23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 9 OCAK 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 'Mutluluğu Çizmek...' On yıl geçmiş! Zorlukla okuyordum sol elimde tuttu- ğum gazeteyi. Yeni amelıyattan çıkmıştım. Baktım bir haber, Nedim Günsür ölmüş!.. Benden iki gün saklamış- tı haberi eşim. Yaşamla ölüm çizgisindeydim. Bir dost, bir sanatçı yok olmuştu. Yaşamın bir anlamı çöküvermış- ti. Bir ölüm ne çok şeyimizı alıyordu elimizden. Sevgiyi, dostluğu... "Ben özellikle böyle biryalnızlık, umutsuzlukbelirtme- ye çalışmadım. Resimde matematik bir kesinlik olmu- yor. Her şey girebiliyor içine. Umut ve sevincin yanı sı- ra acı ve yalnızlık da olabiliyor. Hayattaki her şey giriyor." Böyle demişti... 0 kapkara yüzlü, bezgin, yaşama kız- gın Zonguldak insanlarını, o maden işçilerini çizdiği gün- lerde bıle karanlık bir dünyanın ressamı değildi. Her şe- ye, her şeye karşın bir sanatçının baş özlemi, belki de baş görevi, sanatıyla insana, insanlara bir barış, bir se- vinç, bir mutlu an yaşatmak isteği duyurmaktı her yapı- tında. Hemen her gerçek sanatçı gibi... Bir romanımdaki kahramana "Nedim öncel" adını ver- miştim. 0 da ressamdı, hem de Nedim Günsür'ün kişı- liğine benzer birı... O günlerde Nedim Günsür'ü tanımı- yordum. Ama, sergilerde gördüğüm resimleri beni bu yakıştırmaya ve bu benzerliği yaratmaya itmiş... Bir resmi var, ınsanlar, genç, yaşlı, çocuk, ellerinden kaçırdıkları renk renk balonlara bakıp dururlar. Hepsinin içinden neler geçer kim bilir? Acılar, aldanışlar, umutlar, sevi arayışları. Belki çok daha başka şeyler! Günsür'ün resimlerini yorumlamak zor! Hem hiçbir sanatçının yapı- tı yorumlanmamalı, yorum eserin kendisi değil midir ki? Sanat eleştirmeni Sezer Tansuğ şöyle yazmıştı: "Kişisel üslupla mahalli, yöresel duyuş arasında zo- runlu bağıntıyı Nedim Günsür'ün sanatında bir kez da- ha söylemekolanağı vardır." Hem bireysel, hem toplum- cu, hem bizden, hem dünyadan!.. Sanat yapıtının var olu- şu, etkileyiciliği, kalıcılığı işte bu niteliklerden!.. Evimizin duvarında iki resmi var. Biri bir göç kafilesi, köylerden kentlere bir iş, bir ekmek diye sırtlarına yor- ganlarını vurmuş insanlarımız... Hem acı veriyor hem de yaşama sevınci, bağlılığı... Şu anda 15 Ocak'a kadar Taksim Antik Sanat Galerisi'nde sergilenen yeni, eski re- simlerine bakmak, seyretmek, izlemek kişide yepyeni duyarlıklaryaratıyor. On yıl önce çekip gitmiş bir insanın yapıtlarıyla sonsuza dek yaşayacağının sağlam kanıtla- rı işte... Değerli eşi, Emine Günsür'ün deyişiyle "Natürmort bi- le yapsa içine bir şeyler sokuştururdu. Mesela, yaptığı natürmortlardan birinin kenarında bir takvim vardı, üze- rinde kanlı 1 Mayıs işaretliydi. Bir diğerinde ağzına ka- dar dolu bir kül tablası üzehnde güçlü kemiklı parmak- larsigara söndürüyordu. En irkiltici resmine bakınca bi- le, içindeki şiir okunurdu. Bir yandan bayram yeri. Bu da Nedim'in ıç yapısından kaynaklanıyordu. Sanat tarihçilen de ona zaten 'Mutluluğu çizen adam' derlerdi." On yıl geçti. Nedim yok, yapıtları var. Ne acı bir yazgı- dır ki, oğlu Mehmet Günsür de çok genç bir yaşta, ar- dında güzel öyküler, resimler bırakarak dünyamızdan ay- rıldı... Böyle bıracıyı tanımlamak, Sayın Bayan Günsür'e "6/z/erc/ebuac/yıpay/aş;yoruz"diyebılmekneyeyarar!.. Nedim Günsür yapıtlarıyla yaşayacak. Mehmet Gün- sür de öyküleriyle... Yaşamak budur. Yarattığı yapıtlarla birlikte, o yapıtları sevenlerle birlikte... înönü, Lozan ve AB 17 Aralık'ta "tamam" diye güle oynaya imzayı atanlar, Ankara'da kendilerini zafer kazanmış kahraman gibi karşılatanlar neden bir hafta sonra AB'ye "başta serbest dolaşım, kalıcı kısıtlamalan kabul etmeyeceklerini, bunun AB ilkelerine ters düştüğünü" bir nota ile belirtmek durumunda kalıyorlar. Dr. Mehlliet Alev COŞK.UN Sıyaset Bılımı veKamu Yön. Öğr. Üy. sında kürsüde belirdi. cağımız da görülmek- G eçen ara- lık ayının son hafta- sında, Ata- türk'ün en yakın sılah arkadaşı, Türk aydın- lanma devrimlerının uy- gulayıcı başbakanı, Lo- zan kahramanı Ismet tnönü vefatı nedeniyle anılırken; aralık ayının 17'sinde Brüksel'de ya- pılan AB müzakerelerı de ister ıstemez akla gel- dı. Yurdun çeşitli köşe- lerinde İnönü, Lozan ve AB süreci karşılaştırıl- dı. Muğla Merkez'de ve Köyceğız'deCHP'libe- lediye başkanları, CHP il ve ilçe başkanları ve örgütleri ile ADD yö- netimlerinin ortaklaşa düzenledıği böylesi top- lantılara ben de konuş- macı olarak katıldım. Toplantıları izleyenler Lozan'daki onurlu duru- şumuzu anımsadılar. Bilindiği gibi îsmet İnönü, Batı Cephesi Ko- mutanı olarak, Mudan- ya Ateşkes Antlaşma- sı'nı, Ingiliz, Fransız ve Italyan generallerine karşı hiçbir ödün ver- meden sonuçlandırmış- tı. Daha sonra Lozan'da başdelege olarak Tür- kıye'yı temsil ettı. Lozan'da Barış Kon- feransı açılınca, Isvıçre Devlet Başkanı'nm hoş geldıniz konuşmasın- dan sonra Lord Curzon teşekkür ve konferans açış konuşmasını yaptı. O sırada inönü, herke- sin şaşkın bakışları ara- Cebınden notlarını çı- kararak yaptığı konuş- masını şu cümleyle bi- tirdı: "Efendiler, çokıstırap çektik, çok kan akıttık. Bütün uygar milletler gibi özgürlük ve bağım- sızlık istiyoruz." inönü bu davranışıy- la Lozan Konferansı'na katılan bütün ılgililere "eşit iki taraf" olduğu- nu "eşitlikiçindegörüş- melerin yapılması" ge- rektiğini vurgulamak ıs- tiyordu. Bu tavır bütün müzakereler boyunca sürdürüldü. 31 Ocak 1923 günü önerilen 161 maddelik Barış Anlaş- ması tasarısını, inönü "Ulusumu mali tutsak- lık altında bırakanıam" dıyerek reddetti, Anka- ra'ya geriye döndü. Da- ha sonra Türkıye'yi tek- rar konferansa davet et- tiler ve istediğimiz an- laşma imzalandı. Lord Curzon'un tnönü'ye, "Bureddettiklerinizice- bime koyuyorum, bana ııasıl olsa geleceksin, bu reddettiklcrini cebinı- den çıkanp teker teker geriye alacağız" deme- si, Inönü'nün de ona verdiği cevap hep anım- sanır. Brüksel'deki durum: Ne yazık ki 17 Aralık 2004'te Brüksel'de onurlu bir duruş sergi- lenemedi. Türkiye mü- zakere tarihi almak için ödünler verdi. Müzake- reler sürerken, yaşamsal derecede yeni ödünler vermek zorunda kala- Istanhul da ~iUü an /ül'Sbk isknobjîyfö hizm&ıs d<b /-.au tedir. İşte 17 Aralık'ta verilen ödünler. Ucu açık bir durum: Bize açıkça ucu açık bir proje dayatılmıştır. Bu- nun anlamı, müzakere- ler 10-15 yıl sürse bıle sonunda AB'ye üye ol- mamız taahhüt edilme- miştir. Kıbrıs: Görüşmelerin Ekim 2005 'te başlama- sı, Türkıye'nın Kıbrıs'ı tanıması koşuluna bağ- lanmıştır. Burada Gü- ney Kıbrıs değil "Kıb- rıs Devleti" tanınacaktır. AB üyesi olan Kıbrıs tanınınca, onun kuze- yindekı Türkler sözü ge- çen bu devletın azınlık statüsündeki vatandaş- ları olacaklardır. Asıl tehlikeli nokta, Kuzey Kıbrıs'ta konuşlanmış olan Türk askerı de Kıb- rıs'ı işgal etmiş duru- ma düşecektir. Ege'deki durum: Yu- nanistan uzun yıllar Ege sorunlarında direndı, çözüm yollarını tıkadı. Bu sorunlar için yargı yoluna gitmekten ka- çındı. AB üyeliği için müzakerelere oturan Türkiye, Yunanıstan'ın Ege'de karasularını ge- nişletmeye kalkışması- nı artık "savaş nedeni" sayamaz. Hava sahası ve karasularında Yuna- nıstan'ın yapacağı dü- zenlemeleri sineye çek- mek zorunda kalacağız. Hele Yunanistan'ın ya- ratacağı bu fiili durum- lardan sonra Lahey'e gidilirse Ege'yi de tü- müyle kaybedeceğiz. Ernıeni sorunu: Av- rupa Parlamentosu'nda sözde Ermeni soykırı- mı konusunda her yıl aleyhimize karar alını- yor. Avrupa Parlamen- tosu'nun özellikle 15.11.2000 tarihli ka- rarında, Türkiye'nin "soykırımı" kabul et- mesi istenmiş, bu olgu- nun reddedilmesinin AB üyeliğinin kesin en- geli olduğu belirtilmiş- tir. 17 Aralık'ta atılan im- zalann henüz mürekke- bi kurumadan Fransız Dışişlerı Bakanı Barni- er, "Ermeni trajedisini Türkiye'nin tanıması" gerektiğini, bu hususu müzakere masasına ge- tıreceklerini açıkladı. Bunun anlamı; AB'ye üye olmak için Ermeni soykırımı T.C. tarafın- dan tanınmalıdır. Bu du- rumda Ermeni diaspo- rası tarafından hemen binlerce dava açılacak- tır. T.C. milyarlarca do- lar tazmınata mahkûm edilecek, bu derece bü- yük miktarlar ödeneme- yince de karşılığında Ermeni sınırında top- rak istenecektir. Kürt sorunu: AB için Kürt sorunu Güneydo- ğu'da özerk bir bölge yaratma sorunudur. Bu konuda AB Parlamento- su'nca hemen her yıl alınan kararlar vardır. (Özellikle, 17.09.1992, 12.12.1993,18.01.1996 ve 10.06.1966 tarihli ka- rarlar. ) AB yetkılilerının Tür- kiye' yi zıyaretlerınde Diyarbakır'a gidışlerini ve basın açıklamalarını unuttuk mu? Örneğin Fransız parlamenteri Helene Flature "Diyar- bakır Kürt bölgesinin başkentidir", Çek par- lamenter Ransdorf "Bölgenize, nıücadele- nize, Kürdistan'a katkı sunmaya çalışıyoruz" dedi, en sonunda da Av- rupa Parlamentosu Baş- kanı Barrell 17 Ara- lık'tan bir hafta önce bizzat Diyarbakır'a gi- derek şunları söyledı: "Toplumların, kendile- rini belli bir devlete ait hissetmedikleri durum- da, kendi devletlerinin olmasını istemeleri ve bu konudaki talepleri doğal ve demokratik bir seçimdir." Bu sözlerin anlamı çok açıktır. Kürt- ler ayrı devlet kurabilir diyor. Bız de AB uğru- na bunu yuttuk. Ilerıde görüşmeler sürerken, sı- ra bu düşünceleri haya- ta geçirmeye gelecek. 17 Aralık'ta imzayı atan Er doğan, 23 Aralık'ta Ankara'da AB yetkilile- rınieleştirerek: "Bubi- zi rahatsız ediyor. Niçin Erzurum'a, Konya'ya, Rize'ye gitmiyorsunuz" diye sordu. İşte burada maşallah(!) demek ve Başbakan Erdoğan'a sormak lazım: Diyar- bakır'a gidip bu kışkır- tıcı konuşmalan yapan- lar, sonra gelip Anka- ra'da sizı ziyaret etmi- yorlar mı? Onlara ne- den bunları sormuyor- sunuz? Aklınız başını- za imzayı attıktan son- ra mı geldi?.. GAP Böigesi ve su kaynakları: GAP böl- gesindeki Fırat - Dicle nehirlerinin ve su kay- naklarının uluslararası yönetime devredilme- si, 17 Aralık'ta imzala- nan anlaşmada yer al- maktadır. Acaba Erdo- ğan bunun ne anlama geldiğini biliyor mu? Federe sistem: Bütün bunlar Kürt olgusu, GAP bölgesindeki su kaynaklarının durumu, bu konularla ilgili AB önerilen, Mahalli Idare- ler Yasası, Türkiye'nin adım adım federal bir sisteme götürülmesinin göstergeleridir. Erdoğan ve yakınlan- nın son günlerde baş- kanlık sistemini isteme- leri de bu modelin önemli bir parçasıdır. Yugoslavya gibi, parça parça yapıp bölmek po- litikası izlenmektedır. Tam üyelik ve dört öz- gürlük: AB kuruluş an- laşmasının en temel ku- ralı dört özgürlüktür. (Kişilerin, malların, hiz- metlerin ve sermayenin serbest dolaşımı.) Ama Türkiye ile imzalanan belgede bu ilkeler ka- bul edilmiyor. Türkiye tam üye olsa bıle kışılerın serbest do- laşımı kabul edilmeye- cektir. Zaten AB Tür- kiye'nin tam üye olma- sını değil, sadece özel statülü bir üye olarak kalmasını ıstemektedir. tşte bu nedenlerle 18 Aralık 2004 tarihli Cumhuriyet'in başya- zısı şöyle diyordu. "Sonuçta Brüksel'de olan bitenler diplomasi karnıaşası görünse de basit bir hesaba oturu- yor. 1) Avrupa Birliği müzakere tarihi dışın- da, hiçbir şey vermiyor. 2) Türkiye müzakere ta- rihi dışında hiçbir şey almıyor ama Kıbns'ı ve- riyor. 3) Serbest dola- şımdan yoksun bııakılı- yor. 4) Müzakerenin ucu açık, sonuç meçhuL Tür- kiye'nin en az 10, en çok 20 yıl AB'nin yakın de- netûni altuıa güieceği ke- sin." Brüksel'e gitmeden önce, esip gürleyen ve "AB ile çelik-çomak oy- namıyoruz. Bundan sonra yeni şart kabul et- memiz müınkün değil- dir" diyen Erdoğan, ora- da hiçbir ıtirazda bulun- nıadan imzayı bastı. Bü- tün bunlardan sonra hü- kümetın ayakları yere değmiş gibi görünüyor. Neden Erzurum'a, Kon- ya'ya, Rize'ye gitmi- yorlar diye bağırmaya başladılar. 17 Aralık'ta "tamam" diye güle oynaya imza- yı atanlar, Ankara'da kendilerini zafer kazan- mış kahraman gibi kar- şılatanlar neden bir haf- ta sonra AB'ye "başta serbest dolaşım, kalıcı kısıtlamalan kabul et- meyeceklerini, bunun AB ilkelerine ters düştü- ğünü" bir nota ile belirt- mek durumunda kalı- yorlar. Nota komedisi: Buna "Nota komedisi" adı ve- rilmelidir. Bakınız ya- rım yüzyıldır diploma- si dünyasında bulunan Sayın Şükrü Elekdağ ne diyor: "Ben yıllarca diplomatlık yaptım. Bu konferansta alınan ve si- zin de kabul ettiğiniz bir kararın daha sonra ve- rilen bir nota ile geriye aundığını ne gördüm ne deişittim." Şimdi Erdo- ğan, AB'ye "Beni al- dattınız" mı demek is- tiyor. Herhalde Brük- sel'de bu belgeyi imza- layan tüm AB yetkili- leri, başbakanlar ve dev- let başkanları şimdi ha- limize kıskıs gülüyor- lardır. Bu tutarsızlıklar kar- şısında Lozan'ı, o dik ve onurlu duruşu nasıl anımsamazsın?.. Şimdi Lozan'da eşit- likçi davranışı, onurlu Türk Devleti'ni bütün dünyaya kabul ettiren Inönü'yü nasıl özlemle anmazsın... DUYURU İZMİR AVUKATLAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFI BAŞKANLIĞI'NDAN Vakfımızın Mütevelli Heyet olağan toplantısı aşağıda yazılı gündem uya- nnca 26 Ocak 2005 tarihinde saat: 17.00'de Salihağa Iş Hanı Kat: 7 Ko- nak adresindekı vakıf merkezinde yapılacağından, Mütevelli Heyet üye- lerimizin katılması gereği önemle duyurulur. GÜNDEM: 1. Açılış, say- gı duruşu, 2. Divan seçimi, Dıvana toplantı tutanaklarını ımzalama yet- kisi verilmesi, 3. Yönetim Kurulu çalışma raporu ile denetim kurulu de- netim raporunun okunup, görüşülüp, Yönetim Kurulu'nun ibrası ve de- netim kurulu raporunun kabulünün oylanması, 4. Bütçe taslağının görü- şülüp karara bağlanması, 5. Intifa hakkının satm alınmasının karara bağ- lanması, 6. Vakıf ajandasının görüşülmesi, 7. Vakıf senedinın 9. madde- sı gereğince 3 kişilik Yönetim Kurulu üyelerinin seçimi, 8. Vakıf amacı ve çalışma konulan başlığı altında vakıf senedinin 3. maddesinde yer alan hizmetlerin görüşülerek karara bağlanması, 9. Dilekler ve kapanış. tzmir Avukatlar Vardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanı Av. NEVZAT ERDEMİR PENCERE Ilımlı Müslüman' Üzerine... Bektaşi'nin çok sevdiği bir koçu varmış, adını "Aslan" koymuş, Aslan aşağı, Aslan yukarı... Bir gün demişler ki: - Baba, bu ne biçim aslan?.. - Neden?.. - Aslanın boynuzu olur mu? Bektaşi: - Ulan, demiş, terbiyesizlik etmeyın, hayvanın özel hayatına karışmayın!.. • Fethullah Gülen hiç evlenmemiş.. Bir meraklı sormuş: - Neden?.. Hazretin mürıtleri demişler ki: - Hazreti Isa da evlenmedi.. - Peki ama, Hazreti Muhammet evlendi, hem de karılarının sayısı tartışmalı, sekiz mi, dokuz mu, on mu?.. Müritler boyunlarını bükmüşler: - Neyapalım, bızım şeyhimiz Muhammet'e de- ğil, Isa'ya çekmiş... • Bektaşi'ye sormuşlar: - Baba bıyıklarının uçlarını neden aşağıya sar- kıtıyorsun?.. Bektaşi: - Biz hep aşağıdan alan insanlarız, bıyıklarımı- zın uçları alçakgönüllülükten aşağı sarkar... • Bektaşi AKP'liye sormuş: - Sen Müslüman mısın? - Elhamdülillah!.. - Nasıl Müslümansın? - llımlı!.. Bektaşi: - Ulan, demiş, Müslümanın mollasını, softasını, Sünnısıni, Şiisinı, Nakşisini, Rüfaisini biliyordum; ";/;m//"sını ilk kez görüyorum. AKP'Iİ kızmış: - Gör öyleyse!.. Bektaşi: - llımlı ne demek?.. - Yumuşak!.. - Serti nasıl oluyor? - Radikal oluyor, yani antiamerikan... - Peki, siz necisiniz? - Bız Amerikancıyız... Bektaşi: - Ulan, demiş, Müslümanlığı da Amerika'yagö- re tasnif etmeye başladığınıza göre siz çağ atla- mışsınız!.. • Softalar Bektaşi'ye demişler ki: - Camiye gel de hatırımız için bir namaz kıl!.. Bektaşi camiye gelmış, namaz kılmış... Softalardan biri: - Bak, demiş, bir de sana zındık derler, ne gü- zel namaz kıldın!.. Bektaşi: - Hele bir de aptesli kılarsam, o zaman görün beni!.. • Bektaşi'ye^sormuşlar: - Hazreti Âdem ile evlenirken Havva anamızın sağdıcı kimdi? Baba Erenler: - Ne bileyim, demiş, ben o düğünde bulunma- dım. • Bektaşi her cenazenin ardından: - Yuh olsun gidene.. dermiş. Bir gün hastalanmış, öldü ölecek, dostları başı- na toplanmışlar, içlerinden biri sormuş: - Hergidenin ardından "yuh olsun" derdin, şim- di de sen gidiyorsun, ne diyeceksin? Bektaşi gülümsemiş: - Kalanlara yuh olsun!.. • Bektaşi'ye sormuşlar: - Baba Erenler "llımlı Islam Devleti Modeli"ne ne dersin? Yanıtlamış Bektaşi: - Ulan, Osmanlı'da bunun ılımsızından ne hayır gördünüz ki ılımlısına heves ediyorsunuz? İSTANBUL CUMOK ÇAĞR1SI 16 Ocak 2004 Pazar Saat: 11:00-14:30 Sayın Prof. Dr. lzzettin önder AB EMPERYALÎZMl'ne BAĞIMLI KALKINMA OLABÎLÎR Mî? sorusunu yanıtlıyor. "Sen Gelmezsen Bir Eksiğiz"... Yer: Yıldız Üniversitesi Çatı Restoran Yıldız Üni. Yerleşkesi B Blok 6. Kat-Beşiktaş tletişim-Bilgi: Namık K. Boya: 532 281 54 54 - 0216 368 33 56 Ufuk Yalçın: 542 652 15 00 - 0216 326 49 21 Açık büfe kahvaltı bedeli: 13.-YTL.'dir. e-posta: istanbuK" cumok.org İZMİR CUMHURİYET OKURLARI OKUR BULUŞMALARI Yeni yılın ilk birlikteliğinde sesimizi, gücümüzü, bilgimizi ve sevgimizı paylaşmak için bir araya geliyor. Sen Gelmezsen Bir Eksiğiz! 10 Ocak 2005 Pazartesi Saat: 18.30 Konak Kültür Merkezı, 7. Kat Ana Salon /Alsancak D. Günoğlu: 0533 765 52 67 N. Mantar: 0533 563 78 68 S. Bay 0535 980 54 74 Ş. Aşıroğlu: 0532 692 76 08
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle