25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30TEMMUZ2002SAL 14 JVUJL/J. U J \ kuttur(2cumhurryet.com.tr TİYATRO DÜNYASINDAN DlKMEN GÜRÜN ŞehirTiyatrolan'nda sorunlar ^denekli tiyatrolar özerk bir yapılanmaya kavuşmadığı, yıllardır üzerinde konuşulan Tiyatro Yasası çıkmadığı sürece tiyatroya bürokratik müdahaleler, şu ya da bu partiden gelecek bashlar kaçınılmazdır. Istanbul Büyükşehir Belediyesi Şehır Tiyatrolan'nda kısa bır süre önce gerçekJeştırilen yenı atamalarla ilgili olarak yaşananJar geçen günlerde dört yönetınenin (AJi Taygun, Başar Sabuncu, Macit Koper ve Orhan Alkaya) disiplin kuruluna venlmesiyle yeni bir boyut kazandı. Bu atamalardan kaynakJanan tiyatro içi gerginlik daha net bir biçimde gün yüzüne çıkrı. Bir yılhk bir yönetime işten el çektirilmesi, yeni Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu üyelerinin atanış biçimleri, repertuvar tartışmalan ve diğer spekülasyonlar yaz rehaveti içinde olan tiyatro dünyasımn gündemıne oturuverdi. Aslında bu, ödenekli tiyatrolar bütününde hiç de yabancısı olmadığımız bir resım. Çeşitli dönemlerde (en yakını geçen yıl) Devlet Tiyarrolan bünyesinde yaşananJar daha unutulmadı. Benzeri sorunlar, yıllar içinde Şehır Tiyatrolan'nda da gözlemlendi. Bugün yaşananlar, dün yaşanmış olanlar ve yann yaşanacakJar şu gerçeğı bır kez daha ortaya koyuyor ki ödenekli tiyatrolar özerk bir yapılanmaya kavuşmadığı, yıllardır üzerinde konuşulan Tiyatro Yasası çıkmadığı sürece tiyatroya bürokratik müdahaleler, şu ya da bu partiden gelecek baskılar kaçınılmazdır. Temeli. Şehremini Operatör CemU Paşa tarafindan 1914'te atılan Şehir Tiyarrolan'nın ilk yönetmeliği 22 Ekim 1949'da çıkmış ve hepimizin bildiği gibi, bugüne kadar da hemen her belediye döneminde elden geçmiştir. tartışmalara yol açmıştır. Ilginç olan, hemen her dönemde, sanatçılann, yazarlann ve basının bu kurumun bağımsız bir yapıya kavuşturulması gereklıliği üzerinde ısrarla durmalandır. "Sanattan gayn mülahazalan" göz önünde bulunduran uygulamalar, tiyatro politikalan sürekli olarak yerilmiştır. Bu bağlamda özellikle Haldun Taner, Lütfi Ay, Siyavnşgü, Peyami Safa, Uhınay, Bedii Faik, îsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Burhan Arpad gıbı kalemlerin saptamalan önemlidir. Baltacıoğlu'nun bir yazısmda altını çizdiği gibi, yönetsel sorunlann temelinde yatan Meşrutiyet'ten bu yana tiyatro anlayışmın, tiyatroya bakışın değişmemesi, değişememesidir. Dünden bugüne sistem eleştirilerindeki örtüşme de dikkat çekicidir. Bu bağlamda, ödenekli tiyatrolanmızdaki çalkantılann nedenlerini yapısal boşluklarda aramak gerekır. Kültüre] yaşam içinde tüm sanat dallan gibi öncü bir misyonu olan tıyatronun ve özellikle ödenekli tiyatrolann sağlam bir temele orurması için sistemin masaya yatınlması kaçınılmazdır.Şunun altını çizmek gerekir: Şehir Tiyatrolan'nda son günierde şahit olduğumuz gelişmelerde söz konusu olan kişiler değil yöntemdir, sistemdir. Bu olaylar, bir sanat kurumunda merkezden yapılan atamalann ve dolayısıyla merkezden yönetimin bir kez daha tartışmaya açık olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü, sanat kurumlannın bürokrası tarafindan sarmalanması kaçmılmaz olarak sanatsal özgürlükleri de kısıtlayacaktır. Bu açıdan bakıldığında: yukanda da değindiğim gibi, erozyona uğramış olan ödenekli tiyatrolar sisteminin vakit geçirilmeksizin yeniden yapılandınlması gerekmektedir. HEATERDER WELTFESTÎVALÎ'NDE SAHNELENENYAPIMETKİNIİĞİNENÇARPICIOYUNUYDU Fernando Bonassi'nin \azıp, yönetnıen Antonio Araujo'nun sahnelediği üç yapımın da esin kaynağı İnciL Vönermenin cezaevi dışında kullandığı diğer sıra dışı nıekânlar ise kilise ve hastane. BöyJece, izlejici gerçek atmosferinde oyunladaha kolay iletişime girebiliyor.. oyuncu, seyirci \eqyun arasındaki duvar vıkürvor. Teatroda Vertigeın'den cezaevindeApocalipse 1.11 EMREERDEM Oyun öncesi Köln Tiyatrosu'nun önün- de buluşuluyor... Ybğun emniyet konrro- lünün ardından otobüsle Köln Ossendorf Cezaevi'ne ulaşıhyor. Cezaevinin kapı- sında bizi Brezilya'nın sokak vaazcılann- dan biri karşdıyor. O Incil'den pasajlar okurken bizler telli duvarlan gördükçe gözbebeklerimiz büyüyüp küçülüyor. tçe- ri girmek, ister istemez insanı ürkütüyor. ya bir daha dışan çıkamazsak(?!) Son mo- del kontrol cihazlanyia son defa aranıyo- ruz ve ansızın birölüm sessizliği başlıyor... İsa'yfa hesaplaşma Demir kapı aralanıyor, avluda başımıza ne geleceğinden habersiziz. Birbirini tanı- mayan seyirciler birdenbire tehlike sezisiy- le bifbirierine daha da yaklaşıyorlar. Joao elinde bavuluyla görünüyor. Camda beli- ren küçük kız lsa'nın yarahlış öyküsünü çiçekJeri sulayarak anlatıyor. Joao, Kuzey Brezilya'nın bir köyünden çıkıp daha iyi bir yaşam umuduyla büyük kente gelen mültecilerden biri, ama o, tek birkenti, Ku- düs'ü anyor. KüçükkapıdanJoao'nun otel odasına giriyoruz. Meryem Ana benzen genç bir kadın çıkageliyor: "Kimin karnı açsa ona yemek veririm. Kim susadıysa ona su veririm'' diyen kadını odadan uzak- laşhnyor Joao. Onun tek amacı yeni Ku- düs'üne ulaşmak. Yatağının altından beli- ren Isa'vla kıyasıya bir hesaplaşma başh- yor. Isa'yasoruyorJoao: "Nedenkoşın>feo- şup da bir yere gelemiyorum. neden çab- şıp çahşıp da bir şey saün alamıyonım, ne- den nefes afapda yinede yeterfi oksijeni so- luyamıyonım?».'' Isa bu sorulara cevap olarak încirigöstermekleyeriniyor. Yara- tana başkaldıran Joao az sonra gelen her biri asker giysili tsyan Meleklerinin tartak- laması, işkencesiyle cezalandınlıyor. Din • her şeyi kabullenmeyi gerektirir; yergiye yer vermez. Joao'nun klozete sokup sokup çı- kanlan kafası bakalım değişecek midir? Melek- ler ona gördüklerini yaz diye buyururlar. Joao'yla birlikte otel odasını terk ediyoruz. Koridorlarda tekno müzik eşliğinde her köşe- de çıplak ikonlannpostürleriyle cezaevinin ze- min katındaki Kudüs Gece Kulübü'ne ulaşıyo- nız. Silahlı melekierbizleri masalara yerleşti- riyor. Altardan bozma bir sahnede travesri bir Isa stripriz yapıyor, ardmdan eşcinseller dans ediyorlar, live seks sahnelerinde çiftlerçınlçıp- lak sevişiyorlar. Kutsal öğelere, azizlere gön- 1 heater der Welt, Almanya 'nın dört ayrı kenti Bonn, Köln, Duisburg ve Düsseldorf'ta günümüz öncü tiyatro örneklerinin yer aldığı geniş kapsamh bir tiyatrofestivali. Buyıî en çarpıcı yapım, Brezilya'danTeatro da Vertigem tiyatrosunun Apocalipse 1.11 adlı oyunuydu. derme yapan bu renkli kişiliklerin aykınhkla- n fazla sürmüyor. Aslında onlar mitlerin ardın- da yatan ikilikleri gün ışığına çıkanyorlar. Ama otoriteye başkaldumak kolay değil. Militer gü- cü temsil eden melek askerlerin baskını gece kulübündekilerin sonu oluyor. SürükJeniyoriar, tartaklanıyorlar ve günlerce süren işkencelere maruz kahyorlar. Bizler koridor boyunca asker- ler tarafindan yan yana diziliyoruz, Hücrelere iriş kakış tıkılan kurbanlann katli kapalı kapı- lann ardmda gerçekleşiyor. Işkence görenlerin haykınşlan, inJemeleri çınJıyor ve bizler yine medyada stkça duyup da kmadığımız yargısız infazlann karşısında yine edilgen kalıyo- ruz. Katliam sonunda koridora cesetlertek tek seriliyor... Bu sahne holkostla özdeş- leşiyor. Joao'nun karabasanı devam ediyor. Boyalı duvarlan, cezaevinde kalan suçlu- lann elişi çalışmalannın sergiJendiği bölüm- leri geçiyor ve büyük bir salona vanyoruz. Kilisede mahkeme sahnesi. Başpiskoposun buyruğuyla gece kulübünde isyanın başı- nı çekenler yargılanmak için geririliyorlar. Bu isyanın kökünü kazımanın yolu öncü- leri ortadan kaldırmaktan geçer. Sözde yargılamayla infaz aynı anda ya- pılıyor. Kurbanlardan biri asılıyor, bir di- ğeri elektrikli sandalyede can veriyor. Bir aksiyon tiyatrosu örneği Oç boyutlu film benzeri oyunda oyuncu- lann gerçekçi bir yorumla sunduklan çar- pıcı bir aksiyon tiyatrosu örneği. Bir ceza- evi odasından bir diğerine uzanan bir oyun türü. Oyun boyunca suçsuz msanlann baş- kaldınsından dolayı nasıl insanlık dışı me- totlarla katledüdiğini görüyor, düşünüyor, sorguluyorsunuz. Ostelik oyun kutu sahne- de sıkışıp kalmıyor, konunun geçtiği me- kânda daha da renkleniyor. Fernando Bo- nassi'nin yazıp, yönetmen Antonio Ara- ujo'nun sahnelediği üç yapımın da esin kaynağı tncfl. Yönetmenin kullandığı diğer sıra dışı mekânlar ise kilise ve hastane. Iz- leyici gerçek atmosferinde oyunla daha ko- lay iletişime girebiliyor.. oyuncu, seyirci ve oyun arasındaki duvar yikıhyor. Cesur yönetmen Araujo'nun, Apocalipse 1,11 adJı 1992 senesinde Latin Amerika'daki bir hapishanede yüz on birkişinin katline gön- derme yaptığı oyununda diğer yapımla- nnda olduğu gibi kendisine yöneltilen ölüm tehditlerinin ve protestolann ardı arkası ke- sihniyor. O gözünü budaktan sakınmıyor. Oyunun sonunda ise başpiskopos, gece kulübünde düzenJenen başkaldınnın kah- ramanlannın infazından sonra yardımcısı- nı da ortadan kaldırmayı tasarhyor. Onu katle- deceği anda kendisini vuruyor; ve böylece kö- tülüğünmirasını kahcı kılıyor. Joao köktendin- ciliğin ardında yatan cinsel sapkınlıklan, ikti- dar sorununu ve günümüz dünyasını kıyasıya eleştiriyor yolculuğu boyunca. Bu yüksek tem- polu gösteri yine avluda sonlanıyor. Ama Jo- ao'nun yeni Kudüs'ü arayışı devam ediyor. Apocalipse 1.11 'in ardından bu oyun bizdm cezaevlerinde oynansa nasıl olurdiye düşünü- yorum. Ama bizim cezaevlerinde bu tarz oyun- İar zaten oynanmıyor mu?î Oruç Çakmaklı 2002 Yaz Resim Sergisi 25Ağustos'a kadar sürecekojan sergi, Çakmakirnın faridı disiplinkric ilişki halindeki resimlerine ev sahipliği yapıyor. Küirür Servisi - Oruç Çakmaklı Sanat Atölyesi 'nde açıJan Oruç Çakmakn 2002 Yaz Resim Sergisi, 25 Ağustos'a kadar devam edecek.Yıllardır farklı konu, teknik ve düşüncelerin sentezi ile kendine özgü bir anlatım ve arayış peşinde olan Çakmaklı'nın karikarür, resim ve desen ile başlayan uğraşı şimdı obje, fotoğraf, yazı ve tasanmı da içeriyor. 1968 'de Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun olan sanatçı, 1976 yılında ise tTÜ Münarlık Fakültesi'ni bitirdi. Çakmaklı 1983 yılında münarlık üzerine yüksek lisansını MJT'den (Massachusets Instirute of Technonology) alıp doktora çahşmalannı da UC Berkeley'de sürdürdü. On yıldır tstanbul Teknik Üniversitesi'nin Mimarlık Fakültesi'nde öğretim göre\'lisı olan Çakmakh, verdiği tasanm deısleriyle akademik uğraşılanna devam ediyor. 1979 ile 1992 seneleri arasında Amerika'da bulunan Çakmaklı'nın eserleri Amerika, Kanada, Fransa ve Isveç'te birçok kişısel ve grup sergilerinde yer aldı. 1982 Ağa Han Vakfı araştırma gezisi ödülünü, 1982 Walden Yayınevi 'kitap' konulu desen yanşması birincihğuıi, 1983 Ağa Han Vakü araştırma gezisi ödülünü, 1985 Mimari Desen Yanşması birinciliğini, 1986 Grafik Tasanm Yanşması birinciliğini, 1987 Berkeley Sanat Merkezi Üyeler Sergisi birinciliğini kazandı. Türkiye'deki ilk sergisini 1990'da IstanbuJ'da Galeri MD'de açan sanatçı, bu ay da son sekiz yıldır üzerine çahştığı dörtlemenin ilkiyle karşımızda. Daha sonra ise üçer ay aralıklarla desen, obje ve yazı sergileriyle sanatseverlerle buluşacak. Oruç Çakmaklı Sanat Atölyesi: Kule Sokak No: 12 Kuledibi, Beyoğlu-îstanbul (0212 292 59 91) YAZIODASI SELİM tLERİ Yaz İçkileri (3) Ağzına ömür boyu alkol koymamış Mücella Ha- n/m iki oğlunun ikisinin de "ispirtocu" oluşuna şaşıyor, yeriniyor, için için gözyaşı döküyor; bır yandan da alkolsüz yaz içkilerini hazıriıyordu. Bunlar şuruplardı. Yaz içkileri ille alkollü olacak değil ya... Mücella Hanım yaz meyvelerinden nefis şurup- lar yapmakta bir numaralı ustaydı. Adeta şurup- larannesiydi. Binbir heyecanla yaz başlangıcı, yazla birlikte çıkagelecek yaz meyvelerini beklerdi. Onlardan hazırlayacağı şuruplarla "ispirtocu" oğullannın doğaya. sağlığa döneceklerini umardı. Daha önce yazdım mı, hatırlamıyorum: Oldum bittim şerbetle şurup arasındaki farkı öğreneme- mişimdir. Niye şimdi şu bal şerbeti oluyor da, bu içtiğimiz vişne şurubu oluyor? Şerbet, meyve suyuna şekerli su kanştınlarak yapılırmış. Şurup, iyice kaynatılarak yapılıyor. Kaynatılan ne derseniz, şerbetmiş. Yani çok kay- natılarak koyulaştırılmış şerbete şurup diyormu- şuz. Itiraf edeyim ki, hâlâ tam kavramış değilim... Mücella Hanım bu aynmlann üstünde hiç dur- mayarak şuruplannı sıraya sokardı. Çünkü mev- simin bir "şurup yapım" sırası vardı. "Aa! Ahududu çıkmış!" Demek önce ahududu şurubu yapılacak. Bir kilo kadarahududu alacaksınız, bir o kadar da tozşekeriniz olacak. Hayır! Toz değil kesme- şeker. Mutlaka kesmeşeker. Ahududular bol suda yıkanacak, süzülecek, büyücek bır tencereye konacak. Kesmeşekeri ilave edecek, sonra ezmeye başlayacaksınız. Bu arada şeker eriyor, ahududunun suyu çıkjyor. O günkü işlem bitmedi: Ahududuyu ve şekeri iki saat kadaryumurta teliyle kanştıracaksınız. Böy- lece ikisi birbirine bir sevda gibi kanşıp gidecek, ikisi birbirinin olacak... Şeker ancak üç günde eriyecek. (Mücella Ha- nım böyle kahve falına bakar gibi anlatırdı.) Şeker eridikten sonra, "süzgü "den geçirilecek. Mücella Hanım'ın ısrarla "süzgü" dediğini ha- nımlar anlayamaz, "O da nedir?" diye sorarlar- dı. Mücella Hanım da gülerek, hanımlann bilgi- sizliğıne şaşarak, "Delikli çanak efendim, delik- li çanak..." derdi. Daha ince bir süzgüden ikinci kez geçirilecek ve artık şişelere boşaltılacak. Ahududu şurubu- nuz hazır. Ama nasıl korunacak? Korunma meselesi birdenbire gotik bir roman olup çıkardı. Çünkü Mücella Hanım şişeleri man- tar tıpayla kapatır, mantar tıpalan mumlar, mum mühürlü bir aşk mektubu haline getirirdi. Şişeleri ters koyarak muhafaza edeceksiniz! "Az daha kaçınyordum. Manav da söyleme- miş... Çilek, çoktan çıkmış!" Hemen çilek şurubuna girişilecek. İşlem aşa- ğı yukan aynı: Eşit miktarda çilek ve kesmeşe- ker malzememiz. Çilekler yıkanacak-yıkanacak- yıkanacak. Çileğin iyice yıkanması gerekiyor. To- zundan pasından, kumundan çamurundan çilek kolay annmıyor. Çiteği yumurta teliyle fazla dövmenize gerek yok. Çilek yumuşacık olduğundan kendi lapalaşıyor. Çilek lapalaştıktan, şeker eridikten sonra yine süzgü, yine şişe, yine mantar, yine mum... Artık mevsim de ilerfedi. Istanbul sıcak bir yaz geçiriyor. Günlerkurak. Fakat A/lah'ın hikmetine bakın ki, bu kurak çorak mevsimde meyvenin, seb- zenin bereketine diyecek yok. Mücella Hanım da Kadıköyü Çarşısı'ndaki ma- navından iki kilo vişnesini almış, eve dönüyor. "Vallahi, vişne şurubunu biraz fazla yapanm. O buruk tadı pek hoşuma gıder..." İşlem değişmiyor. Yalnız vişnenin sert eti göz önünde tutularak, vişneyle şeker iki üç gün ikide birde telle dövülecek. Bütün fark bu kadar. Viş- ne şurubunuzu mantar tıpayla kapatıp mumla- yabilirsiniz. "Buyurun. Ne zaman arzu ederseniz ikram edeyim. Bir gün bize buyurun." Takvimde Iz Bırakan: "Geçmiş zamanlan ve insanlan duymak ve an- lamak için bize en çok yardım eden hep hatıra- larımız oluyor", Abdülhak Şirtasi Hisar, Boğa- ziçi Mehtaplan, Varlık Yayınlan, 1967. 'PeiPlequin' yok oluyor • LONDRA (BBC) - Ermeni yönetmen Tigran Xmalian'm 'Peirlequin - Lighter than Air' adlı filmi, bütçe yetersizliği nedeniyle kopyalanamadığmdan her seferinde görünrü kalitesi kötüleşerek izleyiciyle buluşuyor. Film, düşük bütçeyle çekilse de uluslararası alanda başan kazanrruş, gerçeküstü anlatım diliyle özgün bir yapım. 2000 yılında Moskova ve Istanbul film festivallerinde ödül alan film, gücünü yitirmekte olan bir palyaçonun yaşadıklannı konu ahyor. Yapun aşamasında sadece tek bir kopya hazırlanabilmesi ve her gösterimde havayla temas etmesi bile filmin süreç içinde yok olmasına neden olacak. BUGUN • ŞtLE ATATÜRK TİYATROSU'nda '16. Şile Bezi Kühiir ve Sanat Şenliği' kapsamında 21 00 de Kent Orkestrası konseri. (0 216 712 12 75) • BEYOĞLU SİNEMASI'nda Yaz Şenliği I - Ferruh Doğan Anısına' kapsamında 12.15, 14.30, 16.45, 19.00ve21.15'teBarry Levinson'un yönermenliğini yaptığı 'Haydut'. (0 2/2 251 32 40) M ENKA AÇIKHAVA TÎYATROSU'nda 21.15 'te 'Amehe'. (0 212 2 76 22 14) • BEYOĞLU AKŞAM SEFASFnda saat 21.00'de Ece Ayhan anılacak. (0212 244 53 84)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle