13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 jMt&ytm boubtctyioış... Ârkataşürseçimıle /attata ytpaaktn Elektronik [email protected] Tet: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Deniz Baykal, "Mac başladı" demiş... "Tribünlere ovnadıöının bHincinde!» Kantinlep Istanbul'daki ilk ve orta dereceli okulların kantinlerinde tek tipfıyat uygulamasına geçildi... Bundan böyle okul kantinlerinde semtin koşullanna göre değil Istanbul Kantinciler Odası'nın hazırladığı tek t i p tarifeye göre satış yapılacak ve tarifeler kantinin görünür bir yerine asılacak. Aksine davranan kantincileri 800 milyon lira para cezasından işyeri kapamaya kadar bir dizi ceza bekliyor. Şikâyetler için oda telefonu: 0.212.631 32 96. Kontenjan Akif Kökçe diyor ki: "Anadolu Liselerinde kontenjanlar boş kaldı, milletvekilleri kontenjan listelerine girmek için ise millet birbirini yedi. Ülkede okuyup adam olmak isteyen yok, herkes bir an önce köşe olma derdinde." B j ursa'daki Uludağ Üniversitesi Rektörlü- ğü'ne biröğrencinin gönderdiği dilekçe üze- rine Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet 1 Genç soruşturma açıldığını bildiriyor... Öğ- rencinin dilekçesi, üniversitedeki yüksek lisans söz- lü sınavı ile ilgili... Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ingiliz Dili Eği- timi Bölümü'nden bir öğrenci üsansüstü Eğitim Sı- navı'nı geçerek yüksek lisans eğitimi için başvurusu- nu yapıyor. 4 Eylül'de Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün sözlü sınavına girdiğinde şeffaf olmayan bazı uygu- lamalar dikkatini çekiyor. Oturup, Rektörlüğe bir di- lekçe yazıyor: "Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından 6 Eylül'de du- yurulan ilanda sadece 4 Eylül'deki mülakat sınavını kazananlann yüksek lisans programına kayıt yaptır- maya hak kazandığı belirtilmektedir. Buna göre, ge- rek diploma ve transkript notları ile Lisansüstü Eği- tim Sınavı sonuçlannın bu sıralamayı ne derecede et- Uludağ kilediğinin tarafıma bildirilmesi. Yabancı Diller Eğitimi Ingiliz Dili Eğitimi için yüksek lisans başvuruları ve değeriendirmelerinde mezuni- yet derecesi başarı notu ve Lisansüstü Eğitim Sına- vı sonucu ile mülakat sınavının değerlendirmedeki oranının (yüzde olarak) tarafıma bildirilmesi; sınavda- ki sıralamanın başvuruları kabul edilen ilk 15 kişiden sonra kaçıncı sırada olduğumun ve sınavı kazanmış olduğu duyurulan 15 öğrencinin belirtilen kriterlerden aldıkları notların neler olduğunun bildirilmesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından açılan tezli yüksek lisans eğitimine kabul edilmek için mülakat sınavındaki başannın yeterii olup olmadığının ve yan- sızca mülakat sınavında başarılı olmak yeterii ise adı geçen sözlü sınavdaki değertendirme kriterlerinin ne- ler oıduğu konusunda tarafıma bilgi verilmesi konu- larında gereğini arz ederim." Konu karmaşık gibi gelebilir... Ancak dilekçe bura- da bitmiyor. Devamı var: "Üniversitemiz tarafından açılan yüksek lisans sı- navı öncesinde bu programa alınacak öğrencilerin daha önceden belirlendiği ve bunlardan ikisinin Eği- tim Fakültemiz Yabancı Diller Eğitim Bölümü hoca- larımızın kız kardeşleri olduğu da diğer öğretim gö- revlisi hocalarımız tarafından bize söylendi. Emir ve görüşlerinizin bu yönde olması durumunda kendile- rinin isimlerini de sizlere verebilirim. Akademik çalışmalara kabul edilecek öğrencilerin beliıienmesinde prensiplere ve açıklık ilkelerine uy- gun bir seçme kriteri belirlenmesi ve tüm öğrencile- re objektif, tarafsız bir anlayışla, akıl ve bilim ilkeleri- nin yol göstericiliğinde yaklaşılması en büyük arzum- dur." Soruşturmanın sonucunu hep birlikte bekliyoruz. SESSÎZSEDASIZ(l) Yüksek Yerilim Hattı erdincutkuc1 yahoo.com Sayemizde siyaset literatürü ERTELENMİŞ ERKEN SEÇİM kavramını kazanacak! Siyasetve siyasetçi üzerine bir tanım Gebze'den Bilgin Eryüksel, "Best Regards"tan da yararlanarak yaptı- ğı siyaset ve siyasetçi tanımını pay- laşıyor... Tanım için, "Özlediğim ama bulma umudumun çok az olduğu" di- yor... Tanım şöyle: "Siyaset; amacı ülkeye hizmet et- mek olan, maaşı belli, imkânlan kısıtlı, kanunen iyi eğitimli, erdemli ve kesin- likle temiz geçmişli insanların yapabi- leceği, milletin efendisi değil kölesi, hizmetkârı olmayı gerektirecek (önün- de dertlenen bir vatandaş olduğunda, daha dün kendisinin kim olduğunu unutarak, vatandaşın efendisi gibi, onu çocuk gibi görerek yanağına eliyle ha- fifçe vurarak aşağılayacak değil, onun elini, eğilerek öpebilecek); başka bir deyişle zorluğu ve cefasıyla ve kısıtlı imkânıyla bu kadar insanın elde et- mek için birbirini parçalayacağı de- ğil, tam tersine yapmaktan zortana- cağı, ancak erdemli ve yurtsever in- sanın talip olabileceği bir meslek ha- line gelmelidir." Aranan niteliklere itiraz söz konusu değil... Ama yine de bir itiraz noktası var: Siyasetin bir meslek olarak tanım- lanması... Siyaset, meslek olmamalı... Çünkü meslek; bir kimsenin hayatı- nı kazanmak, geçimini sağlamak için yaptığı iştir. Ve ne yazık ki Türkiye'de siyaset ne kadar erdemli, yurtsever, özverili, eğitimli olursa olsun kimileri için meslek haline gelmiş; geçim kapı- sına dönüşmüştür. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKlNCt Oda Başkanlannın Adaylıklan... Eğer ertelenmezse, 3 Kasım 2002'nin meslek odalan tari- hıne de "adayhkrekorunun lo- nktağı seçimler" olarak geçe- ceğinden eminim... Gerçi, çok sayıda "oda baş- kanı", parti liderlerine bu kez de yaranamadılar... Ya liste dı- şındalar ya da seçilemeyecek sıralardalar... Ancak yine de artık birer "qy peşindeki siyasetçi" konu- mundalar... Hep "sakuıcalT idiler Meslek odalan yıllardır hep "doğrulan" savundular, siya- setçiler ise hep "tersHii" yap- tılar... Odalann, hem ülke ve top- lum yarannı gözeten, hem de bilimin ve mesleğin gerekJeri- ne öncelik veren görüş ve öne- rileri, bunlan engel sayan rant ve soygun düzeni peşindeki si- yasetçiler için ne zaman "sa- lancah" görülmedi ki? Şimdi aynı durum partilerin •'aday beğenikrinde" de göz- leniyor... Meslek odalan başkanlann- dan "adayhk para- lannı" peşin topla- yıp, sonra da onlara "kusura bakmayın" diyen parti kurrnay- lannın tümü, ülkeyi yine uzmanlıklara saygı içinde değil, dar çıkar beklentilerine bağlı yönetmeye aday olduklannı da "açıkça" ilan etmiş oluyor- lar^ Ya, "sivü" denetim? Ne var ki oda başkanlannın, bu sonucu "tahmin edebile- cekteri" birikimlerine rağmen, böylesine geniş katılımla adayhk yanşına girmeleri de bir başka "inançszhğııı" gös- tergesi gibi... Çünkü, ülke çıkan ve top- lumsal haklar adîna kotanlma- sı gereken asıl görev, "siyasal partflerden bağımsız" üretilen görüş ve önerilerin genel po- litikalarda da etkin olmasını sağlamak değil midir?.. Nitekim, bu yönde son yıl- larda ciddi mesafeler de alın- dı... Kimikronik "odadüşma- nı" kesimlerin dışındaki bir- çok siyasi ve yönetsel grup- larla "dûşünce ve proje ortak- Udart" kuruhnaya başlandı... Katılımcılığın ve "shil-de- mokratik denetimin" verimli örnekleri de giderek yaygınla- şıyor... Bu süreç zenginleşe- rek ilerlerken, meslektaşlann- ca meslek odalannı yönetmek için seçilenlerin birdenbire -miBetvekiIJiğine'' heveslen- meleri acaba ne anlama geli- yor? Kuşkusuz, oda çalışmala- nnı yine odalarda kalarak sür- dürecek kadrolar bu "vefasız- hğm" boşluğuruı yaşatmaya? cak bir "mirasa" şahipler... Kimbilir belki bu kez de "es- ki başkanlannın partikrine karşı" doğrulan savunmayı sürdürecekler... Ancak, başkanlardaki aday- lık oranının bu denli yükselme- si, "hükümetdışTbirkimliğin ve gücün, demokrasi ve uygar- lık yürüyüşündeki çağdaş de- ğerinin hâlâ yeterince kavra- namadığını da gösteriyor... Siyasi kimükler Bu böyle olmasa bile, aynı meslek odalan yöneticilerinin değişik siyasal partilerden milletvekili adayı olmalan sü- recınde, "oda başkanhğı erkle- rini veunvanlannT da taşıma- ya devam etmelerinin artık "tartişılması" gerekmiyor mu?.. Gerçi yasalar, kamu görevli- leri için, adayhk koşullannda bu "misyonlannı'' bırakma kuralını getirirken (aslında Anayasa'ya göre "eşdeğer kamusal sorumluluk" taşıyan) oda başkanlanna da aynı zorunluluğu açık- ça tanımlamıyor... Ancak, hem yine Anaya- sa'nrn "yürütme" bölümünde yer verilen meslek odalanyla ilgili 135. maddenin genel il- keleri açısından, hem de oda başkanlannın "tümmeslektaş/- lannı" temsil etmesinden kay- naklanan "demokratik" so- rumluluklannın "etikdeğerle- ri" dikkate alındığında, aday- lık sürelerindeki "aktif siyasi kimliklerir ' ile bu kamusal gö- revlerine devam etmeleri pek uygun düşmüyor... Orneğin, adaylıklan kesin- leşen başkanlann, hiç değilse yönetim kurullannda yeniden görev bölümü yapılarak, en azından seçimlere kadar baş- kanlığı bırakmalan, her şey- den önce "meslek odası kültu- rü"nün bir gereği değil mi- dir?.. ÖnceBkle TMMOB'nin bir an önce bunu gündemine alma- sı ve odalara gereken uyanyı da yapması, tarihsel saygınhğını daha da güçlendirecek» Adaylıklannı işte bu etiğe de uyarak sürdürecek meslek oda- sı başkanlanmız ise aynı say- gınlığa yakışır bir "demokrasi dersi" de vermiş olacakar... Oekinciftcumhuriyet.com.tr HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ [email protected] I KİMKİMEDUMDUMABE///Ç4K behicakCö turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACl V r HARBt SEMİHPOROY [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIK^ 18Eylül SÖZLOKTE. TURÛNÛN İLK ÖRNEĞİ TfOS'M BUGÜhJ,UNUJ JNGİÜZ >AZARI SAMUEL JOHN- SOH OOĞOU. JOKNSON; OYUN, MAKAl£,ELEŞTİRİ, RO- MAN VEŞİİR YA2ACAK, AMA BN ÇOK, HAZtf!UXACA- 61 SÖZLÛKLE mHlNACAKTIIZ. KEHPİ TÜ/ZÛNÛN İLK Ö&NEĞI SAyiLACAk OCAN2 CİLTÜK *A pfCTT- ONAB.V OF THE ENSUSftLANSUASE"(İNGiÜe. PİUSÖ£- LÜĞÜ), S£*J2 riLUK YOdüN gİR ÇALTŞtAADAM SONRA TfSS'TE 8ASILACAK,23OO SAYFADA SOBIN tCSLİMEYİ KAPSiyACA/07/Z- SÖZUÛKTE HEÜMELEJİİN ANLAMLAHI YA21LP/Ğ/ &İBİ, YAZAKLAepAN DA KULLAMILtÇ ÖG- NEJCLEGİ V£R/L£C£Xrİ. SAMUEL TOHMSOtJ, rAzABLI- ĞIH1H YAHI SJgA, <OMUŞMACtU6lYLA PA ÜN HW- CA/cnC Saiğda, JohnScm'Uj yaJtın doeHan Ğold- PANO DENİZ KAVTJKÇUOGLU 'Yaşasın Demokrasi 1 Yüzlerini, seslerini tanımıyor, düşüncelerini bil- miyor olsak, söylediklerini duyunca, okuyunca de- mokratlıklanndan bir an olsun kuşku duymazdık bu adamlann. Kameralann karşısınageçiyorlar, en us- ta tiyatroculan bile kıskandıracak mimiklerie, jest- lerle, dramatik vurgulamalarla bize hep özledigimiz, ama hiç kavuşamadığımız "demokratik bir hayat"\ anlatıyoriardı. Onlan dinledikçe arkada bıraktığımız yıllann ne kadar boş, ne kadar anlamsız olduğunu düşünüyor, geçmişimizden pişmanlıkduyuyorduk. "Sizin şimdiye kadar demokrasi sandığınız şeyin gerçek demokrasiyle en ufak birilgisi, en küçük bir ilintisi yoktu!" diyorlardı. Çok doğru şeylerdi söyledikleri... "Demokrasi" bizim için hiçbir zaman vazgeçilemez bir yaşam bi- çimi olmamıştı. Gerektiğinde bırakılabilir, ara veri- lebilir, ertelenebilir, göreceleştirilebilir bir "şey" ola- rak algılamıştık demokrasiyi. Açıkgöztük, toplumu- muzun belirieyici niteliklerinden biri olduğu için, bizler de bu toplumun bireyleri olduğumuz için "de- mokrasi'yi başından beri "bizim için" ve "onlar için" diyerek ikiye ayırmış, bu ayınmı temel alarak uygulamıştık. "Bizim için" ile "onlariçin" demok- rasiyi birbiriyle hiçbir zaman çakışmadığı, örtüş- mediği ve hep çeliştiği için "ortak" bir demokrasi- miz hiç olamamıştı bizim... "Bizim için demokrasi", aynen tuvalet küvetle- rindeki taharet musluklan gibi özgün bir "Türk bu- luşu" idi. Böylesi bir demokrasi, "biz" olanı müthiş mutlu ediyor, "biz" olmayanlan, "onlar"ı ise inim in- im inletiyordu. Bu ilginç demokrasiye yaşamın her alanında tanık oluyor, fakat kendimiz de "biz" ol- duğundan, "onlar"a yapılanlardan hiçbir rahatsız- lık duymuyorduk. Sözgelimi, siyasi partilerimizin iç işleyişleri de "bizim için demokrasi" temeline da- yandığından, "emanetçilik durumu" bir yana bıra- kılacak olursa, bir parti genel başkanını kendi ar- zusu, ölümü ve para bastınp delegelerin satın alın- ması dışında değiştirebilmek kesinlikle olası değil- di. Bu demokraside istediğiniz kadar partiniz için yıllannızı vermiş, saçlannızı ağartmış olun, eğer "on- /ar"dan iseniz, genel seçimlerde aday listelerine gi- remiyordunuz. Girseniz bile önünüze derhal "biz" olanlar yerleştiriliyor, siz ise aşağılara, seçilemeye- ceğiniz bir yerlere itiliyordunuz. 12 Eylül'ün her şeyi bildiklerini sanan, ama hiç- bir şey bilmedikleri çok çabuk anlaşılan üniforma- lı toplum mühendisleri de "bizim için demokra- s/"nin ateşli savunuculan olduklarından, "onlar" saydıklan insanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giremesinler diye yüzde 1O'luk bir baraj koymuş- lardı oy sandıklannın önüne. Böyle yüksek başka bir baraj daha yoktu yeryüzünde. Bu baraj nede- niyle şon seçimlerde milyonlarca seçmenin oyu boşa gitmişti. Türkiye'nin en köklü partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi de baraja takılıp, bir anda "onlar" durumuna düşünce, bu duruma en çok Demokratik Sol Partililersevinmişti. "Alma mazlu- mun ahını, çıkar aheste aheste" diye bir söz var- dır ya, gün gelip, Demokratik Sol Parti karpuz gibi "kütür" diye ortadan ikiye aynlınca, bu kez de "de- mokratik sotcu" ve "galiba sosyal demokrat" kar-ı puz parçalan "onter" olma korkusuna kapılmışlar- dı. Erbakan hocalannın da artık kendilerini kurta- ramayacağını gören Saadet Partili, Anavatanlı "kendileri için demokrat"\ar ile el ele vermişler, bi- ze bu yüzde 10'luk barajın ne kadar kötü bir şey ol- duğunu anlatıyoriar, "Halkın belki yarısı, belki yan- sından da fazlası pahamentoda temsil edilemeye- ce/c.."diyoriardı. Büyükbirtelaşiçindeydiler... "De- mokrasi" adına dehşete kapılmışlar, bir o yana, bir bu yana koşuşturuyoriardı... Sanki yıllardır uzaylılar yönetiyordu bu ülkeyi! Başbakanlık koltuğunda, bakan koltuklannda otu- ranlar onlar değildi sanki!.. Madem bu yüksek ba- raj bir "demokrasi ayıbıydı", "seçmenle alay et- mek" demekti, "pahamentonun meşruiyetine le- ke düşürüyordu" öyleyse niçin ortadan kaldırma- mışlardı bu ayıbı! Bizi alay konusu olmaktan niçin kurtarmamışlardı? Biz mi tutmuştuk ellerini? "Tramvay demokratı" AKP'liler gibi dünün baraj mağduru Cumhuriyet Halk Partililer de hiç kılını kı- pırdatmıyorlar, şimdi "onlar" düşünsün diyorlardı. Çünkü onlar da, "on/ar"dan değillerdi artık... Ger- çekten çok ilginçti bizim demokrasimiz... Bu ilginç demokrasiye baktıkça, insanın sokağa fıriayası, "Yaşasın demokrasi!" diye bağırası geliyordu, hem deavazavaz... e-posta:dkavukcuoglu(§ superonline.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 lTHilcdala- vere" anla- mında argo sözcük.2/Su- 3 lak yer... 4 Uzaklık işa- _ reti... Mürek- kebi kurut- 6 makta kulla- 7 nılançokince Q kum. 3/ Cüa- cılıkta kulla- 9 mlan bir tür zamk... Bir çeşit otomobil yanşı. 4/BirçokJuğu oluşturan varlıkJann her biri... Gümüşün simgesi. 5/ Akdeniz yöresine özgü, bo- dur ağaç ve çalılar- dan oluşan bitki ör- tüsü... "Saçlanma ak düştü / Sana — bulamadım" (Şarkı). 6/Türkiye ile Suriye arasın- da bir gümrük kapısı. II Halk dilinde sütkardeşe verilen ad... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 8/Meyve vermeyen bitki... Asker. 9/Şöhret... Ser- yumdan daha sert bir element. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Paragraf. 2/ Saz şairi... Kutsal inanç. 3/ Mflan Kunderanın bir romanı. 4/ Utanma duygusu... Tahta oymacısı. 5/ Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük... Bir nota. 6/ Amazon bölgesinde bataklık sık orman. 7/Izmir'inbirilçesi... tntikam. 8/ Karadeniz Bölgesi'nin batı kesiminde, ulusal park kapsamma alınan ve kayak merkezi olan dağ... Bir nota. 9/Fürüwet şeyhi... Tahıl yığınla- n üzerine, çalınmasını önlemek amacıyla vunı- lan damga.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle