06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5ARALIK2003CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Siyasallaşan İşçilik TÜRK-İŞ On Dokuzuncu Olağan Genel Kurulu'nun ge- çen günkü açılış oturumunda Genel Başkan Salih Kılıç'ın konuşması birkaç bakımdan ilginçti. Yalnız uzunluğu ve su- nuluşundaki teknolojik yenilik bakımından değil, tonu ve da- ha çok da içeriği ve kapsamı açısından. Siyasal içerikli bir konuş- maydı bu. AJışılmışın dışında, daha ön- ceki sendika konuşmaların- dan farklı. Şimdiye dek bu çeşit ko- nuşmalar, siyasal eda taşısa da, geneilikle işçi dünyasını yakmdan ilgilendiren, daha doğrusu öyle olduğuna inanı- lan konulan kapsardı: Ücret politikası, işsizlik, sendikal haklar, çalışma mevzuatı gibi. özelleştirme türünden sorun- lara uzanılsa bile, bunlar ge- nel ekonomik ve siyasal konu- lara bağlanmak yerine, iş gü- vencesi ve işsizlikle sınırlı ka- lır, toplu değerlendirmelerin ve eleştirilerin uzağında du- rurdu. Sayın Kılıç'ın konuşması öy- le olmadı: Dünyadaki genel tablodan ülkenin durumuna ilişkin sözlere, Afganistan, Or- tadoğu, IraksorunlanndanAv- rupa Birliği ve Kıbns'a, terör- den demokrasiye, yönetim- deki sözde refonmlardan kur ve faiz oranlanna kadar bütün konular kapsama girmişti. Hem de, Başbakan'ın, par- ti liderterinin ve görevli bakan- lann önünde. Olanca açıklığıyla ve eleş- tirici bir tonla. Tabii, "Doğru mu" diye so ranlar, "Sendikacılık poli- tika yapmak mıdır? Yoksa, iş- çinin haklannı savunmak mı?" diyenler çıkacaktır. 0 genel sorunlar çalışanla- nn sorunları ve haklanyla ilgi- li değilmiş gibi. Üstelik, Anayasa'nın özellik- le 1995 değişikliklerinden son- ra, bu çeşit ilgilenişi ve cep- he alışı yasakiamak şöyie dur- sun, çoğulcu bir yaklaşımla büsbütün serbestleştirdiğini ve nerdeyse bir hak saydığı- nı unutarak. Bu bakımdan, Sayın Kon- fe derasyon Başkanı'nın konuşması dikkate değer bir dönüm noktası ve önemli bir adım sayılmalıdır. Ama, daha da geliştirilmesi ve başka adımlarla tamamlanması ge- reken bir adım. Sendikalar dünyasında siya- sal renk hiç mi yoktu? Vardı ama, çoğu zaman alacalı bu- lacalı, karma bir renkti bu. Hat- ta, yalnız konfederasyonların içinde değil, aynı federasyon ya da sendika içinde de. Baş- kanlıklar, hep bu çeşit "koalis- yonumsu" ortaklıklara daya- nırdı. Belki bu kez, Kılıç'ın se- çilişinde yine öyle olabilir. Ama, hiç olmazsa, şimdi genel tu- tum ve hava daha başlangıç- ta belirtilmiştir. Asıl tamamlayıcı adımın iş- çi dünyasından kamuoyuna ve siyaset arenasına ses duyurma konusunda atılma- sı gerekiyor. Medya sahiple- rinin geneilikle işveren ve ser- maye çevrelerine yakınlığına yanrt verecek bir sendika rad- yosu, bir sendikacılık televiz- yonu nerede? Aslında büyük olanaklara sahip sendikalar dünyasında bunlar olmadıkça, tepedeki siyasal bilinçlenişin emek dünyasına kazandıra- bilecekleri de sınırlı kalmaya mahkûm değil midir? Konuşan Universiteler Gerek... Cehalet ve istibdadın egemen olduğu şeriat düzenini Türkiye'ye getirmeye çalışan, laiklik karşıtı karanlık güçlerin ilk hedefi hiç kuşkusuz universiteler ve bilim adamlandır. Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı C umhuriyetimizin kurulu- şundan bu yana ışbaşına gelmiş tüm hükümetler, hükmetmeyı, devleti ola- bildiğince uzun süre yöne- tebilmeyi temel hedef olarak almışlar ve bu hedefe ulaşabılmek ıçın de politıka- yı temel araç olarakbenimsemışlerdir. An- cak, hem hedef hem de araç yanlış seçil- miş olduğu için hiçbıri amacına ulaşama- mıştır. Oysa, çağdaş yönetım anlayışın- da hükümetlerın temel amacı, topluma hükmetmek değil. topluma hizmet et- mektir; araç ise bilimsel yöntemdir. Türkiye'de bugüne dek iş başına gelen hükümetler. Türkıye'nin temel sorunla- nna, bilimsel verüere dayah köklü ve sü- rekli olabilecek akılcı çözümler aramak ve üretmek yerine siyasal çıkar hesapla- nna dayah yüzeysel v 'e geçici çözümle- ri yeğlemişlerdir. Bu nedenle, toplumun pek çok temel sorunu çözümlenemedi- ği gibi; bunlar, giderek bir çığ gibi bü- yumüş, bir sonraki hükümetlerın önüne, çözümü çok daha karmaşık ve zor sorun- lar olarak gelmiştir. Toplum-bilim-poli- tika üçgeninin merkezüıi oluşturan üni- versiteler ise bazılannın yanhş olarak al- gıladıklan gibi, yalnızca meslek edindi- ren eğitim kurumlan değil, aynı zaman- da toplum için bilim ve politika üreten araştırma kurumlandır. Bu bağiamda universiteler, toplumun geleceğinın ay- nası ve sigortası durumundadırlar. Üni- versitelerin bu önemıni yüzyıllar öncesı kavTamış olan bugünkü gelişmiş ülkeler, üniversitelennin gelişmesi ve çağdaşlaş- ması ıçın her türlü özveriyi yaprruşlar, üni- versitelerin kendılerinden beklenen işlev- leri (fonksiyonlan) yerine getirebilmele- ri için gereksinim duyduklan özgür bir ortamı onlara sağlamışlardır. Buna kar- şılık universiteler de topluma karşı so- rumluluklannın bilinci içinde, toplumun sorunlanna bilimsel bir yaklaşımla eği- lerek, onlara köklü ve kalıcı çözümler ge- tiren, toplumun gelişmesi ve mutluluğu için gerekli olan bilimsel politıkalan üre- terek toplumu yönetenlere ışık tutan ku- rumlar halıne gelmişlerdir. Bugün hâlâ üniversıtelen yahuzca meslek edindiren eğitim kurumlan ve gençleri sokaktan kur- taracak işsizlik kurumlan olarak gören; bilime ve bilimsel politikaya gereken önemi vermeyen Türkiye ise, bu ülkele- rin en az ellı yd gerisinde kahnışhr. Türkiye'de bugüne dek gelmiş geçmiş tüm hükümetler, bilime, bilim adamla- nna ve üniversitelere gereken önemi ver- medikleri gibi, çeşitli zamanlarda, çeşit- li vasıtalarla, üniversıte ve bilim adam- lan üzerinde baskı kurarak, üniversite özerkliğini ve bilimsel özgürlüğü sınır- layarak, üniversiteleri ve bilim adamla- nnı susturmaya çalışmışlardrr. Ancak, ne acıdır ki, bilinçli olarak iyileşürilme- yen ekonomik koşullarının ağırlığı al- nnda ezihniş olan büim adamlan da, tüm bu baskılar ve kısıtlamalar karşısında, bugüne dek hep suskun kahnayı yeğle- mişlerdir. Oysa ülkemizın, bugün için- de bulunduğu ağır sosyal ve ekonomik koşullar nedeniyle, Atatürkçü düşünce- ye sahıp, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı. demokrasiye ve tüm insan hakla- nna saygılı, özgürlükçü. çağdaş bilim adamlanna ve susan değil konuşan üni- versitelere her zamankinden daha çok gereksinim vardır. Cehalet ve ıstıbdadın egemen olduğu şeriat düzenini Türkiye'ye getirmeye ça- lışan, laiklik karşıtı karanlık güçlerin ilk hedefi hiç kuşkusuz universiteler ve bi- lim adamlandır. Çünkü. keyfi yönetim, zorbahk ve bir baskı rejımi olan şeriat dü- zeninde, din adına kişisel iradelerini tüm insan haklannın ve demokratık yasala- rın üzerinde sayan, insanın her türlü te- mel hak ve özgürlüklerini yok etmeyi amaçlayan mollalar, toplum insarnnın zihni gelişmesıne katkıda bulunabilecek, ona ışık tutabilecek her şeyden mahrum bırakıhnası, özellikle düşünce ve fikir özgürlüğünün ortadan kaldınlması gerek- tiği inancı ile, önce üniversitelen sustur- maya çalışarak, bılgeliğın değil, bilgı- sizliğin, cehaletin yayıhnasını ve top- lumda egemen olmasmı isteyeceklerdir. Çünkü onlar, toplum üzerindeki key- fi ve baskılı yönetimlerini özgür bir or- tamda sürdüremeyeceklennin bilincinde- dirler. Bu nedenle ilk hedefleri ve tek amaçlan, özgürlükleri kısıtlamak hatta or- tadan kaldırmak, insan aklını ve zekâsı- m köreltmektir. Öte yandan, toplum insanmı, cehale- te karşı en etkin silahı olan akıl ve mu- hakeme gücünden yoksun bu-akabilmek için de, onu bilimin ışıgından uzaklaştı- np karaniığa sürüklemek çabası içeri- sindedirler. Ünıversite ve bilim adamla- n olarak bizim karşı çabamız ise bu ka- ranlığı boğmak, toplumumuzu ve insan- lanmızı aydınlığa çıkarmaktır. Davarrnz, Atatürk ilke ve inkılaplan- nın ışığrnda ve Atatürkçü düşünce doğ- rultusunda, çağdaş bilimin, özgürlükçü demokrasinin, laikliğin ve insan hakla- nnın, cehalete, taassuba, dinci zorbalığa ve şeriat düzenine karşı egemen küınma- sı davasıdır. Bu davamızda başanlı ola- bihnemizin ilk ve en önemli koşulu ise konuşmak ve sesimizi duyurmaktu-. Bu- gün "konuşan Türkiye'' de artık "konu- şan üniversiteler'' de olmahdır." Atatürk'ün Yararlarulmasını İstediği Konuşma. Teoman KARAHUN Gazeteci (Eski Ulus Gazetesinden) umnm Ozgürlük macerasının sürpriz sonu ve tamamı VCD'de. • Şifre filminin TV'de seyrettiğiniz îlk 3 bölümü ve muhteşem fînali! • Ozgürlük Elimizde şarkısının klibi. TurkcellExtra'lardan ve Abone Merkezleri'nden isteyiniz. VCD dağıtımı stoklarta sınırlıdır. HAZIR KART D arülfünun'un giriş kapısı üzerinde- ki ayetin yerine "İstanbul Ünher- sitesi* yazıldı. Atatürk'ün öncülü- ğünde. Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey'in çahşmalan sonucu, Türkiye, çağ- daş ve yüzü aydınlığa dönük bir bilim ku- rumuna kavuşmuş oldu. Reşit Galip Bey - teyze kızımızın kayınbiraderi, aile sonra- dan "Baydur" soyadını aldı- açılış törenin- de. dünkü üniversite ile bugünkü arasında hıçbir ılişki olmadığını söyledi. Üniversi- te, devrimlerin ve Kemalizmin yürekli gü- cü olacaktı. (Oldu da... Bugün de öyle. Ama genelde siyasetçilerce hiç rahat bıra- kılmadı.) Dinci basının azdığı: Nurcular. Süleyman- cılar ve tarikatlann coştuğu DP yıllannda Milli Eğitim Bakanı olan TevfikÜeri (1950- 1953). HasanÂü Yücel'in Atatürkçü kad- rolannıtemızledi; yerine, ıMillıyetçilergel- dı. Ve bir süre sonra üniversite de hedefalın- dı. 1955'te iktidar baskısı muhalefet, üni- versite ve basın üzerinde yoğunlaşmıştı. Ekonomik bunalım yaygınlaşh, özgürlük- ler kısıldı. Demokrasiye yönelik bu tehlikeyi ilk görenlerdenbiri NadirNadioldu. Cumhu- riyet'te ikridan uyardı: "2 Mayıs 1954 seçimlerinden sonra üni- versitelerimizi aydınlatan hürmet güneşi- nin baa kara buluüaria örtülmek istendi- ğini görmezlikten gelemeviz. Profesör ve doçentkrin \azılan hükümetgörüşüne uy- gun görülmüvDrsa, kürsülerinden uzaklaş- ünlmaktehükesiflekarşı karşnadııiar. Bu, üniversite bağnnsıznğı ve fikir hürrrveti üe bağdaşonlamaz. Tenkidin yasak edilmesu kürsü ve yazı hürrnetinin ka\ıt alûna alın- nıasL Atatürk'ün yaratbğı kunımlanmı/i emir kulu haline getirip dondurmakür.'' (Cumhuriyet. 3.11.1955) MenderesveİmamHatipler: Başbakan Menderes, de zaman zaman konuşmalann- da dinle ilgili görüşlerine ağırlık verdi. Konya'da halka seslendi: "TürkMiUeti Müslümandır. Müslüman kalacakür. Din işleri, dün>a işlerinden a> - nlamaz. İvi bir din tedrisan için, hi yetiş- miş imanı ve hatipiere ihtiyaç vardır. Geie- cek sene Konya İmanı Hatip Mektebi, Bse derecesinde mezunlar \«recektir." (Ulus, 8.1.1956) Öğretim üyelerine, üniversite senatola- nna saldınlara DP'lilerin yanı sıra bazı va- izler de katıldı. DP Konya Millervekili Hamdi Ragıp Atademir, Mecliste konu- şuyor. -İHm ilim diyortar. Vlillet iümk mi idare edifir? Milletler iümle değiL zulümle idareedflKedilnıeJidirieff (Ulus, 18.1.1956) 1956"nın Aralık ayında SBF Dekanı Prof. Dr. TurhanFevzioğlu bakanlık emri- ne alındı. Doçent Aydın Valçın,Muammer Akso\. Münci Kapani ile asistan Coşkun Kırca ve Şerif Mardin üniversiteden istifa ettıler. îktidar, ögretim üyelerinden, özel- likle Forum Dergisi ve Cumhurijet'te yaz- mamalannı istiyordu. CHP lideri İsmet İnönü. universiteye dönük baskılar üzen- ne Meclis kürsüsünden uyardı: "İdeaüst- lerin ruhlanndaki ışık, elbette bu karanh- ğı yırtacaknr". 1958 yılında da, Prof. Doktor Hûseyin NailKubah bakanlık emrine alındı. Bü>ük tepki üzerine bir süre sonra görevine ye- nıden döndürüldü. Türk Kadını Davacı: Bazı camilerdeki vaazlarda, DP içinde örgütlenmiş tarikat- lann da desteğiyle, kadınlann örtünmesi için öğütler veriliyordu. Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı ve DP İstanbul Milletveki- li Nazh Tdabar. işte o günlerde, Ankara Rad- yosu'ndankonuştu: "İslamdininiköhneve geri rUdrieri yaymak için akt edenlerden Türk Kadınlan davacıdır. Kara çarşaf, san- kidin veahlakınfcabnmışgibi gösterUht>n n (12.4.1959) Başbakan: "Cüppeterini Bir Ztrfa Gi- bL": Başbakan Menderes'in universiteye tahammülü kalmamıştı. İlk hedeflerinden biri artık üniversiteydi: ".. Bunlar, cüppelerini bir arh gibi sırt- lanna geçirirler. de\ letin işlerine kanşıriar. Ne imiş? Muhtariyet \armış! Olur mu bu? Fırsatçılık. kapakaçücıuk yapıyoıiar. Hûr- rrvet kahramanı kesilirler. Nedir o ünher- site senatosu? Üniversite içinde hürmeti kaJdırmışlardır. Bu teşebbüsleri hüsrana uğravacaknr." (Ulus-Turgutlu konuşması, 19.5J956) Bugün de söylemler aynı değil mi? Ne var ki, o dönemde hüsrana uğrayan üniver- site değil. iktidar oldu. DP'yi Said-4Nur- si (Nurskö>1ü Sait) bile kurtaramadı. O Said-i Nursi ki, Menderes'e destek mektubunda. "Atatürk devrimleri bir iç düşman, demokrattara ve Müslümanlara hasun" dıye yazmıştı. Şimdi de. Başbakanlık koltuğunda, ba- kanlar ve millervekıllen arasuıda, bu- za- manlar, Nurcu-Kürtçü Said-i Nursi'ye öv- güler düzen kişiler yok mu? Din-iman. üniversite, türban ve benzeri tartışmalar 30 yılı aşkın bir süredır bu ül- kenin gündeminden eksik olmadı. Ama üniversitede hlık byafete serbest- lik yasası, sürekli yüksek yargıdan döndü. AKP iktidan biryüını tamamladı. Ne var ki. o da geçmişteki u hısımlan''gıb! türban- dan. örtünmekten vazgeçmedi. Milli Eği- tim Bakanlan Erkan Mumcu ve Hüseyin Çelik'in tüm çahşmalan bu konuya yöne- lik. Üniversite reformu da göz boyama. YÖK'e, rektörlere karşı üsluplan da yakı- şıksız. Yinelemeye gerek yok. Bellekler- de. Ve Cumhuriyetin 80. kuruluş yıldönü- münde. Atatürk'ten Devrim Karşıtlanna: De- mokratik, laik ve çağdaş hukuk devleti kar- şıtlan daima Cumhuriyete inananlardan gerekli yanıtı aldılar. Atatürk, olanlan ve olacaklan daha Serbest Fırka zamanında bir kere daha yakından görmüştü. Hasan Rıza Soyak'a söyledikleri şu: u Inküapla- nn hayati krymetini ve hedefini kavranuş olanlar. bu gibileri her zaman bertaraf et- me>e \e inJalap esasiarmı muhafaza> < amuk- tedirdirier." (Atatürk'ten Hatu-alar. 1973- C: 2-S: 44) "OKafayıKoparacağız'': MustafaKe- mal. 23 Kasım 1923 "te toplanan CHP Gru- bu'nda Rauf Bej'in. Cumhuriyetin ilanını uygun görmedığine ilişkin demeci görüşü- lürken. Başbakan İsmet İnönü'nün konuş- masını, Kurultay'da okuduğu Söylev'inde hatırlatmıştı. Atatürk, Söyle\"de. "İsmet Paşa'nın her zaman okunması yararü olan kimi sözlerüü de bilginize sunacağun" de- mişti. Atatürk'ün, İnönü'nün hatırlanma- sını adeta vasiyet ettiği konuşmasından bir bölüm şöyleydi: "Tarüünherhangibirdö- neminde, bir halife. bu ülkenin ahn yazısı- na kanşma>i akündan geçirirse, hiç kuşku yok,okafa>ıkoparacağız!n (Söyle\-TDK Yayınlan- Cılt: 2-S: 616-1974)' PENCERE Hükümetin Boynundaki Kuşku İlmiği... özellikle bu köşede sık sık yineliyorum, TC Başbakanı Tayyip Erdoğan şu manzumeyi halk karşısında okudu mu, okumadı mı: "Minareler süngümüz Kubbeler miğferimiz Camiler kışlamız Müminler askerimiz " RecepTayyip'in buna benzer nice deyişlerini top- layıp sergileyen kitaplar var... Çok değil, üç beş yıl önceki ideolojisiyle tera- ziye vurursanız, Başbakanımızı hık demiş Usa- me bin Ladin'in 'El Kaide' örgütü eylemcilerin- den birinin burnundan düşmüş sanırsınız... Peki, değişti mi?.. Bugün takıyye mi yapıyor?.. Içtenlikli mi?.. • Istanbul'da kanlı terör eylemlerini gerçekleşti- renler ile AKP örgütçüleri arasında bağlantı var mı?.. Yokmu?.. Araştınlması gereken önemli soru budur; evet, EIKaide'ninyolubirnoktadaAKPHükümeti'nden ayrılmıştır; ama, ilişkilerin yeraltındaki bağlan say- damlaşmalı... Bizim Emniyet örgütü böyle bir araştırma yap- mayı göze alabilir mi?.. AKP iktidarı polisin kilit noktalarındaki görevli- leri hallaç pamuğu gibi attı.. Kim yapacak bu araştırmayı?.. Ve gazetelerde yeni bir haber daha: "AKP Hükümeti MlT'e el attı." Hizbullah ile ne ölçüde hısım akraba olduğu bilinmeyen, dallı budaklı ve kuşkulu bir iktidarın Türkiye Cumhuriyeti Milli Istihbarat Teşkilatı'nı kendine göre düzenlemesi ne anlam taşımakta- dır?.. Konuyu açık seçik tartışmakta İsmet Paşa'nın dediği gibi 'saymakla bitmez' yararlar vardır... Islam dünyasında tek laik Türkiye Cumhuriye- ti'nin en büyük düşmanı 'irtica' değil mi!.. Evet.. Halkta, medyada, aydınlarda, üniversitelerde, devlet katında şu soru gündemde: "- AKP takıyyeci mi?.." Hiç kimsenin ortaya çıkıp bu alanda inandıncı bir yanrt verdiği duyulmadı. Ancak AKP Hükümeti'nin üniversiteyi ele ge- çirmeye çalışması, öğretimi imam eğitimine bağ- lamak için binbir numara çevirmesi, bürokraside yaptığı ilginç atamalar, dincilikleriyletanınmış ki- şileri devletin kilit noktalanna getirmek yolunda- ki gayreti, takıyye kuşkusunu pompalayan bir si- yasettir. Peki, ya bu takıyyeci iktidarın El Kaide uzantı- lanyla bağıntısı varsa?.. Kimileri "Minareleri süngü, kubbeleri miğfer, ca- mileri kışla, müminleh asker" sayarak eyleme geçmişlerse, bu hükümet dinci terörü nasıl kö- küne dek soruşturup kovuşturacak?.. • AKP Hükümeti ıkınıyor, sıkınryor, telaş içinde ko- nuyu dağıtmaya çalışıyor... Terör Islami mi imiş?.. Değil miymiş?.. Terörün daha adını koymakta bu kadar zorla- nan bir AKP Hükümeti'ne ne kadar güvenilir?.. Seçmenin yüzde 25'inin oyuyla Meclis'in yüz- de 66'sını ele geçiren AKP iktidannın, boynuna do- lanan kuşku ilmiğini çözmesi gerekiyor. AİL Okurlarınııza duyuru "Cumhuriyetin 80 yılı" fasiküllerini saklayabileceğiniz özel olarak hazırlanan Klasörlerin dağıtımı, Arahk 2003 son haftasından itibaren bölgesel olarak yapılmaya başlanacaktır. Aralık 2003 son haftasında hangi gün hangi bölge dağıtımı yapılacağı konusunda da ayrıca duyuru yapılacaktır. TC BAKIRKÖY3.AİLE HÂKİMLİĞİ'NDEN 2003/15 Es. 2003/261 K. Davacı Mehmet Aksüyek tarafından mahkeme- mize açılan vasi tayini davasında: Davanın kabulü ile Malat>a. Darende, Mehmet- paşa, Cilt: 11, Hane: 17'de nüfusa kayıtlı bulunan Mehmet ve Hatice oğlu 25.9.1967 dogumlu mah- çur Murat Aksüyek'in hacir altına alınarak kendi- sine a>Tiı yerde nüfusa kayıtlı Osman ve Mukad- des oğlu 1.1.1943 doğumlu babası Mehmet Aksü- yek'in veli olarak atanmasına karar verilmiştir. 18.11.2003 Basın: 60352
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle