Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 HAİ İRAN 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kulturfo cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAYAKEN
Sünnet fotoğrafimdaki gemi!Carlos Hollander'i tanır mısınız? Ba-
ğışlayın, tammayacağınızı bile bile soru-
yorum. Ama, onun yakın dostu olan Pab-
lo Neruda'nın adını mutlaka duymuşsu-
nuzdur.
Eskı birdenizci olan Hollander, şişele-
rin içine maket gemıler yerleştirmekte us-
tadır. Şilili şair. sabır ve hüner isteyen bir
işle uğTaşan dostunun, kıyı boyunca yap-
tığı yürüyüşün ardından vardığı evini
"dünyanın en küçük tersanesi" olarak
tanımlar.
Carlos Hollander, gemi maketleriyle do-
natmıştırevinınherköşesini. Neruda, ara-
lannda Manş Denizi'nde batan 'Magna
Prussia' adlı gemının de bulunduğu bir-
çok maketi kendisine armağan eden ihti-
yar denizcinin sırnnı vermemekte karar-
lıdır: "Kendi dünyalarında yaşayan de-
nizcilerin sırlarını ele vermeye hiç de
niyetli değilim. Minicik gemilerin o in-
cecik şişe denizciklerine nasıl girebildi-
ğini de. Şişeden denizciklere nasıl girip
sonra çıkabildiklerini, kuyu kazar gibi
uğraşan gemi yapımcılarının esrarlı işi-
ni bir şiirimde ayrıntılarıvla anlattım.
Fakat bilinmezlik sürüp gidiyor."
Asıl suratımın gerçek nedenl
Benim, Carlos Hollander gibi yetenekli
bir arkadaşım olmadığı için, kürüphane-
min raflanna dizili kitaplann aralarını sa-
tın aldığım gemi maketleri süsler. Şişenin
içinde olsun ya da olmasın, bir gemi ma-
keti görsem sahip olmak isterim ona. Bu-
nun nedenı, altı yaşımda, sünnetçının kar-
şısına oturtulmadan önce, fotoğraf çekimi
sırasında uslu durmam için elime verilen
oyuncak gemidir.
Fotoğrafçı, kentin sokaklarında fotoğ-
rafını çektiği rüm sünnet çocuklarına yap-
tığı numarayı bana da uygulamış, çekım
sonrasında gözümün yaşına bakmadan
oyuncak gemiyi almıştı elimden!.. Bu fo-
toğrafı 'Kırdığımız Oyuncaklar' adlı ki-
tabımın arka kapağına koydum. Okurla-
nm, sünnetçının bıçağından duyduğum
korku nedenıyle o fotoğrafta asık suratlı
çıktığımı sanıyorlar!
Oyuncak Müzesi kurmak düşüyle oyun-
cak alırken, hep o oyuncak gemiyle karşı-
laşma hayali kurdum... Ve buldum sonun-
da!.. 35 yıl sonra da olsa, aynı oyuncağı el-
lerimın arasına alma mutluluğunu yaşa-
dım. Müzeyi gezenler, o oyuncağı sünnet-
lık fotoğrafımla yan yana görecekler.
Gemi maketlerini seven şairlerden biri
de Ceyhun Atuf KansıTdur:
Sinop'tan aldım biryelkenli
Arzu ile işlendiği belli,
Belli kişi denizifazla özlemiş,
Bütiin hasretini bu gemide gizlemiş,
Kendi karanlığında yapmış bu gemiyi
mahpııs,
Aydınlıkta yolculuk edenlere mahsus.
Şairin sözünü ettiği gemi maketi hiç
şüphesiz kı, Sinop Cezaevi'nde yapılma-
dır. Bu cezaevinin adının geçtıği her yer-
de, Sabahattin Ali'nin 1933 yılında, Si-
nop zındanlarında yazdığı 'Hapishane
Şarkısı' adlı şiirinin ünlü dızeleri anımsa-
nır:
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma...
Cezaev indekı mahkûmlan oyalayan Ka-
radenız'in hırçın dalgaları nice gemiyi
yutmuştur. Öyle kı, derin düşüncelere da-
lan, yüzünde karamsar bir ifadeyle gezi-
nen bir insana "Ne o, Karadeniz'de ge-
milerin mi battı" diye sorulur. Dev dal-
galann yuttuğu gemilerden kurtulmayı ba-
şaranlardan biri de Evliya Çelebi'dir.
Ünlü gezgin, 'Seyahatname'sinin ikin-
ci cildinde, Karadeniz'de batan bir gemi-
den nasıl kurtulduğunu anlatır. Fırtınaya
yakalanan gemide yolculardan kimi ku-
sarken, kurtulmaları için dua edenlerin ya-
kanşları her yerden duyulmaya başlanır.
Yapağı çuvallan, papir hasırları, bahk tur-
şusu fıçılan ve gemi keresteleri denize atı-
lır ama rüm bu çabalar yeterli olmaz. Üç
gün, üç gece süren fırtınada, Evliya Çele-
bi'nin anlatımına göre dalgalar geminin
direğini bulutlara değdirdikten sonra de-
nizin dibine indirerek en alt tabaka sayı-
lan cehennem deresine ulaştınr!..
Evltya Çelebl nasıl kurtuldu
Batmakta olan gemiyi bir filikayla terk
eden Evliya Çelebi, kayık içindeki kaza-
zedelerin kavuklarıyla su boşaltmaktan
yorgun düştüğünü yazar. Ama, azgın dal-
galara fılika da dayanmaz ve devTİlir. Su-
yun üstünde yüzen geniş bir tahtanın üs-
tüne çıkan Çelebi, iki Gürcü çocuğun, ıki
Çerkez kızın ve bir Rus'un da tahtaya doğ-
ru kulaç atarak kenarına tutunduklannı
görür. Evliya Çelebi "Ne hal eylesem de
levha bana kalsa" diye düşünürken 'bi-
çare' Rus, dalgalann arasında bir görülüp
bir kaybolan varile binmek için atılınca
boğulup gider.
Binbir zorluğun ardından karaya ulaş-
mayı başaran Evliya Çelebi'nin yorgun
dudaklarından, Iranlı şaır Şeyh Sa'di'nin
şu dizeleri dökülür:
Denizdeki menfaatler hesapsızdır
Selamet istersen kıyıdadır.
ARİF DAMAR
2004 Mayıs ayının edebiyat dergılerinden:
Adam Sanat, Agora, Akatalpa, Berfın
Bahar, Çağdaş Türk Dılı, Dize, Edebiyat ve
Eleştıri, E, E\Tensel Kültür, Hayvan,
Imlasız, kitap-lık, Sanat ve Hayat. Şair
Çıkmazı, Şiiri Özlüyorum, Ünlem, Topal
Kannca, Varlık ve Yasakmeyve'de yer alan
şiirleri okudum, inceledim.
Adam Sanat dergisinde yayımlanan, Yaşar
Miraç'ın "Şafağı Tanı" adlı şiirini Ayın
Şiiri olarak degerlendirdim. Yaşar Mıraç
1979da çıkan "Trabzonlu Delikanlı"
kitabıyla 1980 Türk Dil Kurumu Şiir
Ödülü'nü kazandı. Bu kitabı Karadeniz
folklorundan şiirsel söyleyiş olarak ustaca
yararlanmasıyla ilgiyi çekti. Yeni bir ses
olarak nıtelendirildi. Adını verdiğı "Yeni
Türkü" ozanlan: Ahmet Erhan, Erdal
Alova, Ozan TellL, Turgay Fişekçi, Neşe
Yaşın ve Adnan Ozer'in minüc kitaplannın
editörlüğünü yaptı. Onlann en canlısı,
deyim yerindeyse önderi durumundaydı.
Özgün bir gençti şiin gibi. Bundan önce
"Kiraz Küpe" adıyla bir dergi de
çıkarmıştı. Yaşar'la tanışmamız o yıllara
dayanır. "Yeni Türkü"cülerle aynı yıl 28
Nısan Cumartesı günü Moda Cumalı Sanat
Galensi'nde ımza günü yaptım, bu
yetenekh gençleri yüreklendirmek için.
Yaşar Miraç ilk kitabından dolayı
kovuşturmaya uğradı. TDK'nin bu kitaba
ödül vermesi Kenan Evren'i
öfkelendirmişti. Yükseköğrenimini bitiren
genç şair 1981 'de Almanya'ya göç etti.
Son yıllarda hem .Türkiye'de hem de orada
yaşıyor. Yaşar'ın "Şafağı Tanı" şiirinin
bütünü 16 şiirden oluşuyor. Bunun ilk 15'i
5"erdizeden, 16"ncısı 5 bölümden. 15'inin
adı "Şafak", 16,'sının "Şafak BenliğT
Şafak Kobaş (1954 - 2004) Yaşar Miraç'ın
bir devnmci arkadaşıdır. Vakitsız, genç
ölümü Yaşar Mıraç'ı çok derinden
kederlendirmiş. Bu şiirlen 5-22 Mart 2004
arasında yazmış. "Şafağı Tanı" şiiri,
bilinen ağıt şiırler gibi değıl. Her biri ayn
ayn Şafak'ın güzelhklenni dile getiriyor.
Ah vah etmeden. Aynca haikularla
benzerlik gösterse de öyle nitelenemez. Eski
şiirlerini anımsatsa da daha değişik, daha
geliştirilmiş bir anlatımla yazılmışlar.
ORTRE/ YAŞAR MİRAÇ
Yaşar Miraç 1953 yılında doğdu.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü'nden mezun oldu. İlk şiirleri
1966 yılında Trabzon gazetelennde çıktı.
Şiirleri 1975'ten itibaren Militan, Sanat
Emeği, Türk Dili, Yusufçuk dergilerinde
yayımlandı. ilk kîtabı Trabzonlu
Delikanlı yla 1980 Türk Dil Kurumu Şiir
Ödülü'nü kazandı. 'Dilsiz Sevdalar'la 1982
Abdi Ipekçı Dostluk ve Banş Ödülü şiir dalı
birinciliğini Ali Cengizkan'la paylaştı.
Başlıca yapıtlan: 'Şiir ile Söyleşi' (1979),
'Gül Ekmek' (1980), 'Talipİerin Agıdı'
(1980), 'Çan Deresi Türküleri'(1981), 'tçli
Şarkılar' (1981), 'Trabzon'dan Çıktım
Yola' (1981), 'îstanbul Bir Kırmızı Gül'
(1985), 'Yurdumun İşçileri' (1985), 'Banş
Güilerinin Gümüş Denizi' (1986),
'Güleriz Ağlanacak Halimize' (1988),
Karadeniz Hırçın Kız' (1988),
'Baleylim' (1997), 'Lazcaz'( 1999), 'DeU
Dumrul San Yıldız' (1999)
şafak
alın demektir
ışıklı kırağıda
hep yitecekmiş gibi
duran ayla bozkırda
sümbülenin kardeşi
5 mart 2004,
trabzon
şafak
kara saçlardır
karatay yelesinden
yalnız çobanlardaki
ak solukta gizlidir
ay kavala üflenen
9 mart 2004,
trabzon
şafak
ilk aşk ilk bakış
ve ilk uyanıştır
sıcak eller okşayan
sımsıkı saran kollar
korcan dudaklanıştır
14 mart 2004,
trabzon
şafak
doğuş demektir
ışık yenidenliği
şiirin gizin kızı
ozanlar için giyer
lacivert gelinliği
20 mart 2004,
kuzguncuk
Yanşmaya üniversitelerin sinema - iletişim öğrencileri katıldı
Geleceğin sinemacılarıKültür Servisi - Kültür ve Turizm Bakanlığı Telıf
Haklan ve Sinema Genel Müdürlüğü tarafından
TÜRSAK Vakfı'nın danışmanhğında bu yıl ilki
gerçekleştirilen 'Geleceğin Sineması' öğrenci
kısa filmlerini destekleme programında
çalışmalanna katkı sağlanan öğrencilere plaketleri
perşembe akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde
düzenlenenbir törenle verildi.
•Geleceğin Sineması'nın yaratılmasına katkıda
bulunacak sinema öğrencilerinin, eğitimleri
sırasında yaptıkları kısa filmlere destek olmak
amacıyla düzenlenen programa devlet
ûnıversitelerinin 4 yıllık Sinema-Iletişım
bölümlerinden 3. ve 4. sınıf öğrencileri katıldı.
Leyla Özalp, Banş Pirhasan, Yeşim Tabak,
Atıf Yılmaz, Engin Yiğitgil'den oluşan seçici
kurul, 12 gencin çalışmaları arasından yaptığı
değerlendirmede Bora Altun'un (Marmara
Üniversitesi) 'Türkiye'nin Jeolojik Mirası'
adlı belgesel filmini birinciliğe değer bulurken *
Selin Suar (Ege Üniversitesi) 'Bahk' adlı fümiyle
ikinci, Itır Sema Ertaş (Selçuk Üniversitesi)
'Ölüm Düşleri Gerçektir' adlı filmiyle üçüncü
oldu.
Yanşmada Sercan Kehribar'ın (Fırat
Üniversitesi) Ankara'da bir mali müşavirin
yanında çalışan muhasebecinin, hayatı olduğu
gibi değil olmasını istediği gibi yaşamaya
çalışırken içine düştüğü ikilemin anlatıldığı
'Her Neyse' adlı filmi ise özendirme ödülüne
değer görüldü.
Gazetemizi ziyaret eden Sercan Kehribar ilk
kez katıldığı bir yanşmada ödül almasının
kendisini mutlu ettiğini vurgularken, bunun
aynı zamanda okulunun da kazandığı ilk
ödül olduğunu belirtti.
"Amacım elimdeki kısıtlı olanaklarla en
iyisini yapmaktı" diyen Kehribar, ileride
daha çok çalışarak yeni çalışmalar
gerçekleştireceğini söyledi. Selcen Kehribar "Hev Nevse' adlı kısa filmivle özendirme ödülü aldı.
EStNTİLER
ZEYNEP ORAL
Asırlık Çınarlar,
Yeni Filizler...
Bundan beş yıl önceydi. Necdet Mahfi Ayral 91
yaşındaydı. Ve sahnedeydi. Müjdat Gezen Tiyatro-
su'nda Savaş Dinçelın sahnelediği "Hababam Sı-
n/ft"ndaoynuyordu. Sahneyi 70'li, 80'li yıllarda doğ-
muş gençlerle, Müjdat Gezen Sanat Merkezi öğ-
rencileri ya da mezunlarıyla, çiçeği burnunda oyun-
cularla paylaşıyor, bundan sonsuz bir tat alıyor ve
biz ölümlü izleyicilere ölümsüz bir "Othello Kazım"
armağan ediyordu. Yıllarını, tüm birikimini, var olma
nedenini tiyatroya adamış bir oyuncuydu. 91 yaşın-
da ve sahnede olmanın harikuladeliğini bizlere yan-
sıtıyordu.
Oyunu izleyip yazdığım değerlendirmeden birkaç
gün sonra Necdet Mahfi Ayral, delikanlı coşkusuy-
la bana telefon ediyordu... Son konuşmamız oldu-
ğunu bilmıyordum...
•
Bundan iki yıl önceydi... Ressam, karikatürcü, edi-
tör, yazar, edebiyat öğretmeni, sanat tarihi öğretme-
ni Zahir Güvemli'nin son dönem resimleri, Maç-
ka'da özden Galeri'de sergileniyor. 0,90 yaşınday-
dı. Galeriye akın etmiş ünlü, ünsüz her yaştan insan
"Hocam, hocam"diye çevresini sarmış, 90 yaşında
düşünmeyi, çalışmayı, üretmeyi sürdüren insana
saygı ve sevgi sunma yarışındaydı... "90. Yaş Ser-
g/sı"nde Zahır Güvemli, "ınsanın, işini, mesleğini,
yaşam biçimine dönüştürmesine" harika bir örnek
oluşturuyordu.
Sanat ve kültür yaşamımıza kök salmış iki yüce çı-
narı birkaç gün arayla yitirdik. Ne mutlu onlara ki
bunca uzun yıllar mesleklerini sürdürebildiler. Ne
mutlu bana ki. onları tanıdım, birikimlerinden yarar-
landım, onlara sevgimı, saygımı ve teşekkürlerimi,
ölümlerinden sonra değıl, yaşarken iletebildim...
Işık içinde dinlensinler...
Aşağıdaki öyküyü duyabilselerdi çok sevecekler-
di. Onlar için anlatıyorum. Hayat devam ediyor, ye-
ni filizler açmaya devam ediyor demek için...
•
Yıl 1999. Yirmili yaşlannda genç bir kadın... Ams-
terdam'ın ünlü konser salonu Concertgebouvv'un
önünde pembe bir bisiklet gördü. Satıcıya fiyatını
sordu. 50 Gulden! Bir öğrenci için çok pahalıydı.
Tam uzaklaşacaktı ki, satıcı, "Karşılığında sen bana
ne verebilirsin?" diye sordu. "Ben şarkı söylerim"
dedi genç kadın. "Söyle o zaman" dedı satıcı...
Scarlatti'den bir arya söyledi, arya bitince gelen
geçen herkes alkışladı. Bisiklet sahibi de beğenmiş
olsa gerek, "Bir tane daha söyle, sana hediye ede-
yim bisikleti" dedi... Bir tane de türkü söyledi: "Ev-
lerinin önü Mersin". Ve bisikleti aldı. Ancak onun asıl
ilgısıni çeken, bu küçük konseri Concertgebouvv'un
tam önünde vermış olmaktı.
Ve o yıl okul açıldığında tüm arkadaşlarına keyif-
le bol bol caka sattı. "Ben Concertgebouw'da kon-
ser verdim... İçinde değilse de, dışında..." diyerek!
Aradan tam beş yıl geçti. Beş yıl sonra aynı genç
kadın, aynı yerde Amsterdam'da Concertgebo-
uw'da büyük orkestra eşüğınde yine şarkı söyleye-
cek. Ama bu kez dışarıda değil, içeride!
Adı Oya Ergun'du. Müziğe küçük yaşta ailesiyle
blokflüt ve keman çalarak başlamıştı. 1995'te Mar-
mara Ünivresitesı Müzik Bölümü'nden mezun ol-
duktan sonra Prof. Yıldız Dağdelen'le çalıştı,
1998'de Amsterdam'a gitti. 1999'da Amsterdam
Konservatuvarı Müzik Eğitimi Bölümü lısansüstü
eğitime kabul edildi. Bir sonraki yıl, şan öğretmen-
liği üzerine çalışmaya başladı. Hollanda, Belçika,
Fransa ve Türkiye'de piyano ve topluluklar eşliğin-
de konserler vermeyi sürdürdü.
Ben onu geçen yaz tanıdım. Hollanda'da göçmen
kadınlarla, kendi kurduğu "Sabnn Gözyaşlan" adlı
vakıfla, heyecan verici bir proje sürdürüyor. Sopra-
no, şan hocası, psikolojik danışman olarak onlara
"kendi seslerini bulma", kendi şarkılarını söyleme
olanağı yaratıyor! Ama bu, başka bir yazının konu-
su...
Hollanda Festivali'nin kapanış konserinde 27 Ha-
ziran'da Amsterdam'da Concertgebouv/da ve de
içerideki Büyük Salon'da, Ed Spaanjard yönetimin-
deki uluslararası Atlas Ensemble ile Hollanda'nın en
sevılen çağdaş bestecisi Teo Leovendi'nin bir ese-
rini ve uluslararası arenada birçok ödül kazanan Türk
besteci, piyanıst Evrim Demirel ın düzenledıği Ana-
dolu'dan dört türkü seslendırecek Oya Ergun...
Beş yıl önce pembe bisikleti almak için, sokakta
söylerken şarkılarını, bugünü görebiliyor muydu,
doğrusu bilmiyorum. Ama mutlak düşlüyordu...
Düşleri gerçeğe dönüştürmek... Hayatın büyüsü
bu galiba...
Asırlık çınarlarla, yeşeren filizler arasında hayat
devam ediyor... Hayatın büyüsü de...
zeynep@zeyneporal.com
Faks:0212 25716 50
Avusturya, Klimt taUolannı istiyor
• LONDR.4 (BBC) - ABD Yüksek Mahkemesı,
Maria Altmann'ın daha önce ailesinde bulunan ve
Nazilerce alıkoyulan Gustav Klimt'in 4 tablosunu
geri almak için Avusturya Hükumeti ve Ulusal
Müzesi'ne dava açabileceğine karar verdi. Yapılan
açıklamaya göre Naziler, oldukça varlıklı bir
Yahudi ailesi olan Altmann'lann mal varhğından
bazılanna, iktidara geldikleri 1938 yılında el
koymuşlar. Bunlann arasındaki 6 KJimt
tablosundan biri, bugün 88 yaşında olan Altman'm
yengesi Adele Bloch-Bauer'in portresi..
Avusturyalı yetkililer ise 1925'teki ölümünden
önce tablolann Bauer tarafından galeriye
bağışlandığım, tüm haklanna sahip olduklannı
belirtiyorlar. ABD yönetimi, sorunun diplomatik
yolla çözümünü tercih ederken karar, Yahudi
çevrelerinde bu tip durumlarda örnek
oluşturacağından olumlu karşılandı.
6 yaşmdaki ressam
• TRABZON (AA) - Trabzonlu 6 yaşındaki
Talha Gümüş, 1. kişisel resim sergisini açacak.
Resim yapmaya 3 yaşında başlayan Gümüş,
yaptığı açıklamada, büyüdüğü zaman yağhboya
resimler yapmak istediğini söyledi. Resim
öğretmeni Neslihan Değirmenci ise Gümüş'ün
güzel resim yaptığını vurgulayarak, normalde
atölyelerine küçük çocuklan kabul etmediklerini,
ama Gümüş'ün çizgilere çok hâkim olduğunu
belirtti. Talha Gümüş'ün 1. kişisel resim sergisi, 11
Haziran tarihinde Mimarlar Odası'nda açılacak.
Sergiden elde edilecek gelir, zihinsel engelli
çocuklann eğitimine bağışlanacak. ^