Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 NİSAN 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
.fcjlvUli\jİVJJ. / ekonomi@cumhuriyetcom.tr 13
Bakanlar arasındaki THY tartışmasında kamuoyunun yanıltıldığına dikkat çeken Hava-Iş:
ÖÖÖksüz yanlış bilgi veriyor• Istihdam politikalannın
yanlışlığına dikkat çeken
Hava-tş, "Kadrolu personel
alamıyoruz" mazereti ileri
sürülerek çoğu öğrenci ve
düşük maaşlı geçici personel
alınması ile istihdamın
eğitimli ve vasıflı niteliğinin
bozulduğunu belirtti.
Ekonomi Scrvisi - Türkiye Sivil
Havacılık Sendıkası (Hava-Iş) yetki-
lileri, son günlerde Ulaştırma Baka-
nı EnisÖksüz ve Devlet Bakanı Yük-
sei Yakrva arasında yaşanan polemik-
te Türk Hava Yollan (THY) ile ilgili
verilen bilgilerin bilimsel gerçekler-
den uzak, siyasi çıkar çatışmasına da-
yalı ve özverili şirket çalışanlannı
rencide edici nitelikte olduğunu vur-
guladılar.
'Kaynağı beürsiz verfler'
Hava-lş yönetimi, THY'nin hu-
kuka aykın özelleştirme işlemleri-
nin yargıdan dönmesi üzerine sa-
vunmaya geçen Ulaştırma Bakanı
Enis Öksüz'ün, şirkette zarann ge-
rekçesinin istihdam fazlası ve kötü
yönetim olduğuna ilişkin açıklama-
lanndakullandığı rakamlann, "kay-
nağı belirsiz ve tamamen yanhş" ol-
duğunu ifade etti.
şılaştırmanın yanıltıcı olacağına dik-
kat çekildi. THY'nin uyguladığı kla-
sik modelde tüm hizmetlerin şirketin
kendisi tarafından karşılanması ge-
rektiğine dikkat çeken Hava-lş, kar-
şılaştırma yapılan modellerde taşe-
ron hizmet usulünün geçerli olduğu
ve uçak başına personel sayısının
"Ulaşarma Bakanı gibi bakkal hesa-
bulunamayacağı vurgulandı.
THY'ninzaran
Hava-tş Sendikası, Ulaşurma Bakanı Öksüz'ün yandba açıklamalannın özverin THY çahşanını rencide ettiğmi bdirttL
Hava-Iş'in basın açıklamasında
THY'nin istihdam dunımu ve zara-
nn gerçek nedenlerine ilişkin bilgi-
ler, şirketin SPK'ye sunduğu bilanço
bilgilerinden alınan verilerle yalan-
landı. Sendika, Öksüz'ün "şirkette
istihdam fazlası olduğu, birçok hava-
yolu şirketinde uçak başına personel
sayısı 50 iken THY 'de 200 olduğu"
iddiasını şöyle yanıtladı:
"ÖzeUestirme kapsamındayız ve
kadrolu personel alamıyoruz mazere-
ti ile son 5 yıldır istihdam edilen part-
time ve geçici personel sayısı ne yazık
ki 1999'da 2 bin 12 iken şu anda 3 bin
174'e çıkmışar. Çoğu öğrencüerden
ve düşük ücretie çahşürüan kişiler-
den oluşan bu istihdam biçimi, uçuş
güvenliğini ve kaliteli hizmeti riske so-
karakistihdamın eğitimli ve vasıflı ni-
teliğini bozmuştur."
Uçuş güvenHğine tehdit
Açıklamada, THY'nin ihtiyacı
olan tüm hizmetleri karşılayabilecek
bir yapıda olmasına karşın taşeron
firmalara oluk gibi paralar akıtıldığı
ve uçuş güvenliğini bozan bu taşeron
faaliyetlerinin Ulaştırma Bakanı ta-
rafından denetlenmesi gerektiğine
dikkat çekıldi.
1990'lara gelindiğinde çeşitli ha-
vayolu şirketlerinin klasik havacılık
şirketi örgütlenme yapısının dışına çı-
kan iki örgütlenme modelini benim-
semeye başladıklan anlatılarak şu an-
da kullanılan 3 model arasında yapı-
sal farklar olduğu ve farklı modelle-
ri uygulayan şirketleri birbiriyle kar-
1999 yılında THY'nin 276 trilyon
liralık fîili yatınm yaptığı, bilanço-
sunda ise 70 trilyon liralık zarar açık-
ladığı belirtilirken bunun iktisadi an-
lamda zarar anlamına gelmeyeceğı-
nin altı çizildi. "Bakanın 1999 yıhn-
da neden zarar ettfler diye sonnası
esef veriddjr" denilerek zarann tek
gerekçesinin yatınmlar olduğu ve bu
durumun bakan tarafindan bilinme-
si gerektiği ifade edildi.
Hava-lş, zarann 50 trilyon liralık
kısmının, iç hat bilet fıyatlannuı reel
olarak akıl almaz derecede ucuzlaul-
mış, buna karşın akaryakıt fiyatlan-
nın 2.5 kat artmış olmasından kay-
naklandığını kaydetti. Bunun yanı sı-
ra indirimli ve bedelsiz yolcu taşın-
masının, "verimsiz, politik nedenkr-
le açıhnış haüann getirdiği mali-
yetten" kaynaklandığı da vurgulandı.
HASTANEİHALESİNE GİRMİYORLAR
îlaçfirmalan
kurda artış bekliyor
ANKARA (AA) - An-
kara Üniversitesi Tıp Fa-
kültesi Hastanesi'nin son
1 ayda açtığı ilaç ihalele-
ri, ihaleye hiçbir firma-
nın girmemesi nedeniyle
yapılamıyor. Hastane
yetkilileri, ilaç firmalan-
nın. "ilaçfiyaündakiyeni
artişın dolar kuruna göre
ne oİacağını bilemedikle-
ri için ihakiere girmedik-
lerini" bildirdiler.
Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Ibni Sina
Hastanesi Başhekimi
Prof. Dr. Mehmet Demir-
taş, hastanede kullanılan
ilaçlann eskiden toptan
alındığını, böylelikle fi-
yatta da indirim yapıldı-
ğını anlattı. Demirtaş, ya-
şanan ekonomik kriz ne-
deniyle yaklaşık 20 gün-
dür hastaneye alınan ilaç-
lann gruplar halinde veya
teker teker alındığını be-
lirtti.
Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Çocuk Sağ-
lığı Anabilim Dalı Baş-
kanı Prof. Dr. Şükrü Cin
de "Firmalar, dolar ku-
ruyla fiyatin ne oİacağını
bümiyor,daha fazlasınıis-
tiyor. Bu, 'Bakanlığın su-
çu var veya dekanhk al-
mıyor' konusu değiL Bi-
zün için önemli olan bu
ilaçlar" diye konuştu.
Merkez Bankası Yasa Taslağı, Başbakanlığa sunuldu
'Para Politikası
Kumhı' oluşturıılacak
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanı Kemal Derviş, Merkez
Bankası Yasa Taslağı'nı
Başbakanhk'a sundu. "Para
Politikası Kurulu" oluşturulması
öngörülen taslakta, bankanm
Hazine'ye kredi ve avans
vermemesi hükme
bağlanıyor. "Derviş yasalan"
arasında yer alan Merkez
Bankası Yasa Taslağı, dün
Başbakanlık'a sunuldu. Taslağa
göre. "Para Politikası Kurulu"
oluşturulacak. Kamu dışında görev
yapmalan yasak olacak olan kurul
üyeleri Bakanlar Kurulu tarafindan
atanacak. Kurul, Merkez
Bankası'nın enflasyonu tek hedef
alan yeni politikasında belirleyici
olacak. Hedef enflasyonunu ise
kurul, hükümetle birlikte
belirleyecek. Merkez Bankası'nın
temel amacı, "fiyat istikrarmı
sağkunak" olarak
değiştirilecek. Merkez
Bankası'na ödemeler
dengesi istatisriklerini
derleme görevi ve banka dışı
kurumlardan da bu amaçla gerekli
bilgileri talep etme yetkisi
verilecek. Merkez Bankası
Hazine'ye kredi ve avans
vermeyecek, Hazine'nin çıkardığı
iç borçlanma kâğıtlannı da birincil
piyasada alamayacak.
YÖNETtCİLERİN HAPSİ ÎSTENDt
îhlas mağdurlan
DGM'ye başvurdu
ÎSTANBUIVÎZMİT
(AA) - Îhlas Finans mağ-
duru 20 kişi adına Istan-
bul DGM'ye suç duyu-
rusu yapıldığı bildirildi.
Av. Mehmet Karayel.
Kocaeli, Bilecik ve Mer-
sin'den, mağdur olan 20
kişi adına Istanbul
DGM'ye suç duyu-
rusunda bulunduk-
lannı belirterek "İh-
las Finans AŞ Yöne-
tim Kurulu üyeleri
fle Enver ve Mücahit
Ören hakkmda hapis ce-
zası istemiyle dava açü-
masmıistedik" dedi. Ka-
rayel, dilekçede, suç işle-
mek için teşekkül oluş-
turmaya, nitelikli dolan-
dıncılık ve hizmet nede-
niyle emniyeti suiistimal
etmeye ve Bankalar Ka-
nunu'nun 11. maddesin-
deki sınırlamalan defa-
larca ihlal etmeye yer
verdiklerini belirtti.
Bu arada Îhlas Fi-
nans Kurumu, mudi-
lerine sunacağı öde-
me planını genel ku-
rulda belirleyecek.
Îhlas Finans'ın tasfi-
yesini gerçekleştiren
Tasfiye Kurulu tarafın-
dan gazetelere verilen
ilanda, kurumun alacak
ve borçlannın saptandı-
ğı belirtildi.
D Ü N Y A E K O N O M I S I N E B A K I Ş / ERGİN Y I L D I Z O Ğ L U LONDRA ergin.y
ildizoglu@btinternet.
Bir taraftan, dünya ekonomisi, sert
bir resesyona giriyor. Diğer taraftan
da, küreselleşme sürecine katılabtl-
mek için 1980'lerde siyaseti ve eko-
nomisi yeniden "düzenlenen" Türki-
ye 20 yıl sonra, tarihinin sonu en be-
lirsiz sosyo-ekonomik krizini yaşıyor.
Bu iki olgunun çakışması bize ne
gösteriyor? örneğin, ya yaşananlar
aslında, dünya ekonomisinde küre-
selleşme adıyla sunulan bir dü-
zenleme sisteminin toptan iflasıy-
sa? Dünya ekonomisinin ve Türki-
ye'nin 1980'lerde yelken açtığı deniz
bittiyse? Bu koşullarda bir an evvel,
daha kayık batmadan, kayığı terk et-
mek, öz gücüne güvenip kıyıya yüz-
meye çalışmak gerekmez mi?
Paradigmanın iflası
Şöyle başladı: Mallann (iş gücü ha-
riç) ve sermayenin serbestçe dolaş-
ması sağlanmalı, mülkiyet ve kullan-
ma haklan garantiye alınmalıdır. O
zaman "piyasanın gizli eli" toplum-
sal ekonomik ilişkileri en verimli bi-
çimde düzenler, herkesin yaşam ko-
şullarını iyileştirir. Bu neoliberal
ütopya, 1987 borsa krizini ızleyen
sert resesyonla sarsıldı, ama, Soğuk
Savaş'ın bitmesiyle oluşan iyimser-
likortamında, bildiğimiz küreselleş-
me söylemine dönüşerek etkisini
sürdürdü.
Artık dünya ekonomisi tek bir bi-
rim olarak örgütlenecek, ulus dev-
letler zayıfladığı için, demokratik
haklanmız hızla gelişecekti. Bu ara-
da hem küreselleşme halktarı kay-
naştıracak, hem de intemet, bilginin
serbestçe dolaşabildiği yeni, özgür
bir dünya oluşturacaktı. Bu sırada
peşpeşe gelen mali krizler dünyayı
sarsıyordu ama, tek tek yaşandıkla-
n için, kolaylıkla birer anormallik ola-
rak sunulabiliyorlardı. Bu durum As-
ya krizine kadar sürdü.
Asya krizi, küreselieşme adı altın-
da pazarianan ütopyanın ikinci kez
iflas ettiğini gösteriyordu ama.. bu
sefer de devreye bir başka "söylem "
girdi: 1996-1998, intemet kullanı-
mında büyük bir patlamanın yaşan-
dığı, e-ticaret şirketlerinin hızla yük-
seldiği bir dönemdi. Ütopyanın çat-
laklan bu kez de "yeni ekonomi"
söylemiyle yamandı. ABD ekonomi-
sinin dünyanın geri kalanından tras-
fer ettiği değerier ve borçlarla büyü-
meye devam etmesi, küreselleşme-
Ya Deniz Bittiyse?den en çok bu ülkenin
faydalanması dikkat çek-
meye başlamıştı ama,
ABD hâlâ dünya ekono-
misinin lokomotifiydi, As-
ya krizi ekonomilerini çe-
kebiliyor, dünya ekono-
misi büyümeye devam
ediyordu.
Ancak, ütopyanın ca-
zibesi de artık zayıflıyor-
du, küreselleşmeye karşı
küresel bir direniş başla-
mış, MAI'yi (Çok Taraflı
Yatınm Anlaşması) geri-
letmişti. Azgelişmiş ülke-
lerin bir kısmı Dünya Tica-
ret Örgütü yasalanna kar-
şı tutum almaya başla-
mışlardı. Bu iki direniş
1999 Kasımfnda Seatt-
le'da kesişti. 2000 yılında
direnişler küreselleşti.
2001 yılına girdiğimiz-
de "Yeni Ekonomi" şir-
ketleri perişandı, devrevi
ekonomik dalgalanmalar
geri gelmişti. Yaygınlaşan
kitlesel direnişleri yine
yaygınlaşan bir ekonomik
resesyon izlemek üzerey-
di. Tarihin bitmediğini
fark edenler başlannı kal-
dınp baktıklannda, geçen
on yılın hemen her yılında
bir mali kriz yaşadıklannı,
"Yeni Dünya Düzeni'nin
ortalığı yangın yerine çe-
virdiğini, halkların kay-
naşması yerine, etnik te-
mizlikleri, ABD yönetimi-
nin Ulusal Füze Kalkaru
Projesi'ne dayanarak
dünyayı yeni bir kamplaş-
maya zoriamakta olduğunu dehşet-
le gördüler.
En son ekonomik raporiar (örneğin,
UNCTAD) ise küreselleşme sürecin-
de gelir dağılımının daha da bozul-
muş olduğunu, gezegenin servetinin
giderek çok daha az sayıda insanla
dev şirketin elinde toplandığını gös-
teriyordu. "Intemet=özgür1ük" rüya-
sı geride kalmış "sanal uzay" büyük
şirketlerce parsellenmeye, devletler-
ce denetlenmeye başlanmıştı.
Piyasalardan denetimlerin kalk-
Küreselleşmeci polttikalara tepki giderek büyüyor.
ması; "de// dana" hastalığını yarat-
mış, şap dahil bir seri salgın hastalı-
ğı hızla yaygınlaştırmış, gezegenin
hızla bozulan eko-sisteminin, iklim
koşullannın düzeltilebilmesi için ge-
rekli tedbirierin alınmasını, yoksul ül-
kelerde AIDS salgınlannın önlenme-
sini engellemişti. Kyoto iklim zirvesi
ABD'nin ıtirazlanyla fiilen çökmüştü.
Ekonomiyi ve toplumu düzenleme-
si gereken serbest piyasa ise, muaz-
zam bir kapasite fazlasının ve spekü-
lasyona sıkışmış mali sermayenin,
hem tüketiciyi hem özel sektörü hem
de devletleri kapsayan,
devasa bir borç yükü-
nün altında eziliyordu.
Yoksa, küreselleşme, "bü-
yük ekonomik toparian-
ma" yalnızca, borç ve
spekülasyonla mı gerçek-
leşmişti? Tüm bunlar, ön-
ce, serbest piyasa, son-
ra küreselleşme, nihayet
yeni ekonomi olarak su-
nulan bir paradigmanın rf-
las ettiğini göstermiyor
muydu?
Ve Türkiye
Türkiye de aynı ütopyanın
peşinetakılmıştı. 1980'de
Türkiye, sürekli dış açık ve
dış borç üreten bir şekil-
lenmeye sahipti. Ona rağ-
men ulusal ekonomisini
koruyan önlemleri kaldtr-
mıştı. Serbestleşmeye
başlayınca, merkez ülke-
lerin ihracatını daha bü-
yük bir hızla emmeye, dış
açıklannı da gittikçe artan
dış borçlaria, kısa vadeli
sermaye hareketleriyle fi-
nanse etmeye başladı.
Borç faiz giderierinin
GSMH'ye oranı 1980'de
binde 6'dan, 2000 sonun-
dayüzde 20'ye yükseldi.
İç ve dış borçlannın top-
lamı milli gelirinin yüzde
90'ına ulaştı, sürdürüle-
mez hale geldi, hem de
birbirini izleyen IMF pa-
ketlerine rağmen. Göste-
re göstere gelen bir kriz,
2000 Kasımı'nda patla-
yınca da ülkenin toprakla-
rı, sanayi işletmeleri, mali hizmetler
sektörü hızla kelepir fiyatına, yaban-
cılann hem de canlan istediği zaman,
almalanna hazır hale geliverdi.
2001 'de krizin ikinci aşamasına ge-
çildiğinde ülkenin siyasi kadrolan
ekonomiyi yönetemiyordu, toplum-
sal desteklerini yitirmişlerdi. Krize
müdahale edecek mali, siyasi hatta
ideolojik ortam, irade yoktu. Kriz hız-
la derinleşirken, IMF-Dünya Bankası
ekonomi yönetimine doğrudan el
koymaya kalkıyor, iktidar bloku çat-
com
lıyor, neredeyse 4-5 mali grupla ta-
nımlanabilecek biçimde daralıyordu.
İktidar blokunun destek sınıflan,
sanayici, esnaf hızla destekterini çe-
kiyordu. Derken sokaklar ilk kez,
emekçilerin yanı sıra mülk sahibi sı-
nıflann gösterilerine sahne olmaya
başladı. Çünkü 1990'larda emekçile-
ri, köyiüleri soyan mali sermaye, 2000
yılında orta sınıflan da vurmuştu. Kü-
reselleşme süreci büyük bir yoksul-
iaşma yaratarak 1990'lann başında,
siyasal Islama enerji vermişti, şimdi
büyük ivme kazanan yoksullaşma, ül-
keyi Endonezya tipi bir kaosa mı sü-
rükieyecekti?
Bu korkuyla, neoliberal eğilimli
ekonomi yazariannın kimileri, IM-
F'yi sorgulamaya, "hata/ann" kasrtlı
olabileceğini. belki de "ülkenin bur-
nunun sürtülmek istendiğinî" yaz-
maya başladılar. Bir büyük gazete-
nin, "baş köşe" yazan, serbest pi-
yasa paradigmasının iflas ettiğini
farkına bile varmadan itiraf etti: Ya-
zann, Bush'a verilen ziyafette duy-
duğuna göre sanayiciler toplumsal
patlamadan korktuklan için işçi çı-
kartmama karan almışlar. Hatta,
yabancılann yok pahasına satın al-
masını engellemek için, işletmeleri-
ni, zora düşseler bile, "satmamaya
yemin etmisler". Peki, ama, bunlar
"serbest piyasanın" raconuna
uyar mı?
Kamu malına gelince, "Bunlar ba-
tık, satkurtul!" demek, ama "Ben iş-
letmemi batınrsam da yabancılara
satmam" diye yan çizmek var mı?
Mademki ekonomik yasalara bu ka-
dar âşıksınız, piyasalara da güven
vermek gerekiyor, neden maliyetyü-
kü oluşturan işçileri işten çıkartmak-
tan korkuyorsunuz? Yabancılann ba-
tık işletmeleri satın almasının ne
mahzuru var? Zaten küreselleşme-
miş miydik? Serbest piyasanın işini,
siyasetle, milliyetçilikie kanştırmanın
ne âlemi var?(!)
Açık ki neoliberal ütopya, küre-
selleşme paradigması Türkiye'de
iflas etti. Deniz bittil Şimdi, başka
şeyier tasariamak, ulusal ekonomi-
ye, halkın çıkarianna, üretime önce-
lik veren politikalara yönelmek gere-
kiyor. Yoksa bu krizden çıkış yok!
Ama egemen paradigmayı terk et-
meden, ulusal bağımsızlığa sahip
çıkmadan bu yeni politikalan düşle-
mek bile mümkün değil!
A1NKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
1
6ağımlı Değişken'
Olmamak
Bağımlı değişken, bir matematik terimidir. Ba-
ğımlılık ilişkisini gösterir. Ancak başta ekonomi ol-
mak üzere yaşamın her alanına uyarianabilir. ör-
neğin bttkilerin çiçek açması, hava sıcaklığına, nem
oranına vb. bağlıdır. Açan çiçek, bağımlı değiş-
kendir.
•••
21 Şubat Ekonomik Bunalımı'nın başlamasın-
dan bu yana 45 gün geçti. Ekonomi politikası ya-
pıcılan ve bunlann takım kaptanı Devlet Bakanı
Kemal Derviş, henüz bir bunalımdan çıkış prog-
ramı oluşturabilmiş değiller. Bir ilk aşama olarak
açıklanan bir genel çerçevenin dışında ortada bir
istikrar programı yok. Bekleniyor.
Neden?
Derviş ve arkadaşlan öncelikle sermayenin na-
sil davranacağını kestirmeye çalışıyor. Burada
söz konusu olan sermaye esas olarak para ser-
mayedir, daha da özel olarak, uluslararası piya-
salarda paradan para kazanmak amacıyla doiaşan
ve sıcak para da denilen sermaye türüdür.
Sermaye, örneğin döviz kuruna nasıl bakıyor;
faizle ilgisi nasıl; daha da önemlisi, varolan siyasal
yapıyı ve ortamı nasıl değeriendiriyor? Derviş ve
arkadaşlannın bir program hazırlamalan için bu
sorulann, ozellikle de sonuncusunun yanıtının ve-
rilmesi gerekiyor; beklenilen budur.
Programın bugüne dek hazırlanamamasının
nedeni, Derviş'in hafta ortasında bir öğle yemeğin-
de söylediği sözlerde açıklık kazanıyor: Derviş,
"Sermayeyi ürkütmek istemiyonjz" diyor.
Ancak, para sermayenin ne yapacağının belli ol-
masının koşullan var. Şu anda bilinen en açık is-
tek, hükümetin ve Meclis'in özelleştirme yasala-
nnı hızla çıkarması; daha doğrusu özelleştirme
ve satış hızı.
Para sermayenin özelleştirmeye ek olarak hü-
kümetten neler beklediği, örneğin, Endüstri Böl-
geleri Yasa Tasansı gibi, Türkiye'nin yasal ve ku-
rumsal yapısını, tarihsel ve doğal variıklannı yok
edecek bir yasanın kaç gün içinde çıkanlmasını
isteyeceği ya da kendi masraflannı azaltmak ama-
cıyla bürokraside değişiklikler isteyip istemeyece-
ği bilinmiyor.
Kısaca, para sermaye yalnız döviz kuru ya da fa-
iz oranı gibi parasal değişkenlerie ilgilenmiyon hü-
kümeti ve Meclis'i de iyice kendisine bağlamış bu-
lunuyor. Ancak, para sermayenin ürkmemesi içln
hükümetin daha neler yapması gerektiği bir türiü
açıklık kazanamıyor. Çünkü para sermaye, niteliği
gereği verdikçe daha çoğunu istiyor.
Çözümsüzlük de burada başlıyor. Para serma-
yenin isteklerinin ucu açık; nerede sona ereceği
belli değil. Oysa Türkiye, para sermayeyi ürkütme-
meye özel bir özen gösteriyor; istikrar programını
hazırtamayı, para sermayenin sonu belli olmayan
isteklerini yerine getirmeye bağlıyor; buna uğraşı-
yor.
Türkiye yanlış yapıyor; para sermayenin istekte-
rine bu ölçüde bağımlılığın neler getireceğini do-
ğal olarak kestiremiyor, kendini, sıcak paranın in-
safına terk ediyor. Bu durumda yapılacak olan is-
tikrar programının niteliği ne olursa olsun Türkiye,
para sermayeyi tatmin edemedikçe bunalıma da
çözüm getiremeyecektir.
Çözüm, kısa süreli sermaye hareketlerinin Av-
rupa Birliği ülkelerinde olduğu kadar -daha faz-
l'a değil- denetimini öngörmek ve bunu açık-seçik
kurallara bağlamaktır. Para sermaye, sermayenin
öbür türleri gibi, oyunun kurallannın açıkça ko-
nulmasını ve sonra da bu kurallara kesinlikle uyul-
masını Ister.
örneğin, ülkeye gelen sıcak paranın sınırtı ve
belli bir bolümünün bir süre Merkez Bankası'nda
tutulacağının ya da belli bir oranın üstündeki reel
faiz getirisinin, yani net faiz kazancının belli bir bö-
lümünün vergilendirileceğinin açıklanması yoluna
gidilebilir. Böyle bir önlemin kimi hızlı sıcak para
yanlılan tarafindan kasrtlı olarak ya da aptalca bir
tutumla, yeniden devletçiliğe dönüş olarak yorum-
lanabileceği açıktır. Ancak, 13 yıldan beri sürdürü-
len sınırstz, koşulsuz sıcak para uygulamasının
da ekonomiyi, sürekli olarak, giderek ağıriaşan La-
tin Amerika ülkeleri benzeri bunalımlara sürükle-
diği ve bunalımın kalıcı olduğu da artık görülme-
lidir.
Ancak böyle yapılırsa hükümet (bu arada Der-
viş ve arkadaşlan) ve Meclis, tümüyle bağımlı de-
ğişken olmaktan bir ölçüde de olsa çıkar.
İstikrar programı hazıriayıcılannın başta gelen işi
sıcak paranın, çok sınıriı da olsa, denetimi yolu-
na gitmektir. Kuşkusuz bu önlem en başta sağlam
bir bütçeyle enflasyon, döviz kuaı ve ekonomik bü-
yümeyi içeren makro düzenlemelerie ve hepsinden
de önemli olarak siyaseti ve kamu bürokrasisini dü-
rüst ve etkin bir yapıya kavuşturmakla anlamlı ve
etkili olabilir. Yoksa şimdiye dek onca örnekleriyle
yaşandığı gibi, içi boş ve sonuç alınmayacak bir
yeni çaba olarak kalır. Bunalımlar da sürer gider.
yakup@medu.edu.tr
zordaki isletmelere cozum
ŞirkeÜere doktor
İZMİR (AA) - Dokuz Eylül Üniversitesi (
Bilimsel Kalkınma ve tşletme Bilimleri 1
Araştırma ve Uygulama Merkezi
(DEÜBÎMER) uzmanlan, zor
durumda olan ya da sıstemini
düzenlemek isteyen
şirketlere yardımcı oluyor.
Kasım ve şubat krizlerinin
ardmdan merkeze başvuru
oramnda artış görûlen küçük ve orta
ölçekli işletmeler, genellikle krizden
çıkmak için çözüm önerileri istiyor.
DEÜBİMER Müdürü Doç. Dr. Berna
» Taner, tüm fakülte ve
yüksekokullardan da destek alan
merkez bünyesindeki ekiplerin, şirketleri
inceleyip sorunu saptayarak çözüm önerileri
sundugunu söyledi. Taner, "Amacımız,
şirketleri yönetmek değil, bilimsel bilgi ve
tecrübelerimizi onlarla paylaşmak" diye '<
konuştu. Doç. Dr. Berna Taner,
kasım ve şubat krizlerinin ardmdan kendilerine
başvuran küçük ve orta ölçekli
işletmelerin sayısında artış olduğunu belirtti.