15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MAYIS 2001 PAİ 14 KULTUR kultur(n cumhuriyet.com.tr Sahne tasanmcısı Banş Dinçel, başannm biraz da sosyal olmakta gizli olduğuna inanıyor Oyuncunıın alkışını kıskanıyor OZLEMALTUNOK Afife TiyatroÖdüJleri'nın gecesin- ı de 'Kobay' adlı oyunla 'En Iyi Sah- ne Tasanm* ödülünü alırken Banş Dinçel. "geccye gömleğinin sadece ön yüzünü ütükverek geldiğini ve dekor yapmanın da aslında, gömJek örne- ğindeki gibi izleyicinin arka planını . göremediği bir iş olduğunu' söyle- mişti. 'İkinci Bahar' dızısınin Timu- < çin'i şu sıralar Reşat Nuri Günte- kin'in'Sanpınar'adlı oyununun sah- " ne tasanmını yapıyor. 'Kobay'ın ya- nı sıra Şehir Tiyatrolan'nda ve özel .. tiyatrolarda 'Kadın ile Memur', 'Bir Kış Öyküsü', 'Çın Sabahta', 'Üçün- cü Cinsten YaJan İlişkiler', 'Van Et- kili Konuşmalar', 'Kapıyı Aç' gibi pek çok oyunun dekoruna da imza- sını atan Dinçel'le, yaptığı işin arka planını öğrenmek ıçin dekoratörlük ve tiyatro üzerine konuştuk. -Genç olmamza karşuı pek çok oyu- nun dekorunda imzanız var. Türki- ye'de, bu yaşta böyie bir konumda ol- mak başlı başına bir başan değil mi? - DtNÇEL - 1991'de Mimar Sinan Üniversitesi'nden mezun olduktan hemen sonra Şehir Tiyatrosu'na gir- dim. Yaklaşık on yıldır da ŞT'deyim. " Bu süre içinde okulda hiçbir şey öğ- renemediğimi, Türkiye standartlann- da yüksekokul mezunu olmanın bir- takim şeyler için yeterli olmadığını an- ladım. Gerçek olanı, şartlan. dekorun ne anlama geldiğini ŞT'deki altı-ye- di sene süren asistanlık sürecinde öğ- rendım. Böyle bir süreç geçirerek ye- ni yeni piştiğime inanıyorum. Belki - benim şansımdır, ama her girdiğim mecliste en genç bendim, arkadaşla- - nm hep benden yaşlı insanlar oldu. Başannın biraz da sosyalitede gizli ol- duğuna inanıyorum. 'Dekoratör marangoz değildir' - Son olarakbaşannıa pekiştiren bir de ödül alduuz. r DtNÇEL - Motive eden bir unsur olmasının yanında çok fazla bir şey " ifade etmiyor ödül. Bir sürü oyun içinde burada göze batmış olmayı bü- yük bir şans olarak değerlendiriyorum. En büyük ödülün alkış olduğuna ina- nıyorum, alkış konusunda da oyun- culan çok kıskanıyorum. - Öte yandan bir dekoratörün de oyunculuktan gebnesigerektiğine ina- nıyor musunuz? DİNÇEL - Kesinlikle. Dekoratör her şey olmak zorunda. Dekoratöre teknik eleman ya da marangoz gözüy- le bakıyor hâlâ msanlar. Halbuki ti- yatro bir bütün; tıyatro başlığı altın- da nerede çalışırsan çalış, tiyatrocu olursun. Bir dramaturji masasında yönetmen. dramaturg, dekoratör. oyuncunun.. yani herkesin bulunma- sı ve o masada oturan herkesin her- kes olması gerekiyor. Bir oyuncu gibi düşünmezsen yap- tığın dekor içinde oyuncunun nerede duracağını veya ona yaratacağın ra- hatlığı sağlayamazsın. ŞT'ye ilk gir- diğim yıllarda sahneye de çıktım. Orada. oyuncu mantalitesini, bir oyun- cunun sahnede nelerden rahatsız ola- bileceğini bilmek, yapacağınız şeyi ona göre hazırlamanız anlamına ge- liyor. Oyuncularla ıyi iletişim kurdu- ğunuz zaman oyuncu gibi bakmayı da öğrenıyorsunuz. 'Branşlaşmak gerekiyor' -Oyunculukyapmayıdüşünmüyor musunuz? DİNÇEL-'İkindBahar'da oyun- cu olarak yer aldım. ama dizıdeki rol. Uğur abınin beni düşünmesiyle gün- deme gelmişti, o kadar uzun sürece- ğini de düşünmemiştim. Çekim anın- da 17 yaşında bir çocuğu oynarken di- , ğer taraftan dekoratör olarak yaşadı- ğım stresi anlatamam. Mutlak suret- le bir yerde olmak ve branşlaşmak gerekıyor. - Yönetmen-dekoratör ilişkisinde de müdahale söz konusu değil mi? Bu anlamda yönetmenk dünyamzm ör- rüşmesi ne kadar önemli? DtNÇEL - ŞT'de distribüsyon sis- (Fotoğraf: KADER TUĞLA) . nnemin bana küçükken aldığı askerler, onlara yatak çarşaflanndan yaptığım mağaralar, makarnalardan bahçe çitleri.. tüm bunlann değerini bilip hayata uyarlayarak doğru şeyler yapmak, bana neyi seçmem gerektiğini öğretti.1 temi geçerli. Önceden birteklifolmak- sızın listedeki herhangi bir oyunun dekoratörü olabıliyorsunuz. Bir deko- ratörün yönetmeni seçme hakkı yok, ama yönetmen çalışacağı dekoratö- rü seçebilir. Böyle bir durumda, iste- diğiniz yönetmeni tercih edemeye- ceğiniz için dünyalann örtüşmesı de şansa kalıyor. Mehmet Ulusoyve Nu- nıflahTuncerbunu başarmış güzel ör- nekler bence. - 'Kobay' bu anlamda nasıl bir ça- üşmaydı? DtNÇEL - Dişi konuyu yakaladı- ğmızda ve yönetmen geniş davrandı- ğında hoş şeyler çıkabiliyorortaya. AK abi başlangıçta biraz katı baksa da sonuçta hoş bir iletişim kurmayı ba- şardık. Ben provayaMehmet Can ka- raktennin IQ'sunun düşük olmasın- dan dolayı hayatı deforme gördüğü- nü düşünerek yamuk kapılar yaptım. Ali abi yamuk kapılan ilk gördüğün- de "Bunlarla mı oynayacağız, çocuk oyunu kapılan gibi" dedi. Sonra ben o kapılan anlatmaya başladıkça ve kurgu oluştukça kapılan farklı şekil- lerde kullanmaya başladık. Yönetmenlik de yapmak istiyor -Oyunculann dekoru kuUanımıda dekorun göze çarpmasuıda rol oyna- dımı? DtNÇEL-Ali abinin o noktada çok büyük payı var. Teksti kapıyla bütün- leştirdiğimızde oyun çok farklı bir boyuta ulaştı. Hatalı giden bırçok şe- yin içinde Mehmet Can karakterinin yaşamına endekslı bir durum vardı, birçok ilaç onun üzerınde denenir- ken o biradım ilensinı göremiyordu, doğru olan hiçbir şey yoktu ortada. Ha- talı olan bir şeyin de düz verilmesi mümkün değildi. Mesela arkadakı küçük kapılar olaya derinlik kattığı gi- bi ileri geri taşınarak hareket de kat- tı oyuna. Kapılar, aynı zamanda Ali abınin oyuncağı oldu. - Sahne tasanmını yaptığınız bir oyunu aynı zamanda yönetmek de is- ter misiniz? DtNÇEL- Evet. böyle bir idealim var. Bunun ıyı bir örneği de var: Me- tin Deniz. ŞT'de benim de çok sevdi- ğim bir oyunu, Brecht'in 'Gaülei'sı- ni yönetmışti. Bir gün ben de o oyu- nu ya da kendi yazdıgım, hâlâ mono- log halinde olan oyunumu yönetmek ve dekorunu yapmak isterim. Her- halde bunun da zamanı uzak değildir. 'Kendi gerçeğimizi görmeByiz' - Sizce sanat yönermenliği, sahne tasanmcıhğı ya da dekoratörlük kav- ramtaruun suurian Türkiye'dene ka- dar belirgin? DtNÇEL - Gelişmış sektörlerde, mesela reklam sektöründe branşlaş- ma söz konusu. Bir ürün reklamı için fotoğrafçı seçilmesı gerektiğınde 'çi- kolatayı en iyi çeken adam' diye biri var mesela. Tıyatroda da olması ge- reken bir şey bu. Bızde, sanat yönet- meninin dekor, dekoratörün de rek- lam fılmi yapması yüzünden kavram kargaşası yaşamyor. Ben bunun ka- rarını çok evvelden verdim. 'Şehnaz Tango'nun sanat yönet- menlığını yaparken bunun beni körelt- tığinı gördüm. Bu kavramlar bu ka- dar bırbirinın içine gırmişken insan mutlak suretle kendi gerçeğuu görüp branşlaşmak zorunda. Ben sahne ta- sanmcılığını seçtim ve yan yollara sapmadan bu yolda ılerlemek istiyo- rum. Duygu Sağıroğlu bu anlamda Türkıve'de çok farklı bırörnektir. İn- sanlar örnekleri doğru değerlendirdik- leri sürece doğru yerlere gidebilirler. 'Afife Tiyatro Ödülleri'nin töre- ninde biraz gevezelik edip fazla ko- nuşmuştum, Erol Keskin bana, "Sen ödül töreninde annene teşekkür et- mişsin oyuncaklaraldığı için,oyuncak- lannuı değerini bilen insanlar başan- h olur" dedi. Ben bunlan düşünerek söylememiştim. ama bu düşünce de çok doğru. Annemin bana küçükken aldığı askerler. onlara yatak çarşafla- nndan yaptığım mağaralar, makar- nalardan bahçe çitlen...tüm bunlann değenni bilip hayata uyarlayarak doğ- ru şeyler yapmak. bana neyi seçmem gerektiğini öğretti. Sunday Times Hay Festival'e Paul McCartney'in yanı sıra Van Morrison ve Margaret Atvvood da katılıyor Clinton'dan 'diplomasi dili'Kültür Servisi - Sunday Times gazetesinin sponsor- luğunda 14 yıldır düzenle- nen, dilbilim ve edebiyatın önemli isimlerinin katıldı- ğı etkinlikler. tartışmalar ve söyleşilerin yapıldığı gele- neksel 'Sunday Thnes Hay FestivaT (Sunday Times Sa- man Festivali), bu yıl 'Mer- cury Müzik Ödülü' sahibi müzik grubu Pulp ile baş- ladı. Javis Cocker liderli- ğindeki grup, perşembe gü- nü Galler'in Powys kasaba- smda dünyanın her yerin- den gelen yaklaşık 50 bin ki- şinin katıldığı bir konser verdi. Ingilizce konuşan ülke- ler içinde en önemli edebi- yat etkinliği olarak tanım- İanan festivalde bu yü yer alacak yazarlar arasında Lo- uis de Bernieres, Margaret Atvvood. NkkHomby, Ger- maine Greer ve Frank McCourtda bulunuyor. Fa- kaî 10 gün süren bu yılki fes- tivalin en ilgi çeken siması ise festivaldeki bir etkinlik- te konuşmacı olarak yer alan Amerika Birleşik Devletle- ri'nin eski başkanı BiD On- ton. Bu, Clinton'm başkan- lığı George Bush'a devret- tikten sonra halk önüne ilk çıkışıydı. Clinton'ın dün yaptığı konuşmanın konu- su ise 'diplomasi dili'ydi Clinton daha sonra kendi- sine yöneltilen sorulan da yanjtladı. Festivale katılan ünlü isimler bu kadar değil. Ge- çen günlerde bir şiir kıtabı yayımlanan efsane grup Be- atles'ın üyesi Sir Paul McCartney'nin yanı sıra 1 Haziran *da bir konser vere- cek olan Irlandah ünlü rock yıldızı VSmMorrison da fes- tivalin merakla beklenen si- malan. Her zaman Herefordshi- re ve Welsh'in sınınnda bu- lunan Hay-on-Wye'de ger- çekleşen festival, bu yıl în- giltere'de korku ve panik yaratan 'şap hastahğT ne- deniyle Hay eteklerinde her zamanki alanından kasaba merkezmdeki bir alana ta- şındı. Festival organizatörü PeterFTorence konuyla ilgi- li bir açıklama yaparak "b- leyicilerin festrvalin başka bir alana taşınması konu- sundaanlayışlı davranacak- lannı ve bunun katıünu et- küemeyeceğini umuyorum. Zaten festival Hay-on- \\ye'ın çok merkezi bJr ye- rinetaşındTdedi. Bacon'ın stüdyosu Dublin'de On kişilik bir ekip, üç yıl boyunca Francis Bacon'ın Londra'daki stüd>osunu sökmek veiçindekilerindenizyohıyla nakhyesi için uğraşu. Kültür Ser\isi - Francis Bacon'ın Londra'daki stüdyosu duvarlanndan fır- çalanna kadar her şeyiyle Irlanda'ya ta- şındı. Stüdyonun Dublın'deki sanat ga- lerisinde yeniden yapılanması üç yıl sür- dü. Bacon'ın Insan Bedeni Çalışmala- n'ndan detaylan da yakın zamanda 6 mil- yon sterline satılmıştı. Stüdyo, Dub- lin'deki Hugh Lane Galerisi'ne bağış- lanmıştı. Ardından 10 kişilik bir ekip üç yılını stüdyoyu sökmek ve içindekilerin deniz yoluyla nakliyesiyle uğraştı. Irlanda'da bir Ingiliz ailenin çocuğu olarak doğan Bacon ergenlik yaşlann- da Ingiltere'ye taşındı. 30 yıl boyunca Güney Kensıngton'dakı stüdyosunda çalıştı. Bacon'ın palet olarak kullandı- ğı duvarlann üzenndeki sıvalan Irlan- da'ya taşımak için özel bir özen göste- rildi. "Bu kesinlikle onun geride bu*ak- nğı dagınıklıkt' diyor proje menajeri Dr. Margarita Cappock. Stüdyonun yeniden inşa edilmesinin izlenmesı için üç gözetleme yerı yerleş- tirildi. Böylece ziyaretçiler stüdyonun yeniden yapımını izleyebılecekler. Cap- pock "Burada gördüğünüz her şe> Ba- con'ın yaşamı boyunca kuJlandığı mal- zemelerdi" diyor. Stüdyo gazete kupür- leri, boya kutulan ve fotoğraflarla kap- lıydı. Dr. Cappock, odada kaotik bir dü- zen olduğunu söylüyor. "Kazı yapar- ken bir düzeni olduğunu keşfettik. Ör- neğin kitaplarla ve fotoğraflarla kaph bir bölge vardı, masasında sanatçının malzemelerinin olduğu bir vığın vardı ve resinı sehpasuun arkasında bir yığuı boş şampanya ve şarap şişesi vardı." Bacon da bir seferinde çok düzenli bir stüdyoda çalışamayacağını söylemişti. "Böyle dağınık bir yerde resim yapmak benim için daha kolay." OKUMA LAMBAJ ENİS BATUR Kitapların Sonsuz Ağı "Okuma Uğraşı" sözünü, Akşit Göktürt seçtiği o yalın, ama yalınlığıyla ters orantılı diyı leceğim bir uçsuz bucaksızlık ile karşımıza çı tamlamayı çok seviyorum. Kimıleri için değiş kuş edilemeyecek bir keyiftir okumak; kimileri dikkat kesilme güçlüğünden, yoğunlaşamama runundan beslenen bireziyet: Okuma uğraşı t ka-orada, insanın bir bakıma yaşama biçimini lirleyen, kimsetarafından yüklenmemiş, kendi h dine nasıl olmuşsa olmuş, tutkulu bir göreve nüşmüş bir "iş" bekliyor bizi. "İş" diyorum ya, düpedüz 'Okumak bir iş yerine getirmektir' demeye getirmiyorum gı de. Öyle durumlar, meslekler olduğunu biliyor bilmesine, yaşamını "okuma"y\a kazananlan bir nara ayınyorum. Okuma uğraşı, benim gözüm onlardan çok okumayı kendisine iş edinmiş, yatının ana eksenini herhangi bir kurum ya da şi tarafından bu göreve tayin edilmediği, atanr dığı halde kitapların arasında, kitaplann kurdı sonsuz ağın ortasında gönüllü bir av olarak ge meye adamış insanlar için geçerli. Okuma uğ şına kapılmış, kendisini gün gelmiş harflerin dı yasına salıvermiş ve o dönme dolaptan bir dî inememiş olanların çoğu iş güç sahibidir öte yi dan: Hekim, memur, öğretmen, iktisatçı, asker, çi, hatta yazar olabilir okuma uğraşının sarho yaşamını hangi yoldan kazanırsa kazansın, bu > dan "sarf etmeyi" yeğlemiştir. Yazardan söz ederken ıronıye başvurduğum ı nılabilir, değil: Bazı iyı yazarlann iyi okur olmaü lan görülür. Bir de okuduklan için, okudukça, ok ken yazanlar vardır: Pırimiz Montaigne böyle örneğin. Günümüz yazarlarından Pascal Qu nard'ın "ben önce okurum"sözüne değinmişi bir yazımda: "Okuduklarım olmasa yazamazdn dıyecek yazarlann arasına gönül rahatlığıyla k« dimi de katanm açıkçası: Ömrüm okudukça boı lanarak geçti, yetmiyormuş gibi, borçlanmı and ça büyüklendiğimi ilen sürenleroldu - an geldi, kj radım: Yazmamdan çok okumama içerlıyordu ç ğu. Çevremden, okuma uğraşını en saygın çat lann önünde gören, gelgelelim başka uğraşlar genellikle de ayartıcı dünyanın ıçlennde yarati "meşgul" sesinın yarattığı anafordan zihınler kurtaramayan insanlar eksik olmadı. Kurtulu; çoğu, ekşileşmekte bulmuştur. Okuma uğraşı da, yazma uğraşına da limon sıkmaktan geri d ramazlar. Hafifletici sebepleri vardır: Kitaplaı önemli bir bölümü boşuna yazılmıştır, onlarla z man yitirmenin anlamı yoktur; boşuna yazılman kitaplara gelince, o kadar çoktur ki sayılan, onl ra yetişmek nasıl olsa olanaksızdır. Okuma uğraşı, ötekı uğraşlardan, sozgelimi ba çecilik uğraşından farklı değil. Bahçe sevgisi, tı kusu ille de bahçıvan olmayı, "iş"\ bir meslek d lı olarak benimsemeyi gerektirmez. Gelgelelıı "bu ülkede, bu topraklarda hiçbir şey yetişmezz ten" türü bir akıl yürütmeyle bahçe sevgisıni ba daştırmak da düşünutemez. Bahçeciliğe sevdab mış, bitki ve çiçek tutkunu kışi, "iş "i olağan akış ötesine sürüklemekten, taşırmaktan geri durma Toprakla, tohumla, iklım koşullanyla boy ölçüşı engeller karşısında yılmaz, sonuç alana kadar h yolu dener. Okuma uğraşına kaptırmış olan da ö le: Kitabın, kitaplann peşıne düşer; metnin labireı tine dalar ve hem ilerler, hem ikide bir geri döne bir kitap ötekine gönderir, okur oraya gider; bir ba: kası resimleri çağırır, onları arar - karmaşık bir ilı; kiler zinciri demeye gelir her okuma deneyimi, k tabın önunden bir türlü kalkılmaz: Ömür bazf böyle geçer. Yoksa okuma uğraşı tamlamasını, Cesare P< vese'ye bağlanarak Yaşama Uğraşı'na bitiştırme midır, en doğru yaklaşım? Kitap okumaya alışaı hayatının şah damarına onu yerleştiren biri içı herşey okunabilirlik katına çıkmakta gecikmez: ir sanlar, olaylar, nesneler, Doğa, Yaşam, Ölüm ay ayn sayfalar, ciltler, "Kum Kitap landır sonuçta. Y« ni tanıştığımız birinin yüzü onun kişiliğinin, hikâye sinin önsözüdür; oturduğumuz sofraya dağılmış h« şey belli bir sözdizimı anlayışına dayanır; günde lik hayatımız virgüller, noktalı virgüller, ayraçlar v soru işaretleri arasından geçer, uykuyla noktala nır; duyduğumuz, işittiğimiz bütün sesler kalın b ansiklopedinin maddeleri: Tiz, yumuşak, fısıltı, in leme, çığlık. Gun gelir anlar birey: Gözleri okuma gözlüğünı dönüşmüştür. Harfler, ışaretler, simgeler, ifadeleı şüphe, korku, umut, coşku, haz: Okumayı biliyor sanız. Ama kelimeler birer tuzakmış, ama kurul muş her cümle dipsiz kuyuymuş, ne gam. Benim işim okumak - diyebilmek. Yaklaşık iki yıllık bir aradan sonra, Cumhuri yet'teki 7cöşet>enf///cöşe'medönerken insan port relerinden kitap portrelerine geçmeyı düşündüm Kitap tanıtma'dan ötesi, öngördüğüm: Eski-yeni yerli-yabancı, "okuma lamba"mın altından geçen lerden hareketle bir köprü kurmayı umuyorum Yalnızca kitap okumasıyla sınırlı tutmayacağım bı pazar seanslannı: Zaman zaman imge, görüntü ses, yapı, düş, düşün, düşünce de geçecek ışığır altından. Cumhuriyet'tekı yazılarıma ara verdiğim- de, "okuma defteri"mden kopmamıştım; tam ter- sine, bu süre içinde daha da yoğunlaştım üzerin- de. Bu köşede yayımlayacağım yazıların kimileri- ni o defterden seçeceğim, ama genellikle sıcakya- zılar, sıcağı sıcağına yazılar ağır basacak elbette. Okumak bir de ayin. Miize soygunu sanıkları yangıda • Kühür Servisi - Geçen aralık ayında lsveç'te Stockholm Ulusal Müzesi'nden Renoir ve ' Rembrandt'a aıt üç tablonun çalınması olayma kanştıklan ileri sürülen 10 kişinin yargılanmasına pazartesi günü başlanacak. Toplam 370 milyon kron (20.9 milyon sterlin) değerindeki tablolar maskeli soyguncular tarafından çalınmış ve soyguncular bir tekneye binerek kaçmışlardı. Tutuklanan on kişiden yalnızca biri soyguna doğrudan katılmakla suçlanırken diğerlen soygunun örgütlenmesine yardımcı olmakla suçlanıyor. 22 Aralık'ta gerçekleşen soygunda Rembrandt'ın otoportresi ve Renoir'ın iki tablosu çalınmıştı. Bu üç tablodan yalnızca Renoir'ın 'Bahçıvanla Konuşma' adlı tablosu. Isveç polisince uyuşturucu araması sırasında bir çanta içinde ele geçirilmişti. Hâlâ ele geçirilemeyen yapıtlar ise Rembrandt'ın 'Otoportre'sı ve Renoir'ın 'Genç Parislı'sı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle