Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURfYET 20NİSAN2001CI
Vjfci \ x O H U a 5 L J C i i l olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
M
edya sözcüğü
kökenı itibany-
la"ortam,tasa(,
zemin" anlamJan taşıyor.
Bu anJamlannı hiç unut-
mamakta yarar var: Nasıl
ses havaya, baJık suya ge-
reksınim duyuyorsa, ileti-
şim de ortamsız sözkonu-
sudeğıl, birortam ıçinden,
o ortam sayesinde ve yine
o ortama yönelik olarak
gerçekleşebilıyor. Bu or-
tamı bulandırrnamak, iyi
kullanmak, bakımınaözen
göstermekdurumundayız.
Uzayı uydu çöplüğüne çe-
vırirsek ilenşimimizin ka-
litesı bozuiur; dûn sulann-
da yüzdüğümüz Istanbul
kıydanna bugün kirlilik-
ten sadece uzaktan bakabil-
diğimiz gibi.
Medyaya önceleri "mass
medJa"denir, kitle iJetişim
aracı özellığı vurgulanır-
dı. Evetmedya bır bılginin,
bir habenn, bir enformas-
yonun, radyo, televizyon,
yazüı basın. reklam, inter-
net gibi yollarla yayın tek-
niğine verilen ad, ancak sa-
dece bu değil: Medya bir
ifade ortamı olduğu kadar,
bir mesajı bırgruba yöne-
lik olarakilefen biraracı da
demek. Ozamandasıra,bu
grubun ruteliğıne gelip da-
yanıyor. Bu gruptan halkı
anlıyorsak medyanın iki
temel işlevini yerine gerir-
Medya'da Güven
BULENTt
dığı ölçüde başanlı sayüa- değmi]4Öyıllık birgeçmi- nı bır yerdetoplumunge- raşmalannın büyûk yol- nu yansıtmak, halkın nab-
\ÇHP,Bilim, Yönetim, Kültür Platform Başkanı, 20. Dönem MiUetvekili
bileceğini de görmüş olu-
ruz.
Medyanınilk ışlevi dün-
yadan,dünyamızdan,yakiD
çevremizden haber ver-
mektır. Bu haber ne kadar
doğru,kapsamh,hızlı olur-
sao kadariyi; medya men-
suplannın ne kadar büyük
sorumluluk yüklendikleri
apaçık. Verilmeyen, eksik
sunulan, çarpıtılan haber
çevremizi, kendimizı, s o
runlanmızı doğru algıla-
mamızı, onlara yönelik
doğru kararlar alıp doğru
tavırlar takınmamızı ec-
geller. Medyanın ikinci iş-
levı de tartışma gûndemi-
mizinbia, bepımıa ilgüen-
diren sorunlarayönelik dü-
şûnce üretimi ortamuııc
oluşumuna yardımcı ol-
mak, bukonuda da aracı ro-
lü ösdenmeknr. Medyasörf
üzerinde rüzgân arkasına
alan sporcuya benzer, bu
rüzgân ne kadariyi kulla-
nırsa, halkın duygu, istek
ve beklentilerine eski ta-
bırle ne kadar iyi "tercü-
man" olursa o kadar başa-
nlı olur.
Türk medyasının çekir-
şı ardın8a*WHkan yazılı
basın oluşturmakîadır. Türk
basınında Osmanlı döne-
mindenkalma(Akşam gi-
bi) bazı gazetelerhalen ya-
yın yasamlannı sürdürse-
lerde zamanla önemli de-
ğışıklikler geçirmişlerdir.
Cumhuriyetinilanıyla baş-
layan dönemde, öncelen
Yeni Gün adını taşıyan ga-
zete 1924'te rejimin adıy-
la Cumhuriyet'e dönüş-
müş, çokpartUi yaşam son-
rası 1948'de çıkmaya baş-
layan Hürriyet ve Milliyet
büyük tirajlı gazete, halk
gazetesi kimlikleriyle XX.
yüzyılın ikinci yarısına
damgalannı vurmuşlardır.
Sabah, 1980'h yıllann li-
beral anlayışının Atlantik
ötesi modellerle uyumu-
nun ûrünüdür.
Bugünlerde olduğu gi-
bi, Tûrk basınının her za-
man bir tiraj sorunu ola-
gelmişür. Sorunu basma
kalıp nedenlerleaçıklamak
nıyetinde değiliz, müşteri
de (burada okur) her za-
man haklı değildır. Ancak
sorunun bu kadaruzun sü-
redirçözülememişolması-
reksinimlerine değıl, an-
cak sınırlı çaptakj grupla-
nn taleplerine yamt venl-
mesiyle açıklamak hiç de
yanlış olmaz. Bu noktaya
son yıllarda bır de yitiri-
len "gövEn'öğesi eklenmış
bulunuyor.
TESEV'in Türkiye ge-
nelindeki 18 yaş üzeri kit-
ledeyapnğı araşorma, hal-
kın gûvenılırlik değerlen-
dirmesini yaparken önce
kurumlan sonra meslekle-
ri sıraladıklan sonucuna
vanlmaktadır. Örnegin or-
du-subay, eğıüm-öğretmen,
trafik-trafîk polisi, güm-
rükler-gûmrük memurlan
gibi. Araşnrma sonuçlan,
halkın subaya, öğretmene,
yargıca, üniversite öğreüm
üyesine dürüstlük açısın-
dangeçernot verdiğıni, ga-
zeteciyi bütünlemeye bı-
rakmasa bile ortalamanın
aJtına düşürdüğûnü, vergi
roemuru, trafîkpoksi, güm-
rûkmemuru ve milletveki-
lini sınıfla bıraknğını gös-
termektedir. Araşnrma so-
nuçlan deneklerin üçteiki-
sinın televizyon sahipleri-
nin medya dışı işlerle uğ-
I
EFES PILSEN
BU YIL DA
20. ULUSLARARASI
İSTANBUL FİLM FESTİVALİ,
-USTALARA SAYGI"
BÖLÜMÜNÜN SPONSORU.
ANADOIU Gsueu
Ustalara SaygT'
Uluslararası Istanbul Film Festıvalı'nin geleneksel
bolümlerınden alan Ustalara Saygı, bu yıl da dûnya
smemasının ünlü yönetmenlerını seçkın yapttlarıyla
tamhyor. Bu kez, zengm filmografılermden seçılen
onemlı filmlerıyte sinemaseverlerin karştsma çıkacak
usta sinemacılar: Filmlerinde askla ölumu süreklı
karsı karşıya getiren Bemardo Bertokıcci; cekskıleri
zeki ve Insancıl bir bıçımde ınceleyen Bertrand
Tavernier; #câot/k toplumumuzun duygusal
konçertosunu görselleştirmeyi başaran Ventura
Pons ve Türk sinemasmm unutuknazyönetmenlermden
Osman F. Seden.
EFES püsen
"Bira bu kapağın aJtmdadır."
FUM» Genrarama Dofcu 1900M)
ttMH i4Nısan NMsan
SMT - 1600 1900 1030
YER . £mek Rea Emek
Mt>TmniK*çrm«t 3»n* (VtyaOtmmmk)
lSttsaı IjNsanlSttsaı
1130-1900
îmek
Ijsa
1JJ0
16Hs1 6 s a
1030
Emek
16Hss
160CMI30
Emek
I6rK
1900
Sramp
SACT
YW
SSr
»Baftan
1330
Eme*
Owwmıdiı önc»
13 30-19 00
HrrgeyfefOn bştyor » j * » '
1030 " 1330-1900
. Emek AtUt
MtaTrani
1 3 3 0 * 2130
S/nepop
Onnrato
19 C o "
Snepop
UtmıTV
nSadvor
r Utan B**(aan
I7f*s*ı
2130
Smeooo
1/Nsar
2130
Ren
* t * i ökndt (Vey* Stmmiak)
19 00^"
Smepop
Pvbi» S«l T«l»o D«»I*H>I«II
2130 10 30
Rexx Stfiepop
ftı Kınb Bir Pazar
10 30
Eme»
i . 30
Sreoop
10 3C
Ates
ısoojn
19 00
Ates
ÖrikncHkı S»MHW
1330-1900
AOas
S K o n r a m (M«nı
2130
0kwn
Î8TS
1900
Snepo
uKr mUtnÛBm
an lSNısan
2130
e Snepop
lgrd.»P»ı» Ofamtar
1330 1900
Stfieoof) Ren
ıy*ı/Ut OmaJM 0>QmM(tn StntajM
1 10 30 10 30
*(bs Srepop
OBşm» VMan KMİ
1600
OkUfiular Nana» Ufrutt
»te 26f*
1030
Ams
26f*sa
1600
27Nısan
1030
Ntas
SOOnç Bt Mamn 1>«ldM
2 7 N2 B »
1030
Snepoç
_ . __
1600
Btyojlu
19O0(H) ((rtı»P.z«r GMayanMU D^m
28N»t 29fti*ı 29Nrsan
1900 1900 2130
Snepop Reu Emek
suzluklann ortaya çıkma-
sına engel olduğu düşün-
cesindedır. Güvensızlik,
iletilen mesaj, algılanan
mesaj ile yaşanan gerçek
arasında farkın açılmasın-
dan kaynaklanmaktadır.
Siyaset, medya ve halk
(kamuoyu)gûndemlennin
farklılığı ve çizilen tablo-
lar, yapılan açıklamalarda
yolsuzJuklann değerlendi-
rilmesi gûvenın yinrılme-
sine neden oluyor. Önce o
kunımlar güven yıtiriyor,
sonrada meslekler. Kurum
olarak medyaya düşen gö-
rev halkın gerçeğine eğil-
mek. gerçeklemesaj arasın-
daki mesafeyi kapatarak
gündem farkiıhğını orta-
dan kaldıracak biçimde
davranmaktır. Tersi ger-
çekleşfiğınde tepki doğu-
yor, otuzyıldaneredeyseiki
kannaçıkannürusamşına,
okuma yazma oranında
kaydedılen büyük geuşme-
ye rağmen gazete tirajlan-
nın 1970 ortalanndaki dü-
zeyini bir türlü aşamama-
sınm alnndakı gerçek bu
güvenin sağlanmamış ol-
masındandır.
PromosyonLatincedeki
sözcük anlamıyla yüksel-
me, artnrma demektir: Bir
ürünü alışkanlık kazandır-
ma amacıyla tüketiciye ta-
nıtma işlevi gören bir pa-
zarlama enstrümanıdır.
Medya açıklık, dürüst-
lük, hallanyanındaolmak,
haksıziıklann üzerine gıt-
mekgibi temel ilkeler üze-
rinde yükseürken promos-
yona da başvurabılir. Yal-
nız basın, promosyon-ya-
yuı ilışkisinde ölçüyü gö-
zetmek zorundadır. Rek-
lam vereni teşvik açısın-
dan da, başlangıçta yayını
sadece tirajuıa bakarak de-
ğerlendirmemesi, daha ge-
niş kitlelere seslenebildi-
ğini göstermesi için baş-
vurulur.
Türkiye'de uygulanan
yanhşpromosyonvepazar-
İamapoh'tikalan sonucun-
da gazetelerin kendileri
başka ürünlerin promos-
yonu olmakonumuna düş-
müş, okurlann demek ki
"O kadar değersizvepara
eönezfer kiancakböyted»-
gıülryorlar'' değerlendir-
melerine neden olmuştur.
Aynca bu durum da gü~
vensizliğeyol acmış, gaze-
telerin dünyanın temposu-
zını tutmak, talep ve bek-
lentüerini yansıtmak gibi
temel işlevlerini tehhkeye
atmış, tartışüır hale sok-
muştur. YazarZûifü IİVB-
neK'nın belirttiği üzerecid-
di bir rahatsızlığı olan bir
kişiye, iyinıyetlede olsa sü-
rekli iyi olduğunu söyle-
mek nasıl yararsız, hatta
(edaviyi engellediği için
zarariıysa, ekonomiye yö-
nelik aynı değerlendirme-
lerde bulunmak da güven
sarsıcı olmuştur.
Bugün gazetelerin yak-
laşık üçte ikisi üç büyük
ilimizde sanhnaktadır. En
yüksek tirajlı gazeteleri-
mizin yurtiçi satışlanna
baktıgmuzda Istanbul 'un
oranı yüzde 37-42 arasın-
da değişmekte, Ankara
yüzde 8-17lerde oynamak-
ta, Izmir yüzde 8'de dur-
makta, Bursa, Antalya,
Adana gibi illerimiz yüz-
de3'e ulasmaktadır. Antak-
ya,Aydın, Bahkesir,Deniz-
li, Kayseri, Kocaeü, Kon-
ya, Manisa, Muğla, Sam-
sun, Tekirdağ gibi illeri-
mizyüzde l'in üzerineçık-
sa da geri kaian ıllenmiz
için buoran, yüzde 1 'i aşa-
mamaktadır. Bu oranlar
son derece düşündürücü-
dür. Son kriz ile birlikte
gazetelerin bölge eklerini
kaldırmalan, Batı ülkele-
rindeki uygulamalann ter-
sine, bu gerçeğin bir so-
nucudur.
Türkekonomısınınyapı-
sı ve kriz, reklam hârca-
maJannın azahnası med-
yayı çokzoriamakta,büyük
gruplann bile üstesinden
gelmekte güçlük çektiği
bir sektör konumuna sok-
maktadır. Geçen yıl 450
dolarolangazetekâğıdı ü-
yaö bu yıl 700 dolann üs-
tüne çıkmıştır.
Büyük bir masraf kale-
mi saiulanpersonel gider-
l.eri ise toplam malıyetın
yüzde 10-14'ünü sşma-
maktadır.
ReklamcılarDemeği'nm
açıkladığı 2000yılı rakam-
lanna göre 1.5 milyar do-
larlık reklam harcaması-
nın medyaya düşen kısmı
1.060 müVardolar,BBD ve
Yay-Sat verileriyİe de ay-
m yılın gazete ve saöş ge-
hrleri450miryondolardır.
2000 yılı medya gelirleri
toplamı 1.510miryardola-
n bulmaktadır.
Yapılan hesaplara göre
ulusal nitelikJi medyanın
2000yılı harcamalan2.475
milyardolarolarakhesap-
lanmaktadır. Bu durumda
medyanın yaklaşık 1 mil-
yardolarlıkbiraçığı sözko-
nusudur. Bu da bir tür ka-
ra dehktir. Türkiye 70 mil-
yonluk nürusuyla, reklam
harcamalan bakımından
kendisinden çok daha kü-
çük Portekiz, Yunanistan,
Norveç,Finlandiyagibi ül-
kelerdüzeyindedır. Bu du-
rumun degışmesi elbette
ekonomik büyümeyle
mümkün oiabiieceknr.
Ancak Türkmedyası her
şeyden öncehallan yanın-
da olarak ve haksızhkla-
nn üstüne giderek güven-
sizJik sarmahnı kınnakzo-
rundadır. Halkm gerçeği
ile medyanın gerçeği
uyumlu hale geldiğinde
medyaya güven deyenile-
nir. Medya ciddi bir du-
rum değerlendirmesi yap-
mak durumundadır. Bu de-
ğerlendjrmenin siyaseti dü-
zenleyeceğ] veyenidenya-
pılandıracağmdanetkisi ve
katlası yüksek olacakür.
Siyasetin de medyanın
da güven sorununu asma-
lan iki kurumun da bunu
aynı anda sağlamalanyla
mümkündür. Siyasetin hiç-
bir farklılık gözetmeksi-
zin devamlı topyekûn ka-
ralanması, kötülenmesi,
farklılıklann, aynmlann
altının çızümemesi her iki
kurumu birden güvensiz-
lüc çukuruna itmektedir.
Bu çukurdan çıkışu) yolu-
nubulmakda medyaya dü-
şüyor.
Toptancı anlayış yerine,
farklılıklan ortaya koyan,
siyasetçı odakh anlayışye-
rine haikçı-toplumcu yak-
laşımını benimseyen med-
ya yitirdiği güveni yeni-
den kazanır, tıraj kaybım
durdurur, tican dengeleride
düzenegirer.
Bankalann içinde bu-
lunduğu yapısal krizin bir
benzerini yaşayan medya-
yı düzeltmek için bir IMF
reçetesi ve dış destek ge-
rekmiyor, kamuoyu med-
yaya yeniden yapdanması
içinhem mesaj veriyorhem
de desteklenmesi için ha-
zıroldugu sinyalini göste-
riyor. Kamuoyu bunu zor-
luyor.
Medyadaki soruniann
çözümünü, medya siyasal
iktıdara bırakmamalı. öz-
gür medya, iç sorunlannı
sektörde çözebilen med-
yadır. Bu öncülük, siyasal
çıkmazdankurtulmanınilk
göstergesi olacaktır.
Yaşam ve Ölüm Üzerine Bir Dilekçe
Prof.Dr. HllriOZDOGANIstanbul ÜniversitesiCermhpaşa TıpFakültesi
PENCERE
S
ayın Bülent Ecevit, ben 50 yasında
bırhekim ve biröğretim üyesiyim.
Istanbul Tabip Odası'ncagörevlen-
dirilerek ölüm orucundaolan futuklulann
sağlık durumlannı izlemek ûzere Kartal
ve Bayrampasa cezaevlerine girtim. Mu-
ayene ettiklerim benim için ete ve kemi-
ğe büründüler; hepsinin bir adı var arük.
Saçlannın, tenlerinin, gözlennin rengini,
hâlâ gülebilen yüzlerini, bakışlannın doğ-
rudanhğını, ifadelerinin yalınhğını biliyo-
rum ve günden güne yitirdikleri gramla-
nn hesabını yapabiliyorum. Onlara, ayn-
hrken 'boşça kal', 'keodineîyi bak' diye-
memenininanılmazsıkınnsuTi yaşıyorum.
Oyumu hep yaşamdan yana koyduğum
için oradaydım; ancak görmek, bilmek ve
zaman ayırmak, itiraf etmeliyim ki beni
çok etkiledi. Kendimce çok önemli say-
dığım bazı şeyler öğrendim orada. Sizin
sorumlu olduğunuz her konuyu doğru-
dan bilmek, görmek veyoğunlaşmak için
yeterh zamanınız olamayacağını düşüne-
rek, bunlan 'acfl olarak' size aktarmak is-
tedim.
Bir kere bu eylemin bir intihar eylemi
oknadığını anladım. Çünkü ancak ölümü
yaşama tercih edenler, yaşamuı arük sûr-
dürmeyedeğerolmadığını düşünenler in-
tiharederler. Bu genç insanlann ise ölmek
istemediğini, yaşamayı hem de çok sev-
diklerini, tam da bu nedenle, yani yaşamı
çok değerli bulduklan için tek ve en de-
ğerli varlıklannı öne sürdüklerini kavra-
dım. Yaşamaya programlanmış genç ve
sağlıkh vücutlann ölmesinin ise ne kadar
zor olduğunu fark ettim. Olur da bir ile-
tişim zemini sağlanır ve ölüm orucuna
gerek kaknazsa geri dönüşümsüz sakat-
hk olmasın diye alınan B- vitaminlerini
tüm itirazlanmıza karşın nasıl bıraktıkla-
nna tanık oldum. Onlann gizliden beslen-
diğini düşünen ve niye birtürlüölemedik-
lerini merak edenkesimlerin içindeki şüp-
heleri ortadan kaldırmak ve yaptıklannın
ciddiyealınmasını sağlamak için başka ça-
relerininkalmadığmı dinlemek durumun-
dakaldım.
SayınEcevit, bueylemler bazüannın öne
sürdüğu gibi başka mihraklann tezgâhla-
dığı oyunlar olabilir. Hatta ölüm orucun-
dakiler de onlann oyununa gelmış olabi-
lir. Bu eylemi özgürya da özgür olmayan
istençleriyle (iradeleriyle) yapıyor olabi-
lirler. Orgütlerarası dengeler söz konusu
olabilir. ıstekleri ülke çıkarlan ile çelişi-
yor olabilir. Zamanlama yanlış olabilir.
Her türlü yöneticinin toplama çıkarma
yapmasma yanyor olabilir. Güç gösterisi
gerekiyor olabihr. Koskoca devlet, otaıa-
dık bırkaç örgüt ile ne tarnşacakmış de-
nebilir. Bu liste böyle uzar gider. Ancak
şu andaki temel gerçek, Sayın Ecevit, on-
lann ölüyor olmalandır. Çok kısa bir sü-
re sonra yok olacaklar ve bunlann hiç an-
lamı kalmayacak. Benim vicdanım buna
izin verümemesini haykınyor. Benimdev-
letaninvicdanınında aynı şekilde tepki ver-
mesini istiyorum. Oradaki gençler, iste-
sek de istemesek de bu ülkenin gençleri.
Onlardankorkmamayı, onian sürekü teh-
dit öğesi, tehlike olarak görmemeyı öğ-
renmemizgerekiyor. Onundaha iyi olma-
sı için farklı düşüncelerimiz olabilir. flc-
tidarda bulunarüara, kendi görüşlerinin
daha iyi olduğunu öbürlerine kanıtlama
şansı verilmiştir. Hepsi ba Güç, insafla bir-
leştigi zaman iktidarolmaya hak kazanır.
Vatandaşlarmın yaşam haklannı sorum-
luluklannın ön saflanna almayan bir gü-
cün başka bir şeyler kanıtlamasına gerek
var mıdır? Bu gençlerin yasatılmasuıın
doğal sorumlusu olan erk sahiplerinin, bu
sorumluluğu ailelerinin sırtına yıkarak
onlan taşımalan olanaksız bir yükün al-
tuıa sokmaya haklan olabihr mi?
Size bu mektubu yazmadan önce ken-
dime, benzer eylemi kün yaparsa yapsın
kafamın ve vicdanımın aym tepkiyi verip
vermeyeceğini sordum, ondan sonra yaz-
maya karar verdim. Yirmi beş yıldw ya-
şam ve ölümle hesaplaştım ve pek çok
öğrenciyie iç içe oldum. Bu ülkeden bir-
çok şey aldım, elimden geldiğince de öde-
meye çahşıyorum. Kamu vicdanının bir
parçasıyım ve bu gençlerin ölmesinı ve sa-
katkalmalannı istemıyorum. Gereğini es-
ki bir sunuşla arz ederim. Saygılanmla.
Kafayı Yedih...
"Kafayıyemek" deyişini kttaplarda aradım; t
lamadım, ama çok kullanılıyor; özeflikle gençlera
sında geçerti mi geçerfi...
Yazariarda arada sırada "kafayıyerier"; Işte i
tad Ahmet Rasim'den bir yazı...
• ' * ' *
"Doktorbizim amcaya demiştiki:
- Insanda unutkanlık, dalgınlık, beynegidentx
tün damariardan dağılan kıl gibi ince damaıii
içindekikanınpıhtlaşarak vûcudun ça/ışmas/nıbei
ieyemediklerinden ileri gelir.
Işte o gün bu gün ben unutkanlığa, dalgınlığ.
tutuldum. Geçenlerde bir sabah pek tuhafoldu
Teriiğimin tekini aradım, bulamadım.. Koca ock
kazan, ben kepçe. Teriiğin tekiyok...
Çıplak da basamam; seke seke sofaya çıktım.
Kapının önüne baktım... Etrafa göz gezdirdim.
Yinedöndümodayıaradım... Çıktım, sandıkoda-
sınıaçtım... Karşıki odada annemyatar... Kapıst-
nıaraiadım... Yok... Hizmetçikalkrrnştı.Onadasor-
dum... Zaten üstüne ne gerek?.. Yok, dedi. Kısa-
cası, tek teriikyok. Bununla birlikte yatarken çı-
kardığımı, karyolanın orta tarafına doğru çevirip
yanyana koyduğumu biliyorum. Fakatkalktıktan
sonra ne olduğunu butamıyorum. Bir de ne gö-
reyim? Ûst üste giymiş değil miyim...
• Bir ayağının ağıhığından farkına varmadın
mı?..
- Kafamın ağırlığından vakit varmı? O geçti...
Dün akşam, bir tanesı daha!.. ödûmpatladı. Ev-
den bir bez kokusudurgeliyor... AmanL. Durma-
dan kokluyorum. Bakınıyorum... Duman sezınli-
yorum... Evet, sigaram yanıyordu. Tablaya bak-
ûm,yok. Yere düşmûşolacak, dedim. Eğildim, ger-
çekten bir duman gördüm. Fakat sigarayı bula-
mıyorum. Ağızlıkağzımda. Onubiliyorum... Siga-
ra nerede? Bulmakkabildeğıl!Iskemleden şavul-
layıp, eğilip bakıyorum. Duman çıkıyor. Bilsen bi-
rader, ne hale geldim... Teriedim. Elimde su do-
lubirbardak. Eğil, kalk.
GözJerim fınl fınl dönerf Bir de konsolun önü-
ne gidip de gözûm aynaya ilişir ilişmez ağızlıkta
olduğunu gönveyeyim mi?
- Oo! Sen işi epey ilerietmişsın!
- Daha bir tanesi varki hepsinden kıyak! Fakat
söyleyemem.
- Sen bilirsin. Söylemezsin, ama, tadını bula-
mazsın.
- Orası da öyle (başınısallaya sallayagülerek)...
Biraderin adını unutmayayım mı? Hem nerede?
- Nerede?
- Bana birkartvizityaptır, demişti... Gittim me-
muriyetiniyazdırdım, adını bir türlüyazdıramadım,
döndüm...
- Sen ılerlemiş değil, adeta azdırmışsın.
- Keşke, biraz daha azdırsam?..
- Sebep?
- Birikişeydaha var, onlan da unuttummu, ö/ûn-
ceye kadarrahaüm!.." , • , M (
, u v
Ahmet Rasim usta katem, üstad yazar, tatlı tat-
lı nasıl da anlatıyor
"- Bir iki şey daha var, onlan da unuttum mu
ölünceye kadarrahatım."
En iyisi kafayı yemek!..
Ama yiyemiyoruz ki, ne zaman azdınp yemeğe
başlasak midemize oturuyor...
Sindirmesi de güç!..
Olanlara baktıkça sanki bir rüyada yaşıyor gibi-
yiz; bir karabasan bastırmış ki elden hiçbir şey
geJmiyor; rezaletin daniskasıyla zilletin patiska-
sfndan biçilmiş bu deli gömteğini kim giydirdi bi-
ze?..
+ ıL
fAT'lı'ı.f>l./'i
HMÜZÎK
lUFESÎİVAÜ
MG/İK VAKri
Cumhurbafkanı Soyın Ahmnt Necdet Senr*fn
fdk«t Hlmayehrtnde
28 Ntan. Cceı Bonoan Ftormom Ortestr» BAent
29 Nsan, Pazır ve Wiowr Singveren
GUTGT AyfoL jCf
Jonınflcs FIHU, lojroşcfi
JO NSUI. r tes UHIMUU SSOUTOS BA&it
01 r^)ns. Sah Svvvigle Srçers, vcJtaJ fninj CSO
02 MavB, Çafy
02 Hım, Çarj- Stann Eıeembk, ÇSLGaL
Çaj<faşM9rMu5j)
03 Htfts. Perj. Beed»«sı ResoJ, RHM
ROTKI lonescu Gafac, tonm
04 ftys, Cuma Zeynep Tanbay Opera
hor Ler, Leo Mı#. kore* djnsçbr
05 MıyB. C t » Ûnder FOCBI - CSO
ÖnderFocmfOr
jOBm öâTDefl, d(MJ
0iMavs.PU>r Moda Maefcy CSO
07 Mayıs, P tGSJ Hohn£nortf CSO
06 rla^ts, Saı Arrnonıo OrncAnsı
rtans-oüntncr Köo, JSJ
GorReaot ^ ^
09 Mıys, Çu> Aıadolu Y ^ i (O*1
fO M^ts. Peq. Septeto Nnoral CSO
Ignaoo nncno,
M f b y s , Ctea ftus Dnlet AJoderrak Open
• ^ I ı v s , Ctes Ochestrj da C S °
l s s ^ » Satatore Aacrfa, ftf- keman
MMj>B.PtEa Befcıron* M u * Dmteoa Atmn
Açpkfamaa Umt GUtekm KO.Merk.
Open w Balea -Bojior" »e O p e r a
TTöoes (fyijfo pramjrCn
15 Maryts, Satr "5t Petersbufg FffarrnonT
16 riayıs, Çan. AJeonder Omtnev./f i-^m~ı
3Grjucı mvr, Ketnon
Mara Kjrn, ptfm>
KAVAJOJOOE
S E V D A O * V AND MUZİC VAKf) BtLET SAT1Ş
VE H^UOA « J S M « MBUCEZI
TUNAUHLMICAO H4/2tKAT" 1
' BietSatqknHAanmH«rGlM/-Saac«JO-IU0«w
KGDLAY
1
ftUİ PtTANGO İDAKESI OSES! GMK 8U.VAR) NO- 4
ÇAYTOUİ
1
ADA MLMK MULT1 MEDYA MESA PIA2A N O 3
! &taSao)tmHatar«n Her GOnü-Suc 1000.21 30aras
ULUS
OJMHlJRaAŞMMUÛ SENfONl O«KESTRASI
TAUkTPAJA BUVAW N O 38 • TH. (JI2) JW 13 43 / 4
! BİKSaatbnH^atçıH<rCün-Sar9-»-l7-00ım
8v ion Ojmiıunftt GaztHttîrm Im&ian^o yafmtanmfor