Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 NİSAN 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA
IVİ JTJ I
1
! TR kultur(5'cumhuriyet.com.tr 15
Zengin programa sahip 20. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nde ilk hafta doyurucu geçti
Festival katarı gitgide lıızlamyor
SUNGU ÇAPAN
Nicedir baharla özdeşleşerek hayatımıza
ginniş ve bu yıl yinninci yılına erişmiş
Uluslararası Istanbul Film Festivalimizi
ChabroTün 'Sıcak Çikolata'sıyla açtık
geçen cumartesi. Zenginliği, çeşitliliği
bakımından kuşkusuz yirminci yılına
yaraşır nitelikteki festival programı,
klasiğinden en yenisine, canlandırmadan
kült fılmine kadar, meraklısının
kesinlikle ılgisiz kalamayacağı cinsten,
'her derde deva' onlarca filmle dopdolu
yine. Ulusal ve Uluslararası Yanşma'dan
Ustalara Saygı'ya, Edebiyattan
Beyazperdeye'den Dûnya
Festivallerinden'e kadar dolu dolu 19
bölümden bütünlenen programın
doruğuysa Bertolucci'si, Mastroianni'si,
Taviani kardeşler'i, Avati'si ve en yeni
kuşak yönetmenleriyle ttalyan sineması
bizce. İlk günlerde seyrettiklerimize kısa
kısa değinelim dedik.
Claude Chabrol - isabelle Huppert işbirliğinin besinci ürünü
Çikolata için teşekkür
Huppert, geçen yü 'Sıcak Çikolata'}la MontreaTin en iyi kadm oyuncusuydu.
Yeni Dalga'nın kendini hisset-
tirdiği 1950'li yılların sonunda,
Hitchcock hayranlığıyla başlayıp
genelde hep aynı türe demir atan,
psikolojikpolisiyegerilim uzma-
nı Claude Chabrol ü, olgunluk
dönemı ustalığını kanıtladığı 'Se-
remoni'yle alkışlamıştık 1996'da
en son. Yanm asra yaklaşan mes-
lek yaşamına 50'yi aşkın film
sığdırmış Chabrol'un 'Seremo-
ni'den 5 yıl sonra çektiği, geçen
yıl Louis Delluc ödülüyle taçlan-
dınlmış yeni gerilim denemesi
'Sıcak Çikolata'. Gözde oyuncu-
su Isabelle Huppert'le verimli iş-
birliğinin beşinci ürünü ama ke-
sinlikle bir 'Vıolette Noziere' de-
ğil.
Hasta, hatta klinik bir vaka
Eski gözağrısı, ünlü piyanist
Andre'yle (Jacques Dutronc) ev-
lenmiş, görünürde melek gibi oy-
sa içten içe kaynayan bir çikola-
ta patronıçesinin, îsviçre'nin
Aşka güzefleme
Festrvalin bu yılki ustalara saygı
bölümünde 5 filmiyle yer alan,
1945 dogumlu, tiyatrodan gelme,
Katalan yönetmen Venrura Pöns'la
tanışmamız, acı, tatlı, sıcacık bir
güldürü niteliğindeki, 2001 yapımı
son filmi 'Anita Treni Kaçırma-
A'yla oldu. Bu yıhn keşiflerinden
birinin de Pons olacağı ileri sürüle-
bilir. Festivalin açılış fılmi 'Anita'yı
görenler, bu yönetmenin öteki film-
lerine de şimdiden meraklandılar.
Festival afışine de cuk oturan
adıyla, dramla komedi arasında sa-
lman bu sevimli, eğlendirici film,
uzun yıllardır çahştığı mahalle sıne-
masının yıkdıp yenne Amerikanva-
ri; çok salonlu bir sınema komplek-
sinin inşa edilmesiyle kapı önüne
konan, 50 yaşındakı gişe memure-
si Anita'nın (RosaMariaSarda) ya-
şamını, aşk, sevgi aranışını hikâye
ediyordu.
Her gün memur gibi inşaat alanı-
na gıdip gelirken babayiğit kepçe
makinisti, evli barklı Antoni'yle
(Jose Coronado) de gizli gızli bulu-
şup mercimeği fınna veren, geçkin
Nita'nın hayata sıkı sıkıya sanlışı-
nı dokunaklı tonlardan yansıtan bu
canayakın filmde, Nita'nın aşk öğ-
retmeni, seksi komşusu Nati (Ma-
ria Barresco) gibi can dostlan da
göz alıyordu.
Yoksul, mazlum bir balıkçı kızı
olduğundan, işleri ters gıttiğinde an-
cak midye yiyerek sinirlerini yatış-
brabilen emektar gişe memuresinin
öykûsünden çıkarken bir de ne gö-
relim? Yenmiş bir yığın midye ka-
buğu, kapının önünde, yerlere sa-
çılmış, dökülmüş öbek öbek... Rosa Maria Sarda ve Maria Barrencoüd iyi dostu canlandınvoc
Doktor Sachs'ın hastahğı
Filmde
doktoria
sevgDisüıi
Albert
Dupontel
veV'aJerie
Drevilk
oynuyor.
Şimdiye dek edebiyattan perdeye, Patrida
Highsmith'den 'Eaux Profondes-Derin Su-
lar'(1980), Raymond Jean'dan 'La Lectrice-
Okuyan Kız' (1988), Donald We$Üake'den
'La Drvine Pbursuite' (1997), vb. gibi başan-
lı uyarlamalar yapan, eski kuşaktan bir baş-
ka Fransız sinemacuun, 1931 doğumlu
Michel Deville'in en son uyarlama-
sı 'Sachs'ın Hastahğı', bu yönet-
menin yaşının 70 ama işinin bit-
memiş olduğunu gösteriyordu.
Deville'in, bir doktorun,
Martin Winckler takma adıy-
la yazdığı, gerçeği yansıtan,
otobiyografik romanın-
dan, kansı Rosalin-
da'yla birlikte uyar-
layıp yazdığı senar-
yo, doktoria has-
talannın ilişkile-
ri üstüne kuru-
luydu. Muaye-
nehanesi an ko-
vanı gibi çalışan, hastalannın acılannı payla-
şan, dertlerine çare bulmak için sürekli kendi-
ni paralayan, ara sıra kürtaj da yapan, çevre-
sinde çok sevilen, anasının kuzusu, yalnız, ide-
alist, kasaba doktorunun (Albert Dupontel) in-
sancıl yaklasımı. kırsal kesimin hastalıklanna
karşı yeterli olamadığı gibi, bizzat doktorun
'kendini cezalandırmaktan geçen annmasına'
dönüşüyordu. Sachs sonunda ilişkiye girdiği
bir hastasıyla beraber yaşamaya koyuluyordu.
Tıp öğrenimini yanda bıraİcıp tiyatroya, si-
nemaya bulaşarak oyunculuk ve yönetmenlik
yapan Albert Dupontel, nerdeyse her sahnede,
her planda yer alan doktor Bruno Sachs rolün-
de filmi sürüklerken, hastalan, sekreteri, sev-
gilisi gibi yan karakterleri canlandıran oyun-
cular da ona ayak uyduruyorlardı. Kürtaj ne-
deniyle tanıdığı sevgilisi Pauline'i oynayan
Vafcrie DrevUle gibi yeni yüzlerin öne çıktığı
film. 40 yıllık sinemacı Deville'in incelikli an-
latunıyla seyirciyi kolayca idealist doktorun
âlemine çekip alıyordu. Hem de finale dek bı-
rakmamacasına.
İZLEYİCİ CÖZÜYLE
namlı çikolata markasım çağnş-
tıran adıyla Marie-Mika-Cla-
ire' in (Isabelle Huppert) öyküsü-
nü anlatıyordu film. Huppert'e
2000 Montreal festivalinde en iyi
kadın oyuncu ödülünü getiriyor
ve yıllardır uzmanı olduğu, buz
gibi yeni bir 'sapkm' kompozis-
yonu çizme fırsatım veriyordu.
Zaten Chabrol de sırf onun için
yazmış, çekmiş 'Sıcak Çikola-
ta'yı, bir söyleşisinde belirttiği
gibi.
Amerikalı Charlotte Armst-
rong'un 'TheChocolateCobweb'
adlı romanından serbestçe uyar-
ladığı 'Sıcak Çikolata'ya beyfik
bir 'doğumhanede bebeklerin ka-
nşması' entrikası eklemiş Chab-
rol. Tutucu Fransız taşrası yerine
bu kez malum 'tarafsızlığı ve te-
mizngrvk'(!) adı çıkmış, müref-
feh saat-çikolata ülkesi Isviçre'de,
burjuva karakterler arasında ge-
çen film, parlak bir şekilde başlı-
yor, ancak bu parlaklık finale dek
süremiyordu.
İlk kansını bir araba kazasında
yitirmiş piyanistle delikanlı oğ-
lunun, Mika'nın anaç kollanna
teslim olduğu evin kapısını, gü-
nün birinde piyanist olma adayı,
genç, güzel bir kızın çalmasıyla
varlıklı ailede durumlar değişi-
yor, eski hesaplar ortaya çıkıyor-
du. Andre, vaktiyle hastanede ka-
nştınlmış, gerçek çocuğu olabüe-
ceğini ileri süren ve ilk kansına
benzeyen piyanist kıza, kan çek-
tiğinden midir nedir, ılgisiz kala-
mıyordu.
Kendi de evlat edinilmiş bir ço-
cukken büyük bir çikolata impar
ratorluğu mirasına konan Mika
da piyanist genç kızı köstekleme-
ye bakıyordu. Ozene bezene, tö-
renle hazırladığı sıcak çikolatala-
ra ilaç kanştırmadan duramayan
Mika'nın, aslmda 'kötü'den öte,
bir hasta, hatta klinik bir vaka ol-
duğunun belirgınleşmesıyle gide-
rek bitiveriyordu hikâye, filmin
ortalanndan itibaren.
Meraklısmın kolayca tahmin
edebileceği bir finale çıkan film-
de, sonradan oyunculuğu benim-
seyen, 1960'lann ünlü şarkıcısı,
Françoise Hardynin de hayat ar-
kadaşı olan Jacques Dutronc'un
oynadığı piyanist koca-baba ka-
rakteri de pek inandıncı gelmi-
yordu doğrusu.
Chabrol-Huppert imzalı, çok
başanlı sayılamayacak bu yeni
hasta karakter çeşitlemesi yine de
yıllanmış, deneyimli Chabrol us-
tanın hınzır bakışını içermesi ve
artık yıllara karşı koyamayan, es-
ki 'Dantefci KK' Huppert'in alı-
şılmış performansıyla akılda ka-
lıyordu sonuçta.
ERDAL ATABEK
Ulaşacağın yeri kalbinle bulacaksın
"Çömelmiş kaplan" her an atlamaya
hazırdır, "gizlenmiş ejderha"yı hemen
göremezsin. Dikkatli ol, hazırlıklı bulun,
kendine güven, dostlannı tanı. Dünya
iyilikler ve kötülüklerle doludur ve sen
"ıeyi ararsan onu bulacaksm".
Ang Lee'nin filmi "Kaplan ve Ejder-
hı", söylemek istediklerini Doğu'nun
gızemli sembolleriyle anlatıyor. Dile ge-
torilemeyen duygular içinizi yakıp kavur-
duğu zaman onlarla mücadele etmeniz
gerekiyor. Duygulannızı dile getiremez-
siniz. Aşkınızı, kıskançhğınızı, özlemi-
nzi, yapmak istediklerinizi, kurtulmak
istediklerinizi; sabırla, adun adım, kimi
zıman görmezden gelerek, kimi zaman
kendinizi ölüme atarak anlatabilirsiniz.
<jzgürlük kendi içinizde. Içinizde özgür
omadan hiçbir yerde özgür olamazsınız.
Uzakdoğu felsefesini, meditasyonu,
lendini adama kültürünü, kılıç ustalık-
laını, onurlu yaşamayı, dostluklara sa-
dk kalmayı, aşkı, nefreti, iyıliği ve kö-
tilüğü anlatan bir film. Doğu efsanele-
ryle Çin'de yaşanan hayatlan birleşti-
tm, izleyeni hayaller dünyasına götüren
özgün bir sinema çalışması.
Büyük kılıç ustası Li Mu Bai uzun bir
aynlıktan sonra evine dönüyor. Efsane-
vi kılıcı "Yeşil Kader" kutusunun içinde
sahibini bekliyor. Yu Shu Lien, içine giz-
lenmiş bir aşkla Li Mu'yu bekliyor. O da
bir kılıç ustası. Ama aşkını açıklayamaz,
duygulannı açıklamak bir kaduıa yakış-
maz. Li Mu Bai onu seviyor mu sevmi-
yor mu, bu da açıklanamayan duygular-
dan. Kılıcın korunması bu aşkın simge-
si. Kılıcın sahibi onu artık "EfendiTe"ye
armağan edecektir, çünkü geçirdiği me-
ditasyondan sonra kılıcı kullanmak iste-
memektedir. Böylece büyük ustanın b-
lıcı "Yeşil Kader" Efendi Te'ye teslim
edilir, ama teslim edildiği gece kılıç ça-
lmır. Kentin valisi, kansı ve kızıyla bir-
likte Efendi Te'yi ziyarete gelmiştir. Kı-
lıcı çalan kim olabilir? Yu Shu Lien, bu
sadık kadın hırsızın peşine düşer ve çok
usta bir kılıç dövüşçüsüyle karşılaşır.
Fantastik kılıç sahneleriyle dolu bölüm-
lerinde film bir estetik rüyası yaşaör.
Çin'de kadınlann özgür olmalan için
tek yollan vardır: Bir kılıç ustası olmak.
Aksi halde sadece evlenmek ve kocası-
nın dediklerini yaparak töreye uymak-
tan başka yollan yoktur. Valinin kızı Jen,
evlenmek üzere olduğu halde bunu iste-
memekte, özgür olmak, özgürlükle yaşa-
mak istemektedir. Bunun için de kılıç us-
tası olmaktan başka yolu yoktur.
Bu arada Jen'in bulunduğu kervan ba-
sılır ve ünlü haydut, Vali'nin kızını kaçı-
nr. Gobi çöllerinin göz alıcı görüntüle-
riyle Taklamakan platosunda yapılan çe-
kimler doyumsuz güzelliklerle hayatın
geniş alanlanm çağnştırmaktadır.
Li Mu Bai, ustasını öldüren kötü savaş-
çıyı bulup ustasının öcünü almak için kı-
lıcını yeniden eline alır ve kötülüğün pe-
şine düşer, "ulaşacağın yeri kalbinle bu-
lacaksın"
Filmin sözü, "Hangi yolu seçersen seç,
kendine dürüst ol" demektedir.
Siz de bu görsel şöleni gözlerinizle de-
ğil kalbinizin gözüyle göreceksiniz. Do-
ğu'nun gizi sizin için yabancı değildir.
Sinemadan çıktıktan sonra da düşüne-
ceksiniz; belki de aradığınız, kendi gize-
minizdir. Oscarfa 'Kaplan ve Ejderha' Doğu gizemine yaslanryor.
KEDİGOZU
VECDİSAYAR
S.O.S. Türkiye!
Insanlar ölüyor.
Kaba bir inatlaşma toplum vicdanında derin
yaralar açıyor. Yalnızca büyük bir ekonomik kriz
değil, duyarsızlık ve suskunlukla beslenen bir
insani kriz yaşıyoaız.
Şiddetin şiddeti çağıracağını, her türlü çözü-
me toplumsal uzlaşma ile vanlabileceğini defa-
larca söyledik.
Bir yangın hızıyla ülkemizi saran ekonomik ve
toplumsal kriz; yolsuzluklardan, borç batağın-
dan, kaynak israfından olduğu kadar, insani de-
ğerlerin sistemli biçimde unutturulmasından da
kaynaklanıyor.
"Hayata Dönüs"ün ölüm, "şefkat"in tecrit an-
lamına geldiği bir başka dil var mı?
ölüm oruçlannda yitirilen insanların düşünce-
lerine, inançlanna karşı ya da yandaş olabilirsi-
niz ama en temel insan haklanndan yoksun bı-
rakılmalanna göz yumulamaz.
Biz, ölümlerin önüne geçilmesini, yaralann sa-
nlmasını istiyoruz. İnatlaşma değil uzlaşma, nef-
ret değil sevgi ve iç barış istiyoruz.
Herkesi toplumsal sorumluluk duygusuyla, ya-
şamı savunmaya çağırıyoruz.
•••
"SanatçılarGirişimi"nin bu çağnsını ımzalayan
isimler arasında ülkemizin kültür-sanat yaşamı-
nın önde gelen pek çok ismi yer alıyor. Yazarlar,
çizerler, müzisyenler, sinemacılar, tiyatrocular ve
gazetecilerden oluşan bu grubun çağnsı da tıp-
kı hukukçulann ve doktorlann çağnları gibi ses-
sizlik duvarlanna çarpacak gibi görünüyor. Cum-
huriyet, Radikal, CNN, NTV, Kanal 7 gibi birkaç
kurum dışındaki diğer basın-yayın kuruluşları
"üç maymunlan" oynuyor (aydın namusunu yi-
tirmemiş bazı yazarlar dışında). Hangı paraba-
basının hangi "sanatçı"nın ayakkabısından şam-
panya içtiğini ana haber bültenlerinde duyur-
mayı ihmal etmeyen yayın kuruluşları, ülkemizin
uluslararası üne sahip sanatçılannın ımza koy-
duğu çağnnın haber değeri taşımadığı görüşün-
de. "Görmedik, duymadık, konuşmadık" diye-
rek, birilerinin gözüne girmeye çalışıyorlar. Hü-
kümet birbiri ardına gelen ölümlerden etkilenmi-
yor. Kültür-sanat insanları art arda çağnlar ya-
yımlarken, "şair" Başbakanımız ve onun sevgi-
li Kültür Bakanı, insan yaşamına ne denli değer
verdiklerini kanıtlamaya devam ediyorlar. Bu sa-
tırlan yazarken, ölüm oruçlan 181. günunde ve
ölümlerin sayısı 45'i buldu. 32'si "Hayata Dönüş"
operasyonunda, 13'ü operasyon sonucu "içer-
de" ve dışarda yaygınlaşan ölüm oruçlannda.
Çarşamba günü, gözümüz CNN'de F tipi ce-
zaevleri ile ilgiii olumlu bir gelişme beklerken gü-
zel bir haberle karşılaştık. Fikret Otyam, "res-
sam" Kenan Evren'e karşı açtığı 1 liralık tazmi-
nat davasını kazanmıştı. Otyam'ın bir fotoğrafı-
nı aynen alarak resme dönüştüren Evren'in, sa-
natçının telif haklannı çiğnediği mahkeme kara-
n ile tescil ediliyordu. Otyam'ın televizyondaki
sÖ2İeri, sanatçılann duyariılığına yeni bir örnek
oluşturuyordu: "Sevinemedim... Ölüm oruçlan-
na ilişkin duyarsızlık beni deli ediyor..."
Bizi de Fikret Ağabey, bizi de deli ediyor... Bu
ülkenin sanatçılan F tipi cezaevlerindeki "tecrit"
uygulamasına daha en baştan karşı çıktılar. Ce-
zaevlerini ziyaret ettiler, Adalet Bakanı'na, Cum-
hurbaşkanı'na gittiler. "Yeni ölümlereyol açma-
yın. Bir şeyleryapın!" diye haykırdılar. Hükümet
yetkilileri -mesela Sağlık Bakanı- "Onlar ölüm
orucunda değil ki! Bakın kimse ölüyor mu?" di-
ye savuşturdular tüm çağrılan. Siz bu yazılan
okurken ölüm oruçlan 183. gününe, ölülerin sa-
yısı da kimbilir kaça ulaşmış olacak. 25 ceza-
evinde 640 tutuklu ve mahkûmun ölüm orucu-
nu sürdürdüğü söyleniyor... Hani "bir kişi bile
ölürse" istifa edecekti Sayın Adalet Bakanımız?
Toplumumuz ciddi bir kriz yaşıyor. Işçiler, es-
naf, hatta işveren kuruluşları ayakta... Ekonomik
krize ilişkin tepkilerini dile getiren bu kuruluşla-
nn, ölümler karşısında bu kadar duyarsız kalma-
lannı nasıl açıklamalı?
Sanatçılar, toplumun tüm kesimlerini "yaşamı
savunmaya" çağınyor.
Orada kimse var mı?
(Bu yazı TÜSlAD'ın bildirisinden önce yazıl-
mıştır.)
vecdisayartg yahoo.com
ISTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN
• BEYOĞLUEMEK'te 10.30'da 'Kabahat
Voltaire'de', 13.30'da 'Gece', 16.00'da 'Thomas
ÂşıkOldu', 19.00'da 'Gece', 21.30'da 'Thomas
ÂşıkOldu' adlı filmler izlenebilir. (293 84 39)
• BEYOĞLU ATLAS'ta saat 10.30'da 'Kayıp
RuMarKenti', 13.30'da'Amargosa', 16.00'da
'UzunGecedenGûndüze'. 19.00'da '1900
(I-D)' adlı filmler izlenebilir. (252 85 76)
• BEYOĞLU StNEPOP'ta saat 10.30'da
'Fırtmadan Önce', 13.30'da 'VakitTamam!'.
16.00'da 'TuzluSu', 19.00'da 'Islak Köpek'.
21.30'da 'Cennetin Çocuklan' adlı filmler
gösterilecek. (251 11 76)
• BEYOĞLU BEYOĞLU'nda saat 10.30'da
'Gecenin Kapüan', 13.30'da 'Bruno
Bozzetto'nun En İyi Yapıflan', 16.00'da 'E.
Luzzaü' ve G. Gianini'nin En İyi Yapıtian',
19.00'da 'Sonraki Yaşam' ve BeniAlmaya
GekBler', 21 30'da 'Sessiz Ölûm' ve 'Biz Her
Zaman Göçmeniz' adlı filmler izlenebilir.
(251 32 40)
• KADDCÖYREXX'te saat 10.30'da 'Üdnd
Kattan Şarküar', 13.30'da 'Hızh ve Dişi'.
16.00'da '27 EksikÖpücük' ve 19.00'da '1900
(I-II)' adlı filmler gösterilecek. (336 01 12)
BUGÜN
• AKSANAT'ta saat 12.30'da New York
Metropoütan Operası Orkestra ve Korosu'ndan
Verdi'nin 'Ernani' operası DVD'den
gösterilecek. (252 35 00)
• YTÜODİTORYUMU'nda saat 15.30'da
Prof. Dr. Sûmer Gûrel'in 'Memleketimden
Aydın Manzaralan' başlıklı söyleşısi
gerçekleşecek. (259 70 70)