Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6AĞUSTOS2002SALI
14 KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Ne olacakbu tiyatronunhali?Yeryüzü gitgide seyirlik bir âleme
dönüştüJcçe, türn sahne ve gösterim
sanatlan gibi tiyatronun da işı güç-
leşiyor. AzizNesin'iii deyişiyle, 'ya-
şamın gerçeği, uydurmanın sınıria-
nnı aşryor'
11 EylüJ'de uçaklann ikizKuleler'e
çarpışını dev televizyon ekranlann-
dan seyreden ınsanlar için Hollyvvo-
od harikası dehşet şiddet sahneleri bi-
Ie yeterince etkileyici değil artık.
Afnka'da açlıktan kırılan insanlann
yüzlerinin ve bedenlerinin gerçek
görüııtüsü belgeseller yoluyla bey-
nimize ve yüreğimize çakılıvermiş-
ken üniversıte sınavlanm parlak bır
puan alarak kazanan çocuğunu oku-
tamayacağını bilen baba, yaşadığı
dramı kendini yakarak ifade etme
yolunagitmişse, minik yavrulannın
»ele kapılıp gitmesini engelleyeme-
yen ana-babalann çaresizliği ekran-
larayansımışsa, Afganistandan, Or-
-.adoğu'dan gelen çatışma görüntü-
eri haberbültenlerinı kana ve duma-
la boğmuşsa, sahne ûstünde 'acı'nın
taklidini çıkarmak' neye yarar?
Bir grup insanın bır başka grup in-
>anı -insanhk kurallannı çiğnemece-
sine- sollayarak. çok daha ayncalık-
ı yaşam olanaklanna el koyması
ıdına, yeryüzünü mutsuzluğa ve u-
marsızlığa boyayan savaş ve ekono-
mi oyunlannın bugün ulaştığı nok-
ta, 'uygar'ın içinde banndırdığı 'il-
kel'i gösterir. 'Uygartaklar savaşı' fi-
yakalı yaftası y a da 'küreselleşme'
sloganının içerdigı sözde insancıllık.
insanoğlunun 'parlak sözüretme'de
parladığını gösterir ancak. Oysa du-
rum aba altından sopa göstermenin
bile çok ötesindedir. 'Güçlü olan
hakbdır'. 'Uygar' adı verilegelmiş
olan, 'ilkel' denilegelmişın aklına
hayaline sığmayacak düzeyde "kaba
güç'e yaslanmıştır.
Acıya yazgılanmak
'Acı' üretmeye, 'acıçekmeye' yaz-
gılandığımız bir yüzyıla adım attık.
Acı üretenlerin *iç çaüşma' bile ya-
şamadığı bir dünyadayız. Sahnede
'aa'nın 'taklidini çıkaran' 'traje-
di'yi öldürdük. Shakespeare'denal-
dığımız 'feyz' boşa gitti gider... Ge-
orge Steiner'in, II. Dünya Savaşı'nın
ardmdan yazdığn 'Trajedinin Ölü-
mü' kitabının o zamanlara göre vu-
rucu, 'şık başbğı' bugün yalın bir
gerçeğin anlatımı artık...
Ya komedi? KJmine göre 'güldü-
rerek bflinçlendinne', kimine göre ıse
'güMürerekferahlatma' sanatı... Ya-
şamın içinden müthış komiklikler
çıkıyor ama 'bilinçlenen' ya da 'fe-
rahİayan' yok. Markette bir kilo ka-
bak istıyorsunuz. Ortada başka müş-
teri yok ama adam sizı de görmeme-
yi ve duymamayı seçerek kavun di-
ziyor. Bir daha sesleniyorsunuz, ka-
bak yerine patlıcan tartmaya başlı-
yor. Bir başkasına söylüyorsunuz, o
da o sözün kendisine söylendiğini an-
lamıyor.
Yaşamdaki 'komik'
Birden kendi sesıniz kulaklannız-
da çınlayıveriyor: 'Bugün kimsevle
iletişim kuramıyorum!' İşte o zaman
herkes duyuyor sizi, ama kimse söy-
lediğiniz aptalca söze gülmüyor. 'Ku-
sura bakmaym, mal geklidebiraz d ^
guuz' diye ciddiyetle özür diliyorlar.
Eskiden 'profesör'ün 'dalgm'ı olur-
du. Şimdi ise dalgın manan 'dan baş-
layarak tüm işkollannda bir dalgın-
lıİctır gidiyor 'üretken' toplumumuz-
da. Dalgınlık zaten 'komiktir'. böy-
lesi ise hepten komık. Ama kimse
gülmüyor artık dalgınlığa. Herkes
dalgınlığını bir 'erdem' gibi, bir top-
lumsal 'paye' gibi 'onurla"1
taşıyor.
Ya da hiç bitmeyen 'ucuzluk' dö-
• 'Acı' acıya yazgılandığımız bir yüzyıla adım attık.
Sahnede 'acı'nın 'taklidini çıİcaran'
'trajediyi' öldürdük.Ya komedi? Dünya'yı 'komik bakış
açısf ndan görme yeteneğinizi yitirmişseniz, ister
gerçekten yaşamış olun, ister sahneden seyredin,
kıkrrdamanın ötesine geçemezsiniz. Komedi de
ölmüştür.Geriye hem trajedinin, hem de komedinin
vazgeçilmez aracı olan 'ironi' kalmıştır.
nemlerine karşın neredeyse bomboş
olan giyim mağazasında, ona buna
bakarak ilerlerken tezgâhtar kızın
soluğunu ensenizde duyuveriyorsu-
nuz. 'Takip edilme' duygusuna ka-
pılınca ister istemez adımlannız hız-
lanır. Ancak, hızlı adım düzeninde
üst baş alınmaz. Siz önde tezgâhtar
arkada koşuştururken, bir de kızın as-
lında sizinle ilgilenmediğinı ve yük-
sek sesle, başka tezgâhtarlarla dert-
leştiğini fark ederseniz, konsantras-
yonunuz tam sıfırlanır. Durum ko-
miktir. Çünkü her ikinizin de 'amaç-
ladığımz eylemler', 'ortaya koydu-
ğunuzeylemler' ıle müthış bir uyum-
suzluk içindedir. Komediyı göbe-
ğinden vurmuşsunuzdur ama kimse
gülmez. Sizin kızı dövmenize ra-
mak kalmıştır. kız. "Bu kadın niyegel-
di de rahaümı bozdu" dıye sınır için-
dedir.
Komedi yoluyla nasıl bir 'bilinç-
lendirme' yaratmalı'7
Kıza dönüp.
'Siz önden buyrun, ben yavaş yürii-
yorum' mu demeli? Şaşınr ve ser-
gilediği durumun komikliğini fark
edip güler -bilinçlenir ya da ferah-
lar- mı acaba? Ya da size kötü kötü
bakıp. 'Salak kanya bak, tezgâhta-
rın ne iş gördüğünü (müşterilerin
hırsızlık yapmasuıa engel olmak) bi-
le bilmiyor' diye mi düşünür? Ben-
ce ikinci şıkkı seçecektir. Çünkü ger-
çek yaşamdaki komiklikleri algıla-
yamayacak, dolayısıyla da 'biünç-
lenecek' ya da ferahlayacak nokta-
ya gelemeyecek kadar dar 'iç dün-
ya'lara geriletilmiştir ınsanlar. Dün-
yayı 'komik bakış1
açısından görme
yeteneğinizi belirleyen genlerde mu-
tasyon (beklenmedik değişıklik) ol-
muşsa, ister gerçekten yaşamış olun.
ister sahnede seyredin. gündelik 'gır-
gır'ın ve 'kuardama'nın ötesine ge-
çemezsiniz.
Moliere üç beden büyük
Zaten yabancı kültürlerden aktar-
ma 'sitcom'ların, telemagazinlenn
sulu muhabırlerinin, 'standby'lann
ve yavan güldürülerin bütün numa-
rası sizi kıkırdatmaktır. Komedi yo-
luyla 'bifinç bileme' ustası MoBere' in
oyunlan üç beden büyük gelir üstü-
nüze. Komedi de ölmüştür...
Makro-düzlemde 'trajedi'yi öldü-
renler, mikro-düzlemde de 'kome-
di'yi öldürdüler. Geriye hem traje-
dinin, hem de komedinin vazgeçil-
mez aracı olan 'ironi' kaldı. 'Olma-
sgereken' ile 'olan' arasındaki uyıım-
suzluğu'çelişkiyi. kimi zaman bu-
rukluğun sarmalında, kimi zaman
da bıyık altından gülerek. 'akla ses-
lenme'yi 'duyguya seslenme'nin önü-
ne geçirerek 'gösterme' sanatı... Ter-
sinleme...
Tiyatronun -20. yüzyılın ortalan-
na doğru Brecht'in inandığı gibi- in-
sanı (seyirciyi) 'dünyayı değiştir-
me'ye yöneltecek 'hali kalmamış'
görünüyor. Ama ironi'nın gücü unu-
tulmamalı. Öyle sanıyorum ki, so-
nunda olaylan 'seyreden'ı de, olay-
lan 'yaşajan'dan beter edecek bir
'seyirBk' gizilgüç banndırdığı anla-
şılan 21. yüzyılın, tiyatro bağlamın-
daki doğrultusu, hem oyun metni
hem de performans düzeyinde, 'iro-
ni sanaü'nın ustalan tarafından be-
lirlenecek...
Yeni gösterim yılı yaklaşırken ödenekli tiyatrolanmız sıkıntı içinde...
Mumları kimlersöndürdü?
HALUKŞEVKET
ATASE\TN
Yeni bir gösterim yılına gi-
riyoruz. tiyatrolarda birtelaş,
bir kıyamet. özel tiyatrolan-
mız mali sıkıntı içinde...
Fazla sorup soruşturmaya
neden yok, bu koca şehnn iki
koca tiyatrosu var, Devlet Ti-
yatromuz \e Şehir Tiyatro-
muz. Ovünmek gibi olmasın
ama, bunlar özel tiyatrolara
inat, ödenekli tiyatrolanmız-
dır.
Yıllann kargaşasından son-
ra, Devlet Tiyatromuz, göz-
lemledığımiz kadanyla yavaş
da olsa kendıne gelmekte, da-
hası gençleşmektedır. Her ye-
ni kuşak kendinden öncekı
kuşağın devamıdır, ama aynı-
sı değildir. Elbette bu da de-
ney, yanılma yönteminin ge-
tirmış olduğu yeni çalışma
düzenini eskinin üzerine bina
edecektir.
Kısaca belirlemek gerekir-
se, ele alınan herhangi bir ko-
nu üzennde yapılacak bir araş-
tırmanın bir bütün olarak dü-
şünülmesi gerekır. Bu durum-
da bizleri ilgilendıren o konu-
nun bütünlüğü değil, o bütü-
nü oluşturan öğelerdir. Gerçi
bugün için Muhsin Ertuğrul
hocamızın bölge tiyatrolan
anlayışı gerçekleştirilememiş-
tir, ama yaşadığımız dönem
içinde >r
urdumuzun en önem-
li bölgelenne de ve o bölge-
lerin önde gelen kentlerinde
açılan Devlet tiyatrolan sah-
neleri. o bütünü meydana ge-
tiren öğeler olarak değerlen-
dirilebilır...
Ne var kı, bu açıdan sahne-
lerin bağlı olduğu bütüne ne
derecede hızmet ettiği ve re-
pertuvar açısından ne derece-
de tutarlı olduğu henüz pek be-
lırgın değildir.
Sanınm zaman zaman Dev -
let Tiyatrolanmızda çıkan tar-
tışma ve çelişmelerin özü bu-
radadır. Bu durum herhangi bir
öğenin bağlı olduğu bütünle
çalışmaktan kaçıp. kendisi-
nin görevli olduğu bölgede
tek başına buyruk olabilme
tutkusundan kaynaklanabilir.
Bu da bir yöntem bozuklu-
ğudur.
Arada bir ışığı karanlığa tu-
tarsak, nedense hep karşımı-
za Şehir Tiyatrolanmız çıkar.
tstanbul Büyük Şehir Bele-
diyesi'ne bağlı, 88 yıl önce
kurulmuş olan Şehir Tiyatro-
lanmız. Türk hyatrosunun ilk
ve gerçek temsilcisidır. 0nun
her yanına sinmiş bır tarih ko-
kusu vardır. Ne yazık ki Türk
tiyatrosunun kültürel gelişim
süreci içinde, Şehir Tiyatro-
lanmız her zaman o alışılmış
saygınlığını koruyamamıştır.
Her zaman da kaş yapayım
derken göz çıkarmıştır.
Aydın ya da tutucu olmak
Şimdilerde Şehir Tiyatrola-
nmızın yeni yönetimi, yön
değiştirmişken, mirasçıdan
mal kaçınr gibi işbaşına ge-
lişlerinin hemen ertesinde, ye-
ni dönem repartuvannı açık-
lamıştır.
Repertuvar dedıkleri de tam
biryamalı bohça. tarafsız gö-
rünmek için gazete yazarlan-
na, dışardan bağrmsız çalışan
oyun yönetmenlerine, konuk
oyunculara, bastınlmış duygu-
lanndan sıvnlmak için arala-
nndan oyun yönetmenleri ata-
malanna kadar gittikçe büyü-
yen bir kaos... Acaba bu telaş,
tutucu görünmekten kaçın-
1 ürk tiyatrosunun
büyük ustası
Muhsin Ertuğrul,
tiyatromuzun
bilirkişileriyle
tiyatro sanatının
gösterim ve anlatım
zenginliğini
değerlendiren ve
her gösterim
alanını kendi
sanatsal
yaklaşımlan
doğrultusunda
simgeleyen bir sözü
vurgulardı:
"Mumlar kimin
için yanıyor."
Gösteri alanına
gelen ilk kişi,
mumu yakar ve o
tek mum, gösterim
alanı çalışmalan
bitene kadar yanar.
masının bir yöntemi olmasın.
Aslında beyler, tutucu ya
da aydın tanınmış olmak di-
ye bir şey yoktur, yalnızca ya-
şadığı çağın kültürel gelişi-
mini çağcıl bir anlayışla algı-
lama bilinci \ardır, insan bu-
na göre ya tutucudur ya da
aydındır.
Bütün bunlann dışında, ge-
rek De\ let Tiyatrolanmızın,
gerekse Şehir Tiyatrolanmı-
zın tutarlı bir repertuvar oluş-
turmalannı beklemek, sanı-
nm seyircilerimizin en doğal
hakkıdrr.
Çünkü repertuvar, örnek bir
düzenleme işidir: aynştınna,
seçme, seçtirme, değerlendir-
me \ e bütünlüğü yaratma işi-
dir. Soyut düzeyde gehştirilen,
hepsı de birbirini tamamla-
yan bu uğraşılann tümü, se-
yirciyi oluşturan bir seçme
yöntemini gündeme getirir.
Özellikle ödenekli tiyatro-
lanmızın repertuvar düzeni,
bizce, yeni gösterim yılının
bir yıl öncesinin gösterim dü-
zeniyle bir hesaplaşması biçi-
mınde ele alınabilir. Ömeğin
bir yıl öncesinde, özel ve öde-
nekli tiyatrolanmızda kaç
oyun oynandı; bunlann kaçı
dolaylı dolaysız. toplumsal
mesajlar ıçeren o>
r
unlardı; ka-
çı dram, kaçı komedi, kaçı
antik çağ tragedyası, kaçı çağ-
cıl oyunlar, kaçı deneysel
ovaınlar, kaçı telif, kaçı çevi-
ri oyunlar, kaçı beğeni kazan-
mış oyunlar vb...
Gösterim alanı kutsaldır
En azından bu tür bir tara-
ma yöntemi, seyirci, oyuncu
ve oyun metni arasında tutar-
lı bır denge sağlayabilir. Türk
tiyatrosunun büyük ustası
Muhsin Ertuğrul, tiyatromu-
zun bilirkişileriyle tiyatro sa-
natının göstenm ve anlatım
zenginliğini değerlendiren ve
her gösterim alanını kendi sa-
natsal yaklaşımlan doğrultu-
sunda simgeleyen bir sözü
vurgulardı: "Mumlar kimin
için yanıyor." Gösteri alanına
gelen ilk kişi, mumu yakar ve
o tek mum, gösterim alanı ça-
lışmalan bitene kadar yanar.
Gösterim alanı bir yaratım
alanıdır, herhangi bir oyunun
sadece provalannm yapıldı-
ğı yer değildir. bedenin, in-
san varlığının gizlerini açık-
lamaya yönelik düşünceleri-
nin somuta dönüştüğü bır yer-
dir. Orası tek mumun ışıklan-
dırdığı kutsal bir alandır. Şim-
di ya Muhsin Ertuğrul hoca
oradan seslenerek: "Yaküğn
nuz mumlan vine kimlersön-
dürdü" derse?
Evet efendiler, sürekli ay-
dınhk için bir dakika karan-
lık...
Sezonun en çok ilgi gören üç oyunu Sanpınar, Lüküs Hayat ve Othello Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek
Istanbul Şehir Tiyatroları'ndayaz şöleni
Sanpınar 1914,21 Ağustos'ta Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek.
Kültür Ser\isi - Istanbul
Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatrolarf nın 'Yaz Şöleni'
başlıyor. Sezonun en çok ilgi
toplayan üç oyunu ağustos
ayında Harbiye
Gemil Topuzlu Açıkhava
Tiyatrosu'nda tekrar
izleyicisiyle buluşuyor.
Geçen sezonunu en
çok ilgi toplayan müzikali
'Sanpınar 1914'
21 Ağustos'ta sahnelenecek.
Reşat Nuri Güntekin'ın
'Değirmen' adlı
öyküsünden Türgut
Ozakman'ın
oyunlaştırdığı eseri Hakan
Altıner sahneye koydu.
Müziklerini CenkTaşkan'ın
yaptığı oyunda. Zihni Göktay,
Toron Karacaoğlu. Hikmet
Körmükçü. Mustafa Arslan.
Dinçer Çekmez, Şevket Avşar,
Bilge Zobu, İskender Bağcüar,
Ersin Samer,
Devrinı Parscan. Ahmet
Özarslan, Selçuk \ üksel, Yavuz
Şeker, Doğan Ba\ li. Turgut
Arseven, Feridun Karakaya.
Oya Palay,
Münir Kutluğ rol alıyor.
Prömiveri Kuzev =-
Kıbrıs Türk Çumhuriyeti'nde
gerçekleşen \\TlHam
Shakespeare'in 'Othello' adlı
yapıtı ıse 23 Ağustos'ta
seyirciyle buluşacak.
Yönetmenliğıni Şükrü
Türen'in yaptığı oyunda,
Hüseyin Köroğlu.
Argun Kınal. Burak DaMitoğlu,
Murat Daltaban,
Bestem Türen, Aytaç
Yörükaslan ve Zeki Yüdınm
rol alıyor.
24 Ağustos'ta ıse 18 yıldır
kapalı gişe oynayan Ekrem ve
Cemal Reşit Rey kardeşlerin
unutulmaz opereti 'Lüküs
Hayat' var Haldun Donnen'in
yönettiği operette Zihni
JGöktay, Funda Postacı, Ali —==
Berçe, Şenay Saçbüker, Bilge
Zobu, Yavuz Şeker rol alıyor.
Biletler bugünden
itibaren Şehir Tiyatrolan"nın
tüm gışelerinden ve Açıkhava
Tiyatrosu ndan alınabilir.
(0 212 296 05 31)
YAZI ODASI
SELDIİLERİ
Yabancı Ağustos
Anılar; ıssız ve yağmurlu için geçmiş zamanda
savrulup dururken, birden ağustos ayını yanı ba-
şımda buldum. Solup gitmış bir yaz gecesiydi
ağustos.
Çünkü birzamanlar,/Ağustos adlı birromanyaz-
mak istemiştim. ikinci bır adı daha vardı: BirAvuç
Konfeti. Yarım kaldı.
1985'te yazıyormuşum. Yitık kitaplarımdan Se-
ni Çok öz/ed/m'ın yazılan arasında rastladım: Son-
bahar ağustos sonu başlar diyip Bir Avuç Konfe-
ti'yi yazdığımı söylemiştım.
Nice yıllar yazı masasının gözünde durdu. Git-
gide sararan, tozlanan büyük bir zarfın ıçindeydi.
Saman kâğıtlara yazılmıştı. Bu daktiloda, ama
emektar o zaman biraz daha genç.
Hep geri dönerim, sıl baştan yazarım diye umu-
yordum. Sonra kurtulmak için yırtıp attım. Kurtul-
dum mu?
Ağustos! Beni hep irkiltmış ay. Hem gönlümü çel-
miş, hem uzmüş.
Şöyle yazmışım:
"Ağustos sonunda ışığın keskinleşmesine kim
tanık olmuşsa, bu an onda başlar, onda biter."
An? Birçok an. Yıllarca. Ağustosta ışıkların yaz
pusundan kurtulduğu an. Galıba onu söylemek is-
temiştim.
Açıkta kırlarda durursunuz, belki bir tepede.
Uzakta. Ve uzaktaki kent bir anda puslarından sıy-
nlır, renkler ansızın keskınleşır. Yaz veda etmekte-
dir.
Ahmet Haşimin -Tanpınar'ın iyi ki andığı- ya-
rım kalan şiirinden hepı topu iki dizeyr de alıntıla-
mıştım:
"Bir kuş düşünür bu bahçelerde"
"Altın tüyü sonbahara uygun."
Demek bahçeler gönüldeşimmiş hâlâ. O kadar
uzağım ki bahçelere; pek bir şey söylemıyorlar.
Bu kez, bu yazı için, "Yabancı Ağustos" için di-
zeler Cahit Külebi den:
"Sonbahar geliyor serçe"
"Yuvanı nereye yapacaksın?"
Yağmurlarla ıslanacak serçe. Hıçbiryerdeyuva-
sı olmayacak.
Ağustos! Pus mu dağılmamış, ışıklar mı sönük,
renkler mi keskinleşememış? Ne olmuş? Yavan
ağustos, yabancı ağustos! Yitık aşkım!..
Anadoluhisan'ndan Kanlıca'ya doğru tek başı-
ma yürürken boyuna "Yabancı ağustos!" diyordum.
Bır zamanlar size sayısız çağrışım getiren roman
adı can çekişiyordu. Ne Ağustos, ne Bir Avuç Kon-
feti.
Konfetileralacalı bulacalı, guzel şeylerdir. Dökü-
lüp saçılan ve kınlan, tuzla buz olan anılar acı.
Konfetileri bir yana bırak. Konfetıler artık sana gö-
re değil.
Gençliğinde burun kıvırdığın Yahya Kemal ne
zamandan beri yakın sana:
"Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyartarı"
"Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları."
"Bu yabancı ağustos şimdi tekyakının, tekyol-
daşın.
Yüruyordunuz, ikiniz birlikte yürüyordunuz, ya-
bancı ağustos ve sen. Belki de yabancı olmasın-
dan dolayı, yabancı olmanın getirdiği aldırışsızlık-
la o kadar açıksözlüydu: "Kimseyi sevmedin, se-
vemedin," diyordu sana, "sevgıyi küçük gördün."
Dinleme, kaç git.
Vapur neşesizdı, ınsanlar bezgin. Bir kız kaça-
mak kaçamak sana baktı. insanlar seni tanısınlar,
senı sevsinler diye yıllar yılı yazdığın romanlar, öy-
kuler, denemeler. Hepsi bir avuç çiğnenmiş kon-
feti.
Her yıl aynı şey: Ağustos seni yaralar.
Ama bu yabancı ağustos sadece susuyor. İşte
o da sustu.
Takvimde İz Bırakan:
"Birbirımize harika mektuplar, harika yapıtlar
gönderebilirdik." Katherine MansfıekL Bir Hüzün
Güncesı, Şadan Karadeniz'in çevirisi, Can Yayın-
ları, 1994.
Hırsızın annesi serbest
• COLMAR (AFP) - Stephane Breitvveisser
adlı 31 yaşındaki Fransız sanat eserleri
hırsızının, çaldığı eserleri yok etmek suçundan
gözaltında bulunan annesi geçen cuma günü
serbest bırakıldı. Mireılle Breitvveisser, kasım
ayında İsviçre'de tutuklanan oğlunun ardmdan,
içinde 16. ve 17. yüzyıllardan kalma önemli
tablolann, cam eserlerin, Çin ve antik müzik
aletlerinin de bulunduğu. toplam değeri
yaklaşık iki milyar Euro olan 200 kadar eserin
bır çoğunu yok ettiği \e bazılannı da bir kanala
attığı için gözaltma alınmıştı. Hırsızın zevk için
çaldığı eserleri satmak yerine annesinin
Fransa'nın doğusundaki Mulhouse şehrindeki
yavaş yavaş bir müzeye dönüşen evinde
sakladığı için bu kadar uzun süredir
yakalanamadığını belirten otoriteler şu ana
kadar çalınan parçalann sadece onda birine
ulaşabildi.
Deneuve'ün ilk dizisi
• Kültür Servisi - Ünlü Fransız film yıldızı
Catherine Deneuve, 40 yıllık sinema
kariyerinden sonra ilk kez bir televizyon
dizisinde rol alıyor 'Tehlikeli tlişkiler' adlı
dizide, Madame Merteuil admdaki karakteri
canlandıracak olan Deneuve, bu dizide rol
almanın kendisi için önemli bir deneyim
olduğunu belirtiyor. Sanatçının, televizyon
dünyasma ilk adımlannı atmak için iyi bir
fırsat olduğunu da belirttiği dizi üç bölümden
oluşuyor.
BUGUN
• BEYOĞLU StNEMASFnda Yaz Şenliği'
02 - II - Ferruh Doğan Anısına' kapsamında
12.15, 14.30. 16.45, 19.00 ve 21.15'te Alfonso
Cuaron'un yönetmenliğini yaptığı 'Great
Expectations'. (0 212 251 32 40) -- -
• FERİYE SÎNEMASI'nda 12.00, 14.15,
16.30, 19.00 ve 21 30'da 'No Man's Land -
TarafsK Bölge'. (0 212 236 28 64)
• BtLGİde 18 00 de ZiadDoueiri'in
yönetmenliğini yaptığı 'West Bayrouth - Baö
Beyrut' adlı filmin göstenmi.
(02122162222)