25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 TEMMUZ2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 eatttsyoa tişmez." Hükimettttçdüşna! Komtele Türk Telekom paylaşılamıyor... Türk Telekom'a paha biçilemiyor... Türk Telekom para etmiyor... Türk Telekom'a müşteri çıkmıyor... Türkiye'de Türk Telekom'la yatılıp Türk Telekom'la kalkılıyor... Vatandaş, Bakırköy Türk Telekom'a gidip kablolu televizyonunu naklettirmek istiyor... Türk Telekom'daki Eletrtronik posta: denizsomocurtAuriyet.com.tr Tel: 0.21£512 05 05 Faks: 0.212.512 44 9? - CHP örgüt yöneticilerinin tanımadıklan kişilerle tanışmalan istenmiş... "Birbirlerini tanıvacaklar!" memur, önüne "Bebek Telekom Müdüriüğü'ne J yazılmış matbu bir dilekçe koyuyor... Bakırköy'ün dilekçesi yok! Vatandaş dilekçeyi okuyor, dilekçede "Aşağıdaki adresime kablo TV tesisini ederim" yazıyor... Vatandaş ne edeceğini bilemiyor! Vatandaş matbu dilekçenin en altını okuyor, "Nakil ve ücretli iade yapamayacağımı kabul ediyorum" yazıyor... Vatandaş neyi kabul ettiğini anlayamıyor... Türk Telekom kapanın elinde kalmış kimse umursamıyort olu Istanbul Dolapdere'de bir "hane"ye dü- şüyor Yeşim Yasin'in... Sefalet sınınnın kat be kat aşıldığı mekânda, bir anne ve üç kü- çük kız çocuğuyla karşılaşınca donup kalı- yor... Bir apartmanın bodrumunda akar suyun, tuva- letin ve mutfağın olmadığı; pisliğin, rutubetin ve yo- ğun idrar kokusunun olduğu dört duvar arası tek oda- da yaşanan drama tanık olduktan sonra oturup bir mektup yazıyor Nesin Vakfı'nın Başkanı Ali Nesin'e: "... Anne, bir zamanlar sokak çocuklarının çete re- islerinden birinin eşi. Kocası hapiste ve çıkma olası- lığı zayıf. Kadın sanınm madde bağımlısı ve yine sa- nınm paraya sıkıştığında fuhuş dahil her yolu deni- yor. Çocuklar, yan çıplak ve inanılmaz derecede bakjm- sızlar. Beslenmeleri sadece ekmek, pilav ve makar- nadan ibaret. Başka yemek yapılmıyor. Yiyeceklerin de sakın taze ve temiz olduklannı düşünmeyin.. ten- cere diplerinden, hatta yerdeki pisliklerin içinden yi- Deniz yıldızı yorlaryemeklerini... En büyük kız, bu yıl yedi yaşını bitiriyor ve okula git- miyor. Ortancası dört, en küçükleri üç yaşında. Bu ko- şullarda bile hâlâ gözlerinde bir çocuk pırıltısı taşıyor- lar ve sevgi, ilgiye çok açlar... Bu üç küçük kızın şiddet ve suç sınırlannın ötesi- ne geçmeleri an meselesi. Derhal yaşadıkları kor- kunç ortamdan onları kurtaracak ve koruması altına alacak bir kurum bulunması gerektiğini düşünüyorum. Konuyla ilgili uzmanlığım yok.. ama birlikte yaşadık- lan kişi öz anneleri olsa bile, gerek ortamın gerekse annenin durumu bu çocuklara bir 'yann' umudu oluş- turmuyor gibi geliyor bana. Bugün, Vakfınızdan Be- slme Hanım'la görüşünce biraz umutlandık. Belki siz kucaklayabilirsiniz ya da en azından onlan kabul ede- cek doğru adresleri gösterebilirsiniz bize." iki gün sonra Ali Nesin anyor: "Derhal, çocuklan Vakfa getirin..." Aziz Nesin'in Çatalca'da kurduğu Nesin Vakfı, maddi zorluklar içinde çalışıyor ama.. Ali Nesin "der- hal" diyor... Yeşim Yasin, çocuklan aldığı gibi Çatal- ca'ya gidiyor, vakıf yöneticileriyle görüşüyor... Sonra bir mektup daha yazıyor: "Vakıf yöneticileri ve özellikle Vakfın annesi Nuran Hanım'la bir araya geldik; yaşlan uygun olan, büyük ve ortanca kızı bağırlanna bastılar. Artık bu iki küçük kız, Vakfın koruyucu kanatları altında. Onlar umanm Nesin Vakfı'nın onlarca 'deniz yıldızı'ndan ikisi olacak- lar. Bu örnek duyarlılığın önünde sevinçle, coşkuyla, minnetle egiliyorum. Teşekkürler Nesin Vakfı, teşek- kürier Ali Nesin..." Nurgül ve Neslişah yeni bir yaşama başladı; Gi- zem belki seneye ablalarının yanına katılabilecek... Nesin Vakfı'na destek bir insanhk görevi olmalı... SESSİZSEDASIZ(İ) NlinİKVMICEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutku" yahoo.com Türkiye-IMF ilişkisi: STAND-BY COMEDY! Markopaşa, bugünü 50 yıl önce göndü Geçen pazar, Mehmet Saydur'un eylülde çıkacak kitabı "Markopaşa Gerçeği"nden söz etmiş, Sabahat- v tin Ali, Aziz Nesin, Rıfat llgaz'ın 1946'da yayımlamaya başladığı ve an- cak toplatılmadığı zaman çıkan dergi- den alıntılar yapmıştık... Markopaşa, Amerika'dan 'bakan' it- hal etmeyi öneriyordu... 50 yıl sonra öneri gerçek oldu... 50 yıl öncesinden alıntılara devam ediyoruz, öngörüler bir bir gerçekleşi- yor: "... Amerikan yardımının asaleti hak- kında şüpheye mi düşüyorsunuz? Va- tan hainisiniz! Bu yardımın asıl dertle- rimize çare bulmadığını, omzumuzda- ki yükü azaltmadığını mı söylüyorsu- nuz? Bolşeviksiniz. (...) Amerikan man- dacılarından başka herkesin aklına takılan, 'Bu yardımın sonu nereye varacak?' sorusuna neden açık ve inandırıcı cevap veremediler, hatta işin münakaşasına bile yanaşmadılar..." (19.5.1947) "... Dünyayı bir ahtapot gibi sarmaya çalışan emperyalist sermayenin kuca- ğına atılmak, milletin alın terini dolara ve sterline satmak isteyenler kim? Gözü doymaz paranın bu korkunç taarruzu kar- şısında milletini ve vatanını seven her na- muslu Insan sesini yükseltmege mec- burdur. Çünkü bir memlekete girip yer- leşen yabancı sermayeyi çıkarıp atma- nın, yabancı ordulan sürüp denize dök- mekten çok daha güç olduğunu, biz Osmanlı Imparatorluğu'nun mirasçıları herkesten iyi biliriz." (2.12.1946) ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Istanburda 'küfelik' olabilmek Hıç "küfelik" oldunuz mu?.. Bu terimi hiç duymamış gençler bile var artık... Yakın geçmişe kadar. Is- tanbul'un pazarlarında "kü- feciler" gezinirdi... Biraz varlıkh hanımlar, ahşveriş- lerini onlarla dolaşarak yapar- lar; "küfe dolunca" da bir- likte ev in yolunu tutarlardı... Hasırdan örülme ve kayış- lanyla sırtta taşman küfele- rin "içki kültüründeki" ye- ri ise bir başkaydı... Başı ("ser"i) bir "hoş" olup da eve gidemeyecek kadar "ser- hoş" olanlan kurtaranlar da yine küfecilerdi... Bızlergöremedik ama.. kü- feciler "zom" olanları sırt- lanndaki küfelere yükledik- leri gıbı yatak- larına kadar götürürler- miş. . Bu nedenle, meyhane- de masanın üstüne yığı- lanlanmıza, ertesi gün "Dün gece yine küfelik- tin..." demeyi sürdüren son kuşak da aalıba biz olduk... "••• Dahaeskilere gidersek, Bi- zans dönemının ünlü "şa- rap âlemleri" bir yana, Os- maniı > ıllannda da yine "iç- ki"nin lstanbul'daki "kent kültüründe" zengin bir ye- ri olduğunu görürüz... Ömeğın, IV. Murad'ın iç- kiye ve tütüne savaş açtığı 163fl'larda bile Istanbul'da 600den fazla meyhane, 300 kadsrda "koltuk meyhane- si" -.armış... H;le Lale Devri'nde (17i8-1730)içkıartıkoden- li "!stanbullu"dur ki özel bir "adabı" da gelişmeye başlımış. şiirlerde-şarkılarda buginlere dek gelen "duy- gulı yerini" edınmiştir. Bı renklı serüveni merak edeılere İstanbul Ansiklo- pedsi'ndekı "içki" mad- desni okumalarını tavsiye edeim... Ekıbayramlarda ziyaret- çilreıkram edilen. çeşit çe- şit % e e\ lerde özenle yapılan "likorlerin" nasıl türüne gö- re frklı cam kadehlerde su- nuliuğunu; ünlü Bomonti binbahçesinin ta 19. yüzyıl sorarmdan itibaren İstan- bul an en keyiflı köşelen ara- sınanasıl "rağbet" gördü- ğüııi; dahası 20. yüzyıhn baş- lannda da yine bir "Osman- lı İstanbul'u" belgesi ola- rak. kentteki meyhanelerin ve içkili lokantalann tanıtıl- dıgı "Müskirat (İçki) Reh- beri"nin bugün bile eşine rastlanmadığını.. acaba kaç kişi artık anımsıyor, ya da biliyor?.. • • • "Kent ve yaşam kültü- ründe" işte böylesine bir geçmişe sahip olan tstanbul, son 6-7 yıldır belediyecilik- te de "farklı" olduklarını ikide bir "içkiye tavır ala- rak" göstermeye çalışanla- rın yönetimi altında... Anımsanırsa, ilk "hamle- yi" Beyoglu meyhanelerinin camekânlanna "siyah per- de" astırarak baş- latmışlardı...Son zamanlarda ise "Galata Köp- rüsü lokanta- ları" için bi- le benzer tar- tışma yarat- tılar; epey za- mandır da Türkiye'nin en çok ziyaret edilen turistik merkezi Sultanahnıet'te ay- nı gerilim yaşanıyor... Peki; ne yapmalı?.. İstan- bul, böylesine "İstanbul'a yabancı" yöneticilere karşı nasıl korunmalı?.. Galiba en iyısi "külrürel bir sınav" yapmak... Bu ken- ti yönetmeye"aday" olacak- lara, öncelikle "İstanbul sev- gisiyle yoğrulmuş aşk şar- kılannı" söyletmek... Örneğin, her kim ki şöyle yürekten ve duygu yüklü bir sesle; "Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İs- tanbuKun..." dıye başlayıp. "seni aradım kadehlerde- ki dudak izlerinde..." diye devam ederse, belediye baş- kanlığı adaylığını da "hak etmiş" olmalı... Ya da "Hiç küfelik oldun mu?" sorusuna "Hayır" di- yorsa, sınavı geçebilmesi için "son şansı" olarak da Mü- nir Nurettin Selçuk'un bes- telediği, Behçet Kemal Çağ- lar'ın şu dizelerini sormalı: "İstanbuJ'u sevmezse gö- nül aşkı ne anlar; Sarsın bizi akşamda şa- rap rengi dumanlar..." Güzel Istanbulumuz... İşte bütün bu "insancıl er- demlerinden" uzaklaşanla- rın elinde kalmanın boynu bükük "mahzunluğunu" ya- şıyor... Oekinci(« cumhuriyet.com.tr. KİM KİME DLM DUMA BEHİÇ AK behicakuı turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBt SEMİH POROY semihporoy(a yahoo.com İİİIİİİllllİI TARİHTE BUGÜN MIMTAZ ARIKAN 22 Temmuz rtff MAMUT ü/Ş/ r/CARET/l 'rt BUGÜN, LONPRA DOKIAÜINDA, 1? TOU MAMUT &p Açık. AeneMA IL£ sArrffi çjtcA- RJLDt. ÇOK eSKl'PBN 8£RI FİLDİp, PEĞeRL) 8İR TİCAR.İ M/V- OLARAK giUUKAeKTEYOİ. ANÇAK, BÜYÜK SAYIDA MAMUT FOSİU BÜ- SONSA, İLGİ, ONlABtN P£V âA/LAŞMÇr/ ÖZELÜtOE8A LBR.İ H£IU TAIO.IKLAIZDA VBYfi BUZULLA&N Ç HALDC BUU/MAM BU FOSiU£K<tJ & Oe/UAL FÎLLE&UICİNOEN ÇoK ım oe MAUTBUYP/. SÖZ. KOUUSU PONMUÇ MflMUTLAR Ç.O6U f££Z H/Ç BO- ZHLMADAU KALMlŞ, HATTA ETLE&Nİ P/p- RİP YiY£NLe& OLMUÇTU/. OO Uztuntuk/arı 3fnetreyi, «ğıHıliart 90hg'ı Türkıye Gazetecıler Cemıyeti'nın yayınladığı günlük Bizim Gazete Ülke sorunlanna ılişkın raporlanyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyla, tarafsız haberleriyle sivil toplumlann gazetesı. Düzenlı okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212.511 08 75 Başka Türkiye Yok Haydi Fidan Dikelim ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PANO DENİZ KAVLKÇUOGLU Yaşanmış Bir v Batı Yakası 1 Öyküsü 6O'lı yılların sonunda Nümberg'de üniversiteye gi- derken bu tarihi kentteki en iyi dostlanrndan biri de çocukluk yıllanmın Cihangir'inden tanıdığım, ba- bamın Yüksek Denizcilik Okulu'ndan okul büyüğü olan Kaptan Necdet Or'un oğlu Berk Abi idi. Tür- kiye'nin ilk balıkadamlarından olan Berk Or, o sıra- lar Nürnberg'in en tanınmış mimari bürolarından birinde çalışıyordu. Başta caz müziği olmak üzere sanatın her dalına ilgi duyan, hayatı dolu dolu ya- şamak isteyen, sportmen yapılı, başarılı bir mimar- dı. Sabahları işyerine yürüyerek gıder, her defasın- da da Almanya'da o düzeydeki çalışanlar arasında yerleşik bir gelenek olan 15 dakikalık "akademik rö- tar" hakkını kullanırdı. Bir akşam evine yeni aldığı caz plaklarını dinlemeye gittiğimde canını sıkkın görmüştüm. Sorunca, son zamanlarda sabahları işe geldiğinde, büronun idari işlerini yöneten ticari genel müdürü, odasının kapısında dikili bulduğu- nu; adamın her defasında "ukala" bir tavırla saate bakıp "Guten Morgen Herr Or" deyişine canının sı- kılmaya başladığını anlatmıştı... Aradan birkaç gün geçtikten sonra üzerindeki rahatlıktan, Berk Abi'nin u soıvn"u çözdüğünü an- lamıştım... Sorun oldukça ilginç ve bir o kadar da etkili bir yöntemle çözülmüştü... Yine bir sabah adamı kapıda dikilir bulunca tepesi atmış, hele adam yine o "ukala" tavrıyla saatine bakıp İyi sa- bahlar, Bay Or" deyince, Berk Abi'nin sinirleri bo- şalmıştı. Elindeki seramik katoloğunu herifin kafa- sına fırlatmış, beş kiloluk katalog adamın yanağını sıyırıp duvarda patlamıştı... Berk Abi gülerek ada- mın o günden sonra kendisine özel bir saygı gös- termeye başladığını anlattıktan sonra, "Demekbun- dan anlıyormuş bizim Müdür Bey" dıye eklemişti... • • • Arada sırada karşılaştığımızda eski günleri yâd et- tiğimiz Berk Abi'nin bu yaşanmış öyküsünü, uzun yıllaryaşayacağım Almanya'da hiç aklımdan çıkar- mamıştım. Diğer Batılılar gibi birçok Alman da ge- rek iş ilişkilerinde, gerek sosyai ilişkilerde olsun, kaşınmadan edemezlerdi. Elinizi verirsiniz, kolunu- zu isterler; alçakgönüllü olursunuz, tepenize çıkar- lardı. Bu nedenle insana ilk anda oldukça ters ge- len bu "Berk Abi yöntemi", yerinde uygulandığın- da gerçekten çok etkili oluyordu. O nobran, haşin, katı Alman gidiyor; yerine uysal, anlayışlı, yumuşak başlı bir insan geliyordu... Çok sevdiğim, hayatın birçok güzelliğini paylaş- tığım Alman arkadaşlanm da dinlediklerinde hak ver- mişlerdi bana... Oturmuş, bunun nedenlerini tartış- mıştık aramızda... Batı insanında "şiddet", üyesi olduklan toplumlann gelişim süreçlerinde önemli rol- ler oynamış bir olguydu. Ortaçağın feodal düzeni, din savaşlan başlıbaşına "şiddet"ti. Asya, Afrika, Ame- rika kıtalannın sömürgeleştirilmesi "şiddef'e daya- narak mümkün olmuştu. Ispanyollar, Fransızlar, Bel- çikalılar, Portekizliler, Hollandalılar üç kıtada mil- yonlarca insanı yok etmişlerdi. Feodalizmin yıkılı- şında da, kapitalizmin gelişmesinde de "şiddet" başrolü oynamıştı. Yalnızcall. DünyaSavaşı'nda50 milyon insan ölmüştü Avrupa'da. 6 milyon Yahudi- yi, yanm milyon Çingeneyi gaz odalannda öldürüp fırınlarda yakmıştı Almanlar... "Uygar" Batı devlet- leri daha birkaç yıl öncesine kadar bırakmamak için her türlü "şiddet"] uyguladıklan eski sömürgelerin- de milyonîarca insanın kanını dökmüşlerdi... Bu "nıh"lan sıyrılmak, içtenlikle isteseler, arzu etseler bile pek kolay olmuyordu birçok Batılı için... Bir an geliyor, o nobran, haşin, katı, zorlamacı, da- yatmacı, aşagılayıcı "nj/ı"depreşiveriyordu... "Berk Abi yöntemi" işte burada, tam bu noktada geçer- lilik kazanıyordu. O "ruh" hiç ummadığı, hiç bekle- mediği bir anda, bizim Kurtuluş Savaşımız gibi, sert bir kayaya çarpınca değişiveriyordu birden. Yumu- şuyor, uygarlaşıyordu yeniden... 0 kadar çok örne- ği vardı ki bunun... Son aylarda Türkiye'ye gelip giden, sömürge va- lisi edasıyla, bizi yönetenlere öğütlerde bulunan, buyruklar veren, tehditler savuran Dünya Bankası, IMF, ABD yetkililerini gördükçe, kulakları çınlasın, Berk Abi'nin o yaşanmış "Batı Yakası" öyküsünü anımsamadan edemiyorum... Nasıl da kaşınıyor herifler... Ne istediklerini öyle iyi biliyorum ki... Ama kim, kim çekecek bekledikleri o "hassstirl... Orta- da "adam" gibi adam mı kaldı?.. e-posta: dkavukcuogluCatuyap.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 SOLDAN SAĞA: 1/ Hıristiyan- lıkta para kar- şılığında gü- nahlardan kurtulma işi. 2/ Çayın etkin maddesi... Su- lardayaşayan 5 tek hücreli bir canlı. 3/Birişi yerine getir- 8 me... Bir pa- 9 muk cinsi. 4/ Ilgi eki... Inatçı. 5/ Ateş. baş ağnsı, bu- run tıkanıklığı akıntısı ile beliren 3 yüz sinüslerinin ilti- haplanması. 6/Hint- li kadınlann ulusal 6 giysisi... Birnota. 7/ Dizkapağı ile ayak 8 bileğinin ortasında 9 biten pantolon... Maddenin üç temel halinden bi- ri. 8/ Resimli duvar ilanı... Dar ve kalınca tahta. 9/ Divan edebiyatında meyhaneci. tasavvııfta ise tarikat şeyhi anlamında kullanılan sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir kimsenin davranışlanna temel olan ahlak ilkelerinin tümü... Kadınlann giydiği kolsuz üst- lük. 2/ Çok güzel. pek hoş... Gösteriş. caka. 3/ Saydam tabaka üzerine çekilen pozitif fotoğraf... At ya da araba uşağı. 4/ "Memduh — " : Sinema yönetmenimiz... Kargaşa, başıboşluk. 5/ Tıp di- linde idrar salgısının azalmasına verilen ad. 6/ Sağ- lık havuzu... Lütesyum elementinin simgesi. 7/ Keman yapımıyla ünlü bir Italyan ailesi... Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durum- lar. 8/ Afrika'da bir ırmak... Çekilerek balık av- lamaya yarayan el ağı. 9/ Belçika'da kaplıca ve sayfiye merkezi olan bir kent... Namaz çağrısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle