14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SfcYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2001 ÇARŞAMBA 8 INCELEME Osmanlı düşüncesi, çağını kavrayacakyeni kavram ve ideolojiler üretememiştir Dil, laisizmveîslamiyet DEMtRTAŞCEYHUN Son yıllarda, neredeyse ürettikleri bütün mallara özellikle Ingilizce ad- larbulan,çokiyi Ingilizcebilmeyen- leri yanlannda artık şoior olarak bi- le çahştırmayan, gazetelerimize tngi- lizce ilanlar vererek işçı aramayı şan sayan, Ingilizce bilenlerinin Türkçe konuşmalannı Ingilizce sözcüklerle süslemeye bayıldığı. Ingilizce bilme- yenlerinin de kameralann karşısında kafasını gözünü yararak Ingilizce lii- gatparalamaktan sanki cinsel birtat aldığı işadamlanmızın, gerçekten Türkçcmiz ile ne gibi sorunlan ola- bilirki Allahaşkına? Tıpkı 12 Eylül'de darbe yapan ge- nerallerin ilk iş olarak Türk Dil Ku- rumu'na el atıp, dilin gelişmesini si- lah zoruyla durdurmaya çalışmalan gibi, ne ilginçtir ki şimdi de işadam- lanmızın en büyük örgütü TÜSİAD, Avrupalılann ıstediğı ölçüde demok- ratikleşebilmemizin önündeki on te- mel engelden biri olarak Türkçeyi göstermiş ve "anadil" kavramının anayasadan çıkarılarak Türkçenin yeniden "resmidü"' düzeyine indiril- mesini önermiş, artık her ne hikmet- le ise... Anadil. resmi dîl Gerçekten, "anadiT, "resmi dil" kavramlan nedir acaba? Devlet ile dil arasında ne tür bir ilişki vardır? Örneğin, kimi toplumlarda hâlâ "kançüarya diH" olarak da adlandı- nlan bu tarihi "resmi dil" ka\Tamı, birçok yeni toplumsal işlev üstlen- miş günümüzdeki "sosyal devlet" an- layışının gereksinimlerine de yanıt vermek için yeterli midir? "Anadil" kavramı, devletler için de kullanıla- maz mı gerçekten 9 Osmanhlar ve dil Bilindiği gibi, tarihimizde ilk Ka- ramanoğlu Mehmed Bey, 1277 yılın- da, Selçuklu sultanlannın saraylann- da Tûrkçe konuşulmasını yasakla- masına bozulup, beyliğinde de "di- vanda, dergâhta, bargâhta ve mey- danda" Türkçeden başka dil konu- şulmasını yasaklamıştır. Türkçenin, ilk kez bir devletin resmi diTi olma- sı ise tam 600 yıl sonra gerçekleşe- bilmiştir ancak. Abdülhamid. Bırin- ci Meşrutiyet'te, 1876 yılında, kuru- lacak meclisin toplantılannı hangi dilde yapacağı sorunu yüzünden, ha- zırlanan Kanun-i EsasTnin 18. mad- desini de onaylayarak "Türkçenin, Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi dili olduğunu" çaresiz, kabul etmek zorunda kalmıştır. Nitekim, 1878'de Meclis'i süresız kapattıktan sonra da saraydaki has adamlanndan Aüf Hü- seyin Efendi'ye "Arapça güzel Bsan- dır, keske onu resmi dil yapsaydım" demiştir. Gene bilindiği gibi. Kayı aşireti- nin anadili olan Oğuzca (Oğuz Türk- çesi), tarihçilerin belirlemelerine gö- re Beyfik'in de dili olarak kullanıl- mıştır, ta bir imparatorluk haline dö- nüşülünceye dek. Ne var ki Oğuzca, bir göçebe aşiret dilidir, konuşma di- lidir sadece. Öte yandan ise Selçuk- lulardan de\Taldıklan medrese ve ka- düık kurumları aracılığıyla "Arap- ça" da yargı ve eğitim dili olarak işle- vini zaten sürdûrmektedir Beylik'te. Galiba bu nedenle de Oğuzcanın ya- pısını filan düşünmekten çok, "haa- ra konmayı" yeğleyen bir göçebe iç- güdüsüyle, önünü ardını fazla kurca- lamaya da gerek görmeden, bu duru- mu benimseyivermişlerdir kolayca. Ancak, çok ilginçtir ki bir impara- torluk haline dönüşürken, gerçi yar- gı ve eğitim dilinin daha soora da ge- ne Arapça olarak sürdürülmesine göz yummuşlardır atna. Oğuzcanın yeri- ne Arapçanın devletin resmi dili ha- line getirilmesine de kesinlikle izin vermemişler ve bugün "Osmanh" di- ye adlandınlan bir yeni "yapay dil" uydurmuşlardır, bilindiği gibi. Ta 1876 yılına kadar, tam dört buçuk yüzyıl boyunca da bu yapay dili, dev- oluşturan "Osmanh ideolojisi"nin adı olarak değerlendirilse gerektir doğrusu. Yeni kavram üretllemedl Ama, bizce gene çok ilginçtir, Os- manlı devletini kısa sürede yeryüzü- nün en büyük imparatorluklanndan biri haline getiren bu yapay dil, ne yazık ki sentetik yapısı yüzünden ay- nı süreçte bu oluşuma koşut bir ge- lişme gösteremediğinden, Osmanlı düşüncesi de çağını kavrayacak yeni kavram ve ideolojiler üretememiş, dolayısıyla ne Rönesans'ın farkına varabilmiştir ne de Aydınlanma Ça- ğı'nın... Bilindiği gibi, Osmanlı aydmlan bu gerçeğin bilincine de ancak Tan- zimat'tan sonra varmışlar ve 1850'lerde Türkçeyi keşfetmişlerdir yeniden. ca ile Türkçe, gerçekte, gerek sözdi- zimi (sentaks) yapısı gerekse dilbil- gisi kurallan açısından çok farklı iki dildir, bilindiği gibi. Çünkü Osman- hlar, Türkçenin (veya Oğuzcanın) henüz yazılı bir dilbilgisibulunmadı- ğı için, çaresiz Arapçadan ve Farsça- dan sözcük ve abece ile birlikte dil- bilgisi kurallannı da almışlardır. Os- telik, bu kurallan yalnız Türkçe söz- cüklere uygulamakla da kalmamış- lar. Örneğin Farsça kurallarla Arap- ça sözcüklerden, Arapça kurallarla da Farsça sözcüklerden yeni sözcük- ler üretmekte de sakınca görmemiş- lerdir. Ama bütün bunlara karşın, Os- manlıcanın temelini Arapçanuı oluş- turduğu da galiba kuşkusuzdur. Ancak, Osmanlıcanın temelini oluşturan Arapça. yani Osmanlılann cami, mescit, medrese, vakıf, kadınk vb. gibi Islami kurumlarla birlikte Selçuklulardan devraldıklan Arap- 12 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren. Eylül 1980 tarihinde darbe yapan generallerin ilk iş olarak Türk Dil Kurumu'na el atıp dilin gelişmesini silah zoruyla durdurmaya çalışmalan gibi, ne ilginçtir ki şimdi de işadamlanmızın en büyük örgütü TÜSİAD, Avrupalılann istediği ölçüde demokratikleşebilmemizin önündeki on temel engelden biri olarak Türkçeyi göstermiş ve "anadil" kavramının anayasadan çıkanlarak Türkçenin yeniden "resmi dil" düzeyine indirilmesini önermiş, artık her ne hikmetle ise... letin "resmi dfli" olarak kullanmışlar- dır. Arap abecesini benimseyip gö- rüşmelerini, oturum tutanaklarını, yönetim kararlannı, örfi yasalan, pa- dişah fermanlannı, hattı hümayunla- n bu dille yazıya geçirmişler, yazış- malan, duyurulan, antlaşmalan hep bu dille yapmışlardır. Ancak. sultan- lann bile. örneğin çocuklannı bu dil- le sevdiklerini, cariyeleriyle bu dille seviştiklerini söyleyebilmek ise kuş- kusuz olanaksızdır. Kitabet dili Kısacası, kendilerinin de "kitabet diB" şeklinde niteledikleri bu yapay dil. kesinlikle bir "konuşma dîB" de- ğil, salt bir "resmi dfl"dir, tam anla- mıyla. Bu yüzden de Osmanlı tmpa- ratorluğu'nun oluşma aşamasmda gereksindiği ideolojilerin bu yapay dille yaratılmasında da bir sorunla karşılaşılmamıştır, gene gördüğü- müz kadanyla. Örneğin, bu yapay dille yaratılmış "DKanEdebiyatT da bizce salt "İngUizEdebiyan", "Fran- sızEdebiyan" gibi Osmanh toplumu- nun bir dönemdeki edebiyatı olarak değıl, Osmanlı devletinin bir impara- torluk haline dönüşmesıni sağlamış kültür ve uygarlığın belkemiğini Kuşkusuz, ne Osmanlı aydını Türkçeyi hemencecik benimseyiver- miştir ne de Türkçe bir buyrukla res- mi dil olur olmaz Osmanlı düşünce- sinde köklü değişiklikler yaratmış- tır, doğal olarak. Osmanlıca ve islamiyet Örneğin, Türkçenin Osmanlı dü- şüncesinde köklü bir değişime neden olması şöyle dursun, 18 Mart 1877 günü ilk toplantısını yapan Meclis'te, ülkenin dört bir köşesinden gelmiş ve güya Türkçe konuşan mebus'lann birbirleriyle iletişim kurmalannı bi- le sağlayamamıştır, Yahya Kemal'in deyimiyle "konuşa konuşa bugüne getirdiğimiz" bu dil. Öte yandan, dört buçuk yüzyıldır bu yapay dilin man- tığıyla dünyayı kavramaya çahşmış Osmanlı aydınının, sihirli bir sopay- la dokunulmuşçasına bir anda Türk- çe düşünmeye başlamasını beklemek de elbette söz konusu dahi olmasa gerektir. Aynca, hemen şunu da belirtelim ki içerdiği Türkçe sözcük sayısının çokluğu bakımından her ne kadar sanki Türkçenin bir başka türü, Türk- çeden üretilmiş bir yeni lehçe (diya- lekt) imiş gibi gözükse de Osmanh- ça, gerçekten ne tür bir Arapçadır acaba? Çünkü, gördüğümüz kadany- la, îslamiyetle Arapça da büyük bir değişime uğramıştır. Kelimeler Örneğin. "birdüşüncenin,birkişi- nin. bir simgenin aşın biçimde taraf- tan olan ldşi" veya ~taraftan ohnak" anlamına gelen. bugün bizim "bağ- naz" dediğimiz. Batı dillerindeki "fanatik" ve "fanatizm* kavramlan- nın Arapça karşılığı "taassub" ve "mutaassıb" sözcükleri Müslüman- lıkla birlikte hızla değişerek "Ku- ran'ın ve hadislerin kendi inancı dı- şuıdaki bir başkainançve görüşleyo- rumlanmasuu hoşgörü ile karşılama- mak" ve "karşılamayan kişî'" anlamı- nı yüklenip tslamileşmiştir ve bu an- lamı bugün Türkçede "yobaz" söz- cüğü ile karşılanmaktadır, bilindiği gibi. Gene "eskiye özlem duyma, esld düzene dönülmesini isteme" anlamı- na gelen Batı dillerindeki "reaksi- yon" ve "reaksiyoner" kavramlan- nın Arapça karşılığı olan "irtica" ve "mürteci" sözcükleri de Islamileşe- rek "Müslümanuğm ilk günlerine dönme, Hz. Muhammed dönemine dönülmesini isteme" anlamlarını yüklenmiştir ve ilginçtir, bugün Türkçede, kavramın din dışı anlamı için "gerici"; dinsel anlamı, yani "Hz. Muhammed dönemine dönül- mesini isteme" karşılığı olarak da hâ- lâ "irtica" ve "mürteci" sözcükleri kullanılmaktadır. Kısacası, Islami kurumlarla birlik- te Selçuklulardan de\Tahnmış ve Os- manlıcanın belkemiğini oluşturan Arapça, en azından sözcüklerin an- lam yükleri açısından kesinlikle Isla- mileşmiş bir Arapçadır, görüldüğü gibi. Dotayısıyla, Osmanlı düşünce sistemini de budil biçimlendirmiştir. Ve bizce hiç kuşku yok ki. XIX. yüz- yıla böyle Islamileştirilmiş Arapça ağırlıklı bir yapay dil ile girildiği, da- ha doğru bir deyimle, anadil'siz giril- diği için de Osmanlı düşüncesi çağı- nı yakalamakta düşkülü kalmış ve imparatorluk, çaresiz, hızla sona er- miştir. Cerçekten. 'laisizm' nedir? Bilindiği gibi, hâlâ bir Türkçe kar- şılık bulamadığımız "meşruiyet" kavramı da, tıpkı "doğru yol" demek olan "şeriat" sözcüğü gibi, "geniş cadde, anayol" anlamındaki Arapça "şer" kökünden türetilmiştir ve aslın- da "doğru yolda ohnak". yani "töre vegeleneklereuygun ohnak" anlamı- na gelmektedir. Ama ne var ki bu kavram da, gene tıpkı "şeriat" sözcü- ğünün "Tann buynığu", "tslami ku- rallar" anlamına gelecek şekilde Is- lamileştirilmesi gibi, "Kuran ve ha- dislere uygun ohnak", yani "şeriata uygun ohnak" anlamında Islamileş- tirilmiştir aynı süreçte. Meşrulyet kavramı Oysa. "meşruiyet" ka\Tamı, insan- lığın "devlet kurma" aşamasına u- laşmasıyla birlikte siyasal bilincinde oluşmaya başlasa gerektir, galiba hiç kuşku yok ki. Yani kesinlikle tektan- nlı dinlere özgü değil, siyasal güçle- rin devlet kurabilmek için çoktannlı dönemlerde de "meşruiyete" gerek- sinimleri vardır çünkü. Nitekim, da- ha ilk devletlerden itibaren siyasal erki ele geçiren güçler. bu amaçla kendilerini göksel güçlerle özdeşleş- tirmek zorunluluğunu duymuşlar ve bilindiği gibi ya bu tannlardan biri ya da onun gölgesi veya vekili oldukla- nnı savlamışlardırbu yüzden. Islami- yetin bir devlet olarak kurulması da. bütün Arapça kavramlann Islamileş- tirilmesini bu nedenle zorunlu kıİ- mıştır doğallıkla. "Meşnıij'etini" bir göksel güçten veya Tann'dan alma- yan, "egemenliğin kavıtsız şartsız haUrta olduğu" ilk "laik" devlet de, bilindiği gibi tarihte ilk kez Fransız Devrimi'nden sonra, 22 Eylül 1792'de kurulmuştur. Dolayısıyla "mesnnyeti Tann'dan kazanan" dev- lete "teokratik", egemenliğin kavıt- sız şartsız halkta olduğu, "meşruiye- tini halktan alan" devlete de "laik devlet" denilmektedir. Ama bu gerçeği kavrayabilmek için, önce Türkçe düşünmeyi sağla- mak gerek, galiba... Ne acı... AVRUPA'DAN GURAY OZ Dönmek Hep dönme düşleri kurardık eskiden. Memleke- te, güneşe. sıcağa, dostlara... Artık dönemiyoruz. Fazla bir anlamı da kalmadı zaten. Mesafeler kısal- dı. Üç saat sonra Türkiye'deyiz; canımız isterse, pa- ramız yeterse, bir çağıran varsa, bir hasret büyü- müşse; bir turist gibi "dönüyoruz" memlekete. Dönmek denilince başka işler, başka vurgular, başka tatlar geliyor benim aklıma. Yaşadığımız çağ o başka tatları, başka türden dönmeleri zorlaştır- dı. Sözünden dönmeyi çok olağanlaştıran çağımız, kendine dönmeyi nasıl da güçleştirdi. Oysa sık sık kendine dönmeli insan. • • • İnsan kendine dönmeli. "Ben kimim, neyim, ne yapıyorum; bunca yıldır yaptıklarımla mutlu muyum; yoksa derin bir pişmanlık içinde mi- yim?" diye düşünmelı ve korkmadan dönmeli ken- dine. Pişmanlık hanesi çok dolmuşsa derin bir hü- zün, yürek çarpıntısını arttıran bir huzursuzluk du- yar insan. Ama belkı de gururla dönebilir kendi geçmişine ve "Yeniden yaşasam aynı günleri, aynı işleri yapardım, daha iyi yapardım" diyebi- lırsiniz. O yüzden, sınamak için kendini, kendine dönmeli insan sık sık. • • • Parıltıların içinde başı dönmüş, postmodern an- layışa neredeyse tümüyle teslim olmuş insan, bel- kemiğini bulmak, yitirdiğinı yeniden keşfetmek için kendine dönmeli. Değişimi anlamanın değişime teslim olmak değil, değişime hükmetmek olduğu- nu anlamadan kendine dönemeyeceğini bilerek dönmeli kendine. • • • Üretime dönmeli insan. Sanal dünyalarda üreti- min ortadan kalktığı yanılgısından kurtulmak için; dokunduğu her şeyin, ağzına giren her lokmanın, yararlandığı her hizmetin bir emek ürünü olduğu- nu yeniden hatırlamalı; yaka renkleriyle teoriler uy- durmadan, değişen yaşam koşullanyla birlikte ar- tan karanlığa teslim olmamak için, üretimsiz tüke- timin olmayacağını yeniden keşfetmek için üreti- me dönmeli insan. ••• İçinde yaşadığımız, hırçın birkavgayatutuştuğu- muz, çoğunlukla varlığını dikkate bile almadığımız doğaya dönmeli insan. Çöpümüz, dumanımız, ya- kıtımız, topumuz, tüfeğimiz, füzelerimiz, uranlı mer- milerimizle canına okuduğumuz doğaya, hiç değil- se arada bir dönmekte büyük yarar vardır. Cinayet yerine dönmekten kendini alamayan bir katil gibi de olsa dönmeli insan doğaya. • • • Unuttuğu şiire ve şarkıya dönmeli insan. Yüre- ğindeki sıkıntıyı paylaşmanın, sevinci başkalarına aktarmanın başka yolu olmadığı için, süzülmüşdü- şünceleri ıfade etmenin, insana ait olan her şeyi an- lamanın yoluna dönmeli. Düşünsel yoksulluğu red- detmenin başka yolu yoktur çünkü. • • • İnsan kendine dönmeli; paraya, borsaya, tahvi- ledeğil. Yaşamak için para önemlidir. Parayı birik- tirenler ve başkalarından esirgeyenler kendılerine dönemezler. Yaşamak için para bulmakta zorla- nanlar daha kolay dönebilirler belki. Başka bir yok- sulluğun içine düşmemişlerse eğer. Bir meta ola- rak paranın piyasasını küçümseyemeyiz, ama yi- ne de insana yabancı kalmalı para. Yaşamın aracı olmaktan çıkıp amacı haline gelmemeli. Insanı in- sanlığından çıkaran başka bir icat biliyor musu- nuz? Insanın özü şiir ve şarkı değil de para olursa insan kendine dönemez. • • • Kavgaya dönmeli insan. Haksızlıklarla kavgaet- mekten vazgeçen kendine dönemez. Ayakların uyuşmuş, kollarında derman kalmamış, yüreğinde- ki ateş küllenmiş bile olsa, harekete geçmek için kül ıçindeki o kor yeter. Kül içindeki kora dönmeli öyleyse insan. lyidir dönmek, insan kendine dönüyorsa. Unut- mamalı yine de; parlak giysilerin içinde, yaldızlan- mış eski düşünceleri ceplere tıkıştırarak da dönü- lebiliyor. Dönülebiliyor. ama kendine değil. İnsan doğaya, doğanın bir parçası olarak kendi- ne, geçmışteki ve gelecekteki anlamına, kavgaya, boyun eğmemeye, isyana dönmeli, dönebiliyorsa. Sakık'ın idam tezkeresi TBMM'de • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Terör örgütü PKK'nin yöneticilerinden Şemdin Sakık'ın ölüm cezasının yerine getirilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi, TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Sakık hakkında Dıyarbakır DGM, TCY'nin 36 ve 125. maddeleri uyannca: devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklann bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemler yapmak suçundan ölüm cezası vermişti. Sakık'ın dosyası ile birlikte TBMM'de idama mahkûm edilmiş 85 kişiye ait 58 dosya bekliyor. Sakık, TSK'nin Kuzey Irak'ta gerçekleştirdiği operasyon sonucunda yakalanarak Türkiye'ye getirilmişti. Yapı denetimi TBMM'de • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Depremlerde can ve mal kaybının en aza indirilmesi amacıyla yapılann denetlenmesine ilişkin yasa tasansı, dün TBMM'ye sunuldu. "Yapı denetim kuruluşlan" kurulmasını öngören tasan, bu kuruluşlann yapılarda hasar oluşması durumunda kusurlan oranuıda sorumlu olmalannı hükme bağlıyor. Tasanda, kamunun yapacağı yapılar ise kapsam dışında tutuluyor. TBMM'ye dün sunulan Yapı Denetimi Yasa Tasansf nın bu hafta sonuna kadar TBMM Genel Kunılu'ndan çıkanlması planlanıyor. Milletvekileri devamsızlıktan kaldı • tstanbul Haber Servisi - ISTMlKOM, Istanbul milletvekilleri arasmda en çok devamsızlık yapan politikacının ANAP'lı Güneş Taner, en devamlı milletvekillerinin ise DSP'li Yücel Erdener ve Süleyman Yağız olduğunu açıkladı. tSTMlKOM'un verimlilik ölçütlerine göre, en verimli milletvekilleri arasında Ali Oğuz, Savaş Yazıcı, Nami Çağan, Sühan Özkan, Cavit Kavak ve Süleyman Yağız gösterildi. Devamsızlık yapanlar arasında Ali Oğuz, Aydın Menderes, Irfan Gündüz ve Süleyman Arif Emre, Güneş Taner'ı izlediler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle