20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2001 PAZARTESİ OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] ARADA BİR Av. CELAL ÜLGEN DövizteBorç^tanlarIçin... Işadamı, dostu»Şemsettin Orhan, Bolu'dan teie- fon etigeçejfctıatta: Fünyesi çekilmişefbombası gibiy- di. Yeni başladîğı 18 bin kapasiteli tavuk çiftliği işletme- sinde ne denii güçlüklerte karşılaştığını ve ticari ilişkide bulunduğufirmalannbatmalan sonucu, on binlerce civ- civin açlığa ve soğuğa nasıl terk edildiğini anlatıyordu. Ekonomik bunalım sarmıştı yurdumuzu. Ülkemiz yan- gın yeri gibiydi. Medya ve tuzu kuru kişiler nasıl da so- rurhsuz davranıyordu. Gerçekten ülkemiz yangın yerine dönmüştü. Büyük bir panik ve ekonomik yaşamdan kaçış vardı. Bir yer- de duymuştum; böyie günler varsıllann işini, yoksulla- nn ise usunu yitirmesine neden otumnuş. Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Insanlann biraz da içgüdüsel olarak daha çok özünü düşünür olması "ya- banıl (vahşi) kapitalizmin" kaçinılmaz kurallan ile birle- şince korkunç gerçek olanca çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. Ulusal paramız yerine sözleşmelerini döviz ile yapan- lar, yeni bir dövizzede kuşağı yaratmak üzereler. Borç- lan birden ikiye katlandı ki ödemekle tükenmez. Bu bu- nalımdan çıkış olabitir mi? Olabilir, olabilmeli... Koşul si- yasal yaşama bağlı, inandıncılık, tutariılık gerekli. Oysa ne denli çok yitirdik bu kavramlan, geride kalan yıllar- da... Bu konular çokça yazılmaya, işlenmeye başladı ba- sınımızda. özeilikle ekonomistler çıkış yolunu yazıp öne- riyorlar. Üretmeden tüketmek bunalımın tek yaraöcısı gö- rülüyor. Önceki gün bir televizyon kanalında dövizle yüksek okul taksiti borçlanan oğrencileri gördüm, tepkililerdi. Dövizle taksit, dövizle kira, dövizle sözleşmesi olanlar için Roma hukukundan günümüze değin gelen ve adı- na uyarlamadediğimiz bir dava türünü öneriyorum. An- cak "temenvde" (direnime) düşmeden... Uzun süreli ki- ra sözteşmesi yapmış olan ev sahipleri de yararlanabi- lir bu davalardan. Bir Yargıtay karanndan aldığım aşa- ğıdaki bölüm, bunalım günlerinde döviz ile borçlanan- lar için sorunlanndan hak ve adalet kurallanna göre çı- kış yolunun yargı tarafından bulunduğunu gösteriyor... Hukukumuzda geçerii olan ahde vefa prensibidir (pacta sund.servanda). Bu kurala göre sözleşme hü- kümleri yerine getirilmelidir. Ancak kimi durumlarda bu kuralın mutlak olarak uygulanması, hakkaniyet kuralla- nna ve adalet duygusuna ters düşen sonuçiar doğurur. Sözleşme kurulduktan bir süre sonra önceden görül- meyen nedenlerie koşullann olağanüstü değişmesi yö- nünden, yanlardan birinin, borçlunun dunımunu katla- namayacak ölçüde ağıriaştırabilir ve bununla da söz- leşme ile kurulmuş olan denge bir yan aleyhine büyük ölçüde bozulmuş olabilir. Aşın enflasyon, para değeri- nin büyük ölçüde değişmesi bunun ömekleridir. Huku- kumuzda böyle durumlarda sözleşmenin yeniden göz- den geçirilmesi konusunda genel bir hüküm olmasa tw- le bazı sözleşmelere ilişkin özel hükümlerin kıyas yoluy- la uygulanması yolu ile ya da böyle durumlarda hukuk- ta "c/ausu/a rebüs sic stantibus" -beklenmeyen hal şart-sözleşmenin değişen koşullarauydurulması- ilke- si ile boşluk kapatılmaktadır. Böyte durumlarda işlem temelinin çöktüğünü kabul eden Yargıtayımızın bu karan hukuk düzeyimizin ne denli çağdaş ve insancıl olduğunu da ayncavurgutamak- tadır. Medya Dünyamızda Son Olaylar ve Gelişmeler PlDf. Dr. SUAT GEZGİN htanbul Üni. tletişim Fak. Dekanı £ £ lkemizin içinde bulun- U duğu ekonomik buna- lım her alanda olduğu gibi medyayı da olum- suz olarak etkilemiş ve etkilemeyi de sür- dürmektedir. Toplumsal yapımızda- ki dengelerin ince ve duyarlı (has- sas) ölçülere bağlı olarak korundu- ğu dikkate aluıdığında, böylesi bir gelişmenin ortaya çıkmasına da şa- şırmamamız gerekir. Tûrkiye tarihinde, yaklaşık yirmi yılı içine alan bir zaman dılimi ele alındığında, medyamızdaki yapılan- manın niteliksel dökümü göz önün- de tutulacak olursa bunun ne ölçü- de sağlıksız olduğu kolaybkla görü- lecektir. Bugünkü koşullar açısın- dan bakıldığında, Türkiye'de med- yadaki donanım ve makineler son de- rece modern ve her tür gereksinime yanıt verecek dunımdadır. Buna karşın, özeilikle gazetelerin 'Babıâli'den 'tldtelM'ye göç etme- sinden sonra medya dünyanuz ade- ta bir mirasyedi gibi davranmış ve in- sana yatmm yapmamış'tır. Üstelik yetişmiş insan gizilgücü (potansi- yeli) de tam bir savurganlık içinde ve dikkatsizce harcamaktadır. Bunun en somut ömeğini, bugün üetişim fa- kültelerinden mezun olan başanlı öğrencilerin ya medya dûnyasında kendilerine yer bulamamalan ya da bulsalar bile çok az bir maaşa, ade- ta boğaz tokluğuna çalıştınlmalan oluşturmaktadır. Üzülereksöyleme- mîz gerekirse, torpfl', mesleki bil- gi ve yetenek karşısında üstün gel- mektedir. Üstelik, şans eseri de ol- sa medya kuruluşlannda iş bulanlar, Türkiye'de bir gazetecinin ya da ile- tişim alanında çalışan fikir etnekçi- sinin en doğal hakkı olan 212 sayı- lı yasaya tabi olarak çalışmak yeri- ne, farklı yasal uygulamalar içinde işçi statüsünde çahştınlmaktadır. îşin daha da vahim yanı, 212 dışın- da herhangi bir statüye bağlı şekil- de sigortah olarak çalışma hakkını elde etmiş olanlar bile, yine de ken- dilerini şanslı saymaktadırlar. 'Star' sistemini benimseyen med- yada, bu alanda kendini yetiştirme- miş, ancak rastlantılar sonucunda medya dünyasına girmiş kişilere her türlü program yapma yetki ve büt- çesi verilebilirken, ne yazık ki gaze- teciliğe yıllannı vermiş insanlar ikin- ci plana itilmektedir. tkinci plana itümekle kalmayarak adeta bu değer- li kişiler verdikleri emek ve yıllar yü- zünden cezalandınlmaktadırlar. Son gelişen olaylar ve ekonomik bunalım dolayısıyla gazete ve tele- vizyonlarda çeşitli görevler yapan üç bin dolayında çalışanın işine son verildiği ve bunu ikinci bir bunalı- mın da izleyeceği yolunda duyum- lar almaktayız. Yıllardan beri, Türk medyasının kanayan yarası olan 'sen- dikasızlaşürma' hareketinin, bu ge- lişmenin ortaya çıkmasında önemli rolü vardır. Elbette, daha önce medyada ma- gazinleşme olgusunun ve işten çıkar- malann panzehirinin sendikalı fikir emekçileri olduğunu da burada be- lirtmemiz gerekir. 12 Eylül hareke- tiyle, önemlibir travma'ya maruzka- lan Türk toplumu ve demokrasisi, o günlerden bugünlere gelinceye dek çok değerli reflekslerinden de yok- sun kahruştır. Örgütlü toplum hare- ketinin oluşumunu tamamen redde- den 12 Eylül mantığı, o dönemde or- taya çıkan toplumsal uyanışın önü- ne bir engel olarak, toplumun ve bi- reylerin örgütlü mücadelesinin ya- sal düzenlemelerle yasaklanmasını koymuştur. Böylesi yasakçı bir zihniyet, med- yadaki sendikasızlaştırma hareketi- nin doğal dayanağı olmuş, aynca medya patronlan tarafından da des- teklenen bu görüş 'sendikasızlaştır- ma'nın ortaya çıkmasıyla sonuçlan- rruştır. Bugün medyamız, izleyicisinden ve okuyucusundan yoksun, adeta se- yircisiz sahneye konulan bir tiyatro eseri gibidir. Medyaya ve çalışanla- nna sahip çıkacak, izleyiciler ve oku- yuculardır. Sağhklı düşünen top- lumlarda, medya gibi önemli bir ka- musal kurumun ne ölçüde dikkate alındığının en taze örneği, geçen ay- larda ÇekCumhuriyeti'nde meyda- na gelen olaylarda görülmüştür. Çok yakrn bir geçmişte, yine buna ben- zer bir olay komşumuz Bulgaris- tan'da yaşandı. Türk toplumu bugün, önemli so- runlar yumağının içinde bir varoluş mücadelesi vermektedir. Unutma- malıyız ki hepimiz aym gemi için- de yer almaktayız ve bu mücadele- nin ülkemiz açısından olumlu so- nuçlanmasında herkese görev düş- mektedir. Toplum olarak kültürü- müze ve değerlerimize sahip çık- manın zamanı çoktan geldi de geçi- yor. lşçisindenpatronuna, çalışanın- dan emeklisine, yaşlısından genci- ne kadar herkesin bu ülke için ya- pacağı çok şey var. Gerçek anlamda demokrasryi ya- şamak istiyorsak, bu durumda med- yadaki gefişmeleri dikkatie izlemeli- yiz. Çünkü medya yalnızca ona sa- hip olan patronlannözelmüDdyetato- nı değü, aym zamanda topluma hiz- met götûrmesi kendisinden bekle- neo kamusal bir alandır. Son çözümlemede (tahlilde)beürt- memiz gerekirse, bir toplumun bi- linç düzeyinin yüksek olması ya da olmaması, o toplumun yasal düzen- lemeleriyle de koşutluk (paralelük) gösterir. Bilinç düzeyi yüksek top- lumlarda, her alanda az ve öz düzen- leme yeterlidir. Çünkü bu tür toplum- lann sağduyusu, sorunlann üstesüı- den gehne konusunda onlara önem- li ölçüde yol gösterir. Örneğin, bu- gün demokrasinin beşiği olarak ka- bul edilen lngiltere'de yazılı bir ana- yasa bulunmamaktadîr. Buna kar- şın her tür toplumsal sorun görüşme- ler, gelenekler, görenekler ve en önemlisi toplumun sağduyusu sa- yesinde aşılabilmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, medyarmzın belirli ilkeler ve doğrular içinde ha- reketinin sağlanmasmda en önemli çıkış yolu, büinçli bir toplumun yap- tığı denetimdir. Bu, aynı zamanda, sağhklı bir demokratik yaşamrn da önkoşuludur. Kendisi için, yaşamsal öneme sahip medya üzerine toplu- mumuzun dikkatini çekmek, biz aka- demisyenlerin asal görevidir. Bu gö- revi her zaman yerine getireceği- mizden de kimsenin asla kuşkusu olmasın. Vakıflar Büyükşehir Belediyeleri... Bahir M. ERURETEN Hukukçu T ürkiye'de geri kal- mışlığın ve mali bunalımlann altın- da yatan gerçek nedenler- den bin, 'yasalara uyma- mak\ öbürü 'denetimsiz- Bk'tir. Herkesçe bilinen ve ne- dense üzerine gitmekten çekinilen yolsuzluklar, Türkiye'nin ilerlemesini engellemekte, halkın mut- luluğunave gönencine en- gel olmaktadır. Halk yaranna yatınm- lann gereği kadar yapıla- maması, eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerinin ak- saması altında yatan ger- çek neden, devletin ve ka- mu kurumu olan yerel yö- netimlerin, ellerindeki kaynaklan gereği gibi halk yaranna sunamamasıdır. Bu konuda kamu ku- rumlan ve yerel yönetim- ler öylesine umursamaz dururndadırlarki, "Tûrld- ye'suiistimal' üzerine mü- essestir" (kötülükveyol- suzluk temeline oturmuş- tur) diyenlere hak verdi- recek boyutlara ulaşmış- tır. "Benim memurum işi- nibflir" düşüncesi, gide- rek; "Benim müdürüm işini bilir", "Benim veki- Umişinibüir'' yada "Be- nim başkanun işini 000*" özdeyişlerine (!) dönüş- müş görünüyor. Umutsuzluk değişmez bir yazgı gibi tüm toplu- mu sardı. Yolsuzluklann üzerine gitmek isteyen herkes, işinden edilme, yönetimden ve bürokra- siden dışlanmatehdidi al- tında. Demokrasi, bir kural- larve denetimlermekaniz- ması olmasına karşın, bir kurumu denetlemeye yö- GANI MÜJDE İLE nelen cumhurbaşkanı bi- le, bu en doğal görevini yapmaya kalkışınca, bü- yük tepki görüyor. Top- lumun düzenine(!) çomâk sokmakla suçlanır gibi oluyor. Vakıflar: Bugün Türki- ye'de savurganlıkla yol- suzluk yaptığı ısrarla di- le getirilen kurumlann ba- şında, büyükşehir beledi- yeleri ve vakıflar gelmek- tedir. Osmanlı döneminin ha- yır kurumlan arasında bü- yük yer alan ve pek çok yatınm için önemli katkı- sı olan vakıflann; esas iş- levini ve niteliğini önem- li ölçüde yıtirdıği için, devlet tarafından, tasfiye edilmek üzere yasalar çı- kanlmış iken sonradan yapılan çeşitli değişiklik- lerle bunlar amaçlarından saptınlmış, birerticari ku- rum olarak, mantar gibi yerden bitercesine çoğa- larak, amaç dışmda işlev- ler yüklenerek boy atma- lanna yol açılmıştır. 1967 yıhnda Medeni Kanun'da yapılan deği- şikliklerle, o yasadaki te- sis kurumu, vakıf olarak nitelenmiş, vakıf kuru- mu, esas işlevi olan hayır kurumu özelliğinden çı- kanlarak, denetimden ta- mamen bağunsız kılına- rak, kazanç ve ticaret ka- pısı haline getirilmiş, ti- cari şirketler gibi çalış- malanna karşın Türk Ti- caret Kanunu'nun dene- timinden de aynk tutul- muş, ayncalıklı özel ku- rumlarkonumuna getiril- miştir. Vakıflar Genel Mü- dürlüğü'nün göstermeük denetimi ise etkısız bıra- kılmıştır. Bugün çığ gibi büyüyüp çoğalan vakıf- lar, ülkede ticareti elle- rinde ve tekellerinde tut- makta, şeriatçı siyasal gi- rişimlere büyük parasal destekler sağlamaktadır. Kurduklan okul ve üni- versitelerin birçoğunda da, cumhuriyet ilkelerine aykın eğitim yaptirmak- tadırlar. Başka bir savurganlık ve denetimsizlik örneği kurum ise vergi, yönetim- de büyük işlevler üstle- nen ve 27.6.1984 tarihin- de çıkanlan bir kanunla kurulan büyükşehir bele- diyeleridir. Gerek yasalardaki boş- luklar, gerekse denetim- lerdeki aksaklıklar nede- niyle büyük eleştiri ko- nusu olan büyükşehir be- lediyelerinin, kendileri- ne yönelik yaygın eleşti- rileri hiçbir biçimde umursamayarak görevle- rinı amaca uygun sosyal yöne değil de, daha çok gösterişe yöneltmesi, bu yönde halktan gelen şi- kâyetlerin gereği gibi de- ğerlendirilememesi, hu- zursuzluğu arttırmakta- dır. Asıl önemli aksaklık, bu belediyelerin, özel hu- kuk statüsünde şirketler kurarak ya da kurdurarak devletin ve Sayıştay'm denetiminden bağımsız biçimde çalışmalandır. Bu belediyeler eliyle kurulan şirketler kanalıy- la yapılan masraflar, de- netim dışı olduğundan, savurganlık ve yolsuzluk iddialan sonuçsuz kal- makta, halka dönük yatı- nm yerine, gösterişe dö- nük, örneğin, büyük mas- raflı törenler, trilyonlara varan ithal gül bahçeleri kurma gibi, kamusal ya- ran olmayan yatınmlar yapılmaktadır. Ostelik hiçbirdenetım görmedik- leri için eğer var ise yol- suzluk payı saptanama- maktadır. Bu tutum, bü- yükşehirlerin bağlı oldu- ğu çevre belediyelerini de mağdur etmektedir. Bu nedenle, etkili denetimi esas almak üzere gerek Vakıflar Yasası'nda, ge- rekse Büyükşehir Yasa- sı'nda önemli ve aynntı- lı değişiklikler kaçınıl- maz duruma gehniştir. V3Î Ekonomik Bunalıma Bir Yaklaşım GANİ MÜJDE, TÜRKİYE'NİN HABER KANALI NTV'DE GÜNDEME DIŞARDAN BAKIYOR. İLK AKŞAMIN GÜNDEM DIŞI KONUĞU Hafta İçi Her Gün 1 9 ! 0 5 Prof. Dr. Aycıl KAYALI A vrupa Birhği Bankalar Fe- derâsyonu (Banking Fede- ration of European Uni- on-Federation Bancaire de I'Uni- on Europeenne), 15 Avrupa Bir- hği üyesi ülke, aynca Izlanda, Nor- veç ve îsviçre'de yer alan 3 bin ban- kanın çıkarlannı korumaya yöne- lik olan ve aktifleri 10 milyar Eu- ro'yu aşan 18 dernekli bir federas- yondur. Bu federasyonun, Dr. Mar- tin Hüfiaer başkanhğmdaki ekono- mik ve parasal işler komitesi (EMAC), 27 Mart 2001 tarihinde Meksika(1995),GüneydoğuAs- ya (1997), Rusya (1998), Brezil- ya (1999) ve en sonTürkiye (2001) bunalımlanyla (krizleriyle) gün- deme gelen uluslararası speküla- tif sermaye hareketlerini denetle- meye yönelik yüzde 0.1'lik Tobin vergisi önerisinin, dünya parla- mentolannda artan destek oranı üzerine, bir basm bildirisi ve bir rapor (FBE letter-ref 05) yayım- lamıştır (www.fbe.be). Bu rapor aşağıdaki komite üyelerince kale- me ahnrmştır. GeorgeMartin-Association Bel- ge des Banques (Belçika) J. Pedersen-Unibank (Danimar- ka) Martin W. Hüfiıer-Hypo Vere- insbank AG (Ahnanya) Kari Knappe-Bundesverband Deutscher Banken (Ahnanya) Dimitrios Malliaropulos-Natı- onal Bank of Greece (Yunanis- tan) Juan Basurto-Association Espa- nola de Banca (tspanya) Marie-Helene Fortesa-Associ- ation Française des Banques (Fran- sa) Anton Brender-Compagnie Pa- risienne de Reescompte (Fransa) PatMcArdle-Ulster Bank Gro- up (îrlanda) Massimo Roccia-Associazione Bancaria Italiana (Italya) Ege Üniversitesi Paul M. Feenstra-Nederlandse Vereniging van Banken (Hollan- da) Robert A.R. Van Den Bosch- ABN Amro BankN.V. (Hollanda) Alf A. Hagekr-Finansnaerin- gens Hovedorganisasjon (Norveç) Josef Christi-Çreditanstald AG (Avusturya) Kaija Erjanti-Finnısh Bankers Association (Finlandiya) Stefan Horrmann-Association Suisse des Banquiers (Isviçre) Klas Eklund-Skandinavıska Enskilda Banken (Isveç) WaMamMason-Bntısh Bankers Association (lngiltere) Raporun 11. sayfasında yer alan son yıllardaki mali bunalımlara yönelik reçeteleri, burada Türk okurlannın bilgisi için aslına sa- dık kalarak aktanrken bu reçete- lerin temelinde yatan büyük kor- kuya, şimdilik dikatlerinizi çeke- rim (Burada, yıllardır savunagel- diğim şu iddianu yinelemekle gu- rur duyanm: Türkiye'deki gerek 1994 krizi ve gerek son yaşanan krizin özünde, borsadaki kısa va- deli spekülatif yabancı sermaye hareketi vardır. Ancak değil çözüm için tedbir ahnak, sorun bile ya- zık ki, medyadaki ekonomist or- dumuzca her nedense daha algı- lanamamıştır): 1 - Devletlerin, fırmalann ve bankalann açıklannm aşın büyü- mesine engel olup yerel tasarru- fu özendirecek sağhklı makro- ekonomik politikalar. 2 - Dengeli ve etkin denetimli bir bankalar ve maliye sistemi. Örneğin, eğer bazı Asya ve Latin Amerika ülkelerinde bankalar, bü- yük miktarlarda kısa vadeli dö- vizlerle borçlanıpbunlarlauzun va- deli yerel paralı yatınmlan finan- se etmeye kalkışmasalardı birçok bunahm engellenebilirdi. 3 - Uygun bir değişim politika- sı gerekli bir denge etkenidir. Ka- rarlı bir değişim oranı kendiliğin- den ortaya çıkan bir hedef değil- dir. Değişim oranı, bir ekonomi- nin temel koşullannm evrimini yansıtmaya uyarlanan bir bedeldir. Gerçekçi ohnayan değişim oran- lan, denge bozucu sermaye hare- ketlerini ve spekülasyonu cesa- retlendirirler. 4 - Sermaye hareketleri, bir eko- nominin gelişme düzeyi ve mali piyasalannın olgunluğunu dikka- te alarak düzenli ve gelişen bir şe- kilde serbestbırakılmalıdrr. Yerel tasarrufun yetersizliği veya asga- ri bir vergi geliri toplama yete- neksizliği, tehhkesiz şekilde, yurt- dışından kısa vadeli yoğun bir borçlanmayla telafı edilemez. 5 - Şeffaflık, spekülatif serma- ye hareketlerine karşı en önemli çarelerden biridir. Bir ülkenin eko- nomik ve gerçek mali durumu hakkında hızlı ve doğru bir bilgi- lendirilme, beklenmeyen ve kitle- sel düzenleyici hareketleri engel- ler. 6 - Borç veren oknadıkça borç alan ohnaz ve borç verenler dik- katsiz tercihlerinin sonuçlanna katlanmaya hazır ohnahdır. Bir gizli devlet garantisi ya da ulus- lararası kurumlann "baifing out" beklentisi, özel borç verenleri aşı- n bir güven ve eleştirel bakış yok- luğuna yönlendirmektedir. O hal- de, bu "şans moraB" etkisinin azal- tıhnası uygun olacaktır. 7 - Son olarak, genel ve sürek- li önlemler yerine özgün ve geçi- ci önlemler, denge bozucu serma- ye hareketlerini etkili bir şekilde engelleyebilir. Sermaye ithalleri, bir ekonominin emiş yeteneğine oranla aşın olabilir. Bu durumda, sermaye girişinin geçici srnırlan- dınlması yararlı olabilir. Böyle bir smırlandırma çeşitli şekiller- de elde edilebildiği gibi söz konu- su ülkenin bireysel ve geçici bir vergi koymasıyla da sağlanabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle