15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MAY1S 2001 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUSLER [email protected] U lkemizin bugün ;çinde bulundugu koşullar ne- derayle olsa gerek, Ata- türk'ün Türk ulusuna yapnuş olduğu "Övün, güven, çahş" seslenişi kulaklanmda durmadan çınlıyor Hele bir süredir yabancı çevrelerde ülkemize yönelik "rüşvet ve yobuzfuk" suçlama- İan, "hasta adam" değerlendirrneleri Atatürk'ün bu seslenişini beynime ıyice yerleştirdi. Çocukluğu/ndan beri bu seslenış ba- na nedense tersinden söylenmiş gıbj ge- lirdi. Övünebilmek, güvenebilmek için . önce çalışmak, çaba harcamak gerekti- ğiııi düşünürdüm. Ancak zamanlabu ses- lenişteki sıralamanın nedenini anlar gi- bi oldum. Boğaz'ın hasta adamı Osman- lı'nın çöküş döneminde, devletin ve top- lumun perişanlığı içerisinde Türk insa- nındanekendinegüven, ne bu güçten ka- ynaklanabilecek övünme duygusu, ne de çürümüslüğün yârattığı psikolojik çö- kûntü sonucu çaiışma coşkusu kalmıştı. ' Böyle bir bunalım ortamında toplum bi- reylerinden çaiışma gûcü. coşkusu bek- lemek kuşkusuz olanaksızdı. Mustafa Kemal bu konuma indirgen- miş toplumun ancak derlenip toparlana- cak, güçlendırilecek bir moral ile çalış- ma gücûne kavuşabileceğine ve uygar dûnyada yaşam sürdürebileceğine inan- mıştı. Öyle de oldu. OsmanJı'run külle- rinden doğan "Phoenhc" Türkıye, Ata- tûık'ün ulusunaaşıladığı güven ve övün- cün yarattığı moral gücün, kendi değer- lerine inanışın yapıtıydı. Cumhuriyet'in ilk kuşağını oluşruran bizler buduygularia, bu inançla büyüdük, başlanmızı daima diktuttuk. Ne yaak ki bu övünç, güven duygulan 1950 lerden sonra giderek yitirildi ve törpülenen bu duygulann ezikliğı içerisinde bugünle- re geldik. Övünç duyduğumuz değerler çiğnendi, gûvenimiz sarsıldı; ulusça te- miz, dürûst çaiışma ortamından uzak- laştınldık.. Şimdilerdetoplumsal yaşamın her ke- Övün, Güven, Çalış... Tevfik ÜNAYDEV Emekli Büyükelçi siminde güven eksikliğinden söz edili- yor ve bu güvensizlik duygusundan sıy- nlıp demokrasiye, siyasetçilere güvenil- mesi isteniyor. Söylemeye gerek yok ki, Cumhuriyet dönemınin belki de en cid- di sayılabilecek bunahmını yasayan hal- kıngereksinim duyduğu böyle bir güven ortamını herkesten önce siyasetçilerin yaratması beklenir. Ardı arkası kesilmeyen, sonuçlân top- lumca hâlâ bilinmeyen operasyonlar, hü- kümetüyelerine kadaruzanan saibeli du- rumlar, bakanlar arasındaki çekişmeler, birbirlerini çekememezlikler, uyuşmaz- lıklar, artık yerel yönetimlere de yansı- yan otorite zaafi, bu dönemde umut bağ- ladığımız ve bu nedenle bütün gücümüz- le desteklememiz gereken ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'i kösteklemeye yönelik ve daha çokhükü- metin bir kanadından yükselen sesler, bugünkü siyasal, toplumsal ve ekono- mik çöküntünün oluşmasında büyük so- rumluluklan bulunan muhalefetteki si- yasetçilerin ve özellikle onlann liderle- rinin durumu ftrsat bilıp bulanık suda balık avlamak istercesine, toplumunken- dilerine karşı zaten yitirilmiş güveni büs- bütün yok eden tutumlan, siyasetin yar- gıyı karşısına aldığı, içeride ve dışanda adına "hortumlama" denen düzende ya- şayan Türk insanında güven mi bıraktı? Kısa bir süre önce, konusu bunalımın nedenleri olan bir TV progranunda bu- günkü durumun asıl sonırnlusu olarak, yasadığımız siyasal düzen, daha doğru- su düzensizlik ve siyasetçiler gösterildi. Oturuma katılanbir siyasetçi ise siyaset- çilerinbunalımdaki sorumluluk payını da bir ölçüde kabul edıyor, ancak genelde sorumlulugun tümtoplumkesimlerineait olduğunu ıleri sürüyordu. Siyasetçimi- zin siyasal kesimi savunmasıru birölçü- de anlayışla karşılamakla birlikte, ka- nımca bunalımın olusmasında siyaset- çilere sadecepay vermek değil, onlan asıl sorumluolarak görmek dahadoğru olur. Toplumun herkesiminin bugünkü duru- mun olusmasındakuşkusuz payı var. An- cak toplumun yönlendirilmesi, ülkenin düzgün ve dürüst bir şekilde yönetilme- si sorumluluğu herhalde siyasetçilere ait. Onlar bu sorumluluğu üstlenmek ve sürdürmekiçin seçiliyorlar. Bugünyaşa- dığımız sorunlarkuşkusuz sadece yakın birdöneminyarattığı sorunlardeğil. Her seçimde bir öncekileri kıyasıya eleştirip yanlışlan düzeltme vaatleriyle ikndarage- len, ancak seçMkten sonra eskısınden daha kötü miras bırakıp gidenler hep bu siyasetçiler değil midir?Bu haJamdan bu- günkübunalımınnedenleri geçmişe uzan- sa da bundan sorumlu olanlar gene bu- günkü siyasetçilerdir. Kaldı ki bugünkü siyasetçilerin çoğunluğu dün de ortalık- taydılar. Öyle olunca da şimdiki siyaset- çilerin sorumluluğu daha da ağırlaşıyor. Ülkemiz bugün dış dünyaya rüşvet ve yolsuzluklar ülkesi görünümü veriyor. tktisatçılanmız ve siyasetçilerimiz ya- bancı sermayenin ülkeye gelmeyişinden yakırur ve bunun nedenleri üzerinde ka- fa yorar. yorum yaparlar. Nedeni "Fî- nanctalTimes"ınyanı sıra başka ilgili dış odaklann yüzümüze çarpa çarpa söyle- dikleri gibi Türkiye'nin rüşvet ve yol- suzluklar ülkesi olduğudur. Gehniş geç- miş tüm siyasetçiler bu onurkıncı duru- mun sorumluluğundan annabilir mi? Dünya Bankası'nm son raporunda da Türiaye'de kamuihalelerinin yüzde 15'ini rüşvetin oluşturduğu vurgulanıyor, yar- dım yapılabilmesi için rüşvet ve yolsuz- luklara son verilmesinin gerektiği belir- tiliyor. İçeride yaygın yolsuzluk ve rüş- vet illeti, aciz yönetimin alışkanlık hali- ne getirdiği dış borç ve borçlara karşılık verilen ödünleraltındaezilen, hastaadam damgasını yiyerek aşağılanan Osmanlı Imparatorluğu böylece silinip gitti. Ül- kemiz gene rüşvet ve yolsuzluklarla içe- riden kemiriliyor, dışandan borç anyor ve böyle bir ortamda ulusumuz onur kı- ncı davranışlara ve değerlendirmelere muhatap oluyor. Dış borçlanmalanmız- da bu defa da ödün vermek zorunda ka- lacağımızdan kuşku yok. Elbette Osmanlı 'ya kabul ettirilen tür- den ödünler vermemiz söz konusu ola- maz. Ancak önümüzde çok sayıda çözüm bekleyen bir hayli siyasal sorun var. Ve- rilen borçlann karşılığında bunlann ödün almak için önümüze sürülmesi çok ola- sıdır. Her ne kadar bakanımız Derviş yabancı eşitlerine "şantaj"yapmayın de- miş olsa da bunun kullanılmamasının hiçbir garantisi yok. Lozan Antlaşması görüşmelerinde istenen ödünlere karşı direnen tnönü'ye o zamanki Ingiliz Dı- şişleri Bakanı LJoyd George"un "Şimdi reddertiklerintd cebime koyuyorum, fle- ride banagekliğinizde bunlantekerteker çtkaracağsn"deyişinı unutmayalım. Inö- nü o zaman Lloyd George'a "Bunlan geJdffimramansövlersiniz"demişti. Ül- kenin saygınlığını ve onurunu yüksekler- de taşıyan Atatürk ve înönü hiçbir ödün vermedikleri gibi Osmanh'nın borçlan- nı da üstlenip bunlann zamanında öden- mesi için titizlik gösterdiler. Zaten daha şimdiden bizden bir ödün istenmiş du- rumda: "Rüşwt\çyobuzhjkönkj nsin'1 de- niyor. Bu "ödün"(!)kuşkusuz ülke ölçüt- leriyle hiç bağdaşmayan bu çürümüşlük ne yazık ki bizde bir yaşam biçımi oluş- turdu. "Benim memunım işini bilir" di- yen. "de\letten alıııjnayan haracın rüş- vetsayılmayacağını" söyleyen birliderin yönetebildiği hükümette görev alan bir eski bakanın "vergi kacınimasınıolağpn karşdadığı" bu ve bunlara benzer söz ve davranışlar sonucu ülkenin düşürüldü- ğü bugünkü durumda onur kıncı davıa- nışlarla karşılaşılması elbette kaçınılmaz oluyor. Eski Dışişleri Bakanlanndan Emekli Büyükelçi tlter Türkmen, Hür- riyet'teki, krizi konu alan bir yazisında ülkenin demokrasiye geçişinin toplumun olgunlaşmadan yapılmış olduğu yo|jın- daki bir görüşe değindi.;Kanımca de- mokrasiye erken geçmedrk, sadece o za- man iktidara gelenleri yanlış seçrijc. De- mokrasi havarisi olarak ortaya çıkanlar Atatürk Türkiyesi'nin o zamanakadar sağ- ladığı uygar, çağdaş değerleri, kazanım- lan koruyup daha da ileri götürecekleri- ne, onlan Osmanlı kafasıyla birer birer yok etrilerve bugünlerin ortamını hazır- ladılar. Türkiye'nin bugünkü durumunu Osmanirnınkiyle kıyaslamak kuşkusuz doğru olmaz, ama benzerlikler olduğu da yadsınamaz. îçeride eziliyor, dışanda onurumuz hırpalanıyor, saygmlığımız aşağılarda dolaşıyor. Kamuoyuaraşnrma- lannın da gösterdiği gibi toplumun ken- dine güveni, siyasete güveni kalmadı. Böyle birortamın yarattığı moral güçsüz- lüğü içerisinde yaşam sürdüren her ke- simden insanımızda çaiışmacoşkusu bü- yük ölçüdeyitirilmiş durumda. Tıpkı Os- manlı'da olduğu gibi. Böyle bir ortamın yarattığı düş kınkhğı, moral bozukluğu içerisinde işe galiba sil baştan başlayıp Atatürk'ün seslenişine gene dört elle, bütün gücümüzle sanlıp önce övünüp güvenmemiz, sonra kazanacağımız mo- ral gücüyle, coşkuyla ve dürüstçe çalış- mamız gerekiyor. Bu ortamı bize sağla- yacak siyasetçileri seçmek, var olanlara da sahip çıkmak yine bizlere, toplumu- muza düşüyor. Istanbul'un işgal edildiği günlerde Mustafa Kemal şöyle diyordu: "Bu çöl- denbir hayatçıkarmak,budağıhştan bir kuruluşyaratmaklazım."Atatürk'ün bu sözünü bugünlerde hatınmızdan hiç çı- karmayahm veyasadığımız bunalımmge- leceğe ışık tutmasını dileyelim. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Hortumcunun İyisi Olur mu? "Sizindediği- niziyapmak için askeri yönetim uygulamakge- rekir. Memnun okırmusunuz?' Bu sözü söy- leyen Kemal Derviş!.. Türk-lş Başkanı Meral'in bir sözüne karşı ilginç bir açıklama! Bir çe- şrt baskı ya da korkutma!.. Meral ne demiş, ne istemiş: "Kaptlan kapaûn, sermaye kaçmasın." Işçitere, emekçilere, çalışan kesimezam 'yok. Olsa da yüzde iki, beş!.. Hele işçi- lere hiç yok! Oysa yaşamın her alanında zam zam zam! Biryanda nsanlar aşın yok- sulluğa rtiliyor, öte yandan "Sakın sesini çıkarma, yoksa baskı rejimi gelir" uma- ctsı... Bir de şu söz: "Olmayan parayı nasıl sJze verelim." Para yoksa, bu kısıntıyı yalnız emekçiye mi uygulayacaksınız? Milletvekillerinin aylıklannı yanya ındirse- nize; birtakım para babalannın o zengin- liği nereden nasıltoulduğunu araştırsanız, hortumculann cebe attığı servetleri elte- rinden alsanız!.. Derviş bakın ne diyor: 'Hepsinihortumcu diye aynı kefeyeko- yamaya." Üç bölüme ayınyor "hortum- cu" diye anılanlan... Kötü niyetle banka- lanndaki kaynaklan kişisel ma\ varlıklan- naekleyenler... Kötü niyettaşımadan kö- tü yönetim yuzünden sıkıntıya düşenler... Hem kötü niyet taşımayan hem de kötü yönetim göstenmeyen, ama bazı ekono- mik nedenlerle zor durumda kalanlar... Derviş Bey'e göre "bunlan iyi ayırrnak gerekir"miş\ Sonra adam bulamazmışız bankalan yönetmeye! Hem, bu iyi niyet- li hortumculann yabancı ortaMa- n varmış, onla- ra zarar gelir- mtş!.. Asker, haksız yere milletin pa- rasını hortumla- yanlann nesi varnesi yoksa alınmasını is- tiyor... Bunu kim istemiyor? Derviş Bey gibidüşünenler!.. "/nsanca'davranılma- Irymış, her hortumcunun durumu ayn ay- n incelenmeliymiş... öyle ya, iyi niyetleya- pılan hortumculuklara hoşgörülü davra- nılmalı... Insan "Cehennemegidenyoliyi niyetiitaşlaria döşenmiştir" sözünü anım- sıyor! Sen işçiyi, memuru, dargelirliyi, emek- liyi, esnafı, çiftçiyraçlık sınınnın altında ya- şatarak ülkeyi kurtaracağını mı sanıyor- sun! Yetmezmiş gibi bir de gözdağı ve- riyorsun: "Aman sonra asker gelir hai" Ha asker, ha sivil, kim Türk halkını aç- lık sınınnda yaşatmaya kalkışırsa yurt- taştan aynı yanıtı alacaktr "Hortumcu- ya hoşgörü gösterilemez, iyi niyet kötü niyet diye biraynm yapılamaz..." Hırsız, soyguncu, haksız kazanç sahibi ceza- landınlmadtğı, soyguncu işini rahatJıkla uy- guladığı sürece toplumda huzur muzur kalmaz! ABD'de yirmi yıl yasadıktan son- ra Türkiye'yi düzene sokmaya kalkışan ya da bu görevle kendini sorumlu gören bir kişıden bu tür garip sözler duymak, yurttaşlarda umut, güven diye birşey bı- rakır mı? Sana bana para yok, ama hortumcu- lar iyi niyetii ise onlann haksız kazancına dokunmak diye bir şey yok... Bu mu hukuk, bu mu eşrtlikL Diyarbakır'daki Genel Kurul... Av.l\ırgutİNAL B arolar Birüği'nin genel ku- rulu 11 -12 Mayıs tarihlerin- de Diyarbakır'da yapıla- cak. Bu karar, Denizli'de yapılan genel kurulda, istekli Uler arasın- dan Diyarbakır seçilerek alınmış- ür. Seçim bizce çok isabetli ohnuş- tur. Tûrkiye'de kırk beş bin avuka- tm en üst organı olan Barolar Bir- liğı'nin genel kurulunda ülke hu- kuku, yargısı, demokrasisi, rejimi, insanı, seçeni, seçileni bu toplan- tılarda enine boyuna ele alınmak- tadır. Şimdi Diyarbakır'da bu ko- nular çok daha aynnüh olarak ele ahmnafa, üJkedemokrasisınin han- gi rayda ve hangi düze> de olduğu açıkça ortaya konmahdır. Rejimi- miz demokrasi midir, dûzenimiz insandan yana nudır, adaletimiz hangi konumdadır, hukukumuz çağın neresndedir,açıkça biünme- Û ve anlaûlmabdır. "20. Yûzyılda Yaşadığunızlnsa- nın^ırH^f)Majızanüar" başlıkJı ya- zımda 1997 yılı mayıs ayında Di- yarbakır Bölge Barosu Başkanı 'nın yazmış olduğu bir yazıya yer ver- miştim. Burada, elli beş yaşlann- da bir köylünün elinde tahra deni- len aletiyle tarlaya giderken bir gü- venlik görevlisinin, "Ben bu köy- löyfi G3 sûahunla bin metreden vu- rabilirim'" dedığini ve üçüncü arış- ta köylünün kan revan içerisinde, debelenerek kan kaybından öldü- ğünü aktarmıştım. Bu olayı, belki yirmi konferansımda, birçok ya- zımda ve en son kitabımda tekrar ettim; dört yıldan beri hiçbir yer- den, hiçbir makamdan ses alama- dım, hâlâ da alrruş değilim. Bu ve buna benzerolaylarDiyarbakır ku- rultayında yanıt bulmalıdır. Hu- kukçular Diyarbakır'da kurultay yapjyorlar. Bukuruhay hukuk ku- rultayıdır. Bu kurultayda sebze- meyve fhatlan sorulmayacak ve bunlar yanıt almayacakür. BarolarBiruği 'nin Giresun, Mer- sin, Denizli kurultaylannda dile getirdiğimiz bazı sözleri burada aktarmak istiyorum. Giresun'da Barolar Birüği'nin genel kurulu yapılırken başkanlık divanında başkan yardımcısıydım. Açıhşta birkaç kez konuya değin- meyi yararlı bulmuştum. Sözleri- me başlarken "TBMM'mizin sayın başkanı,saym başbakan,sayuıada- let bakanı, sayuı bakanlar, yüksek mahkemelerirnizin sayuı başkanla- n, sa>m Vargrtay cumhuriyet baş- savcısı, sayuı vali, sayuı beledjye başkanı sa>ın basuı temsflcfleri" diye söze başlamıştım. Salonda bulunan üç yüz-dört yüz kişi bana bakıyor, tnal ne demek istiyor, bu saydığı kişiler burada yok ki, kime sesleniyor diye düşünürken ben de "Işte bu boşluğu, bu yokluğu, böy- lesine bü>iik bir kurultava yüksek yargının, Medis'in,hükümetin,ba- suun UgJsinive barolar büüğine ba- laşuıı ortaya kmmak ve bununla üi- ke hukukuna ve yargısına verdik- leri değeri açıkiamak ve kamuoyu- na duyurmak için böyle söze baş- ladun" demiştim. Dilerim, Barolar Birliği'nin ve Diyarbakır Barosu'nun değerli tem- silcileri kurultaya çağnlanm ek- siksiz yaparlar. Salonun yansını bu kişilerle ve medya ordusuyla, TV kameralanyla ve konuk mes- lektaş ve yargı görevlileriyle dol- durmuş olurlar. Genel kurulda ko- nu edilecek rejimimizin, demokra- simizin, insanımızm ne değergör- düğünü ve nerede bulunduğunu, devletin her kademesi de bu genel kurulda duyar, medya ordusuyla da Türkiye bunlara tanık olmuş olur. Kendi kendûnize söyleyen ya da kendi kendimize söylenen kurul- taylara ne bizim, ne ülkenin ne de halkmuzın tahammülü vardır. PENCERE Tam Aziz Nesin'lfk Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'e ne yapmalı?.. Eski bir Şark masalında olduğu gibi meydanın ortasındaki direğe bağlamalı, ateş yakıp çevresin- de hora tepmeli: Asmalı.. . ' " Kesmeli.. . , ,L, „ ——————«—- Pişirmeli.. Yemeli!.. ,^, ^ , ''". Çıldırmışız, aklımız başımızdan gitmiş, kafayı ye- mişiz, ayın 15'ine dek 15 yasayı çıkanp 15 milya- n şavullayamazsak gök patlayacak, yer yanlacak, Anadolu haritadan silinip üstünde yaşayanlar bir- denbire helak olacaklar, analar doğuramayacak, ço- cuklar koşamayacak, askerler yürüyemeyecek, hepimizin dili tutulacak, kutsal krtaplardaki kıyamet neyazar?.. Oksüz kahrolsun!.. Kahrolsun da şu Telekom işi bitsin, dolariar he- men gelsin... Tümden tırlattık... • Diyorlar ki: - Telekom melekom derken öksüz möksüz, ba- kan makan, asker masker bu işe ne kanşıyor?.. 2000'lerin dünyasında öksürsen uzaydan dinleni- yor!.. Satın ulan şunu... - öhööö... öhöö.. - Ne var yine?.. - Batı'daki anlı şanlı devletlerde telekomun ço- ğunluğu devletin elinde değil mi?.. Vallahi bu ko- nuda ben başkalannın yalancısıyım... - Evet, ne olmuş?.. - Biz koskoca Telekom'u neden yangından mal kaçınr gibi satmak istiyoruz?.. - IMF öyle istiyor?.. - IMF ne demek?.. - "Uluslararası Para Fonu" demek.. - "Uluslararası Para Fonu" ne zamandan beri "7e- lekom"\a uğraşmaya başladı?.. Bu değişimin ar- dında ne yatıyor?.. Peki, neden yazıyorum bunlan?.. ** Hiiiiç... . ,. ; { Matrak olsun drye... \ş çoktan bitmiş, olan olmuş, 680 bine sablanAme- rikan Dolan 1.000.000 lıranın üstünefırtamış, eloğ- lu atacağı kazığı atmış, piyasalar oldu bittiyi sine- ye çekmiş, Türkiye'nin canına okunmuş, geriye ne kalmış?.. Eloğlu önümüzdeki sürede alacağı borç takstt- lerini sağlama bağlamak için Türkiye'yi yeniden borçlandınyor... Yaptığı yapacağı bu!.. O bize 15 milyar dolar kredi mi açıyor, aldığımız parayı borç taksitleri olarak tıkır tıkır yine eloğluna geri ödeyeceğiz... Telekom dacabası!.. . - : • Gülünçleşen birolay için halk eskiden beri nesöy- ler - Tam Aaz Nesin'lik!.. '•>"'• v ^ ^ '?f ^ ^--•>-': Aziz Nesin şimdi öteki dünyadan bize bakbkça kahkahalarla gülüyor mu?.. Yoksa hüngürhüngürağlryormu?.. -^ i -- Ne fark eder?.. *Jt StNCANASLİYE HUKUK , HÂKtMLfĞİ'IVDEN EsasNo: 2000/914 Karar No: 2001/159 Mahkememizin 2000/914 esas 2001/159 karar sayılı ve 15.3.2001 tarihli ilamı ile Yozgat ıh merkez ilçesı Osmanpaşa/Tekke köyü cılt: 120, kütük: 23'te nüfusa kayıtlı ıbış oğlu Mahmure'den olma, 15.10.1983 d.lu, Mecnun Koç'un Mecnun olan ısmi Hakan olarak düzel- tilmıştır. llanolunur. 1.5.2001 Basm: 25752 Sevgiler peşin, hediyeler taksitle. Beko küçük ev aletlerinde, mayıs ayı boyunca peşinat bizden Kalanı da, peşin fiyatına 4 taksitle ödeyebilirsiniz. Anneler Günü'nde bir Beko bayiine uğrayın, O'na en güzel hediyeyi verin. Ocretsiî tüketscî , Diğer hat damfna natt! 0216 423 42 07 0800 251 85 15 -* // .77; *Z : .7^'\i'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle