20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
> ARAUK 2004 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR KULE CANBAZI kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 SUNAYAKIN Bahan anımsamak!.. Beyoğlu'nda çıkan 'Moniteur Oriental' gazetesine günün birinde yeni bir müdür gelir. Kısa zaman sonra gazetenin ön sayfasında çıkan şu haber kulaktan kulağa dolaşır tüm Istanbul'u: "Vapur boyunda ve cüssesinde, bilmem kaç yüz tonilatoluk bir balina, 31 Mart gecesi, havaya mağara yüksekliğinde sular fışkırta fışkırta, rılitıma çarpmış. Bekçiler, ırgatlar korkudan bucak bucak kaçışmışlar..." Bu haber üzerine Yıldız Sarayı jurnal yağmuruna tutulur. Dönemin padişahı, 'tahtın kurusun' diye anlaşılmasından korktuğu için 'tahta kurusu' sözcüğünü yasaklayan II. Abdülhamit'tir! Gazete müdürü karakola çekilir ve Sermet Muhtar Alus'un deyişiyle 'kuyruğu tava sapına çevrilir'. Sizin anlayacağınız muhteremi bir güzel döverler. Neden mi?.. Neden olacak; balina kuzey denizlerinde yaşayan bir canlıdır. Kim vardır oralarda? Rusya! Öyleyse bu haber Rusya'nın Istanbul'u işgal edeceğinı ima ediyor, okurun kafasını kanştırıyor! Yaaa!.. yaşayan Afrikalıların anısına bir heykel konulmuyor Çamlıca Tepesi'ne!? Özgürlük şarkılan söylesek etrafında, ellerimizde bahar çiçekleri... Ben ki, bir bahar günü, Çamlıca Tepesi'nin eteklerinde gezinirken uçurtma uçuran çocuklar ya da özgürce uçan göçmen kuşları ellerindeki dürbünlerle gözlemleyen insanlarla karşılaşınca onlan, yaşantıları boyunca zürafa, gergedan, fil göremeyen, Istanbul'da doğup büyüyen Afrikalılan anımsarım. Bahar günleri, Galata Köprüsü'ndeki oltalann sayısında artış görülür. Ama köprü üstünde balık tutanlann hiçbiri, ülkelerinde bir gazetecinin düşüncelerinden dolayı ilk kez, bir bahar günü, 6 Nisan 1909 tarihinde Galata Köprüsü'nde öldürüldüğünü bilmezler; bu yüzden de kendi yaşamlannda birer yem olmaktan kurtulamazlar. Istanbul'da bir bahar yazısı yazmak, Serbesti gazetesinin başyazan Hasan Fehmi Bey'i saygıyla anmak demektir. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Tütengil'den Bu Yana... Kimi zaman otuz küsur yıldır hep aynı yazıyı yazıyormuşum duygusuna kapılıyorum. Işkenceye karşı direniş, nereden gelirse gelsin, ister devletten ister bireyden teröre karşı, şiddete karşı çırpınış; "faili meçhul" diye adlandırılan ama failleri hiç de meçhul olmayan cinayetlerin peşinden sürüklenme; yargısız infazlara karşı direnme... Bundan tam 25 yıl önce çekilmiş o fotoğraf, gelip gözlerimin önüne dikiliyor. Bir bilim adamı, yerde, yolun ortasında, yüzükoyun uzanmış yatıyor. Üzerine örtülmüş çarşaf, başını açıkta bırakmış. Bembeyaz saçları, gözünde siyah kalın çerçeveli gözlüklerı, bir kolu başının üzerine kıvrılmış, kalem tutmaya alışık eli asfaltın üzerinde. Yanı başında okul çantası... Sanki uyuyor gibi. Sanki kurşunlanan bedeninden tüm kanını içine akıtmış da, fotoğrafta ondan kan lekesi yok... Sanki ha şimdi, ha biraz sonra kalkacak, otobüse binecek ve üniversiteye, öğrencilerine ders vermeye gidecek... Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979'da, her sabah olduğu gibi, yine üniversiteye gitmek üzere durakta otobüs beklerken hunharca öldürülmüştü. Bilim adamı, yazar, sorumlu biraydın, eğitim gönüllüsü, eşsiz bir öğretmendi. Namuslu, alçakgönüllü ve çalışkandı. Türkiye üzerine, Türkiye'nin aydınlığa çıkma meselesine emek ve gönül vermiş, bu alanda sayısız ürün vermiş bir bilim adamı... Ben onun öğrencisi olmadım ama tüm öğretilerinden, uyarılarından, önerilerinden, yazılarından, kitaplarından yararlandım. Sanat dergisini çıkardığımız Cağaloğlu'ndaki o küçücük odada ziyaretimize geldiğinde, sohbetlerine doyamadım. Tütengil, son yazılarından birinde, Türkiye'nin "kısırdöngülerin tuzağından" kurtulması için kaçınılmaz olana işaret diyordu. "Bölgelerarası dengesizlikten başlayarak Türk toplumunun her kesiminde ve alanında tanığı olduğumuz ekonomik, toplumsal ve kültürel dengesizliklerin giderilmesi..." (Sahi, gençlerimizden kaçı biliyor Tütengil'i? Adını kaçı duydu? Bilim adamının, koca profesörün, otobüs durağında işı nedir, ötesine geçti mi merakları???) Atatürk Türkiyesi'nde aydın kıyımının, aydın katliamı zincirinin bir halkasıydı Tütengil. Onu 25 yıl sonra hâlâ özlüyorum. önünde saygıyla eğiliyorum. 25 yılda, o günden bugüne değişen ne? Belki kıyım, aydınlardan, sokaktaki adama, sokaktaki gence, sokaktaki çocuğa kaydı o kadar... 1991 'de işlenmiş bir cinayeti, üniversite öğrencisi Birtan Altunbaşın işkencede öldürülmesini de çok iyi anımsıyorum. O sıralar bunu böyle söylemek ya da yazmak, "vatan hainliği" sayılıyordu. Aradan geçen bunca zaman sonra, Yargıtay, işkenceyle öldürmek suçundan yargılanan 4 polisin cezalarında indirim yapılmasına karşı çıkıyor. 14 yıl sonra! Ve bu arada işkence, yargısız infaz, hepsi devam ediyor... Mardin Kızıltepe'de babasıyla birlikte öldürülen 12 yaşındaki çocuğu, Umur Talu'nun ilk kıvılcımı yakmasıyla, birçok yazar ele aldı... Peki, onlar Kürt kökenli diye ilgi gösteriyorsunuz, ya Türk kökenli olsalardı demeye getirenlere ne demeli. Sizleri bilmem ama ben bu tür yazıları okurken çok utanıyorum... Tamam, Avrupa bize düşman, Asya bize düşman, bütün dünya bize düşman. Ya biz? Bence bize en büyük düşman biziz. e:posta:zeynep zeyneporal.com Faks:(0212)257 16 50 Doğanın gülümsemesi... Oysa gazete müdürünün amacı sadece' 1 Nisan' şakası yapmaktı! Ertesi günkü gazetede haberin şaka olduğu yazılınca, Osmanlı tokadını yiyen aynı gazeteci saray tarafından üçüncü dereceden mecidi nişanı ve 50 adet altınla ödüllendirilir. Ne gariptir ki, II. Abdülhamit'in tahttan indirilerek Selanik'e sürgüne gönderildiği gün, 1909 yılının 27 Nisan'ıdır!.. Doğanın gülümsemesidir bahar. Bu yüzden ' 1 Kasım' ya da' 1 Şubat' şakası yoktur. Kış mevsiminin pencere altlarına sıraladığı buz hançerler, pencere önlerine konulan saksılarda açan çiçeklere bırakır yerlerinı. Istanbul'un iki yakası arasında mekik dokuyan vapurlann güvertesindeki sıralarda da, gönlü çiçek açmış yolcular oturmaya başlar. Kışın kalın, koyu renkli kazakları, anılann unurulmaya karşı kullandığı kimyasal silahı olan naftaline sarılarak dolaba kaldırılır. Baharın gelişi evlerin damlarından anlaşılır. Bacalann kızgınlığı kışın yalnızhğını üstünden atmaya çahşan kedilere bırakır yerini. Miyavlamalardan uyuyamayan bir İstanbullu terliğinin tekini dama fırlatır kızgınhkla. Kedi, bir eş bulur kendine, yalnız kalan terlik olur... Yalnızca kediler mi? Tüm canhlar ken İşin Kolayına kaçmadanl Az önce göçmen kuşlardan söz edince aklıma geldi: Bahar, Istanbul Boğazı'nın foklan için, birer köpek kulübesi gibı kullandıklan yalılann kayıkhanelerini terk etme mevsimiydi!.. Yalılann gerçek sahipleri nisan ayıyla birlikte gelmeye başlayınca, foklar da Bogaz'dan aynlır, Istanbullulardan uzak olan Tuzla kıyılanna göç ederlerdi. Istanbul'un iki yakasında, bahar günleri gidilen iki yer vardı ki, her ikisi de 'Bahariye' adıyla anıhr. Ilki, Kadıköy'de bulunan Bahariye'dir. Günümüzde bir ağaç gölgesinin zor bulunduğu bu yerde, karanlık bir kuyu gibi 'Bahariye Caddesi' uzanmaktadır. tkincisi ıse Haliç'te, Eyüp iskelesinden Silahtarağa'ya kadar uzanan kıyı şerididir. Buradaki küçük adacıklar 'Bahariye Adaları' olarak bılinir. Kadıköy'deki eski Bahariye'ye 'kuyu gibi' demiştik. Işte, bu kuyunun suyu öbür yakada bulunan Bahariye'de çıkar karşımıza. Bir su kı, değil yüzmek, yanında bile duramazsınız!.. Diyeceğim o ki, güzel bir bahar günü, her iki Bahariye'den bırine gitmek, kuyuya düşmekten farksızdır. Istanbul'un soğuk bir kış gününde, baharı sözcüklerle anlatan bir resim yapmaya çalıştım; Nâzım Hikmet'in dediği gibi işin kolayına, yani erguvanına kaçmadan!.. dilerine bir eş bulurlar. Cansızlara özgüdür, baharda yalnız kalmak! Tıpkı, damda üşüyen terlik gibi... Patika yollann kıyısındaki çiçeklerden kolyeler yaparak çıkarlardı Çamlıca Tepesi'ne. Yılda yalnızca bir kez bir araya gelmelerine tahammül edilirdi. Saraydan alınan ızinle şarkılarını söylerlerdi o gün, bir ağızdan... Ortak özellikleri söyledikleri şarkılar değildi yalnızca!.. Hepsinin de karaydı teni!.. Afrikalılardır onlar; köle tüc carlan tarafından topraklarından koparılan, Çemberlitaş'taki Esir Hanı'nda satılan Afrikalılar!.. Istanbul'da yaşayan Afrikalı köleler için bahar, yılda bir kez de olsa şarkılarını özgürce söyleyebilmeleri demekti. tstanbullu 'Arapların Düğünü' adını takmıştı Afrikalılann buluşmasına. Bir bahar günü, Çamlıca Tepesi'nde yapılan bu buluşma Çırpıcı Çayın'na taşınır sonradan. Düşünürüm hep; neden Istanbul'da İDİL BİRET VE CEMMANSUR'UN YARIN VERECEĞİKONSERİNGELİRİADA DOSTLARIDERNEĞİ'NEBIRAKILACAK Burgazada için çalacaklar Kültür Servisi 6 Ekim 2003, Burgazada'nın en acı günlerinden biri olarak tarihe geçti... Yanıp kül olan sadece 40 hektarlık Burgazada Ormanı değildi; oluşması yüzyıllar boyunca sürmüş bir doğa güzelliğinin çaresizce alevlere teslim olması, tüm ada dostlan ve doğa severlerin de yüreğine onulmaz bir ateş sarmasıydı... Bu acı ile Ada Dostlan Derneği çatısında birleşen tüm gönüllüler, sadece birkaç saat içinde yok olup giden Burgazada'nın yeniden yeşülendirilmesi için büyük bir özveriyle çalıştılar. Büyük oranda tamamlanan ağaçlandırmanın korunması, geliştirihnesi ve başka felaketlerin yaşanmaması için bugün çok daha büyük bir çaba gerekiyor. Tarihi ve kültürel miraslanmıza sahip çıkmayı benimseyen Akçansa, doğal güzelliğimiz Burgazada'nın yeniden yeşile büründürülmesi; fidanlarla donatılması ve yapılan ağaçlandırmanın muhafaza edilebilmesi için 6 Aralık Pazartesi akşamı saat 20.00'de Hacı Ömer Sabancı Konser Salonu'nda bir konser düzenliyor. Akbank Oda Orkestrası'nın şef Cem Mansur yönetiminde vereceği konserin solisti Idil Biret. Konserde W. A. Mozart'ın 'Divetimento K. 137'si, V. Azaraşvili'nin 'Nokturn'ü, E. Rautavaara'nın 'Gıygıycılar'ı, S. Barber'in 'Adagio'su ve J.S. Bach'ın 'Piyano konçertosu, Re minör'ü seslendirilecek. Konserin tüm geliri, Burgazada Ormanı'nın korunması için gerekli olan yangın söndürme sistemi tesisinde kullamlmak üzere, Ada Dostlan Derneği'ne aktanlacak. Pekinel'di.... 'Burgaz yanıyor' dedi. ...Gün sonunda ortaya çıkan korkunç tablo, o tarihe kadar henüz yakınım olan kaybetmemiş biri olarak bana ilk kez gerçek ve kişisel bir trajedi duygusunu yaşattı. Oluşması yüzyülar sürmüş olan bir doğa güzelliğinin birkaç saat içinde yok olmasının sorumluluğunun kimsenin almayacağını anlamamız çok sürmedi." Konser hakkında, aynntılı bilgi ve bilet talepleri için: (0 212 275 63 58) İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi Gerçek blr trajedl duygusu Aynca Idil Biret, konser sonrasında hayranlan için imzalayacağı GD'lerin gelirini Ada Dostlan Derneği'ne bağışlayacak. Gem Mansur, Burgazada'nın yandığını duyduğunda şunlan söylemişti:"6 Ekim 2003 günü... Cep telefonum çaldı. Arayan Süher • Kültür Servisi Üsküdar'da kurulan istanbul Grafik Sanatlar Müzesi (İMOGA) önceki gün açıldı. Açıhş töreninde konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşan Mustafa Isen, dünyaya yakışan bu tür müze ve mekânlann sayısının artmasının, Türkiye'nin AB'ye girişini kolaylaştıracağını söyledi. Müzenin, dünyadaki örnekleriyle boy ölçüşebilecek özelliklere sahip olduğunu anlatan Isen, özgüveni olan değerli sanatçılann sayısının artması halinde toplum olarak muasrr medeniyet seviyesinin kat kat üzerine çıkılabileceğini bildirdi. Müzenin kurucusu ve iMOGA'run Yönetün Kurulu Başkanı Süleyman Saim Tekcan da müzede tamamen özgün baskı resünleri alanında Türk sanatındaki yapıtlann sergileneceğini söyledi. Ünalan Mahallesi'ndeki istanbul Grafik Sanatlar Müzesi, 6 katlı ve 2 bin metrekare kapalı alana sahip. Cem Mansur"un yöneteceği Akbank Oda Orkestrası'nın solisti tdil Biret. Nşantaşı akşambrnda caz rüzgân DVD / VCD Vonilor küsünü izliyoruz. Joe Gideon sürekli başanh olamamaktan ürken, şo\om sona erebileceğinden için için korkan büyük bir yaratıcıdır. Çok tartışmah bu müzikal komedinin Özel Bölümler'inde R. Scheider'ın anlatımıyla B. Fosse'nin seçkin oyuncu yönetimi, başlangıç sahnesiyle ilgili yorumlan, fiziksel hazırlıklan, dans provalan, Gideon rolünü tanımlaması, Fosse'nin açıhş sahnesini yönetirken belgesel görüntüleri yer alıyor. Fosse'ye adanmış, en iyi sanat yönetimi, müzik uyarlaması, kurgu, giysi tasarımı Oscarlarını kazanan bu ilginç filmi oyuncu R. Scheider'ın açıklamalanyla izleme seçeneğiniz de var. Aslı SELÇUK The Hunger (Açlık) / Yön: Tony Scott / Oyn: Catherine Deneuve, David Bowie, Susan Sarandon / 1983, renkli, 93 dakika / VVarner BrosTiglon. Whitley Strieber'in romanından aktanlan film, Eski Mısır'dan beri ölümsüz bir vampir olan güzel seksi, çekici Miriam'ın sonsuz bir yaşam vaat ettiği eşi John birdenbire uykusuzluk çekmeye, yaşlanmaya başlar. Miriam bu süreci durduramayacağını bildiği halde uzun ömürlülüğü araştıran yazardoktor Sarah'la telepatik ilişkiye girer. John'un yaşam döngüsü sona erince de Sarah'ı ruh eşi olarak seçen Miriam, John gibi ona da sonsuz T a ^J 20th Century FoxTiglon. 20. yüzyıhn en yaratıcı sanatçılanndan efsanevi dansçı, koreograf, yönetmen Bob Fosse'nin özyaşam öyküsü olağanüstü bir koreografi, enerjik bir ritim ve anlatımla karşımızda. Çok gençken ucuz kabarelerde sahneye çıkan, şov dünyasındaki çirkinlikleri, yalanlan, entrikalan, döneklikleri açıkça bihnesine karşın işini çok seven, ruhunu şov dünyasma vermiş, alkolik, uyuşturucu ve seks bağımhsı Fosse'nin renkli, çarpıcı görselliğinde kendini yok eden bir sanatçının öy AN That Jazz (Bütün O Caz) / Yön: Bob Fosse / Oyn: Roy Scheider, Jessica Lange /1979, renkli, 123 dakika/ yaşam sözü verir, doğru bir seçim yapıp yapmadığını da daha sonra anlayacaktır. Plastik makyajlann, efektlerin ve görselliğin çok başanh olduğu, C. Deneuve'le S. Sarandon'ın gözüpek sevişme sahnelerinin yer aldığı bu psikolojik korku fihni, hiçbir fiziksel değişime uğramadan yaşamanm etik sorgulamasını da içeriyor. Yer yer Oscar VVilde'ın unutulmaz klasiği 'Dorian Gray'in Portresi'ni anımsatan bu çağdaş gotik çalışmayı yönetmen T. Scott'la oyuncu S. Sarandon'ın yorumlarıyla da izleyebiliyorsunuz. Özel Bölümler'deki resim galerisinde portreler, özel çekimler, set fotoğraflan, makyaj efektleri, uluslararası afişlerin yaru sıra fragman da var. • Kültür Servisi Adını semtinden alan, Nişantaşı'ndaki lezzet durağı 'Niş', 1 Aralık'tan itibaren, hafta içi her gün 18.30 20.30 arası 'Blue Print Project' ile bir ilke imza atan caz müziğinin ünlü ismi Aşkın Arsunan ve Grubu ile caz rüzgân yaşatacak. Müzik çahşmalannı 70'li ve 80'li yıllarda Avrupa ve Amerika'da sürdüren ve son albümü 'One A Day'i Şubat 2004 'te çıkaran Aşkın Arsunan'a; vokalde Duygu Tipigil, rrompette Şenova Ülker, saksofonda Yahya Dai, basta Baran Say ve davulda Volkan Öktem ve Erhan Seçkin dönüşümlü olarak eşlik edecekler. Patti Austin. Janet Jackson ve John Scofield gibi sanatçılarla aynı sahneyi paylaşan Aşkın Arsunan, bu yıl istanbul Gaz Festivali kapsamında Sezen Aksu ile de bir konser vermişti. BUGÜN • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda X. Uluslararası CRR Piyano Festivali kapsamında saat 15.30'da Stella Timenova. saat 20.00'de An Evening with 2 pianos Edic Reed Bill Cunliffe konseri dinlenebılir. (Biletvc: 0 216 454 15 55) i *
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle