Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
+
CUMHURİYET 9 OCAK 2005 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
'Mutluluğu Çizmek...'
On yıl geçmiş! Zorlukla okuyordum sol elimde tuttu-
ğum gazeteyi. Yeni amelıyattan çıkmıştım. Baktım bir
haber, Nedim Günsür ölmüş!.. Benden iki gün saklamış-
tı haberi eşim. Yaşamla ölüm çizgisindeydim. Bir dost,
bir sanatçı yok olmuştu. Yaşamın bir anlamı çöküvermış-
ti. Bir ölüm ne çok şeyimizı alıyordu elimizden. Sevgiyi,
dostluğu...
"Ben özellikle böyle biryalnızlık, umutsuzlukbelirtme-
ye çalışmadım. Resimde matematik bir kesinlik olmu-
yor. Her şey girebiliyor içine. Umut ve sevincin yanı sı-
ra acı ve yalnızlık da olabiliyor. Hayattaki her şey giriyor."
Böyle demişti... 0 kapkara yüzlü, bezgin, yaşama kız-
gın Zonguldak insanlarını, o maden işçilerini çizdiği gün-
lerde bıle karanlık bir dünyanın ressamı değildi. Her şe-
ye, her şeye karşın bir sanatçının baş özlemi, belki de
baş görevi, sanatıyla insana, insanlara bir barış, bir se-
vinç, bir mutlu an yaşatmak isteği duyurmaktı her yapı-
tında. Hemen her gerçek sanatçı gibi...
Bir romanımdaki kahramana "Nedim öncel" adını ver-
miştim. 0 da ressamdı, hem de Nedim Günsür'ün kişı-
liğine benzer birı... O günlerde Nedim Günsür'ü tanımı-
yordum. Ama, sergilerde gördüğüm resimleri beni bu
yakıştırmaya ve bu benzerliği yaratmaya itmiş...
Bir resmi var, ınsanlar, genç, yaşlı, çocuk, ellerinden
kaçırdıkları renk renk balonlara bakıp dururlar. Hepsinin
içinden neler geçer kim bilir? Acılar, aldanışlar, umutlar,
sevi arayışları. Belki çok daha başka şeyler! Günsür'ün
resimlerini yorumlamak zor! Hem hiçbir sanatçının yapı-
tı yorumlanmamalı, yorum eserin kendisi değil midir ki?
Sanat eleştirmeni Sezer Tansuğ şöyle yazmıştı:
"Kişisel üslupla mahalli, yöresel duyuş arasında zo-
runlu bağıntıyı Nedim Günsür'ün sanatında bir kez da-
ha söylemekolanağı vardır." Hem bireysel, hem toplum-
cu, hem bizden, hem dünyadan!.. Sanat yapıtının var olu-
şu, etkileyiciliği, kalıcılığı işte bu niteliklerden!..
Evimizin duvarında iki resmi var. Biri bir göç kafilesi,
köylerden kentlere bir iş, bir ekmek diye sırtlarına yor-
ganlarını vurmuş insanlarımız... Hem acı veriyor hem de
yaşama sevınci, bağlılığı... Şu anda 15 Ocak'a kadar
Taksim Antik Sanat Galerisi'nde sergilenen yeni, eski re-
simlerine bakmak, seyretmek, izlemek kişide yepyeni
duyarlıklaryaratıyor. On yıl önce çekip gitmiş bir insanın
yapıtlarıyla sonsuza dek yaşayacağının sağlam kanıtla-
rı işte...
Değerli eşi, Emine Günsür'ün deyişiyle "Natürmort bi-
le yapsa içine bir şeyler sokuştururdu. Mesela, yaptığı
natürmortlardan birinin kenarında bir takvim vardı, üze-
rinde kanlı 1 Mayıs işaretliydi. Bir diğerinde ağzına ka-
dar dolu bir kül tablası üzehnde güçlü kemiklı parmak-
larsigara söndürüyordu. En irkiltici resmine bakınca bi-
le, içindeki şiir okunurdu. Bir yandan bayram yeri. Bu
da Nedim'in ıç yapısından kaynaklanıyordu.
Sanat tarihçilen de ona zaten 'Mutluluğu çizen adam'
derlerdi."
On yıl geçti. Nedim yok, yapıtları var. Ne acı bir yazgı-
dır ki, oğlu Mehmet Günsür de çok genç bir yaşta, ar-
dında güzel öyküler, resimler bırakarak dünyamızdan ay-
rıldı... Böyle bıracıyı tanımlamak, Sayın Bayan Günsür'e
"6/z/erc/ebuac/yıpay/aş;yoruz"diyebılmekneyeyarar!..
Nedim Günsür yapıtlarıyla yaşayacak. Mehmet Gün-
sür de öyküleriyle... Yaşamak budur. Yarattığı yapıtlarla
birlikte, o yapıtları sevenlerle birlikte...
înönü, Lozan ve AB
17 Aralık'ta "tamam" diye güle oynaya imzayı atanlar, Ankara'da
kendilerini zafer kazanmış kahraman gibi karşılatanlar neden bir
hafta sonra AB'ye "başta serbest dolaşım, kalıcı kısıtlamalan kabul
etmeyeceklerini, bunun AB ilkelerine ters düştüğünü" bir nota ile
belirtmek durumunda kalıyorlar.
Dr. Mehlliet Alev COŞK.UN Sıyaset Bılımı veKamu Yön. Öğr. Üy.
sında kürsüde belirdi. cağımız da görülmek-
G
eçen ara-
lık ayının
son hafta-
sında,
Ata-
türk'ün en yakın sılah
arkadaşı, Türk aydın-
lanma devrimlerının uy-
gulayıcı başbakanı, Lo-
zan kahramanı Ismet
tnönü vefatı nedeniyle
anılırken; aralık ayının
17'sinde Brüksel'de ya-
pılan AB müzakerelerı
de ister ıstemez akla gel-
dı. Yurdun çeşitli köşe-
lerinde İnönü, Lozan ve
AB süreci karşılaştırıl-
dı.
Muğla Merkez'de ve
Köyceğız'deCHP'libe-
lediye başkanları, CHP
il ve ilçe başkanları ve
örgütleri ile ADD yö-
netimlerinin ortaklaşa
düzenledıği böylesi top-
lantılara ben de konuş-
macı olarak katıldım.
Toplantıları izleyenler
Lozan'daki onurlu duru-
şumuzu anımsadılar.
Bilindiği gibi îsmet
İnönü, Batı Cephesi Ko-
mutanı olarak, Mudan-
ya Ateşkes Antlaşma-
sı'nı, Ingiliz, Fransız ve
Italyan generallerine
karşı hiçbir ödün ver-
meden sonuçlandırmış-
tı. Daha sonra Lozan'da
başdelege olarak Tür-
kıye'yı temsil ettı.
Lozan'da Barış Kon-
feransı açılınca, Isvıçre
Devlet Başkanı'nm hoş
geldıniz konuşmasın-
dan sonra Lord Curzon
teşekkür ve konferans
açış konuşmasını yaptı.
O sırada inönü, herke-
sin şaşkın bakışları ara-
Cebınden notlarını çı-
kararak yaptığı konuş-
masını şu cümleyle bi-
tirdı:
"Efendiler, çokıstırap
çektik, çok kan akıttık.
Bütün uygar milletler
gibi özgürlük ve bağım-
sızlık istiyoruz."
inönü bu davranışıy-
la Lozan Konferansı'na
katılan bütün ılgililere
"eşit iki taraf" olduğu-
nu "eşitlikiçindegörüş-
melerin yapılması" ge-
rektiğini vurgulamak ıs-
tiyordu. Bu tavır bütün
müzakereler boyunca
sürdürüldü. 31 Ocak
1923 günü önerilen 161
maddelik Barış Anlaş-
ması tasarısını, inönü
"Ulusumu mali tutsak-
lık altında bırakanıam"
dıyerek reddetti, Anka-
ra'ya geriye döndü. Da-
ha sonra Türkıye'yi tek-
rar konferansa davet et-
tiler ve istediğimiz an-
laşma imzalandı. Lord
Curzon'un tnönü'ye,
"Bureddettiklerinizice-
bime koyuyorum, bana
ııasıl olsa geleceksin, bu
reddettiklcrini cebinı-
den çıkanp teker teker
geriye alacağız" deme-
si, Inönü'nün de ona
verdiği cevap hep anım-
sanır.
Brüksel'deki durum:
Ne yazık ki 17 Aralık
2004'te Brüksel'de
onurlu bir duruş sergi-
lenemedi. Türkiye mü-
zakere tarihi almak için
ödünler verdi. Müzake-
reler sürerken, yaşamsal
derecede yeni ödünler
vermek zorunda kala-
Istanhul
da ~iUü an /ül'Sbk isknobjîyfö hizm&ıs d<b /-.au
tedir. İşte 17 Aralık'ta
verilen ödünler.
Ucu açık bir durum:
Bize açıkça ucu açık bir
proje dayatılmıştır. Bu-
nun anlamı, müzakere-
ler 10-15 yıl sürse bıle
sonunda AB'ye üye ol-
mamız taahhüt edilme-
miştir.
Kıbrıs: Görüşmelerin
Ekim 2005 'te başlama-
sı, Türkıye'nın Kıbrıs'ı
tanıması koşuluna bağ-
lanmıştır. Burada Gü-
ney Kıbrıs değil "Kıb-
rıs Devleti" tanınacaktır.
AB üyesi olan Kıbrıs
tanınınca, onun kuze-
yindekı Türkler sözü ge-
çen bu devletın azınlık
statüsündeki vatandaş-
ları olacaklardır. Asıl
tehlikeli nokta, Kuzey
Kıbrıs'ta konuşlanmış
olan Türk askerı de Kıb-
rıs'ı işgal etmiş duru-
ma düşecektir.
Ege'deki durum: Yu-
nanistan uzun yıllar Ege
sorunlarında direndı,
çözüm yollarını tıkadı.
Bu sorunlar için yargı
yoluna gitmekten ka-
çındı. AB üyeliği için
müzakerelere oturan
Türkiye, Yunanıstan'ın
Ege'de karasularını ge-
nişletmeye kalkışması-
nı artık "savaş nedeni"
sayamaz. Hava sahası
ve karasularında Yuna-
nıstan'ın yapacağı dü-
zenlemeleri sineye çek-
mek zorunda kalacağız.
Hele Yunanistan'ın ya-
ratacağı bu fiili durum-
lardan sonra Lahey'e
gidilirse Ege'yi de tü-
müyle kaybedeceğiz.
Ernıeni sorunu: Av-
rupa Parlamentosu'nda
sözde Ermeni soykırı-
mı konusunda her yıl
aleyhimize karar alını-
yor. Avrupa Parlamen-
tosu'nun özellikle
15.11.2000 tarihli ka-
rarında, Türkiye'nin
"soykırımı" kabul et-
mesi istenmiş, bu olgu-
nun reddedilmesinin
AB üyeliğinin kesin en-
geli olduğu belirtilmiş-
tir.
17 Aralık'ta atılan im-
zalann henüz mürekke-
bi kurumadan Fransız
Dışişlerı Bakanı Barni-
er, "Ermeni trajedisini
Türkiye'nin tanıması"
gerektiğini, bu hususu
müzakere masasına ge-
tıreceklerini açıkladı.
Bunun anlamı; AB'ye
üye olmak için Ermeni
soykırımı T.C. tarafın-
dan tanınmalıdır. Bu du-
rumda Ermeni diaspo-
rası tarafından hemen
binlerce dava açılacak-
tır. T.C. milyarlarca do-
lar tazmınata mahkûm
edilecek, bu derece bü-
yük miktarlar ödeneme-
yince de karşılığında
Ermeni sınırında top-
rak istenecektir.
Kürt sorunu: AB için
Kürt sorunu Güneydo-
ğu'da özerk bir bölge
yaratma sorunudur. Bu
konuda AB Parlamento-
su'nca hemen her yıl
alınan kararlar vardır.
(Özellikle, 17.09.1992,
12.12.1993,18.01.1996
ve 10.06.1966 tarihli ka-
rarlar. )
AB yetkılilerının Tür-
kiye' yi zıyaretlerınde
Diyarbakır'a gidışlerini
ve basın açıklamalarını
unuttuk mu? Örneğin
Fransız parlamenteri
Helene Flature "Diyar-
bakır Kürt bölgesinin
başkentidir", Çek par-
lamenter Ransdorf
"Bölgenize, nıücadele-
nize, Kürdistan'a katkı
sunmaya çalışıyoruz"
dedi, en sonunda da Av-
rupa Parlamentosu Baş-
kanı Barrell 17 Ara-
lık'tan bir hafta önce
bizzat Diyarbakır'a gi-
derek şunları söyledı:
"Toplumların, kendile-
rini belli bir devlete ait
hissetmedikleri durum-
da, kendi devletlerinin
olmasını istemeleri ve
bu konudaki talepleri
doğal ve demokratik bir
seçimdir." Bu sözlerin
anlamı çok açıktır. Kürt-
ler ayrı devlet kurabilir
diyor. Bız de AB uğru-
na bunu yuttuk. Ilerıde
görüşmeler sürerken, sı-
ra bu düşünceleri haya-
ta geçirmeye gelecek.
17 Aralık'ta imzayı atan
Er doğan, 23 Aralık'ta
Ankara'da AB yetkilile-
rınieleştirerek: "Bubi-
zi rahatsız ediyor. Niçin
Erzurum'a, Konya'ya,
Rize'ye gitmiyorsunuz"
diye sordu. İşte burada
maşallah(!) demek ve
Başbakan Erdoğan'a
sormak lazım: Diyar-
bakır'a gidip bu kışkır-
tıcı konuşmalan yapan-
lar, sonra gelip Anka-
ra'da sizı ziyaret etmi-
yorlar mı? Onlara ne-
den bunları sormuyor-
sunuz? Aklınız başını-
za imzayı attıktan son-
ra mı geldi?..
GAP Böigesi ve su
kaynakları: GAP böl-
gesindeki Fırat - Dicle
nehirlerinin ve su kay-
naklarının uluslararası
yönetime devredilme-
si, 17 Aralık'ta imzala-
nan anlaşmada yer al-
maktadır. Acaba Erdo-
ğan bunun ne anlama
geldiğini biliyor mu?
Federe sistem: Bütün
bunlar Kürt olgusu,
GAP bölgesindeki su
kaynaklarının durumu,
bu konularla ilgili AB
önerilen, Mahalli Idare-
ler Yasası, Türkiye'nin
adım adım federal bir
sisteme götürülmesinin
göstergeleridir.
Erdoğan ve yakınlan-
nın son günlerde baş-
kanlık sistemini isteme-
leri de bu modelin
önemli bir parçasıdır.
Yugoslavya gibi, parça
parça yapıp bölmek po-
litikası izlenmektedır.
Tam üyelik ve dört öz-
gürlük: AB kuruluş an-
laşmasının en temel ku-
ralı dört özgürlüktür.
(Kişilerin, malların, hiz-
metlerin ve sermayenin
serbest dolaşımı.) Ama
Türkiye ile imzalanan
belgede bu ilkeler ka-
bul edilmiyor.
Türkiye tam üye olsa
bıle kışılerın serbest do-
laşımı kabul edilmeye-
cektir. Zaten AB Tür-
kiye'nin tam üye olma-
sını değil, sadece özel
statülü bir üye olarak
kalmasını ıstemektedir.
tşte bu nedenlerle 18
Aralık 2004 tarihli
Cumhuriyet'in başya-
zısı şöyle diyordu.
"Sonuçta Brüksel'de
olan bitenler diplomasi
karnıaşası görünse de
basit bir hesaba oturu-
yor. 1) Avrupa Birliği
müzakere tarihi dışın-
da, hiçbir şey vermiyor.
2) Türkiye müzakere ta-
rihi dışında hiçbir şey
almıyor ama Kıbns'ı ve-
riyor. 3) Serbest dola-
şımdan yoksun bııakılı-
yor. 4) Müzakerenin ucu
açık, sonuç meçhuL Tür-
kiye'nin en az 10, en çok
20 yıl AB'nin yakın de-
netûni altuıa güieceği ke-
sin."
Brüksel'e gitmeden
önce, esip gürleyen ve
"AB ile çelik-çomak oy-
namıyoruz. Bundan
sonra yeni şart kabul et-
memiz müınkün değil-
dir" diyen Erdoğan, ora-
da hiçbir ıtirazda bulun-
nıadan imzayı bastı. Bü-
tün bunlardan sonra hü-
kümetın ayakları yere
değmiş gibi görünüyor.
Neden Erzurum'a, Kon-
ya'ya, Rize'ye gitmi-
yorlar diye bağırmaya
başladılar.
17 Aralık'ta "tamam"
diye güle oynaya imza-
yı atanlar, Ankara'da
kendilerini zafer kazan-
mış kahraman gibi kar-
şılatanlar neden bir haf-
ta sonra AB'ye "başta
serbest dolaşım, kalıcı
kısıtlamalan kabul et-
meyeceklerini, bunun
AB ilkelerine ters düştü-
ğünü" bir nota ile belirt-
mek durumunda kalı-
yorlar.
Nota komedisi: Buna
"Nota komedisi" adı ve-
rilmelidir. Bakınız ya-
rım yüzyıldır diploma-
si dünyasında bulunan
Sayın Şükrü Elekdağ
ne diyor: "Ben yıllarca
diplomatlık yaptım. Bu
konferansta alınan ve si-
zin de kabul ettiğiniz bir
kararın daha sonra ve-
rilen bir nota ile geriye
aundığını ne gördüm ne
deişittim." Şimdi Erdo-
ğan, AB'ye "Beni al-
dattınız" mı demek is-
tiyor. Herhalde Brük-
sel'de bu belgeyi imza-
layan tüm AB yetkili-
leri, başbakanlar ve dev-
let başkanları şimdi ha-
limize kıskıs gülüyor-
lardır.
Bu tutarsızlıklar kar-
şısında Lozan'ı, o dik
ve onurlu duruşu nasıl
anımsamazsın?..
Şimdi Lozan'da eşit-
likçi davranışı, onurlu
Türk Devleti'ni bütün
dünyaya kabul ettiren
Inönü'yü nasıl özlemle
anmazsın...
DUYURU
İZMİR AVUKATLAR YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA VAKFI BAŞKANLIĞI'NDAN
Vakfımızın Mütevelli Heyet olağan toplantısı aşağıda yazılı gündem uya-
nnca 26 Ocak 2005 tarihinde saat: 17.00'de Salihağa Iş Hanı Kat: 7 Ko-
nak adresindekı vakıf merkezinde yapılacağından, Mütevelli Heyet üye-
lerimizin katılması gereği önemle duyurulur. GÜNDEM: 1. Açılış, say-
gı duruşu, 2. Divan seçimi, Dıvana toplantı tutanaklarını ımzalama yet-
kisi verilmesi, 3. Yönetim Kurulu çalışma raporu ile denetim kurulu de-
netim raporunun okunup, görüşülüp, Yönetim Kurulu'nun ibrası ve de-
netim kurulu raporunun kabulünün oylanması, 4. Bütçe taslağının görü-
şülüp karara bağlanması, 5. Intifa hakkının satm alınmasının karara bağ-
lanması, 6. Vakıf ajandasının görüşülmesi, 7. Vakıf senedinın 9. madde-
sı gereğince 3 kişilik Yönetim Kurulu üyelerinin seçimi, 8. Vakıf amacı
ve çalışma konulan başlığı altında vakıf senedinin 3. maddesinde yer alan
hizmetlerin görüşülerek karara bağlanması, 9. Dilekler ve kapanış.
tzmir Avukatlar Vardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanı
Av. NEVZAT ERDEMİR
PENCERE
Ilımlı Müslüman'
Üzerine...
Bektaşi'nin çok sevdiği bir koçu varmış, adını
"Aslan" koymuş, Aslan aşağı, Aslan yukarı...
Bir gün demişler ki:
- Baba, bu ne biçim aslan?..
- Neden?..
- Aslanın boynuzu olur mu?
Bektaşi:
- Ulan, demiş, terbiyesizlik etmeyın, hayvanın özel
hayatına karışmayın!..
•
Fethullah Gülen hiç evlenmemiş..
Bir meraklı sormuş:
- Neden?..
Hazretin mürıtleri demişler ki:
- Hazreti Isa da evlenmedi..
- Peki ama, Hazreti Muhammet evlendi, hem
de karılarının sayısı tartışmalı, sekiz mi, dokuz mu,
on mu?..
Müritler boyunlarını bükmüşler:
- Neyapalım, bızım şeyhimiz Muhammet'e de-
ğil, Isa'ya çekmiş...
•
Bektaşi'ye sormuşlar:
- Baba bıyıklarının uçlarını neden aşağıya sar-
kıtıyorsun?..
Bektaşi:
- Biz hep aşağıdan alan insanlarız, bıyıklarımı-
zın uçları alçakgönüllülükten aşağı sarkar...
•
Bektaşi AKP'liye sormuş:
- Sen Müslüman mısın?
- Elhamdülillah!..
- Nasıl Müslümansın?
- llımlı!..
Bektaşi:
- Ulan, demiş, Müslümanın mollasını, softasını,
Sünnısıni, Şiisinı, Nakşisini, Rüfaisini biliyordum;
";/;m//"sını ilk kez görüyorum.
AKP'Iİ kızmış:
- Gör öyleyse!..
Bektaşi:
- llımlı ne demek?..
- Yumuşak!..
- Serti nasıl oluyor?
- Radikal oluyor, yani antiamerikan...
- Peki, siz necisiniz?
- Bız Amerikancıyız...
Bektaşi:
- Ulan, demiş, Müslümanlığı da Amerika'yagö-
re tasnif etmeye başladığınıza göre siz çağ atla-
mışsınız!..
•
Softalar Bektaşi'ye demişler ki:
- Camiye gel de hatırımız için bir namaz kıl!..
Bektaşi camiye gelmış, namaz kılmış...
Softalardan biri:
- Bak, demiş, bir de sana zındık derler, ne gü-
zel namaz kıldın!..
Bektaşi:
- Hele bir de aptesli kılarsam, o zaman görün
beni!..
•
Bektaşi'ye^sormuşlar:
- Hazreti Âdem ile evlenirken Havva anamızın
sağdıcı kimdi?
Baba Erenler:
- Ne bileyim, demiş, ben o düğünde bulunma-
dım.
•
Bektaşi her cenazenin ardından:
- Yuh olsun gidene.. dermiş.
Bir gün hastalanmış, öldü ölecek, dostları başı-
na toplanmışlar, içlerinden biri sormuş:
- Hergidenin ardından "yuh olsun" derdin, şim-
di de sen gidiyorsun, ne diyeceksin?
Bektaşi gülümsemiş:
- Kalanlara yuh olsun!..
•
Bektaşi'ye sormuşlar:
- Baba Erenler "llımlı Islam Devleti Modeli"ne
ne dersin?
Yanıtlamış Bektaşi:
- Ulan, Osmanlı'da bunun ılımsızından ne hayır
gördünüz ki ılımlısına heves ediyorsunuz?
İSTANBUL CUMOK ÇAĞR1SI
16 Ocak 2004 Pazar Saat: 11:00-14:30
Sayın Prof. Dr. lzzettin önder
AB EMPERYALÎZMl'ne BAĞIMLI
KALKINMA OLABÎLÎR Mî?
sorusunu yanıtlıyor.
"Sen Gelmezsen Bir Eksiğiz"...
Yer: Yıldız Üniversitesi Çatı Restoran
Yıldız Üni. Yerleşkesi B Blok 6. Kat-Beşiktaş
tletişim-Bilgi:
Namık K. Boya: 532 281 54 54 - 0216 368 33 56
Ufuk Yalçın: 542 652 15 00 - 0216 326 49 21
Açık büfe kahvaltı bedeli: 13.-YTL.'dir.
e-posta: istanbuK" cumok.org
İZMİR CUMHURİYET OKURLARI
OKUR BULUŞMALARI
Yeni yılın ilk birlikteliğinde sesimizi, gücümüzü,
bilgimizi ve sevgimizı paylaşmak için
bir araya geliyor.
Sen Gelmezsen Bir Eksiğiz!
10 Ocak 2005 Pazartesi Saat: 18.30
Konak Kültür Merkezı, 7. Kat Ana Salon /Alsancak
D. Günoğlu: 0533 765 52 67
N. Mantar: 0533 563 78 68
S. Bay 0535 980 54 74
Ş. Aşıroğlu: 0532 692 76 08