Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Z UIAY1S2O04PAZAR
+
CUMHURİYET SAYFA
P A Z A R Y4ZBLARI dishab@cumhuriyet.com.tr 11
Torch Kulüp'te öğlen yemeğibir bahar günü VVashington
tvüeydanı'ndan geçip New York
t^aiversitesi"ııin yolunu tutmak kadar
t^=}"ifli bir şey olamazdı herhalde. New
Vcr>:k Üniversitesi'nden çok kişiyi
t*nnmam asknda, birkaçıyla merhabamız
^^t^dır o kadar. ama Profesör Mkheal
)ÜDwalsky'yı ıyi tanınm. Birzamanlar
li-oğaziçi Umversitesi'nde konuk
(gıetim üyesı olarak ders vermişti. Son
juicJerde biraz sıkıntıh olduğunu
cuaymuştum: eşiyle olayh bir boşanma
«tiireci yaşıyordu ve hakkındaki
t&cikodulardan bunalmıştı. Kısa
jiijreliğine New York'ta olduğumu
tgprsnince benı görmek istedi; gerçi
}ijjv haftasi olduğundan programı
•ofundu ama.. belki perşembe günü
'orch Kulüp'te birlikte bir öğle yemeği
•ryebilirdik. Peki. dedim ona. Zaten
/Ulage, Nev- York'a gittiğimde havasını
»lumak isteyeceğim bir yerdi. Torch
Crnjlüp tipik bir ünrversite restoranıydı,
J e w York Üniversitesi'nin. Hanım
^örevli bize oturacak bir yer bulmaya
alışırken bir yandan da Kowalsky'yi,
ocuğundan yakınan bir anne şefkatiyle
tatlı tatlı şikâyet ediyordu:"Bay
Kovvakky hep böykdir, geteceğini haber
vermeyi unutur, son dakikada arayrp ild
ayağınuzı bir pabuca sokar!"
Yakasındakı karrta adının Jane olduğu
yazıyordu ve tuhaf olan, bütün bunlan
söylerken bizi restoranın en iyi masasma
oturtmayı becermesiydi. Birkaç dakika
içinde önümüze birer çanak Sezar
salatası ve bir şişe beyaz şarap
konulmuştu bile. Bu yediğim en lezzetli
Sezar salatasıydı. Kovvalsky yemek için
benim kadar iştahlı görünmüyordu.
Sohbete başladıktan kısa bir süre sonra
kendimi yan yaşında olduğum birini,
çeyrek yaşındaki biriyle yaşadığı yasak
aşk için teselli eder konumda
bulmuştum, bu galiba New York'tu,
belki Village belki de milenyumdu.
Oysa Kowalsky aralanndaki yaş farkını
önemsemek bir yana, sözünü bile
etmeye değmez buluyordu. "Büiyor
musun" dedi, beyaz şarabından geniş bir
yudum alırken, "BizJer arük yaştan söz
etmemetryiz, saçma ohır bu, anhyor
musun? \e de olsa hepimiz geçen binyüa
aitiz." Galiba haklıydı, sonuçta hepimiz
NEW YORK
ŞANSEVTÜZÜN
aynı binyıla aittik!
Doğum tarihleri
binyıl öncesinde
kayıtlı kalmış
birileriydikişte...
Öyleyse yaşlanmızın
ve yaşlar arasında
yaratılmaya çalışılan
yapay uzaklıİdann ne " ~ ^ ~ ^ ^ ^ ~
önemi vardı? îkimizin de ikinci binyılda
yeşerecek yeni tohumlara gıpta ettiği
sessiz bir an oldu. Kadehlerimizi suç
ortağı olmusçasına birbirine
dokundurduk. "KE~ öğrencüerinden biri
miydi?" diye sordum. Bir profesörün
çeyrek yaşuıdaki biri en kolay
öğrencileri arasında bulunurdu.
Kowalsky'nin bakışlanndan hayal
gücümün sığlığını bana
yakıştıramadığını sezdim. Polisiye bir
romanın ilk sayfasından katili tahmin
etmeye çalışıyor gibiydim. Çeyrek
yaşındaki sevgili, öğrenci değilse kim
olabilirdi? Prof. Kowalsky: "Finli bir
sahne sannfçışı,,," dedi. Bu galiba New
York, belki Village belki de
milenvumda. Gözümde Finli kızın
küçük san bedeni canlandı.
Kulağıma eğilip "Düşünebüiyor
musun" dedi, bana doğru iyice
eğildi, "Manhattan'daki küçücfik
dairemin içine bir Fin Hamamı
yapürdım_ Benim dersim onun da
provası obnadığı her anımıa orada
geçÛTyoruz." Micheal iri yan bir
~ adamdı. Bir Manhattan dairesine
ancak 1 metrekarelik bir Fin Hamamı
sığabilirdi. Ufak tefek Finli kızla oraya
sığabilmek için bayağı eğilip bükülmesi
gerekiyordu. Gülmeme engel olamadım:
"Mkheal". dedim. "neden küçük FinKni
ahp eskisi gibi Boğaziçi Üniversitesi'ne
gebnrvorsun, geniş bir ev tutar içine bir
de Türk Hamamı yaptmrsın!" "Fena
füardeğUastaıda_." dedi, gerçekten
bakışlanndan bir an için bunu ciddi
olarak düşündüğünü sezdim, ancak
hemen "Eminim böyle bir şeyi duymak
bile istemez!" dedi, sonra hatırlatır gibi,
"O bir sahne sanatçısL." dedi yeniden.
Unutmuşum, minicik bir fare olsan da
daima büyük elmayı dişlemeye
çalışacaksın, belki hiçbir şey
koparamayacaksın ama mutlaka
deneyeceksin. Micheal'ın da minik bir
faresi vardı işte! Manhattan'daki bir
metrekarelik Fin hamamında
kovalamaca oynadığı minik bir fare...
Micheal sahne sanatçısı kavramını
benim gözümde somut kılmak
istercesine: "Şu an Wendy'yi oynuyor,
Peter Pan'm VVendy'si" diye ekledı.
"Dün gecetiyatrodaen ön sırada oyunu
izJerken, birdenbire elimi sahneye uzanp
onu ahnak ve ceketimin cebine koymak
istedim~" Bilmiyorum, yalnızca
Kowalsky'nin mi yoksa tüm erkeklerin
fantezisi miydi; ceketlerinin cebinde
saklayabilecekleri bir parmak sevgili...
Micheal'ın yetişmesi gereken bir sınav
olduğundan tatlıya boş verip kahve
söyledik. Bana öğleden sonra neler
yapacağunı sorarken bakışlannda
yerimde olmayı isteyen hafif bir
kıskançlık sezmıştım. "Her zamanki gibi
biraz Bames&Nobie, birkaç kafe_ belki
bir de sinema™" dedim ona. Gerçekten
sınav yapmaktan daha keyifli bir
öğleden sonra olacağı açıktı. Peki ya
akşam? Kabul edelim, akşam o daha
şanslıydı...
6
AB 'de Türkiye'ye
hayır mı?'
Juralarda, P&skalya hafta sonunu
ılcip eden pazartesi günü dını tatil
^inüdür. Bugün iki haftalık bahar
<kul tatiline de denk geldığinden,
'aris ağustos ayından bile daha
jnhadır. Sokaklan sakm sakin
rşınlamak. fotoğraf çekmek
steyenler ıçın ideal bir gündür.
şte böyle bir günün huzurlu ve
erin sabahmda sen adımlarla
jimize giderken (gazetecilik
:eceyi gündüzü, resmi tatili, hafta
onunu pek tanımadığından),
Jeaugrenelle alışveriş merkezinin
ırtasından geçiyorduk. Merkezin
liğer ucundaki benzin istasyonu
adilat nedenıyle koruma
luvanyla çevrilmişti. Bu duvarlar
.onser, toplantı vs. kaçak duyuru
e reklamlarla kaplaruvermişti.
^oğu zaman bu ilanların önünden
o ş gözlerle geçenm. Ancak 12
>Jisan sabahı işımıze giderken
azeliği kenarlanndan sızan
utkallardan belli, dev kaçak
ıfişlere kayıtsız kalamazdık.
'ransız gencileri yelpazesinde
•Kraüyetçi" kahfıyla kendine bir
amanlar nıspeten özgün bir
,onum edınen Phflippe de VTDiers
PdV) afışten üstümüze
ıtlayacakmı> gibi duruyordu.
•Mouvement pour la France-
tansa İçin Hareket" (FtH) partisi
ıderi PdV haziranda yapılacak
Wrupa Parlamentosu seçimleri
çın propaganda çalışmalanna
)aşlamıştı. PcTV leş bulmuş aç
ırtlan edasıvLa
:
ransız sagının
avori konusuna
ek başına sahip
;ikıp. kısa ve
;olay yoldan
>arsa toplaraayı
ımaçlıyordu-
i bozması
PARIS
UĞITÎHÜKLIM
uratına yapıştırdığı sahte ve
kiyüzlü fotoğjafının yer aldığı
'eşil-beyaz afişm üstünde iri
annızı harflerle şu ifade yer
ılıyordu: ".AR'tle Türidye'ye
ıayır!". Afışıeki "Union
Suropenne" {AB) sözcüklerindekı
'o" harflerimn içine ters birer ay-
aldız yerleştirilmişti. "Haşmefli"
cendince Türkiye gibi bir ülkenin
'en hakiki A^Tupahlara" ters
lüştüğünü karutlamaya
;alışıyordu. PdV gibi bir
)portünist ırkçının telaşını gayet
yi anlıyoruz. O kendisini
\quitaine-\'osges bölgesi
cöylüleri, 1739 Fransız
levriminde Kraliyet yanlısı
'Chouans'lann tarıhi mirasçısı
.ayıyor. Merkez ili Bordeaux olan
>u bölgenin "derin geleneğine"
.ahip çıkma%a çalışan yalnızca
>dV değıl. İtidardakı UMP
>artisinin lıderi ve Bordeaux
»elediye başkanı, yolsuzluk ve
ıüfuz suiistımali suçlamalanyla
-ediği hapis ve sıyasetten men
:ezalarının temyiz karannı
>ekleyen Alain Juppe ve çok
,ayıda arkadaşı da Türkiye'nin
\B üyelığıne karşı savaş
ıçmışlardı. Fransa'nın bozkurtları,
:akallan. sırtlanlan bir önceki
ıölge seçiml^inde öyle bir tokat
'emışlerdi kı hıç olrnazsa A\Tupa
^arlamentosu seçünlennde
:evahiri kurtarmak ıstıyorlardı.
\şın milliyeıçi sağdan gelip,
iberallikte karar kılanlar kadar
oplumun Hristıyanlık
çgüdülerinı gıdıklayıp lslam
cbisıni kışkırtanlar da ucuz ve adi
>ir Türkiye karşıtlığı oynamaya
başladılar. Buna yeni dünyada
oturup da eski dünyadakı "şer
ekseni" hakkında fetvalar döşenen
"şej'h-ül âKm" hocalar da
eklenince, ABD'nin ve Islamın
Truva atı Türkıye'vi ,\B'ye
almakta yarar var mı sorusunu
soranlar çoğaldı. Karşıta ve
farklıya saygı konusunda, lslam
literatüründe "etik anlayış ve
evrensel insanhk değeri"ne zemın
aramaktansa, terönst=ateist
benzen denklemlerle raks eden,
kodlu lcıvırtmalarla mılim milim
hedefe yaklaştıklanyla ÖNİinen,
kimilen neye çanak tuttuklannın
farkında değil görünürler. PdV ile
1999 Avrupa Parlamento
seçimlennde ortak liste çıkartan
Charfcs Pasqua"nm
destekledikleri sözüm ona bilim
adamı Aleıandre Del VaDe adlı
zatın yazdığı 600 sayfalık
"Türİdye AMiıpa'da: Islamcı
Tnrva Aö mı?" başlıklı kıtaba göz
atmakta yarar var
(www.alexandredelvalle.com). Bu
karanlık tablonun neyse kı bir de
aydınlık yüzü var: lslam
Voltaire'ini araya dursun, başta
Cumhurbaşkanı Jacques Ourac
olmak üzere bir kesım gerçek De
Gaulle"cüler ve Fransız solu, 12
Eylül 1980 sonrasında başlayan ve
henüz bitmemiş sürecın bugünkü
noktasında Türkiye'ye ılkesel ve
tutarlı babyor. en azından sıyası
planda... Kopenhag ölçütlen u\"um
v e uygulaması, "Köprüyü
geçinceye kadar ayıv'a da\ı
demek" değıl. Bir "
uygulamadır kı o, şeyh-ül
âlim hazretlennın umduğu
saygı ve hoşgörüyü. ateiste
de göstermeyi zorunlu
kılar... Sonikıyılda
~~ Fransa'da Türkiye hakkında
30 civannda kitap yayımlandı.
Ermeni kökenli iki yazann kaleme
aldığı ve \-ukanda zikrettiğımiz
eser dışında, hepsi Türkiye'ye
objektif, olumlu ve dostça bakan
çahşmalar. Bu eseTİer, 19-25
Nisan tarıhli Mananne dergısınde
yayımlanan bir kamuoyu
araştırmasının ardındaki gerçeğe
de katkıda bulunuyor. Fransız
sağının bir bölümü. ınanılması
pek kolay bir demagojiyle
Türkiye'nın AB üyelığine karşı
çıkıyordu. Gerekçelen Fransız
halkının sözüm ona olumsuz tavn.
Halbuki, kamuoyu araştırmalan
dışında bilimsel dayanağı olmayan
bu eğilım, yine son iki yılda
düşüşe geçmiştı. Dergiye göre,
BVA kamuoyu araştırma
kuruluşunun verileri bu gelişimı
onaylar nıtelikte. Fransızlann
yalnızca>üzde 5l'i Türkiye'yi
AB'de görmek istediklerini ifade
ermiyor, AB'nin bir Hıristiyan
kulübü olmadığını da
vurguluyordu. Ancak yüzde 39"u
karşıydı. Sol seçmenlerin >oizde
58'ı Türkiye'yi AB'de görmek
istediklenni ifade ederken 18-24
yaş grubu gençliğın \oizde 63.7'si
"Türkiye AB'nin bir parcasıdır"
diyordu. Hâlâ mı AB'de
Türkiye'ye hayır? Birkaç gün
önce Türkiye'ye uçmak için Paris
Orly Havalimanı'nın
kondorlannda yürürken
hayatımızda ilk kez devasa bir
Türkçe reklam panosuyla
karşılaştık: "Dünj'a ne kadar
küçük değil mi?" AB'ye "Hayır"ı
nerede aramak gerek acaba?
ugur.hukum@paris.com
Şişman da
güzeldir...
Tayland'ın Nakhon
Pathom kentinde
dün düzenlenen
geleneksel Jumbo
Kraöçe
Yanşması'nı eski
manken Bangon
Warvawong
(soldan 6.) kazandı.
Bir zamanlar 52
küogram
ağırhğında incecik
bir manken olan
VVah a>vong arük
150 kilo>a ulaşb.
2004 vıİuun
Jumbo Kraüçesi
seçilen \Vaiyawong,
"Şişmanlarda
güzeldir" dryor.
(Fotoğraf: AP)
Nazilerden anndırılmış bölgeAvrupa'da Türk ohnak hiç de kolay
değildir. Hele bir de Belçika'da,
Flamanlann arasında yaşıyorsanız işiniz
daha da zordur. Valon kesüninde ırkçı
partinin esamisi okunmazken Flamanlann
ırkçılan 1991 'de başladıklan yükselişlerini
hızla sürdürüyorlar. ilk seçimlerde
birinci parti olmalan bile söz konusu. Işte
bu gelişmelen yıllardır gözlemleyen ve yer
yer ırkçılığın olumsuz etkilerini de yaşayan
biri olarak "ırkçıhk hakkında yan yazmak"
pek hoşııma gıtmez. Ama bu kez, belki de
ilk kez önyargı \e ırkçılık konusunda iki
olumlu gelışmeyi ele alacağım. Flamanca
yayın yapan devlet TV kanalı VRT ve De
Standaard gazetesinin 18 yaşından büyük
1000 Flaman arasında yaphrdığı ankete
göre, Flamanlann yüzde 70'i Türkiye'nin
AB'ye tam üyeliğini desteklerken yüzde
25'ı Türkiye'nin üyeliğine karşı olduğunu
belirtmişler. Üniversite mezunlan,
öğrenciler ve yönericilerin hemen hepsinin
Türkiye'nin üyeliğini desteklemesi dikkat
çekici. AB'nin genişlemesine olumlu
bakanlann oranı yüzde 60'da seyrederken
Türkiye'nin üyeliğine verilen yüzde 70'lık
destek beklenmedik ve çok olumlu bir
sonuç. (Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini
destekleyen Flamanlann yüzde kaçının
ırkçı parti Vlaams Blok'çu olduğunu merak
ediyorum.) Hafta içinde Gent Yüksek Ceza
Mahkemesi'nde görülen dav'ada Irkçı parti
Vlaams Blok (Flaman Bloku) ile üişkili 3
dernek ırkçılık karşıtı yasa çercevesinde
yabancılara "tecrit ve aynmcıhk"
yapmaktan suçlu bulundular. Bu da ikinci
BRÜKSEL
ERDtNÇUTKL'
olumlu gelişme.
Vlaams Blok
söylemi, yabancılan
ve yabancı kökenli
Belçikalılan "suç
işleme, işsiziik ve
güstnük sorunu" ile
ilişkilendiriyor.
Mahkeme, ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ~
düşünceleri ifade
özgürlüğü maskesı altında yabancılara
nefret kampanyası yürütülmesine izin
verilemeyeceğıni bildirdi ve ırkçı parti ile
bağı olan bu 3 demeği para cezasına
çarptırdı. Yargıç, Vlaams Blok'un ırkçılığa
teşvik eden bir parti olduğunu ve yabancılar
hakkında olumsuz yargılar oluşması için
çaba harcadığını belirterek parti
programındaki önerilerin "toplu smır dışı ve
geri göndermeyi" amaçladığım açıkladı.
Davanın görüldüğü Gent'te, ırkçılık
karşıtlan, "Nazikrden anndmlmış bölge"
anlamına gelen "\aa-vrije zone" yazan
çıkartmalan etrafa yapıştınrken ırkçılar da
Eşit Haklar ve Irkçılıkla Mücadele
Merkezi'ne telefon ve e-postalarla tehditler
yağdınyorlar. Yargıtaya gideceğini bildiren
Vlaams Blok ise yargıçlan siyası karar
vermekle ve taraflı davTanmakla suçluyor.
Parti yetkilileri karan düşünce özgürlüğüne
ındirilmiş bir darbe olarak değerlendirdi.
Vlaams Blok'u öldürme denemesinin
lcurbanı oldiiklaruu ileri süren ve karara
karşı diz çökmeyeceklerini söyleyen parti
başkanı Vanhecke, 13 Haziran'daki A\Tupa
Parlamentosu seçimleri ve bölgesel
seçimlere, Flamanlann çoğunun
destekledığini iddıa ettiği, yabancılarla ilgili
politikalanm değiştirmeden gireceklerini
açıkladı. Partinin ağır toplanndan Föip
Dewinter ise "adli hoKganizm"den ve
"poBtik)"amjamuk'"tan dem vurdu. Parti
temyiz için yargıtaya son başvuru tarihi olan
6 Mayıs'ı bekleyerek başvurusunu son anda
yapıp temjiz karannın 13 Hazıran öncesi
çıkmasına olanak \ ermemek istiyor.
Yüksek mahkeme karan onarsa partinin
aldığı devlet yardımlan kesilebilecek.
Diğer parrilenn liderleri, "ırkçı parti ile
sandıkta mücadeJe%i yeğlediklerini"
söylediler ve kararla ilgili yorum
yapmaktan kaçındılar. Sadace Valon
Sosyalist Partisi (PS) Başkanı
EBo Di Rupo, antidemokratik partilerin
mali yardımlardan yararlanamamasım
öngören yasa tasansının bir an önce
oylanmasını istedi. Son zamanlarda
"şhndiye kadar dışladıklan"" \laams
Blok'la flört girişimlerinde bulunan
geleneksel sağ ve muhafazakâr partıler bu
mahkeme karanndan sonra ırkçı partiye
daha mesafeli davranmak zorunda
kalacaklar. \laams Blok, "sistem kurbanı
ve mağdur" rolü oynayarak 1. parti olma
şansuıı yakaladı. Zaten da\a öncesinde
yapılan kamuoyu yoklamalan ırkçı partinin
konumunu güçlendirdiğıni gösteriyordu.
Mahkemenin karan, kısa vadede ırkçı
partinin ekmeğine yağ sürmüş oldu ama
uzun vadede tüm Belçika'yı "Nazflerden
anndıninuş bölge" yapmayı kolaylaşOracak
bir adım olarak görmek gerek.
Yaratıcı bir toplum için...
Amerikan Yaratıcılık
Derneği-American Creativity
Association (ACA), her yıl
uluslararası konferans
düzenliyor. Bu yıl 1-4 Nisan
günlerinde Houston'da
toplanıldı. 1980'lerde
kurulan ACA'nın
kuruculanndan biri benim
profesörüm, eski Ulusal
Başkanı da sınıf arkadaşım
(50 yaşlannda bir bey).
Konferansa katılmak çok
pahalıydı, fakat profesörüm
benim gibi birkaç öğrenci
için imkân sağladı: Kitap
standında çalışırsak hem
konuşmalara katılabilecek
hem de konferansın
düzenlendiği Galleria adlı 5
yıldızlı otelde kalabilecektik.
Zaten Houston da okulum
Texas
A&M'e sadece bir
buçuk saat
uzaklıkta. Tabii
bu fırsatı
kaçırmak olmazdı.
Isminde
"Amerikan"
kelimesi olsa da ~ ^ ^ ~
ACA uluslararası bir
kuruluş. .Amacı yaratıcılığın
yaygınlaştınknası ve
gelişririlmesi. Konferansa
dünyanın dört bir yanından
konuşmacılar ve ilgililer
katıldı. Üye olanlar sadece
yazarlar, sanatçılar değil;
Sanayi-Ticaret, lletişim-
Sanat, Eğitim-Öğretim,
Bilim-Teknoloji alanlannda
da üyeler var. Danışma
kurulunda ünlü düşünür ve
TEKSAS
ADALET
BARIŞGÜNERSEL
eğitmen Edward
de Bono da yer
alıyor. Konferansa
Yaratıcı Problem
Çözme ile Beyin
Fırtınası
alanlannın
kuruculanndan
^ ^ ^ ^ ^ Sidney Parnes ile
animasyon şirketi olan
Pixar'm bazı kuruculan
katılanlar arasmdaydı
(Oyuncak Hikâyesi, Bir
Böceğin Hayarı. Canavarlar
ve Nemo'yu Bulmak gibi
filmleri Pixar yaptı). Bizim
de katıldığımız bu kuruluşun
görüşü şu: Her insanın
tabiatında yaratıcılık vardır.
Yaratıcılık sadece ressama,
şaire has bir şey değildir. Ve
her alanda yaratıcılık gerekir.
Günlük hayatta gerekli olan
Problem Çözme Becerileri
de yaratıcılıktan doğar. Fakat
tabii günümüzde herkes işle,
okulla o kadar meşgul ki,
"yarabcı olmak" adeta lüks
%eya yük. Oysa
yaratıcılığımızın gelişmesini
sağlamak, buna izin vermek
kendimize borcumuz.
Her gün her işte elemanlann
fikir üretmesi. yaratması lüks
veya fuzuli değil,
hayati... Gelecekle ilgili
araştırmalara göre
2O15'te var olacak işlerin
üçte ikisı daha gündemde
bile değıl! ACA ile daha çok
bilgi için:
www.amcreativityassoc.org'a
uğrayabılirsiniz.
bgunersel2@hotmail.com
STUTTCART
AHMETARPAD
Almanya
'cennetten
bir köşe'
En son kamuoyu araştırmalanna
inanmak gerekirse, Türkiye'de
insanlann yüzde 72'si Avrupa
Birliği'ne giribnesıni arzuluyor!
Geçenlerde Güney Almanya
televizyon kanalı SWR'de,
tartışmalara stüdyodaki seyircinin de
katıldığı bir açık oturum
yapıldı. Bu canlı yayında hazirandaki
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde
adaylığını koyan Cem Özdemir,
Baden-Württemberg Eyaleti'nin
ikinci adamı Christoph Pataner ile
tartıştı. Hıristiyan demokrat Palmer
şiddetle üyeliğimize karşı çıkarken
Özdemir aynı şiddetle "iDe de
almahsınız!" diye dayattı. Yayın
sırasında yapılan "ahnsin rru,
ahnmasm mı" oylamasına 16 bin
ızleyici telefonla katıldı. Sonuç bizler
açısından ürkütücü oldu! Çünkü
"Türkiye AB'ye ahnmasm"
diyenlerin oranı yüzde 92.5 idi...
Türkiye'de doğusundan batısına
insanlann beklentisı hep aynı.
"Alsmlar bizi AB'ye!" dıyenler her
yörede. Doğubeyazıt'ın bir köyünde,
Ağn Dağı manzaralı kerpiç evindeki
yoksul köylü ile Istanbul tkitelli'de,
köylünün evinden kat kat büyük,
TEM manzaralı odasındaki "köşe
kapımş" hep aynı şeyi düşlüyor!
Insanımıza AB'yi "aDayıp pullayıp''
satan, kaleminden ballar akan, dolar
maaşlı bu "yazarak"la, Iran
sınınndaki iki odalı evciğinde
dünyadan bihaber(!), tek başına
bırakılmış, günlerini Asmalı Konak,
Televole ve
Süperstar
arasında
geçiren, yan
aç insanımız
arasında hiç
mi fark yok?
Olmaz olur
mu? Biri
"saöa", öteki
"ahcı". Serbest ekonomi piyasasımn
kuralıdır. hep satan kazanır! Ahcı da
çoğu kez "kazık" yer ve bunun da
farkına iş işten geçtikten sonra vanr.
Paldır güldür girdiğimiz Gümrük
Birliği'nden kimlerin kazançlı çıktığı
aradan daha birkaç yıl geçmeden
anlaşıldı. Ancak Türkiye hâlâ bu
birliğin içinde bir "arka bahçe"
olmaya devam ediyor ve milyarlarca
zaranna karşın sözleşmeyi bozmak
yürekliliğini gösteremiyor. Aym düş
kınklığını Kıbns'ta da yaşayacağız
gibi. Hele günün bırinde AB'ye
aldıklannda. mutlaka! AB
ülkelerinin "taşı toprağı alün"
olmadığını bilenler susuyor. "Ne
ohırsa obun gireHm» Ben kapağı
oraya bir atayım da.»" diye düş
kuranlan aydınlatmayanlar bır yerde
suç işliyor. AB'nın, dünün
komünistlerine, Moskova'nın "arka
bahçesi" ülkelere kucak açarken, 40
yıldır kapıda beklettiği Türkiye'ye
tek adım bile attırmamasının bir
nedenı olmalı? Brüksel sevdalısı
yazarcıklar bunlardan niçin söz
etmiyorlar? AB'nin bir "cennef,
lokomotifı Almanya'nın da
"cennetten bir köşe" olduğuna
insanımızı inandıranlar sanki
gerçekleri bibniyor mu, madalyonun
öteki yüzünden haberleri yok mu?
Işte size, son yıllarda ortaya çıkan
kimi gerçekler! Bugünkü AB
ülkelerinde 56 milyon insan
yoksulluk sımnnda yaşamakta.
Mayısta doğu Avrupa ülkelerinin üye
olmasıyla bu sayı artacak.
Almanya'da yoksullann oranı yüzde
11 ve 5 milyona yakın işsiz var.
Türkler arasında işsizlik oranı yüzde
25'e yakın, Almanlarda ise bunun
yansı bile değil. Ülke iflasın
eşiğinde, hükümet zor ayakta
duruyor. Ölümler artarken doğumlar
azalıyor. Almanya'nın tarihinde en
az doğum 2003'te olmuş. Böyle
giderse ülkede 2050'de 50 milyon saf
kan Almana karşılık, 25 milyon
yabancınm yaşayacağı söyleniyor!
2030'da Ahnanya'da nüfusun yüzde
50'sini emekliler oluşturacak!
Okuma yazma bihneyenlerin sayısı 4
milyon. Ülkede alkol bağımlısı 10
milyon insanın yaşadığı ve bu
bağımlılığın Almanya'ya verdiği
zarann yılda 20 milyar Euro olduğu
da resmi bir açıklama. Son on yılda
tiyatrodan müzelere kültürde, çocuk
bahçesinden üniversiteye eğitimde,
ilaçtan hastaneye sağlıkta büyük
kısıntılara giden Almanya'da insanlar
huzursuz. Iktidardaki SPD kısa
sürede 100 bine yakın üye yitirirken
öfkeli işçilerle emekliler sokaklara
dökühneye başladı. Bu durum kimi
başka Avrupa ülkesi için de geçerli.
Dünyadaki son yıllann hızlı
gelişmelen Avrupa'nın da geleceğini
belirsizleştiriyor, insanlannı
güvensizliğe itiyor. tşte madalyonun
öteki yüzü!
www.ahmet-arpad.de