01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HAZİRAN 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA J\_ LJ l_i J. LJ M\ kultur@ cumhuriyet.com.tr 15 T"' Y" Hem koca hayali hem de âşığıyla takılan burjuva kadının çıkmazı gösterimde Aaybolan kocayı ararken... Hep gulümser ıfadelı, konuşmadan birbirle- riııi anlayacak kadar uyumlu, dingin, bırlikte çeyrekyüzyılı devırmiş, çocuksuz, Parisli, yaş- lı bir çift Marie'yle Jean (Charlotte Rampling ile Bruno Cremer). Arabalanna atlayıp klasik müzik dinleyerek, beton-cam-çelik uygarlığı- nı terk edip Paris'i arkada bırakarak taşraya, ta- biat ananın kucağına uzanıyor ve tez elden Ba- tı Fransa'nın Landes yöresindeki yazlık evle- rinin yolunu tutuyorlar. Kent yaşamının gürül- tü patırtısından uzakta, tatili, mavi göğün altın- da, denız ve güneş keyfini kim istemez ki. De- ni-zden sonra gamsız tasasız plaja serilip kum- da kitap okuyacaklan. spagetti yiyecekleri, hu- zur içinde alışkanlıklannı sürdürecekleri güze- lirn sayfiye havasını solumak, rahatı yerinde çiftin yıllardır vazgeçetnediği alışkanlıklann- dan. Jean önden gider yüzmeye, Marie biraz da- ha okuyup kocasına katılacaktır. Ama Marie su kenanna gıttiğinde Jean'ı göremez, sanki yer yanlmış kocası içine girmiştir. înin cınin top oynadığı deniz kenannda gıtgide endişelenen kadın, Jean'ın bogulduğunu, kaçıp gittiğini ya da saklandığını, gizlendiğini zannederek yetki- lilere haber verir 'kocam kayıp' dıye. İntihan hiç düşünmek istemez. Helikopterle aranan Je- an'ın öldüğünü kesinlikle aklına bile getirme- yen Mane, tek başına evine döner yazlıktan. Hekim kontroliinden geçer, sürekli bırtakım sesler duyduğundan. Sabah akşam hayalini gördüğü kocasıyla biteviye konuşur, hatta bir- lıkte kahve bile içer! 56'lık Rampllng'ln yenlden ûoğuşu Jean'ın hayalıyle birlikte yaşamını sürdüren, Ingiliz edebiyatı hocası, Virginia VVoolf tutku- nu Marie, dostu Alexandra Stewart'ın akşam yemeğinde tanıştığı yayıncı Vincent'la (Jac- ques Nolot) yakınlaşır, yatağa dahı girer Je- an'ın gözleri önünde. Sevişme sırasında gülme krizine tutulması, yıllardır aynı yastığa baş koy- duğu irikıyım kocasına oranla, Vincent'ın füy siklet bedeninden ötürüdür! Bütün belirgin ka- Yönetmen François Ozon 'Kumun Altında 'fılminde, 'Gece Bekçisi'nin unutulmaz oyuncusunu 56 yaşında yeniden gündeme getiriyor ve Charlotte Rampling kocasımn hayaliyleyaşama oyununu sürdüren Marie'nin yoğun duygusal karmaşasını, inandırıct biçimde perdeye taşıyor. nıtlara karşın bir türlü Jean'ın öldüğünü kabul- lenmeyen Marie'nin öyküsü ekseninde, sevdi- ğini kaybetme, yalnızlık ve belirsizlik temala- nna yoğunlaşan Kumun Altında'da, Fransız sinemasının yeni kuşak yetenekleri arasında kendini kabul ettirmiş. 1967 doğumlu yönet- men François Ozon, Gece Bekçisi'nin unutul- maz oyuncusu Charlotte Rampling'i 56 yaşın- da yeniden, cesaretle başa oynatmış ve kocası- nın hayaliyle yaşamak oyunundan yılmayan Marie'nin yoğun duygusal karmaşasını, inan- dıncı biçimde perdeye taşıyan, Lauren Ba- call'ın Avrupa şubesi sayılacak Rampling bu rolün hakkını vermiş layıkıyla. 2000 îstanbul Film Festivali'nde Sitcom, Kızgın Taşlar Üzerinde Su Damlaları adlı, burjuva değerlerini hedef tahtası yaptığı ilk filmleriyle birlikte gösterilmiş Kumun Altın- da, Ozon'un bizde de keşfedilmesini, benim- senmesini sağlamıştı meraklısınca. En son bir- kaç ay önce Sekiz Kadın'ını seyrettiğimiz O- zon'un, genelde sessiz anlara dayanan, boşluk- lan değerlendiren, duygusal genlimi dozunda yansıtan, durmuş oturmuş, yalın anlatımı, bu hüzün yüklü, iç burkucu filmi, eski cerbezeli işlerinden farklı kılıyor. Son haftalann sürpriz niteliğindeki es geçilmeyecek filmlerinden bi- ri kuşkusuz Kumun Altında. SOUS Le Sable / Yönetmen, senaryo: François Ozon / Kamera: Jeanne Lapoirie, Antoine Heberle / Müzik: Philippe Rombi / Oyuncular: Charlotte Rampling, Bruno Cremer, Jacques Nolot, Alexandra Stevvart, Pierre Vernier /Fransa 2001 (Pi Film) Eski model Laetitia Casta için tezgâhlanmış, basmakalıp bir Patrice Leconte filmi. Genelevlerin altın çağına özlem İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Insanın kendîyle hesaplaşması Paris kaldınmlannda, gece vakti yağmur altında müşteri beklerken zorlaşan hayat şartla- nndan dem \-urup genelevlerin altın çağına özlem duyan bir ha- yat kadını, iki arkadaşına. gene- levde doğmuş, büyümüş "kü- çük" Louis ile âşık olduğu "ye- ni sermaye" Marion'un acıklı masalını anlatır. Sigarası, çikolatası, sakızı, pe- nisiliniyle Amerikan işgalinin karaborsayla beraber yaygınlaş- tığı, yokluk içindeki savaş sonra- sı Paris'inde, Doğu Sarayı denen bir genelevde, iş kazası olarak doğan ve bütün kızlann getir-gö- tür işlerini yapan Louis (Patrick Timsit) eve yeni gelen Marion'a (Laetitia Casta) sevdalanır, ku- lu kölesi olurcasına. Ama eciş bücüş haliyle kendini fahişeler prensesi Marion'a uygun görme- diğınden, kızın şarkıcı olması ve beyaz atlı prensiyle mutluluğu bulması için habire çalışır didinir. Marion, kazık attığı yeraltı dün- yasından, bazı karanlık tiplerce izi sürülen, yalancı, hırsız, ku- marcı bir yakışıklı serseriye (Vincent Elbaz) âşık olunca ve Fransa'da kamuoyu baskısı sonu- cu, günah-fuhuş yuvası bütün ge- Rue des Plaisirs / Yönetmen: Patrice Leconte / Senaryo: Serge Frydman / Kamera: Edouardo Serra / Oyuncular: Patrick Timsit, Laetitia Casta, Vincent Elbaz, Catherine Mouchet, Isabelle Spade / Fransa 2002 (Denk). nelevler kapatılınca Notre Da- me'ın Kamburu çeşitlemesi bu üçlü aşk masalı piknikte sonuç- lanacak basmakalıp bir drama dönüşür... Leconte'dan karavana 1974'ten beri her türden film yapan, "Bay Hire", "Berberin Kocası", "Ridicule", "Köprü- deki Kız" gibi 1990'lardakı kı- mi ılginç filmleriyle anımsadığı- mız. Fransız sinemasının önde gelen, "çok yönlü" yönetmenle- rinden, 1947, Paris doğumlu Pat- rice Leconte, konusuyla 40 yıl öncesinin Mauro Bolognini fil- mi "La Viaccia - Toy Bir Deli- kanlı"yı çağnştıran. 2002 yapı- mı "Zevkler Sokağı"yla cilalı ama yavan, ruhsuz ve gereksiz bir fantezı imzalamış bu kez. Kahramanlannın çile çektiği, tut- kulu, üçlü aşk hikâyelerine düş- kün yönetmen, yine "Köprüde- ki Kız"ın senaristi Serge Fryd- man'ın senaryosundan yola çı- karak, "aksesuvarcı sinema" örneği sahneler ve akordeonlu, Fransız şansonlanyla bezeli, gev- şek anlatımlı, melodram soslu, ağlak bir aşk masalı önümüze sü- rüyor, bir çeşit "bordel nostalji- si"yle kanşık. Fransızların yeni Marianne'ı, eski model-yeteneksiz oyuncu Laetitia Casta için tezgâhlan- mış, bitse de gitsek dedirten "Zevkler Sokağı", üretken yö- netmenin filmografisinin en za- yıf halkalanndan biri, işlek ka- mera çalışmasıyla belli bir düze- yi tutturan, kırmızının ağır bastı- ğı görüntülerine karşın. Özetle Patrice Leconte'dan bu kez kara- vana bir atış bekliyor meraklısı- nı "Rue des Plaisirs"de. Edvvard Norton. Sa- kin duruşunun altında fırtınalar estiğini his- settiren. alaycı bakışıy- la açtığı mesafeyi hü- zünlü duruşuyla kapat- mayı bilen. kendine öz- gü sinema oyuncusu. Amenkan History X'te de Dövüş Kulübü'nde de saklı karizmasıyla oyunu sürükleyen bu genç oyuncu bu kez Spike Lee'nin '25. Sa- at'i ile izleyicinin kar- şısına çıkıyor. Spike Lee, bu kez insanın kendisiyle hesaplaştığı anlardan birini konu seçmiş filmine. İnsan ne zaman ken- disiyle hesaplaşır? Ölüm yatağında. Sonu bilinmeyen aynlış sıra- sında. Bir daha görme- yeceği birisiyle konu- şurken. Ya da yedi yıl gibi uzun bir süre kala- cağı hapishaneye girmeden önceki günde. Monty (Edward Norton) bir uyuşrurucu satıcısıdır. Birisi tarafın- dan ihbar edilmış ve yakalanmıştır. Yakm arkadaşlan Jakop, Franck ve sevgilisi Naturelle ile son gecesini geçirecektir. Babası emekli bir itfa- iyecidir, o da oğlunun son gecesini iyi geçirmesini istemektedir. Ama belki de hepsi kendi yaşamlannın hapisha- nelerini düşünürler, kendileriyle he- saplaşırlar. Monty'nin babası, kendi- sinin oğlu için yapabileceklerini yap- madığını düşünür. iyi bir baba değil- dir. Jakop, bir lisede öğretmendir ve kışkırtıcı bir öğrencisi olan kızın ayartışına dayanamamış, onu öpmüş- rür. Franck. bir borsa aracısıdır ve müşterilerinin paralannı sorumsuzca riske atmaktadır. Her birisi, kendisi- nin Monty için hiçbir şey yapmadığı- nı, onu suç işlememesi için uyarma- dıklannı düşünür, hesaplannı vere- mezler. Ama Monty? Asıl o. aynanın kar- şısında kendisiyle hesaplaşır. Bütün New York kentini gözlerinin önün- den geçirir. New York, dalaverenin. Edward Norton ile Brian Cox, '25. Saat'te baba-oğul dayanışmasını başarıyla yansıtıyorlar. sefahatin. insan öğütmenin, ırkçılı- ğın. kendinden başka kimseye aldır- mazlığın, insanın kendini tüketmesı- nın sımgesı olan kent. Monty kendi- sinin de nasıl kendisi tarafından ruza- ğa düşürüldüğünü kavrar ve aynada- ki kendi yüzüne bütün bunlan haykı- nr. Mahveden açgözlülük Hapishane. Orada yatmak bir şey değildir, ama bütün azgın mahkûm- lar bu yakışıklı beyaza çullanacaklar, tecavüz edeceklerdir. Monty en çok bundan korkmaktadır. Keşke yaşam saatini geriye alma olanağı bulunsay- dı. Keşke o da sevgilisi ile evlenip çocuklanyla mutlu olabilseydi. Ama yanlış bir adım, sonra yanlış bir yol, arkadan da 'bir kez daha' açgözlü- lüğü. Evet. açgözlülük. İşte onu da mahvetmiştir Spike Lee, Monty'nin serüveninde Amerika'ya irkiltici bir tokat atmak- tadır. Belki de insanın kendi yaşamı- nın hesaplaşmasını da düşündürten bir film. KEDİGOZU VECDİ SAYAR Bir Yaz Düşü Yazla birlikte, Türkiye'nin dört bir yanında çiçek açan yaz şenliklerinden söz açmıştık geçen haf- ta. Istanbul'dan Diyarbakır'a, Bergama'dan Kara- deniz Ereğlisi'ne, sayısız etkinlik... Yerel şenlikle- rin yanı sıra Devlet Tiyatrolarının yaz turnesi de, sanatın kış aylarında pek uğramadığı illerimizin kültürel yoksulluğunu birkaç günlüğüne de olsa gi- dermeye çalışıyor. Üniversitelerimiz de, olanakları ölçüsünde kül- türel yaşama katkıda bulunuyorlar. Elbette, belir- leyici olan yalnızca olanaklar değil, en önemlisi işin başındaki yöneticinin yaratıcılığı... Marmara Universitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Hüsa- mettin Koçan'ın dekanlığında birbirinden önem- li etkinliklere imza atıyor. Şu günlerde Istanbul'un Anadolu yakasında ve İş Sanat Kibele Galerisi'nde devam eden '3. Uluslararası Öğrenci Trienali', nerdeyse bir bienal boyutlarında. özel üniversite- ler arasında da Istanbul Bilgi Üniversitesi'nin düzenlediği '3. Uluslararası Sinema Okullan Bu- luşması' öne çıkıyor... Manzara ilk bakışta umut verici. Devlet, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşlan ve üniversitelerin her birinin kül- türel yaşamımızı zenginleştirmek için çaba göster- diği görülüyor. Peki, bu çabalann yeterli olduğu- nu söyleyebilir miyiz? Sorunun yanıtı, elbette ha- yır. Birkaç dönümlük bir tarlaya rastgele birkaç tohum serpmek neye yarar? Elbette, o birkaç to- humdan mucizeler yaratılabilir, ama neden daha planlı, daha bilinçli bir politika uygulamayalım? Neden, yerel yönetimlerden özel sektöre bütün aktörler el ele vererek bir sinerji yaratmasınlar? Bunun için devletin kültür ve sanat politikasını gözden geçirmesi gerekiyor. Kültür ve Turizm ba- kanlıklarının birleştirilmesine hep olumsuz yön- den yaklaşıldı. Bizse, buradan yola çıkarak sanat alanının özerkliğini sağlamamız gerektiğini düşü- nüyoruz. Kültür bakanlıkları, kimi ülkelerde eği- tim, iletişim ya da turizm konularını da kapsaya- cak biçimde örgütlenmiştir. önemli olan bu çatı- nın altındaki birimler değil, bakanlığın benimseye- ceği politikalar olsa gerek. Bakanlığın temel işle- vi kültürel mirasa sahip çıkmak ve sanatsal yara- tıcılığa destek vermek olarak özetlenebilir. Her gelen siyasi iktidann kendi ideolojisi doğ- rultusunda atamalar yaparak bakanlığı bir memur ordusu ile doldurması ya da yandaşlarına 'ulufe' dağıtmasının kültür alanınanelergetirip, nelergö- türdüğü açıktır. Yapılması gereken, bakanlığın ya- şayan sanatlara (sinema, tiyatro, edebiyat, müzik, plastik sanat'ar ve tasarım alanlarına) ilişkin bi- rimlerini kapatarak, bu birimlerin işlevlerini özerk kurumlara devretmektir. Bu kurumlar, bizzat sanat üretmek yerine ülke- nin tüm dinamiklerini harekete geçirmeyi ve yara- tıcılara destek olmayı temel hedef olarak benim- sediklerinde, devlet, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalanndan bir sinerji yaratılmaması için hiçbir neden yoktur. Dev- letin kitap basması yerine, yayın sektörüne des- tek olması, yaratıcılara olanaklar sağlaması çok daha sağlıkh sonuçlar vermez mi? Sivilleşmeyi bir hedef olarak önümüze koyar- ken, ortaya çıkabilecek sakıncaları da öngörme- mizde yarar var. Kültür ve sanat etkinliklerinin mer- kezden yönlendirilmesi yerine, yerel yönetimlerin inisiyatifine bırakılması ilke olarak doğru gözükü- yor. Ama, birtakım gerçekleri de göz ardı etmemek gerek. Ülkemizde düzenlenen yerel kültür ve sa- nat şenliklerinin bir bölümü nitelikli programlan ile öne çıkarken büyük bir bölümü belediye başkan- larının kişisel propaganda aracı olarak kullantlı- yor, hatta bunlara devlet desteği sağlanıyor. Bazı durumlarda ise yöneticilerin keyfi karartarı ile dev- letin vermesi gereken en basit destekler (örneğin mekân tahsisi) bile esirgeniyor. Bütün bu olumsuz uygulamalar, kültür ve sanata sağlanacak destek- lerin özerk kurumlarca verilmesini zorunlu kılıyor. Yurt içinde böyle de yurtdışında farklı mı? Ülke- mizi yurtdışında temsil edecek yapıtların ve yara- tıcılann seçiminin devlet memurlarına bırakılma- sının sonuçlarını tahmin etmek zor değil. Bu sa- kıncalan ortadan kaldıracak, yaratıcılarımızın önü- nü açacak bir politikanın temel ayaklarından biri, özel sektörün sanata vereceği desteğe vergi mu- afiyeti sağlanmasıdır. Avrupa ve Amerika'da sa- natlann gelişmesinde çok önemli rolü vardır bu ya- sal düzenlemenin. Kültür politikasının aktörlerinin çabalanndan bir sinerji yaratmanın temel koşulu- dur böyle bir düzenleme. Kültür ve Turizm Bakan- lığı'nın, SİT alanlan ile uğraşacağına, böyie bir pro- jeyi hayata geçirmesi bir düş müdür dersiniz? [email protected] Prefabmke ev resim atötyesi oMu • BOLU (AA) - Bolu'da 12Kasım depreminden sonra İzzet Baysal Anadolu Lisesi'nin bahçesine kurulan prefabrike e\, öğrencilere resim atölyesi oldu Okul müdürü Leman Künç. "Okulumuzun onanmı tamamlandıktan sonra eğitime başlandı. Uzun süre boş kalan deprem prefabrikini ise bu şekilde değerlendirdik. Atölye yaptığımız prefabrikin bahçesinde ise yöresel kıyafetleri sergileyeceğiz" dedi. BUGUN • RUMELİHİSARI'nda 21. 00 de 'Dostlar Tiyatrosu'ndan 'Yaşasın Savaş'. (0 212 291 51 96) • NARDİS te 21.30'da Şenay Lambaoğlu & Nilüfer Verdi Trio'. (0 212 244 63 27) • DEĞİRMEN SANATEVİ nde 21.00'de Tolga Çandar ve Seza Kırgızdan 'Ege Türküleri'. (0 212 245 70 06) • ANTALYA AKM ASPENDOS SALONU'nda 18.00'de 'ÇocukBalesi Giselle Temsili'. (0 242 238 54 44 ) • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 'Kısa Film Günleri' kapsamında 18.00'de 'Dalgalar', 'Su Masalları', 'Made in China', 'İyi Günler', 'Ölü Bayramı' ıO 212 252 35 00) ISTANBUL MÜZIK FESTIVAÜNDE BUGÜN • AYASOFYA MÜZESt'nde 21 15 te Borusan Istanbul Filarmoni Orkestrası konseri. Şef: Gürer Aykal. (0 212 334 07 37)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle