19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1«6 HAZİRAN 2002 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 £ tctrit: "Çüer yokuşa sürüyır." = Bu da iyi, uçuruma 5 simesade! Bahar Elektrorrik posta: denîzsom©cumhuriyetcom,tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks; 0.212.512 44 97 Makis Abliani- tis, Yunan fo ve caz dünyasını aynı müzik potasının içinde kaynaştırmış bir sanatçı... Bahar ise Ab- lianitis'in Girrt'te prova edilmeden canlı kayde- dilmiş bir albümü... Şimdi Ablianitis, "Ba- t»ar" konseri için Istan- bul'a geliyor... Çarşam- b a akşamı saat 21.00'de Maslak Park Orman'da müziksever- lerle buluşuyor... Bunla- rı niye yazıyorsun der- seniz; Isviçre Hastane- si ile birlikte bizim gaze- te de Atina ile Izmir ara- sında hem "hazan" hem de "nevbahar" iklimi ya- ratan müzik şölenine katkıda bulunuyor.... Ressam • - Tayyip'in serveti, oğlunun düğün takılanndanmış... "Servet-i düâün!" lusal futbol takımı Dünya Kupası'nda bir il- ki başardı ve 48 yıl aradan sonra ikinci kez katıldığı kupada ikinci tura geçti... Türkiye futbolda göreceli olarak dünyanın 16 takı- mı arasına girdi... Dünyalar bizim oldu... Brezilya'ya yenilmiş, Kosta Rika ile berabere kalmış olmanın hüz- nü, ulusal takımın gruptaki son maçında Çin'i yen- mesi ama yanı sıra Brezilya'nın da Kosta Rika'yı fark- lı yenmesiyle ülke çapında ulusal sevince dönüştü... Oysa Kosta Rika, Brezilya'ya yenilmese, berabe- re kalsa Türkiye ilk turda elenmişti... Buna şans denir... Futbolda teknik, taktik, moral kadar şans faktörü- nün de önemli bir yeri var... Çünku top yuvarlak! Şans 48 yıl sonra Türkiye'den yana güldü... Grup maçlarında örneğin Fransa ve Arjantin'in şan- sı ise yaver gitmedi ve eski dünya şampiyonları da- ha ilk turda kupadan elendi... Dünya Kupası Türkiye'nin önünde final oynamak için üç maç kal- dı... Şans yardım ederse dünya kupası uzakta değil... Kupa neden Türkiye'nin olmasın? Top yuvartaktır! Hem top öylesine yuvarlak ki, iyi yuvarlandığı za- man halka sorunlarını da unutturur... Ulusal takım ikinci turaçıkarken halk da kendini so- kağa attı... Herkeste bir sevinç; Türkiye" sloganları atılıyor; davullar çalınıyor; bütün dertler unutulmuş... Türkiye genelinde kutlamalar saatler boyu sürdü... Sevinçli kalabalığın arasına girip biranketyapmak söz konusu olsa... Hemen hepsi işsiz! Zaten işi olanın mesai saatinde sokakta ne işi var... Fakat, ulusal takımın başarısı borsayı da olumlu et- kiledi. Üretimedayanmayan, borçlanmayla sürdürü- len bir ekonomıde borsanın futbol sevincine endeks- lenmesinden daha doğal ne olabilir ki! Şansınız yaver giderde Dünya Kupası'nı alırsak do- lar tepe taklak olup 1 milyon liranın altına düşer mi acaba? Böyle bir olasılık ulusal takımdaki futbolcu- ların işine gelmez... Futbolcular şimdiden 100'er bin dolar primle ödüllendirildi; şampiyonluk halinde ödül- leri daha da artacaktır... Türk lirası karşısında değeri düşmüş parayı ne yapsınlar? Ulusal başan dedikse o kadar da değil! Ortada ulusal bir bilinc olsa... Yurda dönüşlerinde omuzlara almaya çalıştığımız futbolcular, ceplerine konmakta olan şimdilik en az 10O'er bin doları borsada oynamak, lüks otomobil- lere ve villalara yatırmak yerine ellerinde bayrak so- kaklara dökülen işsiz kalabalıklar için ülkesine ba- ğışlar... Bekleyelim, görelim... Belki şans ulusallıktan yana güler! Kenan Evren'in ressamlığı Alman Neue Revue dergisi- ne "Türk lokumu" başlı- ğı ile kısa haber oldu... Habere göre askeri dar- be sırasında Türkiye'de erotik resimleri yasakla- yan general Evren, emekli olduktan sonra çıplak kadın resimleri yapıyor ve Playboy'dan kestiği fotoğraflardan yaptığı resimleri 2 bin lOOeuroya satıyor. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku • yahoo.com SİT alanı ilan edelim hayatlanmızı... Parsellenip serbest pazara süriilmeden! Çorum'da devlet hastanesi düzeni Beyin damarındaki tıkanıklık üzerine Çorum Devlet Hastanesi'ne kaldınlan Murat Acıpayamlı'nın 50 milyon lira bağışyapmadığı için başhekim tarafın- dan hastanede özel odaya yatırılmadı- ğını yazmıştık... MHP'Iİ Osman Durmuş'un Sağlık Bakanlığı'ndan ses çıkmadı ama ço- cuğunu Çorum Devlet Hastanesi'ne kaldıran Emekli Sandığı mensubu Abdullah Erşahin'in debaşınaaynı J olay gelmiş... Çorum Valiliği'ne verilen şikâyet dılekçesine göre 50 milyon li- ra bağış yapmak istemeyen Erşahin, başhekimin odasından kovulmuş... Devletin hastanesindetarifeye bağ- lanmış gibi 50 milyon lira bağış niye ya- pılır? Bu paralar nereye gider? Çorum Devlet Hastanesi'nde gönüllü bağışla- rı değerlendirmek için kurulmuş bir dernek varken ikinci bir dernek daha niyekurulur? Bu derneklerden biri, Ha- zine'ye ait bir araziyi Hazine'den izin al- madan otopark olarak nasıl işletir? Ço- rum Devlet Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Bülent Demirtürk un bu sorulara vereceği yanıtlar olmalı... Ya da bir siyasi partiye güveniyor- dur... Çorum Valiliği ll Disiplin Kurulu'nun kararı belki bu güvence için ipucu ola- bilir: "Demirtürk'ün siyasi bir partiyi hedef alan beyanlarda bulunduğu. ayrıca si- yasi bir partinin iç ışlerine yönelık söz- ler sarf ettiği anlaşılmışolup... kademe ilerlemesinin bir yıl süre ile durdurulma- sı cezası ile tecziyesine..." ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCt 'Nescafeli' Mırra (1) Anadolu dakı anadillerden "Kürtçe"nin de diğerleri gi- bi "yasaksK" kullanılması ül- ke gündeminde baş köşede... Kimi siyasi çevrelerin yanı sıra, aydınlar ve sanatçılar arasında da Kürtçe konusuna gösterilen bu ilgi yoğunluğU "kültürel kimliklerin korun- ması" ilkesiyle dile getirili- yor... Bir dilin sadece günlük ko- nuşmalarda ve halk arasında değil, eğitimde, bilimde, ede- biyatta ve iletişimde de kulla- nılmasıyla "yozlaşmaya'* ve "yokoluşa" karşı korunup ge- liştirilebileceği gerçeği, artık Kürtçe için de anımsanıyor... Nitekim HrfzıTopuzun ak- tardığı LîNESCO raporlanna göre de her yıl dünyada yüzlerce ye- rel dilin tari- he gömül- mesindeki başlıca ne- denlerden biri, yayın ve iletişim alarunda yer almamala- n... Dolayı- sıyla yaşa- maları için kendilerine duyulan ge- reksinimle- nn de gide- rek ortadan kalkması... Işte Kürtçenin de bu süreci yaşamaması için sadece ko- nuşulan değil, yazılan ve ya- yımlanan bir dil olabilmesi yönündeki çabalara şimdi Orhan Pamuk gibi hemen her bahaneyle "popüler" olma- nın ustası kesilen yazarlan- mız da eklenmiş... Geçenlerde Doğan Hız- lan'ın köşesinde okudum; ro- manlan Kürtçeye çevrilen Orhan Pamuk, bununla da ye- rinmeden "Kürtçe önsöz" bi- le yazıyormuş... (Hürriyet - 30.05.2002) Sadece 'diT mi?.. Pamuk'un "Türkçesi"ni eleştirenler arasında Kürt kö- kenli edebiyatçılanrruz da var mı; bilemiyorum... Ancak, hadi çeviriler neyse ama. o "Kürt müşterüere" yönelik "özgün" önsözlerin bu dile nasıl katkıda bulunduğunu açıklarlarsa, sanınm anadil- lerine de hizmet etmış olur- lar... Bununla birlikte asıl sözü getirmek istediğim konu ise dilin bir "kültür" zenginliği Fotoğraf: Tahsin Aydoğmuş- (Skylife/Mayı*-2002) olarak, diğer kimlik değerle- rinden ayn ve bağımsrz bir anlayış içinde ele alınamaya- cağı... Kültürel haklarin ve değer- lerin sadece "anadil" kulla- nımıyla sınırlı bir çaba içinde savunulmasî da bu kez "Kürtçe konuşulan toplum- sal yozlaşmışhğın'' kapısmı açmak olmayacak mıdır?.. Söz gelimi Diyarbakır ken- ti o eşsiz tarihi dokusunu ve kimliğini "Kürtçe verilen i- mar kararlanyla" yitirmeye de\'am ederse. yine reyonla- nnda "Kürtçe etikeüerin" asıldığı mega-marketler otan- tik çarşı ve hanlardaki gele- neksel ticareti öldürürse, ya da "kaburga kebabı" ye- mek için in- sanlar o öz- gün taş bina- lann serin av- lulan yerine "Kürt müte- ahhitferin" tarihi kente diktikleri apartmanla- rın altına gi- rerlerse... te- levizyondada yabancı isim- li tüketim mallannın yi- ne "Kürtçe neklamlannı" izlemekle ne kimliklerini korumuş olurlar, ne de dogrudan anadillerini kullan- manın "kültürel derinliğini" yaşayabilirler... Kimliksizliğin Kürtçesi Önceki yıl Diyarbakır'day- ken bir hediyelik eşya dükkâ- rundan "mırra" cez\esi aJ- mıştım... "Turistik" paketin içinden çıkan Türkçe ve İngi- lizce mırra tarifinde; en iyi kahve tadının "Nescafe" ile kanştınlarak elde edileceği yazıhydı... Nitekim geçenlerdeki ziya- retimizde de Surdibinde mır- ra içerken "NeskafeKmi?'1 di- ye soracak oldum... Nusay- binli Kürt garson "okul Türk- çesiyle" yanıt verirken "Evet, herkes böyk seviyor'1 deme- sinmi?.. Öyle görünüyor ki şimdi aynı turistik cezve paketlerin- deki tariflere "Kürtçesi" de eklenecek.. Nescafeli mırrayı "anadüde" yazmakla gerçeİc- ten "kültürel hak" mı elde edilmiş olacak?.. Oekinci" cumhuriyet.com.tr. KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK behicska turk.net ÇİZGİLf K KÂMtL MASARACI HARBİ SEMİHPOROY semihporoy((t yahoo.com BULLT BEBEK MRAYÇÎFTÇİ bulutbebek I hotmail.com TARİHTE BLGÜN MLMTAZARIKAN 16 Haziran ÎSPANYA'ÛA 41 r/L SONRASEÇ/M ' 'DE BU61İU, İSPAfiJyû 'PA 41 r/LP'H rAPlLAN İLK SE- . 3SO C't-EIS MECÜS/'MDE JCA4V CARLOS ArANM/Ç 497S 'r£ Ö Çrf suAeez, 8ULU- AROINOAM siy/ı- V£ PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Kara, Kapkara Milliyetçilikler Evimizin sobayla ısındığı çocukluk yıllarımda kö- mürümüzü Kuruçeşme'de. Galatasaray Adası'nın karşısındaki depolardan alırdık. Birton, birbuçukton kok kömürü bir kamyona yüklenip getirilir, apkrtman kapısının önündeki kaldınma boşaltılır, yansı da mut- laka sokağa taşardı. Apartmanın kapıcısı kendisine birdeyardımcı bulur, küreklere davranırlar, kömüren fazla bir saat içinde apartmanın bodrumundaki kö- mürlüğetaşınmışolurdu...Evekömürgeldiğigünler- de, "Aman, yağmur yağmasın!" diye dua edilirdi. Çünkü yağmur yağınca kömürtozu kaldınma, soka- ğa sıvanır, kaldırımın hafifçe çukurlaşan kenannda ka- ra, kapkara, pis bir çamur oluşurdu... Sonra ne ka- dar temizleseniz, yıkasanız da bir türlü çıkmazdı o ça- murun çevreye yayılan yapış yapış lekeleri... Ulusal Takımımızın Brezilya ve Kosta Rika ile oy- nadığı maçlardan sonra medyamızda şahlanan mil- liyetçilik bana kaldırımlara sıvanmış o kapkara leke- leri anımsatmıştı... Turnuva başlamadan önceki o kır- mızı-beyazlı coşkular. o ctvıl cıvıl neşeler, o güzellik- ler birdenbire koyu bir ırkçılığa, zorbalığa, şiddete dönüşmüştü... Brezilya maçının yanlış kararlar veren, beraberiiğimizi elimizden a/an, beceriksiz Güney Ko- relı hakemıni yerden yere vurmakta tabii ki haklıydık... Ama sonrası?.. Futbolunu hiç bilmediğimiz, tanıma- dığımız, adını bile doğru yazamadığımız Kosta Rika'yı "el kadar" ülke deyip küçümsemiştik. O maça Be- nin'li bir hakem atayan FIFA'ya ateş püsküımüştük. Nasıl olur da bizim maçımıza "el kadar" bir Afrika ül- kesinden bir "yamyam"\ verebilirlerdi? Maç oynan- mış, 3 buçuk milyon nüfuslu Kosta Rika ile 1:1 bera- bere kalmıştık. 0 "el kadar" ülkeyi yenememiştik. O "yamyam" hakem ise mükemmel bir yönetim gös- termiş, yine bir "yamyam" olan Zimbabveli yardım- cısının üç Kosta Rika akınına ofsayt bayrağı kaldır- masıyla bir gol daha yemekten, yenilmekten kurtul- muştuk. O "yamyamlar" bizim ırkçı kalemlerimize öğürte öğürte yalatmışlardı tükürdüklerini... Ne tuhaf?.. "Elkadar"ülkelerin takımlan devleri bir bir yenip, üst tura yükseliyorlardı... Kupanın iki bü- yük favorisi Arjantin ile Fransa elenmişlerdi... 5 mil- yon 300 bin nüfuslu Danimarka, 8 milyon 500 bin nü- fuslu Senegal, 8 milyon 850 bin nüfuslu Isveç, 4 mil- yon 950 bin nüfuslu Paraguay ise başarmışlardı... "Çok olup, adam boğmak" ilkelliği insana ister iste- mez, Turgut Özal'ın "Hele birçoğalalım da ümüğü- nü sıkıvehriz O Bulgarlann..." sözlerini anımsatıyor- du... Nüfusu kalabalık ülkeler iyi futbol takımı çıkar- tırlar gibi bir mantığın anlaşılabilir hiçbir yanı yoktu, bir savaş değildi ki söz konusu olan... Ama yazıyor- lardı işte... Düşünmeden, utanmadan. utanmayı akıl- lanna getirmeden... Dünyada hiçbir aklı başında ulusun üyeleri kendi- lerinden söz ederken, "798 milyonluk Endonezya!" "960 milyonluk Hindistan!", "162 milyonluk Brezil- ya!" diye övünmüyordu zaten... Ikide bir 65 ile 70 mil- yon arasında bir "çokluk" vurgusu yapmak bize öz- gü bir şeydi, bir kompleksin dışa vurumuydu sanki... Sonra Çin maçı gelip çatmıştı... Bu maçı kazansak bile Brezilya'nın da Kosta Rika'yı yenmesi gerekiyor- du... Ama ya "yatarsa"ydı Brezilya? Ya "şikeyapıp" yenilirseydi? Buram buram ırkçılık kokuyordu bası- nımız... İki ülke arasında "kan bağı" kuruyorlar, "La- tin ırkından değiller mi, bal gibi yatatiar..." diyorlar- dı. Aslında hiçbiri doğru da değildi "gerekçelerinin""... Portekizce konuşan Brezilyalılar ile Ispanyolca konu- şan Kosta Rikalılar arasında Latinlikten gelen güçlü bir bağ yoktu... Brezilya nüfusunun yüzde 34'ü Afri- ka kökenliydi her şeyden önce... Beş milyonu Al- man, bir milyonu da Japon asıllıydı Brezilyalılann... Kosta Rikalılann ise yüzde 87'si beyaz ve Kreol... Bu- nu bile sorup, öğrenmemişlerdi bizim dangalak ırk- çılanmız... Ama Brezilya, futbolu ırkçılığın, milliyetçiliğin, kan bağının, rüşvetin, şikenin dışında bir spor olarak dü- şünen insanlann beklentisini boşaçıkartmamış, Kos- ta Rika'yı 5:2 yenmişti. Biz de Çin'i üç golle geçip, tur atlamıştık... Dilerim finale doğru yol alır çocukla- rımız... Koşarak. ter dökerek... O kara, kapkara, pis çamur lekelerine rağmen başanrlar bu işi... (Faks:0212-723 84 97) (e-posta: dkavukcuoglu <; superonline.com) BULMACA SEDATYAŞAYAN SOLDA.N SAĞA: 1 2 3 1/Verev ya da düz kesilmış bir kumaşın, alt kısmı üst kısmından daha geniş olan kıvn- mı... Anahtar. 2/ Bir başan karşılığında verilen arma- ğan... Bir ay- gıtın ya da bir biçi- min ana çizgilerini gösteren çizim. 3/ Kalsiyumun simge- si... Açı ölçmeye ya- rayan dönme hare- ketlibirçeşitcetvel. 4/ Baş çoban... Ge- milerde türlü işlerde kullanılan bir tür de- mir halka. 5/ "Gök- 9 lerden emeller gibi — oluyor kar" (Cenap Şaha- bettin). 6/ Türlü renklerde kareli olan kumaş... Oyunda cezalı çocuk. 7/ Boyna ya da bele asılı olarak taşınan su kabı... Iran'ın plaka işareti. 8/ Ermen... Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geçen suyun oylumu. 9/ Kayığı kullan- mak için dümenin baş tarafına takılan kol... Ha- tay ilinde bir ova. YUKARTOAN AŞAĞIYÂ: 1/Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan. kabu- ğu soyulmuş ve kınlmış buğday... Metal eşya üze- rine vurulan bir cins cila. 2/Mihrak... Kabartma bir figür oluşturacak biçimde yontulmuş değerli taş. 3/Tavlada "iki" sayısı... Cinsel zevkîeri çağ- nştıran, cinsel istek uyandıran. 4/ Bir göz rengi... Akıtma, dökme. 5/ Küçük bir alan üzerine odak- lanmış yoğun ışık kaynağı. 6/ "Melali anlamayan s nesle — değiliz"' (Ahmet Haşim)... Her yanı suyla çevrili kara parçası. II Kendir tohumu... tlaç. 8/ "Emeller, istekler" anlamında eski söz- cük... Babanın kız kardeşi. 9/ Türlü nedenlerle başanlı olamayan kimse... "Yaşadım / — ağaçla- n şahidimdir" (B. R. Eyuboğlu).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle