25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 OCAK 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JV LJ J j l U l \ kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 Toplantı bugün yapılıyor Yazar, sanatçı ve aydınlara çağrı HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN AINDAÇ Kültür Servisi - Tüm yazar, sanatçı ve aydınlara bir çağn yapıldı. Tank Akan. Oktay Akbal, Edip Akbayram, Üstün Akmen, Alaaddin Aksoy, Zeynep Avcı, Rutkay Aziz, Ataol Behramoğlu, Tuncer Ciicenoğlu, Haiil Ergün. Mehmet Güleryüz, Birol Kutatgu, Zuhal Olcay, Yavuz Özkan, Vedat Sakman, Menderes Samancılar, Sema ve Atıf Yılmaz'ın imzasını taşıyan çağn metninde şunlar söyleniyor: "28 Mart 2004 tarihinde gerçekleşecek yerel seçimler ülkemizin yazgısında belirleyici olacak. Bu seçimlerde sadece yerel yönetim adaylan değil, ülkenin geleceği oylanacak. Bizler, Türkiye insanının çok büyük çoğunluğuyla aydınlanma değerlerinden yana olduğuna içtenlikle inanıyoruz. Bugün yaşanmakta olan sorunun kaynağı, bu değerleri öncelikle sahiplenip savunması gereken kişi ve kurumlar arasındaki anlamsız böliinme ve çekiştirmelerdir. İlgili tüm kişi ve kuruluşlara sorumluluklarım bir kez daha anıtnsatmak amacıyla düzenlenecek basın toplantısına katılmanızı önemle rica ediyor, saygılarımızı sunuyoruz." Bugün saat 11.00'de Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat VakfVnda yapılacak basın toplantısı öncesınde yukandaki görüşler doğrultusunda hazırlanan metin imzaya açılacak. (Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı - Sıraselviler Caddesi No: 48, Kat: 1 - 0 212 252 63 14) Yazar Olivia Goldsmitli öldü • NEW YORK (AA) - Beyazperdeye de aktarılan 'îlk Eşler Kulübü' romanının yazan Olivia Goldsmith. 54 yaşında öldü. Estetık ameliyatı sırasmda aldığı anestezinin yol açtığı komplıkasyonlar nedeniyle çarşamba günü komaya giren Goldsmith'in, Manhattan'daki Lenox Hill hastanesinde öldüğü belirtildi. Kocalannın, genç sevgilileri için kendilerini terk ettiği 3 kadının öyküsünün anlatıldığı 'Ilk Eşler Kulübü' romanı 1992'de yayımlanmış, aynı adla çevrilen ve 1996 yılında gösterime gıren filmin başrollerinde ise Goldie Hawn, Bette Midler ve Diane Keaton oynamıştı. Goldsmith'in diğer romanlan arasında 'The Bestseller'. 'Flavor of the Month', 'Young Wives' ve 'Switcheroo' bulunuyor. 40 Yönetmen, 40 Fotoğraf I Kültür Servisi - Beyoğlu Belediyesi, Türk sinemasının 90. yılı kapsamında duzenlediği etkinliklerini "40 Yönetmen, 40 Fotoğraf Sergisi" ile sürdürüyor. Altyazı dergisinin katkısı ve tbrahım Türk'ün koordinatörlüğünde Muammer Yanmaz"ın fotoğraflanndan oluşan sergi bugün Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde açıhyor. Açılışta, Türk sinemasının tanınmış yönetmenlerine Beyoğlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş tırafından özel ödüllerin de verileceği sergi, 31 Ocak'a kadar sürecek. Etkinlik ; kapsamında düzenlenecek bir başka sergi j ise 9-21 Şubat tarihleri arasmda • Antalya'da Filmsan'ın yapacağı 'Altın Fortakallı Sinema Sanatçılan' sergisi dacak. (0 212 249 26 10) Jkademi korsana savaş açıyor I Kültür Servisi - Oscar seçmenlerine gönderilen, aralannda 'The House of Sand and Fog' ve 'Cold Mountain'in de hılunduğu filmlerin birbiri ardına iaternette yayımlanması Academy of Motion Picture Arts and Sciences'ı tarekete geçirdi. Akademi başkanı Frank Fıerson bu durumun büyük bir düş kmklığı yarattığını ve filmin korsan tapyalannı yapan Akademi üyelerine hak «Etiklen cezanın verileceğinı söyledi. Görmenin dilini öğrenmekDuygulann simyacısı kesildiği- miz bir an olarak nitelendınrsem o günlen, hiç de abarttığımı düşün- memelısiniz sevgıli okurum. Evde, bir yerlerde duran, ancak özel günler/an'larda ortaya çıkan- lan, ışın ehlini bilenin dışında kim- seye dokundurulmayan; hele hele çocuklara onun karşısında ancak na- sıl durup poz verilmesi öğretilen, o büyülü 'kara kutu'yu ele geçırmiş- tik! Dokunmak ne kelime. 'şunu sö- küp bozup yeniden yapalım'. de- sek; hemence onaylayacak resım öğretmenimiz tğdebeli Hoca'nın bize sunduğu o büyülü evTemn, 'iş salonu'nun müdavimiyiz artık! Burasını, bir Rönesans ressamı- nın atölyesine benzeten Bedri Rah- mi'nin uzaktan uzağa dostu bıle ol- muşuz. Onun öğrencisınin öğrencı- siyiz bızlerde... Elımizdekı Rus malı Lübitel'i evirip çevınyoruz... O kara kutunun üstteki kapağını açıp, bize öğretilen pozlann dışında durmasını, bakıp gülümsemesinı öğrenıyoruz... O kü- çücük üst pencereye yansıyan renk- lı küçük suretımız etkılıyor bızlen. tkı objektıfin gızını çözmeye çalışı- yoruz. Sonra deklanşörü, günışığı ayar- lannı öğreniyoruz. Iğdebeli, burilar- la yetınmiyor. Bir köşede, üzenn- dekı gıysılen gibi, özenli hiçbir nes- nesine dokunmaya kıyamadığımız. kapkara küçük bir 'karanlık oda" yapıyor. Ampulü çevreleyen kırmı- zı jelatınin saldığı ışıkla aranızörü tanıyonız. Hemen yanı başındakı banyo leğenlen... Içimizi bayıltan. tiryakisi olacağımız 'Forte' kutula- n... Kartlann kokusu... Netlik ayar- lan, ışık gölge oyunlan... Bakıp / görmeye dair daha bırçok hünen, karanlık odanın diliyle çözüp anla- maya çalışıyoruz... Çok daha sonra kendimizi dağla- ra, bayırlara vuruyoruz... Çoğalmı- şız... Ellerimizde makıneler... Ha- yatın her bir an'mı yakalamak dü- şündeyiz... Hüseyin, Halim, Yusuf, Mehmet, tsmail. İlhan. Cemil, Sü- leyman, İrfan... Onlarca, yüzlerce öğrencısiyiz hayatın... Binbir heyecanla dönüp bır usta- nın gözetıminde, kalfalığı hemence kapanlann yanında, bu ışın çıraklı- ğına soyunmuşuz... Derleyıp getir- • Elimizdeki Rus malı Lübitel'i evirip çeviriyoruz... O kara kutunun üstteki kapağını açıp, bize öğretilen pozların dışında durmasını, bakıp gülümsemesini öğreniyoruz... O küçücük üst pencereye yansıyan renkli küçük suretimiz etkiliyor bizleri. Iki objektifin gizini çözmeye çalışıyoruz. Yıllar sonra objektifime yansıyan tğdebeli Hoca'nın, 1966'da çektiği benim fotoğrafım (küçük kare). diğimiz an'lann/göriintülerin kart- lara baskısını yapabılmenın simya- cısı kesılıyoruz .. Duygulanmızı tü- müyle oraya ağdırmışız. Otede, Dual pıkapta ya bir Mo- zart ya da Çaykovski ezgısi bizı sarmalıyor... Çayın buğusunu o ak kartlara düşen sıyah-beyaz lekeler- le karşılıyoruz... Yan yana, irilı ufaklı, uzak yakın serpiştiriyoruz fotoğraflan. Bır bir geçıyoruz kar- şısına. Büyük adam edasıyla bakı- yoruz. Denn, uzun, düşüncelı, içli, endamlı bakışlanmıza katılıyor İğ- debelı Hoca'nın bakışlan... Ondan bir bakış kapıp, dilleniyo- ruz.. Gördüklenmızi söze döküyo- ruz... "tşte bu görmektir çocuklar. Hayatı, insanı, nesneyi görmek... Yanı başınızda olup bitenlere ba- karken hayatı anlamak, dünyada olup bitenlere daha yakından, da- ha içten bakabilmek... Okuduk- larınızla, dinlediklerinizle bunla- rı iç içe, üst üste koyarak görme- nin dilini öğreniyorsunuz çocuk- lar..." dercesıne duruyordu karşı- mızda o güzel insan... Onun yüzlerce, bmlerce öğrencı- sınden bın. "Ben mimar olduysam onun çizdiğim bir resim üzerine söylediklerinin etkisiyle yol ala- rak oldum" diyordu. Bir dığeri, ık- tisat profesörü; "Sanata ilgimi, ha- yata bakışımı o belirledi..." Sözün çadınnı kurmaya görelim. daha nıce söz gelip onu anlatır bize. Cörme bllinclnln kapıları Şirazlı Sadinın 4 Ay Yüzlü Gü- zel' meselını her okuduğumda, sa- natın binbir yolunu ışıtan görme bı- lincınin sağnağına tutulduğumu söylemelıyım, sevgıli okurum Sadı, bır güzele tutkuyla bağlan- manın seynndekı kışıyı anlatan o meselinı şöyle bıtirir: "Elinde bir bardak kar suyu vardı. İçine şeker dökmüş, gül su- yu katmıştı. Ama bilmiyorum, bunu gül su\u ile mi kokulandır- mış, yoksa oraya yüzünün gülün- den birkaç damla mı düşürmüş- tü?... Velhasıl kınalı elinden şerbeti kaptım ve içtim, geçmiş önırümü yeniden kazandım. Gönlümde öylesinc bir susuz- luk var ki, suları sornıak şöyle dursun. denizleri içsem gidecek değil. Gözü her sabah böyle bir yüze değen bahthara ne mutlu... Şara- bın sarhoşu gece yarısı uyanır. Sa- ÖKUMA ÖNERİLERİ * John Berger, Görme Biçimleri, Çev.: Yurdanur Salman, Metis Yav., 1986, 160 s. * Çerkes Karadağ, Sözde Fotoğraf, Imge Yay., 262 s. * Seyit Ali Ak, Fotoğraf/ , Söz Kavuşması, Bileşim Yay., 2003, 446 s. * Walter Benjamin, Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin de Çocukluk, Çev.: Tevfik Turan, Yapı Kredi Yay., 2004, 111 s. * VVilliam Butler Yeats, j Kelt Şafağı, Çev.: Ali i Karabayram, Dost Kitabevi i Yav., 2000, 142 s. BELLEKKUTUSU "Görme yeteneği, sanatın tarihsel siirecinde ayrıcalıklı biryetenek , olarak görülüyordu. Bunu sağlayan da resim sartatı oldu. Ancak, fotoğrafın bulunması, bu bakış açısını kökten değiştirdL" Çerkes Karadağ ki'nin sarhoşu ta kıyamet günü- nün sabahında ayılır." Dostum Çerkes Karadağ'ın 'Sözde Fotoğraf' kıtabını okurken, bana görme bilıncınin kapılarını açan o benzersız çocukluk yurdu- ma döndüm. Çerkes'ın dünyasının sakh olduğu evrene. yanı onun fo- toğraflanna ve yazdıklanna bakın- ca gördüklenm, hayatı anlamanın bir yolunun da fotoğraflarda yattığı- nı anlattı. Belkı de, bize. 'geçmiş ömrü- müz'ü anımsattığı ıçın bu sanatı an- lamaya çalışıyoruz Bağlanmanın dıli, görmenin bilıncınde yatıyor çünkü. Geçmışte katettığımız yol bu nedenle öylesıne anlamlı. Ne dersı- nız, sızin de böylesı bır yolculuğu- nuz oldu mu hıç? Bir ustadan el ala- rak, böylesı bir bakış yordamının çı- rağı olmayı denedıniz mı? İrfan Önürmen 'in 'Pentiil' adını verdiği son dönem çalışmaları Pi Art Works 'te sergileniyor Tülün ardında sııkhımmyaşam SELCEN AKSEL 'Pentül', İrfan Önürmen'in son üç yılda gerçekleştırdığı bir dızı. Bu dızıden daha önce sergılenenler ve son dönem oluşturduklanna yer verdiği son kişısel sergisi, Pi Art VVorks'te. Öncesinde, aka- demık altyapısına dayansa da kuralcı ve birebir anlatımı seçmedığı figürcü çalış- malanyla resminin izını sürdü. Yalnızca 'pentül' ve 'fıgür'ün buluşması değildı bu çahşmalar; resmin öğeleri sanatçı di- li ıçinde yerini bulurken Önürmen, bak- tığı ve gördüğüyle karşılaşıyordu. Farklı birmalzemeyi, 'tül'ü, yapı- tın tüm elemanlannı oluşturmada kullandığı bu dızide de, yine 'met- ropol insanına' bakıyor Önür- men. Malzeme, sanatçının oluş- turduğu kurgu, teknik ve içsel an- latımla bütünleşiyor. Şaşırtıcılık- tan doğan bir fark taşımasından öte, olması gerektiği gibi. Klaslk sunumun dışında Tül kullanarak gerçekleştirdiğı çalışmalannı tek bir çıkış noktası- na bağlamaya gerek duymuyor ir- fan Önürmen. Klasik sunumun dı- şında, katmanlar halinde tül kullanarak, farklı kavramsal içeriklerde diziler ger- çekleştiren sanatçı, bu dilin, yapmak is- tediğiyle örtüştüğünün altını çıziyor- "Katmanlar halinde tüller kullanmak. klasik sunumun tamamıvla dışında. Bir perde gibi, çerçevesiz." Ilk kez bu tür bir çalışma gerçekleştır- diğinde, malzemenin sağladığı olanakla- nn farkına vardığını, bunlann en önem- lısinin 'özgürlük' olduğunu, böylece üzerine gittığıni söylüyor 'Pentül'ün... Sanatçı, kolaj ya da farklı malzemelen tuvalde kullanmasının ılişkilendirilmesı üzenne görüşünü de şöyle açıklıyor: "Kolajı tuval üzerinde kullandığım dö- nemler oldu. Bir detayı vurgulanıak. gerçekliğe gönderme ya da vurgu yap- mak adına tuvale yapıştırdım. Doku el- 1e etmek için değil, tamamen 'gerçek- lık' parçacıklan olarak. Daha çok kav- ramsal bir yanı vardı bunun." 'Pen- tül'de ıse tanıklık eden biçem ıçinde, 'tül'ün şeffaflık, derınlik duygusuyla il- gilı bır yanı karşılığmı buluyor. "9O'lı yılların başında 'projeksiyon dönemf olarak adlandırdığım süreçte. üst üste çakıştırılmış fıgürler kullan- dım. Rasgele bir araya getirilmiş fıgür- ler. siluetler halinde... Çok şeffaf, say- dam boyamayla. Iki fıgür, yan yana, üst üste geldiği zaman soyut anlamlar çı- kıyordu. Böylece, çok tuhaf, farklı entül', desenci yanının uzağına düşmüyor İrfan Önürmen'in. "Merkezde yine insan var..." imgeler birbirini çoğaltıyordu. Derin- lik duygusu geliyordu. Bu bir deneyim- di. resmimin gelişimi içerisinde. Daha sonra malzemeyle oynamaya, tuval üzerine yapıştırmalara başladım. Bez- ler, danteller, tüller... Bu saydamlık dc- ne\imiyle kolaj yavaş yavaş birleşmeye başladı ve Pentül dizisi çıktı." 'Pentül', desenci yanının uzağına düş- müyor Önürmen'in. "Merkezde yine in- san var..." Figürün resminde hep belirle- yici ve kendı deyimiyle bir 'ana motif gibi olageldiğini eklıyor. Sanatçının 'in- sanlan". 'pentül'de de yalıtılmışlıklan ıçinde, belırlı bır yönlendırme taşımıyor. Çevnliler. bır obje. yastık... Bir ılışkı var ama neyle? . Kalabalık ıçinde değiller. "Dünyayla, yaşadığı çevreyle, gerçek- likle ilişki kuruyor. Atmosfere işaret ediyor aslında. tamamen bir mekân ta- nımlaması değil de ufak bir gönderme gibi." "Yalnızlıklarını yaşıyorlar" diyor Önürmen, "Günümüzün insanlan, 80 sonrası metropolde yaşayan. Ya- şadıkları sorunlar, parçalanmış- lıklan. belki de tam anlamıyla var olamamalarıvla." Günumüz büyük kent insanına doğrudan gönderme yaptığını, onlann resım serüvenınde en baştan beri olduğunu söylüyor. "Figür benim için bambaşka bir şey, kendini bulamamış. kendi içinde kendini tamamlayamanuş gibi, sürekli bir başkası gibi olmak isteyen. Hep izleniyormuş gibi ya- şayan. Günümüz figürünün ka- rakteri bambaşka, o anlamda yaptıklarım doğru oturuyor yeri- ne, figürün tanımı. yaklaşım ola- rak." 'Kendi resmini' yapmak... Kavramsal ve biçimsel yorumupentül- de sürse de belırgın olarak bu kez espa- suı üç boyutlu hale getırilmesı söz konu- su. Yola mutlaka çağdaş sanat yapması gerektiğini düşünerekçıkmak değil, sade- ce 'kendi resmini' yapmak. "Sadece çalışıyor, araştırıyorum. Kendi içimde çatallanmalar yaşıyo- rum, bazen birleşiyorlar bir noktada. Denemekten hiç korkmuyorum. Res- mimin içindeki ana şey, ana bakış, ana motif, esas yaklaşımlarım aynı. İnanı- yorum ki yaşadığım yerin ve insanının resmini yapıyorum. Bu sergi, eski ve yeni tüm Pentür işlerimi bir araya ge- tiriyor, ulaştığı son noktayla birlikte." (0 212 236 68 53) Denemekten hiç korkmayan İrfan Önürmen, yaşadığı yerin ve insanının resmini yapıyor. (Fot: UGUR DEMlR)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle