Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 TEMMUZ 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
i l LJJx kultur(ö cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Tarihsel mirası yaşatmak, insana ve anılanna verilen değerin de kültürel bir göstergesi
Koruma büJnciniıı şnrleri (2)"EJimizi bir uzatsak, orada dünya-
lan tufacağız.
A m a örselenmiş, katı ekmeklere
kanşmışız bir kere,
Sevmekten korkuyoruz»."
B u dızeler, M. Tuğnıl Kınnı-
a'dan... "Orada" dediği yer, Izmir'in
tarihsel kalbı Kemeraltı... DEÜ'nde-
ki plancı ve mimar arkadaşlarıyla
sürdürdüklen "Kemerara'nı Koru-
ma ve Yaşatma Projesi"nin bir bakı-
ma "duygu paftasını" oluşturan şi-
irinde dıyorkı:
"Hatıralarla yavaş yavaş,
Dörtbaşı mamur bir hasret sofrası
donatmanın,
Kemeralu'nda tanı vaktidir..."
Dizelerde ılerledıkçe, bu "hasret-
leri" ancak elde kalabılen son tarih-
sel mekânlarla bırlıkte hayal edebi-
liyorum:
"tlk kadehte sen vardın,
Havra sokağında bir Şubat akşa-
mında,
Bilmem, yaşasaydın evlenir miy-
()Anafartalar'dan koşuyu turrurup,
Yokuş yukan da kaçamayınca,
İlk dayağunızı burada yemiştik...
Sebebi de unutnım.
Ama bu sokak unutulmadı...'*
(_)
İlk kadeh. ilk dayak, ilk sevdalar.
ve belki de Kemeraltı'nda yaşandı-
ğı için "ilk" sanılan daha nice "in-
sanlığımızı anımsatan" anılar...
Peki, sevmekten neden "korkuyo-
ruz" gerçekten?..
Neden artık hiç gözlenmizle ko-
nuşamaz olduk... Kimi yüreklerde
hâlâ sessizce yanıp duran o masum
"mumlardan" neden söz etmez ol-
duk'
7
..
Yanıtmı da aynı şiirde bulmaya-
yım mı?.. Tuğrul da görmüş gerçeği
ve iki "dev" satırla araya girivermiş:
"Şimdi olmayan o köşede
Bir daha kucaklaşamayız..."
Kemeraltı'nda ne kadar "şimdi ol-
mayan" varsa, artık o kadar da "ola-
naksız" kucaklaşmalar var...
Aynı şey. diğer tüm kentlerimiz-
deki geçmişe tanıklık eden mekân-
lar ve aynı mekânlardaki "andarla
bütünkşmiş sevdalar" ıçin de geçer-
li değil mi?..
Nâzun Hikmet'imizi, bir kez daha
yürek dolusu "özlem" ıçinde sevgiy-
le analım:
"tld şey var ancak ölümleunutulur
Anamızuı yüzüyle, şehrünizin yü-
zü_"
Nâzım, nereden bilebilırdi ki çoğu
şehnmizin yüzünü daha "ölmeden"
bıle bıze çoktan unutturacaklar?.. On
beş >irmi yıl içinde bile, yüzlerce ve
binlerce yılda örülen güzellikleri or-
tadan kaldınp yerine sözde "mo-
dern"(!) ama özde "soyguncu" bir
yapılaşmayla "Idmliksizliği" dayata-
caklar?.. Bu hızlı altüst oluş ve "de-
ğişinı" adına yaşanan "yokohış" kar-
şısında da sadece düşünmekten. şiir
yazmaktan ve konuşmaktan değil,
"sevmekten" bile korkar hale gele-
ceği:?..
'Korumacılar' da korumasız
Nâzım iyi ki bu "yıkım sürecini"
yaşamadı... Şiiri de bize en değerli
"kükür mirası" olarak kaldı...
Isterseniz, siz de şu yakın geçmi-
şe "ku gözle" bir bakın... Toplumu-
muzj ve hatta çoğu "aydın" kişimi-
zi sannalayan "küıdarhk". "vefasız-
hk'Vaşağılama" vb. gibi, ne kadar
"sevş yoksunu" tutum varsa, kent-
lerinizin tarihten gelen güler yüzlü
ve "nsansıcaldığmdaki" kimlikleri-
nin jok olmasıyla daha da yaygınlaş-
tığın siz de fark edeceksiniz...
Ckadarki hani şu "korumacılar"
dedıiımiz kimi mımarlar, şehırciler.
arke^loglar. sanat tarihçileri... On-
lanrarasında bile yaşanmaya başla-
nan jmı "guruplaşmalann" ve "di-
dişnderin" temelinde yatan da işte
bu *kimliksizleşme"nin yarattığı
"beıcilükler" olsa gerek...
A511 bencilleşme sürecine. onca
çabs a rağmen sayısız kültürel değe-
rin \tirilmesiyledoğan "yenilgipsi-
kolöisi" ve buna dayalı "sorumluluk
geritaüeri" de eklenince, aslında hiç
değıse kalan değerlen kurtarabil-
melıçin çok daha güçlü bir "daya-
nışısT ıçensıne gırmeleri gereken
"konmacılanmız". bakıyorsunuz ki
bunın yerine birbirlennin "açığmı"
kollyıp "çekişmeyi" yeğliyorlar...
TıpL kültürel mıras gibi. yıkıcı güç-
lere^arşı artık birbirlenni de "koru-
maln"gerekirken "tersini" yapabi-
liyoıar...
Sığıaklara' mı sığınalım?..
Koıma bılıncının. zorlamayla de-
ğil, tnsanoğlunun yaratıcüık değer-
Anılann yaşaması için "tanıklann" da yaşaması gerek...
Tarüıi dokulan koruma projelerinde "şürin" de yer
alması işte bu yüzden.«Tıpkı Kemeraln gibL.
w
ent ve insan sevgisini birlikte sarmalayan şairlerimizin kültürel mirasa duyarlılığı
da beslediğini vurguladığım "Koruma Bilincinin Şürleri" yazısı "diziye"
dönüşüyor... Bu kez de Tuğrul Kırmızı'nın ve Turgay Fişekçi'nin dizeleriyleyiz...
lerine ve duygulanna yürekten gelen
bir bağhlıkla" gehşebileceği, bunun
için de Cumhunyetimizin ilk dö-
nemlerindeki "aydınlanma" çabala-
rının neferleri olan ozanlanmızın
kentleri ve insanlan birlikte sarma-
layan şiirlerinden çok şey öğrenebı-
leceğimizı geçen mayıs ayındaki iki
yazımda konu etmiştim. (14/
05/2001-17/05/2001)
Kültürel mirasa sadece "dekora-
tif" gözle değil, o mirası yaratan
"ahn terlerini" ve "göz nurunu" da
sevgiyle anarak sahip çıkan okurlar-
dan. "aynı konuyu yeni örneklerle
sûrdürmem" dıleği geldı...
Tuğrul Kırmızı'nın "Kemeral-
tı'nda Akşam Vakti" betimlemeleri
tam da bu dileklerin arasında elıme
geçerken, Turgay Fişekçi de kendi
deyimıyle "yurduna ve değerierine
bağlı çağdaş şiirimizin" yine kendi-
sine ait örneklerini okuma keyfini
bana da armağan etti...
Ataol Behramoğlu. Turgay Fışek-
çı'nın şiırlen ıçın diyor ki: "Kentte
bunalan, doğaya uzak düşmüş insan
sorunian, şürlerinin başhca teması~"
Okuduğumda da görüyorum kı
"beUeğini yitiren kentler"dir insanla-
n böylesine "bunalıma" sürükle-
yen... Doğaya saygısız yapılaşma da
insana adeta artık "insan olduğunu"
unutturuyor...
Örneğin "kıyüanmızı" yazmış
Turgay Fişekçi... Elden giden sade-
ce kumsallar, kayalar. denizin koku-
su ve huzur veren enginliği mi; yok-
sa ancak onlarla var olabilen rüyalar,
umutlar, çok şey söylenen sessiz ba-
kışmalar ve dalgalann sesleriyle gi-
derilen "özlemler" mi?..
Yanıtmı, şiirinden okuyalım:
"Cesetlerden suıiar ördünüz layı-
lara,
Artık ne denizden yaklaşıür bura-
lara
Ne karadan görülebilir deniz.
Böyle mi olacaktınız.
Işıklarla yanan aynalı denizler
Seviştiğiıniz sıcak, kuytu kumsal-
lar™"
Birde. hani şu imaryönetmelikle-
rinde uzun uzun tanımlanan "sığı-
naklara"değınıyor Turgay Fişekçi...
Sözüm ona artık tüm yasalar, tüm
kurallar savaşa değil "banş kültürü-
ne" katkı koyacaktı?.. Oysa şu "zo-
runlu" sığınaklar, sanki her an yeni-
den bir "dünya savaşı" çıkacakmış-
çasına duygular içinde yaşamanın
"yasaldayatmalan"gibiler... Bu ga-
rip gerilimin şıirine "Son Dünya Sa-
vaşı" başlığını koyuyor Turgay Fi-
şekçi ve şöyle sürdürüyor:
"Sığınaklara indirelim kuşlan
Ne ciğerierinin da> anabileceği gök-
jüzü,
Ne içebilecekleri bir v udum su kal-
dı
(...)
Ucu işlemeli mendili, kavun koku-
sunu
Yumuşakuğmı bir dere yatağuun
Penceredeki hanımelini
Zor günlerde alnunıza konan o eli
Sığınağa indirelim DünyayL."
Turgay Fişekçi galiba haklı... Te-
pemizden artık bombalar yağmasa
bile, kuşlan, balıklan, suyu, oyalı
mendılleri, çiçekleri ve tüm güzellik-
leri "bombalanmıştan beter" ettik...
Buna neden olan "imar kurallanmı-
za" da tutup sığınaklan ekleyiver-
dık...
Sakın, gerçekten de "yokettikleri-
mizi ora>a kaçınp saklamak" gibi
bir içgüdüyle bunu yapıyor olmaya-
hm?..
Homeros 'un tlyada sı tarihsel bir gerçeMiğin ortaya çıkmasınaönayakoldu
Raflagonya-Köklere
Dönüş projesi kapsamında
30 Temmuz'da çeşitli
meslek dallanndan
5 bisikletçi ve Silvello
başkanlığındaki ekip, 3200
yıl önce kat edilen göç
yolunu aşıp Bartın'a
sembolik bir geri dönüş
gerçekleştirecek ve ata
topraklanna ayak basan ilk
Enet torunlan ölacak.
Demir atlar ülkesine yolculuk
GAMZEAKDEMtR
"Erkek yfirekM Pyiaimeoes komuta eder
Paflagom'alılara /Geimiş yaban kaûrlanvia
ünlü Enetierin yurdundan / Kytoros'ta Se-
samos'ta otunuiar / Parthenios ırmağı çe\-
resinde kurmuşlardır ünlü sara\1armı".
Padova Üniversitesi profesörlerinden U-
go SlveHo'nun tarih araştırması, bugünkü
Bartın / Amasra bölgesinde 3200 yıl önee-
ki adıyla Paflagonya'da yaşayan Enetierin.
günümüz îtalya Veneto bölgesi halkının ata-
lan olduğunu ortaya çıkardı.
Silvello"ya, 88'den bu yana yaptığı kazı-
lar sonucu vardığı sonuçlan 'Aruk bütün
Avrupa, köklerinin Troya 3e başladığmda
hemfikir' sözüyle özetleyen arkeolog Prof.
Dr. Manfred Kor&nann'm calışmalan ışık
tutmuş. Çahşmada 200'ü aşkın yazıt, arke-
olojik bulgular, eski Venet alfabeleri, Home-
ros'un îlyada destanı ve Latin eserier başta
ofmak üzere klasik kaynaklann ipuçlanbir-
leştirilerek yola çıkılmış.
Troyalılar, Paflagonya'daki devrimden ve
kral Priamos'un öldürülmesinden sonra yer-
leşebilecekleri yeni bir yurt ve lider ararlar.
Antenor eşliğindeki Enetlerle birlikte Ad-
riyatik'in kuzeyinde yaşayan Euganei'leri
püskürtüp Alpler arasmdaki Troya olarak
adlandınlan bölgeye yerleşirier. Ve burada-
ki halk Enetler olarak anılmaya başlar. Ak-
deniz'i Karadeniz'e bağlayan ticaret yolun-
da bulunan bölge. alün. kumaş. kenevir, ge-
mi kerestesi, tahıl, amber, zeytinyağı, kuru-
tulmuş balık, şarap gibi birçok ürünü taşı-
yan ticaret gemilerinden yüksek vergiler topla-
maktadır. Çanakkale Boğazı sürekli olarak bölge
gemüerinin kontrolü altmdadır. Troya'nın ege-
menliğine son vermek isteyen Akhalar, Yunan ya-
nmadasındaki diğer krallıklan da yanlanna ala-
rak savaş açarlar.
Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın da destekle-
diği proje, bu tarihi gerçeğin dünyaya duyurulma-
sı amacıyla 'Paflagonya - Kökfcre Dönüş' adlı bir
Ugo Sitveik», projenin tarihsel bir sorumhıluk taşHüğmı
bdirtivvr. (Fotoğraf: VEDAT ARIK)
kültür, spor ve macera projesi olarak yaşama ge-
çirildi. 30 Temmuz'da çeşitli meslek dallanndan
5 bisikletçi ve Silvello başkanlığındaki ekip, 3200
yıl önce kat edilen 2764 kilometrelik göç yolunu
aştp Bartın'a sembolik bir geri dönüş gerçekîeş-
tirecek ve ata topraklanna ayak basan ilk Enet to-
runlan olacaklar.
Bir okui yöneticisi, tarih ve şiir âşığı, turizm el-
çisi ve seyahatsever olan Silvello'nun Ekim
2000'de tamamlanan çahşması iki yıl sür-
müş: "Bu projede her şejdenönce 18801er-
den itibaren >apılan büimsel araştırmalann
ve arkcolojik kazuann sonuçlarmı değerlen-
diren tarihçi ve arkeologlarm kökterimizte il-
gili yazdıği dokuzun üstünde detay kitaplar-
dan konuvii araşürdık. Ardından çeşitli Vu-
nan,Romatarihçikrineaitedebibuigulardan
sonuca ulaştik.
Venedik bölgesindeki bulunrulardaeskiVe-
nediktüerin bütün ibadethaneierinde 'demir
atlar ülkesi' anlanuna gelen Paflagonya'yı
çağnştincı at sembollcrinin bulunduğunu
gördük. Paflagonyalılann yabani at yctişriri-
ciliğinde çok iyi otduklan Ihada'nın ikinci
böiümünde deyer almaktadır"
Proje tarihi öneminin yanı sıraTürk ve Ital-
yan halklan arasında da yeni bir süreci baş-
İatıyor: "Paflagonya projesi başta çok uzak
bir projeydi. Fakatzamanla,adım adım ulaş-
üğımız buigulann yaratoğı itki güçle iyi yol
kat edebibnek için güçlü bacaklara, iyi uça-
bilmek içindegüçlü kanatiara sahipokiuk bir
anda. Venedik insanlan olarak kimliğimizJe
ilgüi epey süanülar çektik Bugün bölge insa-
numzın geldiği konumda ö\1e zannediyormn
kibutarailaradoğru yaptığımız hareketken-
di ilklerimize ulaşmak açısuıdan kendi eski
görUntümüzü yakalamak açısuıdan çok bü-
yük önem kazanmaktadır. Halklar arasında
akrabalık varatan, kardeşük bağuu daha da
geliştirmevi amaçlayan proje, manevi bir an-
lam, tarihsel bir sorumluluk taşıyor. Duydn-
ğumuz gururu tarif etmek olanaksız".
Italyan milletvekili ve Italyan Parlamento-
su Kültür KomisyonuÜyesi Flavio Rodeghkro da
konunun tarihi, kültürel ve ticari anlamda iki ül-
ke arasmdaki ilişkileri ve bağlan güçlendireceği-
ni, uluslararası arenada ve ıtalyan Parlamento-
su'nda dile getirilmesi için üzerine düşeni yapa-
cağını söyledi. Rodeghiero aynca bunun Avru-
pa'yla uyum açısından da önem taşıdığını, yalnız
iki ülke arasında değil tüm Avrupa ile ilişkileri de
olumlu bir biçimde etkileyeceğini söyledi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Dorian Grayden
Bugîine...
"ve ben yine de inanıyorvm ki, tek bir insan
bile yaşamını bütünüyle ve kana kana yaşaya-
bilseydi eğer, her duyguya biçim, herdüşünce-
ye aniatım, her düşe gerçeklik kazandırabilirdi
(...) Gelgelelim aramızda en cesur olanlar dahi
kendi kendilerinden korkmaktalar. Vahşilehn
kendi kendilerini sakatlamaian geleneği, yaşa-
mımızı yıkan o kendini yadsımada trajik bir bi-
çimde sürmekte (...) Ruhlar, kendilerine yasak-
ladıklan şeyler yüzünden hastalanmakta..."
OscarWilde'ın "Dorian Gray'in Portresi"nde,
Lord Henry'nın ağzından çıkan bu sözler, bire-
yin kendini yaşamayı bütünüyle göze alabilme-
sinin ve böyle bütünsel bir yaşam küftürünü sa-
vunabilmesinin önemini dile getirir.
VVilde'ın "Dorian Gray"\ yazdıği yıllann Ingitte-
re'si, ahlak bağlamında alabildiğine tutucu, bi-
reysel yaşama kültürünün neredeyse bütünüy-
le toplumsal kalıpların egemenliği altına sokul-
muş olduğu bir ortamdır. O günlerden günümü-
ze uzanan çizgide elbette ne Ingiltere, ne de Ba-
tı'nın geri kalan bölümü sözünü ettiğimiz tutu-
culukta demir atmış olarak kalabildi. Zamanımı-
zın yaşamında artık bireyin yaşamını "kana ka-
na " yaşamasının önündeki tüm engeller, en azın-
dan görünüşte kalkmış gibi.
Ama bu, acaba bu bağlamda bireyin gerçek
anlamda birey olabilmesini sağlayabildi mi?
"Aramızda en cesur olanlar dahi kendi kendile-
rinden korkmaktalar", diyor Lord Henry. Peki bu-
gün bu korkunun artık kalktığı, insanoğlunun
içinden gelen duyguları her koşulda korkusuz-
ca dile getirebildiği, yaşamını da bu duygular
doğrultusunda düzenleyebildiği söylenebilirmi?
Kanımca hayır.
Günümüzde tek değişen, belki de kendi ola-
rak yaşamayı göze alanların sayısının eskiye
oranla daha yüksek olması. Ama bu sayı, henüz
çoğunluğun sınıriarına bile varabilmiş değil. İn-
san, yaşamına egemen kavram ve ilkeleri ken-
disi oluşturmak yerine edinmeyi ya da devral-
mayı sürdürdükçe de bu durumda bir değişiklik
beklemek, boşuna.
Bugünün insanı, "duygulan işe kanştırmamak"
ya da "ciddi olmak" adına kendini aslında ne
denli isterse istesin olamayacağı bir şeye, birtür
otomata dönüştürmek peşinde. Öyle ki, kimi
alanlarda tüm insanca duygulardan uzaklaşıl-
ması, kimi zaman sevgilerin doludizgin gösteril-
memesi, yaşamı en değerli kılanlann saklanıp
bastırılması, birer "kişilik", "kararlılık"yada "işin
ciddiyetinin" belirtisi sayılmakta.
İnsanoğlunun yaşama kültüründe, bu kültür
içerisinde yer alan, alması gereken insanca iliş-
kilerde duyguları bir düğmeye basılmışçasına
devreye sokmak ya da devreden çıkarmak ola-
sı mıdır? Olası olmaması bir yana, böyle bir şey
insan açısından uğrunda çaba harcanmaya de-
ğer bir hedef sayılabilir mi? Yoksa yaşama kül-
türünün insanca özünü bulmak için "Dorian
Gray'in Portresi"ndek\ satırları tekrartekrar oku-
mak mı asıl çabamız olmalı? "ve ben yine de ina-
nıyorvm ki, tek bir insan bile yaşamını bütünüy-
le ve kana kana yaşayabilseydi eğer, herduygu-
ya biçim, her düşünceye aniatım, her düşe ger-
çeklik kazandırabilirdi..."
Bence bu satırlar, insanca özünü gittikçe yrti-
rip donmaya doğru yol alan bir dünyayı yeniden
gerçek anlamda "insanlann dünyası"na dönüş-
türebilmek için, sevgileri göstermeye mazeret
aramaktan vazgeçebilmek için, en azından tar-
tışılmaya değer!
e-posta:ahmetcemalCn superonline.com
acem20(a hotmail.com
Jacksonlar'ın anlaşmazlığı
• LOS ANGELES (REUTERS) - Michael
Jackson ve beş kardeşinin 1984'teki
'Victory' turnesinden sonra yapacaklan ilk
çalışmalar üzerine çıkan anlaşmazlık büyüyor.
Altı kardeş, eylül ayında Michael Jackson'ın
müzik kariyerinin otuzuncu yılı nedeniyle
New York Madison Square Garden'da konser
vereceklerdi. Ancak Jacksonlar, sahneyi
Jermaine ve gruba sonradan katılan Randy ile
paylaşacaklanndan bilet fiyatlan yükselince
geçen hafta konseri izlemek isteyenlerden
tepkiler gelmeye başladı. Buna karşılık,
şovlann prodüktörü David Gest, cuma günü
yaptığı açıklamada, Jermaine'i programdan
çıkardığını belirtti. Jackson 5'in üyelerinden
Marlon Jackson ise geçen pazartesi günü
Randy'nin Michael, Tito, Jackie ve kendisine
katılacağını. ama Jermaine'in programda yer
almayacağını ifade etti. New York Motovvn'da
Jackie, Tito, Marlon ve MichaePla sahneye
çıkan Jermaine, 1975 yılında gruptan aynlmış
ve onun yerine geçen Randy ile grup,
'Jacksons' ismini almıştı.
Yunan müzelerinde grev
• Kültür Servisi - Yunanistan'da grev
nedeniyle cuma gününden beri kapalı olan
tüm arkeolojik alanlar ve müzeler, kapılannı
salı günü de ziyaretçilere açmadılar.
Sendika yetkililerinin salı gününden
itibaren 48 saatlik birbirinı izleyen üç
grevin daha yapılmasına oybirliğiyle karar
verdikleri belirtildi.
BUGÜN
• İFSAK'ta saat 19.30'da Enis Rıza'nın
yönettıği 'İstanbul'a Dair' ve Mustafa Ünhı ile
Selda Meral'in yönettiği 'Süryoyo' adlı
belgesel filmler izlenebilir. (292 42 01)
• HARBİYE AÇIKHAVA TtYATROSU'nda
saat 21. 00'de Teornan bir konser verecek.
(296 36 10)
• BEYOĞLU SİNEMASI'nda Ron Friche'in
"Baraka" adlı filmı görülebilir. (251 32 40)
• tŞ SANATta Christian Vincent'ın 'Aynhk'
adh filmi izlenebilir. (0216 454 15 55)