17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2SIİİSAN 2005 RZARTESİ CUMHURİYET EKONOMI ekonomi(a cumhuriyet.com.tr Camhurim, yarın Brüksel'de yapılacak Ortaklık Konseyi toplantısında masaya konacak rapora ulaştı AB'nin taleplerlistesiPOYRAZL^R « Ü K S E L - A i ile Türkiye ara- sıraaüd en üst dü«ey karar organı o l a Ortaklık K.nseyi "nin yann Lû&emburg'da yjpılacak toplantı- s i n a AB, Ankara y a siyasi eleştiri- k n yanı sıra Kofe=nhag ekonomik k r â r l e r i çerçevesa deeleştirilerge- t i n s y e hazırlanıy>r. Cıunhuriyet'in mlaştığı AB'nin o r t s : tutum belgeî»de Tûrkiye'nin ekcıcmik büyüm hızı cv-ülürken, u y z ı lar da bulunu-or. Gtmnrük Bir- lîğpnin tüm AB üelenne uygulan- m a i gerektiğine aldıkla değinilen ortic tutum belge>inde eleştiri un- s u r ı r ı şöyle sıralaoıyor: -fekstll ve çkie lcota: TÜT k i y nin Çin'den p len tekstil üriin- lerxe kota koymaaıun AB şirketle- rirıiv-e ihracatını d^ımsuz etkiledi- gji ıaret edılen te lgede. sorunun • AB'nin ortak tutum belgesinde yer alan konulardan bazılan: Yabancı yatınmın önündeki yasal egnelleri kaldınn. AB'den ikinci el makine ithalatına engel çıkarmayın. îlaçta kurallara uyun. Tütünde yerli-yabancı aynmı yapmayın. Yozlaşmaya tedbir alın. Gümrük Birliği çerçevesinde ele alınması gerektiği belütiliyor. Yatınmın önündeki en- geller: Türkiye'de doğrudan ya- bancı yatınm düzeyının çok az ol- duğunu belirten AB, yabancı yatın- ma yönelik yasal engellerin kaldınl- ması çağnsında bulunuyor. Belgede aynca yabancı şırketlenn ya da ürünlerın Türk pazarında aynmcılı- ğa uğradığına dikkat çekilerek eşit- likçi ve şeffaf bir yasal düzenleme- nin gerekli olduğu belirtiliyor. BankaClllk: Finans sektörüne yönelik düzenlemelenn uluslarara- sı standartlara getirilmesi, devlet bankalannın özelleştırilmesinin hız- landınlması ve Türk finans piyasa- sına yabancı kuruluşların gırmesine olanak sağlanması çağnsında bulu- nuluyor. Tarim: Tanm konusunda AB müktesebatının çok sınırlı bir biçım- de uyarlandığını belirten AB, bu alanda uygulamanın yetersiz oldu- ğunu belirtiyor. Bahkçılık konusun- da çok az ilerlemenin sağlandığı ifa- de ediliyor. Enerji: AB, Tûrkiye'nin Güney- doğu Avrupa Enerji Topluluğu An- laşması'nı imzalamasının olumlu bir siyasi ve ekonomik sinyal olaca- ğına işaret ediyor. Enerji sektörün- de özelleştirmeyle birlikte yeniden yapılanmanın sağlanması ve fiyat çarpıklıklannın ortadan kaldınlma- sı gerektiği belirtiliyor. AlkOİIÜ Içecekler: Yabancı şır- ketlenn alkollü içecekler piyasasına girmesinin, vergi ve tarife dışı önlem- lerle engellendiğini belirten AB, bu konudaki yasal düzenlemelerin sü- rekli değişime uğradığıru belirtiyor. iklnci el oto ve makine: It- halat ruhsatı düzenlemelerinin Gümrük Birliği'ne aykın olduğunu belirten AB, ikinci el otomobillerle sınırlı uygulamanın makine ve elektronik cihazlara da genişletil- mesinin kabul edilemez olduğunu ifade ediyor. Konunun dostane bir biçimde çözülmesi gerektiğini ifade eden AB, bunun gerçekleşmemesi durumunda konunun gecikmeksizın Avrupa Adalet Mahkemesi'ne tası- nacağını vurguluyor. İlaçta verl Imtiyazi: Jenerik ılaçlar ve veri imtiyazı konulannda Tûrkiye'nin ciddi ihlalleri olduğu be- lirtilen belgede bu konuda adımlar atılması beklentisi dile getiriliyor. Slgarada ayrımcılık: Tûrki- ye'nin sigaraya yönelik yeni vergi- lendirme sistemiyle yerli markalara öncelik verilerek yabancı sigara mar- kalannın aynmcılığa maruz kaldığı belirtiliyor. Konunun AB müktese- batuıa aykın olduğu söylenıyor. Et Ve Slğir hayvânlari: Tûr- kiye'nin AB'den gelecek et ve sığır hayvanlanna engelleri kaldırmadığı- nı belirten AB, sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğini vurgulayarak, konunun tanm başlığı altındaki önce- liğine dikkat çekiyor. YOZİaşma: Türkiye'de çocuk işgücü sorununa dikkat çekilen bel- gede ekonomi ve kamu işlerinde yozlaşmanın ciddi bir sorun olmaya devam ettiğuıe işaret ediliyor. A MPD BAŞKANIORAL: Türkiyeyatınrncının ajandasına girdi Ekonomi Servis- Alış\eriş Merkezleri ve Pe- ralc<ndeciler Derte^ği'nin (AMPD) girişimiyle 20-İ2 Nisan 200! tarihlerinde Çırağan Sarayı, Istanbal'da gerçekleşen Dünya Zir- vesi <on erdi. Zirveye 58 ülkeden ağırLgı yabancı yatınmcı ve üst düzey yöneticilerden oluşan 10X)'ınüzerindekatılımcıgeldi. Kitılımcılann yüzde 50"sinin Tirkiyeyeilkgelişi olduğu bil- drildi. Türkiye'nin zirveyle 58 ükeden gelen alışveriş mer- kezleri yatınmcılannın ve pe- rakendecilerinin ajandasına girdığini belirten AMPD Yönetim Kurulu Başkanı Nuşiıı Oral, "Zir\v ifc bir- likte ülkemizi ziyaret eden yaü- runcılar, Türkrvenin farkına vardılar" dedı Oral, yabancı yatınmcılann bu vesileyle Türki- ye'rin yatınma haznr olduğunu kendi gözleriy- le gjrdüklerini vebuna inandıklannı aktardı. A SYA 'DAKJ TÜRKLER Yılda 5 rnilyar dolar kredi dağıtıyorlar MA2SİLA/ANKARA (AA) - Asya Kalkınma Bankası'nda (AKB) çalışan Türk yetkililere gö- re Türk işadamlan, yıllık 5 milyar dolann üze- rinde kredi dağıtan bankanın iş olanaklanndan yeterince faydalanamıyorlar. AKB'de çalışan altı Türk yetkili, bankanm yoksullukla mücadele ve projeleri gibi e n önemli bi- nmlennde görev yapı- yorlar. Ban- kanm Filipinler'in başkenti Manila'daki genel merkezinde sorulan yanıtlayan Türk yetkililer, Türk işadamlannın, bankanın iş imkânlanna kar- şı çok ilgisiz kaldığım vurguluyorlar. AKB'deki Türklere göre Türk işadamlan, ban- kanm, yıllık 250-300 milyon dolarlık danışman- lık ihalesinden faydalanabilirler. tşTkaretMüsteşartağfnın r r ı « « • «« ** günlükyokruluğusüresin unda, Devlet DemiryoDan İYPYIIP V)fi1\îtnVI İİU tlifiY kilometreyolkatedecek. dürtüğü işbirtiği ik Forum -* * *^» •"•^ V*6âS****>M * H<¥VJ §>€%4>l spoiısortan arasmda buh Dış Tıcaret Mûsteşarhgı'Din koordmasyonı Genel Müdüriüğü tşbiröği ile Fuarcıhk ve Geliştinne AŞ'nin orçanize ettiği "İpek Volu Türk İhraç l runJeri Fuan" treninin hareketi dolayısıyla Ankara Tren Gan'nda bir tören düzenlendi. Törende bir konuşma yapan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, dün hareket eden lpekyolu treninin yokuhığunıın 38 gün süreceğmi bikBrdi "tpek \bhı Türk thraç Ürünleri Fuan Treni", 6 ülkeyi kapsayan 39 günlük yokuluğu süresince 10 bin 560 Fuann buhınan TurkceU'den vapılan açıklamaya göre de dünyada "trenle \apilanflkfuar"m yokuluğu, 31 Mayts'ta Kazakistan'm başkenti Astana'da son bulacak. Türk iirünJerinin yabancı ülkelerde tanınlmasını \e ihracatçı Türk şirketkrinin bu ülkelerle ifişküerini güclendirmeyi hedefleyen etkinİik. Turkcefl, TOBB ve Başbakanhk Tanrtma Fonunun sponsorhığunda duzenlendL (Fotoğraf: AA) Borçlanmanın maliyeti vergi toplamaya oranla 22.5 kat daha yüksek Hükümetin anlatnadığı lıesapANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Türkiye'de devlet kasasına gıren her 100 lira, Maliye'ye 81 kuruşa. Hazine'ye ise 17 lira 98 kuruşa mal oluyor. Buna göre borçlanma, vergi toplamaya göre 22.5 kat daha maliyetli oluyor. Her firsatta "tüccar" zihniyetli ol- duğunu ileri süren hükümet ise vergi gelirlerini arttırmak için boş bulunan 7 bin denetim kadrosuna eleman alımı yapmıyor. Maliye Bakanlığı verilerine gö- • Maliye Bakanlığı 100 yeni liralık vergiyi 81 kuruşa topluyor. Hazine 100 yeni liralık borçlanmayı 18 yeni liraya yapıyor. Hükümet ise vergi toplamaya hâlâ gerekli önemi vermiyor. re, Gelir Idaresi, 2004"te ülke ge- yeni Gelir tdaresi Yasası'nın da nelinde 100 lira vergi toplamak için 81 kuruş harcama yaptı. Bu- na karşın devlet, her 100 hra borç- lanma karşılığında 17.98 lira faiz ödüyor. Vergi uzmanı yeminli mali müşavir Ekrem Sansu. kayıt dışına çözüm olarak ileri sürülen toplama maliyeti 22.5 kat daha ucuz olan vergi gelirlerini arttır- mayacağını söyledi. Sansu. hü- kümetin boş olan 7 bin denetim kadrosunu niçin dolduramadığını "O iradeyi sergile\ecek hükümet mi N'ar, o iradeji sergilejecek ba- kan mı var? Denetim demanı sa- yisını arttırnırvDrlar. Çünkü dene- tim yapanlar kendilerinin cazibe merkezi kalmalannı istiyorlar. Hükümet de l Ben aldım oldu' di- yemij'or'' sözleriyle açıkladı. Türkiye 1993 >ılında 2.46 lira olan vergi toplama maliyetini, 2004 sonunda 81 kuruşa düşür- dü. 100 bırimlik vergı toplama- nın maliyeti ABD'de 0.52, Is- veç'te 0.42, Noneç'te 0.59 YTL olarak hesaplanıyor. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Bankaya BakmakKüreselleşmeye damgasını vuran para, sermaye- nin devingenliğıdir. Ekonomi politikası yapanlann ba- şını döndüren bu olgu, bankalann önemini daha da arttınyor. Türkiye, borç ve faiz batağına battığı yıllardan baş- layarak bankalannı yönetemiyor. Her gün çıkanlan ve şimdilerde çıkanlmasına çalışılan IMF güdümlü ya- salar sorunlan çözüme kavuşturamıyor. Bu beceriksizliğin maliyeti halkın strtına yükleniyor. Batık bankalar, bir hesaba göre 46.5, diğer kapsam- lı bir hesaba göre 71.5 mityar batırmış bunuyor. Bu para geri alınamıyor. Buna karşın, IMF ile yapılan son üç yıllık anlaşmada batan bankalann yükünün eskıden olduğu gibı, yine Hazine tarafından karşılan- ması koşulunu kabul ediyor. Türkiye'de bankacılık esas olarak devlete borç vermeye dayanıyor. Devletin borç senetlerinin faiz oranı, enflasyondan anndınlmış olarak yüzde 8-9 dolayında bulunuyor. Türkiye, "yükselen pazar" ola- rak dünyada en yüksek faizi veren bir-iki ülkeden bi- ridir. Türkiye, önce kamu mülkiyetindeki bankalan bü- yük ölçüde özelleştirdi; sıra yabancılaştırmaya gel- di; bankalar yabancı sermayenin eline geçiyor. Son olarak Dışbank satıldı. Öbürleri de satılmak için zevk- le sıraya giriyor. Türkiye'de bir taraftan "milliyetçi dalga" kabanyor; ancak bu dalganın bılinçsiz katmanı linç düzlemine yükseliyor. Diğer taraftan da, akıl almaz bir bilinçsiz- lik sergilenerek bankacılıktan iletişime, petro-kim- yadan demir-çeliğe uzanan önemli sektörierin ya- bancı sermayenin eline geçmesine alkış tutuluyor. Milliyetçilik yükselirken ekonominin kilit sektörlerinin yabancı sermayenin eline geçmesi, ulusal aptallık sayılabilecek ölçüde sevinçle seyrediliyor. • • • Kullandığımız "banka" sözcüöü Italyancadan alın- madır. Bankacılığın doğum yeriltalya'dır. Bugünler- de, küreselci/serbestleşmeci çevreler Italyan banka- cılığını "spagettibankacılığı" olarak adlandınyor. Bunun nedenı, Italya'nın bankacılığının yabancı sermayeye tamamıyla kapalı olmasıdır. Evet yanlış okumadınız, Italya, yabancı sermayeyı bankacılık alanına sokmuyor. Bu yasak, AB üyeleri için de ge- çerlidir. Ispanya ve Hollanda bankalan orta boy Ital- yan bankalannı satın alma girişimi başaramadı; yar- gıya gittiler. Italyan hükümeti AB uyarılarını dinlemi- yor. Bir Italyan bakan, "Yabancı bankalar ulusun fir- malannın durumuyla yerli bankalardan daha az ilgi- lenirier" gerekçesiyle bankacılığa yabancı sermaye girişini sömürgeleşme (colonization) olarak gördüğü- nü, küreselleşmenin kol gezdiği bir dünyada tam bir rahatlıkla açıklıyor (The Wall Street Journal Europe, 1 Nisan). Türkiye'de yeteri kadar banka var; bunlar ileri tek- nolojiyle ve rekabet içinde çalışıyor. Ucuz ve etkin banka hizmeti sunumunda yabancı sermayenin ay- nca bir katkısı olamaz, olsa da çok sınırlı kalır. önem- li olan bankacılığı mal ve hizmet üretimine destek ola- cak bir yapıya kavuşturmak; sermayeyi üretici ile buluşturmaktır. Ülkemizde eksik olan budur. Ekonominin kan dolaşımı sayılan bankacılığın, ya- bancı sermayenin güdümüne girmesi yalnız ülkenin ekonomi politikası oluşturmasını sınırlamakla kal- maz. Paradan kazanılan paralar, yani faiz gelirieri de yabancılann olur. Ülkeden sermaye çıkışı daha da hızlanır. Sermaye birikimi yavaşlar; ülke geri kalır. Türkiye'de kabaran milliyetçilik bunu bile kavra- maya yetmiyor. [email protected] MBKEZBMHUaKURLJUy M .1 ABD Dolan 1 ^«ıstraha Dolan 1 Danımarka Kronu 1 Euro 1 tngılız Sterlmı 1 lsiiçre Frangı 1 ls\e<; Kronu 1 Kanada Dolan 1 Kmevt Dınan 1 Norveç Kronu 1 Sud \ıb Rıvalı 100 Japon Yeni 1 Yeni tsraıl Şekelı BİVİZ W{ 13499 104% 0 2367 4 P640 : 5820 1 1406 0 19139 1.0917 4 5845 021575 0 36103 1.2669 sn; 1.3564 10565 0 237 91 1 77 25 2.5955 1.1479 0.19338 1.0966 4 6449 021721 0 36168 1 2753 25ÜMN2006 EFEKTİF 13490 10448 0 23657 1.-628 2.5802 1.1389 0.19126 10877 4 515" 021560 0 35832 1.2622 0 30155 urç 1.3584 1.0628 023846 1 7 7 52 2.5994 1.1496 0.19382 1 1008 4 7146 02P7I 0 36439 12801 DÜNYA EKO1N OMİSÎNE BAKIŞ / ERGİN \TLDIZOĞLU LONDRA [email protected] Ratzinger gibi dogmatik, otoriter biri- nin Papa seçilmesi liberal çevrelerde düş kınklığı yarattı. "Keşke, zamanın ruhuna daha uygun, hatta siyah renkli bih ya da bir Latin Amerikalı, reformist bih Papa seçils&ydi" diyorlar. O zaman Katoliklik bir gelişme şansı elde edebilirmiş. Bir di- ğer yaklaşım daha rahat.. o kendi dene- yiminden kalkarak "Hele bir iktidar koltu- ğuna otursun, o da değişir" diyor. Bunlardan birincisi, aslında kendisinin, artık zamanın ruhuna uygun olmadığının ayırdında değil. Ikincisi de Benedictus XVI gibi "sert omurgalı"tutumlann değerinin giderek artmakta olrnasının ana nedenle- rinden birinin, bizzat kendisi gibi siyaset- çiler olduğunu görerniyor. Hangi Papa. hanfil din? Bu liberal çevreler, yoksulların acılan- na duyarlı, kadın haklarına, feminizme saygılı, eşcinsellerin toplumsal talepleri- ne ho^görülü; boşanmaya, doğum kont- rolüne ızın veren, hatta diğer dınlerin "ha- kikatir>e" saygılı, Jean Paul-ll'nin gele- neğini sürdürecek bi r Papa istiyorlar. Bu liberal çevreler iki noktada hem yanılı- yorlar hem de başkcalannı yanıltıyorlar. Birincisi, Ratzinger, Papa Jean Paul'ün, 23 yıldır akıl hocası, baş "engizisyoncu- suydu ". Onun tüm dıinî, siyasi tutumları- na ışık tuttu. Kilise içindeki çocuklara yö- nelik cınsel tacizle ikjili bilgileri bastırdı (The Observer). Her çatlak sesi sustur- du. Or»a, "yardımcıPapa"dadeniyordu. Le Monde'un işaret ettiği gibi o da fiilen Vatıkan'ın başındaydı. 1998'de Opus Dei'nın başkanı Javier Eschevarra'nın elinden fahri doktoralık da alan. 1999'da Bush'un kardeşiyle bir dini vakfın yöne- timini de paylaşan (Nevvsday) Benedic- tus XVI, Jean Paul-ll'nin gerçek anlam- dadevamıdır. Frankfurter AllgemeineZe- itung'un bir yorumunda vurguladığı gibi, Ratzinger tam da bu özelliklerinden do- layt Papa seçildi, yanlışlıkla değil. Ikinci- si, liberal çevreler, tüm bu talepleriyle, Katoliklik, Katoliklik olmasın, Papa da Papaolmasın, hatta din, din (mutlakha- kikatin ifadesi) olmasın istıyoriar. "Hele bir durun o da değişir" diyenlereyse, kendi siyasi projelerine gerçekten ina- nanların "takıyye" yapmaya gereksinimi olmayacağını anımsatmakla yetinelim. Aslına, zamanın njhuna uygun olma- yan Benedictus değil, bizzat bu, her tür- lü ahlaki tutumu, siyasi projeyi, inancı, ki- şinin yaşam tarzına (ki bu tüketim toplu- munda, anında tatmin edilebilecek haz- lara odaklanmak üzere kurgulanmış bir yaşam tarzıdır.) uyum sağlamak üzere yumuşatan, ıhmlılaştıran liberal duyariılık- lardır. Bunlar, geride, 1990'lann iyimser, küreselleşmeci ortamında kaldılar. Aslın- da tutkulu dindarlığın alternatifi hiçbir zaman ılımlı/sulandınlmış dindarlık değil- di, tutkulu sekülanzmdi (laiklik). Şimdi başka bir zamandayız.. burada, griler hızla kayboluyor, yalnız siyah ve be- yaz, "Benden değilsen düşmanımsın" kalıyor. Giderek iyi betimlenmiş "hakikat- Zamanın Ruhuna Uygun Bir Papa ler", insanlan eyteme geçirebilecek ke- sinlikler önem kazanıyor, özellikle ege- men ideolojilerin içinde... Ironi, "ötekini" anlayış, hoşgörü geride kalıyor. Zamanın yeni ruhu: Bellrslzllk ve korku "Nedenböyle?Ne- den 1990'lann iyim- serliğinin yerinde yel- ler esiyor? Bundan sonra bize ne ola- cak?" Şimdi toplum- lann ortak bilincine bir karabasan gibi çök- meye başlayan soru- lar bunlar. Çünkü artık okudukları, izledikleri, dinledikleri, yaşadık- ları "şeyler" 10 yıldır "öğrendiklerini" sarsı- yor, hatta yadsıyor. örneğin, 1990'larda artık küreselleştiğimi- ze, yeni bir döneme girdiğimize ilişkin bir inanç, güven vardı.. artık "herşey" daha iyi olacaktı. Şimdi gittikçe artan sıklıkta, kü- reselleşmenin çökebileceğini, kurtarmak için siyasi müdahale, lideriik gerektiğini duyuyoruz. Lider adayına bakınca, azgın bir militarizmle karşılaşıyoruz, korkulan- mız daha da artıyor. Bu sırada gittikçe ar- tan sayıda bilim insanı, yayımladıkları ra- porlaria, bize ekolojik sistemimizin (evimi- zin) çökmek üzere olduğunu, acilen ted- bir almamız gerektiğini anlatıyor. Bu ted- birlerin alınma olasıhklannı de- ğerlendirince, da- ha da korkuyoruz. Çünkü bunlar kü- resel çapta, or- taklaşa alınması gereken tedbirler ve biz bu tedbirle- rin alınabileceği bir noktadan hız- la uzaklaşıyoruz. İçinde yaşadığı- mtz ülkelerin top- lumsal dokuları- nın, ekonomik kriz, siyasi istik- rarsızlık, ideolo- jik/kültürel kar- maşa, etnik, ırkçı gerginliklerin al- tında hızla gevşe- * ' mekte hatta çö- zülmekte olduğunu görüyoruz ve yine korkuyoruz. Çünkü buradan nasıl çıkaca- ğımızı bilmiyoruz. Birisi bize ne yapaca- ğımızı söylesin, kaybettiğimiz "kesinlikle- ri" geri getirsin istiyoruz. Bizi aşan, gele- ceğimize (tercihen bu dünyada) açılan bir 'inanç' istiyoruz. Bu sırada büyük güçler, başka ülke- lere doğrudan askeri (Afganistan, Irak) ya da dolaylı (Gürcistan, Ukrayna, Lüb- nan...) yollaria müdahale ederek, kendi kuklalannı iktidara getiriyoriar. Bloklaş- ma eğilimleri güçleniyor. Büyük güçler arasında çelişkiler keskinleşiyor, reka- bet ve husumet, karşılıklı bayrak salla- ma giderek artıyor. Dahası, ekonomik yaşamda da büyük belirsizlikler var: Dış borçlar, dolar dengesi, petrol fiyatı, bor- salar, işsizlik, enflasyon... Acaba gün- demde yeni bir kriz mi var? Bir kriz anın- da, tüm bu belirsizlikler birbirienyle na- sıl bir etkileşim yaşayacaklar? Benedictus xvı 2004 seçimlerinde, kürtajdan yana olanların (dolayısıyla Kerry'ys oy verme- ye hazırlananların) günah işleyeceğini, bu yüzden cemaatten dışlanması gerek- tiğini söyleyerek Bush'u açıktan destek- leyen. bu bağlamda, görüşlerı birçok noktada Evanjeliklerle kesişen, Tûrki- ye'nin Avrupa'ya gırmesine karşı çıkan Benedictus XVI, günümüz ortamına çok uygun bir Papa. Bu özellikleriyle ABD ile Avrupa arasında köprü olabileceği gibi, Avrupa'nın bir emperyalist blok olarak şekillenme sürecine, onun aıhunu güç- lendirerek, katkıdabulunabitecek. Bene- dictus, Vatikan'ı daha da merkezileştire- cek, Katolik doktrini daha da keskinleş- tirecek.. kararsızlara, "Işinize gelmiyor- sa, terk edin ya da hizaya gihn, zaman kötü ve tehlikeli" diyecek. Çünkü ege- men güçler, zor dönemlerde halkı iste- dıkleri yönde, ancak katı, tartışılmaz 'ha- kikatler' etrafında harekete geçirebile- ceklerini, savaşa gönderebileceklerini, kimsenin canını, bir "öe/W"nin arkasına koymayacağını bilıyorlar. Bu yüzden, 1990'lann her türlü 'etik' tutuma, "inanca' kuşkuyla, hatta küçüm- seyerek bakan (çünkü o zaman bir ön- ceki dönemin toplumcu, evrenselci etik tutumlanna, siyasi projelehne birsaldın vardı..) yaklaşımı artık hızla moda olmak- tan çıkıyor. Ortam sertleştikçe, egemen güçler saflan sıklaştırmak istiyor. Bunun için 'eM'tutumlar, buetiktutumlandes- tekleyecek kesin, tartışmasız "hakikat- ler", ilkeler gerekiyor. Sağda olanlar bunlar. Orada birileri tarihi modernite öncesine götürmeye, modernitenin en reaksiyoner, Aydın- lanma karşıtı unsuriarını canlandırma- ya çalışıyorlar. Blair, Bush, şimdi Bene- dictus... Peki solda ne var? Şimdilik pek bir şey yok. LJberaller gibi o da zama- nın ruhuna uymakta büyük zoriuk çeki- yor. Hâlâ üzerinde eski elbiseler var; bunlara liberal yamalar yaptıkça daha da anakronistik ve grotesk bir görüntü oluşuyor. Bir türlü başını kaldınp gele- ceğe bakamıyor; tutkulu, etik bir tutum alamıyor, tüm insanlık adına konuşma- y-beceremiyor... .7 ,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle