17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
»TEMMUZ2O01 PAZAR CUMHURİYET SAYFA. 17 "PfUtTJII Diyet Gaziantepte sınıf öğretmeni olarak görev yapıyordu... Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı taşra teşkilatı şube müdürlüğü sınavına girdi ve kazandı, hizmet içi eğitimi de başarıyla tamamladı ve ilan edilen boş kadrolar için başvurdu. Ancak bazı bölgelere başvurabileceği bildirildi; tercihlerini bildirildiği şekilde Kahramanmaraş ve Şanlıurfa'nın ilçeleri için yaptı ve ayrıca bakanlığın uygun gördüğü hertıangi bir yere de gidebileceğini beyan etti. Beklemeye başladı. Milli Eğitim Bakanlığı, daha düşük puan almış olanlarla biriikte 106 şube müdürlüğüne atama yaptı, kendisini hiçbir yere atamadı... 10 yıllık devlet memuruydu, idari bir cezası yoktu... Eğitim- Sen Gaziantep Şubesi'nin yöneticisi olduğu için demokrasi mücadelesinin diyetini ödediğini düşünmeye başladı. Etektronik posta: [email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Lira, uzun vadede kazandıracakmış... "Havatta kalanlar vasadı!" iliyorum, bir yerde yanlış yapıyorum... ikti- darların dümen suyuna giremiyorum... Siya- si partilerin de... Sermayenin, holdinglerin ya- nında saf tutamıyorum... Devletin herhangi bir derinliğinden özel dosyalaralamıyorum... Polisle aram yok... Özel timcilerin hışmından korunmak için uzun süre Güneydoğu'ya gidemiyorum... Gazeteci olarak gözaltına alınıyorum ama hapse giremiyorum... Dincilerin hedefi oluyorum... Ayrılıkçıların da... Yanlış yapıyorum. Bir zamanlar yazdığım kitabı be- ğenmeyen askerleri yurtdışındaki icimi çevrelere şikâ- yet etmiyorum... Yazılarımdan dolayı Türk Ceza Ka- nunu'nun ünlü maddesinden hakkımda dava açıldt- ğında televizyonlara haber verip mahkemelerde göv- de gösterisi yapmıyorum... Siyasilerin, bürokratların açtıkları ceza ve tazminat davalarını kazansam da yazılanma konu etmiyorum... Terör örgütlerinden ölüm tehditleri aldığımda ortalığı ayağa kaldırmıyorum; dev- letten silah ruhsatı, koruma polisi istemiyorum... Bir yerde daha yanlış yapıyorum... Muhalefet yap- tığımı sanıyorum, ama yurtdışında Türkiye'nin altını oymak isteyen çevrelerin ekmeğine yağ süremiyorum... Herhangi bir yabancı vakıf, dernek ya da eğitim ku- rumu bana burs teklif etmiyor, üç-beş aylığına yurt- dışında "mesleki eğitim" kurslanna çağırmıyor... Evet, bir yerde yanlış yapıyorum... 30 yıla yakın gazetecilik yapmama rağmen hâlâ kirada oturuyo- rum... Gazetecilikten para kazanmasını bilmiyo- rum... Bankada maaşımdan başka para bulunmu- yor... Annemden kalan evi satıp çocuklarımı okutu- yorum... Otomobilim 1987 model ve işe belediye oto- büsüyle gidiyorum... Birinci sigarası ıçmekten vaz- geçemiyorum... Çok yanlış yapıyorum... Saplantı haline gelen ulu- sal egemenlik ve tam bağımsızlık düşüncesinden kur- tulamıyorum... Cumhuriyet Devrimleri'nden ödün ve- remiyorum.... Yeni Dünya Düzeni'ne ayak uyduramı- yorum; koşullar eşit değilse küreselleşmeyı sömürge- leştirme olarak algılıyorum... Onların ortak bizim pa- zar olduğumuz bir Avrupa istemiyorum... Emperya- lizmin her türünden nefret etmeye ve bireysel köşe dönmeciliğin yerine toplumsal kalkınmayı destekle- meye devam ediyorum... Yakama Atatürk rozett takmıyorum; Atatürk'ün yak- tığı aydınlanma ateşinin kafalarda olmasını, en doğ- ru yol göstericinin bilim olduğunu savunuyorum. Bir yerde daha yanlış yapıyorum... Demokrasiye gönülden inanıyorum ama demokrasinin, demokra- siyi araç olarak görenlerden kendini koruması gerek- tiğine de inandığım için bazıları gibi demokrat olamı- yorum... Bir değil çok yerde yanlış yaptığımı itiraf ediyorum; yanlış yapmaya devam edeceğime söz veriyorum! SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatt erdincutkui'i yahoo.com tnce eleyip sık dokuyan, yeri geldiğinde '"inceldiği yerden kopsun" diyebilmeli! Ankara'mn otogarındaki taksiler Şehirlerarası bir otobüs yolculuğu sonunda AŞTİ denilen Ankara Oto- garı'na geliyor sabah saatlerinde... Kent merkezine servisi olmayan oto- büs firmalarının yolcularıyla birtikte AŞTl'nin taksi durağına yöneliyor ama şoförier müşteri almıyor, biraz ileride bekleşiyor... Bir "değnekçi" de müşterileri grup- landırıp durak dışındaki taksilere bindiriyor; hem de kısa mesafeye gi- decek birkaç kişiyi ücretini ayrı ayrı ödemek üzere aynı taksiye doldura- rak... Itiraz edeni de gerekirse tartak- layarak susturuyorlar. Ankara Belediyesi'nin ziyadesiyle övündüğü şehirlerarası otobüs termi- nalindeki taksi problemini çözmeye niyetleniyor ve çözüyor da... Terminale 24 saat boyunca girip çı- kacak taksilerden 10 milyon lira üc- ret alınıyormuş... Paranın bir kısmı po- lisin bir vakfına, bir kısmı da beledi- yenin spor kulübüne aktarılıyormuş... Bu bakımdan taksi durağını polis vak- fıyla belediye kulübünün işlettiğini sa- nıyormuşvatandaşlar... Duraktatak- ' si bulamadığında kimi kime şıkâyet edecek! Öte yandan 10 milyon iyi pa- ra... Ankara'daki yaklaşık 8 bin taksi- den 200'ü terminale girse günde 2 milyardan ayda 60 milyar lira yapar; ne vergisi var ne masrafı! Fakat tak- sicı için durağa girip 10 milyon vermek- tense "değnekçi"yi görmek en iyisi... Bu durumda bir tarafta polis vakfı ve belediyespor öte tarafta "değnekçi" ve taksici hepsi birden kazanıyor! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCt Mimarlık-Şehircilik Adaylarına... Yükseköğrenim tercihlerinde mimarhk ve şehircilik arasında "kararsız" kalan, ÖSS puanla- n da her ikisi için "yeterlT olan öğrencilerin soru yağmuru al- tındayım: - Hangisini seçelim?.. Bu iki tneslcğın "farkını" da açıklamamın ıstendiği soruları nasıl yanıtlayacağımı bılemiyo- rum... "Mimarlığı seçin" desem, "çoksevdiğim" ve Türkiye için "yaşamsal bir özlem" olarak göriip kavgasını verdiğim "şehir- ciliğe" karşı bunu nasıl yapabi- lirim?.. "Şehirciliği seçin" desem, neredeyse biitün bir "yaşamı- mı" adadığım ve yine Türki- ye'nin "en temel tarihsel zen- ginliği" olaTak kucaklayıp sev- dalandığım "mimarüğa" da iha- net etmiş olmaz mıyım?.. Görüyorsunuz ki bugünlerde "zor" durumdayım... Şimdiye kadarhiçbir soru karşısında böy- iesine bır "sorumluluk gerili- mi" içerisinedegirmemiştim... Peki, gençlerimize ne deme- liyim?.. Onlan "yanıtsız" bı- rakmadan, hem kendi gelecek- leri hem de hepimizin geleceği için "yararlı" bir tercih yapabil- me meraklannı nasıl gidermeli- yim?.. Vaktim ölçüsünde, önce biz- zanan sosyal bir varlıksa, bi- nalar da öykdir... Sadece sahi- bini değil, bulunduğu kenti, çevreyi ve toplumu da gözetme- yen bir bina tasarımı. ne kadar özgün olursa olsun zamanla yalnulaşır ve hatta dışlanır... Şehircilik de binaların mima- risine aldırmaısa ve onlan sa- dece kişiliksiz kütleler olarak planlarsa. bireye karşı sorum- luluk duymayan, onlan kimlik- sizliğe \e yalnızlığa iten, insan hakları kültüründen yoksun toplumsal düzenlere benzer..." O halde. nasıl yapalım ki bir yandan mimarlığı \e şehirciliği seçme kararımızda "doğruya" ulaşalım. öbür yandan da eği- timde ve meslek yaşamında ya- ratılmış bu "sorumsuzca par- çalanmayı" aşabilecek, iki mes- lek arasındakı "tarihsel dayanış- mayı kuran" bir öğrenim süre- cini yaşayalım?.. • • • Işte bu son soru karşısında da "yanıtımız" artık daha bir net- leşiyor ve öğrencileri. belki şa- şırtsa bile hiç değilse beni biraz rahatlatan sonucu biriikte yaka- hyoruz. Daha doğrusu. "dertleşerek" anlaşıyoruz ve diyoruz ki "Hangisini seçerseniz seçin. Mimarlıktaysanız. şehirciliğin de derslerini mutlaka izlevin ve Birgi'yi biriikte çahşan MSÜ'lü mimarlık ve şehircilik grubu. leri bu "ikilem" arasında bıra- kan "bilim ve külrür yoksunu" eğitim anlayışı karşısında onla- n da "aydınlatmaya" çalışıyo- rum... Diyorum ki "Aslında iki- si de sanki çok farklı ve ayrı meslekler gibi dayatılsa bile, birbirlerini tamamlayan ortak sorumlulukJarı ve ortak tut- kulan içerirler... Ne mimar, şe- hircilikten habersiz ve kente, topluma, çevreye karşı yüküm- lülük duymadan mimar ola- bilir ne de plancı, kenrin mima- risini ve kültürel kimliğini ku- cakiamadan şehirci olabilir..." Bunu zaten şimdiden "sez- dikkri" için, hangisini seçer- lerse hem mimarlıktan hem de şehırcılikten "kopmadan" ge- leceğin mekânlannı tasarlama- da "verimli ve başanlı" olabi- leceklerini sorabilen "bilinçli öğnncilere" ise yanıt biraz da- ha ızun oluyor: "İnsan nasıl hem kendine hasbir kişiliği olan. ama hem de bu kişiliği toplumsal bir ya- şarnla bütünleşerek değer ka- öğrenin... Şehircilikteyseniz, mimarlığın da derslerini mut- laka izlevin ve öğrenin... Hat- ta arkadaşlıklarınızı da bu bir- likteliği gözeterek kurun... Bir- iikte tartışın, bildiklerinizi de birbirinize öğreterek geleceğe hazırlamn..." Ne dersiniz sevgili gençler?.. Mimarhkla şehirciliği birbirin- den "duvarla" ayırmak bir ya- na. neredeyse "düşman" kılan şu duygusuz ve ruhsuz eğitim anlayışına "inat" bır öğrenci- lik yaşamı için hazır mısınız?.. Sizler bu "zorluğa" evet di- yorsanız hem mimarlığın hem de şehirciliğin "ortak kurtulu- şu" için bizlerin de umudunu ve kavgasını desteklemiş olacaksı- nız... Kim bilir. belki de böyle- ce, aynı "aynlıkçı" eğitimden artık vazgeçmeyi düşünen ho- calannıza da "cesaret" vermiş, onlan "akademik ataletlerin- den" de kurtarmış olursunuz. oekinci« cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakm turk.net daho. (cofic ÇİZGİLİK KAMtL MASXRACl KEDİ LEVO APTİUKA e-posta aptulikaelcioğluuı hot.mail.com. TARİHTE BUGÜN MLMTAZ ARIKAH 29 Temmuz HASAN SAKA 'NtN ÖLÜMÜ.. 1S6O'TA 8U6ÜU, eSKİ aAŞBAKANLABbAH H4SAU HİİS- MÜ SAKA f4- YAÇINDA ÖLPÛ- MÛUC/YS *4£KT£Bİ 'NOEN , FRANCA'OA POÜTİK BİÜML&? OKt/»W &4AM, OSUHNU MECLİSİ'NPe VEGALMlŞn. i9Zi'P£f ANKARA 'YA eiOeHEK TKA82ON MİUSTVEHCÜ.İ OC- , wtu'y£ ve licA&er VE&LÜĞI YAPMIŞTI. LOZAN FSHANSt 'NA GÖHP&İ.İLEN HEYetTE O£ 6ÖH£V AlAN UASAN SAKA,U.OÜUYA SAi/AÇl SlSAS/AJOA tSE,HA*İCIYE VEKİLLİGfHOe(İHŞİŞLEtİİ BAkANİ) &ULUNMAKTAYDI. TÜRKİYB'NİN SAVAŞA 6HZMEMESİ KONUS.UNPA ISAAS.U DAVRANtŞlYLA DlKKATi Ç.EK- , f94?'P£ OE eecEPPe/cee'Deu SOŞAIAN VeKİLÜK(BAÇBAKAN) 6ÖÜ£VİNB ATANMlÇTt SAKA, MUHALEFETE K4XŞf RtYLA TmlMMIÇ K 7AV/I21A- Şile Ahmetli Köyü'nde kooperatif inşaatı devam eden doğa ve deniz manzaralı triplex villa hissemi devretmek istiyorum. Tel: 0535 941 05 86 Bahçeşehir-Boğazköy'de S.S.Basın Emekçileri Kooperatifi'nde %90'ı bitmiş 95 nv2 'lik daire hissemi devrediyorum. Tel: 0535 556 90 59 SATILIK ARSA Cumhuriyet Mahallesı'nde 401 m2 Parsel No 343 / Pafla No 2 Tel: (0212) 287 96 80 (Hafta ıçı 09 00-18 00 arasi) PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Hıyarlar da Patlamaz Tartışma, Sayın Bülent Ecevit'in bir süre önce An- kara'da genç bir habercinin, "Patlar mıyız?" soru-' suna verdiği yanıt üzerine başlamıştı. Başbakan'a: göre Türk halkı, "ağır sıkıntılar içinde de olsa gele- ceğe umutla bakıyordu". Bunun doğal sonucu ola-'. rak da "gelişmiş ülkelerde bile çok tehlikeli ölçüle- re varan olaylar olurken", Türkiye'de, "bu konular- da en çok şikâyetl olan toplum kesimleri bile tepki- lerini belli bir ölçü içinde dile getiriyorlardı". Bu da Türk halkının "sabır/ı/ıgını" gösteriyordu. Kısacası bugün de, yarın da herhangi bir "patlama" söz ko- nusu değildi Türkiye'de... Bu gerçeği uzun yıllar önce görmüştü Sayın Ece- vit... Sırtında mavi gömleği, başında kasketi, kolun- da eşiyle önümüze düşmüş, "Toprak işleyenin! Su kullananın" diyerek kent, köy, tepe, bayır.. peşin- den sürüklemişti bizi... Adını dağlara yazmış, adı- na güvercinler uçurmuştuk... Ama bir türlü patla- mamış, patlayamamıştık... Biz patlayamayınca da başka birileri patlayıvermişti tepemizde... Sayın Başbakan umudunu o günlerde kesmiş olmalıydı bizden... Pek haksız da sayılmazdı hani... Siyasal' partilerimiz, derneklerimiz, sendikalarımız, gazete- İerimiz, dergilerimiz kapatıhrken; üniversitelerimiz da- ğıtılırken; kitaplarımız yasaklanırken; yüzbinlerce- miz tutuklanır, işkence görürken; temel hak ve öz- gürlüklerimiz elimizden alınırken hâlâ patlayamamış- sak, bir daha hiç patlayamazdık!.. Sonra bir de ku- zu kuzu gidip yarın yaşayacağımız yoksulluğumu- za, yoksunluğumuza, umarsızlığımıza, açmazları- mıza, umutsuzluğumuza "Evet!" demiştik sandık ba- şında... Hem de yüzde 92 çoğunlukla!.. • • • Bizim kadar asil, necip, vakur; soğukkanh ve sa-, bırlı başka bir millet yoktu yeryüzünde. Biz içimiz-' den geçirsek, istesek bile bir mutfak tüpü, bir şiş-' me bebek, bir araba lastiği, bir elektrik ampulü gi-' bi patlayamazdık. Böyle bir patlama, dünyanın tak- dirini kazanmış çok sayıdaki milli hasletlerimizden biri olan ciddiyetimizle bağdaşmazdı her şeyden önv ce... Zaman zaman kendimizi her an patlamaya. hazır bir dinamite benzettiğimiz doğruysa da. Isveç-' li bilim adamı Alfred Nobel'in 1867 yılında buldu- ğu bu etkileyici patlayıcının "lokum" taraiını almış-, tık yalnızca... Oysa günlük konuşmalarımızda ne ka- dar sık, ne kadar severek kullanıyorduk "patlama",i "patlatma" sözcüklerini... . Sıkıntıdan patlıyor, karşımızdakinin kaşını, gözü- nü patlatıyorduk, sözgelimi. Önemli sorunlara, ay-; nen şampanya şişesi, mantar tabancası ya da mı- sır patlatır gibi kafa patlatıyorduk... "Sen seni bit>, sen seni I Sen seni bilmez isen I Patlatıriar ense^ ni..." dilimize yerleşmiş ilginç öğütlerden biriydi.J Öğretmenler sınıfta ikide bir söz almak isteyen öğ-; rencilerini, "Dur, patlama!" diye susturuyorlardı. Ba- 1 şımızda kabaklar patltyordu zaman zaman... için-; de patlatmak da, duyulduğunda ne söylenmek is- tendiği anlaşılan bir deyimdi... Tüm bunlara karşın, Sayın Ecevit'in başlattığı tartışmanın konusu olan "patlama" belki de doğamızda yoktu bizim... Kimi başka canlılardadaolmadığı gibi... Örneğin, güneş altında uzunca kalan karpuzlar çatlıyorlar, balkabak- ları patlıyorlardı. Elmalar dallannda çürüyüp kurur- ken, narlar patlıyor, taneleri yerlere dökülüyordu...\ • • • ' Hıyarlar da patlamıyordu... Yandaki bostanlardai karpuzlar çatlar, kabaklar patlarken ontar öylece du- ruyorlardı... Hızla büyüyorlar, çekirdekleniyorlar-' sonra koflaşmaya, yeniden küçülmeye başlıyorlar,! en sonunda da toprağa karışıp yok oluyorlardı... Bo« tanikçiler tarafından "cucumis sativus" olarak ad-' landırılan bu "sürünücü" bitkiyle bu bağlamda bir- takım benzerlikler vardı aramızda... Bunu Silivrı'de- ki bostancı dostum Arnavut Muharrem de dile getirmişti geçenlerde... Benim için küçük bir sepet hıyar toplamış, uzatırken de, "insanı beslemez ya, yeniyorişte..." demişti. Nedense pek "sıcak" bak- 1 . mıyordu yetiştirdiği hıyarlara yaşlı adam... Yerde^ yatan hıyarlan gösterip, gülmüştü. "Onlarda sıca-, ğı çok seviyorlar, bizim gibi..." [ Eve dönünce, Anadolu topraklarında hıyar yetiş- 1 tiriciliğinin çok eskilere dayandığını, Osmanlı döne- 1 minde Istanbul'un "seçkin hıyarçeşitlerinin merke- zi" olduğunu okumuştum Ana Britannica Ansiklo- pedisi'nde... Bir de çatallı sülükleri olduğunu... Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(« tuyap.com) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAy 1 2 3 4 5 6 7SOLDANSAĞA: 1/ Karışıkhk. kargaşa... As- ya'dabirülke. 2/ " - - Hay- vvortrf': ABD'lı sine- ma oyuncu- su... Örtmeye 6 yarayan her şey. 3/ Yarar- lanılan uygun koşul...îkitar- la arasındaki sınır. 4/ Işmların atmosferde kırılmasından kay- naklanan ve çöllerde 3 kolayca gözlemlenen optik yanılsama... Madenleri yontmada kullanılan çelik araç. 5/ Üzerine resim alın- mış fotoğraf camı. 6/ Gösteriş, fiyaka... Iri gagalı ve parlak renkli bir kuş. 7/ Bir göstermej sıfatı... Ipek üstüne sırma ve ibrişimle yapılan bit cins işleme. 8/ Istanbul'un bir semti... Yardım is- tendiğini belirten bir sözcük. 9/ "Oğuz — " : Ka-*- rikatür sanatçımız... Kez, defa. 4 YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kır koşusu... Teraziyi ayarlamak için hafif ge- len kefeye konulan ağırlık. 2/ En küçük sosyolo-ı jik birim... Büyük panayır. 3/ Bir ülkenin başkıi ülkelere muhtaç olmadan yaşayabilmesi... Eski, dilde su. 4/ Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasar J lanan... "Dağtavuğu" da denilen bir kuş. 5/ Ira- 1 desizlikten ileri gelen sürekli cansızlık. 6/ Biıj tür erkek deve... Yıkanılan yer. II "Müjde —'*; Sinema oyuncumuz... Tesir. 8/ Büyük ve süslü ça- dır... Eskiden harman ürünlerinden ondabirora- nında alınan vergi. 9/ Ekinlere zararlı birböcek... Torun sahibi kadın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle