25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 OCAK 2005 CUMA CHP KURULTAYIYARIN En büyük eksiklik, altı ok ilkelerine bağlı, gerçek yurtsever kadrolann yönetime gelememesi Kemalistler görevbaşına SUAY KARAMAN Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri T Tlusal Kurtuluş Savaşımızdan, onun Ku- \J vayı Milliyesi'nden, onun Müdafaa-i Hukuk'undan, Halk Fırkası'ndan gelen CHP, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu ve ilkele- ri cumhuriyetçilik, ulusçuluk, halkçıhk, devlet- çilik, laiklik ve devrimcilik olan Türkiye'nin en köklü partilerindendir. CHP, bugün sol bir partiden beklenenleri ne ölçüde karşılayabilmektedir? Sol bir partinin programı, söylemleri, seçim bildirgesi, parti yö- neticilerinin tutum ve davranışları tutarlı ve uyumlu olmalıdır. Birpartinin sol olabilmesi için öncelikle ekonomik ve siyasi tam bağımsizhğı savunması gerekir. "SolİJzerine" adh yazımız- da, bir partinin sol olabilmesi için geçerli kri- terleri sıralamıştık. (Cumhuriyet, 18 Eylül 2002) CHP, Atatürk düşmanlannı, ikinci cumhuri- yetçileri, tarikat destekçilerini, din tüccarlannı, bölücüleri, mezhepçileri, küreselleşme yanlıla- nnı, Özalhayranlarını, IMF tahsildarlarını, sağ- cı söylemde bulunanlan, çıkarcı, ilkesiz ve tu- tarsız olanları içinde barındıramaz, banndırma- malıdır. CHP, partinin ilkelerinden ve Kemalizm- • Cumhuriyet Halk Partisi'nin yönetimine talip olan kadrolann, CHP'nin solcu kimliğini, bütün toplumun anlayabileceği biçimde doğru ve inandırıcı olarak tanımlayabilmeleri gerekiyor. CHP'yi yönetecek kadrolann ekip çahşması yapan, sivil toplum örgütleriyle iyi ilişkiler kuran, demokratik bir yapıyı içine sindirebilmiş kişiliğe sahip olması şart. hk 2003 tarihinde Zaman gazetesindeki söyle- şisinde de "CHP sol vurgusunu bırakmalı" de- yişiyle, leylim ley diyerek solu nasıl sömürdü- ğünü ve çıkan için kullandığını açıklamıştır. den uzaklaşılması sonucunda, bugünkü sancı- lı duruma getirilmiştir. CHP'yi yönetecek kadrolann ekip çalışması yapan, geliştirilen politikalan kamuoyuna yan- sıtabilen, sivil toplum örgütleriyle iyi ilişkiler kuran, demokratik bir yapıyı içine sindirebilmiş, ulusalcı ve Kemalist bir kişiliğe sahip olmala- n gerekir. CHP, yönetim organlannda sivil top- lum örgütlerinin temsilcilerine de yer verilme- li ve bu örgütlerle ortak politikalar üretilmeli- dır. Yumuşak başlı muhalefet görüntüsünden sıyrılarak, yapacağı sert ama inandıncı muha- lefet ile toplumun güvenini kazanarak heyecan aşılanmahdır. GENEL BAŞKAN ADAYLARI Önümüzdeki kurultaya genel başkan adayı ola- rak çıkan değerli adaylardan hangisi bunlan gerçekleştirebilir? Genel başkan adaylanndan birisi, şimdiki genel başkan için hiçbir şey söy- lemeye gerek yok, kendisi ve ekibi bugünkü tablonun baş sorumlulandır. Bundan önceki ku- rultayda (22 Ekim 2003) yapılan demokratik ol- mayan tüzük değişikliklerine, kendisi ve diğer iki genel başkan adayı oy verirlerken demokra- si onlar için amaç değil, araç mıydı? Genel başkan adaylarından birbaşkası, 8-21 Haziran 2004 tarihlerinde ABD Dışişleri Bakan- lığı'nın davetlisi olarak gittiği ABD'de gazete- cilere, "Amerikalılar beni CHP'ye genel baş- kan olarak görmek istiyor" açıklamasını yap- mıştı. Aynı kişı 26 Nisan 2004 tarihli Zaman ga- zetesindeki söyleşisinde de "FethuflahGülenHo- cam" diyebilmişti. Genel başkan adaylanndan bir diğeri ise, 3 Ha- ziran 1996'da Milliyet gazetesinde şunlan yaz- mıştı: "Bugün Mustafa Kemal yaşıyor olsaydı, Türkiye politikasında nereye otururdu dersiniz? Suna Pelister çiftliği ile biıiikte Atatürk Orman Çiffliği'nidekonuşTnazmıydık?''Aynıkişi 1 Ara- BUYUK EKSIKLIK... Siyasal Islamın simgesi sıkmabaşı, Anadolu kadınının başörtüsüyle kanştıranlann, tarikat sempatizanlannın, Atatürk'e ve ilkelerine söv- meyi solculuk-ilericilik sananlann, ikinci cum- huriyetçilerin, ulusalcı politikalara sırt çeviren bilinçsiz politikacıların, Mustafa Kemal'in CHP'sine genel başkan olmaya çalışması ve medyadan destek bulması düşündürücüdür. Ülkemiz bir yandan ABD, öte yandan AB'nin kıskacında, çok zor bir dönemden geçmektedir. Bu zor dönemdeki siyasal ve toplumsal ortam- dan başarı ile çıkmanın yolu, güçlü bir sol par- tinin iktidara taşınmasıdır. Bugünün Cumhuri- yet Halk Partisi'ndeki en büyük eksiklik, altı ok ilkelerine bağlı, Kemalizmi özümsemiş, ulu- salcı, gerçek yurtsever ve devrimci kadrolann yönetime gelememesidir. Bu eksiklik ülkemi- zin yönetiminde de hissedilmektedir. Cumhu- riyet Halk Partisi içinde bu özelhkleri taşıyan birçok saygıdeğer aydın bulunmaktadır. Partiçök- meden, güzel ülkemiz yitirilmeden ulusalcılaı; Kemalistler görev başına... ABD'nin istediği şu: AKP iktidan gibi muhalefetin de kendisine boyun eğip ona hizmet etmesi IııacbnabMeşme zamanı ERTUĞRUL EFEOĞLU nin 13. Olağanüstü Kurultayı yarın. 13. Olağanüstü Kurultay'a yol açan ge- lişmeler ile ülkemizde 2002 Tem- muzu'nda yaşanmış olan siyasal olaylar arasında ilginç benzerlikler göze çarpıyor. Bu yazıda, söz ko- nusu benzerlikleri görünür kılmak istiyorum. Yoksa, 13. Olağanüstü Kurultay'da yanşacak genel başkan adaylarına ilişkin değerlendirmele- rin ateşli öznelliği, nesnel yakın geç- mişten serinkanh bir biçimde ders çıkarmayı engelleyecek diye kaygı- lanıyorum... AĞRISIMLAR 2002 Temmuzu'nda, 57. hükü- metin büyük ortağı DSP bölünme sürecine girdi. Başbakan Bülent Ecevit, aynı zamanda DSP'nin ge- nel başkanıydı. 3 Kasım 2002 ge- nel seçimlerinde hükümeti oluştu- ran siyasal partiler büyük bir boz- guna uğradılar. Yeni kurulmuş bir parti olan AKP'nin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, milletveki- li bile değildi, parlamento deneyi- mi yoktu. Buna karşın AK.P, Seçim Yasası'nınçarpıklığınındaetkisiy- le Meclis çoğunluğunu ve iktidan tek başına ele geçirdi. Erdoğan, da- ha milletvekili olmadığı dönemde, Washington'a ve AB'nin belli baş- lı başkentlerine gösterişli biçimde buyur edildi, özellikle Beyaz Sa- ray'da iyi ağırlandı. Sözler alındı, ve- rildi, "samimi pozlarda" tokalaşıl- dı, sırtlar sıvazlandı... Beyaz Sa- ray'da, yakın gelecekteki Türk baş- bakanına, büyük olasıhkla ABD'nin BOP'u anlatılarak kendisinden bir tür söz alınmıştır. Belli ki, R. Tay- yip Erdoğan da Türkiye'den iste- nen yardım ve kolaylıklar için söz vermiştir. ABD, Irak'ı işgal etme sürecini, iktidardaki DSP'yi Kemal Derviş • CHP'nin bütün büyük oyunculan kozlarını paylaşmayı bir süreliğine erteienıeli. Bölünüp parçalanmak şöyle dursun içlerinde Müdafaa-i Hukuk duyaılıhğını taşıyan AKP milletvekillerini, ABD saldırganlığına karşı dayanışmaya çağırmalı. Bu, CHP'nin şimdilik en ivedi, biricik görevi. aracılığıylabölerek Ankara'dabaş- latmıştır. Bununla birlikte aceleci davranmamış, AKP'nin yerine otur- masını beklemiş, silahlı saldırıya 2002 Martı'nda başlamıştır. Ne var ki, o sırada CHP'nin ne de olsa tarihsel kökeni bakımından bu işgali içine sindiremeyeceği ABD'nin gözünden kaçmıştır. Ün- lü "tezkere bunalınu", her şeye is- tediği gibi egemen olmaya alıştırıl- mış olan gözü dönmüş Bush yöne- timini sinirlendirmiştir. Aykırı ses duymaya alışkın vc yatkın olmayan özgürlükler ülkesi ABD, biraz da ço- cuksu bir kızgınlıkla, AKP yöneti- mine küsmüştür. OYUN ABD bugünlerde yeni işgal hazır- lıkları içindedir. Sırada tran ve Su- riye var. Beyaz Saray bu kez Tür- kiye'de "çaüak ses" çıkmasını da- ha işin başında engellemeye karar vermiş görünmektedir. General Abi- zaid'in Incirlik konusunda üstelemc- si, ABD'nin Türkiye'ye, Türk ulu- sunun hiç de hoşuna gitmeyecek görevler vermek istediğini sezdir- mektedir. CHP'nin tarihsel köke- ninden ileri gelen antiemperyalist di- renci, işleri ABD açısından yeni- den yokuşa sürecek gibidir. Saldır- gan ve yayılmacı ABD yönetimi, iş- te bu kaygı içinde, iki yıl önce DSP'ye yapmış olduğunu bu kez CHP'ye yapmak istemektedir. ÖYIfUNU BOZALIM ABD'nin istediği şu: TBMM'nin muhalefeti de, tıpkı TBMM'nin ik- tidarı gibi, yayılmacı ABD'nin sal- dırganlığına boyun eğsin, giderek, ona hizmet etsin!.. CHP'nin bütün büyük oyuncula- rı kozlannı paylaşmayı bir süreliği- ne ertelemelidirler. Bölünüp parça- lanmak şöyle dursun, içlerinde Mü- dafaa-i Hukuk duyarlılığını taşıyan AKP milletvekillerini, ABD saldır- ganlığına karşı dayanışmaya çağır- malıdırlar. Bu, CHP'nin şimdilik en ivedi, biricik görevidir. Kedinin fareyle oynaması kimi- lerinde güldürü, kimilerinde ağlatı etkisi yapar, AB'nin Türkiye'yle dilediğince oynayabileceğini san- masını içleri kan ağlayarak görebi- len bütün yurtseverler, size sesleni- yorum: CHP kurultayına dikkat!.. BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ UğurMumcu'nunÇağrısı 24 Ocak 1993 - 24 Ocak 2005. Demek ki, Uğur Mumcu'nun öldürülmesin- den bu yana on iki yıl geçmiş. Geçen bu sürenin hatırlattıkları var: Biri, kah- redici! Çünkü, katilleri hâlâ yakalanmamış. Bu gecikme, yalnız üzücü değil, huylandırıcı da. Ama sadece onunki de değil: Bir dönemde hayatları- na kastedilenler arasında, Uğur Mumcu'nun ya- nı sıra, özellikle Abdi Ipekçi, Ahmet Taner Kış- lalı, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve niceleri, katilleri meçhul listesinde. Insanı düşündürmez olabilir mi? İkinci hatırlattığı da şu: Uğur Mumcu'nun yaz- dıkları -müthiş- bir güncellik taşıyor. Onun, Tür- kiye'yi kıskacına aldığını -yorulmadan- anlattığı "Tarikat-siyaset- ticaret üçgeni", şimdi dallanıp budaklanmış halde. Bizzatdincilik iktidarda; Ame- rikan kapitalizminin neoliberal programı, ülkede ulusal ekonomiyi bir tasfiyeye sokmuştur ve si- yasal sistemi de, "ılımlı Islam" etiketi altında, "la- ik Cumhuriyet"\u içini boşaltmak sürecinde. Uğur Mumcu, bunlan haber veriyordu. öldürülmesinin altında da asıl bu vardı, değil mi? Peki bugün hayatta olsaydı, güncel olarak, ör- neğin nelerin üstünde dururdu Uğur Mumcu? • Avrupa'da, Türkiye, başta iki olay ile hatırlanı- yor: Türban ve kurban. Türbanın, din ve vicdan özgürlüğü ile bir ilişki- si olmadığını, Avrupa, gecikerek de olsa anlamış bulunuyor ve Fransa'nın arkasından Almanya, üstüne yürüyor. Islamcı örgütlenmelerin tehlikesi de gündem- de. Avrupa Insan Hakları Mahkemesi'nin yerinde ve önemli bir kararı da unutulmuyor. Türkiye'de ise bizzat iktidar, türbanın arkasın- dan koşmayı bırakmamıştır; bulacağı ilkfırsatta, konuyu, "özgürlük adına" çözmeye çalışacaktır; Imam hatip okullarının önüne de bütün kapıları açacaktır. "Ilımlı Islam" programı da işleri kolaylaştıracak- tır. Kurban konusu da, tüy dikmiştir: İktidar, bir- kaç ay önce bir Hayvanları Koruma Yasası çıkar- mıştır. Avrupa'nın üstünde durduğu konu, son Kur- ban Bayramı'nda ortaya çıkan vahşetle soysuz- laşmıştır. Türban ve kurban, bizim iki yaramızdır; ve din ve vicdan özgürlüğü deyip gözlerden kaçırama- yız. • Eğitim, birhayatîsorunumuz; birgüngelipara- larına katılacağımız Avrupa ülkeleri için de pek önemli. Ne var ki, ilköğretim, lise ve yükseköğretimi ile eğitimimiz keşmekeş içinde, daha da zorluklara doğru sürülüyor. 24 Ocak günlü MilliyeVte bir haber ve bir başlık: "Üniversite değil profesör la- zım." Hükümet, 15 yeni üniversite müjdesini ver- miş; ancak mevcut üniversitelerde bile, şu anda 300 bölüm, yeterli öğretim üyesi bulunmadığı için açılamıyor, yani eskileri öğretime başlamıyor, ama yenileri geliyor. Kadro yok, altyapı yok! öğrenci var, hoca yok! Eğitimimizde bu tıkanışı getiren, parasızhktan önce, plansızlık oldu. Bu çıkmazdan çekip çıka- racak da, plan olacak. Onun için de plancılığa ina- nan bir yönetim gerekiyor. Ama hepsinden ön- ce de, Cumhuriyet Devrimi'nin ulusal, laik, bilim- sel, karma ve uygulamalı eğitim politikası. O var mı? * Yarın, CHP, kurultayına giriyor. Ne var ki, parti, büyük çalkantılar içinde. Uğur Mumcu olsaydı ne düşünür, ne derdi? CHR Türkiye'de bağımsızlığın arkasından ve Cumhuriyet'le beraber doğdu; devrimlerin altın- da imzası var. özellikle 30'larda bağımsız sana- yileşmeyi o gerçekleştirdi. Bugün de, laikliğin de kalesidir. Dış güçlerin "Ilımlı Islam Devlet Modeli" prog- ramını içerideki iktidarın paylaştığı, gittikçeaçık- lık kazanıyor. CHP, bu oluşumun elbette karşısın- da olacaktır. Bu çetin mücadelede, CHP'nin oturmuş bir görüş kadar, güçlü bir yönetimi de gerekiyor. Bu iki konuda partinin yanlışları ve zorlukları görü- lüyor. Bunlan aştığında, halkı da kazanacak ve demokrasi için bu da elzem. Ne yandan yaklaşılırsa yaklaşılsın, denecek odur ki, CHR bu haliyle devam edemez; ama er çetin koşullarda yaratıcı olmak da, CHP'nin do- ğasında vardır. 80 yaşına varmanın bir hikmeti ol- sa gerek, değil mi?.. Prof. Dr. TOLGA YARMAN Avukat BOZKTJRT NUHOĞLU CHP tstanbul Demokratik Girişimi (2) Olmaktaolan "Solbitti!", kesinlikle değil... Bakınne: Emekçinin, örgütlenecekgücü, esasen çok sınırlıydı; artık tükendi, yok oldu. îşe girerken, daha başta, zaten sendikalaşmama sö- zü gerekiyor... Neredesin insan haklan?.. Nere- desin Avrupa Birliği?.. Bırakın örgütlenmeyi, emekçinin işten başını kaldıracak hali kalmadı. Bütün dermanını, çalıştıranın eline bırakmış ola- rak, hepsi hepsi neredeyse bir tek mahallesinin fı- nnına yüz akıyla gidebilecek bir edinime, her gün ve her gün, cumartesi dahil, önü arkası insan hay- siyeti ile bağdaşmaz firmanın, fosforlu, o renk bu renk, acayip reklam işaretleriyle damgalanmış, mec- buri giysileri üstüne çekip abartmasız kürek mah- kûmu imişçesine, on bir saat mesai vermek zo- runda... tşe git, eve dön, yavrucak iki-üç saat de öyle harcamak mecburiyetinde... Etti, yuvarlak on dört saat... Akşam yemekye... İki bardak çay iç... Yat... Ertesi sabah saat beşte kalkıp tekrar yola revan ol- Bu muydu Cumhuriyet Türkiyesi... mak üzere... Hayat, böylesi "kadermiş" gibi ge- çiyor... Eğer çalışma mekânında horlanma gün- demde ise eziyet katmcrli. İşıne sabah yedi buçu- ğu iki dakika geçe gelene (yanlış okumadınız, iki dakika geçe gelene), girişte dikilmiş çetele tutan gedikli, elindeki sopayla kapıyı işaret ediyor, "Git, bugün dinlen!" diyor... Garibandan biryevmiye değil, iki yevmiye ke- siliyor... Kural bu!.. Nedir ki, iş hayatı ne kadar çekilmez olursa olsun, artık yoksulun, işte dedi- ğimiz gibi, bırakın örgütlenmeyi, başkaldırmayı bir tarafa, ikinci bir iş arama olanağı dahi kalma- dı... Zaten iş nerede?.. Beğenmeyen gider... Dı- şanda, onun yerini almak üzere bekleyen milyon- lar var!.. Bu emekçi, çalışan kesim... Hazin ama, böyle... Bir de işsizler ordusu var... Milyonlarca insan. Demokrasinin, ucuzunucu- zu yemleyip köleleştirdiği figüranlar olarak. Bir festival turuna, hele koynuna koyulacak bir Rıı- men kızına, bir helalliğe, bir maç biletine, bir ka- lıp beyaz peynire, bir şişe zeytinyağına, bir tabak pilava, bir kâse çorbaya, bir dilim ekmeğe, ne yapsın, gidiyor, tav oluyor, teslim oluyor. Düşü- nün şimdi, fazla fazla, yuvarlak yüz milyon do- lar, yüzde yedi oyu satın alabildiğine göre, demek ki, dört yüz milyon dolara, TBMM'de iktidar ola- cak kadar çok sandalye edinmek, mazallah ama, işte mümkün çıkıyor... O zaman, u Hâkimiyet,ka- yıtsız şartsız dört yüz milyon dolann" oluyor!.. Dünyanın başına musallat olmuş, okyanus aşı- n fırıldakçılar için bu, çerez parası; beyler tükür- düklerinde bu mertebede meblağlar tükürürler... Bir şey mi?.. Ama onlar tükürdüklerinde, bura- larda, "Yarabbi şükür diyecek" çok zavallı var... Sıkar mı yoksa, daha çok gir haremimize, zırt pırt, uçak indir oıaya buraya?.. "Daha çok aç ba- na"de, "oranı,buıaııı,İncirlikÜssü'nü!".Ne o?.. Beyzade, Irak'ı tam anlamıyla iğfal ettiği gibi, şim- di de tran' a sarkmak üzere, bizim üstümüzden efe- lenecek... Ezenmiş, ezilenmiş, emperyalizmaymış, sömürüymüş, dünyanın dirliği giderek bozulu- yormuş... Memleketkuşatmaaltındaymış... "Glo- balleşme"; tam bir örgütlü haydutluk, üstelik bir de banş ve demokrasi yaveleriyle kanımıza giri- yormuş... Gerçek bir felaket olan Saddam... Ne var ki onu yaratan, sonra da gidip onu bahane göstere- rek, Irak'ı işgal ederek, orada, çoluk çocuk deme- den, şimdiden on binler ve on binlerce insanın ka- nına giren, sözde uygarlık timsali, Doktor Fran- keştayn'lann yanında, minyatür bir felâket olarak kalıvermekteymiş... Zalimler, en ilkel çıkarlar adına, mazlumlann başına, üstelik bizim üzerimiz- den, yeni yeni felaketler yağdıımak üzere, gad- dann gaddan planlaryapmaktalarmış... Hiç önemli değil... Futbol sendromu zeminin- de fıttırı zıttırık, amanın, ciddinin ciddisi akade- mik tartışmalar, piyango edebiyatı, cıbıl cıbıl ya- nşma programlan, paparazzi cımbızlanrun seç- tiklerini, boyalı medya bombardımanı desteğin de, bir maç bileti, bir tatil köyünde üç günlük ta til hediyesi, oraya buraya sponsorlann desteğin de, küçük bir tur, bir tebdil-i hava, işi bitirmey yetiyor... tddiaya bakın şimdi: îrtica geliyormuş. Ne irticası?.. Asıl irtica, ülkeyi, dünyadaki bey zadelerle kol kola girip bugünlere getirenlerin, in sanı çıldırtan, insanı tüketen, insanı yutan, şu de jenere, illetli, zalim, iflah etmez düzeni, değ mi?.. trtica gelmesin aman, ama beyler bankalaı dan, yani kimsesizlerin ceplerinden yüz milyar dc larlan rahat rahat boşatmaya devam edebilsinle örtülüamaçbu!.. lster sağ göstererek, ister sol göstererek, faı etmez, ama son toplamda vıcık vıcık riyanın iç ne batmış olanlardan, nereye sığınacak bu hal Allahı'ndan başka?.. Ne irticası?.. Hakça birte] ki bu, hakça. Şaşırmayalım!.. Bu muydu, Cumhuriyet Türkiyesi? Bumuyd göreneklerimizden gelen değerler? Hani tasada ı sevinçte birdik? Hani dayanışma? Bunlardan es yok!.. SÜRECE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle