18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM 2005 CUMA -h CUMHURİYET SAYFA IV | J I Â I U J \ [email protected] 15 Yeni hafta bugün iki Amerikan, birer de Fransız ve Italyan filmiyle başlıyor Aile cehenneminden tablolar Ü3MSUNGUÇAPAN 20M'te 1 rnilyonluk düsük bütçe- jinie karşın maliyetinin 50 katıbir ha- sılat getirince devam fılmini çekmek caçımlmaz hale gelen, korku-dehşet ienemesı Saw 2 - Testere 2 ile 2002 /apımı Panik Odası'ndan beri ken- iirıi özleten Jodie Foster'ın. Döv- me'nın başansıyla Hollyuood'a Taasfer olmuş Alman Robert Sch^entke'nin yönetiminde başro- ü n ü üstlendiği, Berlm-Nev York ıçuşunu yapan bırjumbo j ette geçen, /eni bir klostrofobik gerilim serüve- ıini nakleden Flight Plan-Uçuş Pla- ıı, bugün gösterime giren iki yenı Vmenkan fılmi. Sophie Marceau, >ami Frey, Yvan Attal. Daniel Olbrychinski gibi sıradışı oyuncula- in rol aldığı, senaryo yazan Jarome talle ın ılk kez yönetmenlik koltu- i u t a oturduğu Anthony Zimmer de lugün başlayan, Fransız yapımı bir mşka ılk film. Taxi Dmer ve La Bo- )in-Patlarsam Yanarsın'la çocuk- luk zamanlanndan bıldığimız, beyaz- jerdede bizle beraber büyüyüp yaş- anan. soğuk güzel (Yoksa buzdan ıteş mi demeli?) Jodie ya da seksi Sophıe'nın cazibesine kapılarak tam ia bu ıki filmden bırine savrulacak- cen ansızın kendımizi eskı göz ağn- nız Italyan sinemasından çıkagelen ;e bugün gösterime giren Nel mio Vmore-Cevap Ver adlı bır melod- amda buluverdik bir sabah. cetiennem Yoktur' Birkaç yıl öncesinde Türkçe dahil îirçok dile çevrilerek bütün dünyada ;ok satmış Yüreğinin Götürdûğü ifere Git romanıyla tanınıp ünlenen talyan yazar Susanna Tamaro'nun Cehennem Yoktur' adlı hıkâyesin- ien uyarlanmış filtnin yönetmenı de ramaro. Yazarlığının yanı sıra, me- jerse yedınci sanatın eğitımini gör- İüğü Roma'daki ünlü sinema olculun- lan (Centro di Sperimentale Cinema- ografica-Deneysel Sinema Merke- ri) mezun olmuş bir yönetmen ada- Nel mio Amore / Yönetmen: Susanna Tamaro / Senaryo: Roberto Mazzoni, S. Tamaro ' Kamera: Giuseppe Lanci / Müzik: Giovanni Paolo Fontana ' Oyuncular: Licia Maglietta, Urbano Barberini, Sergio Fiorentini, Sara Franchetti, Alessia Fugardi, Damiano Russo, Marino Mase / Italya 2003 (Özen Film) efret-şiddet sarmahna dolanmış, sevgisiz, inançsız ve gergin bir aile cehennemini tasvir eden ve kuşkusuz Susanna Tamaro'nun evliliğe olumsuz bakışınm ürünü niteliğindeki, yer yer dayanılması zor bu fotoromansı filmi, usta kameraman Giuseppe Lanci'nin kartpostalımsı ama epeyce özenilmiş görüntüleriyle Giovanni Paolo Fontana'nın derlediği, Beethoven'den JeffBuckley'e uzanan müzikleri de kurtaramıyor tabii ki. yıymış Tamaro aynı zamanda. Tama- ro'nun Rispondi mi adlı hıkâye kita- bının adını taşıyan Cevap Ver {Aşkı- mın Içinde), kıskançlık ve aile içi şid- detle örselenip ufalanarak tükenen bir evlilik melodramı. Hık demiş Peri- han Savaş'ın burnundan düşmüş Li- cia Maglietta yla Tayyip Erdoğan'a benzeyen Urbano Barberini'nin Stella-Fausto çiftini canlandırdığı Cevap Ver, filmin başında banyoda kalpten ölerek cezasını bulan kocası- nın ardından büyük kenti bırakıp yıl- lar önce doğup büyüdüğü göl kıyı- sındaki boş aile evine gelen, zaten ev- lat acısıyla belı bükülmüş, üzüntüden harap olmuş fedakâr anne Stella'nın, geçmişini sorgulayıpbirtalom geriye dönüşlerle amlanna dalışı şeklinde, klasik bir dairesel yapıda kurgulan- mış, basmakalıp hikâyesını anlatıyor. Giderek filmin kötü adanuna dö- nüştûrülmüş, libidosu azgın, kıskanç koca, anlayışsız baba, bencil ve ma- ço Fausto'nun (U. Barberini) yersız kuşkulan, vehim ve kıskançlık kriz- leriyle iyice tadı kaçmış, huzuru kal- mamış evlılığıni salt ıkı çocuğuna kol kanat germek adına sürdüren, bütün koca baskısını ve şiddetım sineye çe- ken, acılann kadını Stella (L. Magli- etta), piyano çalan, sevişme sonrası kocasına yatakta Kafka (Milena) okuyan, ateist ama sevgi dolu, seve- cen, aydm bir kadın. Sürekli hırlaşıp çatıştığı babasımn hanım evladı ya da gay kılıklı piç di- ye çağırdığı oğlu Michele'yse (Da- miano Russo) eve hep yaralı hayvan getiren, melankolik Jeff Buckley şarkılan dinleyen, eli resme yatkın, anasınuı kuzusu, duygusal, hassas bir çocuk. Viyolonsel çalan ablası Laura'ysa (Sara Franchetti) babasının cici kı- zı ve annesinden nefret ediyor. Baba- oğlun yıne evde takışıp tartıştığı ve ailedeki hır-gürün ayyuka çıktığı bir gün oldukça beceriksızce çekilmiş bır kaza sahnesinde, arabasıyla oğluna çarpan Fausto, Michele'nin ölümüne sebep oluyor. Laura annesiyle ileti- şun kurmayı tümden reddedip Lond- ra'ya yollanıyor. Madalyonun ters yüzü Bu arada Stella'mızın cennet gibi köy yerinde, peynir yaparken rastla- dığı. hep azizleri, melekleri, kutsal konulan resmeden, derviş kıhk- lı,inançlı, gûleç bir ressam (Sergio Fiorentini) karakteri de yama gibi eklendiği filmin tüm erdemleri ve bil- geliği kendinde toplamış, iyi figürii. Küçük Michele'ye gerçek babasın- dan daha yakın olmuş, çok şey öğret- mış, madalyonun ters yüzünü gös- termiş, bilge ve sevgi dolu bir köy papazı çıkan bu klişe karakter, kızı- nın küs durduğu, oglunu ve kocası- nı kaybetmiş, bunahma girmiş, yal- nız ve yitik Stella'ya ilaç gibi geli- yor ve yazar-yönetmen Tamaro kaçı- nılmaz bir ana-kız yakınlaşmasına dümen kıran, mendil ıslatan beylik bir finale bağlıyor, oflaya poflaya so- nunu getirdiğimiz Cevap Ver'ini. Nefrct-şıddet sarmalına dolanmış, sevgisiz, inançsız ve gergın bir aile cehennemini tasvir eden ve kuşku- suz Susanna Tamaro'nun evliliğe olumsuz bakışınrn ürünü niteliğin- deki, yer yer dayanılması zor bu fo- toromansı film, beylik klişelerden geçilmiyor. Sevimli, sıcacık bir ni- ne-torun ilişkisini anlatan 'Yfireği- nin Götürdûğü Yere Git'ın yazan Tamaro'nun, sonuçta yine aşkm, sevginin ve inancın, insanı mutlulu- ğa ve huzura kavuşturduğu (ve tat- min ettiği) mesajına dayandırdığı, gitgide melodramın çıkmazlanna gömülen bu fılmini kamerasıyla kır- sal kesime, doğaya sahnmış usta ka- meraman Giuseppe Lanci'nin kart- postalımsı ama epeyce özenilmiş be- zenilmiş görüntüleriyle Giovanni Paolo Fontana'nın derlediği, Beet- hoven'den Jeff Buckley'e uzanan müzikleri de kurtaramıyor tabii ki. Beylik senaryosu bir yana, oyuncu- lar da çok iğreti kaçmış doğrusu. İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Görülmeye değer üç değişik fîlııı Bugün izlediğim üç filmden kısaca söz etmek ıstiyorum. Bu fılmler arasında seçme yapmak ye- rine her binnin ayn özellikler taşıdığını belirtmek gerekıyor. Seçtikleri temalar bakımından olsun, bu temalan ışleme, karakter seçimlen bakımlann- dan olsun, her üç fılm de görülmeye değer. Manderlay... Lars von Triers'nin beklediğimiz fılmi geldi. Üçlemenın ilki olan Dogville, şaşırtıcı kurgusu, konusu ve sonu ile sinemaseverlerin beğenısini lcazanmıştı. Manderlay'de de bu özgün fılm usta- sı gene Amerika'yı başka bir açıdan ele ahyor. Gü- ney'dekı kölelik günümüzde de sürüp gidiyor, bu kez gene olaya kanşıp yeni bir düzen kurmaya ça- lışan kişı de mafya babasının idealist kızı. Filmde olması gereken ile olanlar gene çatışıyor. iyi sanı- lanlann kötü olabileceği, kötü sanılanlann da iyi olabıleceği, kimin neyi doğru gördüğünün hemen anlaşılamayacağı felsefesini ışleyen film hem dü- şündürücü oluyor, hem de değişik bir sinema de- neyini görüntülüyor. Mutlaka görülmesuu öneri- yorum. Savaş Tanrısı... Görmekte geç kaldığım film, silah endüstrisi üzerine kurgulanmış önemli bir yapıt. Genç bir si- lah satıcısının adım adım yetışmesini anlatan 'Sa- vaş Tannsı', dünyanın her yanında yaşanan savaş- lara nasıl silah sağlandıgım açıklamaya çalşıyor. Ancak bunu basit bir 'silah ticareti' olarak gös- termesinin yavanlığı ancak filmin sonunda biraz anlam kazanıyor. Silah ticaretinin arkasında nasıl bir dünya görüşünün yattığını vurgulamadığı için de fılm bir ölçüde taşıması gereken ıçerikten yok- sun. Ancak dünyanın her yanında yaşanan savaş- lann bu silah endüstrisiyle nasıl içli dışh olduğu- nu göstermesi bakımından izlenmeye değer. Baş- rol oyuncusu Nicholas Cage de filmin kazancı. Cellnler... Bu yapım da ilginç bir konuyu, "mektupla Amerika'ya çağnlan gelinler"i anlatıyor. Ame- rika'dakı bekâr Yunanlılar, evlenmek için Yunanis- tan'dan gelin adaylanyla mektup ilişkisi kuruyor- lar. Aracılar bu ilişkileri kuruyor ve genç kızlar ge- miyle yapılan uzun bir yolculukla kendilerini bek- leyen bekâr Yunanlılara kavuşuyorlar. Ancak bu "aşksız evlilikler" iki taraf için de zor seçimler. Genç kızlar hiç tanımadıklan, huyunu suyunu bil- medikleri erkeklerle'evlenmek için geçmişlerinden koparak yola çıkarken erkekler de hiç görmedik- leri kızlarla evlenmeyi göze alıyorlar. Filmin ge- mide geçen asıl bölümünde genç kızlann kışisel dünyalan ve aralanndaki ilişkiler anlatılıyor. Film yalnız konusuyla değil; müziği, dekorlan, kostümleri ile de izlenmeye değer. Duvarhalılan Kültür Servisi - Cnlü res- sam Burhan Doğançay'ın 'Aubusson Duvar Halılan' adım verdığı sergı dün Fran- sız Kültür Merkezi'nde açıl- dı. Doğançay, 20. yüzyılın bü- yük dokuma geleneğine yeni- lik getiren Lurçat gelenegin- deki Aubusson duvar halılan- nı gerçekleştiren ilk Türk sa- natçısı. Bu dokumalann dokuzu, Türkiye'de ilk defa Fransız Kültür Merkezi'nde tanıtıla- cak. Bir ata geleneği olan Au- busson duvar halılan daha ön- ce Jean Lurçat sayesınde, dokusu üzerinde çağdaş ya- ratıcılığın yeni solugunu his- setmıştı. Doğançay ıse bu do- kumalan, tamamen bır renk ve hareket müzığıne dönüş- türdü. Sergı, 24 Kasım'a ka- daraçık. î Cumhuriyet Rl Türkel Minibaş Konferans ve Imza KO\FERANS "Kürenellefrne re Ulus Derlet" Saat: 09:45, İMZA "Bu Kez Düftnanın Adı: TERÖR" Saat: 11:00-12:00 TABİH .- 10 KASIM 2005. PERŞEMBE YEB : Cl MHIİRİYIİI LM>. KLLTLR MEK&EZf, SİVAS d « M Pro* Nureım Uaznar CfclBt 3fc ^^o 2 Ş^Mst !«( 0212^43 72 7< [30 ^at) Oafid 52^527 GEBZE 1. İÇRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN DÜZELTME tLANI DosyaNo B.03 l.tCD 1 41 01 01.2005^71 Tal 2> 102005 tanhınde >a)imlanan gaynmenkul ılanı üe tlgılı Cum- net gazetesınm 1 paragrafınıia yer alan tsûnbul 10 tcra Mudûrlû- J Tİe açık antırma sureo ile satılarak paraya çevnlecekür j-azılmı^ ae je. doğrusu isîanbui 10 loa Muduriuğıi'riden göndenlen saüş talı- matıa ıstınaden açık arttııma sureöjle satılarak paraya çevnlecektır üanvlunur Basm 52560 Olnslırsrası Beye^ı Btıteşstjs 'l • İ C ' M i t AÇILIŞ KONSERİ: SAVINA YANNATOU ve Primavera en Salonico 12 Kasım Cumartesi / 20.30 11 Yeni Melek Gösteri Merkezi www.piproduction.org KÜLTÜK • S*H*T Kara güldürti 2 bölüm ANADOLU TURNE PROĞRAMI mCBIVEİKM 9 K A S I M ^ U Z C E 1 1 KASIAA: SAKARYA Abosıyctnık KO! 12 KASIAA: ÇORLU 1 3 KASIM: LULEBURGAZ no«ı-KosıOi 14 KASIM: KJRKIARELİ &el«cltv"«> Duâun Sotonu 15 KASIM: EDİRNE 16 KASIM KEŞAN KuHOr M,KOtfOr M*rtc*K 17 KASIAA: TEKİRDAÛ 18 KASIAA: GELIBOLU Ktz ^A«slwk Lı»«»ı 19 KASIAA: ÇANAKKALE KOftOr N^vrkvzl 2O KASIAA: KOftOr ÇAI^tAtCKALE KUİfOr AA«rk«Zl 21 KASIM: ALTIMOLUK 22 KASIAA: GÖNEN Sın«ma Solonu 2 3 KASIAA: BERGAMA 24 KASIAA: ALİAĞA Ekm Sanat Merkezi: Menekse.i Sk. No: 8 Kızıloy • Gise: 419 56 56 • 425 84 53 KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Çokkültüplülük Fransa'da başlayan, başka ülkelere de sıçrayan göç- men çocuklannın isyanı, kaçınılmaz bir biçimde Avrupa değerterinin ve kurumlannın yeniden sorgulanması ihti- yacını gündeme getirdi. Gelişmeler, kıta Avrupası'nın mefkeziyetçi sisteminin olduğu kadar, göstermelik bi- çimde uygulanan 'çokkûltüriûlük' politikasının datartış- malann odağına oturacağını gösteriyor. Banndırdığı göçmenlerin sayısı her geçen gün artan Avrupa krtaa, bu genç nüfusla nasıl baş edeceğini bile- mezdurumda '/^s/m/ılasyon'politikasını reddederek 'en- tegrasyon' kavramını temel alan, ama 20. yüzyılın son- lannda bu kavramın da yetersiz kaldığını görerek 'çok- kûltühûlûk' politikasına sanlan Avrupa, yaşadığı çalkan- tılann ışığında bu kavramlan yeniden değertendırmeye başladı bile. 19. yüzyılın somürgeci politikalannın bir sonucu olan 'asimilasyon' kavramı, sömürge halklannın ve göçmen statüsünde farklı ülkelerden gelmiş ınsanlann kültürle- rinı göz ardı ederek onlan yaşadıklan ülkenin küttürünü benimsemeye zorlayan bir sürecı ifade ediyor. Bu yak- laşımın, Amerika'da, biraz yumuşatlmış (yani farklı kül- türierin kendilerini ifade olanaklannın biraz genişletilmiş) haliyle günümüzde de geçerliliğini koruduğunu söyle- yebiliriz. Elbette, bu yaklaşımın Afrikalı Amerikalılan ya da 'Latinolan muöu etmeye yetmediğini görmek için uz- man olmak gerekmiyor. Amerikan toplumu, hiç de iddia ettiği gibi 'bütünleşmiş' bir toplum değil. Orada da, Av- rupa'dakine benzer isyanlar zaman zaman patlak veri- yor, bundan sonra da etmeyeceğini söylemek kolay de- ğil. Avrupa ise, soruna farklı yaklaşmak ihtiyacını hisse- derek, 'entegrasyon' kavramına sığındı uzun süre. Fark- lı kültürlenn kendı inançlannı, etnik kökenlerini ifade ede- bilmelerine olanak tanıdı. Ama, belirli anırlamalar için- de. Bu sınırlar, bu küttürierin 'geffo/aşAna'sına ve bir alt- kürtür olarak variıklannı sürdürmesine yol açtı. Sonuç- ta, birinci ve ikinci sınıf vatandaşlann birlikte yaşadığı bir toplum oluştu. Her ne kadar, metroda sınıf aynmını kal- dırmak gibi göstenmelik ıcraatlarla bu gerilimin önüne geçilmeye çalışılsa da, merkezle çevrenin çatışması gün geçtikçe alevlendi. Avrupa, çok tehlikeli bir dönemecin eşiğinde. Ya bu çatışmanın alevlenmesini 'entegrasyon' politikalannın zafiyetine ve Avrupa'da giderek güçlenen 'çokkültüriü- lük' kavramının yaygınlaşmasına, yani azınlıklara, göç- menlere, kısaca 'ötekı lere verilen haMara bağlayan sağ- cı politikacılara taviz verecek ve 'çokkûltüriûlük' kavra- mını rafa kaldıracak ya da tam tersine, bu kavramın hak- kının verilmediğini, sadece göstennelik uygulamalarla yetinildiğini, çatışmanın asıl nedeninin bu ikiyüzlülükten kaynaklandığını görerek, uygulanan 'aynmcı' politikaJa- n rafa kaldıracak. Çokkûltüriûlük kavramı, farktı kültürier arasındaki hi- yerarşiyi reddeden, toplumun farklı kesimleri arasında- ki eşitsizliğe (ekonomık koşullar ve kültürel haklar bağ- lamında) karşı çıkan bir anlayışı zorunlu kılıyor. Yani, merkezın çevreye tahakkümünün kaldınhp, merkezle çevre arasında iki-yönlü, eşit bir ilişkinin kurulması ge- rekiyor. Son olaylar, Fransa'nın geleneksel cumhuriyetçi po- litikalannın iflasının bir göstergesi ve başka ülkeler için de uyan işaretleri taşıyor. Dün Güneri Cıvaoğlu'nun Milliyet'teki yazısında sözünü ettiği 'yanlış okuma', yal- nızca Fransa için değil pek çok ülke için geçerli. 11 Ey- lül sonrası, tüm dünyada yaygınlaştınlan yabancı düş- manlığının bu tür çatışmalann zemınını hazırladığı apa- çık ortada. Sağ politikacılar, 'ötekı'ne ılişkin paranoya- lar üzerine inşa ettikleri politikalan ile toplumsal gergin- liği arttırarak, otoritelerini mutlak kılma çabası içindeler. Fransa'da görece ılımlı uygulamalanyla merkez ve çev- re arasında bir tampon görevi gören çevre polisinin kal- dınlarak banliyölerin polis şiddeti ile baş başa bırakılma- sı, yoksullar ve göçmenlere ilişkin yapıcı uygulamalan ile toplumsal gerilimi azaltan sivil toplum örgütlerine deviet desteğinin kaldınlması hep bu politikanın parça- lan. Daha dün Hakkâri'nin Siverek ilçesinde yaşananlar, toplumsal çatışmanın nedenlerini ortadan kaldıracak, farklı kültürierin bir arada yaşamasını kolaylaştıracak önlemler almak yerine, 'çokkültüriülük'ü temet aian po- litikalan hedef göstermenin ne denlı tehlikeli sonuçlar do- ğurabileceğini gösteriyor. Yann başlayacak olan 'Pera Fest' çerçevesinde, Is- tanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmalan Uygulama ve Araştırma Merkezi ile AJman ve Fransız Kültür Merkez- lerinin işbirliği ile hazırianan 'Almanya ve Fransa'daki Göçmen Ailelerin Çocuklannın Sineması' başlıklı top- lu gösteriyi kaçırmayın derim. Avrupa'da olup bitenleri daha iyi kavrayabilmek için... Tabii, bir de farklı kültür- lerden sanatçılann birlikte verecekleri konserleri... Top- lumlan polis gücüyle bir arada tutmaya çalışmak yeri- ne, kültürierine saygı duyarak ve eşit haklar vererek top- lumsal bütünlüğü sağlamanın mümkün olduğuna ina- nanlar için sanattan daha etkili bir güç kaynağı var mı? [email protected] K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle