23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 2005 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA £ v L J A-i J. U M\ kulturC«cumhuriyet.com.tr 15 ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU Geleneei sürdürebilmek.Sanatın her dalında geleneği sürdü- rebilmek, yenıye doğru evrilirken, ye- ni söylemler getirirken geleneğin sağ- lam temellerinden güç alabilmek zor- lu iştir. Geçen haftaki müzik etkinlik- lerinden kulağımda kalan sesler kadar aklımda da bu düşünce vardı: Gelene- ği sürdürebilmenin hüneri. Boğaziçi Üniversitesi'nde dinlediğimiz Came- rata Salzburg'un elli beş yıllıkgele- neğini taşıyan oda müziği grubu bel- ki de o kurucuların hiçbırini tanıma- mıştı. Oysa üyelerin her biri kurucu- lannın öğretilerini, orkestranın temel söylemini kan dolaşımında taşıyordu. Camerata üyelerinin konserde çaldık- ları Mozart'ın K.251 sayılı Diverti- mento'sunu ve Schubert'in Beşincı Senfoni'sini uzun süre unutamayaca- ğız. Böylesine homojen bir tını, böy- lesine ton hâkimiyeti çok ender rast- lanan bir olaydı. Her bir çalgı grubu kendi varlığından sıynlmış tek soluk halinde tınlıyor, sololarda son derece etkileyici, karakter sahibi kişilikler sergileniyordu. Mozart'ta obuanın kimliği, Schubert'te her bir çalgının kendi ışığı ve diğerleriyle kusursuz birlikteliği hayranlık uyandırdı. Emma Kirby ve Londra Barok Topluluğu Emma Kirkby ve Londra Barok Topluluğu Türkiye'ye ilk kez geldi geçen hafta. Barok müziğin 18. yüz- yıldaki geleneğini taşıyan sanatçılar lşSanat'taki dinletilerinde Handel in ltalyan dönemiyle bir tema oluştur- muş, Vivaldi ve Corelli gibi çağın di- ğerbestecilerini de programa katmış- lardı. Emma Kirkby sesindeki o genç- lik pırıltısını yitirmiş olsa da Barok stili bütun incelıkleriyle aktardı. Re- sitatiflerdeki dramatik söylemi, arya- larda çalgı topluluğuyla net birlikte- liği onun hâlâ ayrıcalıkh bir sanatçı olduğunun kanıtıydı. 1978'de kuru- lan Londra Barok topluluğunun üye- leri yıllardır birlikte çalışmanın ver- diği güvenle, geleneksel Barok gür- lüklerini ve söylemini çok iyi özüm- semişlerdi. Aynı topluluk nisan ayın- daki Ankara Festivah'nde de Türki- ye'nin konuğu olacak. Atilla Aldemir Avusturya Kültür Oftsi ndeydi Avusturya Kültür Ofisi'nde Atilla Aldemir (keman), Marta Potulska (viyola), Rudolf Leopold (çello) ve Teresa T. Jones'den (piyano) oluşan bir grupla ikili, üçlü, dörtlü olarak çe- şıtlenen yapıtlar dinledık geçen haf- ta. Rudolf Leopold, gerek Schu- mann'ın halk müziği tarzındaki Beş Parça'sında gerekse Mozart'ın Ku- vartet ustalığını sergıledı. Saint Sa- ens'ın o parlak yapıtı Introduksiyon ve Rondo Capnccioso'da solist, yenı keman sanatçılarımızdan Atilla Alde- mır'di. Neredeyse bir yıldır dınleme- diğim Atilla Aldemir, biraz daha gü- ven kazanmış, çalgısıyla bütünleşmış ve virtüözite sınırına ulaşmıştı Sa- natçı halen çalışmalannı Vıyana'da sürdürüyor ve durup dınlenmeksizın yanşmalara katılıp aldığı derecelerle Türk adını müzik çevrelerinde duyu- ruyor. Mozart'ın K.478 dörtlüsünde ıse her sanatçı kendi hünerini gösterdıği halde "kuvartet" geleneğınin gere- ğı olan, çalgılar arasındaki ses rengi bütünlüğü oluşamadı. Keman parlak kahyor, viyola ve çello kuytudan ge- liyor, pıyanıst ise butün yapıtlarda tempoyu yakalamak, doğru çalmak kaygısıyla, var gücüyle çalgısına yük- lemyordu. Bu konserın sürprizlerinden biri, genç bestecimız Can Aksel Akın'ı (1977) tanımakoldu. Halen Avustur- ya Bılim ve Kültür Bakanlığı'nın bur- suyla Viyana Müzik ve Sahne Sanat- ları Ünıversıtesi'nın son sınıfında olan sanatçının viyola ve piyano için yazdığı 'Didim-Apollon Tapınağın- da' başlıklı yapıtını dinledık. Graz Nuri İyiciVıyitirdik Nuri İyicil, çok yönlü, üretken bir sanat adamıydı. Onu dün kısa bir rahatsızlığın ardmdan yitirdik. Keman solisti, viyolacı, oda müzikçisi, şef, eğitimci ve yönetici olarak ülkemizin klasik müzik yaşamına büyük katkılar sağlamıştı. Bugün Türkiye'nin tüm orkestralannda çalan kemancılara, tüm konservatuvarlardaki öğretim üyelerine ve Avrupa'da sesimizi duyuran nıce soliste Nuri lyicil'in emeği geçmiştir. Kendini öğrenci yetiştirmeye adadığı gibi, ülkemizde büyük eİcsikliği duyulan oda müziği topluluklannın kurulmasına ve Türk bestecilerine de adamıştı. Solist ve oda müzikçisi olarak nice Türk yapıtımn ılk seslendirisini gerçekleştirmişti. Nuri İyicil 1951'de doğmuş, îstanbul Belediye Konservatuvan'nda Ekrem Zeki Ün'ün keman öğrencisi olmuş, 1969'da Lili Ştatzer'in sınıfından mezun olmuştu. Aynı zamanda Alman Lisesi'ni de bitırmışti. 1970'te Salzburg Yaz Akademisi'ne katılmış ve aynı yıl Paris Ulusal Konservatuvan'na girmişti. Burada Jean Fournier, Pierre Paquier ve Jacques Dumont gibi değerli eğıtmenlerle çalışmıştı. 1974'te keman dalını, 1975'teoda müziği dalını birıncılikle bitirerek Türkiye'ye döndüğünde bir süre iDSO'nun keman f;rubunda yer almıştı. 1979'dan itibaren stanbul Devlet Konservatuvan'nda keman ve oda müziği dallannda öğretim üyesi oldu. 1990-96 arasında Mımar Sinan Universitesi Devlet Konservatuvarı adını alan aynı kurumda müdürlük yaptı ve 2004'te profesörlüğe yükseltildi. Halen konservatuvann bünyesinde kurduğu oda topluluğu ve viyolasıyla yer aldığı İyicil Kuvartet ile yepyeni projeler üretmekte, hiç seslendirilmemiş Türk yapıtlannı yaşama geçirmekteydi. Yen zor doldurulacak bir müzik aydınımızı yitirdik. Nun İyicil ıçın bugün saat 11.00'de Mimar Sınan Universitesi Osman Hamdi Salonu'nda bir tören yapılacak. Cenazesi Teşvikiye Camisi'ndeki öğle namazından sonra Zincırlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. • Atilla Aldemir (keman), Marta Potulska (viyola), Rudolf Leopold (çello) ve Teresa T. Jones dan (piyano) oluşan topluluk (yanda) Avusturya Kültür Ofısi 'nde verdiği dinletide, Schumann, Mozart ve Saint Saens ın yanı sıra, halen Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Universitesi 'nin son sınıfında okuyan genç bestecimiz Can AkselAkın'ın (1977) viyola ve piyano için yazdığı 'Didim- Apollon Tapınağında' başlıklı yapıtını çaldı. Akın, geçen yıl İzmir de yapılan Eczacıbaşı yarışmasında, "Ipek Yolu " adlı senfonik şiiriyle ikincilik ödülüne değer bulunmuştu. Senfoni Orkestrası'nın üyesı, Polon- yalı viyolacı Marta Potulska 'nın son derece duyarlı ve ezbere çaldığı yapıt, gerçekten de dinleyicisinı nııtolojik çağlara doğru sürüklüyor. Gızemlı tremololar, viyolanın solo şarkısında iyıce esrarengız renkler kazanıyor, atonal tekniğe karşın yer yer modal dalgalanmalarla piyanonun derin akorlarında mıtolojınin zamansızhğı yansıyor. Didim Apollon Tapınağında' Can Aksel Akın da aslında bir ge- leneği devam ettirenlerden: Babası Cenan Akın'dan bestecılik gelene- ğinın bayrağmı almış. Önce annesi Nazan Akın ıle piyano çalışmaya başlamış, Ergican Saydanı ile de- vam etmiş, Mimar Sinan Konserva- tuvarı'nda Hasan Uçarsu'nunkom- pozısyon öğrencisi olmuş, ardından Viyana'dakı Müzik Akademisi'ne girmış. Dünyaya gözünü açtığında evde müzik duyarak büyümüş olma- sı, herkese göre müzik dünyasına bir adım ılerden başlamasına yol açmış. Onun adını en son tzmir'de yapılan Eczacıbaşı yanşmasındaki ikincilik derecesıyle duymuştuk. "tpek Yo- lu" adlı senfonik şiiriyle ödüle de- ğer bulunmuştu. Daha önce Kültür Bakanlığı çocuk şarkılan yarışma- sında birincilik almış, TRT'de bir beste yanşmasında ikincilik kazan- mış Şan ve piyano için çalışmaları, koro yapıtlan, çello piyano için ve piyano için besteleri var. Bu arada çokseslendınlmış türkülerinden bıri- si Viyana Çocuk Korosu'nun dağar- cığına girmiş. www.evinilyasoglu.com tzmir Devlet Senfoni Orkestrası yeni bir görev üstlendi 18 bin öğrenciye eğitiın verildi • IZDSO'nun ayda iki kez ilköğretim öğrencileri için düzenlediği "Çocuklarla Senfoni", son yılların en yararlı etkinliğidir. Bir tiyatro sanatçısınm, gerektiğinde öğrencileri de oyuna katarak sunduğu izlence, eğlendirmeyle öğretmenin gerçek bireşimidir. ONDER KUTAHYALI Sevgili dostum, değerli müzik yazarımız Üner Birkan, Karşıyaka'nın Bostanh sem- tindeki Ahmed Adnan Saygun Parkı'nda dolaşırken bestecinin büstüne bakar. Yapı- tın tanıtım yazıları silinmiş, gelen geçen oraya bir şeyler karalamıştır. Yazarımız li- sede okuyan iki kız öğrenciye parkın adı- nı sorar. Gençlerden ses çıkmaz. Yanıtı Bir- kan'dan öğrenen kızlardan biri şöyle der: "Ben Ahmed Adnan Saygun Lisesi'nde okuyorum." Görüldüğü gibi İzmir, kendi bağrından çıkmış bir dünya bestecisini önemseme- miştir. Öykünün başka bir özelliği de genç kuşaklann evrensel müzik sanatına yaban- cılaşmasını gösteren yüzlerce örnekten bi- ri olmasıdır. Son yılların en yararlı etklnltğl ilköğretim okullarında ve liselerde uy- gulanan müzik eğitimi soruna çözüm geti- rememektedir. Bu durumda müzik kurum- ları, asıl görevlerinin yanında halka yöne- lik yaygın müzik eğitimini de üstlenmeye başlamıştır. Nitekim IZDSO'nun ayda iki kez ilköğretim öğrencileri için düzenledi- ği "Çocuklarla Senfoni", son yılların en yararlı etkinliğidir. Bir tiyatro sanatçısınm, gerektiğinde öğrencileri de oyuna katarak sunduğu izlence, eğlendirmeyle öğretme- nin gerçek bireşimidir. Burada öğrenciler, belki hiç ayırdına varmadan çoksesli mü- ziğin eğitimini almaktadırlar. Orkestramız şimdiye dek 180 bin öğrenciye seslenmiş bulunuyor. Öte yandan İZDSO hafta sonu dinletile- rinden bir tanesini, fırsat buldukça komşu ilçe ve illere taşımaktadır. Geçen hafta, Narhdere Kültür Merkezi'nde dinleti veril- di. Böylesi işlevsel etkinlikler, topluluğun sanat düzeyini daha da yükseltmiş gibidir. Ender Sakpınar'ın gelememesi üzerine IZDOB'den çağrılan Bulgar şef Tsanko Delibozov'un orkestrayı yönettiği geçen haftaki dinleti, umulanın tersine izleyicile- ri derinden etkiledi. Opera ve bale yapıtla- nnı yönetsin diye tzmir'e çağnlmış bulu- nan Delibozov, J. Brahms'ın Op. 68 Do Minör 1. Senfonisi'nde tutarlı bir yorum ortaya koydu. Alınan tempolar, birliktelik, orkestranın tınısı ve Brahms biçemine yak- laşım tümüyle doyurucuydu. Yorum coş- kuyla alkışlandı. Dinletinin solocusu, Alman viyolonsel- ci Peter Bruns'tu ve E. Elgar'ın Op. 85 Mı Mınör Konçertosu'nu çaldı. Bruns, genç ve usta bir sanatçı. Çalgısıyla etkileyici şar- kılar söyleyebildiği gibi onu teknik bece- nlerin doruklarına da ulaştırıyor. Çok gü- zel bir Elgar müziği dinledik ve orkestra, Alman viyolonselci Peter Bruns dinletide Elgar'ın Op.85 Mi Minör konçcrtosunu çaldı. sanatçının yorumuna başarıyla uydu. Opera aşksız olmaz Geçen hafta izmir Sanat'ta "Aşk Düetle- ri" içerikli ilginç bir şan dinletisi vardı. So- locular soprano Arses Yıldızca ve tenor Aydın Uştuk, pıyanıst Özlem Ebesek'in eşlığınde aşk düetleri söylediler. Opera aşk- sız olma/.. Sanatçılarımız, Mozart, Doni- zetti, Gounod, Mascagni, Verdi, Puccini ve Massenet gibi bestecilerin ünlü opera- larından seçtıkleri aşk düetlerini başarıyla seslendirdıler. Uştuk'un sesindeki ilginç renkler dikkati çekiyordu. Yıldızca'nın to- nu da parlak ve dolgundu. Nejla Baskın, her parçanm alındığı opera ve düette dile getirilen sevginin içeriği hakkında izleyici- lerı aydınlattı. Şan eşliğı, müzik bilgisini ve opera kül- türünü gerektiren güç bir iştir. Özlem Ebe- sek yaptığı eşhkle, şana ek olarak armoni- de de derın bılgisi ve çözümleme yeteneği olduğunu kanıtladı. Kutlarım. GUZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN Nermi Uygur Nermi Bey'i, doğal olarak Memet Fuat'ın De Yayınevi'nde, Yeni Dergi'de tanıdım, 1964'ten sonra; o denemeler yazıyor, ben de nazırlanan özel Sayı'ya göre yazılar çeviriyor ya da kitap- lar aktarıyordum. O usta bense çırak durumundaydık; dolayı- sıyla tanışıklığımız arkadaşlığa dönüşemedi. Yıllarca birbirimizi yazılardan, kitaplardan izle- dik. Sonra bir ara Istanbul Universitesi Yazın Fa- kültesi'ndeki Felsefe Bölümü'ne görmeye git- tim onu; sanırım o sırada VVilhelm Reich'ı çe- viriyordum; gördüm ki, daha adını duyar duy- maz üzerinde ayrıntılı konuşacak kadar tanıyor bu öncü düşünür-bilim adamını. Sonra yakınlaşma dönemi başladı, telefon- laşmaya, evcek görüşmeye başladık ve bu ne mutlu ki, ölümüne dek kesintisiz sürdü. Türkiye'deki ve dünyadaki öbürdüşünür-ya- zarların tersine, ne kafasının içi karman çor- mandı, ne de saçı başı dağınık, her zaman pı- rıl pırıl tertemizdi; çoğunlukla kahverenginin çe- şitlemeleriyle son derece uyumlu giyinirdi; aya- ğında yürümeye elverişli yumuşacık pabuçlar. Ve yine yerleşik kalıbın tersine, en küçük bir karamsarlığı yoktu; tersine yaşama sevincinin canlı örneğiydi, doğa karşısında, hayvanlar, bit- kiler, insanlar karşısında bitip tükenmeyen bir coşkuyla doluydu. Bunun uzantısı olarak sözün gerçek anlamın- da bir yaşama sanatı ustasıydı; ortaklaşa sevip saydığımız Moliere'in öğüdü uyarınca, yalnız yemeyi değil, öğrenmeyi, düşünmeyi, üretme- yi yaşamak için, bir sanat yapıtı gibi yaşamak için yapardı. Sanırım emekli olurken aldığı toplu parayla hemen güzel bir televizyon ve video almış, bir de çanak koydurmuştu; dolayısıyla Fransızla- rın TV 5'ini görebiliyordu. O dönemde bu kanal gerçek bir ekin kanalıydı; her hafta gerçek bir bilgi dağarı olan Ekin Çorbası'nı birlikte içer, ya izlence sürerken ya da hemen ertesi sabah: "Bertancııım, gördün mü yine neler konuşul- du!" diye telefona sarılırdı. 1955'ten beri sanat-yazın ortamındayım; bü- tün sanat dallarını eşit oranda seven, bunların etkınliklerine koşan çok az okuryazar gördüm; Nermi Bey bunun ender örneklerindendi: Ta- vernier'nin filmlerini, Maurice Bejart'ın ya da Roland Petit'nin balelerini bizim kadar büyük sevinçle tadardı. Olasılık-gereklilik ikilisi, VVilhelm Reich'tan sonra François Jacob'un, Henri Laborit'nin yapıtlannı çevirmeme olanak sağladı; bunları aktarırken de, bitip basıldıktan sonra da önce telefonda, sonra yüz yüze nasıl büyük sevinç- lerle karşılardı bu somut bilgilerin Türkçemize kazandırılmasını! 1999'da emekli olduğumda, kimse bir şey ıs- marlamayınca, Henri Laborit'nin başyapıtı sa- yılabilecek Davranışların Öyküsü'nü çevirmeye karar vermıştim; buna yine çocuklar gibi sevin- di. O, Latince-Yunanca öğretilmiş son kuşak- tandı; bunların yanına Almanca, Fransızca ve Ingilizce'yı de katmıştı. Dolayısıyla, elealdığım kitaplardaki Latince-Yunanca terim ve deyim- leri açıp ona sorardım; biliyorsa hemen, yoksa kitaplığındaki benzersiz sözlükleri, bir zaman- lar tuttuğu notları karıştırarak kısa bir süre son- ra yanıtlardı. Davranışların öyküsü'nden bir örnek de ona getirtme talihimiz olmuştu; ilerledikçe haber ve- rirdim şu sayfadayım diye, o da sevinç çığlık- ları atardı. Ne yazık ki bu yapıtı bastıracak yayınevi bu- lamadık; hoş bulsak da, artık yurdumuzda da, dünyada da o güzelim bilgileri paylaşacak in- san kalmadı, küresel yozlaşma ve yağma he- pimizi can derdine düşürdü. Talihin bize armağan ettiği bu güzel insanı Yapı Kredi'nin kusursuz bastığı yapıtlarında bu- lursunuz kolayca; onlar arasından tadı dama- ğımdaki şu şiiriyle bitireyim yazımı: Sevişme Sen bana ben sana birdeğdik mi/Aralanır ka- pak/Kapak üst dudak/lkili tek-yaşantı ötesi. Beni içine almışken/Canım senin/Senin için- deyken/Canımsın benim. sbonaranCuyahoo.com Mario Luzi öldii • ROMA (AA) - Çağdaş ltalyan şiirinin önemli isimlerinden biri olan senatör Mario Luzi, Floransa'daki evinde yaşamını yitirdi. Yakınları, sabah uyanmaması üzerine odasına girdıklerinde, Luzi'yi ölü bulduklannı belirttıler. Floransa Belediye Başkanı Leonardo Domenici, Luzi'nin ölümünü Italya için "büyük bir kayıp" olarak niteledi. Domenici, "Yaşamboyu senatörlükle de ödüllendirilmiş olan büyük şair Mario Luzi, dün sabah kendi evinde yaşamını yitirmiş bulunuyor. Vefatı, hem ttalya, hem de Floransa için büyük kayıp. Acımız da büyük" dedi. Floransa'da 1914 yılında doğan Luzi, 20 Ekim 2003 tarihinde Italya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi tarafından "yaşam boyu senatör" seçilmişti. BUGÜN • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da 'Ezgi Saydam Şan Resitali', Metin Ülkü (piyano). • BOĞAZİÇİ UNİVERSİTESİ ALBERT LONG SALONU'nda saat 19.30'da Klasik müzik etkinlikleri kapsamında 'Arnıan Piyanolu Trio' konseri, Deniz Arman Gelenbe (piyano), Constantin Bogdanas (keman), DoreJ Fodoreanu (çello). (0 212 359 67 03) • OSMANLI BANKASI MÜZESİ'nde saat 18.30'da Iktisat Tarihi Söyleşileri kapsamında 'Küreselleşmcdc İki Dönenı: Benzerlikler, Farklılıklar, Sonuçlar', konuşmacı: Prof. Dr. Taner Berksoy. (0 212 334 22 70)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle