Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2ŞUBAT2005 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
V
SGlYSAL
TÜRKİ
mokrâtik CunrîRurijj|feti
nuştuğu dillere bak
Kisvahili, Tşihiba...
lık" sağlama ve
Kongo De-
ısun ko-
Kikongo,
bağımsız-
yajj&ma gibi dava-
lar daha baştan yokuşa sürükyriüş olmuyor mu?
On dokuzuncu yüzyılırkküçük fakat insafsız sö-
mürgecisi Belçika Krallıği, Fransızca'yı resmi dil
yaptıktan ve o dilde bir "elit" yetiştirdikten sonra,
şimdi tek "ulusal dil"e dayalı bir devlet kurmanın
zorluğu ortada.
Insan böyle bir durumu görüp yaşayınca, Türk-
çe gibi dünya güzeli bir dile sahip olmanın kıvan-
cını duyup onu daha da geliştirmenin gereğini se-
ziyor, "ana dil" denen yerel dillerle eğitim yapma-
nın yanlışlığını, ulusal dil varken yabancı dille yük-
sekoğretime geçmenin saçmalığını bir kez daha kav-
rıyor.
Peki, dev Kongo Nehri'nin güneyindeki durum
böyle de kuzeyindeki Kongo Cumhuriyeti'nin
durumu farklı mı?
Siyah kıtanın uzaklarından gelen ve yaylalar üze-
rinden akarken yer yer bazısı 25-30 kilometre ge-
nişlikte "göller" oluşturan koca nehri daryerinden
on dakikada motorla geçip Brazzaville'e vardığı-
nızda, orada da eski sömürgeci Fransa'nın, Linga-
la, Manikutuba, Kikongo dilleri yerine ortak dil ola-
rak Fransızca'yı yerleştirdiğini görüyorsunuz. Bu ül-
kelerin artık bir yabancı kültürün etkisinden sıyrı-
lıp kendilerini bulmaları çok zor. Kırk yıl önce git-
miş gözüken sömürgeciler, arkalarında etkiledik-
leri insanları, kendilerine bağlı ekonomileri bırak-
mışlar.
Bir de kargaşa, bocalama, dağınıklık...
Kimi yabancıların yaptığı gibi, "Buraları eskiden
daha temlz, daha derli toplu, daha emindi" demek
kolay ve doğru da, ne kadar haklı? Sömürgeci,
kendi işine geldiği kadar, ancak kendisine hizmet
edecek nitelikte insanlar yetiştirmiş. Bunlar, bü-
tünleşmiş bir ulus yaratma, işlek bir devlet yapısı,
sağlam bir ordu kurma işini nasıl becerecekler?
Belki en doğru formül, sömürgecinin yaptığını ter-
sine çevirerek ulusal bir yaklaşımla ele almak.
Yani, az sayıda ama yeni devlet felsefesine bağlı
bir "elit"\ en çabuk, en etkili yoldan yetiştirip sınır-
lı olanakları geniş düzeye yayma işini onlara bırak-
mak. Zaten, böyle ülkelerde genellikle tek partili dö-
nemlerden geçiş hep bu zorunluluktan doğmakta.
llk bakışta demokratik sayılmayan, hele başkala-
rının hiç tavsiye etmeyeceği, hatta gerçekleşme-
mesi için ellerinden geleni yapacakları, olumlu so-
nuçlarını bozmaya çalışacakları bir formül.
O aşamalardan az çok başarıyla geçmiş sayıla-
bilecek bir Türkiye'nin, başkalarına verilecek çok
dersi varken eskinin kaşarlanmış sömürgecilerin-
den Ingilizlerin, Fransızların, Italyanların, Belçikalı-
ların, Hollandalıların başını çektiği bir Avrupa Birli-
ği'nden ders almak zorunda bırakılması kadar acık-
lı bir durum olabilir mi?
VEFAT
Emekli tütün eksperi Beykoz ve
Fenerbahçe Kulübü eski futbolcusu
SEDAT YENER
(1910-2005)
1 Şubat 2005'te vefat etmiştir.
Dostlarının başı sağ olsun.
YENER AİLESİ
SAKARYA ÂİLE MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2003/172
Davacı Suat Ildız vekili tarafından davalı Marie
Claude Bebon aleyhine açılaıı tcnfiz davasının verilen
ara karan uyannca,
Yapılan tiim aramalara rağmen tebligata yarar açık
adresi tespit edılemeyen davalı Marie Claude Be-
bon'un davacı Suat lldız tarafından aleyhine açılan
tenfiz davasının duruşma giinü olan 15.02.2005 günü
saat 8.30'da ınahkemeınizde hazır buhınması, bulun-
madığı veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği
takdirde HUMK'nun 213. maddesi uyannca yargıla-
maya yokluğunda devam edileceği ve bir karar verile-
ceği davetiye yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ
olunur. 23.11.2004 Basın: 3790
ÜŞKÜDAR2.İCRA
MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN MENKÜLÜN
AÇIK ARTTIRMA İLANI
Dosya No: 2004/1375 Tal.
Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve
kıymetleri yazılı mallar satışa çıkanlmıştır.
Birinci arttırma 17.02.2005 günü saat 09.00-09.10
Üsküdar Kjsıklı Cad. No:39'da yapılacak ve o günü
kıymetlerin yüzde 60'ına istekli bulunmadığı takdirde
22.02.2005 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapıla-
rak satılacağı, Şu kadar ki arttırma bedelinin nıalın
tahmin edilen kıymetinin yüzde 40'ını bulmasının ve
satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklımn top-
lamından fazla olmasmın ve bundan başka paraya çe-
virme ve paylann paylaştırma masraflarını geçmesi-
nin şart oldıığıı, mahcuzun satış bedeli üzerinden yüz-
de 18 oranında KDV'nin alıcıya ait olacağı ve satış
şartnamesinin icra dosyasında görülebileceği, masrafı
vcrildigi takdirde şartnameniıı bir örneğinin isteyene
gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yuka-
rıda yazılı dosya nıunarasıyla dairemize başvıırmaları
ilan olunur.
Muhanınıcn kıymeti (lira): 40.000.00 -YTI,
Adedi: 1
Ciıısi (Mahiyeti ve önemli nitelikleri): 07 CVJ 26
2001 ınodel Mercedes kamyon 2521/48 tipi
Basın: 3478
Vergi Denetimi ve Denetmenleri - 2
Defterdarlıkların yerel smırlanna sıkıştırılmış, her türlü ckonomik, siyasal,
yönetsel baskı altmda, çoğunluğu vergi matrahını ilgilendirmeyen boş işlerle
uğraştırılan vergi denetmenlerinin; bolge düzeyinde, bağımsız denetçi
kımliklerini öne çıkararak vergi incelemesi yapmaları kuşkusuz ülkemizin
yararınadır.
Faruk YALÇINER Iktisatçı
E
konomisi IMF'nin oksijcn çadi-
rında soluk alan, piyasaları dış
borç haberleri ile yiikselen, ya-
tırıtn umudunu AB'ye üyeliğin
getirecegi yabancı sermayeye
bağlamiş Türkiye'de gelir yönetimi -kırk
yıldır- yeniden yapılandırılamamıştır.
Bu süreçte yeniden yapılandırma birçok
kez gündeme gelmiştir. Ancak, gerek ser-
maye kesiminin öngörüsüzlüğüne ortak olan
siyasal iktidarlar ve onlarla işbirliği yapan
Maliye bürokrasisinin aymazlığı; gerekse hal-
kın, sivil toplum örgütlerinin bilinçsizliği gi-
bi nedenlerle başarılamamıştır. Gelişerek
karmaşıklaşan ekonomik ilişkilerin doğur-
duğu gelirleri gözaltında tutarak vergilendi-
recekbir vergiyönetimioluşturulamadığı için
de ekonomi yasal çerçeve dışında (kayıt dı-
şı) büyümesini sürdürmüşrür. Sonuçta açık
bütçeler, katlanan iç-dış borçlar kısırdöngü-
sünde sıkça yinelenen ekonomik bunalım-
lar dönemine girilmiştir. tçeride vergilendi-
rilmeyen iç-dış kaynaklı gelirle devlete borç
verilerek korkunç faizler elde edilirken kay-
nak bulamayan siyasal iktidarlar halkm te-
mel tüketim mallarına ekledikleri dolaylı
vergilerle kolay, eşitsiz, sakıncalı bir yön-
temi benimsemişlerdir.
Düştüğü ekonomik bunalımdan IMF ile
anlaşarak kurtulmaya çalışan Türkiye; ne acı-
dır ki gelir yönetimini de bu kurumun da-
yatmasıyla yeniden yapılandırmaktadır.
"Çağdaş yönetsel ve teknolojik olanaklarla
ekonomiyi kavranuş bir gelirörgütü IMF'ye
alacaklannı kurtarmak için ne denli gerek-
li ise geleceğini kıırtarabilmek bakımuıdan
ülkemize ondan daha çok gereklidir". IMF
dayatmah siyasal erk Türk gelir yönetimi-
nin yeniden yapılandınlması için kolları sı-
vamış; sermaye kesimi ve sivil toplum ör-
gütleri de gerekli desteği vermiş olduğun-
dan sorun, Maliye bürokrasisinin bu konu-
daki tutumunda düğümlenmiş bulunmakta-
dır:
"Bugün, Türkiye'nin gereksindiğı 'özerk
gelir yönetiminin' oluşturulabilmesi için
OECD örneğinde olduğu gibi Gelirler Ge-
nel Müdürlüğü'nün bakanlığa ya da miis-
teşarhğa dönüştürülerek iç-dış gelirlerin tek
ekletoplanması; defterdarhklannvergiselyct-
kilerinin kaldnılması; vergi daireleri ve bir-
leştirilen tiim vergi denetim birimlerlnin bu
bakanlığa ya da müsteşaruğa bağlanması
/orıınludur."
Ancak, Maliye bürokrasisinden kamu-
oyuna yansıyan bilgilerden, Gelirler Genel
Müdürlüğü'nün "Başkanhk" adıyla yarı
özerkyapıda örgütlendirileceği; dört ayn ver-
gi denetim biriminin işbölümü temelinde bir-
leştirilmek yerine; denetimin yüzde doksa-
nını gerçekleştiren Türkiye'nin en büyük de-
netim birimi vergi denetmenlerinin vergi
daireleri içinde eritilip Hesap Uzmanlan
Kurulu'nun vergi incelemesinde tek birim
olarak 'ayncahklı' konumlarının korunaca-
ğı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bu kurulun
oluşturulacak Gelirler idaresiBaşkanlığı'na
bağlanmasınabile karşı çıkıldığı bilinmek-
tedir. Böylece, bırakınız denetçilerin tek ça-
tı altında toplanmasını, Maliye Teftiş ve He-
sap Uzmanlan Kurulları yine Bakanlığın
tepesinde ve tüm Bakanlık örgütüne egemen
kalacaklar; vergi denetmenleri ile Gelirler
Kontrolörleri ise Gelir tdaresi Başkanlı-
ğı'nabağlanacaklardır. Özetle, Başkanlık dı-
şında iki, içinde iki olmak üzere birbirinden
kopuk dört ayn denetim birimi ile geçmiş-
teki çarpık yapılanma daha da derinleştiril-
miş olacaktır.
Son altı ay içinde kamuoyuna sunulan ge-
lir yönetiminin yeniden yapılandınlmasına
ilişkin yasa tasanlarında "Gelir tdaresi Baş-
kanlığı"nın ülke çapındaki vergi denetim
ve incelemelerini yürütecek ana hizmet bi-
riminin vergi denetmenleri olduğu görül-
mektedir. Taşradaki bölgelerde çalışmalan
öngörülen vergi denetmenleri Türkiye'nin
ve Maliye Bakanlığı'nın (3000 kişilik) en
büyük denetim grubudur. Bu gerçek karşı-
sında vergi denetmenlerine, gelir yönetimi-
nin başansını belirleyecek çok önemii bir
işlev yüklendiği ortaya çıkmaktadır.
Denetmenlere saldın...
Ancak, tasanlan kotaranlar en büyük hiz-
meti yükledikleri vergi denetmenlerini iş
isterken var, hak verilirken yok saymışlar-
dır. Öyle ki, Gelir ldaresi Başkanlığı'nın mer-
kez ve taşradaki hizmet birimlerinde denet-
menlere atanabilecekleri tek yöneticilik kad-
rosu vermemişlerdir. Yıllardır süregelen
öbür soruıılannı ise görmezden gelmişler-
dir.
tnsan aklını zorlayacak denli çarpık ve
açtklaması psikoloji biliminin yardımları-
nı da gerektiren bu yaklaşımın altındaki so-
mut nedenler elbette ki bilinmcktedir. Bir
ucu Maliye bürokrasisindeki karar odakla-
nna; öbür ucu yeminli mali müşavirlik pi-
yasasındaki rantı denetlemeye değin uzanan
bir 'kutuplaşma'nın vergi denetmenlerini
ezen ağırlığıdır bu. Aynca, yalnız günümü-
ze özgü de değildir. Onlarca yıldır süren bu
anlayış nedeniyle vergi denetmenleri gitgi-
de daralan bir kıskaç içine alınmışlardır.
Bakanlığın en çok çalışan ama en az ücret
alan, hiçbir yükselme olanağı verilmeyen,
sürekli atamalarla yer değiştiren, lojmanlar-
da görev tanımı ile oturtulmayan, meslek-
sel yeterlilikleri tanınmayan, yeterlik sına-
vından sonra bir üst dereceye yükscltilme-
yen ve daha birçok haksızlığa ugratılan Tür-
kiye'deki 'vergi inceleme ve dcnctimlerin
yüzde doksanım gerçekleştiren vergi denet-
menleri'ne yönelik bir saldırganlık ve sin-
dirme yöntemi uygulanmaktadır sonu gel-
mez biçimde.
Yeniden yapılandırma önerilerinde de bu
turumun sürdürülüyor olması, AB'ye üye-
liği amaçlayan demokratikleşme, çağdaşlaş-
ma çabalanmızın Maliye üst yönetimince
nasıl algılandığını göstermektedir.
Gerçi, "Maliye Bakanbğıyönetimine ege-
men börokrasinin oligarşik yapısından da-
ha Ueri bir yapılandırma önerisinin gelme-
sişaşırtıcı ohırdu veelbettedüşünülemezdin
!
Gelgelim, ülkemizin en seçkin bürokratla-
nnı yetiştirmekle övünen Maliye bürokra-
sisinin egemen olduğu bakanlık, vergilen-
dirme bakımından OECD'nin en başansız
Maliye Bakanlığı ise bu bürokrasinin yapı-
sını, yönetim anlayışmı eleştirnıek ve eleş-
tirileri söz konusu durum değişinceye de-
ğin sürdürmek öncelikli bir yurttaşhk öde-
vi sayılmalıdır.
Yıllardır bu ödevi yapmaya çahştığımızı
izleyenler bilirler. Kamuoyunda görüşleri-
mizin paylaşılarak doğruların dile getirilme-
ye başlanmış olması bile umutlanmamıza
yetmektedir.
Defterdarlıkların yerel sınırlanna sıkıştı-
rılmış, her türlü ekonomik, siyasal, yönet-
sel baskı altında, çoğunluğu vergi matrahı-
nı ilgilendirmeyen boş işlerle uğraştınlan ver-
gi denetmenlerinin; bölge düzeyinde, bağım-
sız denetçi kimliklerini öne çıkararak ver-
gi incelemesi yapmaları kuşkusuz ülkemi-
zin yararınadır. "Maliye bürokrasisindeki hiç-
bir kesimin bürokratik çıkarı bu yararın
önüne geçemez, geçirilmemelidir!" Oysa
son yirmi yılda Türkiye'nin bu en büyük ve
yaygın denetim örgütünü oluşturan vergi
denetmenlerine yönelik Maliye Bakanlığı
uygulamalan irdelendiğinde ülkemiz adına
karamsar olmamak elde değildir.
Gelecek yazımda bu konuyu -vergi dene-
timi boyurunda- tartışmayı sürdüreceğiz.
Kemalizmin Dinamizmi: "Veni Bir Yapıt...
Dr. Witzens'in yapıtmdan bir kez daha anlaşılıyor ki
Samuel Huntington'm "Kültürler Çatışması" tezine 80
yıl önce "Kültürler Diyaloğu" ile yanıt veren yirminci
yüzyılın yüz akı Mustafa Kemal Atatürk'ün devlet
felsefesi Kemalizm, 21. yüzyılda da dinamizmini,
güncelliğini ve belirleyiciliğini daha da kalıcı bir
biçimde ortaya koyuyor.
Dlirsilll ATTLGAN Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri
Federasyonu Genel Başkanı
A
vrupa'nın çeşitli ülke- lerini sürdürürken bazı sözde
lerinde, ö/.ellikle de Al-
manya'da, Türkiye'nin
Nüfiıs cüzdanımı kaybettim. Hükümsiizdür,
ÂBDULLAH YARIM
AB 'ye tam üyeliğine ilişkin ina-
nılmaz görüşler ve tutarsız öne-
rilerin yoğunlaştığı şu günler-
de, "Uygar Avrupa"yla hiç de
bagdaşmayan söylemler ve ey-
lemler federal mecliste, yazılı
ve görsel basında, kiliselerde,
internet sitelerinde ve hatta mey-
danlarda tartışılmayı ve günde-
mi meşgul etmeyi sürdürüyor.
Bir taraftan Hıristiyan Birlik
Partileri (CDU/CSU) gibi sağ-
cı partilcr, kurultaylannda oybir-
liğiylc kararlar çıkarttırarak Tür-
kiye'yi dışlamak ve zaten var
olan Türk düşmanlığına yeşil
ışık yakmayı bile göze alırken
diğer taraftan bazı Türkiye kar-
şıtı yeni inisiyatifgruplan orta-
ya çıkmaya başladı.
CDU/CSU'nun önce başlatmak-
ta ısrarlı göründüğü, ama son-
ra, az sayıda da olsa sağduyu
sahibi bazı parti üyelerinin eleş-
tirisi sonucu geri adım attığı
"Türkiye'yi AB'nin dışında tut-
mak için imza kampanyası^nı.
kendisini "Denıokrasiyi,Vatam
ve İnsan Haklanm Koruyucu
Federal Vatandaşlar Hareketi
Biıiiği'' olarak niteleyen bir "Bir-
lik" ortaya çıktı ve
CDU/CSU'nun yarıda bıraktı-
ğı imza kampanyasını üstlene-
rek başlarh. Bu arada federal ve
eyaletler düzeyindeki parlamen-
to seçimlerinde "Türkiye'siz Av-
rupa için bizi seçiniz!" şeklin-
deki söylemlerini afişlere taşı-
yıp büyük meydanların ilan pa-
nolanna asabilen "Republikaner
=Cumhuriyetçiler" ve "Deutsc-
he Volksunion - Alman llalk
BirliğiT>
gibi aşırı sağcı partiler,
bu ve benzeri söylem vc eylem-
bilim adamlannın görsel ve ya-
zılı medyanın yayın organlan-
na davet edilerek Türkiye kar-
şıtı önyargıh düşünce ve tulum-
larını izleyicilerine ve okuyu-
culanna aktarmalan bilinçli bir
şekilde tezgâhlanmaktadır.
Bugün, AB üyesi ülkelerde
10 adet Lüksemburg eden nüfu-
suyla yerleşmiş olan Türklere
rağmen, Türkiye karşıtı aman-
sız ve dışlayıcı girişimler tüm hı-
zıyla sürerken bağımsızca düşü-
nebilen, medeni cesaret ve sağ-
duyu sahibi, önyargısız bir Al-
man bilim adamı, araştırmacı
yazar, Dr. Ldo WHzens sahne-
ye çıktı ve "Türldye'ye ve Türk-
lere karşı yapılan haksı/lıklar
karşısında Alman olmaktan
ııtaııçdnyııyornm" diyerekCağ-
daş ve Uygar Türkiye'nin kuru-
cusu Atatürk'ü, onun devrimle-
rini, ilkelerini ve eserlerini ön
plana çıkaran ve bilgisizleri ka-
nıtlarla aydınlatacak kapasite-
de bilimsel bir kitap yayımladı.
Bukitabın iki başlığı var: "Auf-
nahme oder Ausgrenzung? •
Kabul mü Ret mi?" ve "Gehört
die Türkei zu Europa?=Türki-
ye Avrupalı mı?"
Yazar bu eserinde yukarda sö-
zünü ettiğimiz kampanya ve ey-
lemlere işaretle, "Osmanlı tm-
paratorhığuzamanındabile 'Ba-
tı'ya Doğru' düşüncesi seçkin
Türk ayduilaruun parolasıydı"
diyorveekliyor: "Oaydınlarki
I an/iıııal devrinde olduğu gibi,
reform lıaıvketlerineilişkin istek-
lerini Avrupa'nın Aydınlanma
fikrinden csinleııcrck ortaya ko-
yuyorlardı."
Bu kitabı okurken yazarın,
AB'nin bazı medya kuruluşla-
rı ve politikacıları tarafından
"Türkiye KemaUzmleAB'ye gi-
remez" gibi bilinçsiz ve aymaz-
ca yaklaşımlar sürerken sürek-
li olarak Türkiye ve Türkler kar-
şıtı yeni kurallar ve kriterler üre-
ten eski şansölye Helmut
Schmidt'ten, CDU Başkanı An-
gela Merkel'e ve CSU Başkanı
EdmundStoiber'c; HiÜer'in akıl
hocası bir profesörün öğrencisi
Prof. Horst-Uhich Wehler'den
Prof. Ueinrich August Wink-
ler'e kadar çok sayıda stratejist
ve kuramcılann tezlerini, kanıt-
larla bir bir çürüttüğüne tanık
oluyoruz. Yazar, bu anlamsız
tezleri, önyargılara, gerçeklc il-
gisi olmayan Türk korkusuna
ve çağdaş Türkiye hakkmda bil-
gi yetersizliğine bağlıyor ve
"Atatürk'ün gerçekleştirdiği
Türk Aydııılaııına Devrimi'nden
beri laik Türkiye Cumhuriye-
ti'nin tamamen uygar Avrupa
standartlarına uygun bir geliş-
me veilerlemeiçindeolduğunun
yeteri kadar bilinmediğinden
kaynaklaııdığım" ortaya koyu-
yor.
Gerçek budur. Çünkü, özellik-
le Almanya, ulus yaşamında
Fransız Devrimi gibi, Türk Dev-
rimi gibi bir devrinı yaşamadı-
ğı için Almanlann, Atatürk'ün
kültür alanında yaptığı devrimi
anlayamadığını ve hatta bilme-
diğini söylemek bile fazla. Av-
rupa'nın tutucu kesimlerinden
kaynaklanan ve Türkiye'nin coğ-
rafi, tarihi ve külrürel olarak Av-
rupalı olmadığını savunan ve
Avrupa'dan dışlamak isteyen
kimselerin ve kesimlerin moti-
vasyonları ideolojiktir. Ağırlık-
lı çalışma alanı Şarkiyat olan ve
siyasal bilgiler doktoru olan ya-
zar, Türkiye'yi Avrupa'dan dış-
lamak isteyen Türkiye karşıtı
ideologlann öne sürdüğü gerek-
çeleri, tarihi, sosyokültürel ve
siyasal gerçekleri bir bir sırala-
yarak çürütüyor.
Ayrıca, "Atatürk'ün Türki-
ye'yi, Osmanlı ımıtlakiycl siste-
minden -Batı örneğinde olduğu
gibi- laik ve demokratik bir çağ-
daş sisteme geçirdiğini; gerçek-
leştirdiği Türk kültür devrinıiy-
le de bu eylenıi -geriye döndürül-
nıesi olanaksız bir şekilde- Avru-
pa'ya yöncllIiğinivurguluyor" ve
"Türkiye'nin AB'ye tam üyeli-
ğiyle birlikte tarihi ve mantıld
olarak bu sürecin tamamlanaca-
ğuir kanıtlanyla anlatıyor. Böy-
lece de Türkiye'nin Avrupalı-
laşmasının "yüzeysel" olduğu-
nu savunan Türkiye karşıtlarının
tezlerinin debilimsel olarak ge-
çeısizliğini kanıtlıyor.
"Osmanlı-Avrupa ve Türki-
ye-Avrupa Uişkilcrine bir göz
atüdığında, Türkiye'nin Avru-
pa Devlctler Topluluğu içindeki
yerini almış olduğunun görülc-
bileceğini" vıırgulayan araştır-
macı yazar, "Atatürk'ün Türk
halkına bir dogma ya da kalıp-
laşmış kurallar demeti bırakma-
dığını, aksine, akla, bilime ve in-
saıılığın barış içinde yaşamasına
yönefik, hümanist bir miras bı-
raktığını ve bu mirasın, AB yo-
lundaki Türkiye'yi -sürekli dev-
rim anlamında- hep üeriye doğ-
ru yönlendiriciolduğunu" vur-
guluyor; özellikle şu konunun al-
tını daçiziyor: "Atatürkçü dev-
let felsefesi Türkiye'yi kökten-
dinciliğe karşı bir kale haline gc-
ıiı 11lişiir. Ömek ahnması gerekih"
Büyük ve ünlü Alman yayı-
nevlerinin laik ve demokratik
Atatürk Türkiyesi hakkında ye-
ni eserler verebilecek çalışma-
lan yapmaması oldukça düşün-
diirücüdür, hatta üzücüdür.
Sağduyu sahibi olmayan ve
Türkiye'yi ve Türkleri seçim
malzemesi yapmaktan geri kal-
mayan, kimileri hafıza kaybına
uğramış kimileri ise oy kaygısıy-
la Türkiye'yi şamar oğlanı yap-
maya çalışan ucuz siyasetçilerin
çoğaldığı Almanya, ciddi dev-
let adamlan yetiştirme bakımın-
dan gelecek için pek umut ver-
mıyor.
Dr. Witzens'in yapıtından bir
kez daha anlaşılıyor ki Samu-
el Huntington'm "Kültürler
Çatışması" tezine 80 yıl önce
"Kültürler Diyaloğu" ile yanıt
veren yirminci yüzyılın yüz akı
Mustafa Kemal Atatürk'ün dev-
let felsefesi Kemalizm, 21. yüz-
yılda da dinamizmini, güncel-
liğini ve belirleyiciliğini daha
da kalıcı bir şekilde ortaya
koyuyor.
PENCERE
Perhiz ile Lahana
Turşusu...
CHR.
SHR.
DSR.
Murat Karayalçın..
Erdal Inönü..
Bülent Ecevit..
Deniz Baykal..
Bütün bu partiler ve bu isimler arasında, ince ele-
yip sık dokumazsanız, bir fark görebilir misiniz?..
Dünya görüşleri Atatürkçü, laik, ortanın solu, sos-
yal demokrat, demokratik sol; geçmişten gelece-
ğe birbirinin yerini tutarak, al gülüm ver gülüm, ay-
nı teknenin kazıntıları...
Peki, nedir bu keşmekeş?..
Nedirbuayrılık, bölünmüşlük, parçalanmışlık?..
Son kez, televizyon başında CHP Kurultayını iz-
lerken Baykal'ın haline baktım ve dedim ki:
- Yok, bu kadarı da olamaz!..
CHP Genel Başkanı, 'Baykalcılar'\a yüklü salon-
da attığı dört saatlik nutukla gösterdiği 'celâdet't
ve harcadığı 'enerji'yl AKP iktidarına karşı göster-
seydi, belki de parti içi muhalefet patlak vermez,
sol taban mutlu olur, arayışa yönelmezdi.
•
Peki, Baykal kürsüde saatlerce süren uzun mu
uzun konuşmasında CHP'lilere ne dedi?..
1) ABD'yi suçladı..
2) Medyayı suçladı..
3) Sarıgül'ü suçladı..
Ne var ki bu üç suçlama da, Baykal'ın aklına,
CHP'deki Genel Başkanlık koltuğuna yönelik mu-
halefet palazlanınca gelmişti...
•
Baykal kürsüde ilk kez CHP'ye -ya da kendi-
sine- dönük bir 'Haçlı Seferi'nden söz açtı..
ABD'nin CHP'yi ele geçirmek için 'komplo'tez-
gâhladığını ileri sürdü..
Bush yönetimi AKP'yi avucunun içine almıştır,
laik Atatürk Cumhuriyeti'ne 'llımlı Islam Devleti
Modeli'ni öngörüyor, CHP'yi elbette beğenmez...
Bu doğru!..
Ama Türkiye'ye karşı 'Haçlı Seferi'n düzenle-
yen Amerika, CİHP'de Baykal'ı devirmek için mu-
halefeti neden örgütlesin?.. Bu CHP nasıl bir par-
ti ki Baykal ve arkadaşları yönetimden ayrıldılar mı
cup diye ABD'nin kucağına oturacak!..
Olası mı?..
Baykal demeye getiriyor ki:
- Bana karşı çıkan, yalnız CHP'nin düşmanı de-
ğildir, aynı zamanda vatan hainidir, yabancılarla bir-
likte partiye yönelik komplo tezgâhının içindedir!..
•
Baykal'ın doğru söylediğini varsayalım..
Peki, o zaman ne yapmak gerekir?..
Parti içinde bitmez tükenmez tasfiye politikala-
rını sürdürmek mi gerekir?..
Vatanseverlikleri 'müsellem' kadroları CHP'den
uzaklaştırmak mı gerekir?..
Partideki antidemokratik düzeni sürdürmek mi
gerekir?..
CHP'yi daha da daraltmak ve küçültmek mi ge-
rekir?..
Halktan korkmak ve kopmak mı gerekir?..
•
Baykal'ın 'Haçlı Seferl' deyişini beğendim!..
Ha şöyle!..
Parti içi muhalefet Baykal'ın koltuğunu silkele-
mese, CHP Genel Başkanı kıpırdamazdı; ama,
lütfen 'mütevazı' olalım, tehlikede olan kendisi de-
ğildir..
Türkiye'dir!..
öyleyse 'Haçlı Seferi' karşısında birleşmek ge-
rekir..
Parti içinde tasfiye doğru bir yöntem değildir; du-
varlarının arkasına çekilen bir CHP büsbütün çap-
tan düşer, güçsüzleşir, kıymeti harbiyesi kalmaz...
CHP ülkede fıkır fıkır kaynayan tüm ulusalcıla-
ra kapılarını açmalı; partiyle halk arasındaki duvar-
larıyıkmalı; birleşmenin, birlikteliğin, bütünleşme-
nin şart olduğunu savunmalı; 'Haçlı Seferi'ne kar-
şı el ele vermenin ulusal ve yaşamsal bir koşul ol-
duğunu görmeli, göstermeli...
Baykal'ın söylediğiyle yaptığı birbirine ters dü-
şüyor!.. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu...
TEŞEKKÜR
Canımız kızımız, kardeşimiz,
halamız, yeğenimiz
MİNE KARAÖREN
h-
GOZEN'ımızın
yaşamdan ayrılışı dolayısıyla acımızı hâlâ
paylaşmalannı sürdüren, başsağlığı dileyen
yakınlanmıza, can dostlarımıza,
gönül borcumuzu, şükranlanmızı sıınanz.
KARAÖRENler
Düşmezse düşmesin
yakanıızJım ölüm,
bizim de ülkemizde scıbufı
olacaktır gülüm
Değerli arkadaşımız,
TÖB-DER merkez yöneticilerinden
SELAHATTINYETKİN'i
kaybettik.
Tüm mücadcle arkadaşlarmın
başı sağ olsun.
Lütfü - Cökhan Sclamct, Ekrem - Rabia l nal,
Şükrü - Fatma Kırdemir, tbrahim - Emine Gcrcdc,
Halil - Zarife Ârık, Pcrihan Akay, Miibezzel Bekmirza,
I ıılın ( ontar, İlhan Göccn