17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 2001 PERŞg CEZAEVLERI Bayrampaşa Cezaevi'ndeki 'Hayata Dönüş' operasyonu ile ilgili olarak 167 kişinin yargılanmasına başlandı KatUamcılar yargılaıısınfstanbul Haber Senisi - Bay- rampaşa Cezaevi'nde 12 kişinin hayatını kay bettiği "Hayata Dö- nüş'* operasyonunda, "cezaevi idaresine karşı toplu ayaklan- ma"yaptıklangerekçesiyle 167 turukJu \e hükümJünün yargı- lanmasına başlandı. Sanıklar duruşmada "19 Aralık'ta hepi- mizi Hitlerin gaz odalanndaki gibi diri diri yaktılar" dediler. Sanıklar, "Yargılanmasıgereken biz değil, katliaını \apanlardır" diye konuştular. Eyüp 3. Asliye Ceza Mahke- mesi 'nde dün Mkı güvenlik ön- lemleri altında başlayan duruş- maya, 3. Asliye Ceza Mahke- mesi hâkiminin izinli, Adalet Komisyonu tarafından atanan hâkimın de raporlu olması nede- niy le Hukuk Mahkemesi Hâki- mi Erdal Gözüaçık girdi. Duruşmaya, Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'nde bulunan 18 kadın tutukJu \ e hükümlü ile tutuksuz sanık HasanDemir ka- tıldı. Duruşma salonunun yeter- sizliği nedeniyle üç grup halin- de salona alınan sanıklar, iddi- anamenin kendilerine ulaştınl- madığını ve diğer sanıkJarla bir- likte yargılarımak istedikJerini belirterek savunma yapmayı reddettiler. Sanıklardan operasyon sıra- sında bomba ve kurşun yarası alarak kolu kınlan Songül İnce, 19 Aralık gecesi Bayrampaşa Cezaevi'nde "korkunç bir vah- şet ve katliam yapıldığmı" söyle- di. İnce, ifadesinde "Saat 05.00'te silah sesleriyle uyandık. Üzerimize Hitler'in gaz odala- nndaid gibi yüzlerce gaz bom- bası abkh, pencerelerden, maz- gallardan ateşaçıldLÇok geçme- den alevler içinde yandığımızı fark ettik. Yangııu söndürmek için koğuşa bir damla su sıkılma- dL Suçlu bizler değiL 12 arkada- şınuzj katledenJerdir" dedi. Operasyonu anlatırken göz- yaşlannı tutamayan sanık Hülya Güfcan ise "Arkadaşlanmız di- ri diri yakıku, oet kokularuu hâ- lâ burnumda hissediyorum" di- ye konuştu. Operasyonda yüzü yanan Bir- sen Kars. kendisinin de ağır ya- ralılar içinde bulunduğunu an- latarak "Attıldan gaz bombala- nndan ve sıkfıklan gazlardan, öncesaçiarunıztutuştu.sonra el- lerimden sarkan derileri gör- düm. Bir lastigiısıyatuttuğunuz- da nasıl erirse bizim de derimiz aynı öyle eridi" dedi. Tutuksuz sanık Hasan Demir de operasyonda herhangi bir uyarı yapılmadan üzerlerine ateş açıldığını söyleyerek. "Ayaklan- ma falan yoktu. Bu operasyon çok önccden planlanmıştı. Gö- zümün önünde birçok kişi katJe- dildi Bu insanlann elinde ne bir silah, ne bir bıçak \ardı. Koğuş- tan dışan çıkrjgınıı/da da ii/eri- nıize yüzlerce gaz bombası aöl- dı, ahj arkadaşımız öldü" diye konuştu. SamkJar, 19 Aralık operasyo- nunu gerçekleştirenler, operas- yon emrini verenler ve tüm so- rumlulan hakkında suç duyuru- sunda bulunduklannı söylediler. Duruşma, eksikliklerin gideril- mesi amacıyla ertelendi. Ölüm orucu eylemi Doktorlanndavasınadevamedildi BÜRSA (Cumhuriyet) - "Hayata Dönüş Operasyo- mı*öncesinde Bursa Özel Tip Cezaevi'nde ölüm orucu eylemine katılanlan muayene eden ve hakla- nnda "yefkifi mercflerin emirierine uymamak" su- çundan dava açılan Bursa Tabip Odası'ndan 4 heki- min yargılanmasına de- vam edildi. Bursa 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, 6'şar ay hapis cezası istemiyle yargıla- nan sanıklar Böfent Asbn- ban. Arif İsraef Adanur, Hamdi Uğur ve Şuk Ak- köse'nin yanı sıra Türki- ye'nin değişik yerlerinden 19 tabip odasma kayıtb çok sayıda doktor ile Fin- landiya'dan Dr. Jauni Piri- ka, Dr. Asko Rauta ve avukat Vilk Punto katıldı. Tanık ifadelerinin alın- dığı mahkeme, eksik ev- raklann tamamlanması için ileri bir tarihe er- telendi. Cumhurbaşkanı'na mektup Bilgesu Erenus, F tipi cezaevine karşı yapılan ölüm orucundayaşamını yitiren ZehraKulaksız ın babaannesinin yaşadığı acı dolu üç günüyazdı Değerli Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı Size, bu üçüncü başvurumda, altmış yedi yaşındaki bir babaannenin üç gü- nünü anlatacagım. Sözlerim, dinsel ve yöresel buvruklann etkisınde yoğrul- muş çıleke> \ e öz\ erili kadınlanmızdan biri olan bu babaannenin kendisini üç günde nasıl değiştirip dönüştürdüğüne dairdir; bu topraklara has spontan bir annnıa törenidir: lütfen hiçbir aynntısı- ııı göz ardı etmeden dinleyin, ülkemiz adma çıkanlacak çok büyük dersler var. Armutlu'daki dıreniş e\ inde açlığının iki yüz on sekizinci günü bilinci kapa- nan lstanbul Üni\ ersitesi Iktisat Fakül- tesi tşletme Bölümü dördüncü sınıf öğ- rencisi Zehra Kuiaksız'ı, toprağa hazır- layan gelencksel tcmizlik sırasında, ka- pı önünde bir an önce çocuğunu görmek için bckleyen bu babaanne, Karade- niz'ın deli dalgalan gıbı önüneçıkan her kı\ıytdö\üyordu: "Birazinsandainsan- bk oİur, birde devletten insanlık beklhor- sunuz. sizde var mı?" Zehra'nın joldaşlan, kendilerine yö- nelen bu sitemleri bagırlanna basıp •*ÖMim orucu direnişine kafılnıa>ı ken- diistediana" dnekarşıladıklannda, ba- baanne daha da köpürüyor, "Ben istho- rum, beni de öMüriin" diye göğsünü yumruklu>ordu 0 ılkgün. Allah'ases- İenişınin dışında en çok yineledigi şuy- du: "Bu şerefsiz düma>a değer miydi? Zehra'nın voldaşlannın. "Biz üzül- müyor mm uzana" devişini du vmazdan gelıp suçlamalannı sürdürüyordu: "Bu- günekadarZehra yapma,Zehra kalk p- delim dhe hiçbir şey sö\ lemedim, ama o yüzümü okuyordu; ne zaman gelsem, Zehraın, \ ü/ün ü dök üp, benimlekon uş- madı. nerde bir sümüklü \arsa onunla konuştu... Devk-t nasıl olsa dhor ki bun- lar tek tek ölüyor, ölsün... Siz de haia>lar çekijorsunuz, insan ölüme se\inir mi? Be) nini/ de kalmamış, be>nini/ de yok sizin..."' Zehra'yı toprağa hazırlayan gelenek- sel temizlik bitip içeri alındığımızda. ba- baanne bırden sessizleşivermişti. reflek- sel inlemelerle kıpırdamadan yatan to- runu karşısında ne edip ne diyeceğini bıran bilemedi. Onunla konuşabilirsin «eni duyar. dediğımde ise sevindi. TanıkJardan biriyim, Ahmet Necdet Be>; "O giizel gözlerine kurban olayım yavriim, o kojun gözJerine-" di>e ağıda durduktan sonra, Zehra"nın babaannesi, üç gün üç gece hiç ama hiç susmadı. bu- na kendi de şaşınp, üçüncü günün so- nunda, "Ne ettin bana yavrim, bana je- naratör mü taktın Zehram" dıyecekti. Babaannenin ılk gün Zehra sına söy- ledikleri geneide dinsel buyruklann et- kısini taşıyordu; "Estağfiırullah, estag- furuDah, tö>be estağfiırullah... Yarabbi canı çıkarken ya\ruma zahmet verme yarabbi... Tadına kurban ola>ım Zeh- ram, kitabına da imanına da, \a\ rumun \a\Tisi,ciğeriminc^eri...Zehram neden yanbşyaptın. babaanneneihanetlik yap- tın senl" Zehra'nın mıltileri sanki daha da arî- tı. Babaanneye sanlıp Zehra'yı üzme, ona güzel şe> ler söyle. verdiğin emeği anlat deme aereği duydum. Babaanne beni kendinden ozakla^tınp dinselliğine sığındı yeniden: "Cenabı \llah melek- (erini \ollamış. onun başından aşagı ka- nariannıaçmışlarüstüne,benim ya\nun melektir. günahlara ka\ uşmamıştır, Müslümandır" dedi. Babaanne o ilk gün beni kendinden uzaklaştırmakta hakln dı. çünkü ben on- dan farklı olarak önümüz sıra boylu bo- \unca yatan bu genç bedene baktığım- da. her >andan kuşatılmış sevgili ülke- mı görüyordum. Sürekli ve yüksek ses- k mleyen Zehra değildi benim için; du- \arsızlığı vurdumduymazlığa dönüş- Zehra Kulaksız'ın 1 Temmuz'da kaldınlan cenazesinde babaannesi haykın>ordu: İnsan ölüme sevinir mi? müş vicdan ve akıllanyla bir türlü baş edemeyen biz aydınlardık; içi boşalhl- mış. hata yapmahaklannı kullanmaktan bir türlü vazgeçmeyen kitle örgütleriy- di, insan haklan savunuculanydı; sindi- rilmiş sendikalardı; kavram karmaşasın- daki partilerdi; çocuklanna mülk gözüy- le bakan ailelerdi, hepimiz ama hepimiz inliyorduk. O ilk günün sonunda, babaannenin benden farklı olarak, kendi baktığı yer- den tek isteği \ardı, can çekişiyor san- dığı evladının ruhunu zahmetsiz ve çar- çabuk teslim etmesiydi. Çağnlsın dedi- gı hoca içeri girmeden önce, Zehra'nın ipeksi saçlannı beyaz bir tülbentle, tek teli görülmeyecek şekilde sıkı sıkıya ör- terken "Sen meiekierie konuş yavrün!'' diyordu ve hocayla birlikte bir süre Zeh- ra 'nın başında tekbirler getirerek Kuran okudu. İkincl gün Isteyen ınanmayabilir, ama ikinci gün babaannenin söylemindeki "Allah'ın metekleri'' yerini, onurlu ve ortak birya- şam için kendi hayatını topluma adaya- bilen, Zehra'nm 19 yaşındaki, Fen Fa- kültesi Biyoloji bölümü öğrencisi kız kardeşi Canan Kulaksız almıştı: baba- anne ikinci gün kendi gördüğünü Zeh- ra 'yayüklüyordu. "Şimdikimigörüyor- sun, Canan'ı mı göniyorsun Zehram?" Babaanne, bu ikinci günde, aylar ön- cesi, Canan"la yaptığı telefon konuş- masını anımsadıktan sonra, iki karde- şe okuyup üfleyeceği yerde destan yazmaya ba^ladı; sesinde, bedeninde yörenin müzıkalitesini duyuran hoş bir salınış vardı: "Bunlar Ûki kardeş, hiç birbirlerinden aynlmazlardı, hep birbirierinin adımlanna bastıiar. Ca- nan'a dedim, ablan \aparsa >ap$ın, sen ölüm orucundan çık vavrim, o da bana, "Sen bize. başladığın işi yanm bırakma dememiş miydin? İnsan kendi öğrettiğinden cayar mı, seni çok seviyorum babaanne' dedi Ben de dedim ona, seni sevTniyorum; za- ten aramızda şifreydi, ben seni seviyo- rum diyende ben de bunlara ben sizi samiyonım derdim, ikisinin de akıl- ü dillerine kurban, yavrun, yavrim! Sizin aklınız dena denizdi, sizin kr>- metiniz dümava değerdL." Babaanne destan sonrası Zehra'nın yastıktan sarkan ipeksi saçlannı ok- şayıp Karadeniz insanlannahas şaka- lar ıçeren bir ninni mınldandı: "De- dim kesevim saçlarini/Dedi baa baba- $ı/ Başını kesme sakın.'" Isteyen inanmayabilir, bu ikinci iyiden azaldı. yan açık gözleriyle yal- nız babaannesini değil, orda olalım ol- rnayalım, sanki hepimizi bırden izliyor- du! Babaanne arada bir yine aglıyordu, ama artık sözlerinde eski sitemler yok- tu. "O kadar işin arasuıda saçlannı ta- rardım da, bağlardun da... Herkes der- di ki ha bu Zehra'vla Canan okula nasıl gidiyor, ne kadar temiz bunlar~." Altmış yedi yaşındaki bu çilekeş. öz- verili Karadeniz kadını. Zehra'nın can çekişmediğini, ama bir bekleme içinde oldugunu bu ikinci günün sonunda bir- den kavrayı\ermişti sanki: "Kimi bek- liyon yavTÜn, belki babanı?" Bu kavrayışı doğrultusunda oğlu Ah- met Kulaksızahabersaldı: "Benimoğ- lumsa, benim kadar güçlü olacak, ben gördüm o da gelip kızını görsün" deyişi herkesi şaşırtmıştı. Bu babaanne, Ri- ze'de yoldaşlannın karanfillerini Ca- nan'ın topragı üzerinden firlatıp atan de- ğil miydi? Zehra'sı için de suçlamadıgı kimseler kalmamıştı... Göçenlerin vasi- >eti halaylara bile kini, öfkesi vardı ha- ni? Yanlış anlaşılmasın diye hemen açık- lamalıyım Ahmet Necdet Bey. Kulaksız kardeşlerin babası .AhmetKulaksız, "Ai- leler çocuklanna mülk diye bakryorlar, kızlanm benim mülküm değil, voldaşım, dostum, arkadaşım, canun. ciğcrimdi. Ben kızlanmı mülk görmedigim için on- lan bire> olarak kurtarmak yerine, tec- ridin kaldınbp ölüm orucu dinenişinin amacına ulaşması adma mücadefe w - dim" dhebilenbirbaba... Ölümlerbaş- lamadan çok önce size de faks çekip kendini duyurmuştu; faksı, arşıvinizde duruyor olmalı, bence buldurup tekrar okumanızda yarar var... Kızına direnişi sırasında hep destek verdi; kızını, kızla- nnı sevdiği kadar ülkesini de seven biri ama, insan işte, Canan'ın ardından, Zeh- rasının da gıdişine katlanamadıgı için kuytularda gizli saklı ağlayıp anasınm çağnsına yanıt veremiyordu bir türlü. Torununun baş ucunda güçlenen ba- baannenin bir isteği oğlunun gelip Zeh- ra'yı görmesiyse, ikinci isteği de Zeh- ra'yı alıp vahşi kapıtalizmin etkisiyle, yoksul ve ezilen insan için bir kötülük simgesine dönüşen zavallı şehrimiz Is- tanbul'dan bir an önce çekip gitmekti. Bu ikinci isteği, "Zenram, Rize voBa- nnda koşalun Zehram. Bizim fstan- bul'da ne işimiz vardı? Benim İstan- bui'da ne işrnı" diye belirtiyordu. Babaanne artık canı ciğeri torunlany- Ia onlann yoldaşlannı suçlayacak >erde, kendinde suç arar olmuştu: "AOahım suç benimdir, bizim orda, erkek eviattan to- run farklıdır, on tonınum var. bunlan okşar kızianmınkini az okşardun; bun- lara alır, onlara az alırdım; bunlara ye- dirir,onlaraaz... Onlar suçlu değil, onlar suçlu değil, yarabbi."' Yöresel geleneklerin kusurunu ken- dinde bulan babaannenin sözleri Zeh- ra'yı gülümsetti sanki... Ve isteyen inan- mayabilir, bu gülümseme kendini topluma adamış bu körpecik >-üzde toprağa verilene dek sürecek. Babaannenin üçüncü günü çok da- ha şaşırtıcı Ahmet Necdet Bey; yüzü Zehra'yı andıran gülücüklere bürün- müştü, ben nene-kızın güzel >-üzlerin- deki benzerliği ilk kez o gün fark et- tim. Babaannenin sevincine diyecek yoktu artık, çünkü oğul Ahmet Ku- laksız. anasmın çağnsına uyup pren- sesini. kapıdan "Benim kahraman kı- znn"diye selamlamışn. Babaanne bu selamı herkese anlatmak isti>ordu, memlekete döndüklerinde de herke- se duyuracaktı, kararlıydı. Mona Liza'yı kızdıran Laz km Tanığı olduğum bu mucize karşı- sında, Zehra, göçünü üç gün evvelden hazırlamış olmasına karşın üç gün ba- baannesini değiştirip dönüştürmek için bekledi diye düşünmekten ken- dimi alamıyorum. Mona liza'yı kıs- kandıracak gülüşüyle bu güzel Laz kızının böyle ınceliklen \ardir: bilin- gün Zehra'nın refleksel inlemeleri Zehra Kulaksız. ablası Canan*ın izinden gjtli ci kapanmadan önce, aklına, birara çorbayla bisküvi gelmiş... Ardından da 218 gündür kendisine bakan yaşıtı ve yoldaşı ÖzJem'in ellerini tuttuktan son- ra, dudaklanna götürüp öpmüş. B-l vi- tamini almadıklan için çok daha erken düşecek olan ikinci ölüm orucu ekibin- den iki kız kardeşten büyüğünü, Ar- zu'yu çağırmış yanına, yeni tanımış ol- masına karşın, onun da ellerini öpüp sa- atini armağan ehniş. IVlahir, Hüsevin, U- laş demiş. sonra da artık hiçbir şey söy- lemez olmuş. Şimdi çok daha ısrarlıyım, Ahmet Necdet Bey, Zehra'nın ölümünü üç gün geciktirmesi, babaannesiyle birlikte du- yarsızlığı vurdumduymazlığa dönüş- müş. vicdan ve akıllanyla bir türlü baş edemeyen biz aydınlan içi boşaltılmış hata yapma haklannı kullanmaktan bir türlü vazgeçmeyen kitle örgütlerini, in- san haklan savunuculannı; sindirilmiş sendikaian; kavram karmaşasındaki partileri; çocuklannı mülkleri gören ai- leleri, hepimizi, hepimizi değiştirip dö- nüştürmek istegiyle ilgiliydi. Biz yine bu şansımızı kullanamadık, ama altmış yedi yaşındaki çilekeş ve özverili bir bü- yükanne, bütün Türkiye'nin gözleri önünde, hepimize inat değişip dönüştü; insandı, çok daha insan oldu. Ölüm nedeniyle ilgili tutanak için Ar- mutlu'da Zehra'yı inceleyen cumhuri- yet savcısının kendisine, "Senin kadar güçlü birkadıngörmedim" deyişini biz- lere aktanrken babaannenin sesi haklı bir övünç taşıyordu ve sanki birazda tek tek küçümsüyordu bizleri. Bir ananın Zehra'nın başına beyaz rülbent örtme önerisi, Zehra'nın yoldaş- lannca geri çevrildiğinde, din ve gelenek buyruklanyla yoğrulmuş babaannenin itirazsız kalışına da tanıklık ettim; ben Zehra'nın gülsuyuyla ıslatılmış saçlan- nı, başının bir yanına taşıyıp,birbuİdey- le serbest bıraktığımda, torununa hay- ranlıkla bakıp "Gelin olmadan. kuafor- lere mi gittin, va\rii... Saçı tam da benim istediğim gibi oldu,ben de böyie düşünü- yordum" dedi. Hak vaki olunca, Zehra'nın baş ucun- da Zehra'ya verdiği sözü tutup Küçükar- mutlu'nun birbirine açılan inişli çıkışlı sokaklanndaki cenaze alayına katıldı, dizleri tutsa bir gün Zehra'nın yoldaşla- njla birlikte halaya da duracaktır, hiç kuşkum yok! Biz şlmdlden kazandık' Zehra son günlerine kadar sevdikle- riyle vedalaşmak üzere, kenarlanna gül yapraklan iliştirilmiş, siyah kartondan resim çerçe\eleri hazırlamış, bir tanesi- ni de arasına küçük bir kâğıt parçası ek- leyerek bana vermişti; "Merhaba abla- cığım. başmdan beri bizimkvdin. bera- berdik. Birçokkendineinsanım dhen Id- şne insanlık dersi verdik, verdin. Daha ne söylenir ki Bilgesu Abja, biz şimdklen kazandık aslında." Bu küçücük kâğıt parçası bir büyük gerçeği banndınyor Ahmet Necdet Bey, onlar şimdiden kazandılar, evet! Size bu üçüncü başvurumun, aydın ve sanatçılann Sıvas'ta yakılışının yıl dönümüne rastladığının farkındayım. Devlet, bu yanışı izlemişti. şimdi de ölüm oruçlannın küllerini dört bir yana sav uruyor. Zehra'nın saati, ölüm orucu direnişindeki ikinci kız kardeşlerin bü- >üğü Arzu'nun kolunda hızla ilerleme- yi sürdürürken ülkemizin güzel ve ay- dınlık geleceğini bu genç bedenlerin, her an her saniye, ölümle yenişerek öde- dikleri bedele borçlu olacağız; bunun hem onurunu hem de utancını birlikte ve şimdiden duymak zorundayız. Saygılanmla BÎLGESU ERENUS PERŞEMBE ORHAN BURSALI Kah Kah Kih Kih!.. IMF'nin, niyet mektubuyla verilen sözlerin ye getirilmediği gerekçesiyle para vermekte ayak di mesi, ortalığı yeniden kanştırdı. Biz de, ulusal leksimizi harekete geçirdik ve her zor ve çözürrc durumlarda olduğu gibi "ulusal gururumuz çiğı niyor" bayrağını sallandırmaya başladık: "Türk sömürge mi! Alçaklar!"... Milliyetçiliğimiz kabardı! Esmeye gürlemeye başladık!.. Bu milliyetçi gürlemelerimiz hep zora düştüi müz, çözümsüzlükler içinde bunaldığımız zaman ra denk düşer. Batmamak için de, küfür etmek i< de başvuru yerimiz hep dışansıdır. Ulusal onur!?!? Ulusal onur şimdi mi zedelendi? Yani IMF, "Mali sorvnlan çözmekte gecikiyors nuz, Telekom'da profesyonel o/mayan, siyasi ra kokan ayak oyunlannızı sürdürvyorsunuz, ben c kararımı erteliyorvm" deyince mi zedelenmiş otı yor?! Kah kah!.. Kih kih!.. Güldürmeyin Allahaşkına!... • • • IMF'ye verdiğiniz 3 Mayıs 2001 tarihli niyet me> tubunun 21. maddesine bakın. Telekom'da profes yonel yönetim sözü verdiğinizi, ancak MHP'nin b çiftliği elinde tutmak için zaferle sonuçlandırdığı sı yasal yönetim meydan muharebesini anımsayın... Söz vermişsiniz, sonra bunu yerine getirmem© için ulusal onura sığınıyorsunuz. Ulusal onurzedelenmesi, IMF'nin Telekom'a mü dahalesinde değildir... Onur zedelenmesi niyet mektubunda aranmalıdır Türkiye'yi niyet mektubu uygulamalanna getiref süreçtedir bu zedelenme. Niyet mektubu, başta/ sona bir onur zedelenmesi belgesidir!.. Kendi başınıza kalsa asla yapamayacaklannızı IMF'nin gözetimi altında gerçekleştirmeyi kabul et mişsiniz! Bir onursuzluk varsa eger, bu, öncelikle, içi ne düştüğünüz bunalımdan kendi plan, program vt gayretlerinizle çıkamayacağınızı kabul etmenizlf başlamaktadır! Ulusal onur zedelenmesi, Türkiye gemisini kara- ya oturtmakla başlıyor, bunu görün!.. (Hem de 1/ kez!) Bir kalkınma pianı yapamamışsınız, "Biznered& yiz, dünya nereye gidiyor", diye sormamışsınız... Ekonomi hangi alanlarda, nasıl yeniden yapılanı yor, merakınız olmamış... Araştırma geliştirme, bi- lim ve teknoloji ile ekonomik kalkınma arasındak bugün çok belirleyici olan ilişkiyi anlamamakta ayat diretmişsiniz... Türkiye'nin gerçekleştirmesi gereken siyasal, de- mokratik ve özellikle ekonomik yapısal dönüşüm- lere sırtınızı dönmüşsünüz... Milli gelirin artışına hiçbir katkıda bulunmadığınc gibi, ülkeyi üstüne üstlük, soyup soğana çevirmiş- siniz.. Şu bankalann haline bakın, iki yılda iki krizir yol açtığı 89 milyar dolarlık ekstra faturanın ve bu- günkü rflasın sahibi kimdir? Hadi çekinmeyin, söyleyin... Bugünkü iktidarda ve Meclis'te olan partiler de- ğil mi? - • ( • — '••-' ••• IMF'nin programını yırtıp atsalar, yerine koyacak- lan bir planlan mı var? Hayır, olsaydı niyet mektu- bunu vermezlerdi. Türkiye'yi 10 yıl içinde nasıl esenliğe çıkartacak- lanna, en azından Irlanda'nın yansı kadar bir kalkın- mayı gerçekleştireceklerine ve refahı yükseltecek- lerine ilişkin somut bir görüşleri mi var? Hayır, zerresi kadar yok... Geçmişte de yoktu, yarın de olamaz... Bu, toprak ağasından toprak reformu yapmasın beklemeye benzer... Bütün antrenmanı, bütün politikası, bütün alış- kanlıklan, Türkiye'yi nasıl hortumlanm ve siyasi ik- tidanmı sürdürürüm üzerine kurulu olanlardan ne bekliyoruz? Hortumlanmayan, demokratik, şeffaf, küreselleş- menin altında ezilmeyecek, küreselleşmenin nimet- lerinden yararlanacak ulusal ekonomik ve siyasa dönüşümleri, reformlan gerçekleştirmesini bekliyo- ruz... Yani attığımız topun, dağm tepesine doğru yuvar- lanmasını! Eşyanın tabiatına aykın bir durumda bulunuyo» Türkiye. Türkiye yelkenlisini iç denizlerde bile sürekli ka- raya oturtmakta ustalaşmış siyasetçilerden, şimdi, üstüne üstlük hiç bilmedikleri okyanusta bizi sağ ve selamet götürmeterini istiyoruz... Kah kah kih kih! • • • Siyasette ve iktidarda olanlann çaresizliği ve za- vallılığı, dev lodos fırtınasının dalgalan gibi sahille- rimizi dövüyor! obursalifa bilimmerkezi.org.tr İnsan haklan örgütleri: Operasyondaki gerçek açıklansın ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Türkiye in- san Haklan Vakfı (TİHV). İnsan Haklan Derneği (IHD), Türk Ta- bibleri Birliği (TTB) ile Çağdaş Hukukçular Der- neği (CHD), "Hayata Dö- nüş" operasyonuna iliş- kin gerçeklerin açıklan- masını, Adalet Bakanı HikmetSami Türk'ün de soruşrurma emri vermez- se istifa etmesini istedi- ler. 19 Aralık'ta 20 ceza- evine birden düzenlenen ve ikisi güvenlik görevli- si 32 kişinin yaşamını yi- tirmesine yol açan ope- rasyonun adli tıp raporla- nnın basında yer alması üzerine İHD Genel Baş- kanı Hüsnü Öndül, TİHV Genel BaşkanıYa- vuz Önen, TTB Başkanı FüsunSayek ve CHD Ge- nel Sekreteri Suna Coş- kun düzenledikleri ortak basın toplantısında ger- çeklerin açıklanmasını is- tediler. Açıklamayı oku- yan Öndül, 19 Aralık sa- bahı 20 cezaevine birden 10 bin güvenlik görevlisi ile yüksek enerjili silah ve askeri malzemenin kulla- nılmasına karşın Başba- kan ve Adalet Bakam'nın kamuoyunu yanılttığını söyledi. Öndül, operas- yonun amacının insanla- n "hayata döndürmek" değil. F tipi cezaevlerini kullanıma açmak olduğu- nu ileri sürerek daha ön- ce bu operasyona karşı çıktıklannı vurguladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle