Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 KASIM 2005 CUMA
-h
CUMHURİYET SAYFA
IV | J I Â I U J \ [email protected] 15
Yeni hafta bugün iki Amerikan, birer de Fransız ve Italyan filmiyle başlıyor
Aile cehenneminden tablolar
Ü3MSUNGUÇAPAN
20M'te 1 rnilyonluk düsük bütçe-
jinie karşın maliyetinin 50 katıbir ha-
sılat getirince devam fılmini çekmek
caçımlmaz hale gelen, korku-dehşet
ienemesı Saw 2 - Testere 2 ile 2002
/apımı Panik Odası'ndan beri ken-
iirıi özleten Jodie Foster'ın. Döv-
me'nın başansıyla Hollyuood'a
Taasfer olmuş Alman Robert
Sch^entke'nin yönetiminde başro-
ü n ü üstlendiği, Berlm-Nev York
ıçuşunu yapan bırjumbo j ette geçen,
/eni bir klostrofobik gerilim serüve-
ıini nakleden Flight Plan-Uçuş Pla-
ıı, bugün gösterime giren iki yenı
Vmenkan fılmi. Sophie Marceau,
>ami Frey, Yvan Attal. Daniel
Olbrychinski gibi sıradışı oyuncula-
in rol aldığı, senaryo yazan Jarome
talle ın ılk kez yönetmenlik koltu-
i u t a oturduğu Anthony Zimmer de
lugün başlayan, Fransız yapımı bir
mşka ılk film. Taxi Dmer ve La Bo-
)in-Patlarsam Yanarsın'la çocuk-
luk zamanlanndan bıldığimız, beyaz-
jerdede bizle beraber büyüyüp yaş-
anan. soğuk güzel (Yoksa buzdan
ıteş mi demeli?) Jodie ya da seksi
Sophıe'nın cazibesine kapılarak tam
ia bu ıki filmden bırine savrulacak-
cen ansızın kendımizi eskı göz ağn-
nız Italyan sinemasından çıkagelen
;e bugün gösterime giren Nel mio
Vmore-Cevap Ver adlı bır melod-
amda buluverdik bir sabah.
cetiennem Yoktur'
Birkaç yıl öncesinde Türkçe dahil
îirçok dile çevrilerek bütün dünyada
;ok satmış Yüreğinin Götürdûğü
ifere Git romanıyla tanınıp ünlenen
talyan yazar Susanna Tamaro'nun
Cehennem Yoktur' adlı hıkâyesin-
ien uyarlanmış filtnin yönetmenı de
ramaro. Yazarlığının yanı sıra, me-
jerse yedınci sanatın eğitımini gör-
İüğü Roma'daki ünlü sinema olculun-
lan (Centro di Sperimentale Cinema-
ografica-Deneysel Sinema Merke-
ri) mezun olmuş bir yönetmen ada-
Nel mio Amore / Yönetmen:
Susanna Tamaro / Senaryo:
Roberto Mazzoni, S.
Tamaro ' Kamera: Giuseppe
Lanci / Müzik: Giovanni
Paolo Fontana ' Oyuncular:
Licia Maglietta, Urbano
Barberini, Sergio
Fiorentini, Sara Franchetti,
Alessia Fugardi, Damiano
Russo, Marino Mase / Italya
2003 (Özen Film)
efret-şiddet sarmahna dolanmış, sevgisiz, inançsız ve gergin bir aile cehennemini tasvir
eden ve kuşkusuz Susanna Tamaro'nun evliliğe olumsuz bakışınm ürünü niteliğindeki, yer
yer dayanılması zor bu fotoromansı filmi, usta kameraman Giuseppe Lanci'nin
kartpostalımsı ama epeyce özenilmiş görüntüleriyle Giovanni Paolo Fontana'nın derlediği,
Beethoven'den JeffBuckley'e uzanan müzikleri de kurtaramıyor tabii ki.
yıymış Tamaro aynı zamanda. Tama-
ro'nun Rispondi mi adlı hıkâye kita-
bının adını taşıyan Cevap Ver {Aşkı-
mın Içinde), kıskançlık ve aile içi şid-
detle örselenip ufalanarak tükenen bir
evlilik melodramı. Hık demiş Peri-
han Savaş'ın burnundan düşmüş Li-
cia Maglietta yla Tayyip Erdoğan'a
benzeyen Urbano Barberini'nin
Stella-Fausto çiftini canlandırdığı
Cevap Ver, filmin başında banyoda
kalpten ölerek cezasını bulan kocası-
nın ardından büyük kenti bırakıp yıl-
lar önce doğup büyüdüğü göl kıyı-
sındaki boş aile evine gelen, zaten ev-
lat acısıyla belı bükülmüş, üzüntüden
harap olmuş fedakâr anne Stella'nın,
geçmişini sorgulayıpbirtalom geriye
dönüşlerle amlanna dalışı şeklinde,
klasik bir dairesel yapıda kurgulan-
mış, basmakalıp hikâyesını anlatıyor.
Giderek filmin kötü adanuna dö-
nüştûrülmüş, libidosu azgın, kıskanç
koca, anlayışsız baba, bencil ve ma-
ço Fausto'nun (U. Barberini) yersız
kuşkulan, vehim ve kıskançlık kriz-
leriyle iyice tadı kaçmış, huzuru kal-
mamış evlılığıni salt ıkı çocuğuna kol
kanat germek adına sürdüren, bütün
koca baskısını ve şiddetım sineye çe-
ken, acılann kadını Stella (L. Magli-
etta), piyano çalan, sevişme sonrası
kocasına yatakta Kafka (Milena)
okuyan, ateist ama sevgi dolu, seve-
cen, aydm bir kadın.
Sürekli hırlaşıp çatıştığı babasımn
hanım evladı ya da gay kılıklı piç di-
ye çağırdığı oğlu Michele'yse (Da-
miano Russo) eve hep yaralı hayvan
getiren, melankolik Jeff Buckley
şarkılan dinleyen, eli resme yatkın,
anasınuı kuzusu, duygusal, hassas bir
çocuk.
Viyolonsel çalan ablası Laura'ysa
(Sara Franchetti) babasının cici kı-
zı ve annesinden nefret ediyor. Baba-
oğlun yıne evde takışıp tartıştığı ve
ailedeki hır-gürün ayyuka çıktığı bir
gün oldukça beceriksızce çekilmiş bır
kaza sahnesinde, arabasıyla oğluna
çarpan Fausto, Michele'nin ölümüne
sebep oluyor. Laura annesiyle ileti-
şun kurmayı tümden reddedip Lond-
ra'ya yollanıyor.
Madalyonun ters yüzü
Bu arada Stella'mızın cennet gibi
köy yerinde, peynir yaparken rastla-
dığı. hep azizleri, melekleri, kutsal
konulan resmeden, derviş kıhk-
lı,inançlı, gûleç bir ressam (Sergio
Fiorentini) karakteri de yama gibi
eklendiği filmin tüm erdemleri ve bil-
geliği kendinde toplamış, iyi figürii.
Küçük Michele'ye gerçek babasın-
dan daha yakın olmuş, çok şey öğret-
mış, madalyonun ters yüzünü gös-
termiş, bilge ve sevgi dolu bir köy
papazı çıkan bu klişe karakter, kızı-
nın küs durduğu, oglunu ve kocası-
nı kaybetmiş, bunahma girmiş, yal-
nız ve yitik Stella'ya ilaç gibi geli-
yor ve yazar-yönetmen Tamaro kaçı-
nılmaz bir ana-kız yakınlaşmasına
dümen kıran, mendil ıslatan beylik
bir finale bağlıyor, oflaya poflaya so-
nunu getirdiğimiz Cevap Ver'ini.
Nefrct-şıddet sarmalına dolanmış,
sevgisiz, inançsız ve gergın bir aile
cehennemini tasvir eden ve kuşku-
suz Susanna Tamaro'nun evliliğe
olumsuz bakışınrn ürünü niteliğin-
deki, yer yer dayanılması zor bu fo-
toromansı film, beylik klişelerden
geçilmiyor. Sevimli, sıcacık bir ni-
ne-torun ilişkisini anlatan 'Yfireği-
nin Götürdûğü Yere Git'ın yazan
Tamaro'nun, sonuçta yine aşkm,
sevginin ve inancın, insanı mutlulu-
ğa ve huzura kavuşturduğu (ve tat-
min ettiği) mesajına dayandırdığı,
gitgide melodramın çıkmazlanna
gömülen bu fılmini kamerasıyla kır-
sal kesime, doğaya sahnmış usta ka-
meraman Giuseppe Lanci'nin kart-
postalımsı ama epeyce özenilmiş be-
zenilmiş görüntüleriyle Giovanni
Paolo Fontana'nın derlediği, Beet-
hoven'den Jeff Buckley'e uzanan
müzikleri de kurtaramıyor tabii ki.
Beylik senaryosu bir yana, oyuncu-
lar da çok iğreti kaçmış doğrusu.
İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Görülmeye değer üç değişik fîlııı
Bugün izlediğim üç filmden kısaca söz etmek
ıstiyorum. Bu fılmler arasında seçme yapmak ye-
rine her binnin ayn özellikler taşıdığını belirtmek
gerekıyor. Seçtikleri temalar bakımından olsun,
bu temalan ışleme, karakter seçimlen bakımlann-
dan olsun, her üç fılm de görülmeye değer.
Manderlay...
Lars von Triers'nin beklediğimiz fılmi geldi.
Üçlemenın ilki olan Dogville, şaşırtıcı kurgusu,
konusu ve sonu ile sinemaseverlerin beğenısini
lcazanmıştı. Manderlay'de de bu özgün fılm usta-
sı gene Amerika'yı başka bir açıdan ele ahyor. Gü-
ney'dekı kölelik günümüzde de sürüp gidiyor, bu
kez gene olaya kanşıp yeni bir düzen kurmaya ça-
lışan kişı de mafya babasının idealist kızı. Filmde
olması gereken ile olanlar gene çatışıyor. iyi sanı-
lanlann kötü olabileceği, kötü sanılanlann da iyi
olabıleceği, kimin neyi doğru gördüğünün hemen
anlaşılamayacağı felsefesini ışleyen film hem dü-
şündürücü oluyor, hem de değişik bir sinema de-
neyini görüntülüyor. Mutlaka görülmesuu öneri-
yorum.
Savaş Tanrısı...
Görmekte geç kaldığım film, silah endüstrisi
üzerine kurgulanmış önemli bir yapıt. Genç bir si-
lah satıcısının adım adım yetışmesini anlatan 'Sa-
vaş Tannsı', dünyanın her yanında yaşanan savaş-
lara nasıl silah sağlandıgım açıklamaya çalşıyor.
Ancak bunu basit bir 'silah ticareti' olarak gös-
termesinin yavanlığı ancak filmin sonunda biraz
anlam kazanıyor. Silah ticaretinin arkasında nasıl
bir dünya görüşünün yattığını vurgulamadığı için
de fılm bir ölçüde taşıması gereken ıçerikten yok-
sun. Ancak dünyanın her yanında yaşanan savaş-
lann bu silah endüstrisiyle nasıl içli dışh olduğu-
nu göstermesi bakımından izlenmeye değer. Baş-
rol oyuncusu Nicholas Cage de filmin kazancı.
Cellnler...
Bu yapım da ilginç bir konuyu, "mektupla
Amerika'ya çağnlan gelinler"i anlatıyor. Ame-
rika'dakı bekâr Yunanlılar, evlenmek için Yunanis-
tan'dan gelin adaylanyla mektup ilişkisi kuruyor-
lar. Aracılar bu ilişkileri kuruyor ve genç kızlar ge-
miyle yapılan uzun bir yolculukla kendilerini bek-
leyen bekâr Yunanlılara kavuşuyorlar. Ancak bu
"aşksız evlilikler" iki taraf için de zor seçimler.
Genç kızlar hiç tanımadıklan, huyunu suyunu bil-
medikleri erkeklerle'evlenmek için geçmişlerinden
koparak yola çıkarken erkekler de hiç görmedik-
leri kızlarla evlenmeyi göze alıyorlar. Filmin ge-
mide geçen asıl bölümünde genç kızlann kışisel
dünyalan ve aralanndaki ilişkiler anlatılıyor.
Film yalnız konusuyla değil; müziği, dekorlan,
kostümleri ile de izlenmeye değer.
Duvarhalılan
Kültür Servisi - Cnlü res-
sam Burhan Doğançay'ın
'Aubusson Duvar Halılan'
adım verdığı sergı dün Fran-
sız Kültür Merkezi'nde açıl-
dı. Doğançay, 20. yüzyılın bü-
yük dokuma geleneğine yeni-
lik getiren Lurçat gelenegin-
deki Aubusson duvar halılan-
nı gerçekleştiren ilk Türk sa-
natçısı.
Bu dokumalann dokuzu,
Türkiye'de ilk defa Fransız
Kültür Merkezi'nde tanıtıla-
cak. Bir ata geleneği olan Au-
busson duvar halılan daha ön-
ce Jean Lurçat sayesınde,
dokusu üzerinde çağdaş ya-
ratıcılığın yeni solugunu his-
setmıştı. Doğançay ıse bu do-
kumalan, tamamen bır renk
ve hareket müzığıne dönüş-
türdü. Sergı, 24 Kasım'a ka-
daraçık.
î
Cumhuriyet
Rl
Türkel Minibaş
Konferans ve Imza
KO\FERANS
"Kürenellefrne re Ulus Derlet"
Saat: 09:45,
İMZA
"Bu Kez Düftnanın Adı: TERÖR"
Saat: 11:00-12:00
TABİH .- 10 KASIM 2005. PERŞEMBE
YEB : Cl MHIİRİYIİI LM>. KLLTLR MEK&EZf, SİVAS
d « M Pro* Nureım Uaznar CfclBt 3fc ^^o 2 Ş^Mst !«( 0212^43 72 7< [30 ^at) Oafid 52^527
GEBZE 1. İÇRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
DÜZELTME tLANI
DosyaNo B.03 l.tCD 1 41 01 01.2005^71 Tal
2> 102005 tanhınde >a)imlanan gaynmenkul ılanı üe tlgılı Cum-
net gazetesınm 1 paragrafınıia yer alan tsûnbul 10 tcra Mudûrlû-
J Tİe açık antırma sureo ile satılarak paraya çevnlecekür j-azılmı^
ae je. doğrusu isîanbui 10 loa Muduriuğıi'riden göndenlen saüş talı-
matıa ıstınaden açık arttııma sureöjle satılarak paraya çevnlecektır
üanvlunur Basm 52560
Olnslırsrası
Beye^ı Btıteşstjs
'l • İ C ' M i t
AÇILIŞ KONSERİ:
SAVINA
YANNATOU
ve
Primavera en Salonico
12 Kasım Cumartesi / 20.30 11
Yeni Melek Gösteri Merkezi www.piproduction.org
KÜLTÜK • S*H*T
Kara güldürti 2 bölüm
ANADOLU TURNE PROĞRAMI
mCBIVEİKM 9 K A S I M
^ U Z C E
1 1 KASIAA: SAKARYA
Abosıyctnık KO!
12 KASIAA: ÇORLU
1 3 KASIM: LULEBURGAZ
no«ı-KosıOi
14 KASIM: KJRKIARELİ
&el«cltv"«> Duâun Sotonu
15 KASIM: EDİRNE
16 KASIM KEŞAN
KuHOr M,KOtfOr M*rtc*K
17 KASIAA: TEKİRDAÛ
18 KASIAA: GELIBOLU
Ktz ^A«slwk Lı»«»ı
19 KASIAA: ÇANAKKALE
KOftOr N^vrkvzl
2O KASIAA:
KOftOr
ÇAI^tAtCKALE
KUİfOr AA«rk«Zl
21 KASIM: ALTIMOLUK
22 KASIAA: GÖNEN
Sın«ma Solonu
2 3 KASIAA: BERGAMA
24 KASIAA: ALİAĞA
Ekm Sanat Merkezi: Menekse.i Sk. No: 8 Kızıloy • Gise: 419 56 56 • 425 84 53
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Çokkültüplülük
Fransa'da başlayan, başka ülkelere de sıçrayan göç-
men çocuklannın isyanı, kaçınılmaz bir biçimde Avrupa
değerterinin ve kurumlannın yeniden sorgulanması ihti-
yacını gündeme getirdi. Gelişmeler, kıta Avrupası'nın
mefkeziyetçi sisteminin olduğu kadar, göstermelik bi-
çimde uygulanan 'çokkûltüriûlük' politikasının datartış-
malann odağına oturacağını gösteriyor.
Banndırdığı göçmenlerin sayısı her geçen gün artan
Avrupa krtaa, bu genç nüfusla nasıl baş edeceğini bile-
mezdurumda '/^s/m/ılasyon'politikasını reddederek 'en-
tegrasyon' kavramını temel alan, ama 20. yüzyılın son-
lannda bu kavramın da yetersiz kaldığını görerek 'çok-
kûltühûlûk' politikasına sanlan Avrupa, yaşadığı çalkan-
tılann ışığında bu kavramlan yeniden değertendırmeye
başladı bile.
19. yüzyılın somürgeci politikalannın bir sonucu olan
'asimilasyon' kavramı, sömürge halklannın ve göçmen
statüsünde farklı ülkelerden gelmiş ınsanlann kültürle-
rinı göz ardı ederek onlan yaşadıklan ülkenin küttürünü
benimsemeye zorlayan bir sürecı ifade ediyor. Bu yak-
laşımın, Amerika'da, biraz yumuşatlmış (yani farklı kül-
türierin kendilerini ifade olanaklannın biraz genişletilmiş)
haliyle günümüzde de geçerliliğini koruduğunu söyle-
yebiliriz. Elbette, bu yaklaşımın Afrikalı Amerikalılan ya
da 'Latinolan muöu etmeye yetmediğini görmek için uz-
man olmak gerekmiyor. Amerikan toplumu, hiç de iddia
ettiği gibi 'bütünleşmiş' bir toplum değil. Orada da, Av-
rupa'dakine benzer isyanlar zaman zaman patlak veri-
yor, bundan sonra da etmeyeceğini söylemek kolay de-
ğil.
Avrupa ise, soruna farklı yaklaşmak ihtiyacını hisse-
derek, 'entegrasyon' kavramına sığındı uzun süre. Fark-
lı kültürlenn kendı inançlannı, etnik kökenlerini ifade ede-
bilmelerine olanak tanıdı. Ama, belirli anırlamalar için-
de. Bu sınırlar, bu küttürierin 'geffo/aşAna'sına ve bir alt-
kürtür olarak variıklannı sürdürmesine yol açtı. Sonuç-
ta, birinci ve ikinci sınıf vatandaşlann birlikte yaşadığı bir
toplum oluştu. Her ne kadar, metroda sınıf aynmını kal-
dırmak gibi göstenmelik ıcraatlarla bu gerilimin önüne
geçilmeye çalışılsa da, merkezle çevrenin çatışması gün
geçtikçe alevlendi.
Avrupa, çok tehlikeli bir dönemecin eşiğinde. Ya bu
çatışmanın alevlenmesini 'entegrasyon' politikalannın
zafiyetine ve Avrupa'da giderek güçlenen 'çokkültüriü-
lük' kavramının yaygınlaşmasına, yani azınlıklara, göç-
menlere, kısaca 'ötekı lere verilen haMara bağlayan sağ-
cı politikacılara taviz verecek ve 'çokkûltüriûlük' kavra-
mını rafa kaldıracak ya da tam tersine, bu kavramın hak-
kının verilmediğini, sadece göstennelik uygulamalarla
yetinildiğini, çatışmanın asıl nedeninin bu ikiyüzlülükten
kaynaklandığını görerek, uygulanan 'aynmcı' politikaJa-
n rafa kaldıracak.
Çokkûltüriûlük kavramı, farktı kültürier arasındaki hi-
yerarşiyi reddeden, toplumun farklı kesimleri arasında-
ki eşitsizliğe (ekonomık koşullar ve kültürel haklar bağ-
lamında) karşı çıkan bir anlayışı zorunlu kılıyor. Yani,
merkezın çevreye tahakkümünün kaldınhp, merkezle
çevre arasında iki-yönlü, eşit bir ilişkinin kurulması ge-
rekiyor.
Son olaylar, Fransa'nın geleneksel cumhuriyetçi po-
litikalannın iflasının bir göstergesi ve başka ülkeler için
de uyan işaretleri taşıyor. Dün Güneri Cıvaoğlu'nun
Milliyet'teki yazısında sözünü ettiği 'yanlış okuma', yal-
nızca Fransa için değil pek çok ülke için geçerli. 11 Ey-
lül sonrası, tüm dünyada yaygınlaştınlan yabancı düş-
manlığının bu tür çatışmalann zemınını hazırladığı apa-
çık ortada. Sağ politikacılar, 'ötekı'ne ılişkin paranoya-
lar üzerine inşa ettikleri politikalan ile toplumsal gergin-
liği arttırarak, otoritelerini mutlak kılma çabası içindeler.
Fransa'da görece ılımlı uygulamalanyla merkez ve çev-
re arasında bir tampon görevi gören çevre polisinin kal-
dınlarak banliyölerin polis şiddeti ile baş başa bırakılma-
sı, yoksullar ve göçmenlere ilişkin yapıcı uygulamalan
ile toplumsal gerilimi azaltan sivil toplum örgütlerine
deviet desteğinin kaldınlması hep bu politikanın parça-
lan.
Daha dün Hakkâri'nin Siverek ilçesinde yaşananlar,
toplumsal çatışmanın nedenlerini ortadan kaldıracak,
farklı kültürierin bir arada yaşamasını kolaylaştıracak
önlemler almak yerine, 'çokkültüriülük'ü temet aian po-
litikalan hedef göstermenin ne denlı tehlikeli sonuçlar do-
ğurabileceğini gösteriyor.
Yann başlayacak olan 'Pera Fest' çerçevesinde, Is-
tanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmalan Uygulama ve
Araştırma Merkezi ile AJman ve Fransız Kültür Merkez-
lerinin işbirliği ile hazırianan 'Almanya ve Fransa'daki
Göçmen Ailelerin Çocuklannın Sineması' başlıklı top-
lu gösteriyi kaçırmayın derim. Avrupa'da olup bitenleri
daha iyi kavrayabilmek için... Tabii, bir de farklı kültür-
lerden sanatçılann birlikte verecekleri konserleri... Top-
lumlan polis gücüyle bir arada tutmaya çalışmak yeri-
ne, kültürierine saygı duyarak ve eşit haklar vererek top-
lumsal bütünlüğü sağlamanın mümkün olduğuna ina-
nanlar için sanattan daha etkili bir güç kaynağı var mı?
[email protected]
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M Î L M A S A R A C I