalmışhğı ve 'sakat'hğı da göz- ler önüne seriyor. Yayımlandığı dönem- de, kitaptaki 'tki Gün' adlı öyküsüyle TRT Başan Ödülü'nü kazanan Tosuner, öykülerinde, başkaldıran, her şeye karşın savaşan ve yaşama tutunmaya çalışan bır kişiliği çiziyor. Necati Tosuner'le özel olarak 'Kambur', genel olarak da öykü ve kendi öykü anlayışını konuştuk. Toplumun değer yargıları... - Ük kez 1972'de yayımlanan kitabı- nız 'Kambur' yeniden yayımlanırken öykülerinizde herhangi bir değişiklik yaptınız mı? NECATİ TOSUNER - Bu bir özen ko- nusu, benimyazdıklanm öyle birdeğişik- lik yapmayı pek gerektirmez. Hemen he- men hiç! Zaman içinde yazım kurallan- tun uygulanması olarak belki. 'Özgür- lük Masalı'nda bir sözcükte oynadım, 'kip' yanlış anlaşılmasın diye. Ha, şöyle matrakbrr şey oldu: Gelecek ay 'Sisli' ya- yımlanacak. Orada çocuğun dayısının eşini 'teyze' yapmışım. Anlamadım, Is- tanbul'da dayımın eşine ben 'yenge' der- dim oysa. Beni uyaran Aytül Akal'a te- şekkürler... - Kitabımzı yazdığınız dönenıe ba- kıldığında o günkü roman, öykü ve şi- irlerin daha çok toplumsal olaylan ko- nu aldığı görülüyor. 'Kambur'da ise sosyal gerçekiikler tam anlamıyla yad- sınmasa da bireysellik ön planda. Bu- nu nasıl yorumluyorsunuz? TOSUNER - O günler çok geride kal- dı, 'bireyci' falan... lyi ki bu öyküleri yazmışım. Kendimi ö\Tnek için söylüyor değilim. Bu, gerçek. - Öykülerinizin çoğunda sakat bir adamın yaşadığı zorluklara tanık olu- • Necati Tosuner, 14 öyküden oluşan 'Kambur' adlı kitabında genç ve kambur bir adamın yaşadığı zorluklan anlatırken toplumun düşünce yapısındaki geri kalmışhğı ve 'sakat'hğı da gözler önüne seriyor. yoruz... Bedence özürlü bir insanı an- latırken aslında 'sakat bir toplum" ger- çeğinin altını mı çiziyorsunuz? TOSUNER - Anlatılan kişınin sakat ohnası kadar önemli bir özelliği daha var. genç olması. Gençsen ve sakatsan, bu... Evet, toplumun değer yargılanndaki sa- katlığı anlattım. Utanmasam, 'iyi' anlat- tığım da söylenebilir. içtenllğe önem verlyor - 'Dert yanma işi' olarak tanımüyor- sunuz öykü yazmayı... Bu durumda yazdıklarınızın yaşamınızdan izler ta- şıması da kaçınümaz, sanırım. TOSUNER - Dert yanma diyorum a- ma, içtenlik olacak. Içtenlik yoksa, kim- se derdınizı dınlemez. 'Kambur'un ka- pağı da söylüyor bunu. - Roman da yazmış biri olarak 'der- dinizi' daha rahat anlattığınız yol diye- bilir miyiz öyküleriniz için? Öykücü- lüğünüzün sınırlarını siz nasıl tanımlı- yor ve çiziyorsunuz? TOSUNER - Evet, yaşama biçimi ola- rak da öykü daha uygun. Öykünün ro- mandan çok, şiire yakın durduğuna ina- nınm ben. Hele 'deneme'den kaçınma- sını isterim. 'Deneme tadında öykü' de- nildi mi, gülerim. E, ne yapayım, bıyık var! - Öykülerinizde dikkat çeken bir di- ğer öğe, kullandığınız yabn dil ve akı- cı anlatun. Dili doğru kullanmak, oku- yucuya olabilecek en sade anlatımla u- laşmak ne kadar önemli sizin için? TOSUNER - Söylediğiniz 'yaün dil ve akıcı anlatım' için ben ne diyebilirim ki?.. Evet, Türkçeyi doğru kullanmayan yazarlardan değilim. Bu görüşünüz için size teşekkür ederim, ama 'Okuyucuya olabilecek en sade anlatımla ulaşıyo- rum' falan diyemem ben kendim içuı. SARIYAZMA KÜLTÜR SANAT FESTÎVALt'NDE RıfatIlgaz Cide'de anıldı SİBEL BAHÇETEFE/ SERVET ALÇINKAYA CİDE - Edebiyatımızın çınan, yazar ve şair Rıfat Il- gaz ölümünün 12. yıhnda, memleketi olan Kastamo- nu'nun Cide ilçesinde düzenlenen "Rıfat Ilgaz Sanyaz- ma Kültür ve Sanat Festivali"nde anıldı. Ilgaz'ın oğ- lu, Çınar Yaymlan sahibi Aydın Ilgaz babasının doğdu- ğu evin müze yapılabilmesi için tüm Cidelileri katkıda bulunmaya çağırdı. Sanyazma Festivali, cumartesi günü Cideli çocuklann başlanna bağladıklan sanyazmalar ile Ilgaz'ın doğduğu tarihi evin önünden belediye binasına kadar yürümele- nyle başladı. Aydın Ilgaz, babasmm memleketi Cide'ye olan sonsuz bağlılığına dikkat çekerek, "Babam 7 Tem- muz 1993"te tstanbul'da hayatını kaybetti. O yazdığı son romanı olan Sarı Yazma'da, 'Bir gün öleceğim ve bir festivalle anılacağım' diyordu. Aramızdan ayrılışı- nın ikinci yıhnda başladığımız festival ile bunu ger- çekleştirebildik. Bu yıl onuncusu yapılan bu festival ile dilerim ki, bu şirin sahil kasabası babamın da öm- rü boyunca arzuladığı gibi turizme gereken önemi ve- rir ve hak ettiği değeri görür" diye konuştu. llgaz'ın evl müze olacak Aydm Ilgaz, Cide halkının ve kendisinin en önemli is- teklerinin Rıfat llgaz'ın doğduğu ve bir süre önce Kültür Bakanlığı tarafindan koruma alhna alman tarihi evin res- tore edihnesi olduğunu dile getirerek, "Her bir Cideli bu- nun için bir tek çivi getirse, bu iş gelecek festivale ka- dar tamamlanmış olur" dedı. Cide Belediye Başkanı Necdet Demir' de, tarihi evin müze ve kültürmerkezi olarak faaliyet göstermesi için ge- rekli çalışmalarabaşladıklannıbelirterek. "E\i, yaklaşık iki hafta önce Kültür BakanlığTndan devraldık. Kısa süre içerisinde çalışmalara başlayarak, ömrünü Ci- de'nin tanıtımına ve Cidelilerin aydınlanmasına ada- yan bu değerli hemşerimize olan borcumuzu ödemek istiyoruz. O güzel insan sayesinde kasabamız dünya tarafindan tanındı" dedi. Başkan Demir, konuşmasını Ilgaz'ın Cide için yazdığı bir şürinden alıntı yaparak, "Anan ne iyi etmiş de seni burda doğurmuş Rıfat Hoca" sözlenyle tamamladı. Dostlar Korosu CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın da katıldığı törenin ardmdan Ruhi Su Dostlar Korosu'nun verdiği konser büyük beğeniyle karşılandı. Festival kapsammda çeşitli yanşmalar ile Yunus Nadi Roman Ödülü Sahibi Burhan Günel'in konuşmacı ola- rak katıldığı bir panel gerçekleştirildi. Ölümünün birinci yıldönümü Anma toplantısında farklı yönleriyle Günyol konuşuldu. Vedat Günyol unutulmadı Kültür Servisi - Ölümünün birinci yıldönü- münde, Vedat Günyol'un ailesi, dostlan ve öğ- rencileri 9 Temmuz Cumartesi günü saat 11 OO'de Karacaahmet Mezarlığı'nda gömütü- nün başında buluştular. Burada Aydın Ergil, Av. Celal Ulgen, Av. Aykut Ergil, Ulviye Alpay, Av. Cengiz Kayıtmazer, Macide Birol, Muharrem Semir, Ali Ekber Ataş, Naci Öztürk ve Muslih- can Aktaş, Günyol'u konuştular. Vedat Gün- yol'un Cevizli'de alışveriş yaptığı bakkal Ali Bey de Günyol'la ilgili bir amsını anlattı. Metin Gümrükçü ile Semih Poroy'un iletileri okundu ve Günyol'un sevdiğı bir türkü söylendi. Malte- pe Üniversitesi'nde öğleden sonra düzenlenen anma etkinliğine Rektör Prof. Dr. Aytekin Berk- man, Prof. Dr. Mesut Razbonyah, Prof. Dr. Be- tül Çotuksöken, Prof. Dr. Aydın Aybay ve diğer öğretim üyeleri katıldılar. Etkinliğe katılanlar arasında Nazan Moray, Rengin Cemiloğlu, Ce- mil Çamoğlu, özlem Çamoğlu, Ahmet Sipahi- oğlu, Cengiz Bektaş, Egemen Berköz, Ulviye Alpay, Macide Birol, öğrencileri Süleyman Bal- kan, Muharrem Semir, Hasan Üzey, Hasan Öz- türk, Kemal Özdemir ve dostlan vardı. 'Ben Ve- dat Günyol' belgeseli gösterildikten sonra, Hü- seyin Şimşek, Mehmet Başaran, Celal Ülgen, Aydın Ergil ve Metin Gökyokuş konuştular. Cazseverler vapurda buluştu 12. Uluslararası tstanbul Caz Festivali kapsamında cazseverler, Kabataş-Büyükada arasında caz müziği eşliğinde boğaz keyfi yaşadılar. Istanbul Deniz Otobüsleri AŞ'ye ait "Prof. Dr. Aykut Barka" adü "Caz Vapuru" yaklaşık bin cazseverle Kabataş Vapur tskelesi'nden hareket etti. Caz Vapuru'nun Kabataş-Kadıköy-Büyükada'ya kadar uzanan S saatlik gezisinde, New Orleans'lı The New VV'ave Brass Band ve Türk usta müzisyenlerden oluşan Brass Latin'in neşeli müziklerinin yani sıra Festival DJ'leri tarafindan seçilen caz klasikleri ve funk parçaları seslendirildi. Vapurun hareketinden önce iskelede Brass Larin grubu tarafindan dinleyicilere mini bir konser verildi. Vapurda cazseverlere simit ikram edilirken ünlü caz sanatçılarının CD'leri de satışa sunuldu. (Fotoğraf: AA) Bugün toprağa veriliyor JackDelon yaşamınıyitirdi Kültür Servisi - Dilbi- limci, araştırmacı yazar Prof. Dr. Jak Delon, 8 Temmuz'da 54 yaşında yaşama veda etti. Dele- on'un cenazesi, bugün 12.00'deUlus l.Musevi Mezarhğı'nda törenle toprağa verilecek. Dil üzerine çalışmalannın yanında, çeşitli konular- da ve bale üzerinde yap- tığı araştırma ve kitapla- nyla tanınan Deleon, 1970-71 yıllannda Wis- consin Üniversitesi'nde "Çağdaş Edebiyatlar ve Sahne Plastiği Kuramı Eğitimi" aldı. 1975'te Boğaziçi Üniversitesi Ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde lisans, ardından Istanbul Üniversitesi Ingiliz ve Amerikan Dili ve Edebi- yatı Bölümü'nde doktora çalışması yaptı. 1980- 81 yıllannda Marmara Üniversitesi'nde Ingiliz- ce okutmanlığı, 1981-82 yıllannda Istanbul Be- lediye Konservatuvan'nda "Tiyatro Edebiyatı Eğjtmenliği" yapan Deleon, son olarak Boğa- ziçi Üniversitesi'nde Dil ve Kültür, Gösteri Sa- natlanna Eleştirel Yaklaşun ve Bale Tarihi ders- leri veriyordu. Yayımlanmış eserleri arasında "Düşten Düşünceye" (tiyatro, opera, bale ya- zılan-1985), "Söyleşi. Röportajlar" (1986), "Bale Tarihi" (1986), "Çağdaş Türk Kore- ografları" (1987), "Osmanlı'dan Cumhuri- yet'e Türk Balesi" (1988), "Eski tstanbul'un Yaşayan Tadı" (1989) yer almakta. Delon 54 yaşındaydı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle