12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2001 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Makro ekonomi uzmanı Prof. Dr. Baran Tuncer ile Türkiye 'nin içinde bulunduğu dunımu ve ekonomikprogramı konuştuk IMF Türkiye'yegüvenmiyor Adalete az para ayrılıyor - Sizce bu hükümetier hiç ülkede insan kaynaklan envanteri yaptırdılar mı? - Son durumu bilmiyorum, ama bu tür envanterler yapılır. Türkiye'nin eksiği yetişmiş insan kaynağı değil. Ülkemizde devletle ilgili birtakım sorular var. Devlet küçülsün mü, ya da, elini ayağını çeksin mi, gibi sorular soruluyor. Burada gözden kaçmarnası gereken husus şu: Piyasa ekonomilerinde de devlete düşen çok önemli sorumluluklar vardır. DevJetin bu sorumluluklan çok etkin bir biçimde yerine getirmesi lazundır. Bunun içinde eğitim ve sağlık vardır. Devlet, anayasanın da söylediği gibi, sosyal yükümlülüklerini gerçek anlamda yerine getirecekse ciddi biçimde harcamalannı düzenlemesi ve daha rasyonel harcama yapması gerekmektedir. Benzer bir biçimde Türkiye adalete de çok az para ayınyor. Önemli olan, hantal devleti mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya çalışmak, devleti çok daha kıvrak, çok daha ihtiyaçlara yönelik bir yapı içine sokmaktır. Ama burada o kadar çok yerleşmiş çıkar ilişkisi var ki... En başta siyasetçilerimiz ve siyasal partilerimiz devleti kendi dar çıkarlan için bugüne kadar o kadar kullanmaya alışmtşlar ki.. buradan w çıkış çok kolay değil. 'Bundan çıkış yoluna gidilirse birçok politikacı siyaset yapma biçimini değiştirme zorunda kalabilir. Ama iş siyasetçiyle de bitmiyor. Siyasetçiye arka çıkan yakın çevresi de bunun değişmemesini istiyor. Çünkü onlar da bu düzenin devamından çok ciddi kişisel yarar sağhyorlar. Bunalımdan çıkış kolay değil - Bütün bunlar değişmedikçe Türkiye 'nin içinde bulunduğu bu darboğazlardan çıkışı çok zor görünüyor. Öylemi? - Evet, öyle. Türkiye uzun yıllardır en ağır ekonomik bunalımını yaşıyor. Bunalımm boyutlan çok büyüktür. Bundan çıkış da çok kestirme ve kolay olmayacaktır. Ama toplum beklenti içinde. Ekonomik ve sosyal koşullan iyice müşkülleşti. Yaşadığımız krizin boyutlanna bakhğımız zaman programın önerdiği gibi bu yılı yüzde 3'lük bir gerilemeyle kapatacağımızı da sanmıyorum. Bu yılki gerileme herhalde bunun çok daha üzerinde olacak. Bu da vergi ve öbür devlet gelirlerinde azalmalara neden olacaktır. Dolayısıyla da bütün bunlar porgramın başansını güçleştiren faktörler haline dönüşebilir. - Bu sistemle siyasetçinin temiz siyaset yapmasımn çok zor olduğu görülüyor. Dolayısıyla bu da ekonomiyi ciddi biçimde etkiliyor, gibi görünüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Doğru söylüyorsunuz. Ben buna biraz da, siyaset yapış biçimi, diyorum. Bunun çok derininde ekonomik, siyasal faktörler, çıkarlar var. Ama bu tümüyle ekonomik, siyasal ve sosyolojik, çok basit olmayan bir olay. Bir-iki yasayı değiştirerek bunu aşmak fevkalade zor. Her şeyden önce dogru teşhislerin konulması gerek. Bunun beraberinde de doğru eylemlerin yapılması zorunlu. LEYLA TAVŞANOĞLU Takastan 10 milyar dolar geldi. Oh, ne âlâ. Birileri ne büyük başanlar elde edildiğini böbürlene böbürlene anlatıyor. Bu konuda acele davranılmaması, hemen sevince kapılmaya gerek olmadığı uyarısında bulunanlan da işi sulandırmakya da sululaşmakla suçluyorlar. Siyasetçinin her ağzını açışında ekonominin duvara toslaması, insanlann kazandıklan paraların pııl haline gelmesi, halkın sürünme düzeyinde bir yaşamın bile altında kalması umurlannda değil. Işleri güçleri yapılanlan topluma büyük başanlar gibi takdim etmek; ekonomikprogramı eleştirenleri ise neredeyse vatan haini ilan etmek. Kimlerin vatanı? Onlann vatanı mı, yoksa ezilenlerin, sömüriilenlehn, 300 ailenin zenginliğine daha da zenginlik katması uğruna okkanın altına gidenlerin vatanı mı? Türkiye bu aymaz, asalak, insanlann kanını emen takımdan ne zaman kurtulmayı becerecek ve bu darboğazdan çıkma başansını gösterecek? IMF programlannın hedefleri tutturma şansı ne kadar? Neden biz döne döne IMF'nin kucağından kalkamıyoruz? Bütün bu noktalan makro ekonomi uzmanı, bir zamanların Gümrük ve Tekel Bakanı Prof. Dr. Baran Tuncer 'le konuştuk; çıkış yolları aradık. PORTRE / Prof. Dr. BARAN TUNCER A. C. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Boğaziçi Üniversitesi 'nde öğretim üyeliği yapn. ABD'de Yale veMinnesota üniversitelerinde öğretim üyeliği ve araştırmacılık görevlerinde bulundu. Yurtdışında 15 yıl süreyle Dünya Bankası 'nda çalıştu Bu süre içinde Dünya Bankası için iktisatçı göreviyapn. Son görevi, Orta Amerika ülkelerinin baş iktisatçüığı oldu. Latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerindeki Dünya Bankası programlanndafiilen görev aldu 196O'lıyıllarda DPT'de (Devlet Planlama Teşkilatı) tktisadi Planlama Dairesi Başkanlığı yaptu 1975'te, Sadi Irmak Hükümeti'nde TekelBakanı olarak görev aldu Şimdilerde sivil toplum kuruluşlartnda etkin olarak çalışıyor. Türkiye Aile Sağltğı ve Planlaması Vakfı 'nin Yönetim Kurulu Başkanı. Türkiye Saydamlık Hareketi Derneği'nde de görevyapıyor. Zaman zaman da bazı ülkelerin hükümetlerine ekonomik danışmanlık ediyor. - Takastan elde edüen 10 milyar dolar birilerini çok sevindir- di Bu 10 milyar dolarla sıyırdık, diye neredeyse zü takıp oynaya- caklar. Sizce Türkiye gerçekten bu 10 milyar dolarla sıyırdı mı? - Bu 10 mılyar dolarla sıyırmamız mümkün değil. Rakamlara bakacak olursak bugün konuşulan rakanun, anladığım kadanyla 5.5 milyar dolan bu yılki devletin ödemelenni gecıktiriyor. Ama buna karşılık, 40 milyar dolar daha devletin borç ödemesi lazım. Dolayısıyla, takas sonucunda sağlanan miktar aşağı yukarı bu yıl- ki mevcut yükümlülüklerin yiizde 10'u cıvannda. Karşı karşıya olduğumuz bu büyük borç sorununda bu yıl yükümlülüğün büyük- lüğü Hazineyi zorlayacaktır. Fakat bunarağmen5 milyar dolar da- hi elde edilse bu olumlu bir gelişmedir. Türkiye o kadar büyük sı- kıntı içinde ki 5 milyar dolan bile küçümsememek lazım. Ama bu- na karşılık takastan elde edilen bu paraya bakıp da sorunumuzu çözdüğümüzü de hiç kimse düşünmemelidir. Endişem, hem siya- setçilerde hem de bazı çevrelerde takas sonucu sorunun çözüldü- ğu gibi bir hava yaratılmaya çalışılmasıdır. Bu kesinlikle yanıltı- cı ve Türkiye bakımından da çok yanlış olur. - Uygulanan ekonomik programın sizce içi ne kadar doludur ve ne kadar başan şansı vardır? - Bugün uygulanmaya çaiışılan program, IMF'ye verilen niyet mektubunda da gördüğümüz kadanyla, çok kapsamlı birprogram. Ama uygulanması kolay değil. Bu program, Türkiye'nin birikmiş çok sayıdaki sorununa kısa dönemde çözüm getirmeyi amaçlıyor. Ama programın önünde sorunlar var. Bir kere, yıllardır ele alın- mamış birçok konu programın içine sıkıştınlmış. Fakat, aynı za- manda, bu program çok çabuk hazu-lanmış. Benim endişem o ki, bunun uygulanması sırasında, programın neyi içerdiği görülüp anlaşıldıkça güçlüklerin çıkmasıdrr. Özellikle aradan geçen birkaç ay içinde bazı başanlar sağlanırsa bunun siyasetçileri yeniden re- havete sokması da mümkün. Programın bütünü içinde tutarlı ol- duğunu söyleyebiliriz. Şimdiye kadar hazırlanan prograrrüar için- de en kapsamlısı olduğu da söylenebılir. Ama bu, Türkiye'yi, bu- günkü siyasal yapısı içinde uygulamada büyük sıkıntıya sokan bir programdır. -Neden? - Bakınız. bir kere programı uygu- laması gereken bakanlar ve yönetici- lerin bunu çok iyi anladıklannı dü- şünmüyorum ve inanmıyorum. Çün- kü şimdiye kadar söyledikleri ve yap- tıklan bunu gösteriyor. Aynca, prog- ramın bazı maddeleri çok hızlı bir bi- çimde IMF'nin baskısı altında hazır- lanmış gibi geliyor. Ben. bu program konusunda iyimser olmaya çalışıyo- rum. Ama bunun önünde çok büyük engeller olduğunu da düşünüyorum. Program Perviş'ln - Bu gerçekten Kemal Derviş 'in programı mı? - Bu kuşkusuz, Kemal Derviş'in emeginin büyük olduğu bir program. Ama bu programı nasıl takdim eder- lerse etsinler. bu, Türk hükümetinin programıdır. Gerçi hiikümet, progra- mın arkasında olduğunu şimdiye kadar hep dolambaçlı yollarla söyledi. Ama hükümet, bunun arkasuıdayım, yanındayım, yöre- sindeyim, diyemez. Hükümetin kendi imzasıyla ortaya koyduğu bir programdır. Bunun hazırlanmasmda Derviş büyük rol oyna- mıştır. Ama, kabullenmese de bu, hükümetin programıdır Uygu- layacak olanlar hükümetin bakanlandu". Bu Kemal Derviş' in prog- ramıdır, sözlerini kendisine de haksızlık olarak değerlendınyorum. Belki getirilmiş olduğu konum bu çeşıt yorumlara açık, ama han- gi konumdan hareket ediyor olursa olsun bu bana göre hüküme- tin programıdır. Sonuçta bunun siyasal sorumluluğu hükümete aittir. - Başbakan Yardımcısı De\let Bahçeli programla ilgili olarak, "Zehir olsa içerim " dedu Bu program zehir mi? - Bu, çok acı bir ilaç. Içerken yan etkileri de olabilir. Hastalık o kadar ağır ki bunu basit ilaçlarla geçıştıremezsiniz. Ben buna "ze- hinfir" diyemiyorum, ama bu program uygulayıcılan bakımından kolay değildir: acı bir ilaçtır. - IMF 'nin özellikleLatin Amerika ülkelerinde uygulattığıprog- ramlarm önemli bir kısmının başarısız olduğu görüldü. Bunun en son örneği de Arjantin 'deyaşandu Böylesine başarısız prog- ramlar uygulatan IMF'ye hâlâ neden böylesine kucak açılıyor? - Biz ne yazık ki IMF'ye mecburuz. Çünkü biz kendimizi o ko- numa soktuk. IMF'nin Türkiye'ye sağlayacağı şu kadar miktar- daki destek maddi bakımdan çok önemli olmayabilir. Ama IMF'nin onayı olmadan Türkiye'nin dış piyasalarda yeni baştan güven kazanması hemen hemen imkânsız. - Peki, biz IMF'ye mecbur olmalı mtydık? - Şöyle bir geri dönüp baktığımız zaman, başka şeyler yapabi- lirmiydik, sorusu akla geliyor. Şüphesiz yapabilirdik. Türkıye bu- gün IMF'nin kapısına gitmek zorunda kalmıştır. Sorunuzun öbür bölümüne gelince... IMF'nin programlman için çok şeyler söy- lendi. Ikincisi, IMF'nin değişmesi yönünde cok ciddi baskılar var. Bu baskılann bir kısmı, çok şaşırtıcı olabilir ama. ABD'den geli- yor. IMF'nin yangın söndürücü bir kuruluş olması artık pek çok çevrede arzu edilmiyor. Buna karşılık, IMF'nin yangın çıkacağı- nı önceden haber veren bir kuruluş olması isteniyor. Bunlar çok kolay değişiklikler değil. Ama bu yönde çok ciddi görüşler, istek- ler, fikirler var. Hatta uygulamalar da olacaktır, diye düşünüyo- rum. Şimdiye kadar dünyada uygulanan IMF programlannın tü- mü için başansız demek de doğru değil. Bazı ülkelerdeki prog- ramlar başanlı olmuştur. Bu, büyük ölçüde, o programın hazırlı- ğı sırasında programı hazırlayan ülkenin teknisyenleri ve politika- cılarının konuyu ne kadar anladıklan ve bildiklerine bağlı. Ama şimdi, doğrudan doğruya IMF'nin mali konulardan yapısal konu- lara kadar her konuda bu kadar ayrıntılı. bu kadar kesin çözümler önermesi, biraz da alışılmışın dışında, diye düşünüyorum. Ama son programın uygulanmasında çıkan bunalımdan sonra IMF ken- di açısmdan bu defa işi çok sıkı tutmuşa benziyor. Bunu yapma- sında da IMF'de sözü geçen ülkelerin, başta ABD'nın büyük ağır- lığı olduğunu sanıyorum. Hükümet Istismar ettl -Siz, bu aynntıda birprogram azgördüm, dediniz— - Evet. Bu program, Türkiye'nin hemen hemen her ay çok sayı- da tedbirler almasını gerektiriyor. Sıze bırörnek \ereyim. Birçok ülke IMF ve Dünya Bankası'yla ilgili hazırlıklannda ya da anlaş- malannda parlamentosunun adına vaatte bulunamaz. Çünkü par- lamento, toplum adına karar veren nihai mercidir Hükümetier, par- lamentonun yapacaklan konusunda kesinlikle vaatte bulunmak istemezler. Ama, nıyet mektubuna baktığınız zaman. bizim parla- mento birçok konuda hükümet tarafından bağlanmış durumda. Hatta yasalann isımleri değil, aynı zamanda aynntılan da saptan- mış durumdadır. Bu da, doğrusu, çok alışılmış bir durum değil. Bir başka ahşılmadık durum da IMF'nin bu anlaşmayı kabul et- meden önce bizim üç parti ilderine imzalatması. Ecevıt, Bahçeli ve Yıhnaz bunu imzalamak zorunda kaldılar. Çünkü IMF onlann ımzası olmadan programı geçirmeyeceğini bildirdı Oysa bu çe- şitprögramlarda ilgili bakan ve Merkez Bankası Başkanı'nin ım- zası yeterlidir. Ama bu defa Türkiye'ye güvensızlık o derece cid- di boyutlara ulaşmıştır ki IMF üç liderin ünzasını almadan hare- ket etmek istemedi. - Türkiye 'yigerek siyasi, gerekse ekonomik açıdan bu duruma düşüren kadrolar sizce hâlâ nasıl işbasında kalabiliyorlar? - Bu aslında inanılmaz bir durum. Dünyanın hıçbır ülkesinde, yönetim biçimi ne olursa olsun, bu kadar çok hata yapan, ekono- miyi böylesine büyük çıkmazlara sokan bir hükümet işbasında ka- lamaz. Şubattaki büyük krizden sonra bile Türkiye'de kamuoyun- da yaratılmak istenen havada, "Bu hükümet giderse arkası kaos olur. Ülke feiakete sürüklenir" gibi, bence demokrasıyle çok faz- la bağdaşmayan, birtakım eğilimler hâkim oldu. Hükümet de bu- nu çok ciddi olarak istismar etti. Burada büyük bir ilişkiler yuma- ğını göz önünde bulundurmak lazım. Mevcut statükonun sürdü- rülebilmesı için bu hükümet hâlâ bazı çevrelere güven veriyor. - Bu çevreler hangileri? - Bunlann içinde iş çevreleri, büyük medya v ar. Bu hükümetin yaklaşım biçimınin değişmesi bazı kesımlerde pek de istenmiyor. Ben olaylann arka planını bilemeyebilinm. Ama en azından iş çev- relerinin bu alandaki önerilerine baktığımız zaman hemen hemen bütün etkin çevreler bu hükümetin devamından yana tavır koymuş durumdalar. Bununyanında işçi çevrelerinde de adetasindirihniş bir hava var. İşçi temsilcilen bu programı bozan. engelleyen grup ohnak istemiyorlar. Zaten ülkede neredeyse tabu haline geldi. Hep. "Bu hükümete, bu programa dokunmayın. Çünkü altematifi fcla- ket olur" havası yayıhyor. Onun için de hiç kimse bu programa dokunamıyor. Ya da kendine bir söz gelmesın di> e burada tarafol- mak istemiyor. Cüven bunahmı , : - Siz demin, ilişkileryumağmdan söz ettiniz. \e zaman başba- kan ters birşey söylese,ya da bir bakan tepkisini dilegetirse kriz patlıyor, borsa düşüyor, dolarfirlıyor. Yoksagizl'ıbirelekonomiy- leoynuyormu? -Döviz ve borsayla ilgili bu oynaklığı sadece bu konuştuğumuz faktörlere bağlamak doğru değil. Ekonomi o hale gelmiş ki ne ol- sa. borsayla dövız piyasası bundan etkilenıyor. Takastan sonra bir düzelme bekleniyordu. Derken RTÜK. Yasası Çumhurbaşka- nı'ndan geri döndü, Arjantin "de işlerin iyi gitmediği haberleri gel- di, FP davası giındeme oturdu ve birdenbire beklentilerin tam ter- si gelişmeler oldu. Dünyada da bu tür gelişmeler oluyor, ama ora- larda daha çok ekonomik olaylar etkiliyor. Bizde ise siyasal alan- daki olaylar, bu hükümetin devamı konusunda hâlâ devam eden tereddütler, piyasalanmızı içeriye ve dışan>a karşı fevkalade oy- nak ve hassas hale getiriyor. - Dünya ülkelerinin, dünyanın GSMH'sindenyüzde birpay al- madıklan sürece iki ayaklan üzerinde duramayacaklan görüşü var. Türkiye'ye baktığınız zaman dünya GSMH"sininyüzdeya- rımı kadar bile pay almıyor. Bu durumda Türkiye nasıl iki aya- ğının üzerinde durabilir? - Bu görüşe tümüyle katılmam mümkün değil. Doğaldır ki za- yıf ekonomilerberaberlerinde zayıf hükümetier, zayıf ülkelerüre- tiyorlar. Ama sadece millı gelinn büyüklüğüne bakarak çok ay- nntılı sonuç çıkarmayı da doğru bulmuyorum. Toplam milli geli- ri bizden çok daha küçük olan birçok ülke son birkaç on yıldır bü- yük gelışmeler sağladı. O ülkelerin hem doğal hem insan kaynak- lan bizımki kadargelişmiş değildi. Türkiye'nın niye gelişemedi- ği konusuna sadece iktisatçılann değil, sosyologlann. siyasetçile- rin de eğilmesi lazım. Herkes Türkiye'nin, potansiyelinin çok al- tında başan gösteren, insanlanna refah sağlayan bir ülke olduğun- da fikir birliği içinde. Bu dururnun devamı fevkalade güç. Gelir- deki geriye gidiş de çok büyük önem taşıyor. Türkiye çok uzun bir dönemden beri reel bazda ne yazık ki kafasını kaldıramıyor. Türk siyasal yaşamı son 20 yıldır ülkeyi çok ciddi çıkmazlara sürükledi. Hele son 10-15 yıldır bu durum çok daha hızlandı. Da- ha da dibe vurmadan kendimize gelmemız olasıhğı çok az. Arka arkaya gelen son bunalımlar Türkıye ekonomisindeki za- yıflığı ciddi olarak ortaya koydu. Bazılan, artık Türkiye'de her şey eskisi gibi olmayacak, diyor, ama ben hâlâ buna inanmakta güç- lük çekiyorum. Takas, şu, bu, derken ekonomıde biraz iyileşme- ye doğru gidiliyor gibi olursa verilmiş sözlere rağmen yapılması vaat edilen her şeyin yapılacağına da doğrusu gü\'en duyamıyo- rum. - Bu güvensizlik yöneticilere karşı duyulan güven eksikliğin- den mi kaynaklanıyor? - Evet. Yönetenlere karşı bir güven bunahmı var. Bu bunalım hem ıç hem dış piyasalar için geçerlı. Türkiye'yi yıllardan beri bir çıkmazdan öbür çıkmaza ıten hükümetlere ya da siyasi kadrolara karşı büyük güvensizlik duyuluyor. Programın uygulanmasının önemli olan bölümü, yeni baştan, yönetenlere karşı güvenin sağ- lanmasıdır. Bu güven yok Biraz önceki sorunuza bir ekleme yap- mak istiyorum. Borsalann düşmesi, dövizin fırlaması da bundan. Uluslararası piyasalar da hiç inanmıyor. Türkiye'nin bu ekonomik bunalımdan çıkabilmesi için mutlak surette yöneten- lere karşı güvenin yerleştirilmesi lazım. Pengesiz ekonomi - Türkiye 'dehep malipolitikalann uy- gulandtğı vebunlann reelekonomikpo- litikalaHa desteklenmemesisonucu eko- nominin bu hale geldiği görüşü de var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? - Bu görüşteki gerçek payını abartma- mak lazım. Ülkemizde hiçbir zaman bir makro ekonomik uyum olmadı. Üstelik çok uzun yıllardan ben de istikrarsız bir ekonomi görünümü veriyor. Birtakım denemelere rağmen bir türlü fıyat istik- ran kurulamıyor ve ekonomide temel dengeler bir türlü yerine oturamıyor. Bunlar olmadan. bu ış mali politikalarla olmuyor. demek bence çok gerçekçi de- ğil. Türkiye'nin öncelikle yıllardan beri yapmadığı şeyi yapması ve her ülke gi- bi ekonomide istikran sağlaması gerekli. Bugün, Türkiye dışında, böyle bir enflasyon oranuıa sahip başka bir ülke olmadığını bili- yoruz. Kanımca, enflasyonun yıllardır düşürülememesi Türki- ye'nin en büyük ayıplanndan birisidir. Bugün herkesin küreselleştiğini iddia ettiği dünyada bizim gibi böylesine dengesiz bir ekonomisi olan ve bunu düzeltemeyen ül- kelere pek fazla yer olmadığını da düşünüyorum. - Hepyapdan yanlışlan gösterdik de bundan sonra sizce çıkış yolu nedir? - Bunu salt iktisat anlamında sorsanız, iyi bir programın nasıl olması ve neler yapılması gerektiğini tartışabiliriz. Bu zaman za- man Türkiye'de denendi ve hiçbir zaman da başanya ulaşmadı. Bu- gün de bu programla bu yapılmaya çalışılıyor. Temelde dengele- rine baktığınız zaman sağlıkh bir program. Ama demin de ifade ettiğim gibi çok zor bir program. Madem burada makro olaylan da konuşuyoruz, bu programın bazı hedefleri tartışmaya açık. Bir kere, hemen her şey enflasyonun yüzde 50 dolayında olacağı he- sabına göre kurulmuş. Ama herkesin de kabul ettiği gibi yıl sonu enflasyonunun yüzde 50 "de tutulması mümkün değil. Bunun çok daha yukarılarda olacağını biliyoruz. Bu da programın makro den- geleri bakımından bir istikrarsızlık unsuru olabilir. tkincisi, bu programda çok ciddi bir vergi çabası yapılmadan gelirlerin yete- ceği gibi bir varsayıma gidihniş. Kamu kesiminin dengesi kuru- lurken kamu harcamalannın mutlaka kısıbnasından yanayım. Program da ondan söz ediyor, ama bu bir türlü yapılamıyor. Poli- tikacılar bu kesimdeki harcamalann kontrol altuıa ahnması gere- ğini yerine getirmiyorlar. Eğitimde, sağlıkta çok eksik harcama- lanmız var. Bunlann mutlaka bugünkü düzeyin üzerine çıkanbna- sı zorunludur. Bu ayn. Benim söz ettiğim, kamu kesiminde görü- nen çok büyük israftır. Bunu herkes görüyor, herkes söylüyor. Bu program da bunun alttnı çiziyor. Ama ben ciddi hiçbir iyileştirme belirtisi göremiyorum. Ancak, makro dengeleri tutturmaya çalı- şırken sadece kamu harcamalannı kısarak buraya ulaşılacağı ko- nusunda doğrusu tereddütlerim var. Mutlaka başka önlemlerin ge- rektiğine inanıyorum. Ama bu tür hükümetlerin elinde artan ver- gilerin ne olacağı konusunda da doğrusu ciddi endişeler taşıyo- nım. Her şeyden önce Türkiye ekonomisinde dengelerin yerli ye- rine oturması gerekiyor. Bunun çok zor olduğunu biliyorum. Bu program gereğince uygulamrsa bir mesafe alınacaktu-. Ama olay sadece bu değil.. Türkiye'yi yönetecek kadrolann. yapılann mut- laka değişmesi gerekmektedir. Bugünkü siyasal yapıyla Türki- ye'nin önündeki badireleri kolay kolay aşamayafağı da açık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle