23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 10EYLUL2002SALI OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Kimsenin Umurunda Değil Bugün 10 Eylül... Iki önemli tarih: 12 Eylül 1980 olayı! Bir de 11 Eylül 2001 'de Dünya Ticaret Mer- kezi'nin yikılışı!.. Milletvekili adaylarının açıklanaca- ğı bir önemli günün de öncesi!.. Gazeteler, radyolar. TV'ler, ciyak ciyak! Bir coş- kudur gidiyor. Seçimlere ne kaldı? Kim, kimle an- laştı? Hangi partı barajı geçecek? Koskoca kişiler Meclis dışı mı kalacak? Tayyip'in Derviş'in oy ge- tirme güçleri ne kadar? Irak savaşı patladı patla- yacak! Yeni yeni Reina'lar Laila'lar birbirini izliyor: Yetmiş mılyon yurttaşın bir iki milyonu aşın lüks için- de: Kürtçe, Lazca, Gürcüce öğretecek 'hoca'ara- nıyor: Kısacası, bir eylül telaşı, bir eylül gürültüsü!.. Son zamanlarda yazdıklarımı çıkanp okudum: Dış borçları ödeyip utançtan kurtulmak gerek de- mışim, birçeşitVarlık Vergisi uygulayarak, gerçek- ten tam bağımsız olmak... Ses yok! Kimsenin kılı kıpırdamamış!.. Demek, halkımız borç köleliğin- den kurtulmak istemiyor!.. Seçım barajını kaldınn, demişim... Yüzde on çiz- gisini partilerin çoğu geçemeyecek! Hele halktan, emekten, ışçiden yana partiler Meclis'e birtek tem- silci bile sokamayacak!.. En iyisi barajı sıfıra indir- mek, hiçdeğilseyüzde3'e!.. rttifaklarsaçmalığı.an- lamsızlığı, komikliği de böylece ortadan kalkar. Be- lirli bir gücü olan partiler seçmenin karşısına tek baş- larına çıkar... Bu konuda da, ses seda yok!.. Ulusal irade mi bu, yoksa lider iradesı mi? Bir an önce partiler ve seçim yasalannı günün gerçeğine uydurun, kırk yılda bir de kendi çıkariannızı değil, halkın yararını düşünün demişim... Bütün bu ses- lenişler de boşlukta kaybolmuş! Zaman diye bir şey yok bizim hırslı polıtikacıla- nmız ıçin!.. Bir yağma varmış gibi herkes koşuyor birbirini ite kaka... Aday olmak, seçılebilecek sıra- da yer almak, Meclis'e girmek, köşeyi dönmek!.. Bilim adamından sanatçısına, mühendısinden he- kimine, sendikacıdan işsiz güçsüzlere kadar... Umutlara, hayallere karyağdı. Daha dayağacak!.. Ismail Cem'in partisi, Derviş-Baykal partısı; Ece- vit partısı: Karayalçın-Sağlar partisi: Mümtaz Soysal partisi, Yekta Güngör Özden partisi, EMEP'ler, İP'ler, HADEP'ler... Bir yarış, erken bir seçimde önde yer almak ça- bası... ŞimdilikTayyipönde... Bir de tek başına ik- tidar olursa!.. Bu korku hepsinde var, yine de bir araya gelemiyorlar. Sağcısı da solcusu da!.. Zaman zaman şu Tayyıp gelse, Başbakan olsa, dıyorum. Erbakan geldi, biryıl iktidann başı oldu, sonra? Bir uçuruma düştü, ne kadar debelense çıkamıyor!.. lyi bilelim, hıçbır çözüm, hiçbır yarar sağlama- yacak 3 Kasım seçımi... Kargaşayı daha da hızlan- dıracak. Yeni bir 28 Şubat mı? Yine zaman yitirmek, yeni borçlarla sürünmeyi sürdürmek, anlamsız kav- galarla vakit öldürmek mi? Bu tür konulan yazmamak en iyisi! Bakın geçen gün "Yazbitiyor" dedim, sizi hüzünlere sürüklemek istedim. Bir anlığına da olsa günün sıkıntısından kur- tarabilmek!.. Türkiyesokaklannda, alanlannda, "Açız, geçine- miyoruz, maaşlarımıza hıç değilse yüzer mılyon ek- lensin" diye dolaşanları görürken, kolay mı eylül- lerle, ağustoslarla kendimizi kandırmaya çalışmak!.. TKP anlatıyor 10 Eylül 1920-10 Eylül 2002 PARANIN SALTANATI Ali Önder Öndeş, Aydemir Güler, Emin Karaca, Ertıan Naiçacı, Erttn Özalp, Evrim Gezer, Gülay Dinçel, Haluk Yurtsever, Hüsnü Çuhadar, llhan Akalın, Kemal Alım, Kemal Okuyan, Mesut Odman, Metin Çulhaoğiu, Necmettin Salaz, Özlem Şen, Rasih Nuri llen, Savaş AJ, Süleyman Baba, Uğur Işlek, Ulvi Oğuz, YaJçın Cerit, Zeynep Güler Dolmabahçe Küçük Çiftlik Parkı, Levent Kırca - Oya Başar Tiyatrosu, İSTANBUL 10 Eylül 2002 Salı / 19.00 Eser: Fazü Say Oiizenteyen: Nâzm Hîkmet Kiıttiir ve Scnor Vukfı Şüften Genco Erkal Şarkıhr Sertab Erener Güvenç Dağüstün ftyooo: ibrabim Yazıct Şef: Naci Özgüç • Kukur Bakaniiğı izmir Devtef Senfonî Orkestrasi • %ukür Bokanhğı Owfet ÇcksesS Ktoos^ • TRÎ Ankara Radytm. Korosu • Çocak SoBsÖer Koro Yönttmenler'r Bnam K&nm&ea - Ibratum Yazıa 16 EyMim Pazanss HorbıyeCemiToptalu Açkhava T. C. Çao" (0-216, 454 1 Denizcilik ve 3 Kasım'm Sonrası... Sekiz bin kilometrenin üzerinde bir kıyı şeridinde, İstan- bul, İzmir ve Mersin de dahil olmak üzere otuz üç kentin yer aldığı, denizlerle bu denli iç içe olan Türkiye, elbette bir "deniz ülkesi" ama ne yazık ki "denizci ülke" değil. Prof. Dr. t. Reşat ÖZKAN Emekli Denizcilik.Uüsteşan D ünyanın tüm yan- madalan kuzey- den güneye doğ- ru sarkar; yalnız- ca Anadolu yan- madası bu genelliğin dışında- dır. O. doğudan batıya doğru uzanmaktadır ve ayncalığı, yal- nızca bununla sınırlı da değildir. Sıcak denizlerin ortasında yer alan yanmadamız, karadan ol- duğu kadar. denizden de Avras- ya'ya açılan kapılan ve dünya- nın en kritik suyollan olan Türk Boğazlan'nı bünyesinde bann- dırmaktadır. Türkiye, kendisi- ni çevreleyen denizleri yoluy- la, bir yandan Akdeniz yoluyla okyanuslara açılmakta, öte yan- dan da Süveyş Kanalı ve Kızıl- deniz üzerinden güney denizle- rine ulaşmaktadır. Bu coğrafya- nın aynı zamanda, Doğu Akde- niz Bölgesi üzerinden, dünyanın en güçlü çekim merkezlerinden olan Ortadoğu'ya egemen bir noktada bulunduğu gerçeği de akıldan çıkanlmamalıdır. Türkiye, Trakya'da kalan ve o da bir başka yanmada olan top- raklan ile birlikte dünyanın en benzersiz coğrafyasına sahip bulunuyor; yüzyılımızın en bü- yük siyasal, ekonomik ve hatta askeri savaşımlannın yaşanaca- ğı daha şimdiden belli olan Av- rasya ve Ortadoğu bölgelerinin yanıbaşında Türkiye, Doğu ile Batı'nın, zengin kuzey ile yok- sul güneyin ara kesitinde, dün- ya ulaşım yollannın düğüm nok- tasında, zengin petrol ve doğal- gaz yataklannın tam ortasında; bir Avrupa, bir Asya. bir Akde- niz ve bir Balkan ülkesi. Görü- lüyor ki, hem stratejik ve hem de ekonomik ve ticari açılardan bir anahtar; bir belirleyici ülke olma durumunda olan ülkemi- zin bu ayncalıklı durumu için- de onu çevreleyen denizlerin ve denizciliğin önemi çok büyük. Sekız bin kilometrenin üzerin- de bir kıyı şeridinde, îstanbul, îzmir ve Mersin de dahil olmak üzere otuz üç kentin yer aldığı, denizlerle bu denli iç içe olan Türkiye, elbette bir "deniz ülke- si" ama ne yazık ki "denizci ül- ke^ değil.(*) Özetlemeye çalıştığımız bu genel görünüme göre çeşitli du- rulup oturmamışlığın (istikrar- sızhklann) belirsizliklerin ve yeni yeni oluşumlann ortasında ve dünya çekim merkezlerinin arasında yer alan ülkemizin bir güven ve oturmuşluk (istikrar) adası olması, yalnızca, yakın çevremiz açısından değil, aynı zamanda, ülkemizin temel si- yasal ve toplumsal verileri, ön- celikleri ve hedefleri bağlamın- da da büyük önem taşımaktadır. Oldukça genç bir nüfusa sahip bir ülke olmanın doğurduğu eko- nomik ve toplumsal istemlerin yoğunluğunca oluşturulan tür- lü baskılar da göz önüne alındı- ğında, bu konuda başanlması gereken ilk adımın, hiç kuşku- suz, sağlam, güçlü ve sürdürü- lebilir bir ekonomik yapıyı ve ka- rarlıhğı gerçekleştirmek olduğu kendiliğinden ortaya çıkmakta- dır. Bu ise kendiliğinden olmaz. Çalışmak, üretmek ve sahibi ol- duğumuz kaynaklanmızın sun- duğu olanaklan duyarsızca göz ardı ve hovardaca çarçur etmek yerine, en iyi bir biçimde de- ğerlendümemiz gerekiyor. "Denizci ülke" olmahyız Değerlendiremediğimiz, ülke- mizi ve ulusumuzu yeterince yararlandırarnadığımız alanlar- dan biri de denizcilik; hatta bu değerlendirilememe kıyımına uğrattığımız sayısız alanlanmı- zın başlannda geliyor. Denizci- lik; sanayiden ticarete. hizmet- ten turizme, balıkçılıktan do- ğal kaynaklara ve nicelerine ka- dar birçok alanı kapsıyor. 120 milyon ton dış ticaret yükü ka- pasitesi olan ülkemiz açısın- dan, bunun yalnızca 30 milyon tonunun kendi gemilerimizle taşınabiliyor olduğunu bilmek ve geriye kalan 70 milyon ton- luk deniz yükünün taşıttınlma- sı için, yabancı bayraklı gemi- lere, navlun olarak, her yıl 2.5- 3.0 milyar dolar ödediğimizin bilincinde olmak ve gerçeğini yaşamak çok düşündürücü ve üzüntü verici... Yılda yaklaşık beş-altı milyar ton yükün deniz yoluyla taşındığı dünyada, 770 milyon tonluk bir dünya filosu- nun içindeki 6-7 milyon tonluk bir deniz ticaret filosu kapasi- tesiyle, deyim yerindeyse, dün- ya yanşında nal topluyor, dün- ya liginde küme düşmemeye çahşıyoruz. Yine, yılda toplam l .0 milyon ton gemi inşa etmek kapasitesine sahip ve böyle bir uluslararası istemle (ihracat) karşı karşıya olmamıza karşın, bunun yalnızca onda birini; yıl- da toplam 100 bin ton gemi in- şa ederek geçiştiriyoruz. Ülke- mizin kıyılannda ve limanlan arasında yılda 15 milyon ton yükün denizyoluyla taşınması olanaklı iken, bu rakam 5 mil- yon tonu bile bulmuyor. Aşın yoğun. kuralsız ve denetim açı- sından oldukça yetersiz kara- yolu taşımacılığının yarattığı haksız rekabet yüzünden, her yıl büyük maddi ve manevi ka- yıplara ve yıkımlara uğruyo- ruz. Bir türlü değerlendirmeyi be- ceremediğimiz balıkçılık ve de- niz turizmi de dahil olmak üze- re, denizcilik ve denizlerimiz konusunda daha birçok alandan sayısız örnekler vermek müm- kün ancak, sanınz bu kadan bi- le, içinde bulunuğumuz tablonun ve mirasyedici yaklaşımın ger- çeklerini dile getirmek için ye- terli. Pekiyi de bütün bunlar ilk kez mi dile getiriliyor? Elbette, ha- yır. Daha önce de çok kereler ve değişik nedenlerle dile getirildi söylendi, deyim yerindeyse, ade- ta konuşan dillerde tüyler bitti. Örneğin, bundan beş yıl önce, 1997de -Birinci Deni/riBkŞûra- a"nı topladık; ra porlar hazırlan- dı, bildiriler sunuldu, tartışıldı, kararlar alındı ve bildirgeler ya- yımlandı. (Daha sonra da, bi- rinci şûranın kararlan, hemen hemen tümüyle yerine getirilme- miş bir halde ortadayken. hâlâ gerekçesini ve sonuçlannı anla- makta zorluk çektiğimiz bir ikin- ci şûra da düzenlendi.) Ya sonuç? Sonuç ortada: Geldiğimiz nok- tada, denizciliğimizin içinde bu- lunduğu ortam ve koşullar, an- maya değer hiçbir olumlu so- nuç yok. Yalnızca oturup ko- nuşmakla, raporla üretip tebliğ- ler sunmakla ış bitmiyor. Önem- li olan bunlan hayata geçirebil- mektir ki, siyasetin ve yönetim- lerin başlıca görevlerinden biri- si de, işte budur. Denizciliğe ba- kışımızda kapsamlı ve çağdaş bir anlayış ve yaklaşım yakalama- mız ve bunu uygulamaya geçir- memiz dileğiyle... (*) Özkan, I. Reşat; "Türki- ye nin Deniz ve Denizcilik So- runlan ", Deniz Ticaret Odası Yayınlan, Yaytn No: 49, Temmuz 1998. Anadolu Toprağına Biçim Verme... Ahmet ATAÇ Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı T uğla ve kiremit, insanlık tarihinde üre- timi yapılan ilk yapı malzemesi ola- rak mükemmel karakteri, dizayn, bo- yut ve işlevi dışında hemen hemen hiçbir de- ğışikliğe uğramadan günümüze kadar gel- miştir. Tuğlanın ilk kez 10 13. yüzyılda Mezo- potamya'da kullanıldığı çeşitli arkeolojik kazılar ve bilimsel araşhrmalar sonucu or- taya çıkmıştır. 10 3. binde Babil Kulesi'nin yapımında 85 milyon adet tuğla kullanıldı- ğı dikkate ahndığında, o tarihlerde nasıl bir endüstriyel çalışma yapıldığını anlamak güç olmayacaktır. Tuğlanın daha sonra Anadolu'da yaygın- laştığına, 10 4. yüzyılda Lidyalılar tarafın- dan üretildiğine tanık olmaktayız. Yunan, Ro- ma ve Bizanshlann da katkılanyla gelişen tuğla üretimi, Osmanlı dönemine geçişle birlikte önemli gelişmeleryaşamıştır. Cum- huriyetin ilanından sonra yabancı girişim- cilerin de çabasıyla, Marmara ile Ege Böl- gesi'nde tuğla-kiremit üretim tesisleri ku- rulmuş ve iik zamanlar yabancı makineler- le yapılan üretin, daha sonra yerini yeni yer- li makinelere bırakmıştır. Tuğla ve kiremit sektöründe son on yıla kadar, önemli teknolojik bir atılımm olma- dığı gözlenmektedir. Son yıllarda konut ya- pımındaki gelişmeler, tuğla ve kiremit üre- timinde de gelişmelere neden olmuş, yapı- lann durumuna göre, bazı dizayn farklılık- lanna uğramıştır. çoğlu'nun temellerini oluşturmuştur. Eskişehir'de kurulan ikinci kiremit ve tuğ- la fabrikası, Kurt Seyit ve Muhtar Başkurt tarafindan kurulan Kurt Kiremit Fabrikası 'dır. 1933 yılında ise Kurt Seyit ortağından ay- nlarak Çiftkurt Fabrikası'nı kurmuştur. Eskişehir'de 1950'deyaratılankatmade- ğeri şeker fabrikalan ve demiryolu fabrika- sının ardından üçüncü sırada, kiremit ve tuğla fabrikalan yaratmaktaydı. Eskişehir, kiremit ve tuğla sektöründe çok önemli bir konumdadır. Türkiye'nin en mo- dern ve çağdaş teknolojileri ile üretim ya- parak yurtdışına kiremıt ihracatı yapan te- sisleri Eskişehir'de bulunmaktadır. Eskişe- hir, ismi ile tuğla ve kiremit konusunda bir marka haline gelmiş ve en kaliteli ürünler Eskişehir imajı ile pazarlanmaktadır. Eski- şehir, Türkiye 'deki tüm kiremit üretim ka- pasitesınin yüzde 25'ini tesisleriyle sağla- maktadır. Bugün Eskişehir'de 9 kiremit ve tuğla iş- letmesi bulunmaktadır. Bu tesisler, Eskişe- hir sanayisine ve de kentine büyük katkılar sağlamaya devam etmektedir. Kentki Eskişehir'de tuğla-kiremit Eskişehir eski gücünü yitirmiş olsa da yıl- lann verdiği bir birikimle Anadolu'daki tuğ- la-kiremit üretim merkezlerinin başında gel- mektedir. 1927 yılına kadar kiremit ihtiya- cı, yurtdışından ithal edilen Marsilya tipi maİane kiremitleriyle sağlanıyordu. Işte o yıl, uzun ve başanlı bir öykünün başlangıç yılı oldu. 1927 yılında ilk sahibi Bulgar olan ve daha sonra Sabri Kıhçoğlu'nun devralarak sahibi olduğu Aslan Kiremit Fabrikası, ki- remit üretimini geliştirdi. tmal edilen ürün- ler, tabii kurutma angarlannda (şablonlarda) kurutulduktan sonra Bulgar fınnı tabir edi- len yer tipi finnlarda pişirilmekteydi. Bu tesisler günümüzde Türkiye'nin kire- mit sektöründeki lider kuruluşu olan Kılı- Biz, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi ve bel- desi olarak bu işletmelerin, bulunduğumuz belde içinde faaliyet gösteriyor olmalan, tuğla ve kiremitin tarihsel süreç içinde geç- mişten bugüne insan yaşamındaki önemini de göz önünde bulundurarak bir bakıma kentin 'gizU katanış kimöğini 1 yaşatmak adı- na geçen yıl 15 Ağustos - 5 Eylül 2001 ta- rihleri arasında 1. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu'nu ve bu yıl da 15-30Hazirantanhlerinde2'ncisiniger- çekleştirdik. Neden pişmiş toprak? Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sem- pozyumu, ile geleneksel pişmiş toprak üre- timinin ve sanayisinin gelişimine katkı ver- mek, pişmiş toprağın sanatsal yönden de- ğerlendirilmesi ile sanata farklı boyut getir- mek ve kent kimliği ile özdeşleştirmek; ta- rihi, coğrafyası ve kültürel mirası ile farklı bir yeri olan üzerinde yaşadığımız bu top- raklann, gerek ülkemiz, gerekse dünya ka- muoyunda e\Tensel amaçlar taşıyan bir kül- tür düzenlemesi içerisinde sunmak amaçlan- maktadır. Belediyemiz koordinatörlüğünde TC Kül- tür Bakanlığı, Eskişehir Valiliği, büyükşe- hir belediyesi, Anadolu ve Osmangazi üni- versiteleri, Kılıçoğlu ve Başak kiremit ku- ruluşlannın ortaİdığı ile düzenlenen 1. Ulus- lararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempoz- yumu kapsamında 28 bildiri sunulmuş; ül- kemizden 4, ABD, Litvanya, Güney Afri- ka, Isveç ve Ingiltere'den gelen birer sanat- çı olmak üzere 9 sanatçının topraktan çahş- tığı heykeller, telif ücretleri ödenerek, Es- kişehir'e kazandınlmıştır. Bu yıl gerçek- leştirilen sempozyuma da ülkemizden 5, Yunanistan, Italya, Küba ve Polonya'dan bi- rer sanatçı olmak üzere 9 sanatçı kahlmış, geçen yılki eserlerle birlikte, bu yılki eser- ler de Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampusu karşısındaki botanik parkta ser- gilenmektedir. Sempozyumun ikincisinde pişmiş toprağın kullanımı, tarihçesi, kalite ve pazar problemleri konulannda 52 bildi- ri sunuldu. Bu bildiriler. kitap haline getirildi. Sem- pozyum etkinliklerinin gerçekleştirildiği ve bugün üretimden çekilmiş durumdaki eski Kurt Kiremit Fabrikası, kentin 'Sanayi Ta- rihi' olarak koruma altında tutulmaktadır. Fabrikanın tonozlu binası içindeki finnlar- da açılan sergiler ile fabrika bahçesindeki ürün sergileri ve konserleri, toprak kaplar- da yemek ve tatlı yanşmalan 2. Uluslara- rası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu süresince yaklaşık 30 bin kişi ziyaret etti. Her iki sempozyum kapsamında da ayn- ca; Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sor- kun Köyü ile Bilecik ilinin Pazaryeri ilçe- sine bağlı Kınık Köyü'nden gelen ve uzun yıllardır pişmiş toprağı bir 'elsanaü' olarak yaşatan 'üreticiler', topraktan yaptıklan çe- şitli ürünleri sergileyip satma fırsatı buldu- lar. Frigya Vadisi'nde, ÎÖ 1. binli (600-750) yıllardan kalma ve o dönemin en önemli anıtlanndan birisi olan Frig Anıtı (Yazılı- kaya) yakınında gerçekleştirdiğimiz konserler, sempozyum çerçevesinde ve ilk defa böyle tarihi bir mekânda üç bin kişi- nin aynı anda toplanmasuıı sağladı. Geçen yıl Üç Anadolu ve Yeni Türkü gruplannın verdiği konserleri de binlerce insan izleme olanağı buldu. OKTAY AKBAL Satışta olmayan öykü kitapları yeniden basıldı: TARZANÖLPÜ -6.Bam YALNIZLIK BANA YASAK - 6. Basım İSTİNYE SULARI - 5.Basım KARSIKIYILAR -4. Basım CANYAYINLARI POLATLIGAYRİMENKUL1. SATIŞ MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN KIYMET TAKDtRİ RAPORUNUN İLANEN TEBLİĞİ Dosya No: 2002 29 Satış Mülkiyeti Haydar Topuz, Durmuş Dal ve müştereklerine ait bulunan Polatlı, Olukpınar köyü sınırlan içinde bulunan 468 parsel numaralı tarla vasıflı 39500 m2 miktanndaki taşınmaza 14.08.2002 tarihinde yaptınlan tespit sırasında bilir- kişiler tarafindan 19.750.000.000.- TL kıymet takdir edilmiştir. Dosyamızda adresleri meçhul olan hissedarlar Ayşe Dal (Gül). Hayriye Dal. Öcal Dal, Munise Aşkar. Muhittin Dal, Fatma Dal, Cemile Karipçik (Dal), Hati- ce Şener, Satı Karakaş (Dal). Nazire Gençer (Dal) ve Hüsne Dal'a işbu kıymet takdirine karşı herhangi bir itirazlan varsa yasal süreye 15 gün eklenerek 22 gün içerisinde ilgili mercıye itirazlarını bildirmek üzere ılanen tebliğ olunur. 28.08.2002 Basm: 54753 PENCERE Hugo ve Server... Victor Hugo ile 11-12 yaşlarında tanıştım; o yıl Şişli 43'üncü llkokul'a gidiyordum; büyük ağabe- yim Orhan 'îstanbul Erkek Lisesi' 10'uncu sınıf- taydı; Edebiyat öğretmeni bir görev vermiş: - Sefiller'i özetleyeceksiniz!.. Ödevevde sorun oldu, tartışma başladı, Jean Val- jen'\ daha küçükken bu nedenle tanıdım, sen mi- sin tanıyan!.. 'Sefiller' hayatımızdan bir parça ol- du... Aradan kaç yıl geçti?.. Server Tanilli'nin Cumhuriyet'te yayımlanmaya başlayan dizisinin adı: 'Çağdaşımız Victor Hugo' Tanılli için tarih, içinde yaşadığımız zamanın ge- leceğe yönelik hocasıdır. Ben Hugo'yutanıdığımda, babamın Birinci Dün- ya Savaşı ve Istiklal Savaşı'nı yaşayarak Cumhu- riyet'ı kurmuş kuşaktan olduğunun ayırdında de- ğildim; o yıllar Şişli, Istanbul'un güzel ve seçkin bir semtiydi; Mütareke'den habersizdim; sokağaçık- tığım zaman sanıyordum ki rastladığım bütün in- sanlar ve çevre geçmişte de o gün gördüğüm gi- bidir ve öyle kalacaklar... Zamanın gizemine büyüyünce erişecektım. • Tanilli bilgece anlatıyor: "Hugo doğduğunda Napoleon üçyıldan beriik- tidardadır. On üç yaşındayken VVaterloo yenilgi- sini görecektir. Gençliği, krallığın bir kez daha ku- rulduğu yıllan içine alır. Iktidan yeniden bir krala verecek olan Temmuz Devrimi' gerçekleştiğinde 28 yaşındadır. '1848 Devrimi' olduğunda 46'sının içindedir. 3'üncü Napoleon un hükümet darbe- sinden sonra sürgüne gönderildiğinde, 50'sine varmıştır. 68 'inde fmparatoriuğun yıkıldığını göre- cek, 69'unda ise 'Paris Komünü'ne tanık olacak- tır. Arkasından yeniden Cumhuriyetin geldiğini gö- recektir. " Olayın biryüzü bu!.. Ya öteki yüzü?.. "Yine yaşadığı yıllarda, 1827'den başlayarak 1870yılına değgin, Fransa Cezayir'e yerteşmesi- ni tamamlamıştır. ölümünden dörtyıl önce Fran- sızlar Tunus'u ele geçirmiş (1881), iki yıl önce de, yani 1883'te, Fransız birlikleri Hindiçini'de An- nam'ı (Orta Vıetnam) istila etmiş ve Tonkin'i (Ku- zey Vietnam) elde etmek amacıyla Çin'le savaşa tutuşmuşlardır. (...) Fransız sömürge ımparatorluğunun kuruluş yıl- landıro yıllar..." • Yaşamın biryüzü 'Aydınlanma Devrimi'... öteki yüzü sömürgecilik... Hugo'nun bu süreçteki soluk soluğa hayatı bize bugünümüzün anlamını öğretecek... Server Tanilli güzel bir konu seçmiş; içimizde yaşayan birini bize tanıtacak... Aşağıdaki dizeler Hugo'nun: "Dudağım hâlâ dolu kadehine değmişse Solgun alnımı avuçlanna koymuşsam Soluğunu çekiyorsam içime durup durup O sıcak ve ruhunun kokusunu taşıyıp yayılan Kalkıp söyleyebilirim şimdi hızla geçen yıllara: - Geçinl Durmadan geçin! Yaşlanmam ben ar- tık; Bütün solgun çiçeklerinizle buradan uzaklaşın Kimsenin deremeyeceği bir çiçek var ruhumda!" • Çağımızın insanı, geçmişle geleceğin, yaşadığı- mız 'an'ın anlamında buluştuğunu biliyor. Teknoloji devriminin ıvmesine koşuttur dün-bu- gün-yannın bütünlüğü; tarih avuçlarımızın içinde- ki bilinçtir artık; geçmişte kalan masal değil... AINMA Hocam ve değerli eşim, babamız, bilim ve sanatın özden yolculanndan, ATATÜRKÇÜ Prof. Dr. EMNFAIK USTUN'ü aramızdan ayrılışının 29. yılında anıyoruz. EŞt : Dr.EStNEMtNÜSTÜN ÇOCUKLARI: Dr. GÜNTÜRK ÜSTCN Dr. ÇAĞATAY ÜSTÜN Derneğimizin sevgili üyesi ZEKİ BEYNER ı yitirdik. Acısını dostlarla paylaşıyoruz. Karikatürcüler Derneği Yönetim Kurulu • 10 Eylul 2002, Salı (Bugün), Basınköy Camısi, öğle namazından sonra Kanarya Mezariığı'na defnedılecektır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle