25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2005 SALI 14 J V L J J - J I . L J J A kultur(a)cumhuriyet.com.tr TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN Dobrinja'da düğün1993'te küçük bir îngiliz tiyatro grubu minibüsle yola çıkarak I jubljana 'da bır festivale katıhr. Dö- niişte, ödemeleri gereken bir fonu ödeyemedikleri içiıı sınırda takılır- lar. Festival, gruba yardımcı olaca- ğını, ama karşıhğında sinıra yakın bir mülteci kampma giderek göste- ri yapmalannı isteı. Topluluk, yüz- de 90'ını kadın ve çocukların oluş- tuıduğu bu kampta yaşadıklarını NTQ dergisıne anlatırken dığer mül- teci kamplarına gitmek üzere hazır- lıklarını tamamlıyordu. Deneyim- lcrini şöyle özetliyordu gençler: " Kosnst11 kadınlann, çocukların,yaş- lı erkeklerin adeta üst üste yaşamak zorunda olduğu bu barakalarda bir boşluğun içine yııvarlandığımızı lıis - settik. Sanki çırılçıplaklar ve korun- ınasız bedenleriyle sert rüzgârlara karşı duruyorlar. Yılgınlar, sessi/ler, oııııı lıılaı. Kalabalık, hijyen sorıın- ları, snsii/lıı k, koku, sigara dumaıu, çay... Sonsuz bir bekleyiş... Kendi oyunumuzu oynanıak yerinc küçük gruplar oluşturduk ve onlardan bi- ze savaş öncesi yaşa ıııla rını anlatma- larını, şarkılar söylemelerini istedik. iç savaşın hayatlannı nasıl parçala- dığını anlattılaı; şarkılarla ö/.lenıle- rini dilc gctirdiler, ılans ederek o gün- lcrc geri döndüler... Bedenleri ölse bile ruhlan asla ölmeyecekti..." Sa- raybosnah çellist Vedran Smajlo- vic'in savaş sırasında düzenlenen uluslararası bir festivalde, Ulusal Kütüphane'nin yıkuıtıları arasında verdiği konserin elden ele dolaşan fotoğrafı da yok edilmek istenen bır toplumun adeta bütün dünyaya kar- şı dırenışinin simgesidir. Bellek kaybı mı? 1991-95 yılları arasında yaşanan bu etnik savaşı televizyon kanalla- rından izlcdi insanlar. Körfez Sava- şı'm, Afganistan'ı, Ruaııda'yı, Irak'ı izledikleri gibi. Her seferinde de bcl- ki önceleri uykusuz saatlcr geçirdi- lcr ama.. sonralan ifadesız gözlerle kilitlenip kaldılar ekrana. Bir çeşit yabancılaşma mı böylesi bir seyir? Alışkanlık mı? Vurdumduymazlık mı? Dramaturg Art Borreca'nın bir yazısında belirttiği gibi, yaşamlar • Duyarlı, duyarlı olduğu kadar da sorgulayan bir oyun "Dobrinja'da Düğün". Tito'nun ölümünden sonra Yugoslavya'da "milliyctçilik" adına başlatılan insan kıyımmı sorguluyor. Ayak sesleri giderek yaklaşan hassas bir konu. Bir sistemi, bir süreci belli bir olay çerçevesinde eleştirirken oyunun sınırlarını taşıyabileceğinden fazlasıyla esnetmiyor yazar. yaşamlarında kesişcn, aynşan an- larla tartışıyor. Bunun ıçın de oyu nu "bir günün trilogyası" olarak ta- nımlıyor. Olayları geçici ateşkes sı- rasında bir gün ve bir mekâna sığ- dırırken oyun kişilennin özlemleri- ni, ideallerini, yanlışlarını, doğru- larını savaşın gölgesinde işliyor. Oyunu yorumlarkcn dc gcrçeklerle sağlam köprüler kuruyor Kazanka- ya. Bır yandan gerçekleri eleştirel bir gözle aktanyor. Öte yandan piş- manlıklar, kıskançlıklar, beklenti- ler, hatta küçük mutluluklar, çiçek- leri kurumuş bir bahçe içinde bulu- şan bu insanlann ilişkilerindeki akış- telcvizyon sayesınde savaşlarla senk- ronıze mi oluyor? Ya da televizyo- nun yarattığı bir bellek kaybı mı söz konusu? Nesrin Kazankaya senkronizas- yona, daha doğrıısu bellek kaybına karşı çıkarak bir yıl süren titiz bir araştırma ve inceleme sonucunda yazmış "Dobrinja'da Düğün"ü. Du- yarlı, duyarlı olduğu kadar da sor- gulayan bir oyun. Tito'nun ölümün- den sonra Yugoslavya'da "milliyet- çilik" adına başlatılan insan kıyımı- nı sorguluyor. Ayak sesleri giderek yaklaşan hassas bır konu. Bir siste- mi ve bir süreci belli bir olay çerçe- vesinde eleştirirken oyunun sınırla- nnı taşıyabileceğinden fazlasıyla es- netmiyor yazar. Böylelikle sağlanan rahat akış, dönemsel gelişmelerle evrenselleştirme arasında köprü ku- rabiliyor. 'Bir günün trllogyası' 24 saat içine sığdırılan acılar, kor- kular, kınler, aşklar, nefretler, umut- lar... Nesrin Kazankaya Bosna-Her- sek'teki etnik kıyımın getirdikleri- ni-götürdüklerini Dobrinja'da üç çif- tin bir sabahın erken saatlerınden akşaının geç saatlerıne kadar uzanan la belırleniyor. Birbirlerine söyle- yecek sözleri kalmamış ve o güııe ka- dar suskunluklarını bozmadan yaşa- mış olan Melisa (Ayşe Lebriz) ve Asım (Nihat İleri) sadece savaşın değil mutsuz bir beraberliğin de san- cısını çekiyorlar. Melisa, bunalım- larına, kızgınlığına, kınklığına kar- şın, yine de yüzüne vuran güneşin sıcaklığını hissedebilirken yadabir erkeğin arzularına karşılık vercbilir- ken, Asım, bir siperde saklanırken kaybettiği koluyla dıbe vurmuş bir insan olarak sürdürüyor varlığını... Senija (Nesrin Kazankaya) ve Be- go (Levent Öktenı) sankı yaşama daha sıkı sarılan, geleceğe umut- lu bakan insanlar olarak çıkıyor- lar karşımıza. Kadın dışa dönük, Bego hassas ve sakin ... Ama za- man içinde gerçeğin ne denli fark- lı olduğu, ikisinin de adeta bır ka- pana sıkışıp kaldıkları gözlemle- niyor. Slobodan (CüneytUzunlar) ve Jasna (Başak Meşe) ise hırslı, öfkeli, tutkulu, sevdalı ve diğerle- ri gibi bu cehennemde yönlerini kaybetmiş iki insan.... Tiyatro Pera'da oynamakta olan 'Dobrinja'daDüğün'ü ilgiyle izle- nirkılan noktalardan biri de kuşku- suz oyun kişileri arasındakı çevrım. Ayşe Lebriz, Nesrin Kazankaya, Ni- hat tleri, I .event Öktem birbirlerıy- le ve mekânla kurduklan dcngeli iliş- ki sayesinde gerçekleştiriyorlar bu çevrimi. Sahnede izlenenlerindışın- daki oluşumlan kimi zaman olay- ların altını çizerek, kimi zaman sa- tıraralarından seslenerek seyirciy- le paylaşıyor ve söz konusu denge- yi koruyorlar. Cüneyt Uzunlar vc Ba- şak Meşe, sahnede deneyimli, güç- lü oyuncularla birlikte olma şansı- nı kullanabilen genç oyuncular. Dra- maturg Şafak Eruyar'ın çalışma- ları, Nilüfer Moayeri'nin özellikle mekâna açılım sağlayan sahne ta- sarımı, Yüksel Aymaz'ın alçak ta- vanlı bu mekânda yaptığı ince ışık tasarımı , Richard Laniepce'nin Sevdalinka renklerini taşıyan mü- zik seçimleri ve Pınar Çelebi'nin in- sanlann yaşama sevinçlerini vur- gulayan dans düzeni "Dobrinja"da Düğün'e katkıda bulunan öğeler... Zaha Hadid Garanti Galeri'de Kültür Servisi- Dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid, 3 Şubat Perşembe günü sa- at 18.00'de İTÜ Maçka Kampusu'nda konferans vermek üzcrc Istanbul'a ge- liyor. 30 Kasım 2004-5 Şubat 2005 ta- rihlen arasında Garanti Galeri'de (GG) açılan "Son Projeler" adlı scrgi nedeniy- le düzenlenen konfe- ransta Zaha Hadid, mi- mari perspektifini ve son projelerini tasanm- cılar ve tasanm öğren- cıleriyle paylaşacak. Eşzamanlı çeviri sağ- lanacak konferans her- kese açık olacak. Zalıa Hadid tarafından GG için özel olarak tasarlanan ve 15 bın zi- yaretçı sayısına ulaşan sergi, konferans nedeniyle 5 Şubat 2005 tarihine kadar uzatıklı. "Son Projeler" başlıklı sergı- de, VVeil anı Rheın'dakı LFOne Sergi Bi- nası (1999), Strasburg Tramvay Termi- nali (2001), Innsbruck Kayak Merkezi • Zaha Hadid 3 Şubat günü saat 18.00'de İTÜ Maçka Kampusu'nda Garanti Galeri'deki sergisi nedeniyle bir konferans verecek. (2002), Rosenthal Çağdaş Sanatlar Mer- kezi (2003) ve yapımı süren Wolfsburg Bilim Merkezi maket ve fotoğraflarlata- nıtılıyor. Sergide, mimarlığın nobeli Pritzker ödüllü olarak tanıtılan projck- siyon ise Zaha Hadid tarafından GG için özel olarak tasarlandı. Bağdat doğumlu Zaha Hadid, 1977'deOfficeofthe Metropolıtan Arclıi- tecture'a ortak oldu. Harvard Üniversitcsi Tasanm Yüksekoku- lu'nda Kenzo Tange Kürsüsü'nün ve Chi- cago'dakı Illınoıs Ünı- versitesi Mimarlık Okulu'nda Sullivan Kürsüsü'nün baş- kanlığını yaptı. 2004 yılında New Ha- ven, Connectıcut'takı Yale Üniversite- si'nde ve Eero Saarinen'de nıimari ta- sanm misafir profesörü olarak çalışan Hadid, halen Viyana'daki Uygulamalı Sa- natlar Üniversıtesi'nde ders veriyor. Oyunda Ahmet Uğurlu, Ülkü Duru ve Ali Atay rol alıyor Yangnı Duasma Çjkarken TÜRKİYE SİNEMA VE AUDİOVİSUEL KÜLTÜR VAKFI SEVGt SANLI Cıcçcn sabah hem kendımle hem dünya ile barışık uyandım. Dünyaya sık sık kü- senlerden değilinı. Adım başı zora koşul- sam da. Zaman zaman öyle güzellikler sunaı ki bütün çektiklerimi, bütün çekeceklerimi ödenmiş sayarım. Dünya dünya, şu ya- şıma kadar pes ettire- medin beni. Gelgele- lim kötülük böylesi- ne kol ge/er, zulüm arşa yükselir mıydı? Kan gövdeyi götürür müydü dört bucağın- da? Geçen sabah ken- dimle de seninle de banşık uyandım. Çün- kti tiyatronun yenı ye- ni filizlcr sürdüğünü görmenin hafifliği ile uyuyakalmıştım. "Gençler geliyor" bilmek istediğ%ni¥her türsak SİNEMA SEMINERLERİ 26. Döncm / 05 Şubat 2005 - 30 Nisan 2005 Cumartesi Günleri saat:11.00-15.30 Dünya ve TUrk Sinema Tarihine Genel Bakış Film Yapım Süreci - Film Eleştirmentiğı Ses Kayıt Teknikleri ve Seslendirme Yöntemleri Sinemada Oyunculuk - Animasyon Teknikleri Sinemada Kurgu Tekniği - Sanat Yönetimi Sinema ve Video Kameralan - Senaryo Yazım Aşamaları ve Teknikleri - Senaryo Tasanmı ve Temel Öğeleri - Aydınlatma Tekniği ve Işık Bilgisi Sinema Kuramları ve Film Çöz.ümlemesi F i l m Y ö n e t i m i n i n T e m e l l l k e l e r i Adrcs: Gazeteci Erol Dernek Sk. No:11/2 Beyoğlu/lstanbul Tel: 0 (212) 244 52 51 - 251 67 70 - 251 84 81 Web: http://www.tursak.org.tr E-Mail: tursak@tursak.org.tr Bu ılulı Cumhuriyel *ııı katkıhırıylii y;ıyıınhırımıyi[ v o İki değerli oyuncu "Yangın Duasa"na çık- tnışlar. Ahmet Uğur- lu ile Ülkü Duru AKMtiekiOda Tiyatro sıına gıderken adımları- mı ve solııklarımı sıklaştıran bi- raz da bu adlar oldu. Ahmet Uğurlu etkıleyici sesi, çarpıcı göriintüsüyle salınede manyetik bir alan yaratır. Daha sık gör- meyı dilediğim bir oyuncu. Son yıllarda Ülkü Duru'nun, her gös- terisine yeni beceriler, ilginç ay- rıntılar kattığına tanık oldum. Bu ikili tekerlekli sandalyede otursalar da öyle büyülüyor ki si- zi, yerinize mıhlanıp kalıyorsu- nuz. Rllerini, kollarını, gözleri- ni, bakışlarını kullanmada öz- gür her ıkısi de. Bu özgürlüğü en anlamlı biçimlerde kullanıyorlar. • Berkun Oya'nin yönettiği oyunda Ahmet Uğurlu, Ülkü Duru ikilisi tekerlekli sandalyede otursalar da öyle büyülüyor ki sizi, yerinize mıhlanıp kalıyorsunuz. Ellerini, kollarını, gözlerini, bakışlannı kullanmada özgür her ikisi de. Ali Atay, göstcrinin sürprizi. Bu iki usta karşısında ezilmcyen, onlarla verimli bir alışveriije giren bir delikanlı. mesek de... iki kuşa- ğın birbırini böylesi- ne tamamlamasında yazar, tasarımcı ve re- jisör Berkun Oya'nın payı biiyük. Daha ön- ceki yapıtlarını bilmi- yorum ne yazık. "Op'la Zo"nun Dra- nıı', 'Adamlar' ilginç olmalı. Ama dört göz- le beklediğim yenı ya- pıtları "Yangın Du- ası"na amin demeye hazırım. Hem diya- loglarda alışılmış ka- lıpları kırmada, hem görsel sahneler yarat- mada başanlı. Tan Tünçağ'ın müzikleri, efektleri de gösterıyı güzel besleyen öğe- ler. ölumıın eğlencell yüzü Aa... Bu da kim? Bir oyuncu daha beliriyor er meydanında. Ali Atay, gösterinin sürprizi. Bu iki usta karşısında ezilmeyen, onlarla verimli bir alışverişe gı- ren bir delikanlı. Duru ile Uğur- lu deneyimlerinin doruğunda. Atay onlardan yararlanmakla kalmıyor, onlann oyunlarına bir tazeliİc, bır çeşnı katıyor. Bır eş- cinsel rolü ancak bu kadar ölçü- lü, kalmanlı ve dcrinlemesine oynanabilir. Birçok genç oyun- cu, şarkıcı ve dansçı gibi Ali Atay da figüran yevmiyesiyle çalışıyor. Gençler geliyor, gençler. Biz kendilerine gerekli desteği vere- Program dergisinde, eserin, boşluğa karış- mak, kaybolmak ve öl- mek üzere bir fantezi olduğu söyleniyor. "Ölümün, boşluğa ka- nşmanın bu kadar eg- lenccli olduguna inan- ınayacaksınız" kabilinden bir öv- gü cümlesi de var. Umarım, siz de benim gibi program dergilerine sonradan göz gezdirip oyunu ken- di gözlerinizle görür, kendi algıla- nnızla değerlendirirsiniz. Kulağı- nızı bükmüş olayım. "Yangın Du- ası da ne\-ıııîıj, bu oyun da neye ben- ziyor!" diye fiskos edenler eksık değil. Bır çıft göz gökyüzünden, yeryüzünden ancak görebildiğı ka- dannı ahr. Berkun Oya, Tan Tunçağ, Ali Atay, Alnıila Uluer Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nü bitirmişler. Taze filizler, gür filiz- ler. Nasıl yetiştiklerini görmek is- tiyorum. YAZIODASI SELİM İLERt Yitik Bir İstanbul Romanı (1) 1978 ya da 1979'da başlayıp, yarım bıraktı- ğım bir romandı. Demek, HerGece Bodrum, Ölüm llişkileri fi- lan yayımlanmış. Harıl harıl çalışıyorum... Bitirebilseydim, bu romanın adı, Çağdaş Bir Cinayet olacaktı. Epey de yazmıştım. lyice so- nuna gelmiştim. Neden yarım bıraktığımı, ne- den caydığımı unuttum. Anarşi ve terörün pençesindeki Istanbul'u anlatmak istiyordum. Kalabahk bir kadrosu var- dı Çağdaş Bir Cinayet'in. Değişik çevrelere gi- rip çıkmaya çalışıyordum. Tiyatrocular, bir hol- ding, gençlik örgütleri, film dünyası, bütün bun- lar iç içe geçecekti. Kurgusunu da unutmuşum romanın. Ama birkaç sahne, bir iki betimleme, bunca yıl sonra, canlılığını koruyor. Cankurtaran'daki KarışmaSen lokantasında başlıyordu. Yaman bir bilmece bellek; çünkii ilk iki cümleyi ezbere hatırlıyorum hâlâ; "Karşı kıyıiar birden yaklaştı. öbür günler, yaz kış, o kadar uzakta görü- nenyapılar, akşam güneşine bulanmış, birşe- rit gibi uzayıp giden Fenerbahçe, camdan ba- kıldığında yanı başındaydı Orhan'/n." Vardır Istanbul'un öyle lodoslu günleri. Kar- şı kıyıiar birden yaklaşır. Hele, Sahil Yolu'ndan Anadolu yakasına bakıyorsanız. Ya da Barba- ros Bulvarı'ndan inerken, deniz, Kızkulesi an- sızın size kucak açar... Romanın ana kişileri dışında, birer figüran gi- bi yaşayacak yan kişileri de olacaktı. Roman- dan kopuk, küçük küçük yan öyküler. örnekse, Karışma Sen'de, Orhan'ın sık sık rastladığı üçlü. Orhan, tiyatro yönetmeniydi; yaşamı gözlemekten çok hoşlanıyordu. Zaten kendini tanıtırken, ille, "Röntgenci Orhan" di- yordu. Röntgenci Orhan'ın gözetlediği masada, genç bir kızla bir delikanlı, kimi akşamlar da, altın çer- çeveli gözlüğü olan biradam birlikte oturuyor- lardı. Orhan'ın uydurduğu hikâyede, delikanlı ha- yata yeni atılıyordu. Evi, Aksaray'da bir arka so- kaktaydı. Istanbul'un henüz İstanbul kaldığı so- kaklardan birinde. Bu sokağı betimlerken, Halîde Edib'in Sinek- li Bakkal Sokağı'yla koşutluklar kurmak istemiş- tim. Böylece, geçen zamanda, bazı İstanbul sokaklarının, mimarinin, bitki örtüsünün, yaşa- yışın hep aynı kaldığına işaret edecektim... Delikanlının atak özlemleri, cesaretleri, top- lum için bağlandığı ülküleri vardı. Aksaray'da oturuyor, Kazlıçeşme'de bir deri işliğinde çalı- şıyordu. Orhan kulak misafiri oluyordu ve de- likanlı Kazlıçeşme'deki ortamı, yaşam koşulla- rını anlatıyordu. Yazabilmek için, günlerce, defalarca Kazlıçeş- me'yegitmiştim. Tabakhanelersemti sırlarını ba- na kolay kolay söylemiyordu. Bununla birlikte o Kazlıçeşme gezintileri hayatımda derin iz bı- rakmıştır. Burada yüzyıllardır dericilik her şeye saltanatını hissettirmişti. O kadar ki, semtin söylencesinde bile, deri- cilik başı çeker. Rumeli'ye sefere giden aske- re, Kazlıçeşme tabakhanelerinden deri malze- me yetiştirilirmiş... Semtte beni çarpan, doğrudan doğruya, Kaz- lı Çeşme'nin kendisiydi. Tam ortada, kitabenin altında bir kaz kabartması yüzyıllardır varlığını koruyor. Handiyse beş yüz yıldır! Kaz, soluk yeşildir. Çeşmenin suyu o günlerde akıyordu. Yüzyıl- larca akmış. Bilmem bugün de akıyor mu; Is- tanbul'da -ne yazık ki- susuz pek çok çeşme can çekişiyor. Düşünüyorum da, delikanlı bunca ayrıntıyı nasıl anlatacaktı, niye anlatacaktı? Çeşme, ta- rihi hamam, Kasaplar Mescidi, Ayai Paraskevi Kilisesi... Hepsi romandan taşacaktı. Ama ben"/stenbu/"un da romanını yazmak is- tiyordum. öneriler: Kitap / Bronz Yıllar, Sabahat Aykuteli, Ekim 2004. (Öğretmen yazar Kasev öğretmenler Din- lenmeevi'nde geçen günlerini, derin bir içten- likle dile getiriyor.) Üniversite öğrencisinin sergisi • ADIYAMAN (AA) - Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Haydar Turan, memleketi Adıyaman'da heykel sergisi açtı. Güzel Sanatlar Galerısi'ndeki serginin açılışa katılan Vali Hikmet Tan, Adıyamanlılan sanatsal ve kültürel etkinliklerle buluşturacak sanatçılara destek olacaklarını söyleyerek, "Genç arkadaşımız bizim ilgiyle ızlediğimiz bu güzel eserlerı meydana getirmiş. Uıtıanm bundan sonra daha güzel yapıtlar yaparak başarısını artırır" dedi. Yapıtlanna ilişkın Tan'ı bılgılendıren Haydar Turan da "Sergiyi gezenlerin eserlenmı anlamlandımıada güçlük yaşadıklarına tanık oluyorum. Zıyaretçıler anlayamamakla birlikte eserlerimin önünde bir haylı vakit harcıyor. Onları sanatı anlamaya zorladığtm için bir bakıma görevimı yaptığıma inanıyorum" diye konuştu. Sergi, bir hafta süreyle açık kalacak. Nejat Uygur Paris'te • PARİS (AA) - Türk tiyatrosunun üstadı Ncjat Uygur, Pans'te sahneye çıkacak. Avrupa'da yaşayan vatandaşlan konu alan, ilk kez sahnelenecek 'Vatan Kurtaran Gurbetçi 1 oyunuyla Paris'te sanatseverlerle buluşacak olan sanatçı, 'Bu oyunun ve Paris'in, kendisi için özel bır anlamı olduğunu' belirterek, 'gurbetçileri kendi yaşamlanndan yola çıkarak güldürme konusunda çok istekli olduğunu' söylcdi. Oyun, 5 ve 6 Şubat tarihlerinde Theatre Gymnase Marie BelF salonunda sahnelenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle