Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2SIİİSAN 2005 RZARTESİ CUMHURİYET
EKONOMI ekonomi(a cumhuriyet.com.tr
Camhurim, yarın Brüksel'de yapılacak Ortaklık Konseyi toplantısında masaya konacak rapora ulaştı
AB'nin taleplerlistesiPOYRAZL^R
« Ü K S E L - A i ile Türkiye ara-
sıraaüd en üst dü«ey karar organı
o l a Ortaklık K.nseyi "nin yann
Lû&emburg'da yjpılacak toplantı-
s i n a AB, Ankara y a siyasi eleştiri-
k n yanı sıra Kofe=nhag ekonomik
k r â r l e r i çerçevesa deeleştirilerge-
t i n s y e hazırlanıy>r.
Cıunhuriyet'in mlaştığı AB'nin
o r t s : tutum belgeî»de Tûrkiye'nin
ekcıcmik büyüm hızı cv-ülürken,
u y z ı lar da bulunu-or. Gtmnrük Bir-
lîğpnin tüm AB üelenne uygulan-
m a i gerektiğine aldıkla değinilen
ortic tutum belge>inde eleştiri un-
s u r ı r ı şöyle sıralaoıyor:
-fekstll ve çkie lcota: TÜT
k i y nin Çin'den p len tekstil üriin-
lerxe kota koymaaıun AB şirketle-
rirıiv-e ihracatını d^ımsuz etkiledi-
gji ıaret edılen te lgede. sorunun
• AB'nin ortak tutum belgesinde yer alan konulardan bazılan: Yabancı yatınmın
önündeki yasal egnelleri kaldınn. AB'den ikinci el makine ithalatına engel çıkarmayın.
îlaçta kurallara uyun. Tütünde yerli-yabancı aynmı yapmayın. Yozlaşmaya tedbir alın.
Gümrük Birliği çerçevesinde ele
alınması gerektiği belütiliyor.
Yatınmın önündeki en-
geller: Türkiye'de doğrudan ya-
bancı yatınm düzeyının çok az ol-
duğunu belirten AB, yabancı yatın-
ma yönelik yasal engellerin kaldınl-
ması çağnsında bulunuyor. Belgede
aynca yabancı şırketlenn ya da
ürünlerın Türk pazarında aynmcılı-
ğa uğradığına dikkat çekilerek eşit-
likçi ve şeffaf bir yasal düzenleme-
nin gerekli olduğu belirtiliyor.
BankaClllk: Finans sektörüne
yönelik düzenlemelenn uluslarara-
sı standartlara getirilmesi, devlet
bankalannın özelleştırilmesinin hız-
landınlması ve Türk finans piyasa-
sına yabancı kuruluşların gırmesine
olanak sağlanması çağnsında bulu-
nuluyor.
Tarim: Tanm konusunda AB
müktesebatının çok sınırlı bir biçım-
de uyarlandığını belirten AB, bu
alanda uygulamanın yetersiz oldu-
ğunu belirtiyor. Bahkçılık konusun-
da çok az ilerlemenin sağlandığı ifa-
de ediliyor.
Enerji: AB, Tûrkiye'nin Güney-
doğu Avrupa Enerji Topluluğu An-
laşması'nı imzalamasının olumlu
bir siyasi ve ekonomik sinyal olaca-
ğına işaret ediyor. Enerji sektörün-
de özelleştirmeyle birlikte yeniden
yapılanmanın sağlanması ve fiyat
çarpıklıklannın ortadan kaldınlma-
sı gerektiği belirtiliyor.
AlkOİIÜ Içecekler: Yabancı şır-
ketlenn alkollü içecekler piyasasına
girmesinin, vergi ve tarife dışı önlem-
lerle engellendiğini belirten AB, bu
konudaki yasal düzenlemelerin sü-
rekli değişime uğradığıru belirtiyor.
iklnci el oto ve makine: It-
halat ruhsatı düzenlemelerinin
Gümrük Birliği'ne aykın olduğunu
belirten AB, ikinci el otomobillerle
sınırlı uygulamanın makine ve
elektronik cihazlara da genişletil-
mesinin kabul edilemez olduğunu
ifade ediyor. Konunun dostane bir
biçimde çözülmesi gerektiğini ifade
eden AB, bunun gerçekleşmemesi
durumunda konunun gecikmeksizın
Avrupa Adalet Mahkemesi'ne tası-
nacağını vurguluyor.
İlaçta verl Imtiyazi: Jenerik
ılaçlar ve veri imtiyazı konulannda
Tûrkiye'nin ciddi ihlalleri olduğu be-
lirtilen belgede bu konuda adımlar
atılması beklentisi dile getiriliyor.
Slgarada ayrımcılık: Tûrki-
ye'nin sigaraya yönelik yeni vergi-
lendirme sistemiyle yerli markalara
öncelik verilerek yabancı sigara mar-
kalannın aynmcılığa maruz kaldığı
belirtiliyor. Konunun AB müktese-
batuıa aykın olduğu söylenıyor.
Et Ve Slğir hayvânlari: Tûr-
kiye'nin AB'den gelecek et ve sığır
hayvanlanna engelleri kaldırmadığı-
nı belirten AB, sorunun bir an önce
çözülmesi gerektiğini vurgulayarak,
konunun tanm başlığı altındaki önce-
liğine dikkat çekiyor.
YOZİaşma: Türkiye'de çocuk
işgücü sorununa dikkat çekilen bel-
gede ekonomi ve kamu işlerinde
yozlaşmanın ciddi bir sorun olmaya
devam ettiğuıe işaret ediliyor.
A MPD BAŞKANIORAL:
Türkiyeyatınrncının
ajandasına girdi
Ekonomi Servis- Alış\eriş Merkezleri ve Pe-
ralc<ndeciler Derte^ği'nin (AMPD) girişimiyle
20-İ2 Nisan 200! tarihlerinde Çırağan Sarayı,
Istanbal'da gerçekleşen Dünya Zir-
vesi <on erdi. Zirveye 58 ülkeden
ağırLgı yabancı yatınmcı ve üst
düzey yöneticilerden oluşan
10X)'ınüzerindekatılımcıgeldi.
Kitılımcılann yüzde 50"sinin
Tirkiyeyeilkgelişi olduğu bil-
drildi. Türkiye'nin zirveyle 58
ükeden gelen alışveriş mer-
kezleri yatınmcılannın ve pe-
rakendecilerinin ajandasına
girdığini belirten AMPD
Yönetim Kurulu Başkanı
Nuşiıı Oral, "Zir\v ifc bir-
likte ülkemizi ziyaret eden yaü-
runcılar, Türkrvenin farkına vardılar" dedı
Oral, yabancı yatınmcılann bu vesileyle Türki-
ye'rin yatınma haznr olduğunu kendi gözleriy-
le gjrdüklerini vebuna inandıklannı aktardı.
A SYA 'DAKJ TÜRKLER
Yılda 5 rnilyar dolar
kredi dağıtıyorlar
MA2SİLA/ANKARA (AA) - Asya Kalkınma
Bankası'nda (AKB) çalışan Türk yetkililere gö-
re Türk işadamlan, yıllık 5 milyar dolann üze-
rinde kredi dağıtan bankanın iş olanaklanndan
yeterince faydalanamıyorlar.
AKB'de çalışan altı Türk yetkili, bankanm
yoksullukla
mücadele ve
projeleri gibi
e n
önemli bi-
nmlennde
görev yapı-
yorlar. Ban-
kanm Filipinler'in başkenti Manila'daki genel
merkezinde sorulan yanıtlayan Türk yetkililer,
Türk işadamlannın, bankanın iş imkânlanna kar-
şı çok ilgisiz kaldığım vurguluyorlar.
AKB'deki Türklere göre Türk işadamlan, ban-
kanm, yıllık 250-300 milyon dolarlık danışman-
lık ihalesinden faydalanabilirler.
tşTkaretMüsteşartağfnın r r ı « « • «« ** günlükyokruluğusüresin
unda, Devlet DemiryoDan İYPYIIP V)fi1\îtnVI İİU tlifiY kilometreyolkatedecek.
dürtüğü işbirtiği ik Forum -* * *^» •"•^ V*6âS****>M * H<¥VJ §>€%4>l spoiısortan arasmda buh
Dış Tıcaret Mûsteşarhgı'Din
koordmasyonı
Genel Müdüriüğü tşbiröği ile
Fuarcıhk ve Geliştinne AŞ'nin orçanize
ettiği "İpek Volu Türk İhraç l runJeri Fuan" treninin hareketi dolayısıyla
Ankara Tren Gan'nda bir tören düzenlendi. Törende bir konuşma
yapan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, dün hareket eden lpekyolu
treninin yokuhığunıın 38 gün süreceğmi bikBrdi
"tpek \bhı Türk thraç Ürünleri Fuan Treni", 6 ülkeyi kapsayan 39
günlük yokuluğu süresince 10 bin 560
Fuann
buhınan
TurkceU'den vapılan açıklamaya göre de
dünyada "trenle \apilanflkfuar"m yokuluğu, 31 Mayts'ta Kazakistan'm
başkenti Astana'da son bulacak. Türk iirünJerinin yabancı ülkelerde
tanınlmasını \e ihracatçı Türk şirketkrinin bu ülkelerle ifişküerini
güclendirmeyi hedefleyen etkinİik. Turkcefl, TOBB ve Başbakanhk
Tanrtma Fonunun sponsorhığunda duzenlendL (Fotoğraf: AA)
Borçlanmanın maliyeti vergi toplamaya oranla 22.5 kat daha yüksek
Hükümetin anlatnadığı lıesapANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - Türkiye'de devlet kasasına
gıren her 100 lira, Maliye'ye 81
kuruşa. Hazine'ye ise 17 lira 98
kuruşa mal oluyor. Buna göre
borçlanma, vergi toplamaya göre
22.5 kat daha maliyetli oluyor.
Her firsatta "tüccar" zihniyetli ol-
duğunu ileri süren hükümet ise
vergi gelirlerini arttırmak için boş
bulunan 7 bin denetim kadrosuna
eleman alımı yapmıyor.
Maliye Bakanlığı verilerine gö-
• Maliye Bakanlığı 100 yeni liralık vergiyi
81 kuruşa topluyor. Hazine 100 yeni liralık
borçlanmayı 18 yeni liraya yapıyor. Hükümet ise
vergi toplamaya hâlâ gerekli önemi vermiyor.
re, Gelir Idaresi, 2004"te ülke ge- yeni Gelir tdaresi Yasası'nın da
nelinde 100 lira vergi toplamak
için 81 kuruş harcama yaptı. Bu-
na karşın devlet, her 100 hra borç-
lanma karşılığında 17.98 lira faiz
ödüyor. Vergi uzmanı yeminli
mali müşavir Ekrem Sansu. kayıt
dışına çözüm olarak ileri sürülen
toplama maliyeti 22.5 kat daha
ucuz olan vergi gelirlerini arttır-
mayacağını söyledi. Sansu. hü-
kümetin boş olan 7 bin denetim
kadrosunu niçin dolduramadığını
"O iradeyi sergile\ecek hükümet
mi N'ar, o iradeji sergilejecek ba-
kan mı var? Denetim demanı sa-
yisını arttırnırvDrlar. Çünkü dene-
tim yapanlar kendilerinin cazibe
merkezi kalmalannı istiyorlar.
Hükümet de
l
Ben aldım oldu' di-
yemij'or'' sözleriyle açıkladı.
Türkiye 1993 >ılında 2.46 lira
olan vergi toplama maliyetini,
2004 sonunda 81 kuruşa düşür-
dü. 100 bırimlik vergı toplama-
nın maliyeti ABD'de 0.52, Is-
veç'te 0.42, Noneç'te 0.59 YTL
olarak hesaplanıyor.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Bankaya BakmakKüreselleşmeye damgasını vuran para, sermaye-
nin devingenliğıdir. Ekonomi politikası yapanlann ba-
şını döndüren bu olgu, bankalann önemini daha da
arttınyor.
Türkiye, borç ve faiz batağına battığı yıllardan baş-
layarak bankalannı yönetemiyor. Her gün çıkanlan ve
şimdilerde çıkanlmasına çalışılan IMF güdümlü ya-
salar sorunlan çözüme kavuşturamıyor.
Bu beceriksizliğin maliyeti halkın strtına yükleniyor.
Batık bankalar, bir hesaba göre 46.5, diğer kapsam-
lı bir hesaba göre 71.5 mityar batırmış bunuyor. Bu
para geri alınamıyor. Buna karşın, IMF ile yapılan
son üç yıllık anlaşmada batan bankalann yükünün
eskıden olduğu gibı, yine Hazine tarafından karşılan-
ması koşulunu kabul ediyor.
Türkiye'de bankacılık esas olarak devlete borç
vermeye dayanıyor. Devletin borç senetlerinin faiz
oranı, enflasyondan anndınlmış olarak yüzde 8-9
dolayında bulunuyor. Türkiye, "yükselen pazar" ola-
rak dünyada en yüksek faizi veren bir-iki ülkeden bi-
ridir.
Türkiye, önce kamu mülkiyetindeki bankalan bü-
yük ölçüde özelleştirdi; sıra yabancılaştırmaya gel-
di; bankalar yabancı sermayenin eline geçiyor. Son
olarak Dışbank satıldı. Öbürleri de satılmak için zevk-
le sıraya giriyor.
Türkiye'de bir taraftan "milliyetçi dalga" kabanyor;
ancak bu dalganın bılinçsiz katmanı linç düzlemine
yükseliyor. Diğer taraftan da, akıl almaz bir bilinçsiz-
lik sergilenerek bankacılıktan iletişime, petro-kim-
yadan demir-çeliğe uzanan önemli sektörierin ya-
bancı sermayenin eline geçmesine alkış tutuluyor.
Milliyetçilik yükselirken ekonominin kilit sektörlerinin
yabancı sermayenin eline geçmesi, ulusal aptallık
sayılabilecek ölçüde sevinçle seyrediliyor.
• • •
Kullandığımız "banka" sözcüöü Italyancadan alın-
madır. Bankacılığın doğum yeriltalya'dır. Bugünler-
de, küreselci/serbestleşmeci çevreler Italyan banka-
cılığını "spagettibankacılığı" olarak adlandınyor.
Bunun nedenı, Italya'nın bankacılığının yabancı
sermayeye tamamıyla kapalı olmasıdır. Evet yanlış
okumadınız, Italya, yabancı sermayeyı bankacılık
alanına sokmuyor. Bu yasak, AB üyeleri için de ge-
çerlidir. Ispanya ve Hollanda bankalan orta boy Ital-
yan bankalannı satın alma girişimi başaramadı; yar-
gıya gittiler. Italyan hükümeti AB uyarılarını dinlemi-
yor. Bir Italyan bakan, "Yabancı bankalar ulusun fir-
malannın durumuyla yerli bankalardan daha az ilgi-
lenirier" gerekçesiyle bankacılığa yabancı sermaye
girişini sömürgeleşme (colonization) olarak gördüğü-
nü, küreselleşmenin kol gezdiği bir dünyada tam bir
rahatlıkla açıklıyor (The Wall Street Journal Europe,
1 Nisan).
Türkiye'de yeteri kadar banka var; bunlar ileri tek-
nolojiyle ve rekabet içinde çalışıyor. Ucuz ve etkin
banka hizmeti sunumunda yabancı sermayenin ay-
nca bir katkısı olamaz, olsa da çok sınırlı kalır. önem-
li olan bankacılığı mal ve hizmet üretimine destek ola-
cak bir yapıya kavuşturmak; sermayeyi üretici ile
buluşturmaktır. Ülkemizde eksik olan budur.
Ekonominin kan dolaşımı sayılan bankacılığın, ya-
bancı sermayenin güdümüne girmesi yalnız ülkenin
ekonomi politikası oluşturmasını sınırlamakla kal-
maz. Paradan kazanılan paralar, yani faiz gelirieri de
yabancılann olur. Ülkeden sermaye çıkışı daha da
hızlanır. Sermaye birikimi yavaşlar; ülke geri kalır.
Türkiye'de kabaran milliyetçilik bunu bile kavra-
maya yetmiyor.
yakup@metu.edu.tr
MBKEZBMHUaKURLJUy
M
.1 ABD Dolan
1 ^«ıstraha Dolan
1 Danımarka Kronu
1 Euro
1 tngılız Sterlmı
1 lsiiçre Frangı
1 ls\e<; Kronu
1 Kanada Dolan
1 Kmevt Dınan
1 Norveç Kronu
1 Sud \ıb Rıvalı
100 Japon Yeni
1 Yeni tsraıl Şekelı
BİVİZ
W{
13499
104%
0 2367
4
P640
: 5820
1 1406
0 19139
1.0917
4 5845
021575
0 36103
1.2669
sn;
1.3564
10565
0 237
91
1 77
25
2.5955
1.1479
0.19338
1.0966
4 6449
021721
0 36168
1 2753
25ÜMN2006
EFEKTİF
13490
10448
0 23657
1.-628
2.5802
1.1389
0.19126
10877
4 515"
021560
0 35832
1.2622
0 30155
urç
1.3584
1.0628
023846
1 7 7
52
2.5994
1.1496
0.19382
1 1008
4 7146
02P7I
0 36439
12801
DÜNYA EKO1N OMİSÎNE BAKIŞ / ERGİN \TLDIZOĞLU LONDRA erginy@tr.net
Ratzinger gibi dogmatik, otoriter biri-
nin Papa seçilmesi liberal çevrelerde düş
kınklığı yarattı. "Keşke, zamanın ruhuna
daha uygun, hatta siyah renkli bih ya da
bir Latin Amerikalı, reformist bih Papa
seçils&ydi" diyorlar. O zaman Katoliklik
bir gelişme şansı elde edebilirmiş. Bir di-
ğer yaklaşım daha rahat.. o kendi dene-
yiminden kalkarak "Hele bir iktidar koltu-
ğuna otursun, o da değişir" diyor.
Bunlardan birincisi, aslında kendisinin,
artık zamanın ruhuna uygun olmadığının
ayırdında değil. Ikincisi de Benedictus XVI
gibi "sert omurgalı"tutumlann değerinin
giderek artmakta olrnasının ana nedenle-
rinden birinin, bizzat kendisi gibi siyaset-
çiler olduğunu görerniyor.
Hangi Papa. hanfil din?
Bu liberal çevreler, yoksulların acılan-
na duyarlı, kadın haklarına, feminizme
saygılı, eşcinsellerin toplumsal talepleri-
ne ho^görülü; boşanmaya, doğum kont-
rolüne ızın veren, hatta diğer dınlerin "ha-
kikatir>e" saygılı, Jean Paul-ll'nin gele-
neğini sürdürecek bi r Papa istiyorlar. Bu
liberal çevreler iki noktada hem yanılı-
yorlar hem de başkcalannı yanıltıyorlar.
Birincisi, Ratzinger, Papa Jean Paul'ün,
23 yıldır akıl hocası, baş "engizisyoncu-
suydu ". Onun tüm dıinî, siyasi tutumları-
na ışık tuttu. Kilise içindeki çocuklara yö-
nelik cınsel tacizle ikjili bilgileri bastırdı
(The Observer). Her çatlak sesi sustur-
du. Or»a, "yardımcıPapa"dadeniyordu.
Le Monde'un işaret ettiği gibi o da fiilen
Vatıkan'ın başındaydı. 1998'de Opus
Dei'nın başkanı Javier Eschevarra'nın
elinden fahri doktoralık da alan. 1999'da
Bush'un kardeşiyle bir dini vakfın yöne-
timini de paylaşan (Nevvsday) Benedic-
tus XVI, Jean Paul-ll'nin gerçek anlam-
dadevamıdır. Frankfurter AllgemeineZe-
itung'un bir yorumunda vurguladığı gibi,
Ratzinger tam da bu özelliklerinden do-
layt Papa seçildi, yanlışlıkla değil. Ikinci-
si, liberal çevreler, tüm bu talepleriyle,
Katoliklik, Katoliklik olmasın, Papa da
Papaolmasın, hatta din, din (mutlakha-
kikatin ifadesi) olmasın istıyoriar. "Hele
bir durun o da değişir" diyenlereyse,
kendi siyasi projelerine gerçekten ina-
nanların "takıyye" yapmaya gereksinimi
olmayacağını anımsatmakla yetinelim.
Aslına, zamanın njhuna uygun olma-
yan Benedictus değil, bizzat bu, her tür-
lü ahlaki tutumu, siyasi projeyi, inancı, ki-
şinin yaşam tarzına (ki bu tüketim toplu-
munda, anında tatmin edilebilecek haz-
lara odaklanmak üzere kurgulanmış bir
yaşam tarzıdır.) uyum sağlamak üzere
yumuşatan, ıhmlılaştıran liberal duyariılık-
lardır. Bunlar, geride, 1990'lann iyimser,
küreselleşmeci ortamında kaldılar. Aslın-
da tutkulu dindarlığın alternatifi hiçbir
zaman ılımlı/sulandınlmış dindarlık değil-
di, tutkulu sekülanzmdi (laiklik).
Şimdi başka bir zamandayız.. burada,
griler hızla kayboluyor, yalnız siyah ve be-
yaz, "Benden değilsen düşmanımsın"
kalıyor. Giderek iyi betimlenmiş "hakikat-
Zamanın Ruhuna Uygun Bir Papa
ler", insanlan eyteme geçirebilecek ke-
sinlikler önem kazanıyor, özellikle ege-
men ideolojilerin içinde... Ironi, "ötekini"
anlayış, hoşgörü geride kalıyor.
Zamanın yeni ruhu: Bellrslzllk
ve korku
"Nedenböyle?Ne-
den 1990'lann iyim-
serliğinin yerinde yel-
ler esiyor? Bundan
sonra bize ne ola-
cak?" Şimdi toplum-
lann ortak bilincine bir
karabasan gibi çök-
meye başlayan soru-
lar bunlar. Çünkü artık
okudukları, izledikleri,
dinledikleri, yaşadık-
ları "şeyler" 10 yıldır
"öğrendiklerini" sarsı-
yor, hatta yadsıyor.
örneğin, 1990'larda
artık küreselleştiğimi-
ze, yeni bir döneme
girdiğimize ilişkin bir
inanç, güven vardı..
artık "herşey" daha iyi
olacaktı. Şimdi gittikçe artan sıklıkta, kü-
reselleşmenin çökebileceğini, kurtarmak
için siyasi müdahale, lideriik gerektiğini
duyuyoruz. Lider adayına bakınca, azgın
bir militarizmle karşılaşıyoruz, korkulan-
mız daha da artıyor. Bu sırada gittikçe ar-
tan sayıda bilim insanı, yayımladıkları ra-
porlaria, bize ekolojik sistemimizin (evimi-
zin) çökmek üzere olduğunu, acilen ted-
bir almamız gerektiğini anlatıyor. Bu ted-
birlerin alınma
olasıhklannı de-
ğerlendirince, da-
ha da korkuyoruz.
Çünkü bunlar kü-
resel çapta, or-
taklaşa alınması
gereken tedbirler
ve biz bu tedbirle-
rin alınabileceği
bir noktadan hız-
la uzaklaşıyoruz.
İçinde yaşadığı-
mtz ülkelerin top-
lumsal dokuları-
nın, ekonomik
kriz, siyasi istik-
rarsızlık, ideolo-
jik/kültürel kar-
maşa, etnik, ırkçı
gerginliklerin al-
tında hızla gevşe-
* ' mekte hatta çö-
zülmekte olduğunu görüyoruz ve yine
korkuyoruz. Çünkü buradan nasıl çıkaca-
ğımızı bilmiyoruz. Birisi bize ne yapaca-
ğımızı söylesin, kaybettiğimiz "kesinlikle-
ri" geri getirsin istiyoruz. Bizi aşan, gele-
ceğimize (tercihen bu dünyada) açılan bir
'inanç' istiyoruz.
Bu sırada büyük güçler, başka ülke-
lere doğrudan askeri (Afganistan, Irak)
ya da dolaylı (Gürcistan, Ukrayna, Lüb-
nan...) yollaria müdahale ederek, kendi
kuklalannı iktidara getiriyoriar. Bloklaş-
ma eğilimleri güçleniyor. Büyük güçler
arasında çelişkiler keskinleşiyor, reka-
bet ve husumet, karşılıklı bayrak salla-
ma giderek artıyor. Dahası, ekonomik
yaşamda da büyük belirsizlikler var: Dış
borçlar, dolar dengesi, petrol fiyatı, bor-
salar, işsizlik, enflasyon... Acaba gün-
demde yeni bir kriz mi var? Bir kriz anın-
da, tüm bu belirsizlikler birbirienyle na-
sıl bir etkileşim yaşayacaklar?
Benedictus xvı
2004 seçimlerinde, kürtajdan yana
olanların (dolayısıyla Kerry'ys oy verme-
ye hazırlananların) günah işleyeceğini,
bu yüzden cemaatten dışlanması gerek-
tiğini söyleyerek Bush'u açıktan destek-
leyen. bu bağlamda, görüşlerı birçok
noktada Evanjeliklerle kesişen, Tûrki-
ye'nin Avrupa'ya gırmesine karşı çıkan
Benedictus XVI, günümüz ortamına çok
uygun bir Papa. Bu özellikleriyle ABD ile
Avrupa arasında köprü olabileceği gibi,
Avrupa'nın bir emperyalist blok olarak
şekillenme sürecine, onun aıhunu güç-
lendirerek, katkıdabulunabitecek. Bene-
dictus, Vatikan'ı daha da merkezileştire-
cek, Katolik doktrini daha da keskinleş-
tirecek.. kararsızlara, "Işinize gelmiyor-
sa, terk edin ya da hizaya gihn, zaman
kötü ve tehlikeli" diyecek. Çünkü ege-
men güçler, zor dönemlerde halkı iste-
dıkleri yönde, ancak katı, tartışılmaz 'ha-
kikatler' etrafında harekete geçirebile-
ceklerini, savaşa gönderebileceklerini,
kimsenin canını, bir "öe/W"nin arkasına
koymayacağını bilıyorlar.
Bu yüzden, 1990'lann her türlü 'etik'
tutuma, "inanca' kuşkuyla, hatta küçüm-
seyerek bakan (çünkü o zaman bir ön-
ceki dönemin toplumcu, evrenselci etik
tutumlanna, siyasi projelehne birsaldın
vardı..) yaklaşımı artık hızla moda olmak-
tan çıkıyor. Ortam sertleştikçe, egemen
güçler saflan sıklaştırmak istiyor. Bunun
için 'eM'tutumlar, buetiktutumlandes-
tekleyecek kesin, tartışmasız "hakikat-
ler", ilkeler gerekiyor.
Sağda olanlar bunlar. Orada birileri
tarihi modernite öncesine götürmeye,
modernitenin en reaksiyoner, Aydın-
lanma karşıtı unsuriarını canlandırma-
ya çalışıyorlar. Blair, Bush, şimdi Bene-
dictus... Peki solda ne var? Şimdilik pek
bir şey yok. LJberaller gibi o da zama-
nın ruhuna uymakta büyük zoriuk çeki-
yor. Hâlâ üzerinde eski elbiseler var;
bunlara liberal yamalar yaptıkça daha
da anakronistik ve grotesk bir görüntü
oluşuyor. Bir türlü başını kaldınp gele-
ceğe bakamıyor; tutkulu, etik bir tutum
alamıyor, tüm insanlık adına konuşma-
y-beceremiyor... .7 ,