19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 NİSAN 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA .fcjlvUli\jİVJJ. / [email protected] 13 Bakanlar arasındaki THY tartışmasında kamuoyunun yanıltıldığına dikkat çeken Hava-Iş: ÖÖÖksüz yanlış bilgi veriyor• Istihdam politikalannın yanlışlığına dikkat çeken Hava-tş, "Kadrolu personel alamıyoruz" mazereti ileri sürülerek çoğu öğrenci ve düşük maaşlı geçici personel alınması ile istihdamın eğitimli ve vasıflı niteliğinin bozulduğunu belirtti. Ekonomi Scrvisi - Türkiye Sivil Havacılık Sendıkası (Hava-Iş) yetki- lileri, son günlerde Ulaştırma Baka- nı EnisÖksüz ve Devlet Bakanı Yük- sei Yakrva arasında yaşanan polemik- te Türk Hava Yollan (THY) ile ilgili verilen bilgilerin bilimsel gerçekler- den uzak, siyasi çıkar çatışmasına da- yalı ve özverili şirket çalışanlannı rencide edici nitelikte olduğunu vur- guladılar. 'Kaynağı beürsiz verfler' Hava-lş yönetimi, THY'nin hu- kuka aykın özelleştirme işlemleri- nin yargıdan dönmesi üzerine sa- vunmaya geçen Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün, şirkette zarann ge- rekçesinin istihdam fazlası ve kötü yönetim olduğuna ilişkin açıklama- lanndakullandığı rakamlann, "kay- nağı belirsiz ve tamamen yanhş" ol- duğunu ifade etti. şılaştırmanın yanıltıcı olacağına dik- kat çekildi. THY'nin uyguladığı kla- sik modelde tüm hizmetlerin şirketin kendisi tarafından karşılanması ge- rektiğine dikkat çeken Hava-lş, kar- şılaştırma yapılan modellerde taşe- ron hizmet usulünün geçerli olduğu ve uçak başına personel sayısının "Ulaşarma Bakanı gibi bakkal hesa- bulunamayacağı vurgulandı. THY'ninzaran Hava-tş Sendikası, Ulaşurma Bakanı Öksüz'ün yandba açıklamalannın özverin THY çahşanını rencide ettiğmi bdirttL Hava-Iş'in basın açıklamasında THY'nin istihdam dunımu ve zara- nn gerçek nedenlerine ilişkin bilgi- ler, şirketin SPK'ye sunduğu bilanço bilgilerinden alınan verilerle yalan- landı. Sendika, Öksüz'ün "şirkette istihdam fazlası olduğu, birçok hava- yolu şirketinde uçak başına personel sayısı 50 iken THY 'de 200 olduğu" iddiasını şöyle yanıtladı: "ÖzeUestirme kapsamındayız ve kadrolu personel alamıyoruz mazere- ti ile son 5 yıldır istihdam edilen part- time ve geçici personel sayısı ne yazık ki 1999'da 2 bin 12 iken şu anda 3 bin 174'e çıkmışar. Çoğu öğrencüerden ve düşük ücretie çahşürüan kişiler- den oluşan bu istihdam biçimi, uçuş güvenliğini ve kaliteli hizmeti riske so- karakistihdamın eğitimli ve vasıflı ni- teliğini bozmuştur." Uçuş güvenHğine tehdit Açıklamada, THY'nin ihtiyacı olan tüm hizmetleri karşılayabilecek bir yapıda olmasına karşın taşeron firmalara oluk gibi paralar akıtıldığı ve uçuş güvenliğini bozan bu taşeron faaliyetlerinin Ulaştırma Bakanı ta- rafından denetlenmesi gerektiğine dikkat çekıldi. 1990'lara gelindiğinde çeşitli ha- vayolu şirketlerinin klasik havacılık şirketi örgütlenme yapısının dışına çı- kan iki örgütlenme modelini benim- semeye başladıklan anlatılarak şu an- da kullanılan 3 model arasında yapı- sal farklar olduğu ve farklı modelle- ri uygulayan şirketleri birbiriyle kar- 1999 yılında THY'nin 276 trilyon liralık fîili yatınm yaptığı, bilanço- sunda ise 70 trilyon liralık zarar açık- ladığı belirtilirken bunun iktisadi an- lamda zarar anlamına gelmeyeceğı- nin altı çizildi. "Bakanın 1999 yıhn- da neden zarar ettfler diye sonnası esef veriddjr" denilerek zarann tek gerekçesinin yatınmlar olduğu ve bu durumun bakan tarafindan bilinme- si gerektiği ifade edildi. Hava-lş, zarann 50 trilyon liralık kısmının, iç hat bilet fıyatlannuı reel olarak akıl almaz derecede ucuzlaul- mış, buna karşın akaryakıt fiyatlan- nın 2.5 kat artmış olmasından kay- naklandığını kaydetti. Bunun yanı sı- ra indirimli ve bedelsiz yolcu taşın- masının, "verimsiz, politik nedenkr- le açıhnış haüann getirdiği mali- yetten" kaynaklandığı da vurgulandı. HASTANEİHALESİNE GİRMİYORLAR îlaçfirmalan kurda artış bekliyor ANKARA (AA) - An- kara Üniversitesi Tıp Fa- kültesi Hastanesi'nin son 1 ayda açtığı ilaç ihalele- ri, ihaleye hiçbir firma- nın girmemesi nedeniyle yapılamıyor. Hastane yetkilileri, ilaç firmalan- nın. "ilaçfiyaündakiyeni artişın dolar kuruna göre ne oİacağını bilemedikle- ri için ihakiere girmedik- lerini" bildirdiler. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ibni Sina Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Demir- taş, hastanede kullanılan ilaçlann eskiden toptan alındığını, böylelikle fi- yatta da indirim yapıldı- ğını anlattı. Demirtaş, ya- şanan ekonomik kriz ne- deniyle yaklaşık 20 gün- dür hastaneye alınan ilaç- lann gruplar halinde veya teker teker alındığını be- lirtti. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağ- lığı Anabilim Dalı Baş- kanı Prof. Dr. Şükrü Cin de "Firmalar, dolar ku- ruyla fiyatin ne oİacağını bümiyor,daha fazlasınıis- tiyor. Bu, 'Bakanlığın su- çu var veya dekanhk al- mıyor' konusu değiL Bi- zün için önemli olan bu ilaçlar" diye konuştu. Merkez Bankası Yasa Taslağı, Başbakanlığa sunuldu 'Para Politikası Kumhı' oluşturıılacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, Merkez Bankası Yasa Taslağı'nı Başbakanhk'a sundu. "Para Politikası Kurulu" oluşturulması öngörülen taslakta, bankanm Hazine'ye kredi ve avans vermemesi hükme bağlanıyor. "Derviş yasalan" arasında yer alan Merkez Bankası Yasa Taslağı, dün Başbakanlık'a sunuldu. Taslağa göre. "Para Politikası Kurulu" oluşturulacak. Kamu dışında görev yapmalan yasak olacak olan kurul üyeleri Bakanlar Kurulu tarafindan atanacak. Kurul, Merkez Bankası'nın enflasyonu tek hedef alan yeni politikasında belirleyici olacak. Hedef enflasyonunu ise kurul, hükümetle birlikte belirleyecek. Merkez Bankası'nın temel amacı, "fiyat istikrarmı sağkunak" olarak değiştirilecek. Merkez Bankası'na ödemeler dengesi istatisriklerini derleme görevi ve banka dışı kurumlardan da bu amaçla gerekli bilgileri talep etme yetkisi verilecek. Merkez Bankası Hazine'ye kredi ve avans vermeyecek, Hazine'nin çıkardığı iç borçlanma kâğıtlannı da birincil piyasada alamayacak. YÖNETtCİLERİN HAPSİ ÎSTENDt îhlas mağdurlan DGM'ye başvurdu ÎSTANBUIVÎZMİT (AA) - Îhlas Finans mağ- duru 20 kişi adına Istan- bul DGM'ye suç duyu- rusu yapıldığı bildirildi. Av. Mehmet Karayel. Kocaeli, Bilecik ve Mer- sin'den, mağdur olan 20 kişi adına Istanbul DGM'ye suç duyu- rusunda bulunduk- lannı belirterek "İh- las Finans AŞ Yöne- tim Kurulu üyeleri fle Enver ve Mücahit Ören hakkmda hapis ce- zası istemiyle dava açü- masmıistedik" dedi. Ka- rayel, dilekçede, suç işle- mek için teşekkül oluş- turmaya, nitelikli dolan- dıncılık ve hizmet nede- niyle emniyeti suiistimal etmeye ve Bankalar Ka- nunu'nun 11. maddesin- deki sınırlamalan defa- larca ihlal etmeye yer verdiklerini belirtti. Bu arada Îhlas Fi- nans Kurumu, mudi- lerine sunacağı öde- me planını genel ku- rulda belirleyecek. Îhlas Finans'ın tasfi- yesini gerçekleştiren Tasfiye Kurulu tarafın- dan gazetelere verilen ilanda, kurumun alacak ve borçlannın saptandı- ğı belirtildi. D Ü N Y A E K O N O M I S I N E B A K I Ş / ERGİN Y I L D I Z O Ğ L U LONDRA ergin.y ildizoglu@btinternet. Bir taraftan, dünya ekonomisi, sert bir resesyona giriyor. Diğer taraftan da, küreselleşme sürecine katılabtl- mek için 1980'lerde siyaseti ve eko- nomisi yeniden "düzenlenen" Türki- ye 20 yıl sonra, tarihinin sonu en be- lirsiz sosyo-ekonomik krizini yaşıyor. Bu iki olgunun çakışması bize ne gösteriyor? örneğin, ya yaşananlar aslında, dünya ekonomisinde küre- selleşme adıyla sunulan bir dü- zenleme sisteminin toptan iflasıy- sa? Dünya ekonomisinin ve Türki- ye'nin 1980'lerde yelken açtığı deniz bittiyse? Bu koşullarda bir an evvel, daha kayık batmadan, kayığı terk et- mek, öz gücüne güvenip kıyıya yüz- meye çalışmak gerekmez mi? Paradigmanın iflası Şöyle başladı: Mallann (iş gücü ha- riç) ve sermayenin serbestçe dolaş- ması sağlanmalı, mülkiyet ve kullan- ma haklan garantiye alınmalıdır. O zaman "piyasanın gizli eli" toplum- sal ekonomik ilişkileri en verimli bi- çimde düzenler, herkesin yaşam ko- şullarını iyileştirir. Bu neoliberal ütopya, 1987 borsa krizini ızleyen sert resesyonla sarsıldı, ama, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle oluşan iyimser- likortamında, bildiğimiz küreselleş- me söylemine dönüşerek etkisini sürdürdü. Artık dünya ekonomisi tek bir bi- rim olarak örgütlenecek, ulus dev- letler zayıfladığı için, demokratik haklanmız hızla gelişecekti. Bu ara- da hem küreselleşme halktarı kay- naştıracak, hem de intemet, bilginin serbestçe dolaşabildiği yeni, özgür bir dünya oluşturacaktı. Bu sırada peşpeşe gelen mali krizler dünyayı sarsıyordu ama, tek tek yaşandıkla- n için, kolaylıkla birer anormallik ola- rak sunulabiliyorlardı. Bu durum As- ya krizine kadar sürdü. Asya krizi, küreselieşme adı altın- da pazarianan ütopyanın ikinci kez iflas ettiğini gösteriyordu ama.. bu sefer de devreye bir başka "söylem " girdi: 1996-1998, intemet kullanı- mında büyük bir patlamanın yaşan- dığı, e-ticaret şirketlerinin hızla yük- seldiği bir dönemdi. Ütopyanın çat- laklan bu kez de "yeni ekonomi" söylemiyle yamandı. ABD ekonomi- sinin dünyanın geri kalanından tras- fer ettiği değerier ve borçlarla büyü- meye devam etmesi, küreselleşme- Ya Deniz Bittiyse?den en çok bu ülkenin faydalanması dikkat çek- meye başlamıştı ama, ABD hâlâ dünya ekono- misinin lokomotifiydi, As- ya krizi ekonomilerini çe- kebiliyor, dünya ekono- misi büyümeye devam ediyordu. Ancak, ütopyanın ca- zibesi de artık zayıflıyor- du, küreselleşmeye karşı küresel bir direniş başla- mış, MAI'yi (Çok Taraflı Yatınm Anlaşması) geri- letmişti. Azgelişmiş ülke- lerin bir kısmı Dünya Tica- ret Örgütü yasalanna kar- şı tutum almaya başla- mışlardı. Bu iki direniş 1999 Kasımfnda Seatt- le'da kesişti. 2000 yılında direnişler küreselleşti. 2001 yılına girdiğimiz- de "Yeni Ekonomi" şir- ketleri perişandı, devrevi ekonomik dalgalanmalar geri gelmişti. Yaygınlaşan kitlesel direnişleri yine yaygınlaşan bir ekonomik resesyon izlemek üzerey- di. Tarihin bitmediğini fark edenler başlannı kal- dınp baktıklannda, geçen on yılın hemen her yılında bir mali kriz yaşadıklannı, "Yeni Dünya Düzeni'nin ortalığı yangın yerine çe- virdiğini, halkların kay- naşması yerine, etnik te- mizlikleri, ABD yönetimi- nin Ulusal Füze Kalkaru Projesi'ne dayanarak dünyayı yeni bir kamplaş- maya zoriamakta olduğunu dehşet- le gördüler. En son ekonomik raporiar (örneğin, UNCTAD) ise küreselleşme sürecin- de gelir dağılımının daha da bozul- muş olduğunu, gezegenin servetinin giderek çok daha az sayıda insanla dev şirketin elinde toplandığını gös- teriyordu. "Intemet=özgür1ük" rüya- sı geride kalmış "sanal uzay" büyük şirketlerce parsellenmeye, devletler- ce denetlenmeye başlanmıştı. Piyasalardan denetimlerin kalk- Küreselleşmeci polttikalara tepki giderek büyüyor. ması; "de// dana" hastalığını yarat- mış, şap dahil bir seri salgın hastalı- ğı hızla yaygınlaştırmış, gezegenin hızla bozulan eko-sisteminin, iklim koşullannın düzeltilebilmesi için ge- rekli tedbirierin alınmasını, yoksul ül- kelerde AIDS salgınlannın önlenme- sini engellemişti. Kyoto iklim zirvesi ABD'nin ıtirazlanyla fiilen çökmüştü. Ekonomiyi ve toplumu düzenleme- si gereken serbest piyasa ise, muaz- zam bir kapasite fazlasının ve spekü- lasyona sıkışmış mali sermayenin, hem tüketiciyi hem özel sektörü hem de devletleri kapsayan, devasa bir borç yükü- nün altında eziliyordu. Yoksa, küreselleşme, "bü- yük ekonomik toparian- ma" yalnızca, borç ve spekülasyonla mı gerçek- leşmişti? Tüm bunlar, ön- ce, serbest piyasa, son- ra küreselleşme, nihayet yeni ekonomi olarak su- nulan bir paradigmanın rf- las ettiğini göstermiyor muydu? Ve Türkiye Türkiye de aynı ütopyanın peşinetakılmıştı. 1980'de Türkiye, sürekli dış açık ve dış borç üreten bir şekil- lenmeye sahipti. Ona rağ- men ulusal ekonomisini koruyan önlemleri kaldtr- mıştı. Serbestleşmeye başlayınca, merkez ülke- lerin ihracatını daha bü- yük bir hızla emmeye, dış açıklannı da gittikçe artan dış borçlaria, kısa vadeli sermaye hareketleriyle fi- nanse etmeye başladı. Borç faiz giderierinin GSMH'ye oranı 1980'de binde 6'dan, 2000 sonun- dayüzde 20'ye yükseldi. İç ve dış borçlannın top- lamı milli gelirinin yüzde 90'ına ulaştı, sürdürüle- mez hale geldi, hem de birbirini izleyen IMF pa- ketlerine rağmen. Göste- re göstere gelen bir kriz, 2000 Kasımı'nda patla- yınca da ülkenin toprakla- rı, sanayi işletmeleri, mali hizmetler sektörü hızla kelepir fiyatına, yaban- cılann hem de canlan istediği zaman, almalanna hazır hale geliverdi. 2001 'de krizin ikinci aşamasına ge- çildiğinde ülkenin siyasi kadrolan ekonomiyi yönetemiyordu, toplum- sal desteklerini yitirmişlerdi. Krize müdahale edecek mali, siyasi hatta ideolojik ortam, irade yoktu. Kriz hız- la derinleşirken, IMF-Dünya Bankası ekonomi yönetimine doğrudan el koymaya kalkıyor, iktidar bloku çat- com lıyor, neredeyse 4-5 mali grupla ta- nımlanabilecek biçimde daralıyordu. İktidar blokunun destek sınıflan, sanayici, esnaf hızla destekterini çe- kiyordu. Derken sokaklar ilk kez, emekçilerin yanı sıra mülk sahibi sı- nıflann gösterilerine sahne olmaya başladı. Çünkü 1990'larda emekçile- ri, köyiüleri soyan mali sermaye, 2000 yılında orta sınıflan da vurmuştu. Kü- reselleşme süreci büyük bir yoksul- iaşma yaratarak 1990'lann başında, siyasal Islama enerji vermişti, şimdi büyük ivme kazanan yoksullaşma, ül- keyi Endonezya tipi bir kaosa mı sü- rükieyecekti? Bu korkuyla, neoliberal eğilimli ekonomi yazariannın kimileri, IM- F'yi sorgulamaya, "hata/ann" kasrtlı olabileceğini. belki de "ülkenin bur- nunun sürtülmek istendiğinî" yaz- maya başladılar. Bir büyük gazete- nin, "baş köşe" yazan, serbest pi- yasa paradigmasının iflas ettiğini farkına bile varmadan itiraf etti: Ya- zann, Bush'a verilen ziyafette duy- duğuna göre sanayiciler toplumsal patlamadan korktuklan için işçi çı- kartmama karan almışlar. Hatta, yabancılann yok pahasına satın al- masını engellemek için, işletmeleri- ni, zora düşseler bile, "satmamaya yemin etmisler". Peki, ama, bunlar "serbest piyasanın" raconuna uyar mı? Kamu malına gelince, "Bunlar ba- tık, satkurtul!" demek, ama "Ben iş- letmemi batınrsam da yabancılara satmam" diye yan çizmek var mı? Mademki ekonomik yasalara bu ka- dar âşıksınız, piyasalara da güven vermek gerekiyor, neden maliyetyü- kü oluşturan işçileri işten çıkartmak- tan korkuyorsunuz? Yabancılann ba- tık işletmeleri satın almasının ne mahzuru var? Zaten küreselleşme- miş miydik? Serbest piyasanın işini, siyasetle, milliyetçilikie kanştırmanın ne âlemi var?(!) Açık ki neoliberal ütopya, küre- selleşme paradigması Türkiye'de iflas etti. Deniz bittil Şimdi, başka şeyier tasariamak, ulusal ekonomi- ye, halkın çıkarianna, üretime önce- lik veren politikalara yönelmek gere- kiyor. Yoksa bu krizden çıkış yok! Ama egemen paradigmayı terk et- meden, ulusal bağımsızlığa sahip çıkmadan bu yeni politikalan düşle- mek bile mümkün değil! A1NKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 1 6ağımlı Değişken' Olmamak Bağımlı değişken, bir matematik terimidir. Ba- ğımlılık ilişkisini gösterir. Ancak başta ekonomi ol- mak üzere yaşamın her alanına uyarianabilir. ör- neğin bttkilerin çiçek açması, hava sıcaklığına, nem oranına vb. bağlıdır. Açan çiçek, bağımlı değiş- kendir. ••• 21 Şubat Ekonomik Bunalımı'nın başlamasın- dan bu yana 45 gün geçti. Ekonomi politikası ya- pıcılan ve bunlann takım kaptanı Devlet Bakanı Kemal Derviş, henüz bir bunalımdan çıkış prog- ramı oluşturabilmiş değiller. Bir ilk aşama olarak açıklanan bir genel çerçevenin dışında ortada bir istikrar programı yok. Bekleniyor. Neden? Derviş ve arkadaşlan öncelikle sermayenin na- sil davranacağını kestirmeye çalışıyor. Burada söz konusu olan sermaye esas olarak para ser- mayedir, daha da özel olarak, uluslararası piya- salarda paradan para kazanmak amacıyla doiaşan ve sıcak para da denilen sermaye türüdür. Sermaye, örneğin döviz kuruna nasıl bakıyor; faizle ilgisi nasıl; daha da önemlisi, varolan siyasal yapıyı ve ortamı nasıl değeriendiriyor? Derviş ve arkadaşlannın bir program hazırlamalan için bu sorulann, ozellikle de sonuncusunun yanıtının ve- rilmesi gerekiyor; beklenilen budur. Programın bugüne dek hazırlanamamasının nedeni, Derviş'in hafta ortasında bir öğle yemeğin- de söylediği sözlerde açıklık kazanıyor: Derviş, "Sermayeyi ürkütmek istemiyonjz" diyor. Ancak, para sermayenin ne yapacağının belli ol- masının koşullan var. Şu anda bilinen en açık is- tek, hükümetin ve Meclis'in özelleştirme yasala- nnı hızla çıkarması; daha doğrusu özelleştirme ve satış hızı. Para sermayenin özelleştirmeye ek olarak hü- kümetten neler beklediği, örneğin, Endüstri Böl- geleri Yasa Tasansı gibi, Türkiye'nin yasal ve ku- rumsal yapısını, tarihsel ve doğal variıklannı yok edecek bir yasanın kaç gün içinde çıkanlmasını isteyeceği ya da kendi masraflannı azaltmak ama- cıyla bürokraside değişiklikler isteyip istemeyece- ği bilinmiyor. Kısaca, para sermaye yalnız döviz kuru ya da fa- iz oranı gibi parasal değişkenlerie ilgilenmiyon hü- kümeti ve Meclis'i de iyice kendisine bağlamış bu- lunuyor. Ancak, para sermayenin ürkmemesi içln hükümetin daha neler yapması gerektiği bir türiü açıklık kazanamıyor. Çünkü para sermaye, niteliği gereği verdikçe daha çoğunu istiyor. Çözümsüzlük de burada başlıyor. Para serma- yenin isteklerinin ucu açık; nerede sona ereceği belli değil. Oysa Türkiye, para sermayeyi ürkütme- meye özel bir özen gösteriyor; istikrar programını hazırtamayı, para sermayenin sonu belli olmayan isteklerini yerine getirmeye bağlıyor; buna uğraşı- yor. Türkiye yanlış yapıyor; para sermayenin istekte- rine bu ölçüde bağımlılığın neler getireceğini do- ğal olarak kestiremiyor, kendini, sıcak paranın in- safına terk ediyor. Bu durumda yapılacak olan is- tikrar programının niteliği ne olursa olsun Türkiye, para sermayeyi tatmin edemedikçe bunalıma da çözüm getiremeyecektir. Çözüm, kısa süreli sermaye hareketlerinin Av- rupa Birliği ülkelerinde olduğu kadar -daha faz- l'a değil- denetimini öngörmek ve bunu açık-seçik kurallara bağlamaktır. Para sermaye, sermayenin öbür türleri gibi, oyunun kurallannın açıkça ko- nulmasını ve sonra da bu kurallara kesinlikle uyul- masını Ister. örneğin, ülkeye gelen sıcak paranın sınırtı ve belli bir bolümünün bir süre Merkez Bankası'nda tutulacağının ya da belli bir oranın üstündeki reel faiz getirisinin, yani net faiz kazancının belli bir bö- lümünün vergilendirileceğinin açıklanması yoluna gidilebilir. Böyle bir önlemin kimi hızlı sıcak para yanlılan tarafindan kasrtlı olarak ya da aptalca bir tutumla, yeniden devletçiliğe dönüş olarak yorum- lanabileceği açıktır. Ancak, 13 yıldan beri sürdürü- len sınırstz, koşulsuz sıcak para uygulamasının da ekonomiyi, sürekli olarak, giderek ağıriaşan La- tin Amerika ülkeleri benzeri bunalımlara sürükle- diği ve bunalımın kalıcı olduğu da artık görülme- lidir. Ancak böyle yapılırsa hükümet (bu arada Der- viş ve arkadaşlan) ve Meclis, tümüyle bağımlı de- ğişken olmaktan bir ölçüde de olsa çıkar. İstikrar programı hazıriayıcılannın başta gelen işi sıcak paranın, çok sınıriı da olsa, denetimi yolu- na gitmektir. Kuşkusuz bu önlem en başta sağlam bir bütçeyle enflasyon, döviz kuaı ve ekonomik bü- yümeyi içeren makro düzenlemelerie ve hepsinden de önemli olarak siyaseti ve kamu bürokrasisini dü- rüst ve etkin bir yapıya kavuşturmakla anlamlı ve etkili olabilir. Yoksa şimdiye dek onca örnekleriyle yaşandığı gibi, içi boş ve sonuç alınmayacak bir yeni çaba olarak kalır. Bunalımlar da sürer gider. [email protected] zordaki isletmelere cozum ŞirkeÜere doktor İZMİR (AA) - Dokuz Eylül Üniversitesi ( Bilimsel Kalkınma ve tşletme Bilimleri 1 Araştırma ve Uygulama Merkezi (DEÜBÎMER) uzmanlan, zor durumda olan ya da sıstemini düzenlemek isteyen şirketlere yardımcı oluyor. Kasım ve şubat krizlerinin ardmdan merkeze başvuru oramnda artış görûlen küçük ve orta ölçekli işletmeler, genellikle krizden çıkmak için çözüm önerileri istiyor. DEÜBİMER Müdürü Doç. Dr. Berna » Taner, tüm fakülte ve yüksekokullardan da destek alan merkez bünyesindeki ekiplerin, şirketleri inceleyip sorunu saptayarak çözüm önerileri sundugunu söyledi. Taner, "Amacımız, şirketleri yönetmek değil, bilimsel bilgi ve tecrübelerimizi onlarla paylaşmak" diye '< konuştu. Doç. Dr. Berna Taner, kasım ve şubat krizlerinin ardmdan kendilerine başvuran küçük ve orta ölçekli işletmelerin sayısında artış olduğunu belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle