23 Aralık 2024 Pazartesi English
İzmir Ekonomi Üniversitesi

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EYLUL 2001 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Ayasofya ve Kariye Paris 'teParis'in en "kesat" mevsimi diye bilinen ağustosun, 2. yansı, bu sene olağanûstü bir sergiye sahne oluyor. Maalesef Parislı sanatseverler, kamuoyu belirleyicileri, basın-yayın organlan karar vericileri ve benzerlerinin gündelik kaygılardan ve sanatın başkentinden uzaklarda kafa dinledikleri şu günlerde kentin en güzel -sergi- mekânlanndan "Le Couvent des Cordeöers / Cordeüers Tarikan Manasun", mimar fotoğraf sanatçısı Ahmet Ertuğ'un "fotoğralötesi" resimlerinde "Ayasofya ve Kariye kilise/ caini/miizelerinin fresk ve mozaikkrine" ev sahipliği yapıyor. Binlerce fotoğraftan seçilmis 90x110 cra. boyutunda 90 "yaprt". meraklısına "haz ve bilgi vermek" üzere manastınn enfes duvarlanru süslüyor. Gerçekten doğanın dengesinin bozulmasmdan mıdır; geçmişe duyulan özlemin perdelediği belleğimizin buharlaşmasından mıdır bilemiyoruz.. inanıyoruz ki Paris mevsimleri, daha da özel olarak yazlan, artık eskisi gibi değil. Kent için tasavvuru bir hayli zor sıcak günler sıklaşırken, bu günlerin süresi epeyce kısahyor. Genelde en fazla 3-4 gün sûren, boğuculuğunun yanı sıra hava kirliliği düzeyi de pek yüksek böylesi zamanlan sağanak yağışlar izler. Sözkonusu istisnai sergiyi, bu yağışlardan kaçan bir avuç turist ve aynı gün, yani 19 Ağustos'ta, Manastır salonuna 100 metre uzaklıkta Paris Üniversitesi Sorbonne Fakültesi dersliklerinde başlayan (ve 25 Ağustos'ta biten) 20. Uluslararası Bizans Araştırmalan Kongresi konusmacı katılımcılanndan (yaklaşık 1200 kişı) birkaçıyla birlikte (neredeyse tesadüfen) keşfettik. 100 dolan bastıran her "Bizans uzmanı"nın "Ben de vardım'1 diyebilmek amacıyla "tebüğ" sundugu Kongre'nin (elbette ki sözümüz bir seansmda 25 kişinin "müdahale" ettiği panellere) paralelinde açılan resmi (öteki) sergi - bazı eleştirel dillilere (!) göre- "sıradan ve baştan savma" bir düzenlemeden öteye geçemezken, Borusan Sanat Vakfı desteğinde ABD için hazırlanan; ancak Şehircilik Profesörü. Tarihçi, Bizans-Istanbul uzmanı Stefan Yerasimos'un önerisi üzerine apar topar Paris'e de getirilen Aya Sofya ve Kariye fotoğraflan gerçek birer "şaheser". 2004 yılında New York Metropolitan Müzesi'nde sergilenmeden önce ABD'de 8 üniversite müzesinde gösterilmesi öngörülen eserler, "Ertıığ&Kocabıyık" yayınevinin çok özel "nadide" kitap dizilerinde yayımlanmış, metinlerini ünlü Bizans tarihçisi profesör Cyril Mango'nun yazdığı "Hagia Sophia: a Vîsion for Empires" ve "Chora: """"~~™~ the Scrofl of Heaven" başlıklı kitaptan derlenmiş fotoğraflar. Cordeliers Manastın Paris'in en güzel köşelerinden birinde, 68 olaylannm yaşandıgı "Quartier LatnTde, St. Michel ve Odeon meydanlanna ve Sorbonne Fakültesi'ne 200'er metre uzaklıkta Tıp ve Fen fakültelerinin sokağında, adeta inşa edildiği 13. yüzyılın ciddi ve yalın ihtişamı içersinde konuklannı ağırlıyor. Ne geçmişinde ne de günümüzde "Cordeüers Manastm" veya benzerine dahi sahıp olamamış ABD'nin kampus müzeleri elbette ki ilk ağızda daha çok maddi getiri sağlayabilir. Ancak Paris, Londra, Berlin, Viyana, Amsterdam Avrupa'dadır. Avrupa yakın geleceğin kaçınılmaz ikinci "Süper Gücü"dür. (Bilinenlerin tekran okuru yormasın ve kusura bakmasm. Ama yeri geldiğinde "ikrahın iknada" kaçınılmaz kaldıraç olduğunu üstadlar PARİS UĞÜR HÜKÜM söylemiş.) Yılda tek başına 40 milyona yakın turist çeken Paris'te, yalnızca Kültür Bakanı'nın açışını yaptığı ve tatil artığı sen ben bizim oğlanın kadeh tokuşturdugu veya — — ^ — sağanaktan kaçan birkaç "tesadüfi turistin" gezdiği ve sonra basın dosyalannda satır kabartan "Pariste de sergi açnk" ifadelerinden başka iz bırakmayan sergilere yazık. Ertuğ'un özel siparişle Italya'da hazırlanmış el yapımı suluboya kâğıtlanna basılmış, tarifi olanaksız nefasette başanlı fotoğraf/tablolanna yazık. Borusan'ın nelerden esirgenmiş, ne göz nuruyla toplanmış paralanna yazık? Sergi (vazgeçtik yeterli bir süre öncesinden) Fransız veya Fransa'da yaşayan Türk basınına duyurulmuş olsa veya "kesat mevsunin" dışında gerçekleşse, bir nebzecik kaygılanmız cevaplanmış olacak. Herİcesin sorumluluğu bir başkasının sırtma yüklemeye çalıştığı bir süreçte, "emekler" heba olup gitmeye devam. Avrupa ve Fransa "kamuoyu" zaten Constantinople ve Bizans olana itibar edip lstanbul'u es geçerken, yakalanan fırsatlann kolayhkla harcanması da bizim gibi yerinde "göztemcfleri" üzmekten öteye geçmiyor. Olumsuzluğu katmerlendiren aynntılardan, örneğin imla kurallanna uymadığı gerekçesiyle "tstanbuTu "Istambul" diye yazmakta ısrar eden Fransız'ı belki haklı bulmaktan başka çaremiz yok. Zira özel isimler bile her dilin kurallanna. alışkanlıklanna göre belirlenip biçımlenebiliyor. Omeğin biz niçin Marseille değil de Marsilya veya London değil de Londra diyoruz? Üstelik Atatürk'ten beri "Tüm Anadolu tarihi bizim, biziz" deyıp, ardından Bizans veya Konstantiniye denilene karşı köylü kurnazlığıyla sürdürdüğümüz bir kuşku besliyoruz. Fakat Ahmet ' Ertuğ'un fotoğraf/tablolannın "evrensel göze" kazandırdığı Ayasofya ve Kariye mozayik ve fresk aynntılanndan çıkarak bazı "özlü köktü" davranışlanmızı hem kendimize hem başkalanna gösterebiliriz. Gerçek değeri muhtemelen fiyatının (yanılmıyorsak bu seride çıkrnış "nadide" kitaplann etiket fiyatı 450 dolarla 2500 dolar arası değişiyor; dileğimiz bu çahşmalann daha makul fiyatlarla geniş kitlelere ulaşması!) üstünde olan eserlerin metinlerini hazırlayan Türkiye dostu Prof. Cyril Mango'nun su satırlanna bir göz atalım: "Osmanh Sultanlan'nuı korumasına geçen bu amtsal eser, (örneğin) Ayasofya İtah-a'da olsaydı, eski St Pierre Kilisesi gibi çoktan yıkılnuş ve yerine Rönesans veya Barok tara bir kilise inşa edilmişti. Osmanlı saygı adına, ldHsenin orijinal ismini dahi muhafaza etmiştir.„" Kısacık ömürlü "Aya Sofya" ve "Kariye" sergilerinin "tesadüfi" ya da "bumçK" ziyaretçileri Paris müzelerinde, sergilerinde pek rastlanmayan bir ayncalıktan daha ıstifade edebiliyorlar: Her resmin altında, her bölümün yanında hem Fransızca hem Ingilizce açıklamalar yer alıyor. Bir tanesi hariç. Yukanda aktardığımız Prof. Mango'nun Osmanlı lmparatorluğu'na ılişkin sözleri tngilizce var. FRANSIZCA YOK. Tek eksik metin. Huşu içinde izlediğimiz sergiden istemeyerek aynlırken saygı defterine daha ilk günden yazılmış bir notla teselli bulmaya çalışyoruz: Sayın Ertuğ "eserleriniz orijinal anıttan daha canlı ve güzeL" Elinize gözünüze sağlık! Tarihe nasıl bakılması gerektiğini gösteriyorsunuz. Bir de biz bakmasını öğrensek? Her yer ayrı bir fotoğraf karesiDenizden, karşıdan bakınca ayn bir dünya. tçine girdiğinizde şaşkınlık içindesiniz. Mavinin, kırmızılığın ve beyazlığın iç içe olduğu bir mekân, gökyüzü sabah ayn, öğleyin ayn bir güzel. Ama akşam üzeri, bir tür başka dünya. Akşam üzeri Santorini'de güneşin batışı izlenir. Mavi ve beyaz kanşan ve sürekli değişen kırmızının değişik tonlan, akşanun kızıHığıyla birlikte başka renkleri de peşinden sürüklüyor adeta. Volkanik bir adanın üzerine adeta biblo gibi iç içe, kat kat dizilmiş bembeyaz evler. Uzaktan siyah büyük bir kayanm üzerinde beyaz martılar konmuş gibi görünen mekâna ulaştığınızda, sizi hemen içine alan bir sıcaklık. Mavi denize ve gökyüzüne beyazlar arasında bakmaya doyum olmuyor. Sessizlik, sakinlik. Doğa ile baş başasınız. Dondurma yiyorsunuz. Kahvenizi içiyorsunuz. Birazdan Santorini'nin o güzel şaraplanna sıra gelecek. Kendi müziğinizi dinliyorsunuz. Kulağınızda, Şenol FiBz ve Birol Yayla'nın Suren Asduryan'la doldurduğu Vuslat CD'sinde "düdük" size eşlik ediyor. Bu ortamda şiir düşünülür. S A * T O RI N I Şiir okunur. "triana" Kafe Bar'da ailesi İSMAtL Türkiye'den BAYER B00 - e t m ı § "Frida"ne dinliyorsunuz diyor. O da müziği beğeniyor ve CD'yi Kafe Bar'ın çalıcısına koyuyor. Sanki, burada bu saatte bu müzik dinlenir. CD'yi bırakıyoruz orada. Frida da bize Rebetika CD'si veriyor. Dışan çıktığımızda, bu güzel müzik ne diye soranlarla karşılaşıyoruz. Ve Santorini şaraplannm kaynağı üzüm bağlan. Yolculuğumuz beyaz evlerin arasından, volkanik siyah kumlann olduğu şifalı plaja ulaşıyor. Ege'de denizin ortasında bir tepe, denizin ortasmda yüzüyor adeta Santorini. Rüya gibi bir ortam. Her yer değişik bir fotoğraf karesi. Aynı yeri bir iki saat sonra çektiğinizde bile değişik ayn bir güzellik. Aşağıya limana bakıyorsunuz. Büyük gemiler bile küçücük biblo gibi gözüküyor. Santorini'ye de veda zamanı geliyor. Yürüyerek yanm saatte indiğiniz limana, teleferik ile beş dakikada iniyorsunuz. Siz teleferik ile inerken katırlann tepeye, yeni insanlan taşıdığını görüyorsunuz. Sizi rahatsız eden tek görüntü bu Santorini'de. Değişik bir mekânda, rüya gibi bir mekândasımz. Ama Türkiye'yi de yamnızda taşıyorsunuz. Böylesi var olan güzelliklerimizi niye koruyup böyle sunamıyoruz diye. Ve Kavafis'in dizeleri Santorini'den aynlırken size adeta eşlik ediyor. " Başka deniz bulamazsm Bu şehir hep arkandan gelecek Sen yine aynı sokaklarda dolaşacaksın." Piernas dolup Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yeni açılan Cafe Piernas. özeüikle erkck müşterOeriedo|uptaşıyor.Bununnedeni>seArjantin inünlüexpressokahvesi ya da kruvasanlan değil, garson lazlarm siyah deri biküıilerle hizmet etmesL bginç bir mekân açmak isteyen kafenin sahipled, Şili'de gtttikleri bir kafede bikinili garson kızian ve onlara yönenkbüyükflgiyi görünce, aynı şevi kendi kafelerinde de yapmışlar.( REUTERS) Belçika'da siyasi trafik yoğunlaştı Birbiri ardına ortaya atılan öneriler ve ihtiraslı açıklamalar, Belçika'da siyasi tatilin de sona erdiğini gösteriyor. Başbakan Guy Verhofstadt, "Parlamento ve senatonun buieştirilmesi, referandum yönteminin getirilmesi ve seçim bölgelerinin yeniden tanımlanması" önenlenyle Belçika siyasetini renklendirirken "şirkeüerin işçikri için ödedikleri sosyaljiikün ve kurumlar vergisinin azalalması, asgari ücretin arttırüması. yaşh işsizierin ve emcklikrin rahatça iş bulabünıesine yöneük önlemler alınmasr önenlenyle de durgun ekonomıden olumsuz etkilenme beklentisindeki kesimlerin yüreğine soğuk su serpti. Adalete de el atıp hızlandırmayı düşünen Başbakan, AB Dönem Başkanlığı'nda Euro'ya sorunsuz geçiş sağlamak ve Laken Doruğu'nu yüz akıyla atlatmak istiyor. Başbakan aynca soykınm yasasının AB sınırlan içinde de uygulanmasına çahşacak. 2007 yılma kadar uzayan "Parlamentoyu ve senatoyu buieştirmek, referandum yöntemini getjrmek ve seçim bölgelerini yeniden tanımlamak" planlannın hayata geçirilebihnesi için başbakanın önce koalisyon ortaklanyla anlaşması sonra da parlamento ve senatoda üçte iki çoğunluk sağlaması gerekiyor. Partiler anlaşsa bile senatörlerin üçte ikisinin haraldri yapmaya evet diyerek varlıklannı sona erdirmesi oldukça zor görünüyor. İlk bakışta planlanan reformun hükümetin işine geldiği söylenebilir. Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran hükümet. istediği düzenlemeleri kolayca yapabilir. Ancak Iskandinav ülkeleri uzmanlanna göre uzlaşma kültürüyle tanınsa da Belçika'da, örnek alınan Iskandinav ülkelerinde olduğu gibi "tüm küçük detaylarm ele ahndığı gelişmiş bir tarnşma küftürü" yok. Belçika'yı beğenmeyen Belçikalı uzmanlan bizim TBMM'ye götürüp tartışma kültürü nasıl olurmuş bir göstermek lazım. Flaman so.syalistleri de adlanna bir sözcük daha (Anders: Farklı, başka) ekleyeceklerini duyurarak tatil sonrası bir atağa hazırlandıklan izlenimini verdiler. Sosyalist Parti, yeni adıyla "SP Anders" (Farklı SP) ya da SPA böylelikle başka bir partiyle ittifak oluşturmaya da açık olduğunu ilan etti. Solda, parti amaçlannı benimseyen herkesi kucaklayan büyük bir partiye BRÜKSEL ERDtNÇUTKU gereksinme olduğunu belirten SP'nin eski reklamcı başkanı yenilikçi (aman bizimkilerle kanştırmayın!) Patrick Janssens, parti tüzüğünde köklü değişikliklere giderek yeniden yapılanma sürecinde önemli adımlar atacaklannı söyledi. Önümüzdeki iki yıl için tekrar parti başkanlığma aday olduğunu açıklayan Janssens'e henüz rakip çıkmadı. Yeni parti admm esin kaynağı Tony Blair'in New Labour'ı. Eski isimle bağ kalıyor ama yine de yeni bir sinyal veriliyor, SP Anders'da olduğu gibi! Yeni isim gelecek yıl ekim ayından itibaren, yani seçimden bir yıl önce kullanılmaya başlanacak. Yeni parti logosunun da o tarihe yetiştirilmesi düşünülüyor. Parti adı Belçika'nın Spa yöresinin ünlü doğal maden suyu SPA'yı çağnştınyor. Hatta bununla ilgili espriler ortalıkta dolaşmaya başladı bile. Spa su fabrikası yetkilileri ise konuyu hukuk danışmanlanna ilettiklerini, su markası olarak Spa'nın Belçika ve Hollanda'da halkm yüzde 99.9'u tarafindan tanmdığını ve gerekirse dava açabileceklerini söylüyorlar. Parti, isim değiştirmekle yetinmeyip içerikte de değişikliğe giderek yeniden yapılanma kavramının içini doldurabilecek mi? Yoksa bu operasyon, sadece stil ve atmosfer değişikliğinden oluşan bir pazarlama kampanyasından mı ibaret? Bunu zaman gösterecek. Tatil sonrası "AB dışındaki ülke yurttaşı yabancüara Belçika yerel seçimlerinde oy hakkı verilmesi" konusu tekrar ortaya atıldı. Bu konuda partilerin çoğu parti içinde bir karara varamamış durumdalar. Liberallerin ve Hıristiyan Demokratlann sıcak bakmadığı bu önerinin gerçekleşmesi çok zor. Tatilde gençler de boş durmadı. Brugge'de "İki günlük şiddete neden ounadan gösteri yapma eğhuni" düzenleyen gençler, 6 Eylül'de Brugge'de yapılacak olan "gayri resmi AB dış ticaret doruğu"na hazırlandılar. Küreselleşme karşıtı eylemleri bahane ederek AB'yi polis devletine dönüştürmeye yönelik girişimleri önlemenin yolunu Belçikalı gençler buldu: "Her şeyi devletten bekleme, kendi gösterini kendin şiddetten anndır." Belçika'da tatil döneminin bittiğini genellikle okullann açılması nedeniyle birdenbire yoğunlaşan trafikle fark ederdim. Bu yıl daha okullar açılmadan (yann -3 Eylül- açılıyor) siyasi trafiğin yoğunlaşması tatilin bittiğini ammsattı bizlere. erdincutku(o yahoo.com Lagos'ta ilk turist grubu olmak 1970'lerin mucizevi ülkesi Nijerya'nın Sindirella masalı, bu ülkenin tek ihraç kalemi olan petrolün fiyatlannın düşmesi ile sona erdi. Diktatör General Olusegun Obasanjo'nun 1999 yılında görevınden aynlması ve ardından demokrasiye geçilmesi de ülkenin kötü gidişini durduramadı. iki yüz elli etnik grup ve farklı lısana sahip bu Afrika ülkesi, hâlâ bölgenin en güçlü devleti ve 120 milyon nüfusu ile en önemli pazan olma özelliğini korumaktadır. Yedi milyon AIDS'li hastanın yaşadığı bu ülkede nüfuz cüzdanı obmayan, üç öğün sadece "yam" yiyen, evinde elektrik ve suyu olmayan, ucuz palmiye şarabı içen, ayda 40 dolar aylık alan bir Nijeryalı, bir gün aniden isyan edebilir. Zaten Afrikahnm bir özelliğidir; hiç beklenmediği anda patlar. Nijerya'nın zengini de tam zenginmiş. Nijeryalı bir hanım, haftanm üç günü, üç farklı otomobilini kullandığmı iftiharla anlatıyor. Bu ülkede açık bir din sömürüsü var. "^~^~™~ Lagos belediye otobüslerinin arkasında bile Hz. Isa'nın si2e bakan bir portresini bulacaksmız. Her köşe başında bir kilisenin tabelasını veya reklamını görüyorsunuz. Ne kadar para teklif ederseniz edin, koyu bir Hıristiyanı Lagos'ta pazar sabahı çalıştıramazsınız. Nijerya'nm yol boyunca srralanan satıcılanndan her türlü ihtiyaçlanmzı temin edebilirsiniz: Elma, cep telefonu, hindistan cevizi, renkli giysiler, ağaç kütükleri, su, muz, CD'ler, bisküvi, portakal ve araba lastiği. Trafik ise tam bir felaket. Bugüne dek gördüklerim ve yaşadıklanm arasında en kötüsü. Sokak ve caddelerde herkes, her an, her arzu ettiğini yapıyor. Klaksonlar da hiç mi hiç susmuyor. Eli sopalı polisler bizi sık sık kontrol için durduruyor. Ancak "diplomatik" dersek bırakıyorlar. Benin'de bizi Lagos'a götürecek şoför bulmak hiç de kolay olmamıştı. Sonunda tecrübesiz genç bir şoför ile yola çıktık. Yol boyunca ise hep korku içindeydik. Pasaportlanmızı ayn bir torbaya koyup, aracımızın içine sakladık. Cebimizde ve cüzdanlanmızda bir soygun ya da baskın halinde verebileceğimiz 20 dolar LACOS ORHAN KURAL kadar bir parayı hazır bulundurduk. Bu arada Lagos'a 32 kilometre kala bir de minibüsün lastiği patlamaz mı? Lagos'a yaklaşırken her yeri yaprak ve dallarla örtülmüş bir büyücü ve dört arkadaşı daha minibüsün etrafını sarmaz mı? Aralanndan biri ise benim yanımdaki cama asılıp açmaya çahşıyordu. Bu arada ön cama da sabun sıkıp dış dünya ile irtibatımızı kestiler. lçimden "tşte sonumuz geldL" dedim. Düdükler öttürdüler, ziller çaldılar ve gittiler... Uçakta yanımda oturan Fransız, iki yıl Nijerya'da kalmış. Hapishane masraflannı azaltacak bir teklifi var: Mahkûmlann iki yıl hapis yerine Lagos'ta iki yıl yaşamaya mahkûm edilmesini öneriyor. Lagos'ta ne zaman ne olacağı hiç belli olmazmış. Her an bir saldın sonucu biri ölebilir ve ölüsü sokakta 5-6 gün kalırmış. Belli saatlerden sonra bazı yollar traf iğe kapanırmış ve orada dolaşan birini polis ve asker sorgusuz sualsiz rahatça vurabilirmiş. Eğer biri hırsızlık yaparken yakalanırsa, *• ~"^"~~~" boynundan bir araba lastiği geçirilip sokak kenannda yakılırmış. Lagos'ta 2 milyon kişinin bulunduğu dünyanın en büyük açık pazan kuruluyor. Bu pazar içinde köprü altmda mekân tutan bir adam insanlan keser, parçalar, kazanında kaynatır, yer ve artan eti de güzelce satarmış. Bu olay îngiliz televizyonlanna konu olunca bu yamyam yakalanmış. Lagos'ta korunmaya mı ihtiyacmız var? Çok kolay; polise 5 dolar verirseniz, görev yerini bırakıp tam gün size silahlı koruma olacaktır. Kısacası, 12 milyonluk Lagos'ta yaşam çok zor. Zaten başkent, Lagos'tan kuzeydeki modern şehir Abusa'ya adım adım taşınıyor. Türk Büyükelçiliği de yakında bu kente gidecek. Büyükelçiliğimizi ziyaret ediyoruz. Büyükelçimiz Ömer Şahinkaya izinde olduğundan, Ozel Türkmen ve Erdem Ozan, biz Gezginler Kulübü üyelerini konuk ediyor. llgilerine teşekkür ediyoruz. Havaalanına kadar camlan zırhlı ve içinde silahlı korumalan olan araçlarla gelerek bizi yolcu ediyorlar.
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle