Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 MART 2005 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
£ v L J A-i J. U M\ kulturC«cumhuriyet.com.tr 15
ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU
Geleneei sürdürebilmek.Sanatın her dalında geleneği sürdü-
rebilmek, yenıye doğru evrilirken, ye-
ni söylemler getirirken geleneğin sağ-
lam temellerinden güç alabilmek zor-
lu iştir. Geçen haftaki müzik etkinlik-
lerinden kulağımda kalan sesler kadar
aklımda da bu düşünce vardı: Gelene-
ği sürdürebilmenin hüneri. Boğaziçi
Üniversitesi'nde dinlediğimiz Came-
rata Salzburg'un elli beş yıllıkgele-
neğini taşıyan oda müziği grubu bel-
ki de o kurucuların hiçbırini tanıma-
mıştı. Oysa üyelerin her biri kurucu-
lannın öğretilerini, orkestranın temel
söylemini kan dolaşımında taşıyordu.
Camerata üyelerinin konserde çaldık-
ları Mozart'ın K.251 sayılı Diverti-
mento'sunu ve Schubert'in Beşincı
Senfoni'sini uzun süre unutamayaca-
ğız. Böylesine homojen bir tını, böy-
lesine ton hâkimiyeti çok ender rast-
lanan bir olaydı. Her bir çalgı grubu
kendi varlığından sıynlmış tek soluk
halinde tınlıyor, sololarda son derece
etkileyici, karakter sahibi kişilikler
sergileniyordu. Mozart'ta obuanın
kimliği, Schubert'te her bir çalgının
kendi ışığı ve diğerleriyle kusursuz
birlikteliği hayranlık uyandırdı.
Emma Kirby ve Londra
Barok Topluluğu
Emma Kirkby ve Londra Barok
Topluluğu Türkiye'ye ilk kez geldi
geçen hafta. Barok müziğin 18. yüz-
yıldaki geleneğini taşıyan sanatçılar
lşSanat'taki dinletilerinde Handel in
ltalyan dönemiyle bir tema oluştur-
muş, Vivaldi ve Corelli gibi çağın di-
ğerbestecilerini de programa katmış-
lardı. Emma Kirkby sesindeki o genç-
lik pırıltısını yitirmiş olsa da Barok
stili bütun incelıkleriyle aktardı. Re-
sitatiflerdeki dramatik söylemi, arya-
larda çalgı topluluğuyla net birlikte-
liği onun hâlâ ayrıcalıkh bir sanatçı
olduğunun kanıtıydı. 1978'de kuru-
lan Londra Barok topluluğunun üye-
leri yıllardır birlikte çalışmanın ver-
diği güvenle, geleneksel Barok gür-
lüklerini ve söylemini çok iyi özüm-
semişlerdi. Aynı topluluk nisan ayın-
daki Ankara Festivah'nde de Türki-
ye'nin konuğu olacak.
Atilla Aldemir Avusturya
Kültür Oftsi ndeydi
Avusturya Kültür Ofisi'nde Atilla
Aldemir (keman), Marta Potulska
(viyola), Rudolf Leopold (çello) ve
Teresa T. Jones'den (piyano) oluşan
bir grupla ikili, üçlü, dörtlü olarak çe-
şıtlenen yapıtlar dinledık geçen haf-
ta.
Rudolf Leopold, gerek Schu-
mann'ın halk müziği tarzındaki Beş
Parça'sında gerekse Mozart'ın Ku-
vartet ustalığını sergıledı. Saint Sa-
ens'ın o parlak yapıtı Introduksiyon
ve Rondo Capnccioso'da solist, yenı
keman sanatçılarımızdan Atilla Alde-
mır'di. Neredeyse bir yıldır dınleme-
diğim Atilla Aldemir, biraz daha gü-
ven kazanmış, çalgısıyla bütünleşmış
ve virtüözite sınırına ulaşmıştı Sa-
natçı halen çalışmalannı Vıyana'da
sürdürüyor ve durup dınlenmeksizın
yanşmalara katılıp aldığı derecelerle
Türk adını müzik çevrelerinde duyu-
ruyor.
Mozart'ın K.478 dörtlüsünde ıse
her sanatçı kendi hünerini gösterdıği
halde "kuvartet" geleneğınin gere-
ğı olan, çalgılar arasındaki ses rengi
bütünlüğü oluşamadı. Keman parlak
kahyor, viyola ve çello kuytudan ge-
liyor, pıyanıst ise butün yapıtlarda
tempoyu yakalamak, doğru çalmak
kaygısıyla, var gücüyle çalgısına yük-
lemyordu.
Bu konserın sürprizlerinden biri,
genç bestecimız Can Aksel Akın'ı
(1977) tanımakoldu. Halen Avustur-
ya Bılim ve Kültür Bakanlığı'nın bur-
suyla Viyana Müzik ve Sahne Sanat-
ları Ünıversıtesi'nın son sınıfında
olan sanatçının viyola ve piyano için
yazdığı 'Didim-Apollon Tapınağın-
da' başlıklı yapıtını dinledık. Graz
Nuri İyiciVıyitirdik
Nuri İyicil, çok yönlü, üretken bir sanat adamıydı.
Onu dün kısa bir rahatsızlığın ardmdan yitirdik.
Keman solisti, viyolacı, oda müzikçisi, şef,
eğitimci ve yönetici olarak ülkemizin klasik müzik
yaşamına büyük katkılar sağlamıştı. Bugün
Türkiye'nin tüm orkestralannda çalan
kemancılara, tüm konservatuvarlardaki öğretim
üyelerine ve Avrupa'da sesimizi duyuran nıce
soliste Nuri lyicil'in emeği geçmiştir. Kendini
öğrenci yetiştirmeye adadığı gibi, ülkemizde
büyük eİcsikliği duyulan oda müziği
topluluklannın kurulmasına ve Türk bestecilerine
de adamıştı. Solist ve oda müzikçisi olarak nice
Türk yapıtımn ılk seslendirisini gerçekleştirmişti.
Nuri İyicil 1951'de doğmuş, îstanbul Belediye
Konservatuvan'nda Ekrem Zeki Ün'ün keman
öğrencisi olmuş, 1969'da Lili Ştatzer'in sınıfından
mezun olmuştu. Aynı zamanda Alman Lisesi'ni de bitırmışti. 1970'te
Salzburg Yaz Akademisi'ne katılmış ve aynı yıl Paris Ulusal
Konservatuvan'na girmişti. Burada Jean Fournier, Pierre Paquier ve
Jacques Dumont gibi değerli eğıtmenlerle
çalışmıştı. 1974'te keman dalını, 1975'teoda
müziği dalını birıncılikle bitirerek Türkiye'ye
döndüğünde bir süre iDSO'nun keman
f;rubunda yer almıştı. 1979'dan itibaren
stanbul Devlet Konservatuvan'nda keman ve
oda müziği dallannda öğretim üyesi oldu.
1990-96 arasında Mımar Sinan Universitesi
Devlet Konservatuvarı adını alan aynı
kurumda müdürlük yaptı ve 2004'te
profesörlüğe yükseltildi. Halen
konservatuvann bünyesinde kurduğu oda
topluluğu ve viyolasıyla yer aldığı İyicil
Kuvartet ile yepyeni projeler üretmekte, hiç
seslendirilmemiş Türk yapıtlannı yaşama
geçirmekteydi. Yen zor doldurulacak bir
müzik aydınımızı yitirdik. Nun İyicil ıçın
bugün saat 11.00'de Mimar Sınan Universitesi Osman Hamdi
Salonu'nda bir tören yapılacak. Cenazesi Teşvikiye Camisi'ndeki öğle
namazından sonra Zincırlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
• Atilla Aldemir (keman),
Marta Potulska (viyola),
Rudolf Leopold (çello) ve
Teresa T. Jones dan (piyano)
oluşan topluluk (yanda)
Avusturya Kültür Ofısi 'nde
verdiği dinletide, Schumann,
Mozart ve Saint Saens ın yanı
sıra, halen Viyana Müzik ve
Sahne Sanatları
Universitesi 'nin son sınıfında
okuyan genç bestecimiz Can
AkselAkın'ın (1977) viyola ve
piyano için yazdığı 'Didim-
Apollon Tapınağında' başlıklı
yapıtını çaldı. Akın, geçen yıl
İzmir de yapılan Eczacıbaşı
yarışmasında, "Ipek Yolu " adlı
senfonik şiiriyle ikincilik
ödülüne değer bulunmuştu.
Senfoni Orkestrası'nın üyesı, Polon-
yalı viyolacı Marta Potulska 'nın son
derece duyarlı ve ezbere çaldığı yapıt,
gerçekten de dinleyicisinı nııtolojik
çağlara doğru sürüklüyor. Gızemlı
tremololar, viyolanın solo şarkısında
iyıce esrarengız renkler kazanıyor,
atonal tekniğe karşın yer yer modal
dalgalanmalarla piyanonun derin
akorlarında mıtolojınin zamansızhğı
yansıyor.
Didim Apollon Tapınağında'
Can Aksel Akın da aslında bir ge-
leneği devam ettirenlerden: Babası
Cenan Akın'dan bestecılik gelene-
ğinın bayrağmı almış. Önce annesi
Nazan Akın ıle piyano çalışmaya
başlamış, Ergican Saydanı ile de-
vam etmiş, Mimar Sinan Konserva-
tuvarı'nda Hasan Uçarsu'nunkom-
pozısyon öğrencisi olmuş, ardından
Viyana'dakı Müzik Akademisi'ne
girmış. Dünyaya gözünü açtığında
evde müzik duyarak büyümüş olma-
sı, herkese göre müzik dünyasına bir
adım ılerden başlamasına yol açmış.
Onun adını en son tzmir'de yapılan
Eczacıbaşı yanşmasındaki ikincilik
derecesıyle duymuştuk. "tpek Yo-
lu" adlı senfonik şiiriyle ödüle de-
ğer bulunmuştu. Daha önce Kültür
Bakanlığı çocuk şarkılan yarışma-
sında birincilik almış, TRT'de bir
beste yanşmasında ikincilik kazan-
mış Şan ve piyano için çalışmaları,
koro yapıtlan, çello piyano için ve
piyano için besteleri var. Bu arada
çokseslendınlmış türkülerinden bıri-
si Viyana Çocuk Korosu'nun dağar-
cığına girmiş.
www.evinilyasoglu.com
tzmir Devlet Senfoni Orkestrası yeni bir görev üstlendi
18 bin öğrenciye eğitiın verildi
• IZDSO'nun ayda iki kez ilköğretim
öğrencileri için düzenlediği "Çocuklarla Senfoni",
son yılların en yararlı etkinliğidir. Bir tiyatro
sanatçısınm, gerektiğinde öğrencileri de oyuna
katarak sunduğu izlence, eğlendirmeyle öğretmenin
gerçek bireşimidir.
ONDER KUTAHYALI
Sevgili dostum, değerli müzik yazarımız
Üner Birkan, Karşıyaka'nın Bostanh sem-
tindeki Ahmed Adnan Saygun Parkı'nda
dolaşırken bestecinin büstüne bakar. Yapı-
tın tanıtım yazıları silinmiş, gelen geçen
oraya bir şeyler karalamıştır. Yazarımız li-
sede okuyan iki kız öğrenciye parkın adı-
nı sorar. Gençlerden ses çıkmaz. Yanıtı Bir-
kan'dan öğrenen kızlardan biri şöyle der:
"Ben Ahmed Adnan Saygun Lisesi'nde
okuyorum."
Görüldüğü gibi İzmir, kendi bağrından
çıkmış bir dünya bestecisini önemseme-
miştir. Öykünün başka bir özelliği de genç
kuşaklann evrensel müzik sanatına yaban-
cılaşmasını gösteren yüzlerce örnekten bi-
ri olmasıdır.
Son yılların en yararlı etklnltğl
ilköğretim okullarında ve liselerde uy-
gulanan müzik eğitimi soruna çözüm geti-
rememektedir. Bu durumda müzik kurum-
ları, asıl görevlerinin yanında halka yöne-
lik yaygın müzik eğitimini de üstlenmeye
başlamıştır. Nitekim IZDSO'nun ayda iki
kez ilköğretim öğrencileri için düzenledi-
ği "Çocuklarla Senfoni", son yılların en
yararlı etkinliğidir. Bir tiyatro sanatçısınm,
gerektiğinde öğrencileri de oyuna katarak
sunduğu izlence, eğlendirmeyle öğretme-
nin gerçek bireşimidir. Burada öğrenciler,
belki hiç ayırdına varmadan çoksesli mü-
ziğin eğitimini almaktadırlar. Orkestramız
şimdiye dek 180 bin öğrenciye seslenmiş
bulunuyor.
Öte yandan İZDSO hafta sonu dinletile-
rinden bir tanesini, fırsat buldukça komşu
ilçe ve illere taşımaktadır. Geçen hafta,
Narhdere Kültür Merkezi'nde dinleti veril-
di.
Böylesi işlevsel etkinlikler, topluluğun
sanat düzeyini daha da yükseltmiş gibidir.
Ender Sakpınar'ın gelememesi üzerine
IZDOB'den çağrılan Bulgar şef Tsanko
Delibozov'un orkestrayı yönettiği geçen
haftaki dinleti, umulanın tersine izleyicile-
ri derinden etkiledi. Opera ve bale yapıtla-
nnı yönetsin diye tzmir'e çağnlmış bulu-
nan Delibozov, J. Brahms'ın Op. 68 Do
Minör 1. Senfonisi'nde tutarlı bir yorum
ortaya koydu. Alınan tempolar, birliktelik,
orkestranın tınısı ve Brahms biçemine yak-
laşım tümüyle doyurucuydu. Yorum coş-
kuyla alkışlandı.
Dinletinin solocusu, Alman viyolonsel-
ci Peter Bruns'tu ve E. Elgar'ın Op. 85 Mı
Mınör Konçertosu'nu çaldı. Bruns, genç
ve usta bir sanatçı. Çalgısıyla etkileyici şar-
kılar söyleyebildiği gibi onu teknik bece-
nlerin doruklarına da ulaştırıyor. Çok gü-
zel bir Elgar müziği dinledik ve orkestra,
Alman viyolonselci Peter Bruns dinletide Elgar'ın Op.85 Mi Minör konçcrtosunu çaldı.
sanatçının yorumuna başarıyla uydu.
Opera aşksız olmaz
Geçen hafta izmir Sanat'ta "Aşk Düetle-
ri" içerikli ilginç bir şan dinletisi vardı. So-
locular soprano Arses Yıldızca ve tenor
Aydın Uştuk, pıyanıst Özlem Ebesek'in
eşlığınde aşk düetleri söylediler. Opera aşk-
sız olma/.. Sanatçılarımız, Mozart, Doni-
zetti, Gounod, Mascagni, Verdi, Puccini
ve Massenet gibi bestecilerin ünlü opera-
larından seçtıkleri aşk düetlerini başarıyla
seslendirdıler. Uştuk'un sesindeki ilginç
renkler dikkati çekiyordu. Yıldızca'nın to-
nu da parlak ve dolgundu. Nejla Baskın,
her parçanm alındığı opera ve düette dile
getirilen sevginin içeriği hakkında izleyici-
lerı aydınlattı.
Şan eşliğı, müzik bilgisini ve opera kül-
türünü gerektiren güç bir iştir. Özlem Ebe-
sek yaptığı eşhkle, şana ek olarak armoni-
de de derın bılgisi ve çözümleme yeteneği
olduğunu kanıtladı. Kutlarım.
GUZELİN ARDINDA
BERTAN ONARAN
Nermi Uygur
Nermi Bey'i, doğal olarak Memet Fuat'ın De
Yayınevi'nde, Yeni Dergi'de tanıdım, 1964'ten
sonra; o denemeler yazıyor, ben de nazırlanan
özel Sayı'ya göre yazılar çeviriyor ya da kitap-
lar aktarıyordum.
O usta bense çırak durumundaydık; dolayı-
sıyla tanışıklığımız arkadaşlığa dönüşemedi.
Yıllarca birbirimizi yazılardan, kitaplardan izle-
dik.
Sonra bir ara Istanbul Universitesi Yazın Fa-
kültesi'ndeki Felsefe Bölümü'ne görmeye git-
tim onu; sanırım o sırada VVilhelm Reich'ı çe-
viriyordum; gördüm ki, daha adını duyar duy-
maz üzerinde ayrıntılı konuşacak kadar tanıyor
bu öncü düşünür-bilim adamını.
Sonra yakınlaşma dönemi başladı, telefon-
laşmaya, evcek görüşmeye başladık ve bu ne
mutlu ki, ölümüne dek kesintisiz sürdü.
Türkiye'deki ve dünyadaki öbürdüşünür-ya-
zarların tersine, ne kafasının içi karman çor-
mandı, ne de saçı başı dağınık, her zaman pı-
rıl pırıl tertemizdi; çoğunlukla kahverenginin çe-
şitlemeleriyle son derece uyumlu giyinirdi; aya-
ğında yürümeye elverişli yumuşacık pabuçlar.
Ve yine yerleşik kalıbın tersine, en küçük bir
karamsarlığı yoktu; tersine yaşama sevincinin
canlı örneğiydi, doğa karşısında, hayvanlar, bit-
kiler, insanlar karşısında bitip tükenmeyen bir
coşkuyla doluydu.
Bunun uzantısı olarak sözün gerçek anlamın-
da bir yaşama sanatı ustasıydı; ortaklaşa sevip
saydığımız Moliere'in öğüdü uyarınca, yalnız
yemeyi değil, öğrenmeyi, düşünmeyi, üretme-
yi yaşamak için, bir sanat yapıtı gibi yaşamak
için yapardı.
Sanırım emekli olurken aldığı toplu parayla
hemen güzel bir televizyon ve video almış, bir
de çanak koydurmuştu; dolayısıyla Fransızla-
rın TV 5'ini görebiliyordu. O dönemde bu kanal
gerçek bir ekin kanalıydı; her hafta gerçek bir
bilgi dağarı olan Ekin Çorbası'nı birlikte içer, ya
izlence sürerken ya da hemen ertesi sabah:
"Bertancııım, gördün mü yine neler konuşul-
du!" diye telefona sarılırdı.
1955'ten beri sanat-yazın ortamındayım; bü-
tün sanat dallarını eşit oranda seven, bunların
etkınliklerine koşan çok az okuryazar gördüm;
Nermi Bey bunun ender örneklerindendi: Ta-
vernier'nin filmlerini, Maurice Bejart'ın ya da
Roland Petit'nin balelerini bizim kadar büyük
sevinçle tadardı.
Olasılık-gereklilik ikilisi, VVilhelm Reich'tan
sonra François Jacob'un, Henri Laborit'nin
yapıtlannı çevirmeme olanak sağladı; bunları
aktarırken de, bitip basıldıktan sonra da önce
telefonda, sonra yüz yüze nasıl büyük sevinç-
lerle karşılardı bu somut bilgilerin Türkçemize
kazandırılmasını!
1999'da emekli olduğumda, kimse bir şey ıs-
marlamayınca, Henri Laborit'nin başyapıtı sa-
yılabilecek Davranışların Öyküsü'nü çevirmeye
karar vermıştim; buna yine çocuklar gibi sevin-
di. O, Latince-Yunanca öğretilmiş son kuşak-
tandı; bunların yanına Almanca, Fransızca ve
Ingilizce'yı de katmıştı. Dolayısıyla, elealdığım
kitaplardaki Latince-Yunanca terim ve deyim-
leri açıp ona sorardım; biliyorsa hemen, yoksa
kitaplığındaki benzersiz sözlükleri, bir zaman-
lar tuttuğu notları karıştırarak kısa bir süre son-
ra yanıtlardı.
Davranışların öyküsü'nden bir örnek de ona
getirtme talihimiz olmuştu; ilerledikçe haber ve-
rirdim şu sayfadayım diye, o da sevinç çığlık-
ları atardı.
Ne yazık ki bu yapıtı bastıracak yayınevi bu-
lamadık; hoş bulsak da, artık yurdumuzda da,
dünyada da o güzelim bilgileri paylaşacak in-
san kalmadı, küresel yozlaşma ve yağma he-
pimizi can derdine düşürdü.
Talihin bize armağan ettiği bu güzel insanı
Yapı Kredi'nin kusursuz bastığı yapıtlarında bu-
lursunuz kolayca; onlar arasından tadı dama-
ğımdaki şu şiiriyle bitireyim yazımı:
Sevişme
Sen bana ben sana birdeğdik mi/Aralanır ka-
pak/Kapak üst dudak/lkili tek-yaşantı ötesi.
Beni içine almışken/Canım senin/Senin için-
deyken/Canımsın benim.
sbonaranCuyahoo.com
Mario Luzi öldii
• ROMA (AA) - Çağdaş ltalyan şiirinin
önemli isimlerinden biri olan senatör Mario
Luzi, Floransa'daki evinde yaşamını yitirdi.
Yakınları, sabah uyanmaması üzerine
odasına girdıklerinde, Luzi'yi ölü
bulduklannı belirttıler. Floransa Belediye
Başkanı Leonardo Domenici, Luzi'nin
ölümünü Italya için "büyük bir kayıp"
olarak niteledi. Domenici, "Yaşamboyu
senatörlükle de ödüllendirilmiş olan büyük
şair Mario Luzi, dün sabah kendi evinde
yaşamını yitirmiş bulunuyor. Vefatı, hem
ttalya, hem de Floransa için büyük kayıp.
Acımız da büyük" dedi. Floransa'da 1914
yılında doğan Luzi, 20 Ekim 2003 tarihinde
Italya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi
tarafından "yaşam boyu senatör" seçilmişti.
BUGÜN
• CEMAL REŞİT REY KONSER
SALONU'nda saat 19.30'da 'Ezgi Saydam
Şan Resitali', Metin Ülkü (piyano).
• BOĞAZİÇİ UNİVERSİTESİ ALBERT
LONG SALONU'nda saat 19.30'da Klasik
müzik etkinlikleri kapsamında 'Arnıan
Piyanolu Trio' konseri, Deniz Arman
Gelenbe (piyano), Constantin Bogdanas
(keman), DoreJ Fodoreanu (çello).
(0 212 359 67 03)
• OSMANLI BANKASI MÜZESİ'nde saat
18.30'da Iktisat Tarihi Söyleşileri kapsamında
'Küreselleşmcdc İki Dönenı: Benzerlikler,
Farklılıklar, Sonuçlar', konuşmacı: Prof. Dr.
Taner Berksoy. (0 212 334 22 70)