23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EYLÜL2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Etektronik posta: denizsom6cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ecevit, çelik kalkanla korvnuyormuş... "Yanında bir de kılıç kalkan ekibi oldu mu!" Aşk En büyüğü 10 yaşında olan bir grup çocuğa, "Sence aşk nedir?" diye sormuşlar... Işte yanıtlar. "Aşk, bir kızın güzel bir koku sürmesi, bir erkeğin de güzel bir koku sürmesi ve ikisinin dışan çıktıklan zaman birbirlerini koklamalartdır", "Aşk, birlikte yemeğe grttiğimiz zaman sevgilimizin kendi kızarmış t patateslerini bizim tabağımıza koyması ve bizim tabağımızdan hiçbir şey almamasıdır", "Senden nefret ediyorum, dediğimiz birine ileride âşık oluruz", "Aşk, hayır demektir", "Aşk, sevgilinize, bu kıyafetine bayılıyorum dediğiniz için onun o kıyafeti her gün giymesidir", "Aşk, köpeğinizi bütün gün evde yalnız bıraksanız bile eve döndüğünüzde size koşup bütün surabnızı yalamasıdır", "Birine âşıksanız, kirpikleriniz hareket ettikçe gözlerinizin içinden yıldızlar çıkar". lektronik postadan bir çeviri geldi... Hous- ton Chronicle'dan alınmış, Jack Riemer'in eski biryazısı... Keman sanatçısı ttzhak Perl- man'ın 1995'te New York'ta verdığı konse- ri anlatıyor yazar: "Çocukluk yıllannda çocuk felcine yakalanmış olan Periman'ın her iki bacağında da destekleyici ateller vardır ve ancak kol değneği yardımıyla yürüyebilmek- tedir. Onu sahne üzerinde her defasında sadece bir adım atabilmek suretiyle acı içinde ve yavaş yavaş yü- rürken görmek unutulmayacak bir görüntüdür. Ağn- lar içinde ama ihtişamla yürümektedir, sandalyesine erişinceye kadar. Sonra oturur; yavaşça koltuk değ- neklerini yere koyar, bacaklanndaki atellerin klipsle- rini açar, bir ayağını geriye iter, ötekini öne uzatır. Da- ha sonra yere eğilerek kemanını alır, çenesinin altına koyar, orkestra şefine başıyla işaret verir ve çalmaya başlar. Dinleyiciler bu ritüele alışmışlardır... Ancak o konserde bir şeyler ters gitti. Daha ilk bir- Uçtel kaç satın çalmıştı ki kemanın tellerinden birtanesi kop- tu. Telin kopma sesini duyabilmek mümkündü, salo- nun bir ucuna tabancadan fırlayan kurşun gibi gitmiş- ti ses... O gece oradakiler kendi kendilerine şöyle dü- şündüler: 'Anlamıştık ki, yeniden ayağa kalkması, atelleri ye- ntden takması, koltuk değneklerini alması, yavaş ya- vaş sahne arkasına gitmesi veya yeni bir keman bul- ması ya da yeni bir tel takması gerekecekti.' Ama o öyle yapmadı. Bunun yerine bir dakika ka- dar bekledi, gözlerini kapadı ve sonra şefe yeniden başlaması için işaret verdi. Orkestra başladı ve o kal- dığı yerden devam etti. Ve daha evvel hiç görülme- miş bir tutku, güç ve saflıkla çaldı. Elbette herkes bil- mektedir ki senfonik bir eseri sadece 3 telle çalmak imkânsızdır. Bunu ben de bilirim, sen de bilirsin, her- kes bılir. Ama o gece Itzhak Perlman bilmeyi reddetmişti. Onu, parçayı kafasında tasartarken, değiştirirken ve yeni- den bestelerken görebilirdiniz. Birnoktada, telleri ne- redeyse yeniden tonlamışçasına sesler çıkarmaktay- dı kemandan, dahaönce hiç vermedikleri sesleri ver- melerini sağlamak için... Bitirdiğinde salonu olağanüstü bir sessizlik kapla- dı. Ve sonra dinleyiciler ayağa kalktı, oditoryumun her yanından inanılmaz bir alkış patladı. Perlman, gülümsedi, yüzünden akan terleri sildi, yayını kaldırarak bizi susturdu ve böbürlenen değil güç- lü ve dingin bir tonla 'Bilirsiniz, bazen de sanatçının görevidir, elinde kalanlarla ne kadar daha müzik ya- pabilecegini bulmak' dedi. Bu ne güçlü bir cümledir. Duyduğumdan beri ak- lımdan çıkmlyor. Ve kim bilir? Belki de bu bir yaşam tarzıdır, sadece sanatçılar için değil hepimiz için." ŞEŞSIZŞEDAŞIZ(!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutku 'i yahoo.com Mizah cennetiyiz: Hangi taşı kaldırsan altından TAŞLAMA çıkıyor! Amerika, ekonomik krize girdiğinde Geçen yıl bir yakınını ziyaret için gittiği Kaliforniya'daSierra Nevada dağlannda 4418 metreyle ABD'nin ,L en yüksek tepesi VVhitney'in zirvesi- ne yaptığı yürüyüşü anlatıyor Aygün Ekici: "Çok sert granit bloklardan oluşan dağlarda, kayalar insan eliyle yanla- rak 70-80 santim genişliğinde, kilomet- relerce uzunlukta patikalar açılmış... Bu yürüyüş yollannda heryaştan in- sanlar sırt çantasıyla yürüyüş yapı- yordu... Birbirine bağlanmış değişik güzer- gâhlar üzerinde birçok eyaleti yürü- yerek geçenler de vardı... Bu patikalann 1929 ekonomik kri- zinde yapılmaya başlandığını öğre- nince çok şaşırmıştım. O yıllarda ağır bir ekonomik bu- nalım geçiren ABD'de hükümet bir karar almış, herkesin işsiz olduğu ve hayatın neredeyse durduğu bir or- tamda işe adam alınarak, bir gün la- zım olur diye bu patikalar açılmış... Böylece bir yandan istihdam sağ- lanırken öte yandan uzun vadede işe yarar bir şeyler yapılmış. Türkiye'nin bugün yaşadığı kriz or- tamında işsizlik ve açlığın pençesin- de kıvranan milyonlarca insanımızı göz ardı edip hâlâ 'Devlet sosyal ol- masın, ekonomiden elini ayağını çek- sin' diyenler, aynı duruma duştüğün- de büyük patronlannın ne yaptığına baksınlar." ÇED KOŞESI OKTAY EKlNCt Yüz Yaşmda Bir Güzel... ...Ve Izmir'in simgesi olan Konak Meydanrndaki Saat Kulesi'nin de "100. yaş gü- nünü" kutladık... Okurlar anımsayacaktır, benzer bir yaş günü kutlamasının da "Edir- ne Belediye Binası" için ya- pıldığını bu köşede yazmış, tam 100 yıldır kente ve yerel yönetimlere hizmet veren bir "kültür varlığımızı" böyle- sine "insanca" kucaklamanın ne denli anlamlı bir "uygar- hk gösterisi" olduğunu vur- gulamıştım... Şımdi. aynı coşkuyu, sesi- soluğu çıkmasa da eminim ki Izmir'in "zarif ve alımir' anitı Saat Kulesi de yaşıyor- dur... Yıne tam 100 yıldır Izmir- lilere sadece zamanı de- ğil, "kent ve insan sev- gisini" de anımsatarak, yaşamlanna renk ve an- İam kattıktan sonra. "onlar" ve onların "çocukları". hatta "to- runlarınca" sarmala- nıp sevilmesini, kimbi- lir nasıl da duygulana- rak karşılıyordur... • * * Evet... Tam 100 yıldır sayısız Izmırli sevda- hnın ya da başka nedenlerle bir ara- ya gelmek isteyen sayısız insanın "buluşma yeri" olarak da en se- vinçli, en umutlu veya en unu- tulmaz "anıla-< _- ra" ta- nıklık eden Saat Kulesi, 1 Ey- lül 1901 tarihinde hizmete girmiş... II. Abdülhamit'in tahta çı- kışının 25. yıh anısına Izmir'e armağan edilen anıtm hem "tasarımı" hem de "inşa- atı" konusunda ilginç aynn- tılarvar... Örneğin, yapımında kulla- nılmak üzere Marsilya'dan . sıpariş edilen yirmisi yeşil, yinnisi vişne (pembe) rengin- deki kırk adet sütun, 1901 'in Hadran ayı başlannda Îzmir'e geniyle getirildiğinde, kala- baLk bir halk topluluğunca da imanda karşılandığı söy- letır... tmirliler, daha yapımı bit- meien kuleyi öylesine sever- ler kı "şantiye suyu" daözel olarak "su kumpanyası" ta- rafından sağlanır... Saat Kulesi'nin miman S. Raymond. inşaatıru organize eden ve gerçekleştiren ise dö- nemin Aydın Valisi ve eski sadrazamlardan Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa... (1864 tarihli Vılayet Kanunu'na gö- re vilayetın adı Aydın, merke- zi ise İzmir'dir.) M. Kamil Paşa, aslında Îz- mir'e "sürgün" olarak gö- revledirilen bir valiymiş. Sad- razamlıktan alındıktan sonra bu görevinde de II. Abdülha- mit'in "hafıyeleri" tarafın- dan sürekli gözlenip, Istan- bul'a "jurnaDendiğini" fark edince, Sultan'la arasını dü- zeltebilmenin de bir yolu olarak Saat Kulesi'nin in- şaatına özel "ihtimanır> göstermiş. Oğlu Mirli- va Sait Paşa'yı ve dö- nemin Izmir Belediye Başkanı Eşref Paşa'yı bu projenin başansı için "sorumlu" kılmış... Işte, böylesine "değer" verilen Saat Kulesi'nin "maketinin" bile büyük bir özenle hazırlandığını. 90 cm. boyunda ve "som gümüş üzerine al- tın süslemeli" olarak yapılmasından kav- ramak müm- kün... Gör- kemli maket, 1901'in Mart ayında Istan- bul'agönderi- lerek Sul- tan'ın sunul- muş ve Abdülhamit'in "çok beğendim" demesi üzerine de törenle inşaatına başlan- mış... ••• Topkapı Sarayı Müze- si'ndeki bu tarihi maketin de aslında artık Izmir'deki bir "kent müzesinde" saklan- ması, 100. yıl kutlamalannın belki de en anlamlı "jesti" olacak... Saat Kulesi'ne "nice 100. yıllara" derken, kentin "top- lumsal belleğini" de güçlen- diren bu güzel yaş günü coş- kusunu yaşatanlara bir kez daha "Aklınıza sağbk" di- yoruz... Oekinci@cumhuriyet.com.tr. Türkıye Gazetecıler Cemıyetı'nın yayınladığı günlük Bizim Gazete Ulke soaınlanna ilışkın raportanyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyla, tarafsız haberleriyle sıvil toplumlann gazetesi. Duzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.511 08 75 KİM KİME DUM DLMA BEHIÇAK behicak(â turk.net ÇÎZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBt SEMİH POROY semihporoyfd yahoo.com TARİHTE BüGÜN MVMTAZARIKAN 2 Eylül JAPONYA TESUM OLUYOR! 194S'VB BUSUN, JT. OUHy» SAVAŞt'HM SONUNDA. JAPONYA, AMBRIKAN ASKEeî *UJI/VETLEIZIH£ RESMEN T&SUM OLOU. SON 8IG WL /ÇMDEŞSÛ- İZLEVEM JAPOHyA, UMLTTSUZCA TESUM OUL4UYOI2£>C(- *34S ASUSTOS .Aft DB, ABD, İKİ A7T3M BOMBASlNt JAPON LEfZl OzEMİMDE PATZAT/MCA, j*POH IMF KATOIZU n'lgOHİTD, TSSU*^ OUJNACJ*S/AJ/ AÇfK_LAE>l. AR.DINDAU, tSEAJERAL sl^AC AH-. C>e DE. , DISİGI-EfZİ BAKAAII MAMÖ&U SH/SEMITSU, •rESLJM ANTLAŞAAAS/NI /MZALADt- KÜLTUK • SANAT (0212) 293 «9 7S RKUDİYESJj ınzî ÎSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDÎYESİ ŞEHİR TİYATROLARI ÇOCUK - GENÇ EĞİTİM BlRlMİNE SINAV İLE ÖĞRENCİ ALINACAKTIR. (1992, 1993, 1994 DOĞUMLULAR) llgili adayların başvuru formunu doldurmak üzere üç vesikahk fotoğraf ve Nüfus Cüzdanı fotokopisi ile birlikte Harbiye Muhsin Ertugrul Sahnesi Sahne Direktörlüğûne 21 Eylül Cuma günü, Saat 17:00' ye kadar başvurmaları gerekmektedir. Bilgi için : (Sahne Direktörlûgü) 0212 248 26 53 MALATYA 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 2000/478 Seher Alacakapı tarafından Hüsamettin Alacakapı aleyhıne açılan şiddetlı geçim- sizlik nedeniyle boşanma davasuıın yapılan dunışması sonunda, Bakırköy Osmanıye, cılt 49, hane 1202'de nüfusa kayıth 1. Hak- kı ve Nezıre'den olma 1960 d.lu Seher Ala- cakapı ıle aynı yerde kayıtlı Muhittın ile Şemsinur'dan olma 1958 d lu Hüsamettin Alacakapf nrn boşanmalanna müşterek ço- cuklan Emre ve Uğur'un velayetlenmn da- vacı anneye venlmesıne daır 29.5.2001 günlü karar adresı meçhul Hüsamettin Ala- cakapı'ya ılanen teblıfi olunur. Basın: 49841 PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Bir Milyoner Cenneti: Knidos Sparta'lı kahraman Triopias, Isa'dan üç bin yıl kadar önce bizim bugün "Kerme" diye andığımız Keranmikos Körfezi'nin güneybatı ucundaki Kni- dos kentini kurarken ileride bir gün oraya kendile- rine "Türk" adını veren birtakım ilginç insanlann ge- lip yerleşeceklerini nereden bilebilirdi? O ve onun- la birlikte bir avuç Dorlu o tarihlerde, yalnızca ken- dileri için değil, bir süre sonra Halikaımassos (Bod- rum) ve Kos (Istanköy) adalan ile Rodos Adası'nda- ki Lindos, Jalysos ve Kamiros kentlerinde yaşayan diğer Dorlular için de çekim merkezi olacak bir "kültür kenti"nin temellerini atarlarken, Türkler he- nüz Orta Asya bozkırlarında yağma peşinde at koşturuyorlardı... "Gelzaman, gitzaman", Apollon Triopion ve Aphroditc Euploia tapınakları kadar, küçüğü sekiz bin kişi alan iki tiyatrosuyla da ünlü Knidos önce Atinalılann ve Perslerin sonra da Ro- malılann egemenliği altına girmiş, ama her şeye rağ- men çok uzun bir süre "özgür kent" konumunu korumuştu... Reşadiye Yanmadası'nın toprakları fazla verim- li olmamakla birlikte, zenginliğin ve uygarlığın kay- nağının "çok çalışmak" ve "çok üretmek" olduğu- nu bilen Knidoslular şarap, tahıl, zeytinyağı ve çe- şitli sebzeler üretiyorlar, bunların bir bölümünü Yu- nanistan'a ve Mısır'a satıyorlardı. Alparslan'ın 1071 'deki Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'nun Türkleşmeye ve Müslümanlaşmaya başlamasıyla birlikte Knidos'un da talihi dönmüş, yağma, talan derken taş üzerinde taşı kalmamış, şarap bağlan da keçi otlağına dönüşmüştü... En sonunda Kni- dos adı belleklerden silinmiş, 196O'lı yılların orta- larında Amerikalı arkeolog Iris Cornelia Love ön- cülüğündeki ilk kazı çalışmaları başlayana kadar da kimsenin aklına gelmemişti... • • • Yabancı turistler de Knidos'u ilk arkeolojik kazı- lardan sonra keşfetmişlerdi... Çoğunluk deniz yo- lunu yeğliyor, otomobil sürücülüğündeki ustalıkla- rına güvenen günübirlikçiler ise dar, bakımsız, bol virajlı Datça karayolundan geliyorlardı... Geçen hafla ilk kez girtığim bu ören yerinin "biricik ve mutlak hâkimi" Yazı Köyü Muhtarlığı adına çevre- nin tek helasını ve duş kabinini kullananlardan fiş karşılığı "tahsilat" yapan kavruk tenli ve ciddi yüz- lü köylüydü bence... Bütün gün "rte/ayo/u"nu göz- lüyor, kenarda duran ve üzerinde "tuva/et 250.000", "duş 1.000.000" yazan tabelayı görmezden gelen yabancılara, "Mani! Mani!" diye seslenerek uyarı- da bulunuyordu... Adamı bir süre izledikten sonra bu "görmezden gelmeler' r m aslında bir "oyun" olduğunu anlamış- tım. Çünkü kıyıdaki kumsaldan denize girenler hep aynı kişilerdi ve her duşa gittiklerinde aynı "sah- ne" yineleniyordu. "Mani!.. Mani!.." Yabancılar bu sesi duyunca gülüyorlar, ellerinde sakladıkları "1.000.000"luk banknotu ciddi yüzlü kamu görev- lisi köylüye uzatıyorlardı. Gün boyunca on kez de- nıze girip çıkmanın maliyeti "10. 000.000" liraydı. Bu maliyete severek katlanıyorlar, bunu yaşamak- tan "özel" bir mutluluk duyuyorlardı. "1.000.000" eğer Türk Lirası olmayıp da başka bir para olsay- dı, büyük bir servet olurdu. • * • Yeryüzünde Türkiye'den başka hiçbir yerde bu kadar "büyük" bir banknot yoktu. Bu da dünya in- sanlanna topraklanmıza ayak bastıklan andan iti- baren "milyoner" olma olanağı veriyordu. Insanlar dünya üzerinde bir tek Türkiye'de "etrafa milyon- lar saçma hazzı "nı yaşayabiliyorlardı. Knidos'ta da, eğer kıyıdaki salaş lokanta sayılmazsa, o insanla- rın yaşamlarında bir kez olsun, "şöyle birmilyoner- lik keyfi" sürebilecekleri tek yer 0 duş kabini ile he- lalardı... Bunu başında anlamamış, lokanta ile he- ta arasında kimbilir kaçıncı kez gidip geldiğini gör- düğüm orta yaşlı bir Alman'a sormuştum. "Bağır- saklarınız bozuk galiba..." Sözümü ağzıma tıka- mış, "Hayır!" demişti adam, "turp gibiyim, ama beş srfırtı birparaya dünyanın neresinde sıçabilirsiniz ki?.. Burası gerçekten bircennetbayım... Birmilyoner- ler cenneti..." Hiçbir şey söyleyememiştim... Abdest suyuna mil- yonla hesap çıktığı yerde imamdan başkasına söz düşer miydi?.. Hem işimiz de camilerde okunan T L hutbeleri"ne kalmamış mıydı zaten?.. Faks:0212-723 84 97 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 SOLDANSAGA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/ ABD'de, 1 atom bomba- sının ilk kez 2 denendiği 3 kent 2/Birdi- 4 leği yerine ge- tırme... Par- laklığı geçici olarak artarak patlayan yıl- dız. 3/ Ro- manya'nın parabirimi... "Fran- çoise — " : Günay- dın Hüzün adh ro- 2 manıyla ünlü Fran- 3 sız yazar. 4/ Bir renk... Iri veboru bi- çiminde beyaz ya da san renkli çiçeği olan bir süs bitkisi. 5/ Yu- murta biçimli ve se- kiz delikli bir tür flüt. 6/ "Nezihe—": Yazanmız... Birnota. 7/Güney- doğu Asya'nın bataklık ormanlannda yaşayan balıkçıl kedi... Demiryolu. 8/ Büyük ve süslü ça- dır... Beyşehir Gölü'nde bir ada. 9/ Sıcak bölge- lerde yetişen, etli ve kalın yapraklı bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Leylak rengi, açık mor... Alm ya da boynuzla vuruş. 2/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Cet. 3/ "Fazıl—-": Piyanistimiz...Bir işhakkındadü- şünülerek verilen kesin yargı. 4/ Bağışlama... Ateş kanştırmaya yarayan demir çubuk. 5/ Te- kirdağ'ın bir ilçesi. 6/ Çözümleme... Eski dilde su. 7/ Ankara yakınlarında küçük bir göl... Tan- n. 8/ Düz ve geniş arazi... Halk dilinde "acele, ivedi" anlamında kullanılan sözcük. 9/ Un- van... Değerli madenlenn saflık derecesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle