25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2005 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yazının GüciiÖnlenir mi? Boğucu bir Istanbul var bugün! Mart kapıdan baktırdı da ondan mı? Yok, ortasına geldik! Der- ken güzel nisan... Yeni umutlarla, umutsuzluklarla güneş bir açmayagörsün, içimiz ısınacak! llkyazı mı bekliyorum? Her sabah uyanır uyan- maz uzaktan seyrediyorum Marmara'yi- Gemiler var. Bir tren geçip gitti. Araba sesleri, bir uçak havalan- dı, ardından bir daha!.. Gazeteler de geldi... Bir yaşam boyu gazeteler- le içli dışlı olmak!.. Yeni haberler, eskinin eskisi gi- bi mi? 0,30'lu yıllarda ilkokul öğrencisiydim, ama kendim için ayn bir gazete alırdım. Babamın, Cum- huriyet'i, Akşam'ı, arada Son Posta'sı, Milliyet'i... Ama ben beş kuruşa, gider kendi gazetemi alırdım; adı neydi, 'Politika' mı? 'Bundan sonra ne yazacaksınız, nasıl yazacaksı- nız?' diye sordu birdost. öyleya, 1 Nisan'dan son- ra. Yeni ceza yasası yürürlüğe girecek... Medyaya, gazetelere, özellikle yazarlara, çizerlere, ağır ceza- lar getirecek. öyle diyorlar bilenler! Gerçekleri yaz- mak suç olacak... En hafif bir değinme, bir adı, bir olayı yerme, sürükleyecek kimimizi cezaevlerine... Yazılı yüz seçmenden ancak yirmi beşinin oyu- nu almış bir iktidar kendini korumak için bu yasa- yı çıkartmış... iyi güzel de, niye işin içine, düşün- ce, görüş bildiren insanların cezalandırılmasını da katmış. Korkusundan mı? Düşünce herzaman kor- kutur, her zaman birileri çıkar, önlemek ister insan- ların düşünmesini! Düşünen kişi, olayları yorumla- mayı bilir, öğrenir. O zaman da, iktidarı elinden yi- tirmemek gibi bir çıkmaza saplananları korku alır, ha bugün ha yarın gittik gidiyoruz, bir daha koltuk- larımıza kavuşamayacağız, diye!.. 'Ne yazacaksınız?' Bu soruya kendi adıma de- rim ki, kırk yıldır, elli yıldır, altmış yıldır yazdıklarımız ortada... Kitaplar kitaplar, dergi, gazete yaprakla- rı... Neler olmuş bitmiş, ama biz yazmışız, daha doğ- rusu ben de, benim gibi yazarlar da yazmışlar, ya- zıyorlar, yazacaklar. Hapis mi, savcı mı, mahkeme mi, hepsi vardı, hepsi yine var, ama yazılar da ya- zıldı, yazılıyor, yazılacak... Ben şimdi onları düşünüyorum! Onları, yani ga- zete köşelerinde son birkaç yıldır bilerek bilmeye- rek, iktidardakileri koltuklamayı, desteklemeyi, öv- meyi başlıca iş edinenleri! özellikle son günlerde tuttukları yolun çıkmaz hale geldiğini görüp dün yü- celttikleri kişileri, yavaş yavaş eleştirmeye, kötüle- meye başlayanları... Ne deseler doğruydu, ne yapsalar güzeldi, han- gi yolu tutsalar, desteklenmeliydi! Ama şimdi ne ol- du, birden değiştiler! Hani birseçim olsa 'Gitsinar- tık bu adamlar' diye hep bir ağızdan başlayacak- lar yaygaraya! Unutarak aynı adamları daha yakın günlere dek övgülerle göklere çıkardıklarını!.. Biz ne yazacağız, biz 'Cumhuriyet'ç\\er7 Tek par- ti döneminde, çok parti yıllarında, 12 Mart'larda, 12 Eylül'lerde, Tayyip beyler iktidarında, ne yaz- dıysak, ne yaptıysak, ne düşündüysek, neye, ni- çin karşı çıktıysak, yine aynı dirençle, aynı sağlam- lıkta yazmak, yazmak!.. Yazmasını bilen kişinin kalemini tutamazsınız. Kalem, daktilo, bilgisayar!.. Hepsi yine konuşur, yi- ne konuşacak! Hiçbir korkutma, gözdağı, yazının sesini kısamayacak! Bununtersini düşünenler, hâ- lâ varsa, başlarını duvara çarpacaklar!.. G A Z E n c i L İ K Parıs Caddesı No 14 Kavaklıdere, 06540 ANKARA Tel- (0312) 417 77 20 pbx Faks (0312) 417 57 46 e posta umagfâumag org tr www umag org tr Seminerlerimize bekliyoruz... • Yazma Semineri • Felsefeye Giriş-Felsefc Yazın İlişkisi Semineri • Sinema Tarihi ve Film Çözümlemeleri Semineri Yaşamınızdaki sıradanlıktan sıyrılıp kendinizi geliştirmek, uygulamalı çalışmalarla duygu ve düşüncelerinizi güzel bir dille yazıya aktarabilmek istiyorsanız; Mehmet Eroğlu Ahmet İnam Yıldırım B. Doğan Ahmet Özer Oğuz Onaran Kubilay Aysevener Çiğdem Ülker ile birlikte edebiyat ve sinema dünyasında coşkulu serüvenlerc hazırsanız, 6 Nisan 2005'te başlayacak yeni dönenı seminerlerimize bekliyoruz. Ayrıntılı bilgiyi vakfımızdan edinebilirsiniz. Son başvuru tarihi 5 Nisan 2005 Salı. TC HASSA ASLİYE HUKUKMAHKEMESİ (AİLE MAHKEMESİ SIFATIYLA) Dosya No: 2004/79 Davacı Ibrahim Söylemez tarafından davah Havva Söylemez aleyhine açılan boşanma davasmın duruş- masında verilen karar uyarınca, Kilis ilı, Musabeyh ılçesi, Hasanceli Köyü'nde ıka- met etmekte iken adresi bütiin aramalara rağmen bu- lunamayan Kamber ve Hatice'den olma 1979 doğum- lu Hatice Söylemez'in mahkememizde duruşmanın bırakıldığı 12.04.2005 günü saat 10.10'da duruşmaya gelerek dava hakkında beyanda bulunması veya ken- disini bir vekılle temsil ettirmesi, aksi halde yargıla- maya yokluğunda devam edilerek karar verileceği ve işbıı ilanın dava dilekçesi tebliği yerine geçeceği hu- susu ilan olunıır. Basın: 11215 Kapkaç Olgusu... Toplumu oluşturan kesimler arasmdaki kopmalar ve gelir dağılımınm gösterdiği ürkütücü sonuçlar, yasal önlemlerle ceza arttırımmın "kapkaç" konusunda olumlu bir sonuç veremeyeceğinin kanıtlannı taşımaktadır. Çıkarılacak yasalar toplumun sosyo-ekonomik gerçekleriyle uyumlu olmazlarsa olumlu sonuç alınamadığı, geçmişteki deneyimlerle, defalarca kanıtlanmış olarak belleklerdedir. Prof. Dr. Abidin KUMBASAR D oğadaki tüm canlılar varlıkla- nnı sürdürebilmek için gere- ken enerjiyi çevreden sağla- mak zorundadırlar. Bitkiler ve hayvanlar olarak ayrım yaptı- ğımız canlı türlerinden yalnızca bitkiler, ev- rim sürecinde geliştirdikleri, bilimsel ola- rak fotosentez dediğimiz yöntemle, güneş ışığı, çevredeki elementler ve nemden ya- rarlanarak varlıkları için gereken enerji- madde değişimini sağlayabilirler. Bu özel- likleri nedeniyle bitkiler, canlılarla çatış- madan, bilge ozanımız Nâzun Hikmet'in dizelerinde dile getirdiği gibi, "Bir ağaç gi- bi tek ve hür/ Bir orman gibi kardeşçesine..." yaşamalarını sürdürebilirler. Güneş ışınlarından elde ettikleri enerji ile bitkiler, her yıl yaklaşık 100 milyar ton or- ganik bileşimi besin zincirine eklemektedir- ler. Böylece tüm canlılann ana besin kay- naklannı bitkiler sağlamaktadır. Bitkilerin dışındaki tüm canlılann, ya otoburlar (her- bivore) gibi bitkileri ya da etoburlar (car- nivore) gibi otoburlar ve diğer etoburları besin olarak kullanmaları gerektiğinden, sürekli saldın ve savunma eyleminde bulun- maları doğlan gereğidir. Evrimsel geçmişi iki milyon yıla uzanan insan soyu, yaklaşık on bin yıl önce gerçek- leştirdiği tarım devrimiyle, yerleşik düze- ne geçince, kendisine gerekenden fazlasını üretebilme olanağına kavuştu. Yerleşik dü- zene geçişle birlikte, mülkiyet kavramı ya- nında, çatışmalarda kaybedenleri üretimde kullanma olgusu olan köleliğin ilk türleri de, tarih sürecinde yerini aldı. Üretimin geliş- mesi kıtlık ve açlık korkusunun giderildiği insan topluluklarını oluştururken, emek ver- meden ve üretmeden yaşayıp, başkalarının yarattığı değerleri talan eden zorba sömü- rücülerin, bir anlamda ilk "kapkaç" uygu- layıcılarının da ortaya çıkmasına neden ol- du. Üreten, emek verenlerle sömüren zor- balar arasındaki çatışmalar, uygulanan yön- temlerin tür ve araçları değişmiş olarak, gü- nümüzde de sürmektedir. Artık bilgi çağı olarak tanımlanan ve her türlii ürünün gerektiği kadar sağlanabilip yerkiirenin her yöresine ulaştırabileceği gü- nümüzde, hâlâ açlık ve sağlık sorunlannm süregelmesi gibi, sömürünün ve üst düzey- de planlanan, büyük boyutlu "kapkaç" olay- ları olarak tanımlayabileceğimiz, sömürü amaçlı savaşların varhğı da tüm insanlığa utanç vermelidir. Kapitalist düzenin olağan davranışı ve yan ürünü olan büyük çaptaki soygun ve gasp yöntemlerinin küçük boyutta özdeşi olarak niteleyebileceğimiz "kapkaç" olaylarının nedenlerini anlamak için, toplum düzenin- deki gelir dağılımını ve üretimin paylaşımı- nı gösteren araştırmaların bilinçle incelen- mesi gerekir. Ulaşılan bilgi ve teknoloji olanaklarıyla 12 milyar insanın gereksinim- leri sağlanabilecekken, 6 milyarlık dünya nü- fusunun 826 milyonunun yetersiz beslendi- ğini bildiren "Birleşmiş Milletler" raporla- rı, geçeği tüm açıklığıyla yansıtmaktadır. Insanlığın çöp ve atıklardan yiyecek top- ladığı ülkemizde de açlık ve işsizlik oran- lannı bildiren verilergözetilirse, "kapkaç" olaylarını önlemek için yeni yasaların de- ğil, bütün dünyada olması gerektiği gibi, ülkemizde de sağlıklı olarak işletilen sos- yal adaletçi bir ekonomik düzenin kaçınıl- mazlığı ortaya çıkar. Görsel ve sözel iletişimin ışık hızıyla her yöreye ulaştığı günümüzde, işsiz ve yoksul- lara "öteki dünya cenneti" vaat eden sömü- rücülerin, kendileri için yarattıklan "dün- ya cenneti" içinde yaşantılannı sürdürdük- leri, herkes gibi, yoksullann da gözünden kaçmamaktadır. Topluma egemen güçlerin, kendilerinin sürdürdükleri yaşam düzeyinden diğer in- sanları yoksun bırakmaya çalışmaları, var- sıl kesimlerle, giderek sayılan artan yoksul kesimler arasındaki gerilimin artmasından ve tolumsal patlamalara neden olmaktan başka bir sonuç oluşturmaz. Çağımızda yok- sul ve çaresizlere, ötekiler, bizi ilgilendir- meyen birileri diye bakma duygusuzluğu ve aymazhğı içinde olarak "kapkaç"a ortam hazırlayanlar, çarpık sosyo-ekonomik düze- ni sürdürenlerdir. J J . Rousseau'nun (1712-1788) "Fransız Devrimi" öncesindeki bunalımlı dönemde belirttiği gibi, "İnsanlararası ilişkide olabi- lecek en kötü şey, bir insanın geleceğinin di- ğerinininsaiına kalmasıdır" gerçeği, tüm za- manlar için geçerlidir. Gelir dağıhmı ada- letsizliği ve sömürünün geçmişte görülme- miş boyutlara eriştiğı günümüzde, emeği ve emekçileri sermayenin çıkarları için fe- da eden neoliberal sömürü düzeni, artık bi- reylerin değil, ulusların geleceklerini kâr amaçlı birkaç şirketin insafına bırakarak, yoksul ülkelerde önü alınamaz boyutta sos- yal patlamalara ortam hazırlamaktadır. İçin- de bulunduğumuz aymazhk sürerse, birey- sel "kapkaç'Marın yerini "Arjantinkrizi'' sı- rasında gördüğümüz gibi, giderek kitlesel yağmaların alacağını söylemek kehanet sa- yılmamalıdır. Toplumu oluşturan kesimler arasındaki kopmalar ve gelir dağılımının gösterdiği ürkütücü sonuçlar, yasal önlemlerle ceza arttınmının "kapkaç" konusunda olumlu bir sonuç veremeyeceğinin kanıtlannı taşı- maktadır. Çıkarılacak yasalar toplumun sos- yo-ekonomik gerçekleriyle uyumlu olmaz- larsa olumlu sonuç alınamadığı, geçmişte- ki deneyimlerle, defalarca kanıtlanmış ola- rak belleklerdedir. Değiştirilemez "doğa yasaları" gereği tüm canlılar, öncelikle kendi varlıklannın ve tür- lerinin sürekliliğini sağlama çabası içinde eylemde bulunurlar. Açlıktan ölme sorunu yaşayanlar için tüm nesneler, yemeğe elve- rişli ya da elverişsiz diye nitelendirilir ve bu sınırda yaşayanlar için "doğayasalan"ndan gayrı hiçbir yasa yaptınm gücü taşımaz. Ölüm korkusuyla, içgüdüleri, bilincinin de- netiminden çıkan bireyin nasıl davranaca- ğını kestirmek olanaksızdır. Günümüzün en büyük sorunu, yerküre boyutundaki zorbalık, gasp ve sömürü uy- gulamalandır. Uluslararası büyük şirketle- rin, yerel çıkar ortaklarını yönetime getire- rek, ulusal devletleri etkısizleştırip doğa ve emek yağmacılığıyla sömürüİerini sürdür- dükleri ve yoksulluğu yoğunlaştırarak art- tırdıkları büyük soygun düzeninde, küçük soygunlara yasalar çıkararak çözüm bekle- mek olanaksızdır. Özellikle, topluma egemen güçlerin, ya- sal olduğu kuşkulu gelir ve mal varlıklan- nın tartışıldığı, kamu kurumlarının yöneti- ci yandaşlarınca yağmalanarak bedelinin yoksul halka ödettirildiği ülkelerde, açlık- tan ölme sınınndaki bireylerin sosyo-eko- nomik sorunlarını çözmeden "kapkaç" ol- gusunu yüzeysel önlemlerle engellemeye çalışmanın gelecekte daha büyük sorunla- ra ortam hazırlamaktan başka bir sonuca ulaştıramayacağı gerçeğinin, tüm yönetim- lerce bilinmesi gerekir. 'Modern Cumhuriyette Ağalık Olur mu?..' Atatürk'ün sağlığında çıkaramadığı toprak reformu, 1945 yılında, 4753 sayılı "Çiftçiyi Topraklandırma lCanunu" olarak çıkanlmış, ancak CHP'den toprak ağaları Emin Sazak'lar, Menderes'ler, Bayar'lar ayrılarak DP'yi kurmuşlar ve yasayı sulandırarak ortadan kaldırmışlardır. Orhan ÖZKAYÂEsfc Tapu D iyarbakır-Bismil ilçesi- nin Sinanlı köyünde gün- deme gelen topraksızlık eylemi sürerken bir de, Van-Er- ciş ilçesinin Karkdeğirmen köy- lüleri, lskânlı aşireti ağasının muhtarlığı da kazanması karşısın- da, can güvenliklerinin kalnıa- dığına inanarak köylerini terk et- mişlerdir. Işte bu durum, Güney- doğu'da hâlâ feodal kalıntılann sürmekte olduğu acı gerçeğini bütün çarpıcıhğıyla ortaya koy- muştur. Kış ortasında çocuklan- nın okul durumunu, sağlık so- runlannı, işlerini bir kenara ite- rek yaşamlarını sürdürdükleri topraklarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Yetkililermasal an- latarak, olay çıkmasın, sessizlik devam etsin, kuzuya dönmüş va- tandaşlar uykudan uyanmasın mantığıyla durumu idare etmek- tedirler. On yıllardır sürüp gelen terör olayının düğümlendiği ana so- run olan topraksızlığın sürgit de- vam etmesi karşısında iktidarlar, Türkiye topraklarının yabancı- lara satılması yanında "...bunun ne önemiola ki!.." kafasıyla bu so- runu çözmeye değil, daha da in- sansızlaştırmaya, maddeleştir- meye bakıyor. Her şeyi "meta" olarak gören ve siyasi yapılanma- yı Doğu ve Güneydoğu'daki fe- odal yapı üstüne kuran bir anla- yış, acıyı anlayamadığı gibi, bu sorundan hep kaçmakta, uzak durmaktadır. Etnik ayrımcılık üzerine yapılandırılan sorun, alt kimliklerin öne çıkanlmasına ne- den olmakta, emperyalist mer- kezlere eklemlenmek de gerçek çelişkilerin göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Sinanlı köyünün ağasının sahip olduğu arazinin miktan; Sinanlı, Bademli, Yeni Köy, Yukan Sazlık, Aşağı Saz- lık, Mirza köyleri olmak üzere 93 bin dekardır. Sadece Sinanlı kö- yünde 28 bin dekar arazi; mera- lar, harman yerleri, köy mezar- ve Kadastro Genel Md. Yrd. lığı, dereler, tepeler gibi özel mül- kiyete konu olmayan araziler da- hil, köyün yerleşim yeri olan ev- lerintamamıağanın üzerine, 1956 yılında yapılan "Tapulama" so- nucunda, "zilyetlik"ten tapulan- mıştır. Köylünün yüzlerce yıllık zilyetliği, tapu kayıtlan hiç dik- kate alınmamıştır. 1956 yılında uygulanan 5602 sayılı "Tapula- ma Yasası" ile ağaya zilyetlikten en fazla 20 dekar arazi verilme- si söz konusuyken 28 bin dekar yer verilmiştir. Yapılan çalışma ta- mamen sakat, yanlış ve haksız- lıklarla dolu olup hiçbir yasallı- ğı yoktur. Tamamen ağanın bas- kı gücüyle yasa uygulama dışı bırakılarak, fiili bir işgal bugü- ne kadar sürdürülmüştür. Yaratılan bu feodal düzenin içinde yer alan ağa, aşiret, şıh, şeyh ve gerici yapılanma emek- çi halkın yükselen taleplerinin ezilmesini sağlamış ve aynı za- manda üniter yapıyı tahrip eder hale gelmiştır. Halk iş, aş, ek- mek, toprak ve eğitim istemek- tedir. Bu istemler doğu, batı ay- nmı gözetmeden yakıcı bir şekil- de toplumun sigortasını attıra- cak sınıra yaklaşmıştır. Etnik ay- nmcılık, bu yoksulluktan beslen- mektedir. Bunun ayırdmda olmamak ola- naksızdır. Halkımız birbirinin üs- tüne üstüne yapay çelişkiler ya- ratılarak sürülmekte... Bu top- rakları dünya emperyalizmine karşı birlikte şehit düşerek ve bir- likte ayağa kalkarak kuran halk, şimdi "Modern Cumhuriyet'te ağalık olur mu?..", "Kahrolsun ağalık", "Egemenlikkayırsızşart- sız milletindir", "Okumak istetlik ama ağa bizi calıil bıraktı", "Dev- letin adaletine sığnuyoruz, ağa- nın zulmüne değil!" şeklindeki dövizleriyle gerçek sorununu ül- ke gündemine taşıyor. Yani ken- di yazgısının bilincinde... Bu güne kadar emperyalist tu- zaklar döşenerek bu güzel ülke, iç savaş eşiğine kadar getirildi. "Etnik milliyetçilik"ten yarar umanlar ağalar, şıhlar, şeyhler, tarikatçılar, din baronları ve on- ların taşeronlan aynı oyunun par- çalan olarak hareket edip "Iİım- b İslaın"ı, BOP'u Ortadoğu'ya da- yatan ABD, AB, Ingiltere ve ts- rail emperyalizminin hizmetinde yer almaktalar. Doğu ve Güney- doğu'da toprak iyeliğinde (mül- kiyet) hâlâ feodal kahntılar sür- mektedir. Buradaki on binlerce, yüz binlerce dekar toprağın ve köylerin ağalann eline zilyetlik (kullanma) yoluyla geçtiği açık iken hâlâ çağdışı uygulama sür- dürülüyor. Cumhuriyetle birlikte Osman- lı toprak rejimi, Büyük Önder ta- rafından hükümsüz kılınmış; ye- rine getirmek istediği, ülke ger- çeklerine uygun bir "toprak re- formu" çabalan sonuçsuz bırakıl- mıştır. Köylünün topraklan, sa- vaştan yeni çıkmış olmasmın ya- rattığı yoksulluk nedeniyle ağa- lann eline geçmiştir. Ayrıca, bü- yük devlet arazilerini işgal et- mişler ve fiili olarak egemenlik- lerini sürdürmektedirler. Doğu ve Güneydoğu'da topraktaki iye- lik düzeni hâlâ kullanma esasını kapsamaktadır. Doğu ve Güney- doğu'da, bugünkü, 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 14. madde- si, zilyetlikten, sulu toprakta 40 dekar, kuru toprakta 100 dekara kadar arazi verilmesine izin ver- mektedir. Bu yasa hükmüne göre, bir ki- şinin kullanma yoluyla sahip ola- bileceği tapu miktarlan bunun üzerinde olamaz. Eski uygula- malarla yapılan "tapulama" iş- lemlerinin yarattığı haksızlıklar, halkın zilyetliğini dikkate alma- mak ve atalarından kalma ekip biçtiği topraklan ağalann üzeri- ne geçirmek bugünkü ortamın belirleyicisi olmuştur. 3402 sayı- lı günümüz " Kadastro Yasası"nın uygulaması bu tür haksızlıklara izin vermemektedir. Bütün hari- talar, paftalar, 14. madde hüküm- lerine göre düzenlenmekte ve ta- pu kütüğüne bu miktarlar tescil edilerek kayda geçirilmektedir. Hiçbir kişi ve güç bunun üstün- de bir hak talebinde bulunamaz, iddia edemez. Ağalar, kadastro tespitleri es- nasında bu durumu bilirler, an- cak tapu diye bir dertleri olma- dığı ve fiili konumlan sürdürdü- ğü için konuyla ilgilenmezler da- hi!.. Yaptıklan, toprakların ger- çek sahibi köylüyü, kışta kıyamet- te, zorbalıkla açlığa, yoksulluğa terk etmektedir. Atatürk'ün sağlığında çıkara- madığı toprak reformu, 1945 yı- lında, 4753 sayıh "Çiftçiyi Top- raklandırmaKanunu" olarak çı- kanlmış, ancak, CHP'den toprak ağalan Emin Sazak'lar, Mende- res'ler, Bayar'lar aynlarak DP'yi kurmuşlar ve yasayı sulandıra- rak ortadan kaldırmışlardır. 4753 sayılı yasanın amacı, feodal iliş- kileri tasfiye etmek, kapitalist iş- letmeyi korumak ve özendirmek- ti. Yasa'nın 14. maddesi, 5 binde- kan geçen arazilerin kamulaştı- rılmasınıiçermekteydi. 17. mad- desi ise "Topraksızveaztoprak- lı olan ortakçılar, kiracılar ve ta- rım işçileri tarafından işlenmek- te olan arazi o bölgede dağıtma- ya esas tutulan miktann, kendi seç- tiği yerde üç kaü sahibine buakıl- mak şartıyla yukarıda ya/ılan çiftçi ve işçilere dağıtılnıak üzere kamulaştınlır. Topraksız, az top- raklı ortakçılar, kiracılar ve ta- rım işçileri ellerindeki toprakla- n işletiyorlarsa, kamulaşnrma 50 dekara kadar sınırlanır. Kamıı- laşünlan topraklar bu kişilere ve- rilir" demekteydi. Bütün bu ile- rı hükümler Atatürk'ün köylüye duyduğu sevgininyansımasıydı. Daha sonra bu yasa işlevsizleş- tirilir, 1973 yılında yürürlükten kaldırılır. 1961 Anayasası'nın rüzgârının etkisiyle 1757 sayılı "Toprak ve Tanm Reformu Ön Tedbirler Yasası" 4753 e karşı- lık olmak üzere çıkarıhr. Urfa ilinde uygulanan bu yasadan da sonuç alınamaz. Sonuç: Doğu ve Güneydo- ğu'nun büyük bir kararlılıkla ele alınması gereken en ivedi soru- nu, topraksızlıktır. Doğru dürüst bir "toprak reformu" ile sorun kö- künden çözülür ve terör de biter. Böylece etnik, dinsel bölücülük ve ülkemizdeki küresel sömürü kınlır. Bunu da ulusal değerleri öne çıkaran "ulusalcı hükümet" yapabilir. Bu çıkmazdan yıkılan, yorulan halkımız, dizinin üze- rinde doğrularak ayağa kalkacak ve kurtuluşun yollanna koyula- caktır. , PENCERE Kuyu Suyundan Yaşam Okyanusuna... Geçenlerde Rektör Mustafa Yurtkuran'ın çağ- rısıyla bir konuşma yapmak için Uludağ Üniversi- tesi'ne gitmiştim, E. Astsubay Halit Ovalı toplan- tı sırasında yanıma yaklaştı, elime bir mektup tu- tuşturdu... Mektupta 1984 yılında bu köşede çıkan yazım- dan satırlar vardı. Birlikte okuyalım.. • "... eskiyıllann yaşantıları kuyu suyu gibidir; bel- leğin derinliğinde kımıltısız bekler... Yaş ilerledikçe hayatın ivmesi yavaşlar, hızı du- rulur, insan yaşamaktan çok yaşadıklannın anıla- nyla yetinmeye zorlanır; geçmişin derinleştikçe ko- yulaşan kuyusundan su çeker gibi eski yaşantı- lannı güncelliğe taşımaya çalışır... Anılar yaşamaya susamışlığın susuzluğunu gi- derebilir mı?.. Geçmişte yaşanmış olanlan yeniden yaşamak olanaksızdır. Onun için gününü yaşamak, hem de dopdolu yaşamak, doludizgin koşan biratın yelesi gibi dal- galanarak yaşamak isteği yüreği yakar." • Okurum Halit Ovalı yazının altına bir de not ek- lemiş, bana yönelik övgü sözlerinden sonra diyor ki: "Buyazınızı 1984'ten beri cüzdanımda taşıyo- rum." 1984.. 2005.. Kaçyıl olmuş?.. 21!.. Pekı, yirmi yıl sonra bugünkü ben aynı yazının altına imzamı atabilir miyim?.. Hem de nasıl.. Gözümü kırpmadan.. Hiç kuşkusuz.. Gittikçe ufukları genişleyip derinliği artan anıla- rın dipsiz kuyusunda kulaç atmak; zamanı, günü, saati, an'ı ciğerlerinin gözeneklerine dek solumak için engel değildir; tersine anıların zengınliği yaşa- manın bilincinde hayatın tadına varabilmek için eşi ve pahası olmayan hazine değerindedir. • Melih Cevdet'in 'Anı' şiirindeki gibi kimi hatı- ralar vardır ki unutulamaz: "Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil, unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma." llle de belleği zorlayıp güne, güncelliğe, gelece- ğe katılmak isteyen acı ve tatlı anılar, yaşamak hır- sının hamuruna maya olur... Hayatı duyumsayıp akılla bilincin gergefine iş- lemek sürecinin yaşam boyu noktalanması olanak- ( sızdır; bu yolda bıkkınlık ömür boyu süren çok an- lamlı tümcede sözcüklerin arasına konmuş birer virgül gibidir... Yaşam, algılayabildiğin kadar yaşanabilen bir gizem... MATEMATİGIN ÖYKÜSÜ VE SERÜVENİ Prof. Dr. Ali DONMEZ 1 Malematık Sozlıığu 2 Mezopolamya ve Mısır Matematığı T Yun.m ve Roma Matematıkçılen Narlıbahçe Sk No 6 Cağaloğlu • Istanbul Tel (0212| 528 66 89 Fax (0212) 519 84 85 Tüm Kilapçılarda Tek Dajılım ALFA 0212.512 30 46-513 67 51 TOPLyMSAL DÖNÜŞUM YAYINLARI TC ADALET BAKANL1ĞITOKAT 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GAYRİMENKUL AÇIK ARTIRMA TAVZİH İLANI Dosya No: 2002/1161 Talımat Ugi: 14.02.2005 tarıh ve 2002/1161 talımat sayılı yazımızla gönderılen gayrimenkuliin açık artırma ila- nında Tokat ılı, Merkez ılçesi, Malkayası mevkiinde, pafta no 43, ada no 1452, parsel no 75'te kayıtlı taşm- mazın ılanrnda (Cumhurıyet (îazetesı, 28 02.2005 ta- rihlı ilana tavzıhtir) Al Blok 1-2-3-4-5-7-8-9-10, A2 Blok 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10 No'lu bağımsız bö- lümlenn 2. satış günleri 08.04 2005 olarak ilanda zu- hulen yanlış yazıldığından, 2. satış gününün 18.04.2005 tarihi olarak ve Al Blok 8 No'lu bağım- sız bölümün satış saatinın 10.35-10.40 olduğu tav- zihen ilan olunur. 04.03.2005 Basın: 11355 BARTIN ŞULH HUKUK H A K İ M L İ Ğ İ ' N D E N İLANEN DAVETİYE TEBLİĞİ Esas No: 2004/883 Davacı Sevin Kırnacı vekilı Av. Ersin Acıbal tara- fından davalılar Tuncay Gafıl vs. aleyhine mahkeme- mizde ikame olunan ortakhğın giderilmesı davasının yapılan açık yargılamaları sırasında Bartm ili, Demir- ciler Mahallesi, Mıstanağa mevkiinde kain, pafta 25, ada 70, parsel 15'te kayıtlı yine 25 pafta, 70 ada, par- sel 16 numarasında kayıtlı taşınmazların satış suretiy- le ortakhğın gıderılmesi istenmiş olmakla, Bahsi geçen davada davah olarak bulunan Gülümay Tekdemır'in tüm aramalara rağmen adresi tespit edi- lemediğınden ılanen tebliğat yapılmasma karar veril- mış olduğundan, Yukarıda ismı yazılı bulunan davah Gülümay Tek- demir'in duruşmanın atılı bulunduğu 26.04.2005 gü- nü saat 09.05'te mahkememizde hazır bulunması ve- ya temsılen avukat göndermesi, gelmedıği ve avukat da göndermediğı takdırde HUMK'nun 213/2, 509- 510. maddelerı gereğince yokluğunda duruşmalara devam olunacağı davetıye yerine geçerli olmak üzere ilanen teblığ olunur Basın: 8700 -l
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle