Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SATA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2002 PAZAR
HABERLER
Işık Kansu'dan, 24 Cumhuriyet aydınının çocukluğuna yolculuk:
24 çoculda80 yıllıkdevriâlemAŞE SAYEN
ANKARA - Hepsi alanlannda yetkinliğiy-
le tanınmış isimler. Şair, yazar, tiyatro sanat-
ÇBI, senarist, sendikacı, hukuk adamı, siyaset-
çi.. Işık Kansu. onlarla tam 5 yıl önce çıktığı
yolculuğu tamamladı; "Çocukluğa Yolcu-
hık"u...
Gazetemiz yazan Işık Kansu son kitabı "Ço-
cekluğa Y©lculuk"ta 24 Cumhuriyet aydını-
nı faıklı bir potada buluşturuyor; çocuklukta...
Kansu, çoğamun çocukluğu, savaş-yoksulluk-
seferberlik yıllanna denk gelen "kahraman-
lan" ile yapbğı röportajlan, öyküsel bir biçem-
le sunuyor. Kendi deyişiyle "24 çocukla 80 yd-
hk d€vriâlem"e çıkanyor okurunu. Kahra-
manlannın çocukluğunda, 80 yıllık Cumhuri-
yetin de çocukluk, ilkgençlikyıllarınıgörmek
olası.
Çocukluk insanın erişkitılik dönemini nasıl
etkiler, geleceğinın ipuçlannı verir mi? Hacet-
tepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağ-
lığı Anabilim Dab Başkanı Prof. Dr Bahar Gök-
ler, Çocukluğa Yolculuk 'un önsözünde bu so-
rulann yanıtını veriyor:
"Çocukluk dönemi, insan yaşamının temel
taşlannın atıldığı dönenıdir. (...) Eıişkinli-
ğe taşınan yaşam sevinci ve yaşam direnci.
çocuklukta deneyimlenen sevgi ve destekle-
yici ilgi ortamınıo bir göstergesidir. Bunun
yanında, eğer çocuğa bir biçimde ulaşan bir
sevgi kaynağı varsa, çocuklukta karşüaşıl-
nuş olan zorluklar, kişiye erişkinlikte, güç-
lüklerle baş etme yetisi ve dayamklılık ka-
zandınr. Çocukluk, nasıl ki bireysel kimlik
gelişiminde dönemsel olarak beUrleyici bir
yer tutarsa; bir kuşağın çocukluğu da bir ül-
kenin ulusal ve toplumsal kimlik sürecinin
ana dokusunu oluşturan öğeleri taşır." Kan-
su'nun kahıamanlannın ortak özelliği, ulusal
ve toplumsal kimlik sürecinin oluşturulması-
na katkıda bulunan bir kuşaktan gelmeleri.
Laik cumhuriyet karşıtlannm katlettiği Ah-
met Taner Kışlalı siyaset bilimi alanındaki
ilk provalannı lise yıllannda ağabeyi Mehmet
Ali ile oynadıklan "devlet yönetimi" oyunuy-
la yapıyor örneğin. Halit Çelenli, demokrasi
savaşımının kalesine ilk harcı. Asi Irmağı'nın
sesini dinlerken tanıştığı Jean Jacques Rous-
seau'yla koyuyor. "Toplum Anlaşmasrnın gi-
rişindeki şu sözler, rehber oluyor ona:
•'İnsan doğaya özgür geldi, özgür doğdu,
ama bugün her yerde zincirier içindedir."
"Kısa yoldan zanaat öğrensin" diye SuJ-
tanahmet Sanat Enstitüsü"ne gönderilen tiyat-
ro sahnelerinin "koca çınan" Kerim Afşar,
"illa da konservatuvar" diye tutturmasaydı,
ne olurdu acaba? Belki de iyi bir demirci us-
tası, mobilyacı... O elinde "Hamlet", Muhsin
Ertuğrul'un karşısına çıkınca, zaanatkâr de-
ğil ama sanatçı oldu.
Işık Kansu "Çocukluğa Yolculuk"un nasıl
başladığını şöyle anlatıyor:
"5 yıl önce bir 23 Nisan haftasında Cum-
huriyet'te yayımlanan bir dizi ile başladı Ço-
cukîuğa Yolculuk. Sonra daha çok Ankara
Öykü Günleri'nde izlenceler olarak sürdü.
Yazından tiyatroya, resimden bukuka, sen-
dikacılıktan siyasete değin çeşitli alanlarda
kamuoyunun yakından tanıdığL, kendini ka-
nıtlamış değerli isimlerle çocukluğa yolcu-
luk yaptık. Belleksizbırtoplumuz" diyoruz.
Bu saptama, hem doğru. hem yanlış. Doğ-
ru; çünkû çok değerli insanlanmızı ve on-
lann yarattıklan ile o insanlarla birtikte ev-
rilen uzak ya da yakın geçmişi çok çabuk unu-
tuyoruz. Ya da büinçli bir biçimde silinmek
isteniyor bdleğimiz. Bir yandan da aynı sap-
tama yanlış; çünkü toplumsal tarihi oluştu-
ran ve her bir bireyin kendi içlerinde sakla-
dıkları anüar hâlâ taze. Biitün bu bireysel
bellekier bir araya geldiğinde, toplumsal
bellegimiz ortaya çıkıyor aslında."
Çocukluğa yolculuktanlan var."
Ilhan, 5 Mayıs 1941'de elit kâğıt-
lan ile birlikte gömüldü...
Halit Çelenk, Hatay'ın kurtuluş
gününü anlatıyor coşkuyla:
4 Temmuz 1938 sabahını
çok iyi anımsıyor Halit Çe-
lenk. Gözlerinden utan-
gaç bir-iki billur yaş sü-
zülüyor:
'tskenderun ile
Antakya arasın-
da Fransızların
yaptığı bir şo-
se yol var. An-
takya'nın
tam giri-
şi. Ka-
fazar
Talip
Apay-
dm,üçüncüsını-
fi bitirmiştir. Köy-
de okuma olanağı
yoktur. Beypazan'na
gidecektir okula yazıl-
maya. Jşte onun öyküsü:
"Sarak keçi" derlermiş
ona. Sapsan, cılız mı cılız bir
oğlan. Sıtmalı hem de...
Gün ağanrken süzülmüş ev-
den, analıgından saklı gizli. Muh-
tarlıktan bekçiyi katmışlar yanına. At
yok, eşek yok, yürüyerek gidecekler 6
saatlik yolu. Köyün çıkışında Özlem
bağlanna vardıklannda, bekçi başından
salmış:
"Talip yeğenim, benim az bir işim var.
Sen doğru gideceksin, nahiyeye. Kırbaşrnın
yarmalarını ineceksin, Kirmir Çay'ını geç,
Beypazan'nın bağları başlar."
(...) Kirmir Çayı'nın kenannda uyandığında
da gün ağarmıştı. Yürümeye devam. Kuşluk
vakti ancak vardı Beypazan'na. Sora ede kay-
makamlığı buldu. Kara lastiklerinin altında mer-
diven tahtalan gıcırdayan eski bir ahşap binay-
dı. Hademe çıktı karşısına, çatık kaşlı. Kayma-
kamı görecek. Oknaz! Yassak! Yüzündeki kir-
den, pastan derin yataklar buluyor gözünden
akan yaşlar. Kekeliyor bir de, o çıplak dağlann
arasındaİd teneke gümbürtülü yalnız geceden kal-
ma. Derdi düğüm düğüm. Muhtar... Kayma-
kam... Yürüdüm... Geldim... Oku-ya- ca-ğım...
Muzaffe llhan Erdost
Yazar-yaymcı Muzaffer tlhan Erdost, 12
Eylül karânlığmda 7 Kasım 1980'de yitirdi kar-
deşi Ühan'ı Aym acıyı yıllaröncesi de yaşamış-
h. O da Uhan'dı:
ilk îlhan'a da adını o vermişti.
Şekerlemelerin elit kâğıtlanndan renkli re-
sirnler çıkardı. Doktor, mühendis, çiftçi... 147
numara daktilo idi. Kimileri zor bulunurdu, ki-
mileri de zebil gibi. İki kardeş, kasabanın ço-
cuklan ile ahırda elit kâğıtlanyla tek-çift oy-
narlardı. Az bulunanı çok kâğıda değişirlerdi.
Bir elit kâğıdı verilir, beş, on, on beş kâğıt alı-
nırdı. Muzaffer ütühnüş, elitleri elınden gitmiş-
tı. llhan'da "daktilo" vardı. 35 elit kâğıdıyla de-
ğiştiriliyordu. Muzaffer onu da aldı llhan "dan.
Değişti 35 elit kâğıdıyla, ütüldü. Üd kardeş üz-
gün aynldılar ahırdan.
"Kardeşim mangalın başına diz çökmüş,
ellerini ateşe uzatmıştı. Rengi kaçmıştı. Tit-
riyordu. 'Nerede' diye bağırdım, "Hani topum
nerede?' Kardeşim boynunu büktû, 'Hastayım
ağbı* dedi, 'sonra bulurum ' Kızdım, 'Ne?' de-
dim, 'Kaybettin mi yoksa?' Düşürmüşüm ce-
bimden, dedi. 'Şimdi bul' diye bağırdım, Şim-
di bul.. Ben Kızılca'ya gidiyorum. Hadi kalk şim-
di bul..' Hırsla bağırarak çıktım. Yaylının
önfine oturmuş uzağa gidiyordum. Topum
cebimde yokru. Ne kötü."
Amcası ile gittiği Kızılca 'dan apar topar dön-
düler birkaç gün sonra:
"... içeri girdik. kanatlı kapıyı geçtik. Av-
hıda iri siyah bir kazan vardı. Altında ateş
yakılmışrı. Evden uğultular geliyordu, ağlı-
iıorlardı herhalde. Bacım gelerek bana sarıl-
dı. tlhan... tlhan... dedi. tlhan öldü... Annem.
vııkarda, dedi, pantolonun cebinde elit kâğıt-
dın,
kız, ço-
luk çocuk,
genç, ihti-
yar yollara
döküldük.
Baktık ki, Al-
bay Şükrü Ka-
natlı komutasın-
daki 47. Dağ Ala-
>ı tskenderun'dan
kalkmış. dağları, bel-
leri yürüyerek aşmış
da geliyor. Askerler
toz-toprak içinde. Bay-
raklar, bağınş çağınş. Su
verenini mi istersin, alkış-
layanını mı! Bir coşku, bir kı-
yamet. Antakya halkı Türk
alayını bağnna basıyor anlaya-
cağınız. Onlardan birisi de be-
nim."
Antakya kışlasını Fransız birlikleri terk
edecek, Türk askeri teslim alacak. Harbiye
yolunun üzerindeki kışla binasmm önü ve çev-
resinde iğne atsan yere düşmez Türk askeri kı-
tası, kışlanın önündeki alanda yerini alıyor. Göz-
ler, pür dikkat kışlanın üzerindeki bayrak dire-
ğinde. Önce Fransız Ulusal Marşı çalımyor.
Fransız bayrağı gönderden indiriliyor, Fransız
askerleri kışladan çıkıyor. Ardından İstiklal Mar-
şı ve Türk bayrağı gönderde...
Mümtaz Soysal. denize düşkündür, deniz-
ciliğe de, çocukluktan yadigâr:
Karadeniz'in delişmen rüzgânnın âdeta "Ben
buradayım. ben buradayım" diye tıklattığı
evin penceresinden sürekli deniz görünürdü de,
Rus bombardımanından kahna bir lavvar yıkın-
tısı limanı gizlerdi. Dilber Tepesi ne güne du-
rurdu ki? Mümtaz Soysal, incecik bacaklanyla
tepeye tırmanır, limana giren çıkan gemileri İca-
çırmazdı. Doğudan gelip, kış aylannda batıda,
deniz üzerinde sönmeye yüz tutan güneş topu.
açığa demirlemiş gemileri aydınlatırdı. Kömür
yüklemek üzere gelen şileplerin mane\Tası çok
ustacaydı. Önce demir atılır, ardından römorkör-
lerle kıçtan çekilerek limana girerlerdi. Bir gün.
bacalanndan masalsı dumanlar salan bu gemi-
lere öylesıne dalmıştı ki, az kaldı parasız yatılı
sınavını kaçıracaktı. Bereket, ablası Süheyla,
koşarak geldi de, soluk soluğa sınava yetiştirdi
onu. Sınav deyip geçmeyin, sonunda Galatasa-
ray Lisesi'ni kazanma var...
Yazar Vüs'at O. Bener, bilincin çıknğını çe-
viriyor, Harf Devnmı'ne tanıkhk edıyor:
Bir yaz sabahında olmalı evdeki heyecana
açılan gözler. O da ne! Işıltılı bir denizde açığa
demirlemiş ağır ağır salınan Ertuğrul yarı. Ba-
bada bir telaş bir telaş:
"Hanım, hanım.. kalk Gazi gelmiş. Hem de
habersiz."
Bir yandan smokinini giyiyor, bir yandan da
eşıne sesleniyor:
"Çocuğu da giydir gel..."
Elı annesının mantosunun eteğinde. Merdıven
kenarlan tıklım tıkhm. Alkış kıyamet, yaşa, va-
rol. Korkuyla kanşık donup kalmış iki koca-
man göz, merdivenden çıkan "ince, zayıf, ya-
naklan çökiik dinç adamı" izliyor. İçeri giri-
lıyor Babadan haber geliyor:
"Vüs'at, Gazi'nin huzurunda bir nıanzu-
me söylesin."
Ayak diretiyor. Olmaz. Anne, hem özendiri-
ci hem ısrarcı:
"Oğlum kurtarıcımız geldi bak."
Baba kızgın. Ama bakıyorlar ki olacak
gibi değil, vazgeçiyorlar. Galiba bir ec-
zanede, ortaya bir kara tahta geliyor.
Atatürk, bir sure söylüyor. Hoca
efendi yanında:
"Yaz hoca efendi bu sureyi."
Okunuyor sonra. Anlaşılıyor
ki, aynı sure birçok biçimde oku-
nabiliyor. Atatürk alıyor tebe-
şiri eline." Yeni harflerle ya-
zacağım. Çok kolay bunun
okunması" diyor. Vüs'at
Bener, harf de\rimine tanık
olduğunu sanıyor şimdı.
Ne de olsa bellek yanıl-
tıcı.
Yazar Erendiz
Atasü'nün çocuk-
luk yolculuğun-
da 27 Mayıs
1960 dev-
de
ön-
cesi de:
27 Mayıs
1960, okulun
son günüydü.
Okula förmasız gi-
dilecek. pastalar alı-
nacak, eğlenceler düzen-
lenecekti. Gözlerini açtı-
ğında, anne ve babası yine
radyonun başındaydı. Marşlar
çalınıyordu. îhtilal olmuştu. Tut-
turdu "Okula gideceğim" diye.
Pasta yenecek, eğlence olacak ya.
(...) Halk sokaklardaydı. Göbek
atanlara bile rastlanıyordu. Bırbayram
havası... Ama sonra? Açıkçası anne ve
baba, köpek ve bebek davalanndan rahat-
sız olmuşlar, idamlara çok üzülmüşlerdi.
Ancak, 1961 Anayasası'nınözgürlükçüya-
nı nedeniyle hep ihtilalinı destekleyicisi olarak
kaldılar.
Turgut Özakman
Yazar TurgutÖzakman'ın çocukluğu, 193O'lu
>ıllann Bakırköy'üne götürüyor okurlan:
Bakmaym köy dendiğine, 1935'te 18-20 bin
nüfuslu aydın bir kent Bakırköy. tlk deniz ha-
mamının açıldığı, geceleri hanımlann sırtlann-
da birer küçük ha\ lu. yüzüp evlerine döndük-
Ieri; Rumlann, Ermenilerin, Yahudilenn, Türk-
lenn birlikte yaşadıklan; paskalyanın da kurban
bayramının da, defheli, al yıldızlı cumhuriyet bay-
ramının da birlikte kutlandığı Bakırköy:
"1938'de şortlu hanımlar. istasyona giden
Ebu Zija Tevfik Caddesi'ne, Çarşı Caddesi'ne
çıkar alışveriş yaparlardı. Akşam olunca hat
boyunda en güzel elbiseler giyilir, o zaman-
ki tabiriyle promenant yapılırdı."
Dingin, ama neşeli; sessız, ama coşkulu Ba-
kırköy'de avaz avaz bağnldığına, sarhoşlarca
nara atıldığına tanık olunmazdı hiç. Bıçkınlar
yok muydu? Vardı elbet. Meşin Sabahattin gı-
bıleri örneğin. Onlar, Bakırköy'ün efeleriydi, bı-
ri densizlik ederse sokak köşelerinde kalın en-
seleriyle belim enrlerdi aniden. Sonradan öğren-
di, köklü ailelerden üç- beş kuruş mey parası alır-
larmış...
Muzaffer İzgü
Gülmece ustası Muzaffer tzgü, çok düşsel pir-
zolalar yemişti babasıyla sele kaptırdıklan ev-
lerinin önünde:
Babası ile pirzola yerlerdi. "Çocuklar man-
galı yakın" derdı, babası. Mangal yok. "Oğ-
lum kömürleri yerleştirin. Hah, öyle. Kibri-
ti getirin şimdi." Kömür yok. kıbrit yok. " Yel-
pazele oğlum." Yelpazeyok. "Pirzolalan tuz-
layın, tuzu ekin, biberleri sıralayın. Aferin..."
Pirzola yok. tuz yok, biber yok. "Çevirin len
etleri, vanacaklar. Domateslere dikkat. Ohh,
şu kokuya bakın bir." Domates yok da, koku
var galiba. Güya ellerde birer tas ayran da var
galiba. Yalan söylemez ya bilenler, "tnsan düş-
lediği sürece vardır" diye. Vardır elbet koku
da, ayran da. domates de, mangal da. Dürter an-
ne, uyanırlar düşsel oyundan:
- Yapma adam. yazıktır, günahtır. Baksana
çocuklann ağzından sular aktı!
Server Tanilll
Prof. Dr. Server Tanilli'nin ilk eşitlik der-
sidir Cilavuz'daki ilkokul:
Başögretmen tbrahim Bey, epey
sert, eliyle işaret ediyor: "Gel bu-
raya!"
Durum fena.
"Niye gelmiyorsun oku-
la?"
Durum daha da fena.
Ses yok.
"Benbiliyorum,
demişsin ki an-
nene, babana
'Ben okula
gitmem.
okul pis ko-
kuyor. ço-
cuklar
pis ve
bitli.'
Bana
bak,
senin o
pis dedi-
ğin çocuk-
lar sabahle-
\in kalkarlar. hav-
vanları suya götü-
rürler. arkasından ahı-
rı temizlerler, bir lokma
da ekmek yerler ve okula
öyle gelirler. Yani senin gibi
aöjar. ballar içinde değildirler.
Onlar o işi yaparken sen evinde
rahat, aziz oturursun. Onlar, halk ço-
cuklandır. Hanım evladı değiller..."
"Halk çocuğu" deyimini ilk kez duyu-
yordu. "Hanım evladı" sözü de, bir tür ha-
karet olsa gerekti. tbrahim Bey, kravatını gev-
şetti, göğsünü yanya kadar açtı, Server'i ken-
dine çekti:
"Bak" dedi, "Şimdi göğsümü yoklasan
yığınla bit bulursun. Bir daha okulun, sınıf ar-
kadaşların hakkında böyle konuşursan, senin
gözlerini oyanm. Yürü sınıfına haydut!"
PAZAR
ORHAN BURSALI
Alla Pulla Her Şeyi Sat
Menderes'in "odunu bile milletvekiliseçtiririm"
sözünün esas geçerli olduğu, bugünkü cilalama
dönemi miydi acaba? Menderes o ünlü sözünü
söylerken herhalde iki olguya dayanıyordu:
a) Karızması ile birlikte mutlak tek seçiciliği ve
b) Ülkenin yarısından fazlasının okuma yazma
bilmezliği ve köylü oluşu. Menderes kimi gösterir-
se seçecek bir seçmen kitlesınin varlığı.
O gunkü anlayış ve tablonun bugün tamamen
degıştiğini söylemek zor olsa bile, seçmenin se-
çiciliği, tercihi, gücü, bilınd gibi bir dizi noktada olum-
lu gelışme yaşandığı da bir gerçek.
Aslında Menderes'in anla yışının bütünüyle ger-
çekleşebileceği zamanlar belki de bugünlerdir, ya-
nı "odunu bile" bugun her şey yapabilirsiniz.
Bilgisayarteknolojıleriyle "Bay Odun"u örneğin
çizgi film kahramanı yapabilirsiniz. Hatta odunun
odunluğunu saklamaya bile gerek görmeden, süs-
ler püsler aptal aptal konuşturursunuz. Başından
türlü çeşitli maceralar geçırtirsiniz.
Seyircileri normal beyinsel değerlendırme ve ref-
lekslerinden arındırabılir, onları gülme efektleri sa-
yesinde robotlara dönüştürebılirsıniz.
Bay Odun'un ayaklarına çok pahalı iskarpınlerı
geçirtir, sırtına gıcır gıcır elbiselerı çektirır ve çok
şık ve pahalı mekânlarda halkın karşısına çıkartır-
sınız.
• • •
Bugünkü teknoloji, reklam, medya gücüyle ula-
şılan aşama insan beynini başkalarının avuçla-
rı içine koyma dönemidir.
"Görüntünün -imaj- gücü" ile bir süre bile olsa
* yapamayacağınız etkı, belki de
* çıkamayacağınız doruk,
* gereksindiğiniz kadar fethedemeyeceğiniz be-
yin yoktur.
"Içeriği boşver" dönemi, belli alanlar ve konu-
larda belki de her zaman hükmünü yürütecektir.
Tabıı bunun ön koşulu, malınızı sizı memnun ede-
cek kadar satabileceğıniz ortamın var olmasıdır
Kötü, kalıtesiz, ıçı boş, Türkiye'nin gereksinim-
lerine asla yanıt veremeyecek beyin yapısındaki si-
yasetçiler, "imaj" sayesinde kendilerine yer aça-
bilırler.
Birgöbeğe, "f/freme-Ofrefme"yeteneği kazan-
dırabildiniz mi, bunu satın alacak ortam hazırdır.
Şov dünyasında, üne kavuşma ve büyük paralar
kazanmak ıçin örneğin "sahneye maske takarak
çıkma" gibi üç paralık fikri satabileceğıniz ortam,
yani "medya mekanizması" hazır beklemektedir.
Bırbacağa, bırgöğüse, bırpopoya, birendama
yüklenecek veya verilecek "ekstra becehler" ile bü-
yük ticari kazançlann kapılannı açarsınız.
• • •
Eğlence dünyasının kaliteye bakmadan "görün-
tüler yüklenmiş" değişikliklere durmadan gerek-
sinımi vardır; bazıları gerzeklık ölçülerini aşsa bi-
le, eğlence dünyasının tüketicilerinin enıne boyu-
nagenişliğinı vefarklılığını düşünürseniz, yapacak
bir şey yoktur.
Ancak, eğlence dünyasının yöntemleri ve anla-
yışı, giderek hayatın bütün alanlarına yayılıyor.
Sadece politikacı "gıcırdatılmıyor", bakmışsı-
nız bir yazar da aynı kalıba dökülüyor; allanıp pul-
lanıp "eğlence dünyasının tüketicilerine" sunulu-
yor.
Beni, ünlü Ingiliz yazar Iris Murdoch üzerine çev-
rilmiş film de rahatsız ediyor örneğin.
Böyle birfilmin çekilme zamanı, yazarın Alzhe-
imer hastalığı ile artık dunyadan tamamen kop-
masına denk getirilmesi, bir medya olarak bir si-
nema anlayışının, insanlarda bir "maymunluk ara-
ması" gereğinden doğuyor. Murdoch Murdoch
iken, onun üzerine bir film çekme gereksinimini du-
yan hiç yoktu.
Medya veya görüntü iktidan için Alzheimer de
bir "maymunluk" aracı, göbeği iyi titretmede. Ve-
ya "çağdaş tasanma uygun" giyinmiş bir politika-
cı da.
•••
Medyanın bütün biçimleriyle bir metrekarelik
hücrelere; gözlüğümüzün üzerindeki üç santimlik
ekranlaria bir santimlik mesafeden doğrudan bey-
nimizle ilişkiye geçtiğı bugünler, "odunun" değil sa-
dece milletvekili, her şey olarak sunulabileceği ve
yutturulabileceği dönemlerdir.
"Görüntü tasanmı" ve durmadan yeni maymun-
lar bulma gereksinimi, ne yazık ki şov dünyasının
dışına taşmıştır.
Veya belki de her şey hızla eğlence dünyasının
bir parçasına dönüşmektedir.
obursali(â cumhuriyet. com.tr.
Teşekkür
Rahatsızlığım süresınce yakın ilgilerinı hiç esirgemeyen
\ e benı hayata tekrar döndüren.
SKK Ankara Egitım Hastanesi
2. Beyin Cerrahı KJınığı;
Şef Doç. Dr. H. Zafer KARS,
Şef Yrd. Engin ŞENVELİ
ve Op. Dr. Mehmet Tandoğan. Op Dr. Hakan Seçkın,
Op. Dr. Levent Gürses, Op. Dr. Uygur Er. Op. Dr. Serkan
Şımşek, Op. Dr. Ali Kırdök, Dr. Erol Ölcsüz, Dr. Güçlü
Tanyei. Dr. Taner Eğnparmak, Dr. Orhan Altay. Dr.
Mehmet Sorar. Dr AtıIIa Kazancı. Dr. Fatih Duma. Dr.
Kâzım Yigıtkanlı. Dr. Burak Kazancı \e Hemşıreler:
Hatıce Durak. Ilka>' Özkurt. Ebru Clker, Sevıap
Saglamer. Semra Karayel. Arzu Bektaş. Nurcan Güngör,
Gülay Özdemır, Sıbel Padem ve Fizyoterapist; Fatoş Gül.
Klınik Personeli: Satılmış Atmaca, Osman Ateş, Songül
Kaderoğlu. Yalçın Gü\enç. Klinık Sekreten: Nuran
Nann'e
Şükranlanmı ve teşekkürlenmı sunanra,
CEMAL EJDER
VEFAT
Meslektaşımız
Avukat
tsmet ÖĞÜT'Ü
yıtırdık
Cenazesi 16.06.2002 Pazar günü Bostanlı Beşikçioğlu
Camiı'nde kıluıacak öğle namazından sonra kaldınlacaktır.
Kederli ailesine ve meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz.
tZMtR BAROSl BAŞKANLIĞI