Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2001 PAZARTESİ
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
ARADA BİR
Av. CELAL ÜLGEN
DövizteBorç^tanlarIçin...
Işadamı, dostu»Şemsettin Orhan, Bolu'dan teie-
fon etigeçejfctıatta: Fünyesi çekilmişefbombası gibiy-
di. Yeni başladîğı 18 bin kapasiteli tavuk çiftliği işletme-
sinde ne denii güçlüklerte karşılaştığını ve ticari ilişkide
bulunduğufirmalannbatmalan sonucu, on binlerce civ-
civin açlığa ve soğuğa nasıl terk edildiğini anlatıyordu.
Ekonomik bunalım sarmıştı yurdumuzu. Ülkemiz yan-
gın yeri gibiydi. Medya ve tuzu kuru kişiler nasıl da so-
rurhsuz davranıyordu.
Gerçekten ülkemiz yangın yerine dönmüştü. Büyük
bir panik ve ekonomik yaşamdan kaçış vardı. Bir yer-
de duymuştum; böyie günler varsıllann işini, yoksulla-
nn ise usunu yitirmesine neden otumnuş.
Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Insanlann biraz da
içgüdüsel olarak daha çok özünü düşünür olması "ya-
banıl (vahşi) kapitalizmin" kaçinılmaz kurallan ile birle-
şince korkunç gerçek olanca çıplaklığı ile gözler önüne
seriliyor.
Ulusal paramız yerine sözleşmelerini döviz ile yapan-
lar, yeni bir dövizzede kuşağı yaratmak üzereler. Borç-
lan birden ikiye katlandı ki ödemekle tükenmez. Bu bu-
nalımdan çıkış olabitir mi? Olabilir, olabilmeli... Koşul si-
yasal yaşama bağlı, inandıncılık, tutariılık gerekli. Oysa
ne denli çok yitirdik bu kavramlan, geride kalan yıllar-
da...
Bu konular çokça yazılmaya, işlenmeye başladı ba-
sınımızda. özeilikle ekonomistler çıkış yolunu yazıp öne-
riyorlar. Üretmeden tüketmek bunalımın tek yaraöcısı gö-
rülüyor.
Önceki gün bir televizyon kanalında dövizle yüksek
okul taksiti borçlanan oğrencileri gördüm, tepkililerdi.
Dövizle taksit, dövizle kira, dövizle sözleşmesi olanlar
için Roma hukukundan günümüze değin gelen ve adı-
na uyarlamadediğimiz bir dava türünü öneriyorum. An-
cak "temenvde" (direnime) düşmeden... Uzun süreli ki-
ra sözteşmesi yapmış olan ev sahipleri de yararlanabi-
lir bu davalardan. Bir Yargıtay karanndan aldığım aşa-
ğıdaki bölüm, bunalım günlerinde döviz ile borçlanan-
lar için sorunlanndan hak ve adalet kurallanna göre çı-
kış yolunun yargı tarafından bulunduğunu gösteriyor...
Hukukumuzda geçerii olan ahde vefa prensibidir
(pacta sund.servanda). Bu kurala göre sözleşme hü-
kümleri yerine getirilmelidir. Ancak kimi durumlarda bu
kuralın mutlak olarak uygulanması, hakkaniyet kuralla-
nna ve adalet duygusuna ters düşen sonuçiar doğurur.
Sözleşme kurulduktan bir süre sonra önceden görül-
meyen nedenlerie koşullann olağanüstü değişmesi yö-
nünden, yanlardan birinin, borçlunun dunımunu katla-
namayacak ölçüde ağıriaştırabilir ve bununla da söz-
leşme ile kurulmuş olan denge bir yan aleyhine büyük
ölçüde bozulmuş olabilir. Aşın enflasyon, para değeri-
nin büyük ölçüde değişmesi bunun ömekleridir. Huku-
kumuzda böyle durumlarda sözleşmenin yeniden göz-
den geçirilmesi konusunda genel bir hüküm olmasa tw-
le bazı sözleşmelere ilişkin özel hükümlerin kıyas yoluy-
la uygulanması yolu ile ya da böyle durumlarda hukuk-
ta "c/ausu/a rebüs sic stantibus" -beklenmeyen hal
şart-sözleşmenin değişen koşullarauydurulması- ilke-
si ile boşluk kapatılmaktadır.
Böyte durumlarda işlem temelinin çöktüğünü kabul
eden Yargıtayımızın bu karan hukuk düzeyimizin ne
denli çağdaş ve insancıl olduğunu da ayncavurgutamak-
tadır.
Medya Dünyamızda Son Olaylar ve Gelişmeler
PlDf. Dr. SUAT GEZGİN htanbul Üni. tletişim Fak. Dekanı
£ £ lkemizin içinde bulun-
U
duğu ekonomik buna-
lım her alanda olduğu
gibi medyayı da olum-
suz olarak etkilemiş
ve etkilemeyi de sür-
dürmektedir. Toplumsal yapımızda-
ki dengelerin ince ve duyarlı (has-
sas) ölçülere bağlı olarak korundu-
ğu dikkate aluıdığında, böylesi bir
gelişmenin ortaya çıkmasına da şa-
şırmamamız gerekir.
Tûrkiye tarihinde, yaklaşık yirmi
yılı içine alan bir zaman dılimi ele
alındığında, medyamızdaki yapılan-
manın niteliksel dökümü göz önün-
de tutulacak olursa bunun ne ölçü-
de sağlıksız olduğu kolaybkla görü-
lecektir. Bugünkü koşullar açısın-
dan bakıldığında, Türkiye'de med-
yadaki donanım ve makineler son de-
rece modern ve her tür gereksinime
yanıt verecek dunımdadır.
Buna karşın, özeilikle gazetelerin
'Babıâli'den 'tldtelM'ye göç etme-
sinden sonra medya dünyanuz ade-
ta bir mirasyedi gibi davranmış ve in-
sana yatmm yapmamış'tır. Üstelik
yetişmiş insan gizilgücü (potansi-
yeli) de tam bir savurganlık içinde
ve dikkatsizce harcamaktadır. Bunun
en somut ömeğini, bugün üetişim fa-
kültelerinden mezun olan başanlı
öğrencilerin ya medya dûnyasında
kendilerine yer bulamamalan ya da
bulsalar bile çok az bir maaşa, ade-
ta boğaz tokluğuna çalıştınlmalan
oluşturmaktadır. Üzülereksöyleme-
mîz gerekirse, torpfl', mesleki bil-
gi ve yetenek karşısında üstün gel-
mektedir. Üstelik, şans eseri de ol-
sa medya kuruluşlannda iş bulanlar,
Türkiye'de bir gazetecinin ya da ile-
tişim alanında çalışan fikir etnekçi-
sinin en doğal hakkı olan 212 sayı-
lı yasaya tabi olarak çalışmak yeri-
ne, farklı yasal uygulamalar içinde
işçi statüsünde çahştınlmaktadır.
îşin daha da vahim yanı, 212 dışın-
da herhangi bir statüye bağlı şekil-
de sigortah olarak çalışma hakkını
elde etmiş olanlar bile, yine de ken-
dilerini şanslı saymaktadırlar.
'Star' sistemini benimseyen med-
yada, bu alanda kendini yetiştirme-
miş, ancak rastlantılar sonucunda
medya dünyasına girmiş kişilere her
türlü program yapma yetki ve büt-
çesi verilebilirken, ne yazık ki gaze-
teciliğe yıllannı vermiş insanlar ikin-
ci plana itilmektedir. tkinci plana
itümekle kalmayarak adeta bu değer-
li kişiler verdikleri emek ve yıllar yü-
zünden cezalandınlmaktadırlar.
Son gelişen olaylar ve ekonomik
bunalım dolayısıyla gazete ve tele-
vizyonlarda çeşitli görevler yapan
üç bin dolayında çalışanın işine son
verildiği ve bunu ikinci bir bunalı-
mın da izleyeceği yolunda duyum-
lar almaktayız. Yıllardan beri, Türk
medyasının kanayan yarası olan 'sen-
dikasızlaşürma' hareketinin, bu ge-
lişmenin ortaya çıkmasında önemli
rolü vardır.
Elbette, daha önce medyada ma-
gazinleşme olgusunun ve işten çıkar-
malann panzehirinin sendikalı fikir
emekçileri olduğunu da burada be-
lirtmemiz gerekir. 12 Eylül hareke-
tiyle, önemlibir travma'ya maruzka-
lan Türk toplumu ve demokrasisi, o
günlerden bugünlere gelinceye dek
çok değerli reflekslerinden de yok-
sun kahruştır. Örgütlü toplum hare-
ketinin oluşumunu tamamen redde-
den 12 Eylül mantığı, o dönemde or-
taya çıkan toplumsal uyanışın önü-
ne bir engel olarak, toplumun ve bi-
reylerin örgütlü mücadelesinin ya-
sal düzenlemelerle yasaklanmasını
koymuştur.
Böylesi yasakçı bir zihniyet, med-
yadaki sendikasızlaştırma hareketi-
nin doğal dayanağı olmuş, aynca
medya patronlan tarafından da des-
teklenen bu görüş 'sendikasızlaştır-
ma'nın ortaya çıkmasıyla sonuçlan-
rruştır.
Bugün medyamız, izleyicisinden
ve okuyucusundan yoksun, adeta se-
yircisiz sahneye konulan bir tiyatro
eseri gibidir. Medyaya ve çalışanla-
nna sahip çıkacak, izleyiciler ve oku-
yuculardır. Sağhklı düşünen top-
lumlarda, medya gibi önemli bir ka-
musal kurumun ne ölçüde dikkate
alındığının en taze örneği, geçen ay-
larda ÇekCumhuriyeti'nde meyda-
na gelen olaylarda görülmüştür. Çok
yakrn bir geçmişte, yine buna ben-
zer bir olay komşumuz Bulgaris-
tan'da yaşandı.
Türk toplumu bugün, önemli so-
runlar yumağının içinde bir varoluş
mücadelesi vermektedir. Unutma-
malıyız ki hepimiz aym gemi için-
de yer almaktayız ve bu mücadele-
nin ülkemiz açısından olumlu so-
nuçlanmasında herkese görev düş-
mektedir. Toplum olarak kültürü-
müze ve değerlerimize sahip çık-
manın zamanı çoktan geldi de geçi-
yor. lşçisindenpatronuna, çalışanın-
dan emeklisine, yaşlısından genci-
ne kadar herkesin bu ülke için ya-
pacağı çok şey var.
Gerçek anlamda demokrasryi ya-
şamak istiyorsak, bu durumda med-
yadaki gefişmeleri dikkatie izlemeli-
yiz. Çünkü medya yalnızca ona sa-
hip olan patronlannözelmüDdyetato-
nı değü, aym zamanda topluma hiz-
met götûrmesi kendisinden bekle-
neo kamusal bir alandır.
Son çözümlemede (tahlilde)beürt-
memiz gerekirse, bir toplumun bi-
linç düzeyinin yüksek olması ya da
olmaması, o toplumun yasal düzen-
lemeleriyle de koşutluk (paralelük)
gösterir. Bilinç düzeyi yüksek top-
lumlarda, her alanda az ve öz düzen-
leme yeterlidir. Çünkü bu tür toplum-
lann sağduyusu, sorunlann üstesüı-
den gehne konusunda onlara önem-
li ölçüde yol gösterir. Örneğin, bu-
gün demokrasinin beşiği olarak ka-
bul edilen lngiltere'de yazılı bir ana-
yasa bulunmamaktadîr. Buna kar-
şın her tür toplumsal sorun görüşme-
ler, gelenekler, görenekler ve en
önemlisi toplumun sağduyusu sa-
yesinde aşılabilmektedir. Bu açıdan
değerlendirildiğinde, medyarmzın
belirli ilkeler ve doğrular içinde ha-
reketinin sağlanmasmda en önemli
çıkış yolu, büinçli bir toplumun yap-
tığı denetimdir. Bu, aynı zamanda,
sağhklı bir demokratik yaşamrn da
önkoşuludur. Kendisi için, yaşamsal
öneme sahip medya üzerine toplu-
mumuzun dikkatini çekmek, biz aka-
demisyenlerin asal görevidir. Bu gö-
revi her zaman yerine getireceği-
mizden de kimsenin asla kuşkusu
olmasın.
Vakıflar Büyükşehir Belediyeleri...
Bahir M. ERURETEN Hukukçu
T
ürkiye'de geri kal-
mışlığın ve mali
bunalımlann altın-
da yatan gerçek nedenler-
den bin, 'yasalara uyma-
mak\ öbürü 'denetimsiz-
Bk'tir.
Herkesçe bilinen ve ne-
dense üzerine gitmekten
çekinilen yolsuzluklar,
Türkiye'nin ilerlemesini
engellemekte, halkın mut-
luluğunave gönencine en-
gel olmaktadır.
Halk yaranna yatınm-
lann gereği kadar yapıla-
maması, eğitim, kültür ve
sağlık hizmetlerinin ak-
saması altında yatan ger-
çek neden, devletin ve ka-
mu kurumu olan yerel yö-
netimlerin, ellerindeki
kaynaklan gereği gibi halk
yaranna sunamamasıdır.
Bu konuda kamu ku-
rumlan ve yerel yönetim-
ler öylesine umursamaz
dururndadırlarki, "Tûrld-
ye'suiistimal' üzerine mü-
essestir" (kötülükveyol-
suzluk temeline oturmuş-
tur) diyenlere hak verdi-
recek boyutlara ulaşmış-
tır.
"Benim memurum işi-
nibflir" düşüncesi, gide-
rek; "Benim müdürüm
işini bilir", "Benim veki-
Umişinibüir'' yada "Be-
nim başkanun işini 000*"
özdeyişlerine (!) dönüş-
müş görünüyor.
Umutsuzluk değişmez
bir yazgı gibi tüm toplu-
mu sardı. Yolsuzluklann
üzerine gitmek isteyen
herkes, işinden edilme,
yönetimden ve bürokra-
siden dışlanmatehdidi al-
tında.
Demokrasi, bir kural-
larve denetimlermekaniz-
ması olmasına karşın, bir
kurumu denetlemeye yö-
GANI MÜJDE İLE
nelen cumhurbaşkanı bi-
le, bu en doğal görevini
yapmaya kalkışınca, bü-
yük tepki görüyor. Top-
lumun düzenine(!) çomâk
sokmakla suçlanır gibi
oluyor.
Vakıflar: Bugün Türki-
ye'de savurganlıkla yol-
suzluk yaptığı ısrarla di-
le getirilen kurumlann ba-
şında, büyükşehir beledi-
yeleri ve vakıflar gelmek-
tedir.
Osmanlı döneminin ha-
yır kurumlan arasında bü-
yük yer alan ve pek çok
yatınm için önemli katkı-
sı olan vakıflann; esas iş-
levini ve niteliğini önem-
li ölçüde yıtirdıği için,
devlet tarafından, tasfiye
edilmek üzere yasalar çı-
kanlmış iken sonradan
yapılan çeşitli değişiklik-
lerle bunlar amaçlarından
saptınlmış, birerticari ku-
rum olarak, mantar gibi
yerden bitercesine çoğa-
larak, amaç dışmda işlev-
ler yüklenerek boy atma-
lanna yol açılmıştır.
1967 yıhnda Medeni
Kanun'da yapılan deği-
şikliklerle, o yasadaki te-
sis kurumu, vakıf olarak
nitelenmiş, vakıf kuru-
mu, esas işlevi olan hayır
kurumu özelliğinden çı-
kanlarak, denetimden ta-
mamen bağunsız kılına-
rak, kazanç ve ticaret ka-
pısı haline getirilmiş, ti-
cari şirketler gibi çalış-
malanna karşın Türk Ti-
caret Kanunu'nun dene-
timinden de aynk tutul-
muş, ayncalıklı özel ku-
rumlarkonumuna getiril-
miştir. Vakıflar Genel Mü-
dürlüğü'nün göstermeük
denetimi ise etkısız bıra-
kılmıştır. Bugün çığ gibi
büyüyüp çoğalan vakıf-
lar, ülkede ticareti elle-
rinde ve tekellerinde tut-
makta, şeriatçı siyasal gi-
rişimlere büyük parasal
destekler sağlamaktadır.
Kurduklan okul ve üni-
versitelerin birçoğunda
da, cumhuriyet ilkelerine
aykın eğitim yaptirmak-
tadırlar.
Başka bir savurganlık
ve denetimsizlik örneği
kurum ise vergi, yönetim-
de büyük işlevler üstle-
nen ve 27.6.1984 tarihin-
de çıkanlan bir kanunla
kurulan büyükşehir bele-
diyeleridir.
Gerek yasalardaki boş-
luklar, gerekse denetim-
lerdeki aksaklıklar nede-
niyle büyük eleştiri ko-
nusu olan büyükşehir be-
lediyelerinin, kendileri-
ne yönelik yaygın eleşti-
rileri hiçbir biçimde
umursamayarak görevle-
rinı amaca uygun sosyal
yöne değil de, daha çok
gösterişe yöneltmesi, bu
yönde halktan gelen şi-
kâyetlerin gereği gibi de-
ğerlendirilememesi, hu-
zursuzluğu arttırmakta-
dır.
Asıl önemli aksaklık,
bu belediyelerin, özel hu-
kuk statüsünde şirketler
kurarak ya da kurdurarak
devletin ve Sayıştay'm
denetiminden bağımsız
biçimde çalışmalandır.
Bu belediyeler eliyle
kurulan şirketler kanalıy-
la yapılan masraflar, de-
netim dışı olduğundan,
savurganlık ve yolsuzluk
iddialan sonuçsuz kal-
makta, halka dönük yatı-
nm yerine, gösterişe dö-
nük, örneğin, büyük mas-
raflı törenler, trilyonlara
varan ithal gül bahçeleri
kurma gibi, kamusal ya-
ran olmayan yatınmlar
yapılmaktadır. Ostelik
hiçbirdenetım görmedik-
leri için eğer var ise yol-
suzluk payı saptanama-
maktadır. Bu tutum, bü-
yükşehirlerin bağlı oldu-
ğu çevre belediyelerini de
mağdur etmektedir. Bu
nedenle, etkili denetimi
esas almak üzere gerek
Vakıflar Yasası'nda, ge-
rekse Büyükşehir Yasa-
sı'nda önemli ve aynntı-
lı değişiklikler kaçınıl-
maz duruma gehniştir.
V3Î
Ekonomik Bunalıma Bir Yaklaşım
GANİ MÜJDE, TÜRKİYE'NİN HABER KANALI NTV'DE
GÜNDEME DIŞARDAN BAKIYOR.
İLK AKŞAMIN GÜNDEM DIŞI KONUĞU
Hafta İçi Her Gün 1 9 ! 0 5
Prof. Dr. Aycıl KAYALI
A
vrupa Birhği Bankalar Fe-
derâsyonu (Banking Fede-
ration of European Uni-
on-Federation Bancaire de I'Uni-
on Europeenne), 15 Avrupa Bir-
hği üyesi ülke, aynca Izlanda, Nor-
veç ve îsviçre'de yer alan 3 bin ban-
kanın çıkarlannı korumaya yöne-
lik olan ve aktifleri 10 milyar Eu-
ro'yu aşan 18 dernekli bir federas-
yondur. Bu federasyonun, Dr. Mar-
tin Hüfiaer başkanhğmdaki ekono-
mik ve parasal işler komitesi
(EMAC), 27 Mart 2001 tarihinde
Meksika(1995),GüneydoğuAs-
ya (1997), Rusya (1998), Brezil-
ya (1999) ve en sonTürkiye (2001)
bunalımlanyla (krizleriyle) gün-
deme gelen uluslararası speküla-
tif sermaye hareketlerini denetle-
meye yönelik yüzde 0.1'lik Tobin
vergisi önerisinin, dünya parla-
mentolannda artan destek oranı
üzerine, bir basm bildirisi ve bir
rapor (FBE letter-ref 05) yayım-
lamıştır (www.fbe.be). Bu rapor
aşağıdaki komite üyelerince kale-
me ahnrmştır.
GeorgeMartin-Association Bel-
ge des Banques (Belçika)
J. Pedersen-Unibank (Danimar-
ka)
Martin W. Hüfiıer-Hypo Vere-
insbank AG (Ahnanya)
Kari Knappe-Bundesverband
Deutscher Banken (Ahnanya)
Dimitrios Malliaropulos-Natı-
onal Bank of Greece (Yunanis-
tan)
Juan Basurto-Association Espa-
nola de Banca (tspanya)
Marie-Helene Fortesa-Associ-
ation Française des Banques (Fran-
sa)
Anton Brender-Compagnie Pa-
risienne de Reescompte (Fransa)
PatMcArdle-Ulster Bank Gro-
up (îrlanda)
Massimo Roccia-Associazione
Bancaria Italiana (Italya)
Ege Üniversitesi
Paul M. Feenstra-Nederlandse
Vereniging van Banken (Hollan-
da)
Robert A.R. Van Den Bosch-
ABN Amro BankN.V. (Hollanda)
Alf A. Hagekr-Finansnaerin-
gens Hovedorganisasjon (Norveç)
Josef Christi-Çreditanstald AG
(Avusturya)
Kaija Erjanti-Finnısh Bankers
Association (Finlandiya)
Stefan Horrmann-Association
Suisse des Banquiers (Isviçre)
Klas Eklund-Skandinavıska
Enskilda Banken (Isveç)
WaMamMason-Bntısh Bankers
Association (lngiltere)
Raporun 11. sayfasında yer alan
son yıllardaki mali bunalımlara
yönelik reçeteleri, burada Türk
okurlannın bilgisi için aslına sa-
dık kalarak aktanrken bu reçete-
lerin temelinde yatan büyük kor-
kuya, şimdilik dikatlerinizi çeke-
rim (Burada, yıllardır savunagel-
diğim şu iddianu yinelemekle gu-
rur duyanm: Türkiye'deki gerek
1994 krizi ve gerek son yaşanan
krizin özünde, borsadaki kısa va-
deli spekülatif yabancı sermaye
hareketi vardır. Ancak değil çözüm
için tedbir ahnak, sorun bile ya-
zık ki, medyadaki ekonomist or-
dumuzca her nedense daha algı-
lanamamıştır):
1 - Devletlerin, fırmalann ve
bankalann açıklannm aşın büyü-
mesine engel olup yerel tasarru-
fu özendirecek sağhklı makro-
ekonomik politikalar.
2 - Dengeli ve etkin denetimli
bir bankalar ve maliye sistemi.
Örneğin, eğer bazı Asya ve Latin
Amerika ülkelerinde bankalar, bü-
yük miktarlarda kısa vadeli dö-
vizlerle borçlanıpbunlarlauzun va-
deli yerel paralı yatınmlan finan-
se etmeye kalkışmasalardı birçok
bunahm engellenebilirdi.
3 - Uygun bir değişim politika-
sı gerekli bir denge etkenidir. Ka-
rarlı bir değişim oranı kendiliğin-
den ortaya çıkan bir hedef değil-
dir. Değişim oranı, bir ekonomi-
nin temel koşullannm evrimini
yansıtmaya uyarlanan bir bedeldir.
Gerçekçi ohnayan değişim oran-
lan, denge bozucu sermaye hare-
ketlerini ve spekülasyonu cesa-
retlendirirler.
4 - Sermaye hareketleri, bir eko-
nominin gelişme düzeyi ve mali
piyasalannın olgunluğunu dikka-
te alarak düzenli ve gelişen bir şe-
kilde serbestbırakılmalıdrr. Yerel
tasarrufun yetersizliği veya asga-
ri bir vergi geliri toplama yete-
neksizliği, tehhkesiz şekilde, yurt-
dışından kısa vadeli yoğun bir
borçlanmayla telafı edilemez.
5 - Şeffaflık, spekülatif serma-
ye hareketlerine karşı en önemli
çarelerden biridir. Bir ülkenin eko-
nomik ve gerçek mali durumu
hakkında hızlı ve doğru bir bilgi-
lendirilme, beklenmeyen ve kitle-
sel düzenleyici hareketleri engel-
ler.
6 - Borç veren oknadıkça borç
alan ohnaz ve borç verenler dik-
katsiz tercihlerinin sonuçlanna
katlanmaya hazır ohnahdır. Bir
gizli devlet garantisi ya da ulus-
lararası kurumlann "baifing out"
beklentisi, özel borç verenleri aşı-
n bir güven ve eleştirel bakış yok-
luğuna yönlendirmektedir. O hal-
de, bu "şans moraB" etkisinin azal-
tıhnası uygun olacaktır.
7 - Son olarak, genel ve sürek-
li önlemler yerine özgün ve geçi-
ci önlemler, denge bozucu serma-
ye hareketlerini etkili bir şekilde
engelleyebilir. Sermaye ithalleri,
bir ekonominin emiş yeteneğine
oranla aşın olabilir. Bu durumda,
sermaye girişinin geçici srnırlan-
dınlması yararlı olabilir. Böyle
bir smırlandırma çeşitli şekiller-
de elde edilebildiği gibi söz konu-
su ülkenin bireysel ve geçici bir
vergi koymasıyla da sağlanabilir.