15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2001 ÇARŞAMBA HABERLER •zbuHah iavaları • DtYARBAKIR (Cumhuriyct Bürosu) - Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 arkadaşının şehit edilmesi eylemine kanştığınıitirafeden Hizbullahçı Mehmet Fidancı. dün ilk kez hâkim karşısına çıktı. Fidancı, gözaltında olduğu için hakkındaki kapsamlı iddianameyi inceleme fırsatı bulamadığını, bu nedenle savunma yapamayacağını belirtti. Mahkeme, Fidancı'nın istemini kabul ederek duruşmayı erteledi. Emniyette atama • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Emniyet Genel Müdürlüğü Haberleşme Daire Başkanlığı'na Yavuz Toker getirildi. Haberleşme Daire Başkanı Ekrem Ermiş, Teftiş Kurulu Başkanlığı'na atanırken Polis Başmüfettişi Yavuz Toker de Ermiş'ten boşalan göreve atandı. Emniyet Genel Müdür Vekili Ertuğrul Çakır tarafından hazırlanan atama karan, tçişleri Bakam Yücelen tarafmdan onaylandı. Öğretmenlere ceza • ALAPLI(AA)- Zonguldak'ın Alaplı ilçesinde, Türkiye genelinde 1 Aralık'ta gerçekleştirilen 1 günlük işbırakma eylemine katıldıklan gerekçesiyle, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından haklannda idari soruşturma başlatılan 189 öğretmenden 47'sine "maaş kesimi", 126'sına "kınama", 15'ine "uyan", l'inede "tevbih" cezası verildi. Idari cezaların, iş bırakma eylemine katılmaktan değil, 1 gün mazeretsiz göreve gelmemekten verildiği öğrenildi. DSP'den yasa önerisi • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - DSP milletveküleri, Zorunlu Tasarruf Fonu'nda biriken anapara ve nemalann hak sahiplerine verilmesini sağlamak için yasa önerisi hazırladı. DSP Bursa Milletvekilı Ali Rahmi Beyreli ve arkadaşlannca TBMM'ye sunulan yasa teklifinde, hak sahiplerine tercihte bulunma olanağı sağlanması istendi. DSP milletvekilleri başka bir yasa teklifiyle de devletin SSK primleri için yüzde 10'luk destek vermesini istedi. Özden'detı açtklama • AJNKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Yekta Güngör Özden, gazetemizin dünkü sayısında ANKA ajansı kaynaklı "Kutuplaşan partiye caydmcı yaptınm" başhklı haberle ilgili şu açıklamayı yaptı: "Sözlerim yanlış anlaşümıştır. Ben FP tüzelkişiliğinin sona ermesinin, karann Resmi Gazete'de yayımlanma koşuluna bağlanmasma karşı çıktım. Karan bu nedenle eleştirenler haksız idi. Milletvekilliğinin karann yayımıyla düşmesi anayasanın 84. maddesi gereğidir. Ben parti tüzelkişiliği konusunda RP uygulamasımn yanlış olduğvınu söylerken, milletvekilliğinin düşmesinin de yayım koşuluna bağlanmasınm bir anayasal çelişki olduğunu anlattım." ANAP lideri laiklik tartışmalarınm artık milleti bunalttığmı ileri sürdü Ydmaz 28 Şubat'a yüldendiAıNKARA (Cumhuriyet Bürosu) - ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yd- maz. FP'nın kapatıl- masıyla ılgilı olarak W AB kriterlerinde sudan ne- denlerie parti kapatüması di- ye bir şey yoktur. Bu bir de- mokrasi a\ ıbıdır. Yapüan işle- min hukuka a\ kın olduğunu söylemiyorum, sadece Türki- ye'nin arük böyle olayla- n geçmişte bırakma- sı gerektiğine inanıyorum" dedi. Yılmaz, 28 Şubat süre- cınden beri sü- ren laiklik tar- FP'nin kapatılmasının demokrasi ayıbı olduğunu, bu olaylann geçmişte bırakılması gerektiğini söyleyen Yılmaz, eski FP'ıilerin de bu durumdan sonuç çıkarması gerektiğini vurguladı. tışmalarının "arnk milleti bunaltüğuu, buna son verme zamanınm geldiğuıi" savundu. Yıl- maz; partileri kapatılan FP'lilere de "Mağ- dur otanlaruı da bir sonuç çıkarması zamanı geldi. Bu sonuç şudur: Türkiye'de siyaset yo- luyla Türk devletinin ana direklerinden biri olan laiklik ilkesini ortadan kaldırmak müm- kün değildir. Rejimin temelleriyle ka\ gaya gi- rerseniz pusuda bekleyen statükoya tahak- küm için çok önemli bir gerekçe \ ermiş olur- sunuz" diye seslendi. Yılmaz, partisinin grup toplantısında yap- tığı konuşmada, FP'nın kapatılmasıyla ilgili olarak üzüntüyü dile getirmek dışında fazla bir şey söylemediklerini vurgularken kapatma karannı "demokrasi ayıbı" olarak nitelendirdi. Yılmaz, FP'nin ka- patılması karanndan herkesin çıkar- ması gereken dersler olduğunu kayde- derken şu değerlendirmeleri yaptı: "Bunu bir demokrasi eksikliği olarak de- ğertendirmek dışında da çıkanlması gereken dersler var. Türkiye'nin demokrasi tarihi gös- teriyor ki Türkiye'de hak, hukuk \e demok- rasi mücadelesinin aşuı uçlarda yürütülerek başanya ulaştınlması mümkün değildir. Bu- nu yapabilecek ANAP dışında parti yoktur. Statükonun ovunlarnla merkezden uzaklaş- tınlanlann sonu hep hüsran olmuştur.' Laiklik tartışmalannın artık milleti bunalt- tığını kaydeden ANAP Genel Başkanı Me- sut Yılmaz. "Buna son verme zamanı geldi Bunun için öncelikli görev partilere düşüyor" diye konuştu. DERVİŞTEIS AINAP'LILARA: ÖzaFa hayranunANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ekonomiden sorumlu Devlet Baka- nı Kemal Derviş, ANAP grubuna bilgi verirken "Özal, hayranhkla iz- lediğim programlar uyguladı. Tür- kiye Özal'm yapısal reformlannı terk eftiği için sıkıntıya girdi" dedı. Mıl- letvekillerine. "Devalüasyonu aklı- nı/dan çıkann" diye seslenen Der- viş doların yükselmesi konusunda da "Burada ban- kalann bilanço makyajının da rolü varsanuım. Bunun ay sonunda ta- mamlanması ha- lindc, dolar belli bir dengeye oturacak- tır. Bugün dolann olması gereken fi- yat 1 milyon 150 bin liradır" açıkla- masını yaptı. ANAP grubunda milletvekilleri- ne bilgi veren Derviş. "IMF'nin 3 Temmuz'daki toplantısından sonra ) eni bir kaynak bekliyoruz. Döviz şu anda çok yüksek. Kriz dönemkrin- de bu tür şok geüşmeler olur. Bunu normal karşılamak gerekir. Burada bankalann bilanço makyajının da rolü var sanınm. Bunun ay sonunda tamamlanması halinde, dolar belli • ANAP grubunda konuşan Devlet Bakanı Derviş, "1980 sonrasında Türkiye'de müthiş güzel işler •yapıldı. Özal, hayranhkla izlediğim programlar uyguladı" dedi. birdengeyeoturacaktır" dedi. Soru- ları da yanıtlayan Derviş, Anadolu gezilerinin siyaset amacına yönelik olup olmadığı sonısuna, "Yapüğım iş siyaset değil, programın teknik yö- nünün bir parçası" yanıtını verdi. Derviş'e sert eleştiri Toplantıda sert eleştiriler yönelten Aydın Ayaydın, Derviş'i "şeffaf ol- mamak ve Emlak Bankasf nın kapa- tüması \e banka personelinin duru- mu hakkında TB- MM'ye yanlış bil- gi vermekle" suç- ladı. Edinilen bil- giye göre Ayaydın. "Takım çauşma- sından söz ediyorsunuz. Bu takım- dan Ecevit'in kaptan olduğu ve sizin oyuncusu olduğunu/ takıniı mı, yok- sa sizin kaptan olup 3-5 bürokratın oyuncu olduğu takırru mı kastediyor- sunuz" diye sordu. Ayaydın'ın "Mo- ratoryuma gidecektik" sözlerini eleştirmesi üzerine Derviş'in "Önö- müzde üç seçenek vardı. Ya mora- toryum, > a para basmak, ya da yapı- sal değişikliklerdi. İlk ikisini hiç dü- şünmedik bile" dediği aktanldı. Ayrışma sürecinde isyan büyüyor Erbakan dönemi sorgulanıyor BLLENT SARIOGLU ANKARA - Aynşma sürecindeki FP kadrosunda. Necmettin Erba- kan'ın gölgesinde geçen 3.5 yıilık döhem açıktan sorgulanmaya baş- landı. "Yeni oluşumcu'' milletvekil- lerinin "uztaşmacı genel başkan ada- yı" olarak gündeme getirdiği eski GİK üyesi Necati ÇeHk. "Hoca bak- u ki parti elden gidiyvr; baskın yap- ü. Recai Be> öbür taraftan ne talimat geürse onu yaptı ve dördüncü parti- yi de kaparbrdık. Bu kafayla Türld- ye'de bu kadar siyaset yapıhyor" de- di. Yeni parti hazırlığı için çahşmala- nnı Ankara"da sürdüren Recep Tay- yip Erdoğan, Çankaya'daki bürosun- damilletvekillerine, "Önceneyinol- mayacağuu göreüm" diyerek önce- liği Erbakan'a tanıdığını bildirdi. Er- doğan'ın son günlerdeki çahşmala- nna 10 dolayında FP kökenli millet- vekilikatıldı. Yeni oluşumcu millet- vekillerinin, "biıük" mesajlanna karşı, REFAHYOL döneminin Ça- lışma Bakam Necati ÇeHk'i genel başkanlığa önerdikleri öğrenildi. Çelik ise, bir "hakem heyeti" kuru- larak, 5-10 kişilik genel başkan ada- yı arasında tabanda yapılacak eği- lim yoklamas! sonucu liderin belir- lenmesini istedi. Çelik, kendisinin de içinde bulunduğu dönemi değer- lendirirken eski F P yönetiminin Er- bakan'ın güdümünden çıkamaması- na tepki gösterdi. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Erdoğan siyasi parti kurucusu veya üyesi olamaz' Bakan Türk son noktayı koyduÇAYKARA (Cumhuriyet) - Ada- let Bakam Hikmet Sami Türk. eski Istanbul Büyükşehir Belediye Baş- kam RecepTay^ip Erdoğan'ın, mah- kemede siyasi haklannın iadesine karar verilmeden önce herhangi bir partinin kurucusu ya da üyesi ola- mayacağını belirtti. Türk. Almanya Adalet Bakanı Herta Daubkr Gmelin ile dün Trab- zon'un Çaykara ilçesinin Uzungöl beldesini gezdi. Burada gazetecile- rin sorularını yanıtlayan Türk, Recep Tayyip Erdoğan ile Necmettin Erba- kan'ın siyasi yasaklannm kalkıp kalkmayacağına ilişkin soruyu, "•Anayasamı/. siyasi partflerin kapa- tılmasuıa sebebiyet verenlerin belirli bir süre için siyasi faalh etlerden ya- saklanmasmı, parti kurmalannı veya partilere üye ohnalannı yasakhtyan hükümfcr getirmiştir. Sayın Erbakan hakkında Refah Partisfnin kapatd- ması ile ilgili olarak verikn kararda, kendisinin 5 yıl kadar siyasi parti ku- rucuso veya üyesi olması yasaklan- nuştır. Sajm Erdoğan iseTCK'nin 312. maddesine göre bir ceza ahnıştır. Bu maddeye göre, hüküm giyenkr si- yasi parti kurucusu veya üyesi ola- maziar. Ama cezaıun infazmdan3 yıl geçtikten sonra, i>i hal gösteriyor ol- mak kaydıyiamahkemekaran üe ya- saklanmış haklann yeniden iade edö- mesiolanağıvar.Dobyısryla gerekEr- bakanıngerekse Erdoğan'mdurum- lan bu sürelerin dobnasından sonra belli olacak" diye yanıtladı. SlFIR NOKTAS1 /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] Izmir'de bundan 15 gün ka- dar önce sağlık nedeniyle 12 tutuklu ve hükümlü serbest bı- rakılmıştı. Bunun bir iyi niyet belirtisi olduğunu ve yaygın- laştınlması gerektiğini söyle- miştik. Cezaevindeki çok sa- yıda hasta ve yaralının, kendi- sine bakamayacak durumda olduğu, aylardan beri biliniyor- du. Bu köşede isım vererek bi- ze ulaşan bu durumdaki tu- tukluların durumuna dikkat çekmiştik. Aradan aylar geçti. Ancak bizim hemen her yazı- mızın ardından Cezaevleri Ge- nel Müdürü. Suat Erto- sun'dan bir açıklama geldi. Sözünü ettiğimız tutuklu ve hükümlülerın Adli Tıp'a gön- derildiğinı ve haklarında tahlı- yeye gerek olmadığına ılışkın rapor geldiğıni bildirdi. Bunun üzerine Adalet Ba- kanı ile yaptığımız görüşme- lerde AdliTıp'ın bu konudaye- terince duyarlı davranmadığı- nı elimizdeki verilere dayana- rak söylemiştik. Adalet Baka- nfda bu konuyu araştıracağı- Ölüm Orucunda 1yi Niyet nı belirterek sakat ve hastala- rın serbest bırakılması konu- sunda daha etkili davranaca- ğı sözünü vermişti. Biz bu konuyu Adalet Baka- nı ile konuşalı 6 aya yakın bir süre oldu. Bu arada çok sayı- da yaralı ve sakat'insan daha da kötü bir hale geldi. Bir kıs- mıyaşamınıyitirdi. "Devletpa- zarlık etmez" mantığının ege- men olduğu anlayışla son de- rece insani ve hukuki konular bile göz ardı edildi. • • • iki gündür sağlık durumu iyi- ce bozulan insanlar konusun- da Adli Tıp'tan raporlar verildi- ği ve bırçok tutuklunun çeşitli cezaevlerinden tahliye edil- meye başladıkları haberlerini alıyoruz. Geç de olsa, böyle bir adım, artık bir drama dönü- şen ölüm oruçlannın sona er- dırilmesi için bir kapı açabilir. Ancak, her zaman olduğu gi- bi bu girişimin bile hâlâ yeter- lı duyarlılıkla yürütülmediğine ilişkin bilgiler geliyor. Ömeğin Ankara Sincan F Ti- pi Cezaevi'nde kalan ve ölüm orucu nedeniyle ileri derecede VVernicke Korsakof hastalığı- na yakalanan Resul Ayaz'ın avukatları, 14 Haziran tarihin- de Ankara Cumhuriyet Savcı- lığı'na başvuruyorlar. Savcılık, Ayaz hükümlü değil tutuklu ol- duğu için böyle bir işlem yapa- mayacağını bildiriyor. Avukat- lar bunun üzerine onun ceza- sının onaylandığına ilişkin ka- ran getirip veriyorlar. Resul Ayaz, artık ölümün sı- nırında ve bürokrasi çarkları ve belki bazı noktalardaki kötü ni- yetli engellemeler yüzünden yaşamını yitirecek. Benzer bir bilgi de Istanbul'dan geldi. Kandıra ve Kartal cezaevlerin- de kalan, sayılarının 18 oldu- ğu söylenen tutuklu ve hü- kümlünün Adli Tıp'tan gelen raporları, onların serbest bıra- kılması gerektiğıni belirtiyor. Ancak 19 Aralık operasyonla- rı sonrasında Umraniye Ceza- evi'ndeki tutukluların tamamı "devlet malına zarar verdikle- ri" gerekçesiyle tutuklanmış- lardı. Işte bu tutuklama yüzün- den artık içeride kendilerine bakamayacak durumda ol- dukları raporla kanıtlanan tu- tuklular serbest bırakılmıyor- lar. Bürokrasi bu yazı yazıldtğı sırada onların tahliye edilme- lerini engellemişti. ••• Artık kendini idare edeme- yecek durumda olan tutuklu ve hükümlülerin geç de olsa serbest bırakılması, aslında yasal bir zorunluluğun yerine getirilmesi. Buna rağmen bu süreç işletilmedi. Şimdi başla- mış olması bile bir iyi niyet gi- rişimi olarak kabul edılebilir. Ancak gelin görün ki, bu konu- da o kadar çok engel var ki. Aylardan beri dilimizde tüy bittı. 19 Aralık operasyonu sonrası bazı savcılıklar tutuk- lu ve hükümlüleri gıyaben tu- tukladılar. Bu tutukluların bir kısmı, ana davalarından tahli- ye oldukları halde dışan çıka- madılar. Bunlar arasında bir- çok ölüm oruççusu da var. Bir kısmı yaşamını yitirmek üzere. Dünyanın neresinde böyle bir hukuk görülmüştür? 19 Aralık operasyonundan bu yana 6 aydan fazla zaman geçti. O zamandan bu yana, operas- yon nedeniyle tutuklanan in- sanlar hakkında henüz iddi- aname bile yazılmadı. Birçoğunun ifadeleri bile alınmadı. Üstelik bu insanlann hangisinin "devlet malına za- rar verdiği"n\ nasıl tespit ede- ceksiniz? En azından tahliye edilen ve sırf bu yüzden içeri- de kalan insanlann dosyalan öncelikle ele alınamaz mı? Bü- tün bunların yapılabilmesi için iyi niyet yeterlidir. Nitekim şim- di sağlık nedeniyle tahliye ola- •caklar da aynı engele takıldı- lar. • • • Ölüm orucu için yalnızca iyi niyet bile bir şeyleri çözebilir. Bekliyoruz. GLOBALPOLİTtKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Tarih, Roman, Ahmet Altan ve Ahlak! Ahmet Altan'ın yeni kitabı, İsyan Günlerinde Aşk, "ironik" tartışmaya yol açtı. Altan'ı şiddetle eleştirenler, tüm kızgınlıklarına rağmen, onu bıröz- gün özne, romanı datoplumsal anlamı olan birya- pıt olarak muhatap alırken, kimi savunucularının, Altan'ın, niyetini yapıtından koparmaya çalışarak önemsizleştirdikleri, böylece Altan'ı bir yazar ola- rak bir kenara itmeyi önerdikleri görülüyor. Böyle dostlar düşman başına Kimi yazarlar, Altan'ın kitabında sunulan bir ta- rih yorumuna karşı çıktılar. Burada da durmadılar, bu karşı çıkışlannı bir "bağlamına oturtma" çaba- sıyla, Altan'ı ve ürününü günün sosyo- politik iliş- kileri, ideolojik evreni içinde bir yere oturtarak an- lamlandırdılar. Altan'ın kitabının vetezinin karşısın- da böyle konumlandılar. Böylece, Altan'ı eleşti- renler onu siyasi, kültürel ve politik tercihleriy- le birlikte, bir özne olarak bütün yanlarıyla birlikte değeriendirmiş oluyorlardı. Üstelik, Altan'ın çağ- nsı da bu yöndeydi. O daha kitabı piyasaya çık- madan çok önce bir TV programında, kitabının reklamını yaparken siyasi tezini öne çıkartmış, me- rakımızı tahrik etmiş, bize kitabını hangi yönde okumamızı istediğini de söylemişti. Çünkü Altan salt bir edebiyatçı (eğer böyle bir şey varsa...) de- ğil, aynı zamanda siyasi refleksleri, kültürel varlığı ve boyutlan olan bir özneydi.. hatta "engag'e" bir yazardı. Kimi yazarlar Altan'a yöneltilen eleştirilere cevap olarak, tarihin başka, romanın başka olduğunu, romanı roman gibi okumak gerektiğini ileri sür- düler. Romanın edebi değerinin değil tezinin tartı- şıldığından yakındılar. Böylece Altan'ı savunmak isteyenler Altan'ın tezinin romanından kopartılma- sını, Altan'ın boyutlarından birini, onu Altan yapan duruşunu romanından silmeyi önerdiler. Hatta, da- ha da ileri gittiler, romanı roman gibi okumak ge- rekir derken, Altan'ı adeta siyasi, tarihsel önemi olan şeyler söylemeye hakkı olmayan, "sanatçı iş- te.. niye kızıyorsun ki" türünden bir muameleye la- yık gördüler. Böylece Altan'ın eseri yalnızca este- tik boyutuna indirgeniyor, niyeti ve yazar olarak ira- desi siliniyor, bir yazar olarak Altan ile siyasi biri ola- rak Altan arasına suni bir ayrım konuyor, Altan önemsizleştirilmiş oluyordu. Içimden bir his, Al- tan'ın "engag'e" bir yazar olarak, bu tartışmada dostlarının sevgisini değil, düşmanlarının kızgın il- gisini tercih edeceğini söylüyor... Tarih, edebiyat ve ahlak Flaubert'in "verili düşünceler sözlüğüne" bu- gün bir ekleme yapacak olsak sanırım, "tarihçinin konusuna nesnel, edebiyatçınm da öznel biraçı- dan yaklaştığını" yazar, böylece de tarih ve ede- biyatın iki farklı uğraşı olduğunu kesin olarak (!) saptamış olurduk. Ama verili düşünceler hemen her zaman ilk eleştiride yıkılırlar! Bir Yugoslav atasözüne göre "Geçmiş (Tarih- E.Y.), gelecekten çok daha belirsizdir". Çünkü "her gün yeniden yazılır". Bu yaklaşım tarihin mad- di temelini oluşturan olguları yadsımaz. Yalnızca bizi, her öznenin, akımın bu olguları kendi amacı- na uygun bir biçimde ve özgün bir ideolojik ortam- da yeniden yorumlama eğiliminde olduğunu ha- tırlatarak uyarır. Tarihçinin nesnel, tarafsız ba- kışı bir "m/ftir. Ikincisi, bir edebiyat eseri, Prens Hamlet ya da Sefiller bir tarih kitabı olarak oku- narak, döneminin ideolojik dokusuna, siyasi ger- ginliklerine yönelik "kazı "yapılabilir. Üçüncüsü, bir metnin, örneğin Catallus'un, "müstehcen" ve bugün kullanılmayan bir dille yazılmış, şiirlerinin, döneminin günlük yaşamını betimleyen tarihsel belgeler mi, yoksa bir edebiyat yapıtı mı olduğu- na, bütünüyle bu yapıtın dışındaki toplumsal, kül- türel ortamın sınıf ilişkilerinin ideolojik, ahlaki iz dü- şümleri altında karar verilir. Bir burjuva sınıfı ken- dini egemen ve ulus sınıf olarak kurarken, "klasik- lerinin " de neter olacağını, okullarında nelerin oku- tulabileceğini de saptar. Nihayet, bugüne kadar, eleştirmenlerin ve dilbilimcilerin tüm çabalarına rağmen, edebiyat metni ile edebiyat olmayan me- tin arasında kesin bir ayrım bulmak mümkün ol- mamıştır. Örneğin, metaforun edebiyataözgün bir araç olduğu düşünülmüş, ama hukuktan biyoloji- ye kadar hemen tüm bılim dallarının dilinde yay- gın metafor kullanıldığı görülmüştür. Foucaurt, Derrida, Deluze gibi 1968 sonrasının düşünürle- ri (post-modernizmin köşe taşları) yapıtlarındafel- sefe, tarih ve edebiyat arasındaki sınırları kaldı- rarak, tezlerine katılmasak da çok boyutlu yapıt- lar üretmeyi başardılar. Özetle, tarihle edebiyat arasında kesin bir ayrım noktası bulmaya kalkmak boşuna bir çabadır. Tüm bunlar bir yana Altan'ın yapıtındaki teze yönelik eleştiriler karşısında. Altan'ı koruma tela- şı, Altan'ın bir başka tezinin gözden kaçmasına ne- den olmuştur. hem deövgüyle aktanlmasına kar- şın; "... Kimseyi kendi ölçülerinle yargılama, her- kesi kendi ölçüleriyle yargıla, ahlaksız benim ah- lakıma uymayan değildir, ahlaksız kendi ahlakına uymayandır" (s. 249). Bu, ahlaki ahlak yapan en önemli özelliği, "evrensellik ilkesini" yadsıyarak, yerine öznelci bir rölativizmi koyan tez, bir taraf- tan kendi istemleri dışında hiçbir sınır tanımayan (Lacan), topluma girmek için gerekli kurallan (Ki- erkegaard) yadsıyan, diğerinin gereksinimleri- ni/sesini kendisininkine indirgeyen (Levinas) psi- kopatbirkimliği, diğer taraftan, kendi kazancı için herdüşünceyi kolaylıkla benimseyebilen, çizgi de- ğiştirebilen oportünist kimliği "günün adamını" aklar. Bu yüzden, Altan'ın bu "tezi" sonuçları açı- sından bir yanlış 31 Mart yorumundan, çok daha ağır bir tezdir. İlk çıkış Bülent Ecevit'e • ANKAR\ (Cumhuriyet Bürosu) - Recep Tayyip Erdoğan'la çalışan Yeni Oluşumcu milleUekilleri, ilk çıkışlannı TBMM'de Başbakan Bülent Ecevit'e karşı yaptılar. Yeni Oluşum hareketinde "teşkilat başkanı" olarak çalışan Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener. dün parlamentoda basın toplantısı düzenledi. Başbakan Ecevit'in, "Yeni Oluşumculann nesi yeni?", "Anayasa değişildiğini Yenilikçiler engelledi" sözlerine yanıt veren Şener, şunlan söyledi: "Ecevit ve iktidar ortaklan endişe ve telaş içinde. Bitmiş, tükenmiş, pörsümüş, yıpranmış, lekelenmiş, şaibe altındaki bir yığın siyasetçiyi tasfiye edeceğiz. Ecevit'in de en büyük endişesi budur, telaş içindedir. Ama korkunun ecele faydası yoktur."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle