26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SATA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2002 PAZAR HABERLER Işık Kansu'dan, 24 Cumhuriyet aydınının çocukluğuna yolculuk: 24 çoculda80 yıllıkdevriâlemAŞE SAYEN ANKARA - Hepsi alanlannda yetkinliğiy- le tanınmış isimler. Şair, yazar, tiyatro sanat- ÇBI, senarist, sendikacı, hukuk adamı, siyaset- çi.. Işık Kansu. onlarla tam 5 yıl önce çıktığı yolculuğu tamamladı; "Çocukluğa Yolcu- hık"u... Gazetemiz yazan Işık Kansu son kitabı "Ço- cekluğa Y©lculuk"ta 24 Cumhuriyet aydını- nı faıklı bir potada buluşturuyor; çocuklukta... Kansu, çoğamun çocukluğu, savaş-yoksulluk- seferberlik yıllanna denk gelen "kahraman- lan" ile yapbğı röportajlan, öyküsel bir biçem- le sunuyor. Kendi deyişiyle "24 çocukla 80 yd- hk d€vriâlem"e çıkanyor okurunu. Kahra- manlannın çocukluğunda, 80 yıllık Cumhuri- yetin de çocukluk, ilkgençlikyıllarınıgörmek olası. Çocukluk insanın erişkitılik dönemini nasıl etkiler, geleceğinın ipuçlannı verir mi? Hacet- tepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağ- lığı Anabilim Dab Başkanı Prof. Dr Bahar Gök- ler, Çocukluğa Yolculuk 'un önsözünde bu so- rulann yanıtını veriyor: "Çocukluk dönemi, insan yaşamının temel taşlannın atıldığı dönenıdir. (...) Eıişkinli- ğe taşınan yaşam sevinci ve yaşam direnci. çocuklukta deneyimlenen sevgi ve destekle- yici ilgi ortamınıo bir göstergesidir. Bunun yanında, eğer çocuğa bir biçimde ulaşan bir sevgi kaynağı varsa, çocuklukta karşüaşıl- nuş olan zorluklar, kişiye erişkinlikte, güç- lüklerle baş etme yetisi ve dayamklılık ka- zandınr. Çocukluk, nasıl ki bireysel kimlik gelişiminde dönemsel olarak beUrleyici bir yer tutarsa; bir kuşağın çocukluğu da bir ül- kenin ulusal ve toplumsal kimlik sürecinin ana dokusunu oluşturan öğeleri taşır." Kan- su'nun kahıamanlannın ortak özelliği, ulusal ve toplumsal kimlik sürecinin oluşturulması- na katkıda bulunan bir kuşaktan gelmeleri. Laik cumhuriyet karşıtlannm katlettiği Ah- met Taner Kışlalı siyaset bilimi alanındaki ilk provalannı lise yıllannda ağabeyi Mehmet Ali ile oynadıklan "devlet yönetimi" oyunuy- la yapıyor örneğin. Halit Çelenli, demokrasi savaşımının kalesine ilk harcı. Asi Irmağı'nın sesini dinlerken tanıştığı Jean Jacques Rous- seau'yla koyuyor. "Toplum Anlaşmasrnın gi- rişindeki şu sözler, rehber oluyor ona: •'İnsan doğaya özgür geldi, özgür doğdu, ama bugün her yerde zincirier içindedir." "Kısa yoldan zanaat öğrensin" diye SuJ- tanahmet Sanat Enstitüsü"ne gönderilen tiyat- ro sahnelerinin "koca çınan" Kerim Afşar, "illa da konservatuvar" diye tutturmasaydı, ne olurdu acaba? Belki de iyi bir demirci us- tası, mobilyacı... O elinde "Hamlet", Muhsin Ertuğrul'un karşısına çıkınca, zaanatkâr de- ğil ama sanatçı oldu. Işık Kansu "Çocukluğa Yolculuk"un nasıl başladığını şöyle anlatıyor: "5 yıl önce bir 23 Nisan haftasında Cum- huriyet'te yayımlanan bir dizi ile başladı Ço- cukîuğa Yolculuk. Sonra daha çok Ankara Öykü Günleri'nde izlenceler olarak sürdü. Yazından tiyatroya, resimden bukuka, sen- dikacılıktan siyasete değin çeşitli alanlarda kamuoyunun yakından tanıdığL, kendini ka- nıtlamış değerli isimlerle çocukluğa yolcu- luk yaptık. Belleksizbırtoplumuz" diyoruz. Bu saptama, hem doğru. hem yanlış. Doğ- ru; çünkû çok değerli insanlanmızı ve on- lann yarattıklan ile o insanlarla birtikte ev- rilen uzak ya da yakın geçmişi çok çabuk unu- tuyoruz. Ya da büinçli bir biçimde silinmek isteniyor bdleğimiz. Bir yandan da aynı sap- tama yanlış; çünkü toplumsal tarihi oluştu- ran ve her bir bireyin kendi içlerinde sakla- dıkları anüar hâlâ taze. Biitün bu bireysel bellekier bir araya geldiğinde, toplumsal bellegimiz ortaya çıkıyor aslında." Çocukluğa yolculuktanlan var." Ilhan, 5 Mayıs 1941'de elit kâğıt- lan ile birlikte gömüldü... Halit Çelenk, Hatay'ın kurtuluş gününü anlatıyor coşkuyla: 4 Temmuz 1938 sabahını çok iyi anımsıyor Halit Çe- lenk. Gözlerinden utan- gaç bir-iki billur yaş sü- zülüyor: 'tskenderun ile Antakya arasın- da Fransızların yaptığı bir şo- se yol var. An- takya'nın tam giri- şi. Ka- fazar Talip Apay- dm,üçüncüsını- fi bitirmiştir. Köy- de okuma olanağı yoktur. Beypazan'na gidecektir okula yazıl- maya. Jşte onun öyküsü: "Sarak keçi" derlermiş ona. Sapsan, cılız mı cılız bir oğlan. Sıtmalı hem de... Gün ağanrken süzülmüş ev- den, analıgından saklı gizli. Muh- tarlıktan bekçiyi katmışlar yanına. At yok, eşek yok, yürüyerek gidecekler 6 saatlik yolu. Köyün çıkışında Özlem bağlanna vardıklannda, bekçi başından salmış: "Talip yeğenim, benim az bir işim var. Sen doğru gideceksin, nahiyeye. Kırbaşrnın yarmalarını ineceksin, Kirmir Çay'ını geç, Beypazan'nın bağları başlar." (...) Kirmir Çayı'nın kenannda uyandığında da gün ağarmıştı. Yürümeye devam. Kuşluk vakti ancak vardı Beypazan'na. Sora ede kay- makamlığı buldu. Kara lastiklerinin altında mer- diven tahtalan gıcırdayan eski bir ahşap binay- dı. Hademe çıktı karşısına, çatık kaşlı. Kayma- kamı görecek. Oknaz! Yassak! Yüzündeki kir- den, pastan derin yataklar buluyor gözünden akan yaşlar. Kekeliyor bir de, o çıplak dağlann arasındaİd teneke gümbürtülü yalnız geceden kal- ma. Derdi düğüm düğüm. Muhtar... Kayma- kam... Yürüdüm... Geldim... Oku-ya- ca-ğım... Muzaffe llhan Erdost Yazar-yaymcı Muzaffer tlhan Erdost, 12 Eylül karânlığmda 7 Kasım 1980'de yitirdi kar- deşi Ühan'ı Aym acıyı yıllaröncesi de yaşamış- h. O da Uhan'dı: ilk îlhan'a da adını o vermişti. Şekerlemelerin elit kâğıtlanndan renkli re- sirnler çıkardı. Doktor, mühendis, çiftçi... 147 numara daktilo idi. Kimileri zor bulunurdu, ki- mileri de zebil gibi. İki kardeş, kasabanın ço- cuklan ile ahırda elit kâğıtlanyla tek-çift oy- narlardı. Az bulunanı çok kâğıda değişirlerdi. Bir elit kâğıdı verilir, beş, on, on beş kâğıt alı- nırdı. Muzaffer ütühnüş, elitleri elınden gitmiş- tı. llhan'da "daktilo" vardı. 35 elit kâğıdıyla de- ğiştiriliyordu. Muzaffer onu da aldı llhan "dan. Değişti 35 elit kâğıdıyla, ütüldü. Üd kardeş üz- gün aynldılar ahırdan. "Kardeşim mangalın başına diz çökmüş, ellerini ateşe uzatmıştı. Rengi kaçmıştı. Tit- riyordu. 'Nerede' diye bağırdım, "Hani topum nerede?' Kardeşim boynunu büktû, 'Hastayım ağbı* dedi, 'sonra bulurum ' Kızdım, 'Ne?' de- dim, 'Kaybettin mi yoksa?' Düşürmüşüm ce- bimden, dedi. 'Şimdi bul' diye bağırdım, Şim- di bul.. Ben Kızılca'ya gidiyorum. Hadi kalk şim- di bul..' Hırsla bağırarak çıktım. Yaylının önfine oturmuş uzağa gidiyordum. Topum cebimde yokru. Ne kötü." Amcası ile gittiği Kızılca 'dan apar topar dön- düler birkaç gün sonra: "... içeri girdik. kanatlı kapıyı geçtik. Av- hıda iri siyah bir kazan vardı. Altında ateş yakılmışrı. Evden uğultular geliyordu, ağlı- iıorlardı herhalde. Bacım gelerek bana sarıl- dı. tlhan... tlhan... dedi. tlhan öldü... Annem. vııkarda, dedi, pantolonun cebinde elit kâğıt- dın, kız, ço- luk çocuk, genç, ihti- yar yollara döküldük. Baktık ki, Al- bay Şükrü Ka- natlı komutasın- daki 47. Dağ Ala- >ı tskenderun'dan kalkmış. dağları, bel- leri yürüyerek aşmış da geliyor. Askerler toz-toprak içinde. Bay- raklar, bağınş çağınş. Su verenini mi istersin, alkış- layanını mı! Bir coşku, bir kı- yamet. Antakya halkı Türk alayını bağnna basıyor anlaya- cağınız. Onlardan birisi de be- nim." Antakya kışlasını Fransız birlikleri terk edecek, Türk askeri teslim alacak. Harbiye yolunun üzerindeki kışla binasmm önü ve çev- resinde iğne atsan yere düşmez Türk askeri kı- tası, kışlanın önündeki alanda yerini alıyor. Göz- ler, pür dikkat kışlanın üzerindeki bayrak dire- ğinde. Önce Fransız Ulusal Marşı çalımyor. Fransız bayrağı gönderden indiriliyor, Fransız askerleri kışladan çıkıyor. Ardından İstiklal Mar- şı ve Türk bayrağı gönderde... Mümtaz Soysal. denize düşkündür, deniz- ciliğe de, çocukluktan yadigâr: Karadeniz'in delişmen rüzgânnın âdeta "Ben buradayım. ben buradayım" diye tıklattığı evin penceresinden sürekli deniz görünürdü de, Rus bombardımanından kahna bir lavvar yıkın- tısı limanı gizlerdi. Dilber Tepesi ne güne du- rurdu ki? Mümtaz Soysal, incecik bacaklanyla tepeye tırmanır, limana giren çıkan gemileri İca- çırmazdı. Doğudan gelip, kış aylannda batıda, deniz üzerinde sönmeye yüz tutan güneş topu. açığa demirlemiş gemileri aydınlatırdı. Kömür yüklemek üzere gelen şileplerin mane\Tası çok ustacaydı. Önce demir atılır, ardından römorkör- lerle kıçtan çekilerek limana girerlerdi. Bir gün. bacalanndan masalsı dumanlar salan bu gemi- lere öylesıne dalmıştı ki, az kaldı parasız yatılı sınavını kaçıracaktı. Bereket, ablası Süheyla, koşarak geldi de, soluk soluğa sınava yetiştirdi onu. Sınav deyip geçmeyin, sonunda Galatasa- ray Lisesi'ni kazanma var... Yazar Vüs'at O. Bener, bilincin çıknğını çe- viriyor, Harf Devnmı'ne tanıkhk edıyor: Bir yaz sabahında olmalı evdeki heyecana açılan gözler. O da ne! Işıltılı bir denizde açığa demirlemiş ağır ağır salınan Ertuğrul yarı. Ba- bada bir telaş bir telaş: "Hanım, hanım.. kalk Gazi gelmiş. Hem de habersiz." Bir yandan smokinini giyiyor, bir yandan da eşıne sesleniyor: "Çocuğu da giydir gel..." Elı annesının mantosunun eteğinde. Merdıven kenarlan tıklım tıkhm. Alkış kıyamet, yaşa, va- rol. Korkuyla kanşık donup kalmış iki koca- man göz, merdivenden çıkan "ince, zayıf, ya- naklan çökiik dinç adamı" izliyor. İçeri giri- lıyor Babadan haber geliyor: "Vüs'at, Gazi'nin huzurunda bir nıanzu- me söylesin." Ayak diretiyor. Olmaz. Anne, hem özendiri- ci hem ısrarcı: "Oğlum kurtarıcımız geldi bak." Baba kızgın. Ama bakıyorlar ki olacak gibi değil, vazgeçiyorlar. Galiba bir ec- zanede, ortaya bir kara tahta geliyor. Atatürk, bir sure söylüyor. Hoca efendi yanında: "Yaz hoca efendi bu sureyi." Okunuyor sonra. Anlaşılıyor ki, aynı sure birçok biçimde oku- nabiliyor. Atatürk alıyor tebe- şiri eline." Yeni harflerle ya- zacağım. Çok kolay bunun okunması" diyor. Vüs'at Bener, harf de\rimine tanık olduğunu sanıyor şimdı. Ne de olsa bellek yanıl- tıcı. Yazar Erendiz Atasü'nün çocuk- luk yolculuğun- da 27 Mayıs 1960 dev- de ön- cesi de: 27 Mayıs 1960, okulun son günüydü. Okula förmasız gi- dilecek. pastalar alı- nacak, eğlenceler düzen- lenecekti. Gözlerini açtı- ğında, anne ve babası yine radyonun başındaydı. Marşlar çalınıyordu. îhtilal olmuştu. Tut- turdu "Okula gideceğim" diye. Pasta yenecek, eğlence olacak ya. (...) Halk sokaklardaydı. Göbek atanlara bile rastlanıyordu. Bırbayram havası... Ama sonra? Açıkçası anne ve baba, köpek ve bebek davalanndan rahat- sız olmuşlar, idamlara çok üzülmüşlerdi. Ancak, 1961 Anayasası'nınözgürlükçüya- nı nedeniyle hep ihtilalinı destekleyicisi olarak kaldılar. Turgut Özakman Yazar TurgutÖzakman'ın çocukluğu, 193O'lu >ıllann Bakırköy'üne götürüyor okurlan: Bakmaym köy dendiğine, 1935'te 18-20 bin nüfuslu aydın bir kent Bakırköy. tlk deniz ha- mamının açıldığı, geceleri hanımlann sırtlann- da birer küçük ha\ lu. yüzüp evlerine döndük- Ieri; Rumlann, Ermenilerin, Yahudilenn, Türk- lenn birlikte yaşadıklan; paskalyanın da kurban bayramının da, defheli, al yıldızlı cumhuriyet bay- ramının da birlikte kutlandığı Bakırköy: "1938'de şortlu hanımlar. istasyona giden Ebu Zija Tevfik Caddesi'ne, Çarşı Caddesi'ne çıkar alışveriş yaparlardı. Akşam olunca hat boyunda en güzel elbiseler giyilir, o zaman- ki tabiriyle promenant yapılırdı." Dingin, ama neşeli; sessız, ama coşkulu Ba- kırköy'de avaz avaz bağnldığına, sarhoşlarca nara atıldığına tanık olunmazdı hiç. Bıçkınlar yok muydu? Vardı elbet. Meşin Sabahattin gı- bıleri örneğin. Onlar, Bakırköy'ün efeleriydi, bı- ri densizlik ederse sokak köşelerinde kalın en- seleriyle belim enrlerdi aniden. Sonradan öğren- di, köklü ailelerden üç- beş kuruş mey parası alır- larmış... Muzaffer İzgü Gülmece ustası Muzaffer tzgü, çok düşsel pir- zolalar yemişti babasıyla sele kaptırdıklan ev- lerinin önünde: Babası ile pirzola yerlerdi. "Çocuklar man- galı yakın" derdı, babası. Mangal yok. "Oğ- lum kömürleri yerleştirin. Hah, öyle. Kibri- ti getirin şimdi." Kömür yok. kıbrit yok. " Yel- pazele oğlum." Yelpazeyok. "Pirzolalan tuz- layın, tuzu ekin, biberleri sıralayın. Aferin..." Pirzola yok. tuz yok, biber yok. "Çevirin len etleri, vanacaklar. Domateslere dikkat. Ohh, şu kokuya bakın bir." Domates yok da, koku var galiba. Güya ellerde birer tas ayran da var galiba. Yalan söylemez ya bilenler, "tnsan düş- lediği sürece vardır" diye. Vardır elbet koku da, ayran da. domates de, mangal da. Dürter an- ne, uyanırlar düşsel oyundan: - Yapma adam. yazıktır, günahtır. Baksana çocuklann ağzından sular aktı! Server Tanilll Prof. Dr. Server Tanilli'nin ilk eşitlik der- sidir Cilavuz'daki ilkokul: Başögretmen tbrahim Bey, epey sert, eliyle işaret ediyor: "Gel bu- raya!" Durum fena. "Niye gelmiyorsun oku- la?" Durum daha da fena. Ses yok. "Benbiliyorum, demişsin ki an- nene, babana 'Ben okula gitmem. okul pis ko- kuyor. ço- cuklar pis ve bitli.' Bana bak, senin o pis dedi- ğin çocuk- lar sabahle- \in kalkarlar. hav- vanları suya götü- rürler. arkasından ahı- rı temizlerler, bir lokma da ekmek yerler ve okula öyle gelirler. Yani senin gibi aöjar. ballar içinde değildirler. Onlar o işi yaparken sen evinde rahat, aziz oturursun. Onlar, halk ço- cuklandır. Hanım evladı değiller..." "Halk çocuğu" deyimini ilk kez duyu- yordu. "Hanım evladı" sözü de, bir tür ha- karet olsa gerekti. tbrahim Bey, kravatını gev- şetti, göğsünü yanya kadar açtı, Server'i ken- dine çekti: "Bak" dedi, "Şimdi göğsümü yoklasan yığınla bit bulursun. Bir daha okulun, sınıf ar- kadaşların hakkında böyle konuşursan, senin gözlerini oyanm. Yürü sınıfına haydut!" PAZAR ORHAN BURSALI Alla Pulla Her Şeyi Sat Menderes'in "odunu bile milletvekiliseçtiririm" sözünün esas geçerli olduğu, bugünkü cilalama dönemi miydi acaba? Menderes o ünlü sözünü söylerken herhalde iki olguya dayanıyordu: a) Karızması ile birlikte mutlak tek seçiciliği ve b) Ülkenin yarısından fazlasının okuma yazma bilmezliği ve köylü oluşu. Menderes kimi gösterir- se seçecek bir seçmen kitlesınin varlığı. O gunkü anlayış ve tablonun bugün tamamen degıştiğini söylemek zor olsa bile, seçmenin se- çiciliği, tercihi, gücü, bilınd gibi bir dizi noktada olum- lu gelışme yaşandığı da bir gerçek. Aslında Menderes'in anla yışının bütünüyle ger- çekleşebileceği zamanlar belki de bugünlerdir, ya- nı "odunu bile" bugun her şey yapabilirsiniz. Bilgisayarteknolojıleriyle "Bay Odun"u örneğin çizgi film kahramanı yapabilirsiniz. Hatta odunun odunluğunu saklamaya bile gerek görmeden, süs- ler püsler aptal aptal konuşturursunuz. Başından türlü çeşitli maceralar geçırtirsiniz. Seyircileri normal beyinsel değerlendırme ve ref- lekslerinden arındırabılir, onları gülme efektleri sa- yesinde robotlara dönüştürebılirsıniz. Bay Odun'un ayaklarına çok pahalı iskarpınlerı geçirtir, sırtına gıcır gıcır elbiselerı çektirır ve çok şık ve pahalı mekânlarda halkın karşısına çıkartır- sınız. • • • Bugünkü teknoloji, reklam, medya gücüyle ula- şılan aşama insan beynini başkalarının avuçla- rı içine koyma dönemidir. "Görüntünün -imaj- gücü" ile bir süre bile olsa * yapamayacağınız etkı, belki de * çıkamayacağınız doruk, * gereksindiğiniz kadar fethedemeyeceğiniz be- yin yoktur. "Içeriği boşver" dönemi, belli alanlar ve konu- larda belki de her zaman hükmünü yürütecektir. Tabıı bunun ön koşulu, malınızı sizı memnun ede- cek kadar satabileceğıniz ortamın var olmasıdır Kötü, kalıtesiz, ıçı boş, Türkiye'nin gereksinim- lerine asla yanıt veremeyecek beyin yapısındaki si- yasetçiler, "imaj" sayesinde kendilerine yer aça- bilırler. Birgöbeğe, "f/freme-Ofrefme"yeteneği kazan- dırabildiniz mi, bunu satın alacak ortam hazırdır. Şov dünyasında, üne kavuşma ve büyük paralar kazanmak ıçin örneğin "sahneye maske takarak çıkma" gibi üç paralık fikri satabileceğıniz ortam, yani "medya mekanizması" hazır beklemektedir. Bırbacağa, bırgöğüse, bırpopoya, birendama yüklenecek veya verilecek "ekstra becehler" ile bü- yük ticari kazançlann kapılannı açarsınız. • • • Eğlence dünyasının kaliteye bakmadan "görün- tüler yüklenmiş" değişikliklere durmadan gerek- sinımi vardır; bazıları gerzeklık ölçülerini aşsa bi- le, eğlence dünyasının tüketicilerinin enıne boyu- nagenişliğinı vefarklılığını düşünürseniz, yapacak bir şey yoktur. Ancak, eğlence dünyasının yöntemleri ve anla- yışı, giderek hayatın bütün alanlarına yayılıyor. Sadece politikacı "gıcırdatılmıyor", bakmışsı- nız bir yazar da aynı kalıba dökülüyor; allanıp pul- lanıp "eğlence dünyasının tüketicilerine" sunulu- yor. Beni, ünlü Ingiliz yazar Iris Murdoch üzerine çev- rilmiş film de rahatsız ediyor örneğin. Böyle birfilmin çekilme zamanı, yazarın Alzhe- imer hastalığı ile artık dunyadan tamamen kop- masına denk getirilmesi, bir medya olarak bir si- nema anlayışının, insanlarda bir "maymunluk ara- ması" gereğinden doğuyor. Murdoch Murdoch iken, onun üzerine bir film çekme gereksinimini du- yan hiç yoktu. Medya veya görüntü iktidan için Alzheimer de bir "maymunluk" aracı, göbeği iyi titretmede. Ve- ya "çağdaş tasanma uygun" giyinmiş bir politika- cı da. ••• Medyanın bütün biçimleriyle bir metrekarelik hücrelere; gözlüğümüzün üzerindeki üç santimlik ekranlaria bir santimlik mesafeden doğrudan bey- nimizle ilişkiye geçtiğı bugünler, "odunun" değil sa- dece milletvekili, her şey olarak sunulabileceği ve yutturulabileceği dönemlerdir. "Görüntü tasanmı" ve durmadan yeni maymun- lar bulma gereksinimi, ne yazık ki şov dünyasının dışına taşmıştır. Veya belki de her şey hızla eğlence dünyasının bir parçasına dönüşmektedir. obursali(â cumhuriyet. com.tr. Teşekkür Rahatsızlığım süresınce yakın ilgilerinı hiç esirgemeyen \ e benı hayata tekrar döndüren. SKK Ankara Egitım Hastanesi 2. Beyin Cerrahı KJınığı; Şef Doç. Dr. H. Zafer KARS, Şef Yrd. Engin ŞENVELİ ve Op. Dr. Mehmet Tandoğan. Op Dr. Hakan Seçkın, Op. Dr. Levent Gürses, Op. Dr. Uygur Er. Op. Dr. Serkan Şımşek, Op. Dr. Ali Kırdök, Dr. Erol Ölcsüz, Dr. Güçlü Tanyei. Dr. Taner Eğnparmak, Dr. Orhan Altay. Dr. Mehmet Sorar. Dr AtıIIa Kazancı. Dr. Fatih Duma. Dr. Kâzım Yigıtkanlı. Dr. Burak Kazancı \e Hemşıreler: Hatıce Durak. Ilka>' Özkurt. Ebru Clker, Sevıap Saglamer. Semra Karayel. Arzu Bektaş. Nurcan Güngör, Gülay Özdemır, Sıbel Padem ve Fizyoterapist; Fatoş Gül. Klınik Personeli: Satılmış Atmaca, Osman Ateş, Songül Kaderoğlu. Yalçın Gü\enç. Klinık Sekreten: Nuran Nann'e Şükranlanmı ve teşekkürlenmı sunanra, CEMAL EJDER VEFAT Meslektaşımız Avukat tsmet ÖĞÜT'Ü yıtırdık Cenazesi 16.06.2002 Pazar günü Bostanlı Beşikçioğlu Camiı'nde kıluıacak öğle namazından sonra kaldınlacaktır. Kederli ailesine ve meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz. tZMtR BAROSl BAŞKANLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle