23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2002 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr Soyut resmin ustalarmdan ErdalAlantar'm sergisi, 12 Ekim'e kadar Galeri Binyıl'da Suya atılantaşın çığlığıKAYA ÖZSEZGİN Izleyıciye ilk bakışta doğa ger- çekliğiru anımsatmayan, o neden- le de "soyut" olduğu konusunda kesin bir yargıya yol açan resimler- le ilgili olarak, sanatçısının görüş- lerine başvurulduğunda, bu yargı- nın tartışma götürür olduğu çok gö- rülmüştür. Bu da doğaldır: Çünkü doğa gerçekliği başka bir şeydir, sanat gerçekliği ise çok daha baş- ka bir şey. Çok yinelenmiş bu ol- guya karşuı sanat gerçekliğinin sı- radan izleyiciyı yanıltma payını, her zaman saklı tutmak gerekir bu bakımdan. Hele söz konusu sanatçı Erdal Alantar ise bu çok daha böyledir. Atak ("gestuel") renk döngüleri içinde, müzikal bir tonalitenin ser- best ve özgür akışıyla, resim yüze- yi üzerinde esneİc yaylar çizen uyumlu boya katmanlan, izleyici- de doğa çağnşımı yaratmaz. Ama asluıda, doğa gerçekliğini yapılan- dıran devingen "öz"ün, resim yo- luyla ifadesinden başka bir şey de- ğildir onun yaptığı. Her tür öngö- rü bir tarafa bırakılıp, resim sana- tının kendine özgü ifade biçımı açı- sından yaklaşıldığında, boya ile sağlanan kahnlığın, üç boyutlulu- ğun, doğa gerçekliğıne özgü değer- lerden kaynaklandığı hemen fark edilecektir. Alantar' ın da kendine ressamla- n değil, heykeltıraşlan -örneğin Michelangelo'yu- örnek aldığını söylemesinin, Barok "yuvarlak- lıklar"a öteden beri ilgi duymuş olmasının arkasında, bu değerlere öncelik tanımasının bir payı yok mudur zaten? Kendini 'Asyah' görürdû Kendini, uzun yıllardır Fransa'da yaşıyor olmasına karşın "Asyalı" ressamlar kuşağından sayması. bi- ze Doğu dünyasının nakışa ve be- zemeye yatkın yönünü düşündürü- yor olrnası, sakın sizi yanıltmasın. Gerekçesi başkadır çünküi-Asyada gûneş, altmış dereceyi bulunca, dut »ğacının gölgesi "kM»** ve " rin"dir. Işte size "somut" bir "ya- ' rdal Alantar'ın kendisine soyut resmin ne olduğunu soran bir balıkçıya verdiği sözsüz yanıt oldukça anlamlı değil midir: Deniz kıyısından büyükçe bir taş parçası alır Alantar ve suya firlatır. Taş suya değerken önce bir boşluk, boşluğun çevresinde yerçekimine karşı gelen köpükler ve "sulann çığlığı" kendini gösterir. Balıkçı, o günden sonra resimle daha fazla ilgilenmeye başlar. şantı" yorumu. Soyut resmin, be- zemeyle doğa gerçeklığinin özün- den damıtılmış değerler arastnda. bıçak sırtında durduğunu, birinci- sine değil ikincisine plastik gön- dermeler yapabildiği ölçüde, an- lamlı olabileceğınin sımnı kavra- mış olduğunun bir göstergesi saya- bıhrsinız rahatlıkla bu yorumu. A- ma sız gene de, bu yorumun, onun resmine yansıyan boyutlanyla sı- nırlı rutun kendinizi. Öyle yaptığı- nız takdirde, soyut biçimler altında kendini dışa vuran değerleri eşele- yip derine indiğinizde, söz gelişi, sahile vuran deniz dalgalarının "mücessem" etkisinı yakalamak- ta fazla zorlanmayacaksınız. Alan- tar, resimde "röper" noktası ola- rak saptadığı ve sanatının içeriksel yapısıria ustalıkla yedirdiğı plastik öğeleri, içten içe derinleşen, ama sessizlık imajından gene de ödün vermemeyi ilke edinmiş olan bir bütünlük ve dayanışma içinde to- parlıyor, uyumsallığı başköşeye oturtuyor. Renk ekonomisindeki başarı Her şeyi, soğukkanlı bir fütur- suzlukla, fazlalıklan bütünden ant- mak, soyutçu resim elemanlanna öncelikli bir yer vermek, sanatçının artılarhanesıni güçlendirdığine ta- nık olmanın en belirgin göstergesi ise bir başkası da renk ekonomi- sindeki başansıdır kanımca. Alan- tar'ın tutarlı bir özdenetim altında uyguladığı renksel elemanlar, onun resmine "hesaplı" bir dinamizm katıyor. Erdal Alantar'ın resimleri, eskı Tao ve Zen düşüncesinden kaynak- lanan bir öyküyü anımsatıyor bana. Bir Çin imparatoru, doğup büyü- düğü yörenin vadi manzarasını ko- nu alan resimlerle sarayının duvar- lannı süslemeleri için iki ressamı çağınr sarayuıa. Bunlar, yöreyi ge- zip gördükten sonra işe koyulurlar. Ressamlardan biri, yöreden, çizdi- ği kroki ve dokümanlarla döndüğü halde ötekı böyle bir çabada bulun- maya gerek duymamıştır. Soruldu- ğunda verdiği yanıt ise açıktır: Her şeyin görüntüsünü içimde saklıyo- rum, der bu ressam. Krokilerle dö- nen ressamın, herkesin hayranlığı- nı kazanan dağ ve ırmak resimleri, sanılanın aksine, imparatoru hiç de memnun etmemiştir; gerekçesi ise çok ilginçtir: Resminizdeki çağla- yan, çok gürültü yapıyor, gecelen uyumama engel oluyor bu gürülrü. Çok hareketli öğelerle oluşturul- muş göründüğü halde, dingin ve rahatlatıcı olma özelliğinı, irili- ufaklı bütün resimlerine taşımakta başanlı bir performans gösteren Erdal Alantar, kanımca, soyutçu- luğun "demode", bir ölçüde de harcıâlem olmuş türlerine fazla ya- kınhk duymamış ohnanın semere- sini değerlendirmış oluyor böyle- ce. Soyut resmin, Batı sanatında 1900'lerin başlanndan bu yana ge- çirmiş olduğu oluşum evresı, Alan- tar'ın çalışmalan açısından, kuş- kusuz bir referanstır, ama bu evre- nin herhangi bir aşamasının onun resmine bir arka model oluşturdu- ğundan söz edilemez. Aynca da onun resimleri, Paris'e yerleştiği 1950'liyıllannsonundan bu yana, kendi yönünü ve olanak- lannı, kendi deneyimleriyle belir- lemiş olmanın, çıktığı noktayla varmış olduğu nokta arasındaki du- raklarda yetennce soluklanmanın, ona kazandırabileceği değerlerin kararlı bir birikimi olarak görül- müştür her zaman. Sapmalar ya da tereddütler devreye girmemiş, res- minın saf (yalın) ve bütünlüklü ya- pısı titizlikle korunmuştur. Helezonlar büyüyor Sergı açsın ya da açmasın, uzun yıllardan bu yana Türkiye'ye gele- rek Bodrum'da tatilini geçirmesi, ülkenin gerçeklerinden kopmama- sı, Paris'te ise gözüne ve gönlüne egemen olan resimsel şemayı hep saklı tutması, sanırım ondaki ka- rarhlığı etkileyen faktörlerdir. Ken- disine soyut resmin ne olduğunu soran bir balıkçıya verdiği sözsüz yanıt oldukça anlamlı değil midir: Deniz kıyısından büyükçe bir taş parçası alır Alantar ve suya fırlatır. Taş suya değerken önce bir boşluk, boşluğun çevresinde yerçekimine karşı gelen köpükler ve "sulann çığbğı" kendini gösterir. Balıkçı, o günden sonra resimle daha fazla il- gilenmeye başlar. Alantar'ın suya fırlattığı taşın çevresindeki hele- zonlar büyümeye devam ediyor. (ErdalAlantar ın sergisi 12 Ekim 'e kadar Akatlar Kültür Merkezi, No: 8 dekı Galeri Binyıl'da görülebilir.) G y Yazar ve eleştirmen Muzaffer Uyguner 79 yaşında kalbine yenik düştü erçekbir edebiyatadamıydıKültür Servisi - Yazar-eleştirmen Muzaffer Uyguner (79) Burhaniye'de Denetko Sitesi'ndeki evınde geçirdiğı kalp krizi sonucu pazartesi akşamı saat 20.00'de yaşamını yitirdi. Uyguner, dün Koca Çami'de kılınan ikindi namazından sonra çok sevdiği Burhaniye'de toprağa verildi. 1923 yılında Kandıra'da doğan yazar Ankara Üniversiıesi Hukuk Fakültesi mezunuydu. 1945 yıhndan itibaren Ticaret Bakanlığı Müfettişliği, Küçük Sanat Kooperatifleri Şube Müdürlüğü, Sanayi Dairesi Başkan Yardımcılığı, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Dairesi Üyeliği, Imar ve Iskân Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı yaptı. Aynca Milli Prodüktivite Merkezi Yönetım Kurulu Üyeliği, TSE Bakanlık Temsilciliği ve Elektrik Işleri Dairesi Bakanlık Denetçilığinde de görev aldı. Yazar aynı zamanda ILESAM, Türkiye Yazarlar Sendıkası ve Türk Dil Derneği'nin de üyesiydı. Muzaffer Uyguner" in Mehmet Aldf Üzerine başlıklı ilk yazısı 1936 yılında Türk Yolu (îzmit) gazetesinde çıktı. 1943 yıhndan itibaren şiir, inceleme, eleştiri ve çevirileri pek çok gazete ve dergide yayımlandı. Araştırma - inceleme konusunda Sait Faik in Hayatı. Orhan Veli'nin Dil Ve Şiir Üzerine Düşünceleri ve Bir Efsane Uzerine adlı yapıtlannın yanı sıra Derleme- inceleme alanında da Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan V'eli Kanık, Reşat Nuri Güntekin, Salah Birsel, Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Karacaoğlan, Ömer Seyfettin, Sabahartin Ali ve Neyzen Tevfik gibi çalışmalan bulunuyordu. Uyguner'in aynca Kayınağacı adlı bir şiir kitabı ile Dil Konusunda Yazılar, Memduh Şevket Esendal'dan 'Vassaf Bey', 'Hava Parası', Ceyhun Atuf Kansu'dan 'Güneş Salkımf, Sait Faik Abasıyanıktan 'Balıkçımn Ölümü' gibi derlemeleri de var. Yazann bugüne dek bir şiir, beş inceleme, otuz iki yaşamöyküsü, on bir meslekı ve dört de çeviri olmak üzere toplam 53 kitabı yayımlandı. Muzaffer Uyguner'in üç kızı, altı torunu ve bir torun çocuğu vardı. Dostları, Muzaffer Uyguner'i anlatıyor Özverili ve çalışkandı OKTAY AKBAL Muzaffer Uyguner gerçek bir edebiyat adamıydı. Öz- verili bir yazardı. Bütün ömrünü edebiyatı sevdirmeye adadı. Çok üzüntülüyıim. Çok yaşamak bir yalnızlıktır, çünkü sevdiklerinizin yitip gitmesi sizden bırçok şey gö- türüyor. Tüm edebiyat sevenler Uyguner'i özlemle arayacak. VEDAT CÜNYOL HİKMET ALTINKAYNAK Yaşayan en değerli araştırmacı ın- celemeci yazarlardandı. Pek çok unutulmakta olan yazarlanmızla ilgili monografi çahşmalannı gün- deme getirerek edebiyatımıza bü- yük katkılar sağladı. Yargılanyla yalnızca yapıttan yana değil, nes- nel bir tutum izliyordu ve seçkin bir araştırmacı kimliği ortaya ko- yuyordu. Onu kaybetmekten dola- yı bir insan ve edebiyatçı olarak üzgünüm. AYDIN HATJPOĞLU MUZAFFER BUYRUKÇU Hepünizin başı sağ olsun. lyı bir yazar ve eleştirmendi. iyi bir dost, ciddi ve çalışkan bir adamdı. Kültür hayatımıza ve yazınımıza büyük katkıları olmuştu. guner benim 40'lı yıllardan beri izlediğim biriy- di. Kaynak dergisinin Kore sayı- sında bir şiin vardı. Edebiyata şi- irle başladı. Görüşleri daha çok Mehmet Kaplan çızgisinden bi- raz daha ılımlıydı. Sonra gelişti, özellikle îstanbul'a geldikten son- ra sol çevrelerin içindeydi. Değer- li birtakım araştırmalar yapmıştı. Muzaffer Uyguner'ı son zamanlarda tanıdım. Her per- şembe arkadaşlanmla buluşuyor- duk. Yaşamını edebiyata adamış aydın bir insandı. Çok üzgünüm. Muzaf- fer Uy- guner yıllardır özveriyle eleştiri işini iş edinmiş bir abimizdir. Özel- likle sevdiği kitaplan tanırmak ve eleştirmekle ilgili bir tutum benim- semişti. Bu yüzden yalnız övgü ya- zıyor diye eleştirildiği de olmuştur ama o, bırçok kıyıda kalmış yaza- nn tanınmasına katkıda bulunmuş- tur. Ölümü edebiyatımızda büyük eksikliktir. Czgünüz... Muzaffer Uyguner bir maliyecıydı fakat kültür haya- tımıza ve yazınımıza (edebiyatı- mıza) büyük katkılan olmuştur. Gerçek yazın adamıydı. Bütün ya- zınımızı çok iyi bilir, geçmişi ve günümüzü çok iyi değerlendirirdi. Yeni yayınlan, adım adım izler, ta- nıtma yazılan yazardı. Eleştiriden çok tanıtma yazılan.. çok yararlı ve etkili olurdu. Atarürk'ün dil dev- rimine yürekten bağlıydı, güzel Türkçemızin gelişmesine ve pek çok yazanmızın yapıtlannın tanı- tılmasuıa çok büyük katkısı olmuş- tur. Yitirmemiz ciddi bir yokluk yaratmıştır. AHMETNECDET SAMİ KARAÖREN j yük bir dostu, bir ağabeyımizi kay- bettik. Kendisi daha çok kitap ta- nıtım yazılanyla öne çıkmış gö- rünse de önemli bir bıyografi ya- zan, bir şair ve şiir çevirmeni ola- rak da incelenmeye değer bir ede- biyat adamıdır. Bizler Bostancı'da- ki yakın dostlan olarak büyük üzüntü duyduk. Şiir içinde yatsın... Muzaffer Uyguner, değerli bir araştırmacı, iyi bir ede- biyat adamıydı. Dikkatli çalışma- lanyla edebiyat dünyamıza çok önemh katkılarda bulundu. Özel- likle Saik Faik ile ilgili çalışma- lan unutulmayacaktır. Edebiyat dünyamıza başsağlığı diliyorum. AFŞAR TİMUÇİN DEFNE GOLGESİ TLRGAY FİŞEKÇİ Dünyaya Sunacağımız Kültür Ürünleri Ülkemız son iki gündür Birleşmiş Milletler Eği- tim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO tarafından duzenlenen önemli birtoplantıya ev sahipliği yap- tı. Yüze yakın ülkenin kültür bakanlarının yanı sı- ra, hükümet dışı ve kültür kuruluşlarının temsilci- len "somut olmayan kültürelmiras"ın (yazıya geç- memiş geleneksel kültür ürünleri) korunmasını tartıştılar. Alınan kararlar UNESCO'ya üye ülkelerin ona- yınasunularak uluslararası birsözleşmeye dönü- şecek. Toplantıların ülkemız açısından önemli bir ay- rıntısı da yeryüzunün dört bir köşesinden gelmiş konuklara sunulacak kültür ürünlerinin seçimiy- di. Konuklar, dün gece Atatürk Kültür Merkezi'nde Fazıl Say'ın Nâzım Hikmet'ın 100. Dogum Yılı ıçin bestelediği "Nâzım" adlı yapıtını izlediler. Mü- zikle şiırin olağanustü buluşmalarından bırı olan bu yapıt, gerçekten de böylesi bir toplantı için ilk akla gelecek ürundü. Toplantılar süresince de, Nâzım Hıkmet Kültür ve Sanat Vakfı'nın hazırla- dığı Nâzım Hikmet Sergisi sunuldu. Böylesi uluslararası etkinliklerde bir kez daha ortaya çıkıyor: Uluslann dış dunyadaki etkileri bı- raz da o dünyada kültür ürünleriyle ne denli va- rolduklarınabağlı. Ülkesınırlarıdışında kültür sa- nat varlıklannızla kaplayacağınız yeri, başka şey- lerle doldurmanın oianağı yok. Kültür Bakanlığımız, Fazıl Say'a "Nâzım" yapı- tını ısmariayarak bu ürünün ortaya çıkmasındaki katkısıyla çok önemlı bir çağdaş kültür olayına ön- cülük etti. Boylelıkle dunyaya sunabileceğimiz önemli bir yapıta sahıp olduk. Ancak bu ornek tekil kalmamah. Sanatın her alanında. hem yenı ürünlerin ortayaçıkması, hem de varolanların tanıtılması gerek. Yıllar boyu resmı politika, yapılması gerekenin tam tersını yaptı: Nâzım Hikmet'in başına gelen- ler başlı başına bir suç destanı. Dünyada kendi- sini en iyi temsıl edebilecek bir şaire kendi dev- leti düşmanlık etti. Benzer şeyler Yılmaz Güney'ın de başına gel- di: Dünyanın en saygın sınema odülü olan Can- nes Festivali'nin Altın Palmiye Ödülü'nü aldığı 1982'de ülkesınde uzun zaman surecek yasaklı- lık yılları başlamıştı. "Yol" filmi, bütün dünyada yankılar uyandırır, beş kıtada gösterilirken ülke- mız gözlerını ve kulaklarını kapamıştı. Şu anda romanları dünyada kırkın üzerinde dil- de yeniden yenıden basılan Yaşar Kemal, daha geçtığımiz yıllarda bir demeci ıçin DGM'de yar- gılandı. Oysa devletımizın bu davranışlar yerine benim- seyici, sanatçılarıyla övunç duyucu, onların ulus- lararası başarılarını destekleyici, paylaşıcı birça- bası olsa, ülkemizin dış dunyadaki görünümü de bugünkünden çok farklı olurdu. Bütün sanatlarda sahip olduğumuz çok sayı- daki sanatçımız ülkemiz için öyle bir gizilgüç ki, bu gizilgücü bir türiü açığa çıkarıp kullanamıyo- ruz. Sanatçılarımız da bor madenlerimiz gıbı. Bi- zim ama değerlendiremıyoruz. Başka ülkeler yazar ve çevırmenler ıçin özel çalışma ortamları hazırlıyorlar. Bellı çevirmenleri kendilerine bağlayıp ıstedıklerı yapıtların çevril- mesini sağlıyorlar, yayınevlerine destek olup ya- yın olanakları yaratıyorlar. Yazar ve çevirmen ör- gütlerinin kongrelerine ev sahipliği yapıyorlar. Zengin ama çevrılmedığı, yayımlanmadığı, ta- nıtılmadığı için dünyada suskun bir edebiyatımız var. Tekil örnekler ısimleriyle tanınıyor, ülke tanı- tımı için özel dızıler, çok sayıda çeviri gerekiyor. Ikı yıl önce Paris'te bir okuma gününde şıirle- rimi dinleyen bıryayıncı, beni ertesı gün bürosu- na çağırmıştı. Gıttiğimde, "Kitabınızı basarsam Kültür Bakanlığınız ya da büyükelçıliğiniz katkıda bulunur mu?" diye sormuştu. Ben de, "Bulun- maz" demiştım. Boylelikle hevesım kursağımda kalmıştı. Yalnızca bir Sait Faik'imizin dünyaya tanıtıla- mamış olması bıle ülkemiz için büyük kayıptır. Dünya. Sait Faık'in sevgı dolu bakışını görebilmiş olsa, bize bakışları da o sevgiden nasiplenmez miydi? tfisekci(S superonline.com K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K K  M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle