Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15ARAUK2002PAZAR
10 P A Z A R Y 4 Z I L A R I dishab@cumhuriyet.com.tr
Her şeypazarlanıyor, ideallerde...id kızlar cennete giderier, diğerieri ber
yere." Isveç'te bu sözü bir zamanlar kim
söylemiş, bilinmiyor, ama neredeyse atasözü
haline gelmiş. Benzer bir düşünceye, kinı
olduğunu bilmediğim, TaOulah Bankhead(?!)
adlı birisi de oldukça yakınlaşmış: "Ushı kızlar
haûra defteri tutariar, diğerlerinin vakti
yoknır" Kızlarkadınlar ve savaş çok satıyor,
hadi genç okurlanmızın gönlü olsun, *yok
saüyor". Isveç'te şu sıra sevgili Orhan \W1 her
an aklıma geliyor. Süper zorba ABD, Irak'a
saldmr mı, saldınnca ne olacak diyenler ve
"umurunda mı dünya?" denilenler bir arada.
Amerikan ideali olan güğüm gibi memeler, bu
ülkede de gencecik insanlann hayatuu
kaydırıyor. Bu yüzden, dişine dolgu yapılması
düşüncesinin bile dehşete düşürdüğü genç
kızlar, neşter altına yatıyorlar. Dudak
"doldunna", popo kaldırtma derken,
kapitalizmin neşteri ve iğnesi, boş bulduğu
pazarda cırit atıyor. 9-10 yaşındaki kız
çocuklar için takım külot-sutyen ilanlan
yayımlanıyor. tdealler pazannda çocukluk ve
yetişkinlik sının giderek görünmez hale
geliyor. "Çocuk yıkhzlar'' için hazırlanan
televizyon yanşmalannda sınır tanınmıyor.
lsveç televizyonunda yayımlanan "Şötaret
Fabrikas" programında, pop dünyası idealiyle
genç yeteneklere "şans verflryor". Yani,
Britney Spean ve MTV kültürünün her eve
soktugu kız ve erkek imajına uygun,
"Barbte"ler aranıyor. Stockholm'de bu
programa katılmak isteyenler için verilen bir
duyuruda belirtılen yere binlerce genç geldi,
izdiham oldu. Acelesi vardı gençlerin. Hızlı ün,
bol para ve reklam ve imaj, onlar için her şeydi
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
çünkü. (Burada, cahil
kalmışlar işte, "köşe
dönme' deyişi henüz
keşfedilmedi.) Başka
ülkelerdeki tabloya
nasıl uyuyor değil mi?
Üstelikbuülkenin"100
yüTıkişçihareketive
sosyal demokrat tarihi"
var! Burada iki çocuk büyütmüş bir baba
olarak diyebilirim ki, çocuğun en saygı
duyduğu kural ve kapsam, "herkesta öyle
yapmaa" Çocuk ona ayak uyduramadı,
dışlanıyor ve tecrit ediliyor. Belirli marka
giysiler giyilecek, belirli yerlere gidilecek,
belirli şeyler yenilecek ve paralar belirli
ceplere inecek. Belirsiz bir geleceğin, belirli
çocuklan bunlar. 16 yaşındaki oğlumla iki
kelime konuşabilmek için, Kanada'dan bilmem
ne, Atina'da falanca ve komşu e\
r
deki
arkadaşıyla "birükte" oynamakta olduğu
Internet oyununda, "terörist avlamaya" ara
vermesini bekliyorum. ABD'nın Irak'ta
yalnızca petrol "arad^mı" herkes biliyor.
Saddam umurlannda değil adamlann. Saddam
koca bir bahane. Umurlannda olan iki şey var:
Petrol ve savaş "geörleri". Sanki kara mizah:
Savaş gelirleri! Yüz binlerce evi yıkan, insanı
yok eden ve onulmaz yaralara yol açan savaş,
azgın kapitalizmin para kazanma yollanndan
biri. Ha 10 yaşındaki çocuğa sutyen satmışsın,
ha Bush efendinin fuzesini imal etmişsin. lsveç
gibi "tttifakaz ama NATO ortağT ülkeye
sutyen satarsın, çöl Arabına da ölüm. Satan için
aynı şey. Ingiliz gazeteci John Pflger, ABD'nin
1980'li yıllardaki gözdesi Saddam Hüseyin'e,
lran'a ve Kürt halka karşı kullanması için
gizlice kimyasal süahlar ve diğer benzer
rezillikler vermesinin Washington'daki kod
adının "aşk hlkâyesl" olduğunu yazıyor.
Gördünüz mü, bu aşk şimdi ne hale geldi?!
Dünya petrol üretiminin dörtte birini tek başına
yakan ABD, şimdi hallanın "ucuz ve kolay
petrol gereksinmesini garantflemek
içta*saldırmaya hazırlanıyor. Bush efendi kendi
siyasi geleceğını, babasının namusunu ortaya
koydu, silah sanayii yeni siparişler, satışlar
peşinde ve Irak Amerika'ya öylesine uzak ki,
vur gitsin! Eskiler buna, "Sat anaanı!" derdi.
tnsanlann analan sanhyor, televizyon
karşısında çiklet çiğnemekten görecek,
anlayacak halleri yok. Ellerinde bir ayna eksik,
bir de cımbız! Ah Orhan Veli, ah! Sen o şiiri
yazdığında ne masumdu dünya. (Ya da?)
Havadaki
ekşi
koku!
Gençliğinde güzeldi. îri yan.sanşın bir
Cermen erkeği idi. Şimdi ise
omuzlan çökmüş, zor yûrûyen, saçlanna
çoktan ak düşmüş yaşlı mı yaşlı biriydi.
Seksenini çoktan geçmişti. Başını
kaldırdı. Ötelere baktı. Güneş
yükselmişti. Puslu, soğuk havayı
delmeye uğraşıyordu. Göz alabildiğine
uzanan çayırlar bembeyazdı. O gece kışın
ilk kan düşmüştü. "Buratara BerinTden
yoflandığımda 20 yaşındaydım," dedi.
Herbert VVagner. "Hastabakıcıydım. Ve
bir Hitter hayranrydım." 1940 yılının 1
Şubat'ında Stuttgart yakınlanndaki
Grafeneck özürlüler yurduna gelmişti.
Berlin'den gönderilen 25 kişilik grupta
doktorlar, hemşireler, başka
hastabakıcüar da vardı. Naziler'in el
koyduğu Grafeneck sarayında özürlüler
kalıyordu. "Birkaç hafta sonra saraydan
az öteye ek binalar yapmaya başladüar"
diye yaşlı adam devam etti. "Günün
birinde benimle buraya gelmiş olan
VValter Riedel'e bu binalann ne olacağını
sormuştum.". Hitler Gençlik Kolu'nda
iki yü birlikte geçirdiğim Walter bir tuhaf
gülümsemiş, "Bümiyorum," demişti.
Sanki büiyordu da söylemek
istemiyordu." Ilkbahar geldiğinde özürlü
genç ve yaşhlan haftada bir otobüslerle
gezmeye götürmeye başlamışlardı.
Herbert bir süre sonra kimi otobüslerin
geri dönmediğini fark etmişti. Sorduğu
doktorlar "Başka yurtiara
götürülüyorlar" demişti. Sürekli yeni
özürlüler de geliyordu. Yaz yaklaştığında
geziler sıklaşmıştı. Her yaştan
özürlülerin ite-kaka bindirildiği
otobüslerin camlan karaydı. Günün
birinde Walter yanıma sokulup "Ben bu
gece kaçryorum," diye fısıldamışü. Ertesi
sabah kahvaltıda yoktu Walter. Bir süre
sonra da izinli
STUTTCART çıktığı bir gün,
Marbach'taki
bir birahanede
gençten bir
kadın,
"VValter'den
haberimvar"
^ ^ ~ " ^ ^ ^ demişti.
"Lindau yakınlanndaki Liebenau
özürlüler yurdunda çahşıyor. Sia
bekfiyor." Aradan geçen haftalar
gözünü açmıştı. Yine de olaylann gerçek
olduğuna inanması kolay olmamıştı.
Giderek daha çok özürlünün yurttan
kaçtığına, ormanlarda gizlenmeye
çalıştığına, saklaması için hemşirelere
yalvardığına, otobüslere binmemek
için direndiğine, SS'lerin bağınp
çağırdığına tanık olmaya başlamıştı.
tzinli günlerinde gittiği köylerde
insanlann havada tath- ekşhnsi' bir
kokudan söz ettiği de kulağına gelmeye
başlamıştı. "Aruk kafama dank etmişti,''
dedi yaşlı adam "Burada özürlü insanlar
yok cdfflyordu ve ben de buna bOmeden
destek \ ermiştim. Bir an önce kaçıp
gitmelrv'dim.'' Wagner, Grafeneck'ten
kaçtı. Nazüer"den koptu.
Tüm yaşamını hastabakıcı olarak
Liebenau özürlüler yurdunda geçirdi.
Evlenmedi ve emekli olunca, 45 yıl önce
dehşeti gördüğü yerlere geri döndü ve
Marbach yakınlanna yerleşti. "Sonradan
öğrendim ki, Hitler 1935te partisinin
genel kurulunda, ryüeşmesi mümkun
oimayan zflıinsel özürlülerin ortadan
kakhnhnası emrini vermişti" diye devam
ettı adam. Daha sonraki yıllarda söylediği
şu sözü de unutamam: "Bir özürlü,
yatağmda yatarken, savaş yarabsı yatak
bulanuyor." Grafeneck"te 10 bin 546
özürlü 'yok edUdf. Tüm Nazi
Ahnanyası'nda 1939-1945 yıllan
arasında iğne yaparak, Luminal ilacı
içirerek, aç bırakarak, gaz odalannda
karbondioksit vererek tam 200 bin özürlü
ölüme yollanmıştır.
AHMET
ARPAD
fganistan 'dayardım bümecesi
Afganistan yardımlannın kullanımı prosedürü rahatsızhk yaranyor
Afganistan'a yardımların bu ülke devleti ve hükümeti kanalıyla de-
ğil de, proje, program bazmda Birleşmiş Milletler (B\I) ve diğer ulus-
lararası kuruluşlar kanahyla kullandınlması prosedürü rahatsızhk-
lar, sorunlar yaranyor, işleri aksatabiliyor. Ülkede merkezi devlet oto-
ritesini güçlendirmek isteyen Afgan Devlet Başkanı Karzai, hüküme-
te doğrudan yardımda aylardır ısrar ediyordu. Afganistan'a yardnn-
laruı yüzde 90'ı yarthm kuruhışlan ve BM aracıbğryla kullandınb-
yor. Şimdilerde açlık çeken ve bannma ve altyapı sıkinosı çeken mft-
yonlarca Afganhnın yardmıa ihtiyaa var. (Fotoğraf: AP)
Popülarite ve 4
yılın adamı'
^\ 002'nin bitmesine 2 hafta
Z* kaldı. ABD'de birçok medya
kuruluşu, araştırma şirketi ve
internet sitesi, yılın en etkili
ismini seçmek için anketler
yapıyor. Adaylar arasında
politika, Ty spor ve eğlence
dünyasından benzer isimler
dolaşıyor. Başkan George W.
Bush gözde politik aday. Seks
içerikli tele\izyon şovlan ve
radyo programlan ile ünlenen
Hovvard Stern, rap müziğin
şarkıcısı Eminera pop şarkıcısı
Britney Spears ve MTV'de
yayımlanan şov programı ile
sahnede kuş kafası koparan
vahşi heavy metal
şarlacılığından tüm dünyamn
konuştuğu bir şovmene dönüşen
Ozzy Osbourne ile aılesı.
eğlence ve müzik dünyasınm
favori isimleri. "Yüın adamı"
veya "yıhn en etkili Idşisi"
tanımlaması, başansıyla
gündeme gelen bir kişiliği
çağnştırsa da adaylann çoğynun
2002 boyunca haklannda en çok
konuşulan ve medyada en çok
yer alan popüler isimler
olduğunu görüyoruz. Çoğunun
insanlığın gelişimine katİasımn
olmadığını da saptıyoruz. Neden
bu "önemK" insanlar arasında
bir büimadamı ya da yazar yok?
Çünkü onlar "popüler" değiller,
gazete sayfalannı süslemiyorlar,
televizyonlarda gündem
yaratmıyorlar. Onlar sadece
düşünüp araştınyor
ve yazıyorlar. Oysa
ki popüler olmak için
Amerikan
gençliğinin idolü
Britney Spears gibi,
müzikle değil bakire
olduğu iddiasıyla
dikkatleri çekip sonra
da sahnede erotik şovlarla ve
sevgilisiyle yaşadığı dramatik
aynlıkla gündemde kahnak
gerekiyor. Ya da Howard Stern
gibi, televizyon şovuna hayat
kadınlannı davet edip para
karşılığı soyanlar "yıhn adamı"
olmaya aday gösteriliyorlar.
Sa\aş tamtamlan çalmak ve
nefret saçmak da çok etkili. Bu
NEW YORK
ZÜLAL
KALKANDELEN
sayede seçimlerde liderliğinizi
bile sağlamlaştınyorsunuz.
Kadınlardan nefret ettiğinizi
söyleseniz de albümünüz 1
numara oluyor. Müzik tarihinin
en etkili gruplanndan biri olan
Black Sabbath tan haberi bile
oknayan milyonlarca insan,
birden Ozzy Osbourne ve eşi
Sharon hayranı oluyor. 15-16
yaşlanndaki kızlan
KeDy, Madonna
taklidi yaparak
albüm çıkanp
konser veriyor.
Sonuçta
"popülarite* -bazı
istisnalan ohnakla
™ ^ ^ ^ " ~ birlikte-
kalitesizlikle eşanlamh hale
geliyor. En çok dinlenen, en çok
sarılan, en çok görülen, en çok
ilgi gören ortalamayı temsil
ediyor ve belh bir çizginin
üstüne çıkamıyor. "Bunda ne
sakınca var? Demokrasi
çoğunluğun karannı temsil
ediyorsa, popülarite de
çoğunluğun ve genelin
beğenisiyle beJnienir" diyenlere
hak vererek yalnızca bir noktayı
vurgulamak gerekiyor
"Demokrasi, firsat eşitliği de
gerektirir. Medyanm
sansasyonel yayınlannda yer
bulamayanlann, bu yanşta
kazanma şansı nedü*?"
Her yerde sorun a>Tiı:
Bilgi çağında bilgilenmenin
bizzat medya tarafından
engellenişi. Bu, işin yanlış
giden ama düzeltilemeyen,
belki de düzeltilmek
istenmeyen tarafi. 2003'te "yıhn
adamı" olmak isteyenlere
duyurulur: Seks, nefret ve
şiddet kanşımı bir imaj yaratıp
sansasyonla ortaya çıkan, bu
sıfata hak kazanacak. Yetenekli
ya da akülı ohnanıza da gerek
yok. Patlatın bir skandal, olun
popüler. Bunun için
danışmanlık şirketleri bile var.
ABD bekliyor. "Kim daha
seksi, kim daha vahşi, kim daha
absürd, görelim'' dıyorlar. Yanş
başladı!
kzuhal@yahoo.com
007 ve
Vizontele
Toronto'ya Jaş iyiden
iyiye geldi. Bugünlerde
sokakta 'ninja' gibi dolaşan
insanlar görüyorsunuz,
gözler hariç ağız, burun sıkı
süaya kapalı. Bazen
rüzgârla birlikte
hissettiğimiz sıcaklık eksi
24 derece oluyor. Arahk
ayının başlamasıyla birlikte
her yer, evler, alışveriş
merkezleri, işyerleri,
meydanlar süslü yılbaşı
çarnlan ile doldu. Tatil
dönemi denilen bu vakit,
Batüılann en sevdikleri
dönem. Aralık ile birlikte
mali yıl kapatıhnış, yoğun iş
dönemi arkada bırakıhnıştır.
Arahk ayının rölantide, güle
oynaya geçeceği neredeyse
kuraldır. Uzuuun öğlen
yemekleri, arada kaçamak
izinler ve hediye
alışverişleri, bütün bu ritüeli
bir an unutmayasınız diye
sizi cezbetmeye çahşan
vitrinler, kulağa çalınan
kilise korolan, yübaşı
şarkılan, afışler, reklamlar
ve tabii ki fıhnler...
Kuzey
Amerika'da füm
endüstrisi, diğer
sektörlerle el ele
gider. Yılbaşı
döneminde bu
dönemin ruhuna
uygun fümler _^_^_
vizyona sokulur.
Sevgililer Günü için de
birkaç fıhn çekümiştir, onlar
şubatı bekler. Ve tabii
vitrinler, gazeteler ve
televizyonlar da ne
yapmanız gerektiğini
haürlatır, nereden ne alınır,
nereye yemeğe gidilir,
sevgilinin kulağına ne
söylenir vb. Endüstri 4
Temmuz için de yatınmını
yapmıştır ve temmuza doğru
'Tann Amerika'yı korusun'
tonundaki kahramanlık,
vatanseverlik fihnleri
meydana çıkartılrr. Bu sene
de, yılbaşı dönemine girdik
bile. Büyük bütçeli fihnler
gösterime birer birer giriyor.
Ve şimdi bu furyanın içinde,
küçük bir sinemada oynayan
bizden bir füm var:
Vizontele.
The Globe and Mail
gazetesindeki eleştiri,
" oldukça aksayan yönlerini,
egzotik sahneler ve sempatik
teması ile dengeleyen bir
Türkkomedisi''d]ye
başüyor. Filme 2 yıldız
TORONTO
1*1BERNA
DEMtR\DL
verihniş. Eleştirmen Ray
Conlogue, diyaloglann
garip, esprilerin tam
gelişmemiş olduğunu ve
hikâyeninhız
kazanamadığını söylüyor.
Buna sebep olarak da,
yönetmenlerin hatırda
kalacak bir sahne kurmayı
bihnediğini gösterip
örneğin, Emin'in
Danimarkalı turistle
oynadığı öpüşme oyununun
harcandığını, duygu
yoğunluğunu
vurgulayabibnek için
kameranın daha uzun süre o
sahnede takılması
gerektiğini öneriyor. Buna
karşılık eleştirmen,
kostümler, dönemin politik
posterleri ve yerel mimariye
uygun kurulmuş set gibi
görsel aynntılan başanlı
buhnuş. Yazı, Türk
sinemasının bir
dönüşümden geçtiği ve
ülkenin dış politikasına dair
eleştirileri hoşgörmeyen
'despotik' askeri gücün
sinemaya etkisine dem
vurarak bitiyor.
Bu eleştiri
sanırım, Kıbns
Harekâtına
ilişkin olarak
nlminbir
şeyler demek
isteyipde
diyemediği
varsayımı ile yapıhnış
ohnalı. Fakat önemli olan şu
ki, The Globe and Mail
gazetesinin 2 hafta önceki
cuma sayısında son Bond
filminin reklamı ile aynı
sayfada obnak üzere, bir
Türk fîlminin gösterime
girdiği haberi vardı.
toronto.com adresine girip
gösterimdeki filmlere
baktığınızda v harfinde bir
Türk filmi, bir Türkçe
kelime var. Festivallere dahi
pek az film
gönderebiliyorken, Kuzey
Amerika'da bir fılmimizin
gösterihnesi çok kıvanç
verici. Umanm ki başka
fümlerimizi de diğer
ülkelerde daha sıklıkla
izleyebileceğiz. Türkçe
kelimeleri, başanh Türk
sanatçılannın isimlerini
dünyamn başka ülkelerinin
gazetelerinde
okuyabileceğiz. O zaman
işte, bu ve benzeri başanlan
daha soğukkanlı karşılar
olacagız.
Demokratik Avrupa'nın tabuları
T Taftalardır bizi etkisi altına alan Noel
X~latmosferinde geri sayım başladı ve hediye
alışverişleri son hızında. Adından da anlaşüacağı
gibi aralık ayı, bitmekte olan yıla son mesafesini
koymakta. Aslında bu ağırdan alma, yeni
başlayacak yıla karşı. Elden geldiğince, yeni
başlangıcı erteleme isteği. Bu erteleme isteği,
Alinanya'da Noel zamanıyla beraber özellikle
resmi kurumlarda kendini belli eder. Tam tatil
olmamakla birükte, işlemler yavaşlar ve sonraki
yıla ertelenir. Bu sene de birçok şey ahşuğımız
gibi gelişirken bir de bakıyoruz ki, Türk dernekleri
çağnlar yapıyor. "2003'te oturum iznini uzatmak
zorunda olanlar, 31 Arahk 2002'den önce gereken
işlemleri yapsuüar." Neden? Yasalar değişti.
2003 'ten itibaren oturum iznini uzatmak zorunda
olanlardan, Almanca dilbilgisi
yeterliliğinin dışında, Alman tarihi ve
kültürü sınavını da başarmalan şart
koşuluyor. Almanya'nın
cumhurbaşkanlannı, başbakanlannı,
eyaletlerini, tarihçesini, ekonomisini,
coğrafyasını, kültür mirasını,
sanatçılannı, bilim adamlannı, ^ ^ ~ ^ ~
Hıristiyanlığı bihnek zorundayız. Yeter ki yüce
Ahnan makamlan tarafindan oturum iznimiz
uzatılsın ve Almanya'nın bize bahşettiği haklardan
yararlanmaya devam edebilelim. Türkiye'de
yaşayan Abnanlar, Türkçe bilmek bir yana,
Türkiye ve Osmanlı tarihiyle canlan isterse
ılgileniyorlar ama istedıkleri gibi de yaşıyorlar.
Ben bir Türk olarak, Türkiye'deki Almanlarla da
BERLİN
BANU
BtRTEK
Almanca konuşuyorum, çünkü
Türkçe bilmiyorlar. Burada da
Alman toplumuna entegre olmak
zorunda olduğum için Almanca
bihnek zorundayım. Bu arada
AB'ye girme çabalanyla biz
Avnıpa'da yaşayan Türkiyelilerin
^ ^ ~ ^ ^ ^ ^ gururlan da bir ölçüde ayaklar
altına alınıyor. Kendini üstün gören Avrupalılar
efendi, biz de dilenci rolündeyiz sanki. Bu
adamlann ülkesine entegre olmak zorundasınız.
Bu adamlar, ki onlar üstün beyaz ırk
temsilcileridir ve her nereyi işgal edip
sömürürlerse sömürsünler, o zaman da, yerli halk
onlara uyum göstermek zorundadır. 2 kere 2
kaçtır? Bunu üstün ırk Avrupalılar bilir ve bu
sonuç, onlann isteğine göre değişir. Onlar isterse
sonuç 4, isterse 5 olur. Bu yıl Kadir Gecesi ve 1.
advent aynı güne denk geldi. Yıllardır, Ramazan
ve Noel çakışıyor. Türkiye'de dinci partinin
iktidara gehnesiyle çıkardıklan velvelelere de
kulak asmayın. AB bayrağındaki 12 yıldızın,
İsa'nın 12 havarisi olduğundan şüpheniz mi vardı?
Seçimlerde, SPD'ye çok az bir oy farkıyla geçilen
CSU'nun açılımı: Hıristiyan Sosyaüst Birliği.
Avrupa'da içinde "rLristryan" kelimesi geçen pek
çok parti var. ABD Başkanı George W. Bush, 11
Eylül sonrasında Haçlı Seferleri sözünü ağzına
almıştı. Sonradan hanrlamış ohnalı ki, doğuya
ilerlerken, destek almak zorunda kaldığı
Türkiye'nin bir Müslüman ülkesi olduğunu,
sözünü geri almıştı...