Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
+
CUMHURİYET 28 OCAK 2005 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Deniz Kenarı
BEŞİKDÜZÜ'NÜ Trabzon'a bağlayan yoldan
ancak üzüntü ve utanç duyarak geçilebiliyor.
"Sahilyolu" denen büyükyanlışın birkaçyıl son-
ra bütün Doğu Karadeniz kıyısını ne hale soka-
cağını açıkça gösteren bir prototip galiba o yol
parçası: doğayı yaralayan yanıyla, derme çatma
yapılaşmanın sayısız örnekleriyle, insanları de-
nizden koparışıyla ve ne yazık ki güzellik duygu-
sunun eksikliğiyle.
Galiba, teknik olarak da bir hata söz konusu:
Sığlığın elverdiği ölçüde denize sokulup iri ka-
yalardan kıyıya paralel bir set oluşturuyorsunuz;
sonra bu set ile kumsal arasını doldurabildiğiniz
kadar dolduruyorsunuz; taş toprakla, molozla,
nereden ne bulup getirebilirseniz onlarla. Belki,
zamanla burayı düzleyip parklar, tesisler, gezin-
ti yerleri yapmayı düşünebilirsiniz. Ne var ki, de-
niz durmuyor; dizilmiş kayalara çarptıkça serpin-
tilerini dolguya fırlatmakta ve onu yavaş yavaş
oyup mendireğin berisinde küçük göller yarat-
makta. Kıyının oyulmasını önlemek için denize
diklemesine uzanan küçük çıkıntıların da büyük
fırtınalara ne kadar dayanacağı belli değil.
Ama, asıl üzüntü veren başka bir şey var: Bu
ülkede denizi seven, denizden geçinen, de-
nizle bütünleşen tek nüfusun, yani Karadeniz
halkının denizden koparılmış olması. "Deniz ke-
narı" diye bir kavram artık kalmamış. Akşam se-
rinliğinde kıyıya inmek, küçük dalgaların yaladı-
ğı kumsalda çıplak ayakla yürümek, yassı taş-
ları suda kaydırıp zıplatmak, felekler üzerine çe-
kilmiş küçük kayıkları suya indirip balığa çıkmak
olanaksızlaşmıştır.
Bir kere, bütün bölgenin trafik yükünü çeken
"ikişerşeritli bölünmüş yol"dan geçip kıyıya gel-
mek ancak kelle koltukta göze alınabilecek bir
iş. Ne altgeçit var, ne de üst. Yolu geçseniz de,
şimdi ne kum kalmıştır, ne çakıl; kayaların beri-
sindeki dolgu bir çamur deryasıdır.
Daha da kötü olan şu: Yolun yalnız bir yanı de-
ğil, deniz tarafı da, yer yer, estetik fukarası, üs-
telik ruhsat alınarak yapılmış binalarla dolu. öy-
le ki, zaman zaman, hemen yakınınızdaki deni-
zi hiç görmeden, iki yanınızda yükselen çirkinlik
anıtları arasından geçmektesiniz. Insanlann, ken-
di oturdukları yeri nasıl olup da bu kadar çirkin-
leştirebildiklerine şaşarak.
Ne yapmalı? Projesiz başlatılan bu girişimde
olan olmuş ama, görüntü biraz olsun düzel-
tilemez mi?
Hiç değilse yolla deniz arasındaki yapılar ka-
mulaştırılarak yıkılamaz mı?
Insanlann karşıdan karşıya geçişleri kolaylaş-
tırılamaz mı?
En önemlisi, kıyı önüne kaya dizip dolgu yap-
mak yerine, ufak burun ve yarım koy bulunan her
yerde gerçek dalgakıranlar yapıp "limancık"\ar
oluşturarak kıyıyı ve yolu bu yöntemle korumak,
başka işlere de yarayacak olan o şirin barınak-
ların gerisinde eskinin "deniz kenarı" zevkini can-
landırmak çok mu zordur?
Başkanlık Sorunu...
Kemal B E K İ R Yazar, Tiyatro Sanatçısı
P
arti içi kavgalan bitmeyen CHP'de
sorun, en sonunda gelip başkan seçi-
minde düğürtılendi. Sözü uzatmadan,
yok yanlışlıklardı, küreselleşmeydi,
tek kutuplu dünyaydı diyerek bili-
nenleri yinelemeden, yakın zamanda yayımla-
nan bir yazıyı anımsamanın yararlı olduğunu dü-
şünüyorum.
Konuya eğilenlerin, 18 Ocak 2005 'te bu say-
fada yayımlanan, Akdeniz Üniversitesi'nde Yrd.
Doç. Dr. Necdet Ekinci'nin "Siyasal Pazarla-
manın Oayamlmaz HafifliğT başlıklı yazısını
gözden kaçırmadıklannı umanm...
Özetlersek, Sayın Ekinci, toplumsal yaşam-
da "yönetenler-yönetilenler" ilişkisinin, demok-
ratik kurallar çerçevesinde, "siyasal iletişim"
yöntemiyle yürütüldüğünü, ne var ki, tekelleşen
medyanın desteğiyle Nixon'ın başkanlığa seçil-
mesinden başlayarak ABD'nin 60 yıldan beri,
"siyasal iletişinTin yerine "siyasal pazarlama"
yöntemini benimsediğini, küreselleşme ile de bu
yöntemin birçok ülkede uygulamaya konuldu-
ğunu, "Özal'dan başlayarakTürkiye'yi de bir la-
boratuvar olarak kııllandf ğını söylüyor. (Bu
önemli yazının tümü okunmalıdır)
Evet, uygulamanın CHP'ye ilişkin yönüne
gelmeden önceki örneklerini de kısaca anımsa-
maya çalışalım. 1999 seçimlerinden sonra
TBMM'de milletvekillerinin yemin töreninde,
türbanh ve tesettürlü bir hanım milletvekili, sa-
lona girer girmez, Sn. Ecevit'in anlık bir refleks-
le kendini ortaya atışı, ancak o hanım salondan
çıkanldıktan sonra oturumun sürdürüldüğü sa-
nınra belleklerdedir. O günün başbakanınm bu
çıkışına, ileriki günlerde ABD'nin Irak saldırı-
sı hazırlığına onay vermeyen tutumunu, iş gü-
vencesi yasasını çıkarmakta ayak diremesini de
eklersek, hakkında verilecek karan anlamakta
güçlük çekmeyiz. ABD'den çağırarak ekono-
mik konularda yetkı verdiği bir Türk uzmanm
gidişe el koymasıyla erken seçim kararları alın-
mış, partisi üç günde bölünmüş; bu da DSP'nin
sonu olmuştu. Bugün, korkulan, beklenen
CHP'nin de başına geldi. Denebilirki, CHP'nin
başına gelenlerin nedeni, parti dışında aranma-
malı. Nedenler, en başta, kurultay delegelerinı
dilediği gıbi oluşturan, parti yönetim kadroları-
nı kendine yakın kişilerden seçtirmesini, genel
başkanlığım kurultaylarda onaylatmasmı bece-
ren, seçmenlerin sesine, parti tabanından yük-
selen istemlere kulak vermeyen Sayın Baykal'ın
tutumunda aranmalı. Tabanın ya da halkın, ki-
milerince hiç de parti başkanlığına uygun gö-
rülmemesine karşın adaylığını koyan birinin
çağrılarına uyarak, CHP bayrakJanyla alanlan
doldurması, bir muhalefet beklentisinden kay-
naklandığı anlaşılmıştı. Üstelik adaylığını açık-
layan kişi, siyasal iktidara, uygulanan dış poli-
tikalara, ekonomiye, BOP'a değinmiyor, hiçbir
eleştiri yöneltmiyor. Buna karşın, coşkuyla, al-
kışlarla tepki alıyordu.
Şimdi anımsayalım: Bir süre önce (sanınm,
yaklaşık bir yıl) parti içı sürtüşme durulmuş,
CHPkarşıtlan sessizbekleyişe geçmişti. Bellek-
lerimizi canlandıralım ya da arşivlerdeki gaze-
telerde, özellikle elınizdeki gazetede çıkan ha-
berleri anımsayalım, CHP, uzun sessizlikten son-
ra birdenbire silkinmiş, başta Baykal, yardım-
cılarıyla birlikte ciddi, sarsıcı bir muhalefet baş-
latmıştı. TBMM'de, medyada, AB, IMF ile iliş-
kiler, dış borçlar, tarım, üretim, sanayi, yolsuz-
luklar, dokunulmazlıklar, "ılımlı lslam", cum-
huriyet kazanımlannın korunması, vbg. konu-
larda yüksek sesle dile getirilen eleştiriler gaze-
telerde manşet olmuş, kamuoyunda yankılanmış,
partilileri coşturmuştu. Sayın Akbal da, Sayın
Selçukda köşelerinde, "işteCHP'den beklenen,
işte muhalefet" türü yazılanyla destek vermiş-
lerdi. Sanınz, bu canlanma, CHP tabanından, seç-
menlerinden gelen istemlerin zorunlu sonucuy-
du. Peki, ne olmuştu da, iktidara karşı yürütü-
len muhalefetin sesi yavaş yavaş kesilmişti?
Kuşkusuz, CHP'nin çözülmesi, dağılması ıçin
hesaplar içinde olanlar, bu tür bir muhalefetten
hoşlanmamışlardı. Ama kamuoyu iktidara kar-
şı bir muhalefet beklentisi içindeydi. CHP bek-
lentiyi yanıtlayamıyordu.
Sanınz, bu boşluğu doldurmanın hesabı da ya-
pıldı. Istanbul'da bir kesimce sevilen, sevilme-
si için destek verilen yeni bir politikacı adayı var-
dı ki, beklentileri yanıtlar, boşluğu doldurabilir-
di. O da CHP'den beklenen yüksek sesli muha-
lefeti, içeriksiz söylemlerle yüriitür, üstelik ok-
larını CHP yöneticılerine çevirir, iktidar da ra-
hat bir soluk alırdı. CHP yönetimi yüksek ses-
le bağırmak gereğini duyuyorsa, gücünü kendi
içindeki muhalifleri susturmak için harcar, boş
yere nefes tüketirdi.
Kim bilir, belki başka bir hesaplan da vardı.
Şu "ılımh İslam" tasanmı bir engelle karşılaşır-
sa "ılımlı laiklik" gibi içi boş bir seçeneği gün-
deme getirmek kolaylaşırdı.
Partiyi onurlandıracak...
Olup bitenleri Sn. Ekinci'nin yukanda özeti-
ni vermeye çalıştığımız yazısında açıklanan "si-
yasalpazarlama" yöntemi ışığında yorumlarsak,
CHP'nin gelişmelere karşı sessiz kalması, ülke-
nin temel sorunlarının çözümünden uzak dur-
ması, parti tabanının, özellikle seçmen eğilim-
lerinin denetim altına alınması isteniyor. Anla-
şılan o ki, siyasal pazarlama uygulayıcılanna
göre IMF elçisini adeta onurlandırarak, şimdi baş-
kanlığa aday olup ıç muhalefeti başlatan kişiyi,
güle oynaya, törenlerle partisine almış olması-
na karşın, Baykal'ın da Ecevit gibi ara sıra ulu-
salcı damannın kabardığı görülmüş, laik Cum-
huriyet bağımlısı kişiliği açığa çıkmıştır. Bir
atasözümüz "Şeytanla kabak ekenin, kabak ba-
şuıda patlar" der, ama bu bir yazgı değildir. On-
lara göre 29 Ocak kurultayında Baykal dışında-
ki iki ya da üç adaydan hangisi seçilirse seçil-
sin, yeter ki, biri seçilsin, değişim gerçekleşsin,
önemli olan budur. Sonraki planın nasıl uygu-
lanacağı, günü gelince, belki de büyük kurultay-
da düşünülecektir. Belli başlı illerden, ilçelerden
gelen haberlere bakılırsa, delegelerin çoğunlu-
ğu, oynanan oyunun bilincinde. Bu kurultayda
kazanmak, büyük kurultayı da kazasız atlatma-
nın güvencesi sayılmamalı.
Umanz, Sayın Mümtaz Soysal'ın söylediği
gibi küçülmeyi bile göze alarak, temel ilkeler-
den sapmadan, istemleri yöneticilerden daha
ileri, ama kolayca coşkulara kapılan tabanın
bekJentilerini yanıtlayacak, partiyi onurlandı-
racak kararlar alınır, hem içeriden, hem dışan-
dan pompalanan oyun bozulur.
Cumhuriyet'in Atılımlı Yılları...
Yetkİll A R O Z ^ r A : (Sivil Toplum Kuruluşları) Platformu Bşk. Yar.
ÇANAKKALE CUMOK DOSTLARI
29 Ocak 2005 Cumartesi günü saat 14.00'te
Yalıhan'da el ele, gönül gönüle
AYDINLIKTURKİYE
yolunda yürüyüşe devam için
toplanıyoruz.
Sen gelmezsen bir eksiğiz.
İletişim Bilgi:
Abuzer Inanmaz: 0286 2141356 - 2233176
0544 6588180
B
ernard Shaw'un oyunlann-
dan birinde kahramanına
söylettiği ve sık sık anımsa-
dığım bir sözü vardır: "Hiç künse"
der, "başkatürlüolmayazoıianma-
dıysa namuslu kalınak kolaydır."
Evet, başka türlü olmaya zorlanma-
yacak yerlerde olan kişilerin "namus-
lu" kalmaları çok kolaydır. Çünkü
başka türlü olma olanaklan yoktur!
Gerçek namusluluk, erdemlilik an-
cak "çalma" olanağı varken çalma-
yanın erdemidir, namusluluğudur.
Bu da uygulamada çıkar ortaya. So-
yuttan somuta döküldüğünde bir
değer kazanır. Ne yazık ki bu değe-
ri kazananların sayısı da giderek
azalmaktadır. Şimdi daha iyi anlı-
yorum, onlar bir başka dünyanın ın-
sanlarıydılar. Bu ülke, bu yurt için,
dahası sol çizgilerinin gereği için
adanmışların saygınlığını taşırlar-
dı. Mustafa Kemal dönemi bunun
örnekleriyle doluydu. Ülkenin bü-
yük sorumluluklarını taşıyan, dev-
letin hazinesini, kaynaklanm elleri
altında tutan, onun kuruşunu bile
kullanırken içleri titreyen, görevle-
rinibırakıp emekliliğe çekildiklerin-
de oturduklan dairelerinden başka
mülkleri, emekli aylıklarından baş-
ka gelirleri olmayan, ucuz olsun di-
ye ahşverişlerini çarşı pazarlardan
yapan onur anıtı insanlardı onlar.
O yükselme günlerinin ve geride-
ki ızlerinin silinmediği günlerdey-
dik o zamanlar. Çürüme daha baş-
lamamıştı, hele bugünlerdeki gibi ko-
kuşmamıştı daha. Kendısini kurta-
ran "kaptan" sayılmazdı Üst görev-
ler çalma çırpma yeri değildi. Dev-
letin tepelerinde olanlar böyle adam-
ları kendi aile "albümleri" içine al-
mazlardı. "Hayali ihracat" yapıla-
mazdı. "Benim memurum işini bi-
lir" diye gülücükler saçılamazdı.
Bankahortunılanamazdı. l üçbirba-
kan, hiçbir üst görevlı devletin ha-
zinesini tırtıklayamaz, bunu mari-
fetmiş gibi büyük bir pışkınlıkle sa-
vunmaya cesaret edemezdi. Hazine
arazileri üstünde apartman diktiği
için seçimlerde hiç kimse daha çok
oy alamazdı. Kısacası, "namus" di-
ye bir kavram vardı. Siyaset ada-
mında rüşvet ya da benzeri bir hal,
büyük bir utanç kaynağı olurdu. Ya
siyasetten çekilir ya da o semti, il-
çeyi, ili bırakır, başka yörelere göç
ederdi.
Sonra sistem çemberinden iyice
çıkanldı, köşe dönücülük en yüce
değer olmaya başladı. Devlet yağ-
macılığı mafyalaşarak büyüdü. Top-
lum çürüyüşünü tamamladı!. Artık
tuz kokuyor Bu "tuz kokmalan-
nın" başını da belediyeler ve bele-
diye başkanlan çekti. Büyük kent-
lerin ve büyümeye hazır kıyı belde
ve ilçelerimn yerel yönetimleri öne
çıktı. Halkın denetleme mekaniz-
malannı oluşturamadığı, yağmala-
maya koşullandığı demokraside, her
şey tersinden ışlemeye başladı. Iç göç
ve açıkgözler takımı I lazine arazi-
lerine el koydu. Gecekondulaşma
yağmaya, rüşvete meşruluk kazan-
dırdı. Olağan işlerden sayıldı. Dev-
let ve devlet adamı yokluğu halkı-
mızın namus, erdemlilik gibi du-
yarlıklannı iyice körletti.
Bu bağlamda sol sosyal demok-
ratlar en büyük yıkımı 1989 bele-
diye seçimlerinde yaşadı. Saym Er-
dal lnönü'niin genel başkan ve Sa-
yın Deniz Baykal'ın genel sekreter
olduğu o günlerde yerel yönetimle-
ri ezici bir biçimde CHP'nin mira-
sı üzerine oturmuş SHP kazandı.
Büyük bir toplumsal patlama ade-
ta ite kaka yerel iktidarlara taşımış-
tı onu. Bir çılgınlık yaşanıyordu O
güne kadar solcular için "Komü-
nisttir ama, namusluinsandır!" de-
nirdi. Bizlerde gülergeçerdik, "Bi-
zim namusumuz ondan geüyor!"
derdik Güzel günlerdi... ama gelen
günler kötünün kötüsü oldu. Özel-
likle tstanbul'da iç göç köylülüğü ye-
rel iktidarlara taşıdı. Başkanlann
bir bölümü, meclis üyelerinin ezici
çoğunluğu büyük kentlerde tutun-
• Devamı 8. Sayfada
KONUŞ!
CEPOGRENCI
PENCERE
EPdal İnönii Gibi
Diişünüyorum..
Ismet Paşa'nın oğlu, fizik profesörü Erdal inö-
nii (sanınm Amerika hesabına Baykal'ı yıkmaya
çalışmıyor) kurultay öncesi düşüncesini açıkladı...
Dedi ki:
"- Son bir senede genel başkan (Baykal) ken-
di mevkii bozulmasın diye akla gelmedik önlem-
leralmaya başladı. Tanınmış CHP'lilerihraç edil-
di, bir kısmı istifa ettiler. Parti kan kaybına uğra-
dı.
Kurultayda seçim kazanmak çok zorlaştırılma-
sma karşın halka dayanarak çıkış yapalım diye
hareket başladı. Bu defa o hareketi durdurmak için
Disiplin Kurulu'na başvuruldu. Muhalif milletve-
killeri partiden çıkarılmak istendi. Mahkeme izin
vermedi geri döndüler.
Normal olarak bir partide böyle hareketler ol-
maz, örgütü izin vermez.
CHP'de huzursuzluk öyle birnoktaya varmış ki
'yönetimde değişiklik olsun' diye genel bir istek
haline gelmiş. Bu istek bir hareket doğuruyor ve
kamuoyundan destekbuluyor. Kamuoyunda 'Bay-
kal değişsin' diye bir izlenim var, buna karşılık
'inadına Baykal' demekle olmuyor.
Kurultaya gitmek yanlış değil. Perişanlık man-
zarası var. Onun nedeni de CHP'de büyük kitle-
nin Genel Başkan'a güveninin kalmamış olması.
Ortada seçim yokken bir belediye başkanı çı-
kıyor, halk da onu destekliyor ve genel başkanlı-
ğa aday olacağı anlaşılıyor.
Bakalım kurultay bir yol bulabilecek mi?..
Genel Başkan'a güven kalmadığı aşikâr.
CHP'nin sorunu daha derinde. AKP karşısında
tutunamıyor. Sol halktan koptu." (Milliyet,
16.1.2005, DeryaSazak)
•
Okurlar bana sürekli soruyorlar:
- Ne düşünüyorsunuz?..
Yanıt:
Erdal Inönü gibi düşünüyorum.
CHP'de bir yönetim değişikliğine gerek var, bu
yelken rüzgâr istiyor...
Ancak bu rüzgârın Amerikan üfürüğü olduğunu
söylemek de Genel Merkez'in bir ayıbı!..
Ne yazık ki Baykal kendisini CHP ile özdeşleş-
tiriyor; oysa bu parti, kökleri Kuvayı Milliye'de ve
Atatürk'ün Cumhuriyet devriminde bulunan, gün-
cel gücü tarihinden kaynaklanan bir kurumdur; ki-
şilere bağımlı değildir...
•
Peki, ne olacak?..
Bu kurultayın sorunu çözebilmesi güç görünü-
yor...
Sarıgül kazanırsa CHP'de merkez yönetiminin
ördüğü duvarlaryıkılır; ulusal solun birleşmesi ola-
nağı açılır!..
Baykal kazanırsa Sarıgül muhalefetine devam
eder. Merkez yönetimine muhalif milletvekilleri ve
delegelerin toptan tasfiyesine de olanak yoktur; ör-
güte ve de halka savaş açılamaz...
Parti parçalanır mı?..
Sanmıyorum; bu olasılık daha çok merkez yö-
netiminin tutumuna bağlı olarak ortaya çıkabilir...
•
Türkiye'de halkla birlikte 'Ilımlı lslam Devleti' ik-
tidarına karşı muhalefetin bayrağını yükseltecek bir
güçlü muhalefete toplum hazır...
Halk bekliyor...
Temel sorun bu!..
12. ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI
BUGÜN
28 OCAK 2005 CUMA
Yer Çankaya Belediyesı Çağdaş Sanatlar Merkezı
Kennedy Caddesı No.4 Kavaklıdere
Belgesel Film Gösterimi - içlerinden Biri
(Jo Beranger-Doris Buffıgnol/Almanya Fransa/2003)
Saat: 12.30
Düzenleyenler • BSB Sınema Eserlen Meslek Birlıği, Uğur Mumcu
Araştırmacı Gazetecılık Vakfı
Açıkoturum - Irak Işgali ve Medya
Yöneten Necıp YURDAKUL
Konuşmacılar Mustafa BALBAY, Fıkret BİLA, Alı KULEBİ
Saat • 15.00
Düzenleyen . Ankara Cumhuriyet Okurları (CUMOK)
ETKİNLİKLERİMİZ ÜCRETSİZDİR.
ZONGULDAK CUMOK ÇAĞRISI
29 Ocak 2005 Cumartesi günü saat 16.00'da
Zonguldak yurtseverleri
Yazarımız
ALI SİRMEN
ile buluşuyor.
Zonguldak CUMOK, ZOKEV (Zonguldak Kültür ve
Eğitim Vakfı) ve TMMOB Maden Mühendisleri
Odası Zonguldak Şubesi'nin ortaklaşa düzenlediği
"UĞUR MUMCU'YU ANMA" etkinliğinde
birlikte olmak dileğimizle...
Sen gelmezsen bir eksiğiz.
Yer: Maden Mühendisleri Odası Şube Lokali
İletişim Bilgi: Aydın Kasapoğlu - 0532 4275918
Ayrıntılı bilgi Telslm CepShoplar'da
Cepööıenci'ye llao, cierahane ve ünlversıte öğrencllBrl abone olabllir. 500 kontör yüklendlğlnde 100,1000 kontdr yılklendigmdo 250 kontör hedıya edllır Aynı zamanda Hedıye Kontör+SMS Kampanyasırtdf;
en ÜZ 40 kontörO olmalıdır CepÖğrenoi abonöleri sadoce kendi aralarında kontör translerl yapablllrler Bir dafada en az 20 kontör transfer adlloblllr, Transfer editen Kontörler, aktıf kultanıır) ve bekiema m
sağlamoz, 100 komöro 100 SMS promosyonu abonellk başlangıc tarihinden Itlbaren 1 yıl boyunca, seçllen numaratarla ındirimlt görüşme promosyonu 31 12.2005'e kadar geçeriıdir. Seçrlen numar^lar ö
ayda 1 kez, 1 defada 100 kaniör yük|er>me£,ı gofekhdir Kazanitan hedlye SMS'ler 30 gün Içlnde kullamlmadığı takdırde silirıır Hodlye SMS hancındeKi SMS gönderrırnı 1 kontör ile ücretlendıniır Abonelpr Ce\
da hedlye kazanılır Seçıîen numaralara yapılan aramalar C
slnı etkdemaz, Toisim'ın diğer pronıosyonlarındaki kontöjJ
mdakt aıamalar; yurtıçinde Tolaim'e doğru dakıkası 1 h
3Qrencrye, kendi adlanna açılmış hatlardan sadece 1 ' '
V
mundan kontör kazandırmaz. Kontör tranöfer eden abonenın
e dlğer ind^rımll tarifelerin mtnimum kontör yükleme şartınt
-atörlere doğru 6 kontör İle ücretlendlrrtir 100 SMS hediyesı içirt
' ^il
f
TC
KARTAL 3. AİLE MAHKEMESt'NDEN
Esas No: 2004/39
Davacı Aysun Beycan tarafından davalı Hakan
Beycan aleyhine açılan boşanma davasının yapılan
duruşmasında, Davalı Hakan Beycan'ın Beylermezra-
sı Köyü, Mazgırt, Tuncelı adresine tebligat gönderil-
miş, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edileme-
miş, zabıta vasıtasıyla yapılan tünı araştırmalara rağ-
men adresi tenıin edilememiş bulunduğundan davalı-
nın duruşma günü olan 09.03.2005 günü saat 10.45'te
mahkememizde hazır bulunması veya kendisini bir
vekille temsil ettirmesı, aksı halde HUMK'nun deği-
şik 213, 377. maddeleri uyarınca yokluğunda tetkikat
ve yargılama yapılarak hüküm verileceğı dava dilek-
çesi yerine geçerlı olmak üzere tebliğ olunur.
18.01.2005 Basın:2766