24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2ŞUBAT2005 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER V SGlYSAL TÜRKİ mokrâtik CunrîRurijj|feti nuştuğu dillere bak Kisvahili, Tşihiba... lık" sağlama ve Kongo De- ısun ko- Kikongo, bağımsız- yajj&ma gibi dava- lar daha baştan yokuşa sürükyriüş olmuyor mu? On dokuzuncu yüzyılırkküçük fakat insafsız sö- mürgecisi Belçika Krallıği, Fransızca'yı resmi dil yaptıktan ve o dilde bir "elit" yetiştirdikten sonra, şimdi tek "ulusal dil"e dayalı bir devlet kurmanın zorluğu ortada. Insan böyle bir durumu görüp yaşayınca, Türk- çe gibi dünya güzeli bir dile sahip olmanın kıvan- cını duyup onu daha da geliştirmenin gereğini se- ziyor, "ana dil" denen yerel dillerle eğitim yapma- nın yanlışlığını, ulusal dil varken yabancı dille yük- sekoğretime geçmenin saçmalığını bir kez daha kav- rıyor. Peki, dev Kongo Nehri'nin güneyindeki durum böyle de kuzeyindeki Kongo Cumhuriyeti'nin durumu farklı mı? Siyah kıtanın uzaklarından gelen ve yaylalar üze- rinden akarken yer yer bazısı 25-30 kilometre ge- nişlikte "göller" oluşturan koca nehri daryerinden on dakikada motorla geçip Brazzaville'e vardığı- nızda, orada da eski sömürgeci Fransa'nın, Linga- la, Manikutuba, Kikongo dilleri yerine ortak dil ola- rak Fransızca'yı yerleştirdiğini görüyorsunuz. Bu ül- kelerin artık bir yabancı kültürün etkisinden sıyrı- lıp kendilerini bulmaları çok zor. Kırk yıl önce git- miş gözüken sömürgeciler, arkalarında etkiledik- leri insanları, kendilerine bağlı ekonomileri bırak- mışlar. Bir de kargaşa, bocalama, dağınıklık... Kimi yabancıların yaptığı gibi, "Buraları eskiden daha temlz, daha derli toplu, daha emindi" demek kolay ve doğru da, ne kadar haklı? Sömürgeci, kendi işine geldiği kadar, ancak kendisine hizmet edecek nitelikte insanlar yetiştirmiş. Bunlar, bü- tünleşmiş bir ulus yaratma, işlek bir devlet yapısı, sağlam bir ordu kurma işini nasıl becerecekler? Belki en doğru formül, sömürgecinin yaptığını ter- sine çevirerek ulusal bir yaklaşımla ele almak. Yani, az sayıda ama yeni devlet felsefesine bağlı bir "elit"\ en çabuk, en etkili yoldan yetiştirip sınır- lı olanakları geniş düzeye yayma işini onlara bırak- mak. Zaten, böyle ülkelerde genellikle tek partili dö- nemlerden geçiş hep bu zorunluluktan doğmakta. llk bakışta demokratik sayılmayan, hele başkala- rının hiç tavsiye etmeyeceği, hatta gerçekleşme- mesi için ellerinden geleni yapacakları, olumlu so- nuçlarını bozmaya çalışacakları bir formül. O aşamalardan az çok başarıyla geçmiş sayıla- bilecek bir Türkiye'nin, başkalarına verilecek çok dersi varken eskinin kaşarlanmış sömürgecilerin- den Ingilizlerin, Fransızların, Italyanların, Belçikalı- ların, Hollandalıların başını çektiği bir Avrupa Birli- ği'nden ders almak zorunda bırakılması kadar acık- lı bir durum olabilir mi? VEFAT Emekli tütün eksperi Beykoz ve Fenerbahçe Kulübü eski futbolcusu SEDAT YENER (1910-2005) 1 Şubat 2005'te vefat etmiştir. Dostlarının başı sağ olsun. YENER AİLESİ SAKARYA ÂİLE MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2003/172 Davacı Suat Ildız vekili tarafından davalı Marie Claude Bebon aleyhine açılaıı tcnfiz davasının verilen ara karan uyannca, Yapılan tiim aramalara rağmen tebligata yarar açık adresi tespit edılemeyen davalı Marie Claude Be- bon'un davacı Suat lldız tarafından aleyhine açılan tenfiz davasının duruşma giinü olan 15.02.2005 günü saat 8.30'da ınahkemeınizde hazır buhınması, bulun- madığı veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde HUMK'nun 213. maddesi uyannca yargıla- maya yokluğunda devam edileceği ve bir karar verile- ceği davetiye yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 23.11.2004 Basın: 3790 ÜŞKÜDAR2.İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN MENKÜLÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2004/1375 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar satışa çıkanlmıştır. Birinci arttırma 17.02.2005 günü saat 09.00-09.10 Üsküdar Kjsıklı Cad. No:39'da yapılacak ve o günü kıymetlerin yüzde 60'ına istekli bulunmadığı takdirde 22.02.2005 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapıla- rak satılacağı, Şu kadar ki arttırma bedelinin nıalın tahmin edilen kıymetinin yüzde 40'ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklımn top- lamından fazla olmasmın ve bundan başka paraya çe- virme ve paylann paylaştırma masraflarını geçmesi- nin şart oldıığıı, mahcuzun satış bedeli üzerinden yüz- de 18 oranında KDV'nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasında görülebileceği, masrafı vcrildigi takdirde şartnameniıı bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yuka- rıda yazılı dosya nıunarasıyla dairemize başvıırmaları ilan olunur. Muhanınıcn kıymeti (lira): 40.000.00 -YTI, Adedi: 1 Ciıısi (Mahiyeti ve önemli nitelikleri): 07 CVJ 26 2001 ınodel Mercedes kamyon 2521/48 tipi Basın: 3478 Vergi Denetimi ve Denetmenleri - 2 Defterdarlıkların yerel smırlanna sıkıştırılmış, her türlü ckonomik, siyasal, yönetsel baskı altmda, çoğunluğu vergi matrahını ilgilendirmeyen boş işlerle uğraştırılan vergi denetmenlerinin; bolge düzeyinde, bağımsız denetçi kımliklerini öne çıkararak vergi incelemesi yapmaları kuşkusuz ülkemizin yararınadır. Faruk YALÇINER Iktisatçı E konomisi IMF'nin oksijcn çadi- rında soluk alan, piyasaları dış borç haberleri ile yiikselen, ya- tırıtn umudunu AB'ye üyeliğin getirecegi yabancı sermayeye bağlamiş Türkiye'de gelir yönetimi -kırk yıldır- yeniden yapılandırılamamıştır. Bu süreçte yeniden yapılandırma birçok kez gündeme gelmiştir. Ancak, gerek ser- maye kesiminin öngörüsüzlüğüne ortak olan siyasal iktidarlar ve onlarla işbirliği yapan Maliye bürokrasisinin aymazlığı; gerekse hal- kın, sivil toplum örgütlerinin bilinçsizliği gi- bi nedenlerle başarılamamıştır. Gelişerek karmaşıklaşan ekonomik ilişkilerin doğur- duğu gelirleri gözaltında tutarak vergilendi- recekbir vergiyönetimioluşturulamadığı için de ekonomi yasal çerçeve dışında (kayıt dı- şı) büyümesini sürdürmüşrür. Sonuçta açık bütçeler, katlanan iç-dış borçlar kısırdöngü- sünde sıkça yinelenen ekonomik bunalım- lar dönemine girilmiştir. tçeride vergilendi- rilmeyen iç-dış kaynaklı gelirle devlete borç verilerek korkunç faizler elde edilirken kay- nak bulamayan siyasal iktidarlar halkm te- mel tüketim mallarına ekledikleri dolaylı vergilerle kolay, eşitsiz, sakıncalı bir yön- temi benimsemişlerdir. Düştüğü ekonomik bunalımdan IMF ile anlaşarak kurtulmaya çalışan Türkiye; ne acı- dır ki gelir yönetimini de bu kurumun da- yatmasıyla yeniden yapılandırmaktadır. "Çağdaş yönetsel ve teknolojik olanaklarla ekonomiyi kavranuş bir gelirörgütü IMF'ye alacaklannı kurtarmak için ne denli gerek- li ise geleceğini kıırtarabilmek bakımuıdan ülkemize ondan daha çok gereklidir". IMF dayatmah siyasal erk Türk gelir yönetimi- nin yeniden yapılandınlması için kolları sı- vamış; sermaye kesimi ve sivil toplum ör- gütleri de gerekli desteği vermiş olduğun- dan sorun, Maliye bürokrasisinin bu konu- daki tutumunda düğümlenmiş bulunmakta- dır: "Bugün, Türkiye'nin gereksindiğı 'özerk gelir yönetiminin' oluşturulabilmesi için OECD örneğinde olduğu gibi Gelirler Ge- nel Müdürlüğü'nün bakanlığa ya da miis- teşarhğa dönüştürülerek iç-dış gelirlerin tek ekletoplanması; defterdarhklannvergiselyct- kilerinin kaldnılması; vergi daireleri ve bir- leştirilen tiim vergi denetim birimlerlnin bu bakanlığa ya da müsteşaruğa bağlanması /orıınludur." Ancak, Maliye bürokrasisinden kamu- oyuna yansıyan bilgilerden, Gelirler Genel Müdürlüğü'nün "Başkanhk" adıyla yarı özerkyapıda örgütlendirileceği; dört ayn ver- gi denetim biriminin işbölümü temelinde bir- leştirilmek yerine; denetimin yüzde doksa- nını gerçekleştiren Türkiye'nin en büyük de- netim birimi vergi denetmenlerinin vergi daireleri içinde eritilip Hesap Uzmanlan Kurulu'nun vergi incelemesinde tek birim olarak 'ayncahklı' konumlarının korunaca- ğı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bu kurulun oluşturulacak Gelirler idaresiBaşkanlığı'na bağlanmasınabile karşı çıkıldığı bilinmek- tedir. Böylece, bırakınız denetçilerin tek ça- tı altında toplanmasını, Maliye Teftiş ve He- sap Uzmanlan Kurulları yine Bakanlığın tepesinde ve tüm Bakanlık örgütüne egemen kalacaklar; vergi denetmenleri ile Gelirler Kontrolörleri ise Gelir tdaresi Başkanlı- ğı'nabağlanacaklardır. Özetle, Başkanlık dı- şında iki, içinde iki olmak üzere birbirinden kopuk dört ayn denetim birimi ile geçmiş- teki çarpık yapılanma daha da derinleştiril- miş olacaktır. Son altı ay içinde kamuoyuna sunulan ge- lir yönetiminin yeniden yapılandınlmasına ilişkin yasa tasanlarında "Gelir tdaresi Baş- kanlığı"nın ülke çapındaki vergi denetim ve incelemelerini yürütecek ana hizmet bi- riminin vergi denetmenleri olduğu görül- mektedir. Taşradaki bölgelerde çalışmalan öngörülen vergi denetmenleri Türkiye'nin ve Maliye Bakanlığı'nın (3000 kişilik) en büyük denetim grubudur. Bu gerçek karşı- sında vergi denetmenlerine, gelir yönetimi- nin başansını belirleyecek çok önemii bir işlev yüklendiği ortaya çıkmaktadır. Denetmenlere saldın... Ancak, tasanlan kotaranlar en büyük hiz- meti yükledikleri vergi denetmenlerini iş isterken var, hak verilirken yok saymışlar- dır. Öyle ki, Gelir ldaresi Başkanlığı'nın mer- kez ve taşradaki hizmet birimlerinde denet- menlere atanabilecekleri tek yöneticilik kad- rosu vermemişlerdir. Yıllardır süregelen öbür soruıılannı ise görmezden gelmişler- dir. tnsan aklını zorlayacak denli çarpık ve açtklaması psikoloji biliminin yardımları- nı da gerektiren bu yaklaşımın altındaki so- mut nedenler elbette ki bilinmcktedir. Bir ucu Maliye bürokrasisindeki karar odakla- nna; öbür ucu yeminli mali müşavirlik pi- yasasındaki rantı denetlemeye değin uzanan bir 'kutuplaşma'nın vergi denetmenlerini ezen ağırlığıdır bu. Aynca, yalnız günümü- ze özgü de değildir. Onlarca yıldır süren bu anlayış nedeniyle vergi denetmenleri gitgi- de daralan bir kıskaç içine alınmışlardır. Bakanlığın en çok çalışan ama en az ücret alan, hiçbir yükselme olanağı verilmeyen, sürekli atamalarla yer değiştiren, lojmanlar- da görev tanımı ile oturtulmayan, meslek- sel yeterlilikleri tanınmayan, yeterlik sına- vından sonra bir üst dereceye yükscltilme- yen ve daha birçok haksızlığa ugratılan Tür- kiye'deki 'vergi inceleme ve dcnctimlerin yüzde doksanım gerçekleştiren vergi denet- menleri'ne yönelik bir saldırganlık ve sin- dirme yöntemi uygulanmaktadır sonu gel- mez biçimde. Yeniden yapılandırma önerilerinde de bu turumun sürdürülüyor olması, AB'ye üye- liği amaçlayan demokratikleşme, çağdaşlaş- ma çabalanmızın Maliye üst yönetimince nasıl algılandığını göstermektedir. Gerçi, "Maliye Bakanbğıyönetimine ege- men börokrasinin oligarşik yapısından da- ha Ueri bir yapılandırma önerisinin gelme- sişaşırtıcı ohırdu veelbettedüşünülemezdin ! Gelgelim, ülkemizin en seçkin bürokratla- nnı yetiştirmekle övünen Maliye bürokra- sisinin egemen olduğu bakanlık, vergilen- dirme bakımından OECD'nin en başansız Maliye Bakanlığı ise bu bürokrasinin yapı- sını, yönetim anlayışmı eleştirnıek ve eleş- tirileri söz konusu durum değişinceye de- ğin sürdürmek öncelikli bir yurttaşhk öde- vi sayılmalıdır. Yıllardır bu ödevi yapmaya çahştığımızı izleyenler bilirler. Kamuoyunda görüşleri- mizin paylaşılarak doğruların dile getirilme- ye başlanmış olması bile umutlanmamıza yetmektedir. Defterdarlıkların yerel sınırlanna sıkıştı- rılmış, her türlü ekonomik, siyasal, yönet- sel baskı altında, çoğunluğu vergi matrahı- nı ilgilendirmeyen boş işlerle uğraştınlan ver- gi denetmenlerinin; bölge düzeyinde, bağım- sız denetçi kimliklerini öne çıkararak ver- gi incelemesi yapmaları kuşkusuz ülkemi- zin yararınadır. "Maliye bürokrasisindeki hiç- bir kesimin bürokratik çıkarı bu yararın önüne geçemez, geçirilmemelidir!" Oysa son yirmi yılda Türkiye'nin bu en büyük ve yaygın denetim örgütünü oluşturan vergi denetmenlerine yönelik Maliye Bakanlığı uygulamalan irdelendiğinde ülkemiz adına karamsar olmamak elde değildir. Gelecek yazımda bu konuyu -vergi dene- timi boyurunda- tartışmayı sürdüreceğiz. Kemalizmin Dinamizmi: "Veni Bir Yapıt... Dr. Witzens'in yapıtmdan bir kez daha anlaşılıyor ki Samuel Huntington'm "Kültürler Çatışması" tezine 80 yıl önce "Kültürler Diyaloğu" ile yanıt veren yirminci yüzyılın yüz akı Mustafa Kemal Atatürk'ün devlet felsefesi Kemalizm, 21. yüzyılda da dinamizmini, güncelliğini ve belirleyiciliğini daha da kalıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Dlirsilll ATTLGAN Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı A vrupa'nın çeşitli ülke- lerini sürdürürken bazı sözde lerinde, ö/.ellikle de Al- manya'da, Türkiye'nin Nüfiıs cüzdanımı kaybettim. Hükümsiizdür, ÂBDULLAH YARIM AB 'ye tam üyeliğine ilişkin ina- nılmaz görüşler ve tutarsız öne- rilerin yoğunlaştığı şu günler- de, "Uygar Avrupa"yla hiç de bagdaşmayan söylemler ve ey- lemler federal mecliste, yazılı ve görsel basında, kiliselerde, internet sitelerinde ve hatta mey- danlarda tartışılmayı ve günde- mi meşgul etmeyi sürdürüyor. Bir taraftan Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) gibi sağ- cı partilcr, kurultaylannda oybir- liğiylc kararlar çıkarttırarak Tür- kiye'yi dışlamak ve zaten var olan Türk düşmanlığına yeşil ışık yakmayı bile göze alırken diğer taraftan bazı Türkiye kar- şıtı yeni inisiyatifgruplan orta- ya çıkmaya başladı. CDU/CSU'nun önce başlatmak- ta ısrarlı göründüğü, ama son- ra, az sayıda da olsa sağduyu sahibi bazı parti üyelerinin eleş- tirisi sonucu geri adım attığı "Türkiye'yi AB'nin dışında tut- mak için imza kampanyası^nı. kendisini "Denıokrasiyi,Vatam ve İnsan Haklanm Koruyucu Federal Vatandaşlar Hareketi Biıiiği'' olarak niteleyen bir "Bir- lik" ortaya çıktı ve CDU/CSU'nun yarıda bıraktı- ğı imza kampanyasını üstlene- rek başlarh. Bu arada federal ve eyaletler düzeyindeki parlamen- to seçimlerinde "Türkiye'siz Av- rupa için bizi seçiniz!" şeklin- deki söylemlerini afişlere taşı- yıp büyük meydanların ilan pa- nolanna asabilen "Republikaner =Cumhuriyetçiler" ve "Deutsc- he Volksunion - Alman llalk BirliğiT> gibi aşırı sağcı partiler, bu ve benzeri söylem vc eylem- bilim adamlannın görsel ve ya- zılı medyanın yayın organlan- na davet edilerek Türkiye kar- şıtı önyargıh düşünce ve tulum- larını izleyicilerine ve okuyu- culanna aktarmalan bilinçli bir şekilde tezgâhlanmaktadır. Bugün, AB üyesi ülkelerde 10 adet Lüksemburg eden nüfu- suyla yerleşmiş olan Türklere rağmen, Türkiye karşıtı aman- sız ve dışlayıcı girişimler tüm hı- zıyla sürerken bağımsızca düşü- nebilen, medeni cesaret ve sağ- duyu sahibi, önyargısız bir Al- man bilim adamı, araştırmacı yazar, Dr. Ldo WHzens sahne- ye çıktı ve "Türldye'ye ve Türk- lere karşı yapılan haksı/lıklar karşısında Alman olmaktan ııtaııçdnyııyornm" diyerekCağ- daş ve Uygar Türkiye'nin kuru- cusu Atatürk'ü, onun devrimle- rini, ilkelerini ve eserlerini ön plana çıkaran ve bilgisizleri ka- nıtlarla aydınlatacak kapasite- de bilimsel bir kitap yayımladı. Bukitabın iki başlığı var: "Auf- nahme oder Ausgrenzung? • Kabul mü Ret mi?" ve "Gehört die Türkei zu Europa?=Türki- ye Avrupalı mı?" Yazar bu eserinde yukarda sö- zünü ettiğimiz kampanya ve ey- lemlere işaretle, "Osmanlı tm- paratorhığuzamanındabile 'Ba- tı'ya Doğru' düşüncesi seçkin Türk ayduilaruun parolasıydı" diyorveekliyor: "Oaydınlarki I an/iıııal devrinde olduğu gibi, reform lıaıvketlerineilişkin istek- lerini Avrupa'nın Aydınlanma fikrinden csinleııcrck ortaya ko- yuyorlardı." Bu kitabı okurken yazarın, AB'nin bazı medya kuruluşla- rı ve politikacıları tarafından "Türkiye KemaUzmleAB'ye gi- remez" gibi bilinçsiz ve aymaz- ca yaklaşımlar sürerken sürek- li olarak Türkiye ve Türkler kar- şıtı yeni kurallar ve kriterler üre- ten eski şansölye Helmut Schmidt'ten, CDU Başkanı An- gela Merkel'e ve CSU Başkanı EdmundStoiber'c; HiÜer'in akıl hocası bir profesörün öğrencisi Prof. Horst-Uhich Wehler'den Prof. Ueinrich August Wink- ler'e kadar çok sayıda stratejist ve kuramcılann tezlerini, kanıt- larla bir bir çürüttüğüne tanık oluyoruz. Yazar, bu anlamsız tezleri, önyargılara, gerçeklc il- gisi olmayan Türk korkusuna ve çağdaş Türkiye hakkmda bil- gi yetersizliğine bağlıyor ve "Atatürk'ün gerçekleştirdiği Türk Aydııılaııına Devrimi'nden beri laik Türkiye Cumhuriye- ti'nin tamamen uygar Avrupa standartlarına uygun bir geliş- me veilerlemeiçindeolduğunun yeteri kadar bilinmediğinden kaynaklaııdığım" ortaya koyu- yor. Gerçek budur. Çünkü, özellik- le Almanya, ulus yaşamında Fransız Devrimi gibi, Türk Dev- rimi gibi bir devrinı yaşamadı- ğı için Almanlann, Atatürk'ün kültür alanında yaptığı devrimi anlayamadığını ve hatta bilme- diğini söylemek bile fazla. Av- rupa'nın tutucu kesimlerinden kaynaklanan ve Türkiye'nin coğ- rafi, tarihi ve külrürel olarak Av- rupalı olmadığını savunan ve Avrupa'dan dışlamak isteyen kimselerin ve kesimlerin moti- vasyonları ideolojiktir. Ağırlık- lı çalışma alanı Şarkiyat olan ve siyasal bilgiler doktoru olan ya- zar, Türkiye'yi Avrupa'dan dış- lamak isteyen Türkiye karşıtı ideologlann öne sürdüğü gerek- çeleri, tarihi, sosyokültürel ve siyasal gerçekleri bir bir sırala- yarak çürütüyor. Ayrıca, "Atatürk'ün Türki- ye'yi, Osmanlı ımıtlakiycl siste- minden -Batı örneğinde olduğu gibi- laik ve demokratik bir çağ- daş sisteme geçirdiğini; gerçek- leştirdiği Türk kültür devrinıiy- le de bu eylenıi -geriye döndürül- nıesi olanaksız bir şekilde- Avru- pa'ya yöncllIiğinivurguluyor" ve "Türkiye'nin AB'ye tam üyeli- ğiyle birlikte tarihi ve mantıld olarak bu sürecin tamamlanaca- ğuir kanıtlanyla anlatıyor. Böy- lece de Türkiye'nin Avrupalı- laşmasının "yüzeysel" olduğu- nu savunan Türkiye karşıtlarının tezlerinin debilimsel olarak ge- çeısizliğini kanıtlıyor. "Osmanlı-Avrupa ve Türki- ye-Avrupa Uişkilcrine bir göz atüdığında, Türkiye'nin Avru- pa Devlctler Topluluğu içindeki yerini almış olduğunun görülc- bileceğini" vıırgulayan araştır- macı yazar, "Atatürk'ün Türk halkına bir dogma ya da kalıp- laşmış kurallar demeti bırakma- dığını, aksine, akla, bilime ve in- saıılığın barış içinde yaşamasına yönefik, hümanist bir miras bı- raktığını ve bu mirasın, AB yo- lundaki Türkiye'yi -sürekli dev- rim anlamında- hep üeriye doğ- ru yönlendiriciolduğunu" vur- guluyor; özellikle şu konunun al- tını daçiziyor: "Atatürkçü dev- let felsefesi Türkiye'yi kökten- dinciliğe karşı bir kale haline gc- ıiı 11lişiir. Ömek ahnması gerekih" Büyük ve ünlü Alman yayı- nevlerinin laik ve demokratik Atatürk Türkiyesi hakkında ye- ni eserler verebilecek çalışma- lan yapmaması oldukça düşün- diirücüdür, hatta üzücüdür. Sağduyu sahibi olmayan ve Türkiye'yi ve Türkleri seçim malzemesi yapmaktan geri kal- mayan, kimileri hafıza kaybına uğramış kimileri ise oy kaygısıy- la Türkiye'yi şamar oğlanı yap- maya çalışan ucuz siyasetçilerin çoğaldığı Almanya, ciddi dev- let adamlan yetiştirme bakımın- dan gelecek için pek umut ver- mıyor. Dr. Witzens'in yapıtından bir kez daha anlaşılıyor ki Samu- el Huntington'm "Kültürler Çatışması" tezine 80 yıl önce "Kültürler Diyaloğu" ile yanıt veren yirminci yüzyılın yüz akı Mustafa Kemal Atatürk'ün dev- let felsefesi Kemalizm, 21. yüz- yılda da dinamizmini, güncel- liğini ve belirleyiciliğini daha da kalıcı bir şekilde ortaya koyuyor. PENCERE Perhiz ile Lahana Turşusu... CHR. SHR. DSR. Murat Karayalçın.. Erdal Inönü.. Bülent Ecevit.. Deniz Baykal.. Bütün bu partiler ve bu isimler arasında, ince ele- yip sık dokumazsanız, bir fark görebilir misiniz?.. Dünya görüşleri Atatürkçü, laik, ortanın solu, sos- yal demokrat, demokratik sol; geçmişten gelece- ğe birbirinin yerini tutarak, al gülüm ver gülüm, ay- nı teknenin kazıntıları... Peki, nedir bu keşmekeş?.. Nedirbuayrılık, bölünmüşlük, parçalanmışlık?.. Son kez, televizyon başında CHP Kurultayını iz- lerken Baykal'ın haline baktım ve dedim ki: - Yok, bu kadarı da olamaz!.. CHP Genel Başkanı, 'Baykalcılar'\a yüklü salon- da attığı dört saatlik nutukla gösterdiği 'celâdet't ve harcadığı 'enerji'yl AKP iktidarına karşı göster- seydi, belki de parti içi muhalefet patlak vermez, sol taban mutlu olur, arayışa yönelmezdi. • Peki, Baykal kürsüde saatlerce süren uzun mu uzun konuşmasında CHP'lilere ne dedi?.. 1) ABD'yi suçladı.. 2) Medyayı suçladı.. 3) Sarıgül'ü suçladı.. Ne var ki bu üç suçlama da, Baykal'ın aklına, CHP'deki Genel Başkanlık koltuğuna yönelik mu- halefet palazlanınca gelmişti... • Baykal kürsüde ilk kez CHP'ye -ya da kendi- sine- dönük bir 'Haçlı Seferi'nden söz açtı.. ABD'nin CHP'yi ele geçirmek için 'komplo'tez- gâhladığını ileri sürdü.. Bush yönetimi AKP'yi avucunun içine almıştır, laik Atatürk Cumhuriyeti'ne 'llımlı Islam Devleti Modeli'ni öngörüyor, CHP'yi elbette beğenmez... Bu doğru!.. Ama Türkiye'ye karşı 'Haçlı Seferi'n düzenle- yen Amerika, CİHP'de Baykal'ı devirmek için mu- halefeti neden örgütlesin?.. Bu CHP nasıl bir par- ti ki Baykal ve arkadaşları yönetimden ayrıldılar mı cup diye ABD'nin kucağına oturacak!.. Olası mı?.. Baykal demeye getiriyor ki: - Bana karşı çıkan, yalnız CHP'nin düşmanı de- ğildir, aynı zamanda vatan hainidir, yabancılarla bir- likte partiye yönelik komplo tezgâhının içindedir!.. • Baykal'ın doğru söylediğini varsayalım.. Peki, o zaman ne yapmak gerekir?.. Parti içinde bitmez tükenmez tasfiye politikala- rını sürdürmek mi gerekir?.. Vatanseverlikleri 'müsellem' kadroları CHP'den uzaklaştırmak mı gerekir?.. Partideki antidemokratik düzeni sürdürmek mi gerekir?.. CHP'yi daha da daraltmak ve küçültmek mi ge- rekir?.. Halktan korkmak ve kopmak mı gerekir?.. • Baykal'ın 'Haçlı Seferl' deyişini beğendim!.. Ha şöyle!.. Parti içi muhalefet Baykal'ın koltuğunu silkele- mese, CHP Genel Başkanı kıpırdamazdı; ama, lütfen 'mütevazı' olalım, tehlikede olan kendisi de- ğildir.. Türkiye'dir!.. öyleyse 'Haçlı Seferi' karşısında birleşmek ge- rekir.. Parti içinde tasfiye doğru bir yöntem değildir; du- varlarının arkasına çekilen bir CHP büsbütün çap- tan düşer, güçsüzleşir, kıymeti harbiyesi kalmaz... CHP ülkede fıkır fıkır kaynayan tüm ulusalcıla- ra kapılarını açmalı; partiyle halk arasındaki duvar- larıyıkmalı; birleşmenin, birlikteliğin, bütünleşme- nin şart olduğunu savunmalı; 'Haçlı Seferi'ne kar- şı el ele vermenin ulusal ve yaşamsal bir koşul ol- duğunu görmeli, göstermeli... Baykal'ın söylediğiyle yaptığı birbirine ters dü- şüyor!.. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu... TEŞEKKÜR Canımız kızımız, kardeşimiz, halamız, yeğenimiz MİNE KARAÖREN h- GOZEN'ımızın yaşamdan ayrılışı dolayısıyla acımızı hâlâ paylaşmalannı sürdüren, başsağlığı dileyen yakınlanmıza, can dostlarımıza, gönül borcumuzu, şükranlanmızı sıınanz. KARAÖRENler Düşmezse düşmesin yakanıızJım ölüm, bizim de ülkemizde scıbufı olacaktır gülüm Değerli arkadaşımız, TÖB-DER merkez yöneticilerinden SELAHATTINYETKİN'i kaybettik. Tüm mücadcle arkadaşlarmın başı sağ olsun. Lütfü - Cökhan Sclamct, Ekrem - Rabia l nal, Şükrü - Fatma Kırdemir, tbrahim - Emine Gcrcdc, Halil - Zarife Ârık, Pcrihan Akay, Miibezzel Bekmirza, I ıılın ( ontar, İlhan Göccn
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle