27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 HAİ İRAN 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturfo cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAYAKEN Sünnet fotoğrafimdaki gemi!Carlos Hollander'i tanır mısınız? Ba- ğışlayın, tammayacağınızı bile bile soru- yorum. Ama, onun yakın dostu olan Pab- lo Neruda'nın adını mutlaka duymuşsu- nuzdur. Eskı birdenizci olan Hollander, şişele- rin içine maket gemıler yerleştirmekte us- tadır. Şilili şair. sabır ve hüner isteyen bir işle uğTaşan dostunun, kıyı boyunca yap- tığı yürüyüşün ardından vardığı evini "dünyanın en küçük tersanesi" olarak tanımlar. Carlos Hollander, gemi maketleriyle do- natmıştırevinınherköşesini. Neruda, ara- lannda Manş Denizi'nde batan 'Magna Prussia' adlı gemının de bulunduğu bir- çok maketi kendisine armağan eden ihti- yar denizcinin sırnnı vermemekte karar- lıdır: "Kendi dünyalarında yaşayan de- nizcilerin sırlarını ele vermeye hiç de niyetli değilim. Minicik gemilerin o in- cecik şişe denizciklerine nasıl girebildi- ğini de. Şişeden denizciklere nasıl girip sonra çıkabildiklerini, kuyu kazar gibi uğraşan gemi yapımcılarının esrarlı işi- ni bir şiirimde ayrıntılarıvla anlattım. Fakat bilinmezlik sürüp gidiyor." Asıl suratımın gerçek nedenl Benim, Carlos Hollander gibi yetenekli bir arkadaşım olmadığı için, kürüphane- min raflanna dizili kitaplann aralarını sa- tın aldığım gemi maketleri süsler. Şişenin içinde olsun ya da olmasın, bir gemi ma- keti görsem sahip olmak isterim ona. Bu- nun nedenı, altı yaşımda, sünnetçının kar- şısına oturtulmadan önce, fotoğraf çekimi sırasında uslu durmam için elime verilen oyuncak gemidir. Fotoğrafçı, kentin sokaklarında fotoğ- rafını çektiği rüm sünnet çocuklarına yap- tığı numarayı bana da uygulamış, çekım sonrasında gözümün yaşına bakmadan oyuncak gemiyi almıştı elimden!.. Bu fo- toğrafı 'Kırdığımız Oyuncaklar' adlı ki- tabımın arka kapağına koydum. Okurla- nm, sünnetçının bıçağından duyduğum korku nedenıyle o fotoğrafta asık suratlı çıktığımı sanıyorlar! Oyuncak Müzesi kurmak düşüyle oyun- cak alırken, hep o oyuncak gemiyle karşı- laşma hayali kurdum... Ve buldum sonun- da!.. 35 yıl sonra da olsa, aynı oyuncağı el- lerimın arasına alma mutluluğunu yaşa- dım. Müzeyi gezenler, o oyuncağı sünnet- lık fotoğrafımla yan yana görecekler. Gemi maketlerini seven şairlerden biri de Ceyhun Atuf KansıTdur: Sinop'tan aldım biryelkenli Arzu ile işlendiği belli, Belli kişi denizifazla özlemiş, Bütiin hasretini bu gemide gizlemiş, Kendi karanlığında yapmış bu gemiyi mahpııs, Aydınlıkta yolculuk edenlere mahsus. Şairin sözünü ettiği gemi maketi hiç şüphesiz kı, Sinop Cezaevi'nde yapılma- dır. Bu cezaevinin adının geçtıği her yer- de, Sabahattin Ali'nin 1933 yılında, Si- nop zındanlarında yazdığı 'Hapishane Şarkısı' adlı şiirinin ünlü dızeleri anımsa- nır: Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar; Seni bu sesler oyalar, Aldırma gönül, aldırma... Cezaev indekı mahkûmlan oyalayan Ka- radenız'in hırçın dalgaları nice gemiyi yutmuştur. Öyle kı, derin düşüncelere da- lan, yüzünde karamsar bir ifadeyle gezi- nen bir insana "Ne o, Karadeniz'de ge- milerin mi battı" diye sorulur. Dev dal- galann yuttuğu gemilerden kurtulmayı ba- şaranlardan biri de Evliya Çelebi'dir. Ünlü gezgin, 'Seyahatname'sinin ikin- ci cildinde, Karadeniz'de batan bir gemi- den nasıl kurtulduğunu anlatır. Fırtınaya yakalanan gemide yolculardan kimi ku- sarken, kurtulmaları için dua edenlerin ya- kanşları her yerden duyulmaya başlanır. Yapağı çuvallan, papir hasırları, bahk tur- şusu fıçılan ve gemi keresteleri denize atı- lır ama rüm bu çabalar yeterli olmaz. Üç gün, üç gece süren fırtınada, Evliya Çele- bi'nin anlatımına göre dalgalar geminin direğini bulutlara değdirdikten sonra de- nizin dibine indirerek en alt tabaka sayı- lan cehennem deresine ulaştınr!.. Evltya Çelebl nasıl kurtuldu Batmakta olan gemiyi bir filikayla terk eden Evliya Çelebi, kayık içindeki kaza- zedelerin kavuklarıyla su boşaltmaktan yorgun düştüğünü yazar. Ama, azgın dal- galara fılika da dayanmaz ve devTİlir. Su- yun üstünde yüzen geniş bir tahtanın üs- tüne çıkan Çelebi, iki Gürcü çocuğun, ıki Çerkez kızın ve bir Rus'un da tahtaya doğ- ru kulaç atarak kenarına tutunduklannı görür. Evliya Çelebi "Ne hal eylesem de levha bana kalsa" diye düşünürken 'bi- çare' Rus, dalgalann arasında bir görülüp bir kaybolan varile binmek için atılınca boğulup gider. Binbir zorluğun ardından karaya ulaş- mayı başaran Evliya Çelebi'nin yorgun dudaklarından, Iranlı şaır Şeyh Sa'di'nin şu dizeleri dökülür: Denizdeki menfaatler hesapsızdır Selamet istersen kıyıdadır. ARİF DAMAR 2004 Mayıs ayının edebiyat dergılerinden: Adam Sanat, Agora, Akatalpa, Berfın Bahar, Çağdaş Türk Dılı, Dize, Edebiyat ve Eleştıri, E, E\Tensel Kültür, Hayvan, Imlasız, kitap-lık, Sanat ve Hayat. Şair Çıkmazı, Şiiri Özlüyorum, Ünlem, Topal Kannca, Varlık ve Yasakmeyve'de yer alan şiirleri okudum, inceledim. Adam Sanat dergisinde yayımlanan, Yaşar Miraç'ın "Şafağı Tanı" adlı şiirini Ayın Şiiri olarak degerlendirdim. Yaşar Mıraç 1979da çıkan "Trabzonlu Delikanlı" kitabıyla 1980 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü'nü kazandı. Bu kitabı Karadeniz folklorundan şiirsel söyleyiş olarak ustaca yararlanmasıyla ilgiyi çekti. Yeni bir ses olarak nıtelendirildi. Adını verdiğı "Yeni Türkü" ozanlan: Ahmet Erhan, Erdal Alova, Ozan TellL, Turgay Fişekçi, Neşe Yaşın ve Adnan Ozer'in minüc kitaplannın editörlüğünü yaptı. Onlann en canlısı, deyim yerindeyse önderi durumundaydı. Özgün bir gençti şiin gibi. Bundan önce "Kiraz Küpe" adıyla bir dergi de çıkarmıştı. Yaşar'la tanışmamız o yıllara dayanır. "Yeni Türkü"cülerle aynı yıl 28 Nısan Cumartesı günü Moda Cumalı Sanat Galensi'nde ımza günü yaptım, bu yetenekh gençleri yüreklendirmek için. Yaşar Miraç ilk kitabından dolayı kovuşturmaya uğradı. TDK'nin bu kitaba ödül vermesi Kenan Evren'i öfkelendirmişti. Yükseköğrenimini bitiren genç şair 1981 'de Almanya'ya göç etti. Son yıllarda hem .Türkiye'de hem de orada yaşıyor. Yaşar'ın "Şafağı Tanı" şiirinin bütünü 16 şiirden oluşuyor. Bunun ilk 15'i 5"erdizeden, 16"ncısı 5 bölümden. 15'inin adı "Şafak", 16,'sının "Şafak BenliğT Şafak Kobaş (1954 - 2004) Yaşar Miraç'ın bir devnmci arkadaşıdır. Vakitsız, genç ölümü Yaşar Mıraç'ı çok derinden kederlendirmiş. Bu şiirlen 5-22 Mart 2004 arasında yazmış. "Şafağı Tanı" şiiri, bilinen ağıt şiırler gibi değıl. Her biri ayn ayn Şafak'ın güzelhklenni dile getiriyor. Ah vah etmeden. Aynca haikularla benzerlik gösterse de öyle nitelenemez. Eski şiirlerini anımsatsa da daha değişik, daha geliştirilmiş bir anlatımla yazılmışlar. ORTRE/ YAŞAR MİRAÇ Yaşar Miraç 1953 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. İlk şiirleri 1966 yılında Trabzon gazetelennde çıktı. Şiirleri 1975'ten itibaren Militan, Sanat Emeği, Türk Dili, Yusufçuk dergilerinde yayımlandı. ilk kîtabı Trabzonlu Delikanlı yla 1980 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü'nü kazandı. 'Dilsiz Sevdalar'la 1982 Abdi Ipekçı Dostluk ve Banş Ödülü şiir dalı birinciliğini Ali Cengizkan'la paylaştı. Başlıca yapıtlan: 'Şiir ile Söyleşi' (1979), 'Gül Ekmek' (1980), 'Talipİerin Agıdı' (1980), 'Çan Deresi Türküleri'(1981), 'tçli Şarkılar' (1981), 'Trabzon'dan Çıktım Yola' (1981), 'îstanbul Bir Kırmızı Gül' (1985), 'Yurdumun İşçileri' (1985), 'Banş Güilerinin Gümüş Denizi' (1986), 'Güleriz Ağlanacak Halimize' (1988), Karadeniz Hırçın Kız' (1988), 'Baleylim' (1997), 'Lazcaz'( 1999), 'DeU Dumrul San Yıldız' (1999) şafak alın demektir ışıklı kırağıda hep yitecekmiş gibi duran ayla bozkırda sümbülenin kardeşi 5 mart 2004, trabzon şafak kara saçlardır karatay yelesinden yalnız çobanlardaki ak solukta gizlidir ay kavala üflenen 9 mart 2004, trabzon şafak ilk aşk ilk bakış ve ilk uyanıştır sıcak eller okşayan sımsıkı saran kollar korcan dudaklanıştır 14 mart 2004, trabzon şafak doğuş demektir ışık yenidenliği şiirin gizin kızı ozanlar için giyer lacivert gelinliği 20 mart 2004, kuzguncuk Yanşmaya üniversitelerin sinema - iletişim öğrencileri katıldı Geleceğin sinemacılarıKültür Servisi - Kültür ve Turizm Bakanlığı Telıf Haklan ve Sinema Genel Müdürlüğü tarafından TÜRSAK Vakfı'nın danışmanhğında bu yıl ilki gerçekleştirilen 'Geleceğin Sineması' öğrenci kısa filmlerini destekleme programında çalışmalanna katkı sağlanan öğrencilere plaketleri perşembe akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenenbir törenle verildi. •Geleceğin Sineması'nın yaratılmasına katkıda bulunacak sinema öğrencilerinin, eğitimleri sırasında yaptıkları kısa filmlere destek olmak amacıyla düzenlenen programa devlet ûnıversitelerinin 4 yıllık Sinema-Iletişım bölümlerinden 3. ve 4. sınıf öğrencileri katıldı. Leyla Özalp, Banş Pirhasan, Yeşim Tabak, Atıf Yılmaz, Engin Yiğitgil'den oluşan seçici kurul, 12 gencin çalışmaları arasından yaptığı değerlendirmede Bora Altun'un (Marmara Üniversitesi) 'Türkiye'nin Jeolojik Mirası' adlı belgesel filmini birinciliğe değer bulurken * Selin Suar (Ege Üniversitesi) 'Bahk' adlı fümiyle ikinci, Itır Sema Ertaş (Selçuk Üniversitesi) 'Ölüm Düşleri Gerçektir' adlı filmiyle üçüncü oldu. Yanşmada Sercan Kehribar'ın (Fırat Üniversitesi) Ankara'da bir mali müşavirin yanında çalışan muhasebecinin, hayatı olduğu gibi değil olmasını istediği gibi yaşamaya çalışırken içine düştüğü ikilemin anlatıldığı 'Her Neyse' adlı filmi ise özendirme ödülüne değer görüldü. Gazetemizi ziyaret eden Sercan Kehribar ilk kez katıldığı bir yanşmada ödül almasının kendisini mutlu ettiğini vurgularken, bunun aynı zamanda okulunun da kazandığı ilk ödül olduğunu belirtti. "Amacım elimdeki kısıtlı olanaklarla en iyisini yapmaktı" diyen Kehribar, ileride daha çok çalışarak yeni çalışmalar gerçekleştireceğini söyledi. Selcen Kehribar "Hev Nevse' adlı kısa filmivle özendirme ödülü aldı. EStNTİLER ZEYNEP ORAL Asırlık Çınarlar, Yeni Filizler... Bundan beş yıl önceydi. Necdet Mahfi Ayral 91 yaşındaydı. Ve sahnedeydi. Müjdat Gezen Tiyatro- su'nda Savaş Dinçelın sahnelediği "Hababam Sı- n/ft"ndaoynuyordu. Sahneyi 70'li, 80'li yıllarda doğ- muş gençlerle, Müjdat Gezen Sanat Merkezi öğ- rencileri ya da mezunlarıyla, çiçeği burnunda oyun- cularla paylaşıyor, bundan sonsuz bir tat alıyor ve biz ölümlü izleyicilere ölümsüz bir "Othello Kazım" armağan ediyordu. Yıllarını, tüm birikimini, var olma nedenini tiyatroya adamış bir oyuncuydu. 91 yaşın- da ve sahnede olmanın harikuladeliğini bizlere yan- sıtıyordu. Oyunu izleyip yazdığım değerlendirmeden birkaç gün sonra Necdet Mahfi Ayral, delikanlı coşkusuy- la bana telefon ediyordu... Son konuşmamız oldu- ğunu bilmıyordum... • Bundan iki yıl önceydi... Ressam, karikatürcü, edi- tör, yazar, edebiyat öğretmeni, sanat tarihi öğretme- ni Zahir Güvemli'nin son dönem resimleri, Maç- ka'da özden Galeri'de sergileniyor. 0,90 yaşınday- dı. Galeriye akın etmiş ünlü, ünsüz her yaştan insan "Hocam, hocam"diye çevresini sarmış, 90 yaşında düşünmeyi, çalışmayı, üretmeyi sürdüren insana saygı ve sevgi sunma yarışındaydı... "90. Yaş Ser- g/sı"nde Zahır Güvemli, "ınsanın, işini, mesleğini, yaşam biçimine dönüştürmesine" harika bir örnek oluşturuyordu. Sanat ve kültür yaşamımıza kök salmış iki yüce çı- narı birkaç gün arayla yitirdik. Ne mutlu onlara ki bunca uzun yıllar mesleklerini sürdürebildiler. Ne mutlu bana ki. onları tanıdım, birikimlerinden yarar- landım, onlara sevgimı, saygımı ve teşekkürlerimi, ölümlerinden sonra değıl, yaşarken iletebildim... Işık içinde dinlensinler... Aşağıdaki öyküyü duyabilselerdi çok sevecekler- di. Onlar için anlatıyorum. Hayat devam ediyor, ye- ni filizler açmaya devam ediyor demek için... • Yıl 1999. Yirmili yaşlannda genç bir kadın... Ams- terdam'ın ünlü konser salonu Concertgebouvv'un önünde pembe bir bisiklet gördü. Satıcıya fiyatını sordu. 50 Gulden! Bir öğrenci için çok pahalıydı. Tam uzaklaşacaktı ki, satıcı, "Karşılığında sen bana ne verebilirsin?" diye sordu. "Ben şarkı söylerim" dedi genç kadın. "Söyle o zaman" dedı satıcı... Scarlatti'den bir arya söyledi, arya bitince gelen geçen herkes alkışladı. Bisiklet sahibi de beğenmiş olsa gerek, "Bir tane daha söyle, sana hediye ede- yim bisikleti" dedi... Bir tane de türkü söyledi: "Ev- lerinin önü Mersin". Ve bisikleti aldı. Ancak onun asıl ilgısıni çeken, bu küçük konseri Concertgebouvv'un tam önünde vermış olmaktı. Ve o yıl okul açıldığında tüm arkadaşlarına keyif- le bol bol caka sattı. "Ben Concertgebouw'da kon- ser verdim... İçinde değilse de, dışında..." diyerek! Aradan tam beş yıl geçti. Beş yıl sonra aynı genç kadın, aynı yerde Amsterdam'da Concertgebo- uw'da büyük orkestra eşüğınde yine şarkı söyleye- cek. Ama bu kez dışarıda değil, içeride! Adı Oya Ergun'du. Müziğe küçük yaşta ailesiyle blokflüt ve keman çalarak başlamıştı. 1995'te Mar- mara Ünivresitesı Müzik Bölümü'nden mezun ol- duktan sonra Prof. Yıldız Dağdelen'le çalıştı, 1998'de Amsterdam'a gitti. 1999'da Amsterdam Konservatuvarı Müzik Eğitimi Bölümü lısansüstü eğitime kabul edildi. Bir sonraki yıl, şan öğretmen- liği üzerine çalışmaya başladı. Hollanda, Belçika, Fransa ve Türkiye'de piyano ve topluluklar eşliğin- de konserler vermeyi sürdürdü. Ben onu geçen yaz tanıdım. Hollanda'da göçmen kadınlarla, kendi kurduğu "Sabnn Gözyaşlan" adlı vakıfla, heyecan verici bir proje sürdürüyor. Sopra- no, şan hocası, psikolojik danışman olarak onlara "kendi seslerini bulma", kendi şarkılarını söyleme olanağı yaratıyor! Ama bu, başka bir yazının konu- su... Hollanda Festivali'nin kapanış konserinde 27 Ha- ziran'da Amsterdam'da Concertgebouv/da ve de içerideki Büyük Salon'da, Ed Spaanjard yönetimin- deki uluslararası Atlas Ensemble ile Hollanda'nın en sevılen çağdaş bestecisi Teo Leovendi'nin bir ese- rini ve uluslararası arenada birçok ödül kazanan Türk besteci, piyanıst Evrim Demirel ın düzenledıği Ana- dolu'dan dört türkü seslendırecek Oya Ergun... Beş yıl önce pembe bisikleti almak için, sokakta söylerken şarkılarını, bugünü görebiliyor muydu, doğrusu bilmiyorum. Ama mutlak düşlüyordu... Düşleri gerçeğe dönüştürmek... Hayatın büyüsü bu galiba... Asırlık çınarlarla, yeşeren filizler arasında hayat devam ediyor... Hayatın büyüsü de... [email protected] Faks:0212 25716 50 Avusturya, Klimt taUolannı istiyor • LONDR.4 (BBC) - ABD Yüksek Mahkemesı, Maria Altmann'ın daha önce ailesinde bulunan ve Nazilerce alıkoyulan Gustav Klimt'in 4 tablosunu geri almak için Avusturya Hükumeti ve Ulusal Müzesi'ne dava açabileceğine karar verdi. Yapılan açıklamaya göre Naziler, oldukça varlıklı bir Yahudi ailesi olan Altmann'lann mal varhğından bazılanna, iktidara geldikleri 1938 yılında el koymuşlar. Bunlann arasındaki 6 KJimt tablosundan biri, bugün 88 yaşında olan Altman'm yengesi Adele Bloch-Bauer'in portresi.. Avusturyalı yetkililer ise 1925'teki ölümünden önce tablolann Bauer tarafından galeriye bağışlandığım, tüm haklanna sahip olduklannı belirtiyorlar. ABD yönetimi, sorunun diplomatik yolla çözümünü tercih ederken karar, Yahudi çevrelerinde bu tip durumlarda örnek oluşturacağından olumlu karşılandı. 6 yaşmdaki ressam • TRABZON (AA) - Trabzonlu 6 yaşındaki Talha Gümüş, 1. kişisel resim sergisini açacak. Resim yapmaya 3 yaşında başlayan Gümüş, yaptığı açıklamada, büyüdüğü zaman yağhboya resimler yapmak istediğini söyledi. Resim öğretmeni Neslihan Değirmenci ise Gümüş'ün güzel resim yaptığını vurgulayarak, normalde atölyelerine küçük çocuklan kabul etmediklerini, ama Gümüş'ün çizgilere çok hâkim olduğunu belirtti. Talha Gümüş'ün 1. kişisel resim sergisi, 11 Haziran tarihinde Mimarlar Odası'nda açılacak. Sergiden elde edilecek gelir, zihinsel engelli çocuklann eğitimine bağışlanacak. ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle